“DEPREM MANİFESTOSU” VE DE; YİNE DEPREMİ DEPREM ANINDA TARTIŞMAYA BAŞLAMAMIZ VE ENKAZ ÜZERİNDE NUTUK ATMAMIZ
2000 yılında yazdığım “Deprem Manşfestosu”’nu tekrar güncelledim. Allah bir daha güncelletmesin güncelletmememesine de, iktidar anlayıncaya dek güncelleyeceğiz galiba..
Evet; deprem öncesi ve sonrası kalıcı önlemimiz yok. Nasıl kalıcı önlem alalım ki!? Biz değil miyiz; deprem fonunu siyasi rantı için duble yollarda harcayan ve de deprem toplama alanlarını yapılaşmaya açan!!!!
Düşünün, 24 Ocak 2020’de Elazığ-Sivrice ilçesinde meydana gelen bu son depremi sonra; deprem fonunu siyasi rant fonuna dönüştürenler hala Kızılay Başkanı Kerem Kınık aracılığıyla Halk’tan para istiyorlar..Bu kadar da olmaz Allah aşkına...
24 Ocak 2020 günü meydana gelen Elazığ ve Malatya’daki 6.8 şiddetindeki deprem nedeniyle yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da şifa diliyorum...
Ulus olarak başımız sağ olsun.. Sürekli Depremi depremlerde, yangını yangınlarda tartışıyoruz; deprem öncesi ve sonrası kalıcı önlemlerimiz yok.. Deprem felaketi sonrası ilgili bakan ve yetkililer, yöre milletvekilleri ve yardımları bölgeye taşınır, enkaz üstünde nutuk atılır ve bir başka depremi beklemek için Ankara’ya dönülür, fakat asla deprem öncesi ve sonrası kalıcı önlemler taşınmaz deprem bölgesine!!
Elazığ-Malatya deprem felaketi sonrası Cumhurbaşkanı hiç çekinmeden siyaset yapabiliyor. Allah aşkına hangi önlemi aldınız? Siz Değil misiniz; “İstanbul’dan sonra en riskli kent; 1513,1544, 1754, 1779, 1789, 1874, 1875,1893 ve 1905’lerde büyük depremler yaşayan Elazığ, çünkü faya hattı üzerine konuşlanmış, lütfen önlemler süreci başlatılsın!” diyerek CHP’nin verdiği önergeyi reddeden? Son depremde göçük altından çıkarılan kazazede’yi AFAD aracılığıyla yanın getirten ve sonradan “Erdoğan acıyı omuzladı” manşeti attıran ve hala göçük altında kazazadeler varken, ummet turları olan Afrika’ya çıkartma yapan sen değil misin!? Sen değil misin; Yıldız Teknik Üniversitesi profesörü Bedri Gencer adlı yobaz ve sapığın Elazığ’daki depremle ilgili Twitter’dan yaptığı “Gayretullaha (Allah’ın gayreti..
Gayretullah'a dokundu dendiğinde; Allah'ın-c.c. müdahelesi söz konusu vurgusu yapılır) dokunmak edebiyat değildir. AIDS, ebola virüsü… Avustralya, Çin gayretullaha dokundu azap geldi. Maazallah, biz de zinayı, livatayı yasallaştırarak, Allah’ın helal kıldığı yaşta evliliği tecavüz sayarak, mutlu yuvaları bozarak gayretullaha dokunmayalım. Az kaldı..” diyen ve bu yobaza karşı suskun kalıp; deprem öncesi ve sonrası önlem alınmadığını vurgulayan vatandaşlar ve sanatçılar (Şevket Çoruh, Kadir İnanır, Berna Laçin, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar..Vd) hakkında ahlaksızlar diyerek soruşturma açtıran?!.
Yakındır 1999 depreminde “7.2 yetmedi mi?“ diyen pankartı açan yobaziyeden farkı olmayan Bedri Gencer denen sapığı eleştiren Athena solisti Gökhan Özoğuz’un "Bir Tenik Üniversite Profesörü yorumu değil di mi bu? Şaka! Bu mantık ve felsefi yaklaşımındaki kişiler Türkiye'de üniversite profesörü olamaz, olmamalıdır! Bu bitişin başlangıcıdır! Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kabul etmiyorum ve hakkımı da helal etmiyorum!" sözlerine de soruşturma açtırman.. Şimdi öteden beri tekrar ettiklerime yanıt ver; Deprem vergileri nerede harcandı? Deprem toplama alanlarını kim imara açtı?
Boğaz köprülerini yaptırtıp işlettirdiğiniz yandaş şirketlere araç geçiş garantisini hangi parayla ödeniyor? Hiç çekinmeden biz o paralarla TOKİ’ye ev yaptırdık, Kentsel dönüşüm için kullandık diyebiliyorsunuz. Bu işler devletin ve de ev sahibi ile yapımcı firmaların işi değil mi!?. Türban reklamı için türbanlı Emine Kuştepe ile kurtarma seansı düzenleyen ve depremi siyasi rant aracına dönüştüren kim? Yağdanlığın Abdülkadir Selvi’nin şu düştüğü durum sizin deprem konusundaki samimiyetinizin resmidir: “Yaşar Okuyan’ın Marmara bölgesinin yıkıldığını söylemesiyle felaketin boyutları ortaya çıkmıştı. O zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Bülent Ecevit millete liderlik yapamamıştı. Başbakan olmanın kırmızı ışıkta beklemek olmadığını o zaman öğrenmiştik.”
Ancak 17 Ağustos depremi sırasında Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan Ahmet Necdet Sezer, 16 Mayıs 2000’de Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Söz konusu hata fark edilince Selvi’nin yazısındaki ilgili bölüm şöyle düzeltildi: “Yaşar Okuyan’ın Marmara bölgesinin yıkıldığını söylemesiyle felaketin boyutları ortaya çıkmıştı. O zaman devleti yönetenler, millete liderlik yapamamıştı. Başbakan olmanın kırmızı ışıkta beklemek olmadığını o zaman öğrenmiştik.”. Evet Cumhurbaşkanı olmak kırmızı ışıkta durmak değildir, Cumhurbaşkanı olmak özel jet ile maaile örtülü ödenekle ummet turuna çıkmaktır. Durum bu iken; şunları söyleyebiliyorsun:
[[ Deprem sonrası sosyal medyadaki provokatif paylaşımlar) Her şeyden önce bu birlik ve beraberliğe gerçekten destek veren halkımız varken bir diğer taraftan da bunu siyasi istismar vesilesi yapan, orada millet can derdinde, bunlar mal derdinde anlayışı var ya, bunlar o anlayış ile biz buradan nasıl bir fırsat devşiririz, bunun için de bir karalama kampanyasını sürdürüyorlar. Bazı, sosyal medyada aldığımız insanı tahrik eden bazı mesajlar var ki, onlar çok çok ahlaksızca. 20 yıldır bu hükümet depreme yönelik ne yapmış diyecek kadar. Depremi durdurma şansınız var mı? Söz konusu değil böyle bir imkan..]]
Allah Lillah aşkına bir sus!!
Bir de doğruları söyleyen sanatçılar var:
Berna Laçin, yabancı kaynaklarda depremin şiddetinin daha fazla olduğunu ancak vergi muafiyetinin olmaması için Türkiye'nin depremin şiddetini küçük gösterdiğini dile getirerek şunları söyledi: “Bakın, yabancı kaynaklardan kontrol edelim. Daha yüksek verir. Hatta birazdan 6.8 (6.89 aslında 6.9) indirilerek söylenir. Bekleyin, görün. Hep aynı... Hop güncelleme 6.5. Biliyorsunuz bir dereceden sonra o ilde vergi falan depremden dolayı muafiyet alıyor.”
Bir de Erdoğan’ın kadrolu sözde sanatçı yağcılar da şunu söylüyor:
“Bir de bunun gibiler var; deprem olmuş, insanlar ölmüş ama onun tek derdi devleti eleştirmek! Umrunda mı felaket?”
Yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür diyor ki; “Arkadaşlar, Elazığlı olmam nedeniyle, Elazığ’da bir zamanlar Elazığ’ın depremselliği ile ilgili konferanslar verdim, uyarılar yaptım, Elazığ ve köylerini depreme hazırlayın dedim. Bu konuda kitaplar basıldı. Ama maalesef pek bir şey yapılmadı. Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi… Bununla da kalmadık. Yine Elazığlı olan Prof. Namık Çağatay ve İTÜ’deki arkadaşlarla birlikte Bingöl, Elazığ, Malatya, Maraş valilik ve belediye başkanlıklarını ve bu kentlerdeki üniversiteleri bir araya getirdim. Harita Genel Komutanlığını da işe katarak proje hazırladım… TÜBİTAK, DPT gibi bir çok yere başvurduk reddedildi. Halbuki her fay kuşağında depremin ergeç geleceği biliniyor. Neden daha ortada deprem yokken oralar ele alınmıyor? Bileniniz var mı?”
“Deprem Manifestosu”’nu ilk 2000 yılında kaleme aldım. Deprem her kendini gösterdiğinde güncellemeyi bir görev biliyorum; Çünkü; hazırladığım deprem manifestosu; yetkililerin depreme olan duyarsızlığını gidermek adına günde üç kez alması gereken ilaç gibi olduğunu düşünüyorum. Bu ilacımın, dozajı artırılabilir.
Artırılması için de ilgili bakanlığa bir yazı yazdım.
Özellikle, yazıyı sürekli merkezi ve yerel yetkililere ulaştırmaya çalıştım.Yazı ulaşmış olacak ki, sayın Faruk Özak’ın başında olduğu ‘Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nden 18 Aralık 2006 tarih ve B.09.0.AİŞ.0.15.00.07/084 sayı ve 22213 çıkış numarasıyla, Bakan adına Genel Müdür Mustafa Taymaz imzasıyla yanıt geldi: “ İlgi yazı ekinde gönderilen makalede, deprem öncesi ve sonrası alınması gereken önlemler maddeler halinde verilerek Sayın Bakanımızın dikkatine sunulmuştur. Yazınız ekinde bahsedilen konulardan birçoğu Bakanlığımızın çalışmaları kapsamında yer almaktadır. Çeşitli kurum, kuruluş ve şahıslardan bu tür görüşler Bakanlığımıza bağlı birimler tarafından incelenerek değerlendirilmektedir.”
Şimdi size ve de yetkililere soruyorum: “2006’da bana deprem öncesi ve sonrası kalıcı önlem geliştiriyoruz diyen iktidar, 14 senede nasıl bir önlem geliştirdiniz??” Deprem her kendini gösterdiğinde veya 1999 felaket günü 17 Ağustos’a gelince güncellemeyi bir görev biliyorum; Çünkü; hazırladığım deprem manifestosu; yetkililerin depreme olan duyarsızlığını gidermek adına günde üç kez alması gereken ilaç gibi olduğunu düşünüyorum.
Evet; bu manifestoyu inadına, ‘o büyük felaketin yıldönümü olan 17 ağustos da’ yazmayı sürdüreceğim.
17 Ağustos 1999'da yaşadığımız ve 12 Kasım 1999'da devam eden yüzyılın en büyük felaketinden bu yana 14 yıl geçti. Önlemler yeterli mi? Değil tabii! Eğer kalıcı önlemlerle depremin acımasızlığını yok etmek istiyorsak, mühendislik andı ve etiğine bağlı kalma koşuluyla siyasi ve ekonomik getirimi (rant) dışlayacak, aşağıdaki önlemler sürecini evrensel bir gereklilik olarak görmemiz gerekmektedir.
Bugün TMMOB’yi siyasi ve ekonomik getirimlerine eklemlendirmek için güçsüzleştirmeye çalışan, deprem öncesi ve sonrası için kalıcı önlem geliştirmeyen ‘cepsel dönüşümcülere’ önerimdir:
1- 12 Kasım "Depremi Unutmama ve Doğal Afet Günü" ilan edilmelidir. Bu bağlamdaki etkinlikler yoğunlaştırılarak eğitimin yaygınlığı konusunda duyarlı davranılmalıdır.
2- Duyarlı ülkeler örneğinde olduğu gibi fay alanlarında arsa üretimi rasyonel mühendislik bilimi doğrultusunda işletilerek doğana (insana) ve doğaya öncelik tanıyan yapı sürecine dönüştürülmelidir.
3- Geleneksel yapı teknolojisini terk edip, özellikle tüm fay alanlarında(İng. Zon) endüstriyel yapı teknolojisiyle stabil ve seri üretim sürecine girilerek kalıcı konutlar yaygınlaştırılmalıdır.Bu bağlamda prefabrik yapı teknolojisinden faydalanılabilir. Böylesi bir üretim süreci ile ilk etapta İzmit, Sakarya ve Yalova çevresi depremzedeler için yerleşime açılabilir. Bu özdeki deprem konutları zamanla tüm fay bölgesinde yaygınlaştırılarak, 30 yılda "yılda elli bin konut üretilerek" Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerindeki yaklaşık 2 milyon kırsak konut yenilenebilir. Bu yetki Afet İşleri Yasası'nda yapılacak değişiklikle merkezi yapının kırsal kesimindeki makine ve donanımıyla güçlü örgütü Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne aktarılabilirdi, fakat böylesi bir devasa kuruluş AKP iktidarınca kapatıldı ve Köydes adıyla siyasi ve ekonomik getiri kurumuna dönüştürüldü. Ayrıca tüm kent yapılarında üstün yapı teknolojisi yaygınlaştırılmalı. Yapımcı inşa kuruluşlarının teknoloji transferinde kolaylıklar sağlanmalıdır. Bunun getireceği maliyet deprem yıkımlarının getireceği maliyetin çok altında kalacaktır.
4- Fay alanlarındaki tarım bölgeleri kesinlikle sanayi ve konut yapılaşmalarına kapatılmalıdır.
5- Nükleer enerji santralleri aktif fay hatlarından uzak tutulmalıdır. TÜPRAŞ yangınında yetersiz kalan bizler, olası nükleer patlama sonrası belirecek radyoaktif facia karşısında hepten çaresiz kalacağımız gerçeği gözardı edilmemelidir.
6- Günde 80 kaçak konutun inşa edildiği İstanbul varoşları masaya yatırılıp, 1998'de yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliği'ne göre, ‘güçlendirme projeleriyle’ iyileştirmeye alınmalıdır. Ayrıca, İzmir varoşlarıyla birlikte Ankara-Demetevler, Karşıyaka çevresi ve tüm kıyı kentlerimizdeki kıyı betonlaşmaları da ivedi iyileştirme sürecine sokulmalıdır. Özellikle İstanbul bu bağlamda adeta karantinaya alınmalıdır. Bugüne dek(12 Nisan 2014) yapılan çalışmalarda, 1999’dan önce inşa edilen yapılar dikkate alınarak ‘Deprem Risk Haritası’ çıkarılmış ve buna göre en riskli ilçe Güngören olarak saptanmıştır. Sırasıyla, Bahçelievler, Bayrampaşa, Küçükçekmece, Zeytinburnu ve Fatih ise altıncı sırada riskli bölge olarak yer almıştır.Yerel ve merkezi yönetimin bu alanlarda yoğunlaşması gerekir. Bu sürecin işletilmesinde, ‘Kentsel Dönüşüm’ aldatmacasıyla, ekonomik rant dönüşümü boyutundaki keyfi uygulamalara izin veremezsiniz. Bilindiği gibi yapsatçı/yapkaççı kentiçi yükleniciler, bu riskli bölgeden çok, getirisi çok olan boğaz çevresindeki bölgelerdeki apartmanlardan daireler satın a lıyorlar. Amaç, satın aldığı dairesinden silindirik beton örneği(karot) aldırıyor ve ardından ‘bu bina risklidir raporuyla’ 4 katlı binalar yerine devasa binalar dikme fırsatını yakalıyor. Ve bunu ‘kentsel dönüşüm’ bütününde gerçekleştiriyor. Bunun, yanı ‘Zorunlu Kentsel Dönüşümu’ rantsal dönüşüme çeviren böylesi ‘deprem riskinden soyut’ çıkarsal duruşun önün alınmalıdır. Bunun için de, yapıların depreme karşı güçlendirme yöntemi “Retrofitting(güçlendirme,iyileştirme, onarım” uygulamasına hız kazandırmalıdır. Yıkıp yeniden yapma yerine, bu yöntemi salt konutlarda değil, sanayi, telekomunikasyon, savunma yapılarında ve ulaşım ve taşımayı engellememk adına köprülerde de yaygınlaştırılmalıdır.
7- Kalıcı deprem çekince (risk) fonu oluşturulmalıdır. Yapı malzeme faturalarının binde biri yüklenici hakedişlerinden 6 eşit taksitle tahsil etme koşuluyla ihale bedelinin yüzde 0.5'i yapsatçı yüklenicilerden iskan anında bina maliyeti üzerinden binde biri, arsa ve emlak satış/kiralamalarından binde bir ve meslek odalarında proje vize etme zorunlu hale getirildikten sonra tüm proje vizelerinden proje çizim maliyeti üzerinden yüzde (0.5) paylar fona kaynak olarak aktarılmalıdır. Kısaca, yapım sürecinde etkin olan ve "Beş M" ile formüle edebileceğimiz malzeme-müteahhit-maliyet-mühendis ve mimari yapılar, yani yapım sürecinin tüm aktörleri "fon"un kaynağı haline getirilmelidir.
8- Fay hattı üzerindeki özellikle kırsal kesim 'kent ve köy' yerleşimlerinde her beş aileye devlet destekli çadır bulundurma zorunluluğu getirilmelidir. Sığınma olgusuna anlık çözüm getiren bu yaklaşım yaygınlaştırılmalıdır. Bingöl'de halkın çadır için vilayete yaptığı yürüyüş, olgunun gerekliliğini vurgulamaktadır. Toplu konut ve yap-satçı firma sözleşmelerinde böylesi bir zorunluluk aranabilir.
9- 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası'nın uygulanmadığı alanlarda Özerk Proje Denetim Merkezi (PRODEM) uygulamaya konmalıdır. PRODEM ilgili merkezi ve yerel yönetim ile meslek odalarının temsilcilerinden oluşturulmalıdır. İşlevi yapım sürecinin, etüt, fizibilite, planlama, proje ve uygulama aşamalarını denetlemek olmalıdır. PRODEM, mühendislik birimi doğrultusundaki bu işlevlerini yerine getirebilmek için zemin ve beton laboratuarları ve benzer teknik donanımlara sahip kılınmalıdır. Eğer 4708 Türkiye genelinde yaygınlaştırılmak isteniyor ise;Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın 4708 sayılı ‘Yapı Denetim Yasası’nda değişiklik yapılması çalışmalarında benim ‘Deprem Manifestosu’ çalışmamın ve ilgili Meslek odası TMMOB’nin görüşleri dikkate alınarak hazırlanmalıdır. Çünkü bugüne dek 19 pilot bölgesinde uygulanan ve başarısız olunan ‘Yapı Denetim Yasası’nın tüm ülke genelinde yaygınlaştırılmak istenmektedir. Bunun için ilgili yasanın kesinlikle iyileştirilmesi gerekmektedir; ilgili üniversitelerin, yerel yönetimlerin, TMMOB’nin ve diğer ilgili meslek odalarıyla birlikte STÖ’nin katkılarıyla. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın 4708 sayılı ‘Yapı Denetim Yasası’nda değişiklik yapılması çalışmalarındaki aksayan yanların yanında TOKİ konumuna yer vermek gerekir. TOKİ bilindiği gibi devletin değil, iktidarın korumaya aldığı konut fırması. Her şeyi özelleştiren iktidar nedense bu kuruluşu özelleştirmemiş ve adeta siyasi ve ekonomik rant kuruluşuna dönüştürmüştür. İşte 4708 sayılı yasanın iyileştirilmesinde TOKİ denen kuruluşu 4708’in dışında tutulmaktadır. Sadece o değil, yapsatçı yükleniciler ve de Büyükşehir Belediyeye ait toplu konutlar. 4708 sayalı yasayı tüm ülkeye yaygınlaştırmak isteniyorsa bu yaklaşımının ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bir diğer olgu; inşaatların uygulama ve denetim sürecinin hizmet bağlamındaki temel aktörleri olan mühendis ve mimarların ücretleri ve özlük hakları ve de bağlı oldukları meslek odalarının(TMMOB ve Bağlı Odalar) hak ve yetkileri en az sorumluluk kadar artırılmalıdır. Düşük ücret politikaları, düşük üretimi beraberinde getiren en büyük etmendir; kesinlikle yasak edilmelidir. Bu açıdan, özellikle kontrol mühendisleri(mimarları) ile yapı denetim kuruluşu ve denetim belgesine sahip Mühendis(Mimar) arasındaki sözleşmeler benzer olmalıdır ve bu sözleşmeler ilgili meslek odasınca hazırlanmasına 4708’de yer verilmelidir. En önemlisi; yasada Mimar ve mühendisin sorumlu olduğu metrekare iş yükünün azaltılması için yapı denetim şirketlerine verilen iş miktarı sınırlandırılmalıdır. Eğer ülke genelinde 4708’i yaygınlaştırmak istiyorsak; Merkez ve İl Yapı Denetim Komisyonlarında TMMOB ve bağlı Odaları kesinlikle temsil edilmelidir. Mühendis ve Mimarların eğitimi, belgelendirme, cezalandırma ve sicillerinin tutulması bağlı Odalarınca yapılmalıdır. Yapım sürecinde Mühendis ve Mimarlarla birlikte sorumluluk üstlenen tüm meslek sahipleri ile tüketicilerin güvencesi olan zorunlu "Yapı Sigortası ve Mesleki Sorumluluk Sigortası" 4708’de dikkate alınmalıdır.
10- Yerel ve merkezi yapıdaki karar alma süreçlerinden dışlanan mühendis/mimar örgütlülüğünü etkin işlevlerle yetkilendirmeli. Yerel yönetim kadrolarında (belediye tüzel idare) mühendis ve mimarlara ağırlık verilmelidir. Özellikle mühendis ve mimarların belediye başkanı olmalarına öncelik tanınmalı. Mühendis ve mimarların cumhurbaşkanı olduğu ülkemizde niçin vali olamadığının yanıtı aranmalıdır.
11- İlgili meslek odalarınca deprem sempozyumları, seminerleri, panelleri ve özel oturumlar kamuoyu katılımında yaygınlaştırılmalıdır.
12- Broşür, afiş, poster, vb. bilgilendirmelerin dağıtımı sürekli kılınmalıdır.
13- Toplum, televole ve futbol toplumu olmaktan çıkarılıp, afete karşı duyarlı kılmak için; Üniversite, Merkezi ve Yerel yönetim ve İlgili meslek odalarınca; sempozyum, seminer, paneller ve özel oturumlarla belli periyotlarda bilgilendirilmelidir. Özellikle İlköğretim okulları ve liselerde, uygulamalı, öğrencileri sıkmayacak ve ürkütmeyecek gösteri içeriğinde etkinlikler düzenlenmelidir. Depremle ilgili fotoğraf sergileri açılmalıdır.
14- Deprem veritabanı oluşturmalıdır (Kitap, dergi, bildiriler kitabı, haritalar, web siteleri, fotoğraflar, slaytlar, filler, videolar). Bu veritabanı isteyen kesimlerin kullanımına açılmalıdır.
15- İnternet üzerinde deprem sitesi geliştirmelidir. Farklı deprem sitelerine link verilmelidir.
16- "Deprem" konulu bir ders zorunlu hale getirilmelidir. (Depremde İlkyardım, depremin oluşumu vs.).
17- Tüketiciler ev almaları, kiralamaları konularında bilinçlendirilmelidir. Özellikle Yapı denetimi konusunda yapı sahipleri, yapı yaptıranlar ve tüketiciler özellikle bilgilendirilmelidirler. İlgili meslek odaları bu konularda eğitici seminerler vermelidir.
18- Amerika'daki gibi ülkemizde benzeri yaşama geçirilen "Deprem ve Doğal Afetler Eşgüdüm Kurumu (FEMA)" geliştirip yaygınlaştırılmalı ve deprem konusundaki tüm süreçler bu kurul üzerinden yürütülmelidir.
19- Deprem riski yüksek olan bölgeler ve kentler için "deprem senaryoları" hazırlanmalıdır.
20- İmar planları keyfi olarak değiştirilmemelidir. Yeni çıkarılacak planlar meslek odalarının görüşü alınarak yapılmalıdır.
21- Yetkin mühendislik kavramı, gelişmişlik ülkelerdeki düzeye getirilmelidir.
22- Demiryolu raylı sistemlere öncelik verilmelidir. Kent içi toplu konut olanakları geliştirilmeli, nüfus yoğunlukları kent merkezlerinde azaltılarak çevreye yaymalıdır. Bu bakımdan yeni gettolar değil, kent planlamasına ve politikalar özünde deprem yönetmeliğini esas alınarak banliyöler oluşturulmalıdır.
23- Kamuoyu, sağlıklı yapılaşma ve kentleşme konusunda bilinçlendirilmelidir.
24- Kaçak yapılaşmaya ve imar aflarına olanak sağlanmamalıdır.
25- Deprem riski yüksek yerlerdeki yapı stoku yeniden gözden geçirilmelidir.
26- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı proje-müşavirlik belgelerini her yıl uzatmaktadır. Bu nedenle İMO'ya (İnş. Müh. Odası) bağlı tüm birimlerimiz (şubeler) PM uygulamalarındaki hataları saptamalı, mühendislik atiğine aykırı tutumları belirleyerek, bu işe kalkışmış kural tanımazları onur kuruluna verecek şekilde belgelemelidirler. Projesine uymayan uygulamalardan sorumlu PM'lerin adları, onardıkları veya güçlendirdikleri yapıların ada, pafta, vb. numaraları, fotoğraflarıyla genel merkeze iletilmelidir. Birimlerimizin dışında duyarlı vatandaşlarımız (mimar-mühendis) da aynı özgörevi üstlenerek yetkilileri uyarmalıdırlar. Bu duyarlılığı göstermediğimiz takdirde birkaç çıkarcı ve kendini bilmezin; Kocaeli-Düzce depremleri sonrasında olduğu gibi kamu kurum ve çalışanların ilgili meslek odaları ve onun saygın üyelerini zan altında bırakacağı bir gerçektir. Bu nedenle; fay hattını "fay"da hattına dönüştürmek isteyenlere karşı savaş açılmalı, özellikle ilgili kurumun yetkilisi olup, depremin yarattığı felaket alanlarında rant şirketi oluşturan yaklaşımlar kesinlikle cezalandırılmalıdır. Ve tüm mühendislik adına aykırı, etik dışılık aynı yaklaşımlarla yok edilmeye çalışılmalıdır.
27- İlgili meslek odaları "deprem sempozyumlarını" yıllık periyotlarla gelenek, hatta zorunluluk haline getirmelidir. TMMOB buna öncülük etmeli. Örneğin TMMOB'ne bağlı İnşaat Mühendisleri Odası'nın (İMO) geleneksel "Teknik Kongresi" yapı bütününde deprem ağırlıklı olarak yeniden işlevlendirilmelidir. Bazı inşaat kuruluşlarının reklamsal çıkarsallığına özdeş sponsorluk bütünündeki sempozyumlardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Bu nedenle odalar, mühendislik disiplini ve bilimiyle örtüşen etkinliklerin yaygınlaşmasında duyarlı davranmalıdır.
28- Depremin evrensel bir tehlike olduğunu uyaran ve güncel tutan "depremi unutma" bandı apartmanlarda, ulaşım araçlarında, mektup ve tebrik zarflarında, cep telefonlarında, yazılı ve görsel medya vb. iletişim araçlarında zorunlu kılınmalıdır.
29- Deprem öncesi ve sonrası önlemler Anayasa'ya konmalıdır. İlgili kuruluşlara kurtarma birimleri oluşturma zorunluluğu getirilmelidir.
30- İlgili kuruluşların anayasası sayılacak "deprem andı” oluşturulmalıdır.
31-Akut-Arama Kurtarma derneği ve benzer STÖ’leri gibi gönüllü kuruluşlar, kesinlikle desteklenmelidir. Büyükşehir belediyelerindeki, İtfaiye Daire Başkanlığı, Akut işlevi yüklenerek “Yangın ve Doğal Afetler Başkanlığı”na dönüştürülmelidir. İlçe belediyelerde de benzer birime izin verilmelidir.
İşin en kötü yanı; bu evrensel tehlikedlerde sadece Müslümanlara baş sağlığı ve geçmiş olsun diyenlerin duruşudur. Adam utanmadan, arlanmadan: “Depremde zarar gören Müslüman din kardeşlerimize geçmiş olsun.” diyebilmektedir.. Yakup Çorbacıoğlu yanıt veriyor:
[[ “Ne demek Depremde zarar gören Müslüman din kardeşlerimize geçmiş olsun!!” Diğerleri insan değil mi.Japonya'da Tusinamı olunca ölenlere üzülmedin mi ?ben üzüldüm . Din kardeşi miydik Japon la. Afganistan'da Depremde zarar görenlere acımadın mı ? acımış olman lazım.Hem din kardeşimiz dır hem insandır Afganlar.Ben Elazığ'da ölenlere sadece Müslüman oldukları için değil İnsan oldukları için de üzüldüm.Orada kim bilir Müslüman olmayanlar da ölmüş ola bilir. Turist falandır gezmeye gitmiştir Deprem bölgesine yakalanmıştır depreme ölmüştür.Tüm olenlere üzüldüm Ben bir de depremde ölen insanlara önlem alınmadığı için yok yere öldükleri için de üzüldüm. Efendim kimse demesin ki '' Mukadderat'' '' Takdiri ilahi '' hayır Allah der ki tedbir senden takdir Allah'tan. Sen tedbir aldın mı .İşin bir başka kötü tarafı da kim varsa yardım kampanyaları düzenleyip ben ordayım reklamında .Biz biliyoruz ki daha önceki depremlerde arama kurtarma ekipleri Protokol gelmesin kalabalık yapıp işimizi engelliyorlar demediler mi. Ne gerek var siz gidince korumalar ,halkın size ulaşma isteği kalabalık yapıp işini yapanlara engel olmuyor mu.Oluyor o zaman sıcağı sıcağına gitmeyin işler düzelince gitmek isteyen gidebilir. Beni üzen bir şey daha var zor şartlarda yaşıyan insanlarımızın evleri başlarına yıkıldı. Devlet bu insanlara sıcak aş veriyor Allah başımızdan eksik etmesin ya yarın ne olacak kışın ortasında acaba kimse diyecek mi söyle balkonlu 300 metrekare bahçeli birer ev yapalım da sıcak yuvaları olsun bakalım göreceğiz.]]
- http://www.gazetefrankfurt.com/tmmob-ve-halkin-sivil-denetimi-bitirilmeye-calisiliyor/5844.html
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder