Arkadaşlar bu uzun yazıyı sabırla okuyun, çünkü bu da 'değerlerimizin nasıl satıldığı konusunda' önemli bir yazı: FALSOLU TOP VE FALSOLU FUTBOLUMUZUN ARAPLARA SATILMASI
Arkadaşlar bu uzun yazıyı sabırla okuyun, çünkü bu da 'değerlerimizin nasıl satıldığı konusunda' önemli bir yazı:
FALSOLU TOP VE FALSOLU FUTBOLUMUZUN ARAPLARA SATILMASI
7 Temmuz 2015
Hasan Doğan Futbol Sezonu’nda kullanılacak futbol topu da değişti. Yeni sezonda Nike’ın ‘Ordem 3’ adını verdiği “Falsosu yüksek top” kullanılacakmış(10 Temmuz 2015).
Habere göre; Aynı tasarım toplar Premier Lig, Serie A ve La Liga’da da kullanılacak. Spor toto süper lig’in kullanacağı topun rengi turuncu ağırlıklı olacak. Aerodinamik(havanın kuvvete etkisi derken, mafyanın ve dinden geçinenlerin futbola etkisi aklıma geldi) teknolojiyle üretilen Ordem 3, 12 adet geometrik panel basıncı eşit şekilde dağıtırken, etrafındaki dönüş ve falsoyu da artırıyor. Bu durumda kalecilerin işi biraz daha zorlaşırken, özellikle frikikçilerin işi de kolaylaşacakmış.
Günlük konuşmalarında sık-sık kullandığımız İtalyan kökenli “Falso” sözcüğü; İtalyanca ve İspanyolca ’da yalan, yanlış, sahte gibi anlamlara gelen sözcük. Kısacası; Yanlış davranış
Sporda falso sözcüğü, yani topla oynanan oyunların çoğunda, topun belli yerine vurarak topun havadaki dönüşüyle hava sürtünmesinden faydalanarak, topun hareketine eğim vererek yön değiştirmek.
Artık bunu topçu değil de top yapacak. Yakındır, kendi kendine oynayan; defans yapan, ofans yapan topun bulgulanması.
Ben futbolumuzda yaşatılan falsolara değinmek istiyorum:
Önce en büyük futbol falsomuzla başlamak istiyorum:
Biliyorsunuz; 2016-2017 sezon sonuna kadar Türkiye futbol liginin yayın haklarını elinde bulunduran ve toplam değerinin 1-1.2 milyar dolar olan Digiturk’ün yüzde 53’ü ABD’li Providence fonu, yüzde 47’si ise eski sahibi Mehmet Emin Karamehmet adına Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) kontrolünde idi. İşte bu benim de 15 yıldır üyesi olduğum Digitürk’ün “Türkü” kaldırılarak “Digiarap” yapıldı. Dahası; Uzun zamandır TMSF’nin elinde bulunan Digiturk, Al-Jazeera’nın da sahibi olan Katarlı Bein Media Group’una satıldı.
" 5 Ağustos günü oynanan “Shakhtar Donetsk-Fenerbahçe” UEFA Şampiyonlar Ligi 3. ön elemenin 0-0'ın rövanşındaki ikinci maçında Fenerbahçe(İlk 11 Değeri : 91.250.000 Euro, toplam değeri: 161.950.000 Euro), eski Galatasaray ve BJK çalıştırıcısı Mircea Lucescu’nun başındaki Shakhtar Donetsk(İlk 11 Değeri: 89.500.000 Euro, toplam değeri: 153.400.000 Euro) takımına 3-0 yenildi. İşte bu rövanş maçını Digitürk’ün yeni sahibi Arap, başta Digitürk üyelerine olmak üzere tüm futbolseverlere 30 TL ücret karşılığı sattı..
Arkadaşlar 15 senelik Digitürk üyesiyim ve Jose Fernando Viana de Santana (Fernandao), Fabiano Ribeiro, Abdoulaye Ba, Simon Thorup Kjaer, Josef de Souza Dias, Luis Carlos Almeida da Cunha (Nani), Robin van Persie’ye, Portekizli çalıştırıcı Vitor Manuel de Oliveira Lopes Pereira’ye ve de sportif direktörlüğe getirdiği İtalyan Giuliano Terraneo’ya salt bonservis ücreti olarak, yaklaşık 50 milyon Euro ödeyerek güçlenen Fenerbahçe’nin maçını izleyemedim. Belli ki Galatasaraylı olarak Galatasaray maçlarını da Arap hayranları yüzünden seyredemeyeceğim.
Bunların Allah islah etsin! Evet; Araplara sürekli sıcak bakan, onlara Doğu Karadeniz topraklarını, evlerini satmaya başlayan ve Yeşil Yol projesiyle şimdi de yaylarını pazarlamaya çalışacağı söylenen dinden geçinenleri Allah’a havale ediyorum.
Futbol insanların ortak coşkusu. Tek buluşabildikleri evrensel bir düzlem. Anayasamızın 59. Maddesi der ki; “Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur.”
Fakat; ancak, spor camiası içinde işletilen süreçlerde anayasal hak ve özgürlüklerin ihlaline sebep olan uygulamalar ve kararlar ortaya çıktığında ne yapılabileceği sorusu zihinleri meşgul etmektedir. Dahası; Anayasanın 11. maddesinde belirtilen “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” ilkelerine uygun olarak, spor insanlarının hak ve özgürlüklerinin ihlaline sebep olan, ya da haklı görülemeyecek sınırlamalar getiren kararlarına karşı bir hukuki koruma mekanizması yok gibi. AKP iktidarı; Sportif faaliyetlerin yönetilmesine ve disiplinine ilişkin ihtilafların süratle ve yargı denetimine tabi olmaksızın kesin olarak çözüme kavuşturulması bahanesiyle, Anayasa’nın 59. maddesi ile sahip olduğu yargılama yetkisinin engellenmeye çalışılmıştır. Yani; 59’a 17 Mart 2011'de bir fıkra eklenerek; tahkim kurulu kararları anayasal güvence altına almak adına; “…tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz." denerek. Evet; spor insanlarının hak ve özgürlüklerinin ihlaline sebep olan, ya da haklı görülemeyecek sınırlamalar getiren kararlarına karşı hukuki koruma ‘dinden geçinirken futboldan da geçinenler tarafından’ ortadan kaldırılmıştır. Bu işletilen süreçle bireysel başvuru hakkınız iptal edilmiştir artık.
Şöyle ki; Anayasa’nın 59. maddesinin “Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir” biçimindeki düzenlemesi karşısında önem kazanmakta, 59. maddenin “yargı yolunu” kapatan düzenlemesi, dolaylı olarak “bireysel başvuru” yoluna gidilmesini de engellemektedir. Bu durumla, sporcuların ve spor yöneticilerinin, anayasal hakların korunması için getirilmiş olan “bireysel başvuru” hakkından mahrum bırakılması bir yana birey olarak senin seyretme özgürlüğünü ortadan kaldırmaktadır. Digitürk’ün bu son Digiaraplı duruşu, daha doğrusu; söz konusu maçın TV yayını ile izleyebilmenin, ücretli ve şifreli bir yayın ile ölçüsüzce kısıtlamanın Anayasal bir ihlal olmasına karşın, bireysel Anayasa mahkemesine başvuru yapmanı tamamen ortadan kaldırmaktadır.
AB ölçütlerine göre de büyük hata yapılmaktadır. Örneğin, önemli spor olaylarına, adil, makul ve olmayan bir temelde erişim sağlanması; 1997 doğumlu AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri yönergesi’nin 15. Maddesi ve ülkemizin de taraf olduğu, Avrupa Sınır Ötesi TV Sözleşmesi’ni değiştiren 1998 doğumlu protokolün 9/a maddesi uyarınca, bir yükümlülük teşkil etmektedir.. Şikayet konusu bu uygulama, bu kapsamda ülkemizin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara da aykırı.. Bu nedenle, izleyicilerin özellikle üye olan izleyicilerin, Avrupa Konseyine bağlı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’ne başvurmaktan veya Digitürk sözleşmesini iptal etmekten başka çaresi yok.
Telefon ettim Digitürk’e ve karşıma Arap aksanlı biri çıktı. Belli ki Katarlı yeni çalışan. “Siz benim ülkemde benim değerlerimi satın alarak benim özgür yaşam hakkımı hangi yetkiyle ortadan kaldırırsınız pis A..!!??” Bu öfkem karşısında bana sadece “Haklısınız, haklısınız, haklısınız” diyebildi ve telefonu kapattım. İşte bunlara pazarlanmak isteniyor, seyir zevkimiz gibi yaylalarımızla birlikte Doğu Karadeniz’imiz. Yarın bunlara beyinlerimiz de satılırsa kimse şok olmasın.
Tüm üyeleri Digitürk’ün Araplaşmış bu üyeliğinden ayrılmasının ulusal gereklilik olduğunu söylüyorum. Ben bu cennetin izdüşümü Türkiye’mi elin Arabına, dinden geçinenlere peşkeş çektirmeyeceğim..
Olacak iş değil, ulusal olmaktan çıktı, evrensel sorun bu!! Cebine para koyan Arap ve Rus oligark, insanların ortak değeri, tutkusu, aşkı ve coşkusu olan futbol takımlarını satın alıyor, yetmedi onun seyretme hakkına tecavüz ediyor..Yeter be insanların tüm değerlerini paraya yükleyen bu oligarşi şımarığı görgüsüz zenginlerin yaptıkları. Dur demenin zamanı geldi..
Türk futbolundaki falsolara devam;
2015-2016 sezonunun adı bu sefer “Hasan Doğan Futbol Sezonu” oldu. Süleyman Seba sezonunu anladık, bu nedenle de itiraz etmedik, çünkü futbola katkısı olan bir futbol adamı idi. Fakat Hasan Doğan kim? H.Doğan benim de beğendiğim, beyefendi iyi bir kimlikti, fakat futbol ve de futbol adamlığı geçmişi olmayan, futbola zerre kadar katkısı olmayan, tek özelliği AKP ve R.T.Erdoğan yandaşı olan bir kimlikti. Doğrusu, dinden geçinirken futboldan da geçinmeye başlayanların adamı, yani futbol adamlığıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan kişi.
Hasan Polat, Ulvi Yenal, Orhan Şeref Apak, Şenes Erzik, Özhan Canaydın, Fatih Terim v.b ile futbolda aynı düzleme oturtmak çok ama çok yanlış..
Hasan bey, R.T.Erdoğanın yakın dostu Ramsey Grubunun başkanı Remzi Gür’ün kayınbiraderi. Levent Bıçakçı’nın TFF başkanlığında yönetime alınan Hasan Doğan, ardından ‘ivedilikle’14 Şubat 2008 tarihinde Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığına getirildi. 5 ay sonra (5 Temmuz 2008) Bodrum'da geçirdiği ani bir kalp krizi sonrasında futboldan ve sevdiklerinden ayrıldı.
Doğrusu, futbolumuzun falsolarından biri..
Futboluzun başka falsosu; Açık Üniversite mezunu Göksel Gümüşdağ’ın futboldaki yükselişi ve Türk futbolunun belirleyici gücü olması. Gümüşdağ, Emine Erdoğan hanfendinin ağabeyi Hasan Gülbara’nın damadı. Doğrusu; R.T.Erdoğan’ın Dolmabahçe’deki ofisinde özel kalem müdürü olan Gülbara’nın kızı Müge’nin kocası. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili. İstanbul Büyükşehir Belediye bünyesinde kurulan ve Süper Lig’e kadar tırmanan İstanbul Büyükşehir Belediyespor(İBBS)’un başkanı. 2011 yılında Mehmet Ali Aydınlar'ın TFF Başkanı olmasının ardından TFF Başkan vekili olan zat. Fakat Mehmet Ali Aydınlar'ın istifa etmesinin ardından istifa eden kişi..
3 Temmuz 2011 şike olaylarında yargılanmış ve anında aklanmış(Fenerbahçe Aziz Yıldırım ise hala aklanma savaşı vermektedir). Belirtiğim gibi Gümüşdağ, Mehmet Ali Aydınlar'ın TFF başkanlığından istifa etmesinin ardından istifa etmişti. Belediyelerin futbolla ilgilenmemesi yasağı gelince acilen Başakşehirspor’u kurdu ve İBBS hakları bu takıma devretti. Kendisini başkan yaptı. Yetmedi gitti Kulüpler Birliği Vakfı'nın Başkanı oldu ve futbolumuzu yönlendiriyor.
Önümüzdeki sezona; TFF başkanı Yıldırım Demirören, havuza düşen babasını veya Gümüşdağ’ın adını koyarsa şaşırmayın sakın.
İstanbul Başakşehirspor dışında bazı önemli takımların başındaki kimlikler(başkanlar), dahası Trabzonspor, Osmanlıspor ve diğerlerin başkanları da AKP’ye, özellikle R.T.Erdoğan’a yakın kimlikler..
Her şeye dokunuşu olumsuz olan kişinin futbola dokunuşu veya bazı kulüplere dokunması da olumsuzlukları beraberinde getirmiştir.
İşte, ulusal futbol takımızın durumu. Fenerbahçe’nin, Trabzonspor’un ve Başakşehir’in elenişi..
Tüm bunlar, futbolumuzdaki falsoların sonucu..
Kemal Özbiyik kardeşim sağlıklı bir Trabzonsporlu ve de eski futbolcu. İlk 11 Değeri : 55.750.000 Euro olan Trabzonspor, İlk 11 Değeri : 1.600.000 Euro olan Makedon Rabotnicki’ye, UEFA Avrupa Ligi 3.Ön Eleme Turunda elenmesi sonrası haklı olarak şunları yazmış: “Başkan olduğunu sanan, ama başkanlık yapacağı yönetim kurulu olmayan bir adam.
Antrenörlük kapasitesi futbolculuğunun 1/ 10 bile olmayan bir Şota.
Artık Trabzon'da kalmayacağı kesin olan bir onur.
Trabzonspor’u " küme düşürecek " bir sportif direktör.
İşte bu günkü Trabzonspor.
Ve bu yıl lig hedefi küme düşmemek olan bir takım.
Yeter be! Küme de düşün de rahat edelim.”
Kurumsal bazda falso’nun başatı TFF başkanı Yıldırım Demirören.
Kurumsal bağlamda bir önemli falso da MHK. Yeni göreve atanan Merkez Hakem Kurulu’nu oluşturan isimleri görünce bunu somut olarak görebilirsiniz.. Bu yapı baskılarla oluşturulmuş yapı. Yeni göreve başlayan MHK yönetim, Türk futbol tarihinin en yetersiz isimlerinden oluşuyor. Yeni MHK başkanı Kuddusi Müftüoğlu buraya AKP ve R.T.Erdoğan dokunuşuyla geldiği gün gibi açık. AKP’den Alanya Belediye adayı idi ve seçilememişti. Hakemleri eğitmesi için eğitim komisyonunun başına getirilen Hakan Özkan’ın da, hakemlik kariyeri vasatın altında olan birisi olduğu söyleniyor. MHK 2. Başkanı yapılan Bünyamin Gezer’e gelelim. Saracoğlu Stadı’nda oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden önce yardımcı hakem Tarık Ongun’un kafası seyirciler tarafından yarılmasına rağmen karşılaşmayı tatil etmeyen kişi. Çünkü; maçı tatil etmemesi için federasyon başkanı Mahmut Özgener ve MHK Başkanı Oğuz Sarvan’dan maç öncesi telefonla talimat aldığı söyleniyor. Bunun yanı sıra yönettiği Buca-Fenerbahçe şampiyonluk maçında verdiği tartışmalı kararlar, 3 Temmuz sürecinde UEFA tarafından gözlem altına alınmıştı. Evet; orada verdiği tartışmalı penaltı kararlarıyla Fenerbahçe şampiyon olmuştu.
Galatasaray ve Beşiktaş’ın bu sene işi daha zor..Bir bakmışsınız Başakşehirspor şampiyon..
Futbolseverlerin oylarıyla Spor Toto Süper Lig'de geride kalan sezonun "en"lerinin belirlendiği, "Lassa Yılın En Sağlamları" ödül törenini Esma Sultan Yalısı'nda gerçekleştirmek futbolumuzun falsolarını kurtaramaz. Dahası; Galatasaray’dan, Atletico Madrit, oradan da bu yıl Barcelano’ya giden Arda Turan, 1974’te Doğan Babacan’dan Dünya Kupasında yarıfinal ve de Şampiyonlar Ligi finalini yöneten Cüneyt Çakırlar ile bu falsoları gideremezsiniz.
Takıma zarar veren bireysel falsolarda var. Örneğin Cüneyt Tanman’ın son günlerdeki duruşu.
Fenerbahçeli gazeteci Mehmet Arslan yazıyor: “Öğle saatlerinde telefonum çaldı. - Bir kahve içer miyiz? Arayan Galatasaray Yönetim Kurulu Üyesi “Sevgili Kaptan” Cüneyt Tanman’dı. Tanman, Başkan Dursun Özbek tarafından, “Futboldan Sorumlu Yönetici” olarak atanmıştı. “Biraz konuşalım” dedi ve buluştuk. Hayrola Kaptan. Bırakıyor musun? “Hem evet, hem hayır” dedi ve söze başladı: “Yukarılar zor ve flu. Yani net değil. Orada kendiniz olamıyorsunuz Var olan bir şeye yok demek zorunda kalıyorsunuz. Ben de daha net olan bir alana yönelmeye karar verdim… Artık A takım ile ilişkim olmayacak… Bir takımda etkili görev yapabilmenin iki yolu vardır. Forma dağıtan isim ki burada teknik adam bu görevi üstlenir. İkincisi de para ilişkisini sağlayan isim. Bu ikisinin dışında bu sorumluluklarda yer almaya çalışırsanız ancak “yancı” olursunuz. Ben yancılığı kabul etmedim. Fonksiyonunuz olmadığı zaman ancak görüntü verirsiniz. Ben primi konuşamayacaksam, topa girmeyeceksem, kampa gitmemin de, bu görevi sürdürmemin de anlamı yok…Alt yapıda ciddi adımlar attık. Ahmet Akcan yapının başına geldi. Sözleşme imzalanmadı ama karar çıktı. Eğitimci ve dari yapıyı çok iyi bilen biri. Derwall, Denizli, Holman, Held ve Souness ile çalışmış, Alman Sportif Akademi’ni bitirmiş bir isim. İnşallah başına bir şey gelmez…”
Futbolun beyefendisine bu falso hiç yakışmadı.
Türk futbolunun unutulmaz ismi, milletvekili Saffet Sancaklı, AMK Spor'a yaptığı çarpıcı açıklamalar(30 Haziran 2015), her şeyi, yani futbolumuzun falsolarına işaret eder içerikte:
“Türk futbolu çıkıştaydı. 1996’da Avrupa Şampiyonası’na katıldık. Galatasaray’ın UEFA zaferi, milli takımla dünya üçüncülüğü herkesi umutlandırdı. 2002’den sonra ise maalesef tek partili hükümete geçiş, siyasi dengelerin bir tarafa dönmesi, yandaşların her şeye hakim olma isteği Türk futbolunu batağa sürükledi.
Ankara’dan başbakan ‘Şu adam başkan olsun’ diyor o adam başkan oluyordu. Tehditler, kibirler. Türkiye nasıl bu hale geldiyse Türk futbolu da öyle geldi. Hep tezgahlar, tuzaklar. Bakın son federasyon seçimine. Haluk Ulusoy aday olmamışken, Yıldırım Demirören 240 imza topladı. Sonra Haluk Bey beni aradı, destek istedi. Memnuniyetle dedim. Adaylık için 60 imza lazım. Delegeleri aradık, imzaları topladık. Ama İlhan Cavcav bize imza vermiş, Melih Gökçek aramış kendisini, ‘Fabrikanı kapatırım’ diyor. Ahmet Çakar da imza vermiş, yine Gökçek seni işten (Beyaz Tv) çıkarırım diye haber yolluyor. Yani kaç türlü baskı olmasına rağmen Ulusoy 65 imza topladı.
Seçime gittim. Öyle bir statü var ki; en Ordu Milli Takımı dahil bütün milli takımlarda oynadım. 3 büyüklerde oynayan ilk futbolcuyum. Türkiye tarihinde en çok gol atan 15 oyuncudan biriyim. Ama buna rağmen hayatımda TFF delegesi olamadım ben. Seçimin yapıldığı otelin önünde baktım sivil polis kaynıyor. İçeri girdim, Haluk Ulusoy’un sekreteri ağlamaklı. Meğer tartaklanmış. Oğlunu ve avukatını içeri almamışlar. Sonra türlü oyunla Ulusoy’u aday yaptırmadılar. Anti demokratik, baskıcı bir seçim oldu. Tek başına aday olup istedikleri gibi at oynatacaklar ya. Türk futbolu böyle 3. sıradan 56’ya düştü. Böyle giderse de 76, 96 derken bir bakmışsın Faroe Adaları gibi olmuşuz!”
Futbol topu falsolu, dinden geçinenler futboldan da geçinmeye başlayınca futbolumuz da falsolu oldu; unutun futbolu..
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
ŞUTLUYORUM
evesbere@gmail.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM: 0506 609 00 32
FALSOLU TOP VE FALSOLU FUTBOLUMUZUN ARAPLARA SATILMASI
7 Temmuz 2015
Hasan Doğan Futbol Sezonu’nda kullanılacak futbol topu da değişti. Yeni sezonda Nike’ın ‘Ordem 3’ adını verdiği “Falsosu yüksek top” kullanılacakmış(10 Temmuz 2015).
Habere göre; Aynı tasarım toplar Premier Lig, Serie A ve La Liga’da da kullanılacak. Spor toto süper lig’in kullanacağı topun rengi turuncu ağırlıklı olacak. Aerodinamik(havanın kuvvete etkisi derken, mafyanın ve dinden geçinenlerin futbola etkisi aklıma geldi) teknolojiyle üretilen Ordem 3, 12 adet geometrik panel basıncı eşit şekilde dağıtırken, etrafındaki dönüş ve falsoyu da artırıyor. Bu durumda kalecilerin işi biraz daha zorlaşırken, özellikle frikikçilerin işi de kolaylaşacakmış.
Günlük konuşmalarında sık-sık kullandığımız İtalyan kökenli “Falso” sözcüğü; İtalyanca ve İspanyolca ’da yalan, yanlış, sahte gibi anlamlara gelen sözcük. Kısacası; Yanlış davranış
Sporda falso sözcüğü, yani topla oynanan oyunların çoğunda, topun belli yerine vurarak topun havadaki dönüşüyle hava sürtünmesinden faydalanarak, topun hareketine eğim vererek yön değiştirmek.
Artık bunu topçu değil de top yapacak. Yakındır, kendi kendine oynayan; defans yapan, ofans yapan topun bulgulanması.
Ben futbolumuzda yaşatılan falsolara değinmek istiyorum:
Önce en büyük futbol falsomuzla başlamak istiyorum:
Biliyorsunuz; 2016-2017 sezon sonuna kadar Türkiye futbol liginin yayın haklarını elinde bulunduran ve toplam değerinin 1-1.2 milyar dolar olan Digiturk’ün yüzde 53’ü ABD’li Providence fonu, yüzde 47’si ise eski sahibi Mehmet Emin Karamehmet adına Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) kontrolünde idi. İşte bu benim de 15 yıldır üyesi olduğum Digitürk’ün “Türkü” kaldırılarak “Digiarap” yapıldı. Dahası; Uzun zamandır TMSF’nin elinde bulunan Digiturk, Al-Jazeera’nın da sahibi olan Katarlı Bein Media Group’una satıldı.
" 5 Ağustos günü oynanan “Shakhtar Donetsk-Fenerbahçe” UEFA Şampiyonlar Ligi 3. ön elemenin 0-0'ın rövanşındaki ikinci maçında Fenerbahçe(İlk 11 Değeri : 91.250.000 Euro, toplam değeri: 161.950.000 Euro), eski Galatasaray ve BJK çalıştırıcısı Mircea Lucescu’nun başındaki Shakhtar Donetsk(İlk 11 Değeri: 89.500.000 Euro, toplam değeri: 153.400.000 Euro) takımına 3-0 yenildi. İşte bu rövanş maçını Digitürk’ün yeni sahibi Arap, başta Digitürk üyelerine olmak üzere tüm futbolseverlere 30 TL ücret karşılığı sattı..
Arkadaşlar 15 senelik Digitürk üyesiyim ve Jose Fernando Viana de Santana (Fernandao), Fabiano Ribeiro, Abdoulaye Ba, Simon Thorup Kjaer, Josef de Souza Dias, Luis Carlos Almeida da Cunha (Nani), Robin van Persie’ye, Portekizli çalıştırıcı Vitor Manuel de Oliveira Lopes Pereira’ye ve de sportif direktörlüğe getirdiği İtalyan Giuliano Terraneo’ya salt bonservis ücreti olarak, yaklaşık 50 milyon Euro ödeyerek güçlenen Fenerbahçe’nin maçını izleyemedim. Belli ki Galatasaraylı olarak Galatasaray maçlarını da Arap hayranları yüzünden seyredemeyeceğim.
Bunların Allah islah etsin! Evet; Araplara sürekli sıcak bakan, onlara Doğu Karadeniz topraklarını, evlerini satmaya başlayan ve Yeşil Yol projesiyle şimdi de yaylarını pazarlamaya çalışacağı söylenen dinden geçinenleri Allah’a havale ediyorum.
Futbol insanların ortak coşkusu. Tek buluşabildikleri evrensel bir düzlem. Anayasamızın 59. Maddesi der ki; “Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur.”
Fakat; ancak, spor camiası içinde işletilen süreçlerde anayasal hak ve özgürlüklerin ihlaline sebep olan uygulamalar ve kararlar ortaya çıktığında ne yapılabileceği sorusu zihinleri meşgul etmektedir. Dahası; Anayasanın 11. maddesinde belirtilen “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” ilkelerine uygun olarak, spor insanlarının hak ve özgürlüklerinin ihlaline sebep olan, ya da haklı görülemeyecek sınırlamalar getiren kararlarına karşı bir hukuki koruma mekanizması yok gibi. AKP iktidarı; Sportif faaliyetlerin yönetilmesine ve disiplinine ilişkin ihtilafların süratle ve yargı denetimine tabi olmaksızın kesin olarak çözüme kavuşturulması bahanesiyle, Anayasa’nın 59. maddesi ile sahip olduğu yargılama yetkisinin engellenmeye çalışılmıştır. Yani; 59’a 17 Mart 2011'de bir fıkra eklenerek; tahkim kurulu kararları anayasal güvence altına almak adına; “…tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz." denerek. Evet; spor insanlarının hak ve özgürlüklerinin ihlaline sebep olan, ya da haklı görülemeyecek sınırlamalar getiren kararlarına karşı hukuki koruma ‘dinden geçinirken futboldan da geçinenler tarafından’ ortadan kaldırılmıştır. Bu işletilen süreçle bireysel başvuru hakkınız iptal edilmiştir artık.
Şöyle ki; Anayasa’nın 59. maddesinin “Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir” biçimindeki düzenlemesi karşısında önem kazanmakta, 59. maddenin “yargı yolunu” kapatan düzenlemesi, dolaylı olarak “bireysel başvuru” yoluna gidilmesini de engellemektedir. Bu durumla, sporcuların ve spor yöneticilerinin, anayasal hakların korunması için getirilmiş olan “bireysel başvuru” hakkından mahrum bırakılması bir yana birey olarak senin seyretme özgürlüğünü ortadan kaldırmaktadır. Digitürk’ün bu son Digiaraplı duruşu, daha doğrusu; söz konusu maçın TV yayını ile izleyebilmenin, ücretli ve şifreli bir yayın ile ölçüsüzce kısıtlamanın Anayasal bir ihlal olmasına karşın, bireysel Anayasa mahkemesine başvuru yapmanı tamamen ortadan kaldırmaktadır.
AB ölçütlerine göre de büyük hata yapılmaktadır. Örneğin, önemli spor olaylarına, adil, makul ve olmayan bir temelde erişim sağlanması; 1997 doğumlu AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri yönergesi’nin 15. Maddesi ve ülkemizin de taraf olduğu, Avrupa Sınır Ötesi TV Sözleşmesi’ni değiştiren 1998 doğumlu protokolün 9/a maddesi uyarınca, bir yükümlülük teşkil etmektedir.. Şikayet konusu bu uygulama, bu kapsamda ülkemizin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara da aykırı.. Bu nedenle, izleyicilerin özellikle üye olan izleyicilerin, Avrupa Konseyine bağlı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’ne başvurmaktan veya Digitürk sözleşmesini iptal etmekten başka çaresi yok.
Telefon ettim Digitürk’e ve karşıma Arap aksanlı biri çıktı. Belli ki Katarlı yeni çalışan. “Siz benim ülkemde benim değerlerimi satın alarak benim özgür yaşam hakkımı hangi yetkiyle ortadan kaldırırsınız pis A..!!??” Bu öfkem karşısında bana sadece “Haklısınız, haklısınız, haklısınız” diyebildi ve telefonu kapattım. İşte bunlara pazarlanmak isteniyor, seyir zevkimiz gibi yaylalarımızla birlikte Doğu Karadeniz’imiz. Yarın bunlara beyinlerimiz de satılırsa kimse şok olmasın.
Tüm üyeleri Digitürk’ün Araplaşmış bu üyeliğinden ayrılmasının ulusal gereklilik olduğunu söylüyorum. Ben bu cennetin izdüşümü Türkiye’mi elin Arabına, dinden geçinenlere peşkeş çektirmeyeceğim..
Olacak iş değil, ulusal olmaktan çıktı, evrensel sorun bu!! Cebine para koyan Arap ve Rus oligark, insanların ortak değeri, tutkusu, aşkı ve coşkusu olan futbol takımlarını satın alıyor, yetmedi onun seyretme hakkına tecavüz ediyor..Yeter be insanların tüm değerlerini paraya yükleyen bu oligarşi şımarığı görgüsüz zenginlerin yaptıkları. Dur demenin zamanı geldi..
Türk futbolundaki falsolara devam;
2015-2016 sezonunun adı bu sefer “Hasan Doğan Futbol Sezonu” oldu. Süleyman Seba sezonunu anladık, bu nedenle de itiraz etmedik, çünkü futbola katkısı olan bir futbol adamı idi. Fakat Hasan Doğan kim? H.Doğan benim de beğendiğim, beyefendi iyi bir kimlikti, fakat futbol ve de futbol adamlığı geçmişi olmayan, futbola zerre kadar katkısı olmayan, tek özelliği AKP ve R.T.Erdoğan yandaşı olan bir kimlikti. Doğrusu, dinden geçinirken futboldan da geçinmeye başlayanların adamı, yani futbol adamlığıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan kişi.
Hasan Polat, Ulvi Yenal, Orhan Şeref Apak, Şenes Erzik, Özhan Canaydın, Fatih Terim v.b ile futbolda aynı düzleme oturtmak çok ama çok yanlış..
Hasan bey, R.T.Erdoğanın yakın dostu Ramsey Grubunun başkanı Remzi Gür’ün kayınbiraderi. Levent Bıçakçı’nın TFF başkanlığında yönetime alınan Hasan Doğan, ardından ‘ivedilikle’14 Şubat 2008 tarihinde Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığına getirildi. 5 ay sonra (5 Temmuz 2008) Bodrum'da geçirdiği ani bir kalp krizi sonrasında futboldan ve sevdiklerinden ayrıldı.
Doğrusu, futbolumuzun falsolarından biri..
Futboluzun başka falsosu; Açık Üniversite mezunu Göksel Gümüşdağ’ın futboldaki yükselişi ve Türk futbolunun belirleyici gücü olması. Gümüşdağ, Emine Erdoğan hanfendinin ağabeyi Hasan Gülbara’nın damadı. Doğrusu; R.T.Erdoğan’ın Dolmabahçe’deki ofisinde özel kalem müdürü olan Gülbara’nın kızı Müge’nin kocası. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili. İstanbul Büyükşehir Belediye bünyesinde kurulan ve Süper Lig’e kadar tırmanan İstanbul Büyükşehir Belediyespor(İBBS)’un başkanı. 2011 yılında Mehmet Ali Aydınlar'ın TFF Başkanı olmasının ardından TFF Başkan vekili olan zat. Fakat Mehmet Ali Aydınlar'ın istifa etmesinin ardından istifa eden kişi..
3 Temmuz 2011 şike olaylarında yargılanmış ve anında aklanmış(Fenerbahçe Aziz Yıldırım ise hala aklanma savaşı vermektedir). Belirtiğim gibi Gümüşdağ, Mehmet Ali Aydınlar'ın TFF başkanlığından istifa etmesinin ardından istifa etmişti. Belediyelerin futbolla ilgilenmemesi yasağı gelince acilen Başakşehirspor’u kurdu ve İBBS hakları bu takıma devretti. Kendisini başkan yaptı. Yetmedi gitti Kulüpler Birliği Vakfı'nın Başkanı oldu ve futbolumuzu yönlendiriyor.
Önümüzdeki sezona; TFF başkanı Yıldırım Demirören, havuza düşen babasını veya Gümüşdağ’ın adını koyarsa şaşırmayın sakın.
İstanbul Başakşehirspor dışında bazı önemli takımların başındaki kimlikler(başkanlar), dahası Trabzonspor, Osmanlıspor ve diğerlerin başkanları da AKP’ye, özellikle R.T.Erdoğan’a yakın kimlikler..
Her şeye dokunuşu olumsuz olan kişinin futbola dokunuşu veya bazı kulüplere dokunması da olumsuzlukları beraberinde getirmiştir.
İşte, ulusal futbol takımızın durumu. Fenerbahçe’nin, Trabzonspor’un ve Başakşehir’in elenişi..
Tüm bunlar, futbolumuzdaki falsoların sonucu..
Kemal Özbiyik kardeşim sağlıklı bir Trabzonsporlu ve de eski futbolcu. İlk 11 Değeri : 55.750.000 Euro olan Trabzonspor, İlk 11 Değeri : 1.600.000 Euro olan Makedon Rabotnicki’ye, UEFA Avrupa Ligi 3.Ön Eleme Turunda elenmesi sonrası haklı olarak şunları yazmış: “Başkan olduğunu sanan, ama başkanlık yapacağı yönetim kurulu olmayan bir adam.
Antrenörlük kapasitesi futbolculuğunun 1/ 10 bile olmayan bir Şota.
Artık Trabzon'da kalmayacağı kesin olan bir onur.
Trabzonspor’u " küme düşürecek " bir sportif direktör.
İşte bu günkü Trabzonspor.
Ve bu yıl lig hedefi küme düşmemek olan bir takım.
Yeter be! Küme de düşün de rahat edelim.”
Kurumsal bazda falso’nun başatı TFF başkanı Yıldırım Demirören.
Kurumsal bağlamda bir önemli falso da MHK. Yeni göreve atanan Merkez Hakem Kurulu’nu oluşturan isimleri görünce bunu somut olarak görebilirsiniz.. Bu yapı baskılarla oluşturulmuş yapı. Yeni göreve başlayan MHK yönetim, Türk futbol tarihinin en yetersiz isimlerinden oluşuyor. Yeni MHK başkanı Kuddusi Müftüoğlu buraya AKP ve R.T.Erdoğan dokunuşuyla geldiği gün gibi açık. AKP’den Alanya Belediye adayı idi ve seçilememişti. Hakemleri eğitmesi için eğitim komisyonunun başına getirilen Hakan Özkan’ın da, hakemlik kariyeri vasatın altında olan birisi olduğu söyleniyor. MHK 2. Başkanı yapılan Bünyamin Gezer’e gelelim. Saracoğlu Stadı’nda oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden önce yardımcı hakem Tarık Ongun’un kafası seyirciler tarafından yarılmasına rağmen karşılaşmayı tatil etmeyen kişi. Çünkü; maçı tatil etmemesi için federasyon başkanı Mahmut Özgener ve MHK Başkanı Oğuz Sarvan’dan maç öncesi telefonla talimat aldığı söyleniyor. Bunun yanı sıra yönettiği Buca-Fenerbahçe şampiyonluk maçında verdiği tartışmalı kararlar, 3 Temmuz sürecinde UEFA tarafından gözlem altına alınmıştı. Evet; orada verdiği tartışmalı penaltı kararlarıyla Fenerbahçe şampiyon olmuştu.
Galatasaray ve Beşiktaş’ın bu sene işi daha zor..Bir bakmışsınız Başakşehirspor şampiyon..
Futbolseverlerin oylarıyla Spor Toto Süper Lig'de geride kalan sezonun "en"lerinin belirlendiği, "Lassa Yılın En Sağlamları" ödül törenini Esma Sultan Yalısı'nda gerçekleştirmek futbolumuzun falsolarını kurtaramaz. Dahası; Galatasaray’dan, Atletico Madrit, oradan da bu yıl Barcelano’ya giden Arda Turan, 1974’te Doğan Babacan’dan Dünya Kupasında yarıfinal ve de Şampiyonlar Ligi finalini yöneten Cüneyt Çakırlar ile bu falsoları gideremezsiniz.
Takıma zarar veren bireysel falsolarda var. Örneğin Cüneyt Tanman’ın son günlerdeki duruşu.
Fenerbahçeli gazeteci Mehmet Arslan yazıyor: “Öğle saatlerinde telefonum çaldı. - Bir kahve içer miyiz? Arayan Galatasaray Yönetim Kurulu Üyesi “Sevgili Kaptan” Cüneyt Tanman’dı. Tanman, Başkan Dursun Özbek tarafından, “Futboldan Sorumlu Yönetici” olarak atanmıştı. “Biraz konuşalım” dedi ve buluştuk. Hayrola Kaptan. Bırakıyor musun? “Hem evet, hem hayır” dedi ve söze başladı: “Yukarılar zor ve flu. Yani net değil. Orada kendiniz olamıyorsunuz Var olan bir şeye yok demek zorunda kalıyorsunuz. Ben de daha net olan bir alana yönelmeye karar verdim… Artık A takım ile ilişkim olmayacak… Bir takımda etkili görev yapabilmenin iki yolu vardır. Forma dağıtan isim ki burada teknik adam bu görevi üstlenir. İkincisi de para ilişkisini sağlayan isim. Bu ikisinin dışında bu sorumluluklarda yer almaya çalışırsanız ancak “yancı” olursunuz. Ben yancılığı kabul etmedim. Fonksiyonunuz olmadığı zaman ancak görüntü verirsiniz. Ben primi konuşamayacaksam, topa girmeyeceksem, kampa gitmemin de, bu görevi sürdürmemin de anlamı yok…Alt yapıda ciddi adımlar attık. Ahmet Akcan yapının başına geldi. Sözleşme imzalanmadı ama karar çıktı. Eğitimci ve dari yapıyı çok iyi bilen biri. Derwall, Denizli, Holman, Held ve Souness ile çalışmış, Alman Sportif Akademi’ni bitirmiş bir isim. İnşallah başına bir şey gelmez…”
Futbolun beyefendisine bu falso hiç yakışmadı.
Türk futbolunun unutulmaz ismi, milletvekili Saffet Sancaklı, AMK Spor'a yaptığı çarpıcı açıklamalar(30 Haziran 2015), her şeyi, yani futbolumuzun falsolarına işaret eder içerikte:
“Türk futbolu çıkıştaydı. 1996’da Avrupa Şampiyonası’na katıldık. Galatasaray’ın UEFA zaferi, milli takımla dünya üçüncülüğü herkesi umutlandırdı. 2002’den sonra ise maalesef tek partili hükümete geçiş, siyasi dengelerin bir tarafa dönmesi, yandaşların her şeye hakim olma isteği Türk futbolunu batağa sürükledi.
Ankara’dan başbakan ‘Şu adam başkan olsun’ diyor o adam başkan oluyordu. Tehditler, kibirler. Türkiye nasıl bu hale geldiyse Türk futbolu da öyle geldi. Hep tezgahlar, tuzaklar. Bakın son federasyon seçimine. Haluk Ulusoy aday olmamışken, Yıldırım Demirören 240 imza topladı. Sonra Haluk Bey beni aradı, destek istedi. Memnuniyetle dedim. Adaylık için 60 imza lazım. Delegeleri aradık, imzaları topladık. Ama İlhan Cavcav bize imza vermiş, Melih Gökçek aramış kendisini, ‘Fabrikanı kapatırım’ diyor. Ahmet Çakar da imza vermiş, yine Gökçek seni işten (Beyaz Tv) çıkarırım diye haber yolluyor. Yani kaç türlü baskı olmasına rağmen Ulusoy 65 imza topladı.
Seçime gittim. Öyle bir statü var ki; en Ordu Milli Takımı dahil bütün milli takımlarda oynadım. 3 büyüklerde oynayan ilk futbolcuyum. Türkiye tarihinde en çok gol atan 15 oyuncudan biriyim. Ama buna rağmen hayatımda TFF delegesi olamadım ben. Seçimin yapıldığı otelin önünde baktım sivil polis kaynıyor. İçeri girdim, Haluk Ulusoy’un sekreteri ağlamaklı. Meğer tartaklanmış. Oğlunu ve avukatını içeri almamışlar. Sonra türlü oyunla Ulusoy’u aday yaptırmadılar. Anti demokratik, baskıcı bir seçim oldu. Tek başına aday olup istedikleri gibi at oynatacaklar ya. Türk futbolu böyle 3. sıradan 56’ya düştü. Böyle giderse de 76, 96 derken bir bakmışsın Faroe Adaları gibi olmuşuz!”
Futbol topu falsolu, dinden geçinenler futboldan da geçinmeye başlayınca futbolumuz da falsolu oldu; unutun futbolu..
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
ŞUTLUYORUM
evesbere@gmail.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder