On madde bahane başkanlığa oynamak şahane.. Nedir bu 10 madde? İşte HDP heyeti ve hükümet temsilcilerinin Dolmabahçe'de müzakere ettiği ve Diyarbakır'da kutlanan 21 Mart 2015 Nevruz kutlamalarında İmralı Cezaevi'nde kalan Abdullah Öcalan'ın okunan 2 sayfalık Nevruz mektubunda bulunan ve Cumhurbaşkanının reddettiğini söylediği 10 madde:
- “Demokratik siyasetinin içeriği tartışılmalı
- -- Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarını tartışmalıyız
- -- Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri
- -- Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına ilişkin başlıklar
- -- Çözüm sürecinin sosyo ekonomik boyutları
- -- Çözüm sürecinin yol açacağı yeni güvenlik yapısı
- -- Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal güvenceleri neler olabilir?
- -- Kimlik tanımı, kavramına ilişkin eşit mekanizmaların geliştirilmesi
- -- Demokratik cumhuriyet, ortak vatan, milletin demokratik ölçülerle tanımlanması
- -- Bütün bu demokratik hamleleri içselleştirmeye yarayan yeni anayasa.”
Bu 10 madde 10 yerden ses getirmeye başlıyor.. Ve ardından kurgusal tartışmalar başlıyor:
Önce, gündemlerin ve fıtratların efendisi sayın Cumhurbaşkanı devreye giriyor; “..Dolmabahçe’de HDP heyeti ve hükümet temsilcilerinin birlikte açıklama yapılmasını doğru bulmadım.. İzleme Kurulu konusunda da hükümetle benim aramda bir mutabakat olmamasını doğru bulmuyorum.. Açıklanan 10 maddelik metne gelince; o metinde bir demokrasi çağrısı yok. Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim?
Metni incelersek oradaki konuların çoğunun demokrasiyle falan yakından uzaktan alakası yok. Hala yeni yeni talepler ortaya çıkıyor. Daha sonra Başbakan Yardımcımızın yaptığı bir açıklama var. Onların tamamen aksine. Yani birbiriyle tamamen örtüşen bir şey yok. O zaman neyi görüştüler? Buna ortak bir deklarasyon diyebilir misiniz? Böyle bir şey var mı?..”
Cumhurbaşkanına bu konuşmalarından sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç devreye giriyor; "Ülkeyi yöneten hükümetse, hükümetin yaptığı kararlarda, yaptığı icraatlardı elbette çok güçlü olması ve bu gücünün millet tarafından bilinmesi gerekir.. eleştiri mekanizmasının gazetecilere karşı ekran önünde itham edercesine veya hükümeti güçsüz göstermek şeklinde anlayabilecekleri de düşünüldüğünde, bir kısım insanlar tarafından yanlış anlaşılmalara yol açmaması lazım.
Dolayısıyla dünkü konuşmalarımın iyi niyetli bir çaba olarak görülmesini ben şahsen istiyorum (21 Mart 2015). Bazıları farklı anlamış olabilir.. Ama unutmayın bu ülkede bir hükümet var ve bu hükümet seçime gidecek.. Seçime girerken güçlü bir görüntü, güçlü bir hükümet ve güçlü bir karar mekanizması olmasını halkımız arzu eder. Buna gölge düşürmeye de kimsenin hakkı yoktur (22 Mart 2015).. Ben hükümetin bir üyesiyim hükümetimi elbette savunurum, eksik bilgileri tamamlamak da görevim olur (23 Mart 2015)."
Ve beklenmedik bir şey oldu: Gökçek twitter hesabından Arınç’a saldırmaya başladı; “Arınç’ın çıkışı paralel yapının talimatıyla olmuştur. Bülent Arınç….seni istemiyoruz…” şeklinde hiç de ethik olmayayan yanıtla.
Bu sefer Bülent Arınç’ın şok yanıtı gündeme geldi; "Biz kimin nerede havlayacağını çok iyi biliriz.. Belediye Başkanlığı seçimlerinde oy isterken bu yapının (Cemaat'in) kucağına oturdu, bu yapıya Ankara’yı parsel parsel satmıştır. Zengin işadamlarına okul yaptırmıştır.. Biz o zaman devletin imkânlarını bu yapı için onların kucağına bırakmadık. Gökçek’in adaylığına o zaman itiraz ettim.. Yeni bir başkana ihtiyacımız vardır dedim. O günden kalan bir hıncını bir şekilde çalışıyor. 8 Haziran’a kadar müsaade… Hesabını sorarım Gökçek’ten… Birileri de kuklacılık yapıp bunu kullanırsa benim kulaklarım iyi duyar teşhir ederim." açıklamasında bulundu.
Sıra Melih Gökçek’te idi: “..Ben Cumhurbaşkanıma veya Başbakanıma bir saldırı olduğunda tetikçi değil gücümün yettiğince kalkan olurum... Senin gibi alttan almam, yiğitçe kavgamı veririm... Gidip Gezicilere yaranmaya çalışmam... Olan olmaya başladı ve; Bülent Arınç ve Melih Gökçek'e soruşturma açıldı: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Ankara Büyükşehir belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında ‘Halkın kurtuluşu Partisi, Ankara Mimarlar Odası, CHP Milletvekili Atilla Kart ve bazı memurların şikayeti üzerine’ Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti. soruşturma başlattı. Başbakan geç de olsa devreye girdi. “Her iki açıklama da yanlıştır parti disiplin kurallarını işleteceğiz gerekeni yapacağız (24 Mart 2015)"
Ardından; Bülent Arınç özgörevini yerine getirdiğini onaylayan açıklamada bulundu adeta; “Yanlış yaptım ama özel hayatıma girdiği için kendimi tutamadım. Sözlerim hakaret diyorsa istediği mahkemeye gider. Başbakan haklıdır ama sussam doğru olmazdı. Özel hayatıma tecavüzde bulunan kişiye cevap veririm. Başbakanımız haklıdır ama kendimi tutamadım(24 Mart 2015)”
Sonrasında Melih özgörevini sonlandırdı: "Başbakanımız emir verdi. Suallere artık cevap vermeyeceğim. Emir demiri keser" dedi (25 Mart 2015).
Tüm bunlardan sonra ilginç bir gelişme yaşandı: Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel, yani bugüne dek hiç konuşmayan Özel paşa konuştu: "Irak ve Suriye'de yaratılan ortam IŞİD'in giderek güçlenmesine, bütün dünyadan birçok radikal savaşçının bölgeye akmasına ve PYD/PKK'nın terör örgütü kimliğinden ziyade IŞİD ile savaşan meşru bir güç olarak bölgede görülmesine yol açmaktadır. Bölücü terör örgütü, Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmeler doğrultusunda elde ettiği kazanımları artırmaya çalışırken aynı zamanda kendisini ve diğer ülkelerdeki uzantılarını masum göstererek farklı bir algı oluşturmaya çalışmaktadır..Bazı ülkelerin dünyanın tehdit olarak algıladığı bu güçleri çıkarları için kullanıyor.. Üstünlük sağlama yarışının karanlık yüzü..”
Bu ne yahu; resmen değilse de IŞİD’i meşrulaştırma kuşkuları yaratacak bir söylem..Bir taşla 2 değil 22 kuş indiren bir patlama.. Milliyetçilerin, ulusalcıların ve hatta, hatta yurtseverlerin oyunu bile, Cumhurbaşkanının istediği, Anayasa değişikliğini yapma gücündeki 400 milletvekili seçmek için sandıklara yöneltecek bir söylem. Evet; başkanlık yolundaki seçim sandıklarına..
Ve de devreye en sonunda da Selahattin Demirtaş girdi; yanlış politikalarıyla Kürt sorunun çözümü yerine R.T.Erdoğan’ın değirmenine malzeme taşıyan, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Süleyman Demirtaş.. Kendisine; ‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çözüm sürecine ilişkin olarak İzleme Heyeti konusundaki açıklamalarının milliyetçi oylara yönelik mesajlar olup olmayacağı’ soruldu. Verdiği yanıt, sanki 2 gizemli mizanseni çağrıştıran ve açıklamaktan çekindiğimiz olguların yanıtı idi: "Belki olabilir fakat ülkenin milliyetçileri de afedersiniz aptal değil herhalde. Bir iki atraksiyon yaptı diye milliyetçiler peşinden koşacak değil. Milliyetçilerin de bir aklı var iradesi var. Herkes olup biteni görüyor zannedersem. Onun için mi yapıyor bilemiyorum.. Kendi aralarında birbirilerine girmiş durumdalar. İnşallah daha fazla birbirilerine girerler de ne kadar pislik olmuş hep birlikte öğreniriz. Kim hangi parseli kime satmış, nasıl peşkeşler çekilmiş bunları hep birlikte öğreniriz.."
Düşündürücü olanı; "Bölücü Terör Örgütü mensubu teröristler tarafından, 25 Mart 2015 saat 13.25’te Dağlıca / Yüksekova / Hakkâri Bölgesindeki askeri unsurlara yönelik üç adet havan atışı ile Biksi makineli tüfekler ve Doçka uçaksavar makineli tüfekler ile ateş edildi. TSK, 155 mm Fırtına Obüsü ve 120 mm havanlar ile karşılık verdi.. Ne rastlantıdır ki, kimsenin burnu kanamadı.
Özdeki amaç fıtratların ve gündemlerin efendisinin, ‘MHP ve kıyıdaki, köşedeki benzer partilere giden oyları toplamak ve başkanlık için ‘Anayasa’yı değiştirecek’ gerekli 400 milletvekili sayısını yakalamak..CHP oylarını da HDP’ye kaydırmak..
- Diyor ki gündemlerin ve fıtratların efendisi; “…Bu ülkede benim Kürt vatandaşımın elde edemediği ne var?
- Cumhurbaşkanı mı olamıyor?
- Başbakan mı olamıyor?
- Bakan mı olamıyor?
- Milletvekili mi olamıyor?
- Genel Müdür mü olamıyor?
- Müsteşar mı olamıyor?
- Ne olamıyor?
- Devlet dairelerinde göreve mi gelemiyor?
Milli Eğitim Bakanlığı’na eleman alınacak, bilgisayarlar çalıştırılıyor, bilgisayarların çalıştırılması neticesinde de bakıyorsunuz yüzlerce, binlerce, belki de on binlerce Kürt vatandaşım değişik yerlerde öğretmenlik kazanıyor, gidiyor orada öğretmenliğini yapıyor. Aynı şekilde KPSS’de olan durumlar böyle. Ve bütün bunlara rağmen bakıyorsunuz, hâlâ Kürt sorunu diyorlar. Silahların gölgesinde siyaset yapanlar var. Gelinen noktada da tablo ortada: İmralı başka, dağ başka; parti içinde de biliyorsunuz, eşbaşkanları başka, Dolmabahçe’de konuşanlar başka…”
Ben bu söylemi yıllar önce yaparken yazılarımda, beni başta R.T.Erdoğanlar ve Kürt milliyetçileri suçluyordu.
İşte o yazılarımdan bir alıntı: “…Böylesi dümdüz mantık içeren tepkiye, her defasında düz mantıkla yanıt veriyorum ve de sürekli verilmesi gerektiğini düşünüyorum;
- 1- Bu ülkede kaç Kürt cumhurbaşkanı, başbakan, bakan oldu?
- 2- Laz, yani gerçek dil bilen Laz’dan bu ülkede değil cumhurbaşkanı, başbakan bakan bile olmadığını kaç kişi biliyor?
- 3- Bu ülkenin en büyük mafya babaları, iş adamları Kürt değil mi?
- 4- Kürtlerin yoksullaşmasına neden, yine Kürt aşiretleri değil mi? 40 köyü olan Kürt aşiret reisi ben miyim?
- 5- Bu 40 köyün marabası Kürt değil mi?(9/5/2013)”
Bizim dünkü söylemimize karşı çıkanlar, o söylemimizi bugün siyasi rant söylemine dönüştürüyorlarsa bunların siyasetlerini sorgulamamızın zamanı geldi demektir. Kim yapacak bunu, elbette ki milletvekili olmak için siyaset yapanlar. Nerdeee, onlar partiye proje değil, ancak kendilerini taşıyorlar. Çarşaf- çarşaf afişlerle sokak-sokak dolaşıyorlar. Sorunlarını anlamışlar ve de çözüm geliştirecekmiş gibi esnafları dolanıyorlar..
Cumhurbaşkanını başlattığı ve Bülent Arınç ve Melih Gökçek’in kavgasıyla devam ederken aniden bıçak gibi kesilmesi bana düşündürücü geldi. İlle de bu çirkin kavgaya Selahattin Demirtaş ve Genel Kurmay Başkanı Necdet Özelin dahil olması, ardından Bölücü Terör Örgütü mensubu teröristlerin Dağlıca / Yüksekova / Hakkâri Bölgesindeki askeri unsurlarımıza yönelik roket saldırıları ve TSK’nın karşılık vermesine karşın tek kişinin burnunun kanamaması.. Tüm bunlar sahneye konan bir oyun sanki..Gündemlerin ve fıtratların efendisinin sarayda başlattığı yanlışların kimyasını bozduğu seçmenler de yarattığı hasarı onarmak..AKP’ye, yeni Anayasa’yı yapacak gücü, yani 400 milletvekilini kazandırmak ve Başkanlık sistemine geçmek..
Fakat, kuşlar; küresel efendi ne kadar izin verirse o kadarın yapabileceklerini söylüyor:
ABD Temsilciler Meclisi’nden 88 Kongre üyesinin ardından ABD Senatosu’ndan da 74 senatörün Dışişleri Bakanı Kerry’e hitaben mektup yazması ve Mektuba hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat senatörler imza atarak; AK Parti hükümetinin özellikle yolsuzluk operasyonlarından sonra muhalif medyaya yönelik baskıların arttığına dikkati çekmeleri, yani, AKP'yi özgür medyanın yayınlarını engellemek amacıyla hukukun üstünlüğü ve temel demokratik prensipleri alenen aşağılamakla suçlamaları(22 Mart 2015)
Ve de; Türkiye'de yatırımı bulunan yerli ve yabancı yatırımcıların, anayasa değişikliğini tek başına yapacak kadar güçlü bir iktidarın artık Türkiye ekonomisi açısından yararlı olamayacağını, düşünmeye başlamaları pek bir şey değiştirmeyecektir. Çünkü, oluşturdukları iktidara seçenek bulamadıkları için ve de tek adamlık sonucunun çıkması halinde siyasi çatışmanın artarak uluslararası ilişkilerin bozulması riskinden endişe duydukları için küresel efendiler, yine de Ak Parti'nin az farkla tek başına iktidar olmasını ve ekonomi yönetim anlayışının devam etmesini okeyleyeceklerdir.
http://blog.milliyet.com.tr/turk-kurt-derken-turkiye-nin-adi-da-turku-olsun-bari/Blog/?BlogNo=399975
http://evm.blogcu.com/lider-dedigin-dogrularini-halkin-dogrulariyla-birlestirendir/13820351
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/yalcin-bayer_42/istanbul-ne-zaman-baskent-olacak-cumhurbaskanim_27962530
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder