Günaydın arkadaşlar. Unutulmaması gereken; birilerinin ‘aç beyne’ günde 3 kez anması gereken ilaç gibi bir lider, bir cesur yürek:
ECEVİT’İN EVRENSELLİĞİ VE BİR ECEVİT DERLEMESİ
Adam gibi adam, karizmatik kimlik, Karaoğlan ve gezegenimizin dürüst, yürekli ve ödün vermez atlısı...
5 Kasım 2006’da; aramızdan ayrılarak ışıklara yolculuğunun 10.yılını andık, yanında kaç kişi vardık? Bundan sonra da çok az kişi kabrine varıp, yine yalnız bırakacağız Biliyoruz ki o halkını hiç yalnız bırakmadı, biz ona hep yanlış yaptık ve yalnız bıraktık.
Büyük önder 10 Kasımda, Büyük insan Ecevit 5 Kasım’da aramızdan ayrıldı.. Güzel 2 insan Kasım’da ayrılmış sevenlerinden. Kasım ayı adeta güzel ölümlerin ve iyilerin ayı..
Bülent Ecevit aktif siyasette en uzun süre kalmış liderdi. 1957'de girdiği siyaseti son dönemde sağlığının bozulmasına rağmen 2006 yılına kadar sürdürdü. Yarım yüzyıllık bu uzun siyasi geçmişte Bülent Ecevit, hakkında en çok yazılan liderlerin başında geldi. Belki de hakkında en çok kitap ve yazı yazılan liderdi.
Bülent Ecevit hakkında olumlu ve olumsuz bugüne kadar 59 kitap yazılmış görünüyor. Bu sayının, 21. yüzyıl sürecinde de artacağına kuşku yok.
Bülent Ecevit sadece, ulusal uzlaşının değil, uygarlıklar uzlaşısının da simge savaşçısıydı. Gerçek anlamda hümanizm odaklı küresel barışı sembolize eden onurlu ve yürekli duruşun adıydı Bülent Ecevit.
Bir insan bu denli hoşgörülü olur. Sigarasını yakmak için çakmağını arıyor. Bulamayınca çakmağımı verdim. Kalmasını istedim. Teşekkür etti. Biraz sonra çakmağını buldu, beni çağırdı; "Bu da benim hediyem" diyerek çakmağını verdi. İşte 1991 doğumlu o çakmak..
O’nu kaybettiğimizi düşünmüyorum; Barışla, Demokrasi ile, Özgürlükle, Cesaretle, Dürüstlükle, ödün vermez Kararlılıkla ve Hoşgörü ile harmanladığı ve bize sunduğu “Evrensel felsefesi” o’nu sürekli yaşatacaktır.
Ak Güvercin kanadında, barışın ve sevginin sonsuzluğuna kanat açarak ayrıldı bizden, barışın ve sevginin erdemini bırakarak…
Solcusu da, sağcısı da ağladı. O’nu boşu boşuna aramasınlar, dimdik duruyor Ecevit Felsefesi.
Görkemli Uğur Mumcu töreni kadar insan seli aktı, Bülent Ecevit yolculuğunda ve hepsi de sol kitle idi. Aklımdan şu geçti; “Uğur Mumcu’da, Bülent Ecevit’te bir araya gelen sol, sandıklara ne zaman akacaktı(12/11/2006. Saat: 00.35) ?!”
[[Bülent Ecevit:
Mustafa Bülent Ecevit, Türk gazeteci, şair, yazar, siyasetçi ve Türkiye eski başbakanı.
Gerçekten, Karaoğlan gözü kara yürekti..
1974 ile 2002 yılları arasında beş kez Türkiye başbakanlığı yapan Bülent Ecevit, düşünceleri ve uygulamalarıyla, 20. yüzyıl Türk siyasal yaşamının en önemli isimlerden biri olmuştur.
1972 ile 1980 arasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığında, 1987 ile 2004 arasında da Demokratik Sol Parti Genel Başkanlığında bulunmuştur.
1961 ile 1965 arasında VIII., IX. ve X. İsmet İnönü hükümetlerinde Çalışma Bakanı olarak yer almıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 11. ve 12. Dönem Ankara, 13., 14., 15., 16. ve 19. Dönem Zonguldak, 20. ve 21. Dönem İstanbul milletvekili olarak görev yapmış olan Ecevit, 1961'de Kurucu Meclis Cumhuriyet Halk Partisi Temsilciliği (6 Ocak 1961-25 Ekim 1961) yapmıştır.
2000 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üniversite mezunu olmaması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı'na aday olamamış, koalisyon partilerinin bu hükmü değiştirme teklifini ve kendisine cumhurbaşkanlığı teklifi getirmesini ise teşekkür ederek reddetmiştir.
Gençliği ve eğitimi
Bülent Ecevit, 28 Mayıs 1925 tarihinde İstanbul'da doğdu. Mustafa ismi, Huzur-u Hümayun hocalarından dedesi Kürdizade Mustafa Şükrü Efendi'den kaynaklanmaktadır. Babası Kastamonu doğumlu Fahri Ecevit Ankara Hukuk Fakültesi'nde adli tıp profesörüydü. (5 Mayıs 1951 tarihli Bülent Ecevit'in AÜ DTCF öğrenci kimlik cüzdanındaki nüfus cüzdan suretine göre baba adı Mehmet Fahrettin, gene 15 Ocak 1945 tarihli AÜ DTCF talebe hüviyet cüzdanındaki nüfus cüzdan suretine göre baba adı Fahrettin, öte yandan babasının 31 Ekim 1951 tarihli Yeni Sabah gazetesindeki ölüm ilanında Prof. Dr. Fahri Ecevit, ayrıca kullandığı kartvizitte Pr. Dr. Fahri Ecevit)
Fahri Ecevit daha sonra siyasete girerek 1943-1950 yılları arasında CHP'den Kastamonu milletvekilliği yaptı. İstanbul doğumlu olan annesi Fatma Nazlı ise ressamdı.
Bülent Ecevit 1944 yılında Robert Koleji'nden mezun oldu ve aynı yıl içinde çalışma hayatına Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nde çevirmenlik yaparak başladı. 1946 yılında okul arkadaşı Rahşan (Aral) Ecevit ile hayatını birleştirdi. Önce Ankara Hukuk Fakültesi sonra da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümüne kayıt yaptırmasına rağmen yüksek öğrenimine devam etmedi. 1946-1950 yılları arasında Londra Elçiliğinin Basın Ataşeliği'nde kâtip olarak çalıştı.
1950 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin yayın organı olan Ulus Gazetesi'nde çalışmaya başladı. 1951-52'de yedeksubay olarak askerliğini yaptıktan sonra yeniden gazeteye döndü. Ulus Gazetesi Demokrat Parti tarafından kapatılınca Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerinde yazar ve yazı işleri müdürü olarak görev yaptı.
1955 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin Kuzey Karolina eyaletinin Winston-Salem kentinde, The Journal and Sentinel'de konuk gazeteci olarak çalıştı. 1957'de Rockefeller Foundation Fellowship Bursu ile yeniden ABD'ye gitti, Harvard Üniversitesi'nde sekiz ay sosyal psikoloji ve Orta Doğu tarihi üzerine incelemeler yaptı. Bu sırada Ecevit'in sürekli "Hocam" diye bahsettiği Henry A. Kissinger Harvard Üniversitesi rektörü idi. Harvard'da 1957 yılında, 1950-1960 arasında verilen antikomünizm seminerlerine sürekli Olof Palme, Bertrand Russell gibi kişilerle katıldı.
1950’lerde Forum Dergisi’nin yazı işleri kadrosunda yer aldı. 1965’te Milliyet Gazetesi’nde günlük yazılar yazdı. 1972’de aylık Özgür İnsan, 1981’de haftalık Arayış, 1988’de aylık Güvercin dergilerini çıkarttı.
953 yılında CHP'ye kaydolan Ecevit, ilk olarak Gençlik Kolları Merkez Yönetim Kurulu'nda görev aldı. 32 yaşında, İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker'in adaylığını ona devretmesiyle, 27 Ekim 1957 seçimlerinde CHP'den milletvekili oldu. Milletvekili olarak siyasi yaşamına başlayan Bülent Ecevit, 12 Ocak 1959 günü toplanan CHP 14. Olağan Kurultayı'nda Parti Meclisi'ne giren isimler arasında yer aldı. 27 Mayıs 1960 Askerî Müdahalesi'nden sonra, CHP kontenjanından, Kurucu Meclis üyesi oldu. 1961 genel seçimlerinde Zonguldak milletvekili seçildi.
1961-65 arasında görev yapan İsmet İnönü başkanlığındaki üç koalisyon hükümetinde de çalışma bakanı olarak yer aldı. Bu dönemde Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun çıkarılması (24 Temmuz 1963), sosyal güvenlik haklarının genişletilmesi için çaba harcadı.
Süleyman Demirel'in başkanlığındaki Adalet Partisi'nin (AP) kazandığı 1965 genel seçimlerinde Zonguldak'tan yeniden milletvekili seçildi. Bülent Ecevit bu tarihten sonra muhalefete geri dönen CHP'nin içinde Ortanın Solu görüşünün öncülüğünü yapmaya başladı. Aynı dönemde parti içinde Ortanın Solu'na karşı çıkan bir klik ortaya çıktı.
18 Ekim 1966'da toplanan XVIII. Kurultay'da 43 yıllık CHP'nin genel sekreterliğine henüz 41 yaşındaki Bülent Ecevit seçildi. CHP tarihinde ilk defa bir genel sekreter ilçelerden köylere bütün CHP örgütlerini tek tek gezerek partililer ve delegelerle tanıştı.
Ecevit çalışkanlığı, hitabet gücü ve parti içinde demokratik sol duruşuyla giderek sivrildi. Ortanın Solu partinin temel ilkesi olarak kabul edildi. Ecevit, Ortanın Solu hareketiyle CHP'nin aşırı sola bir duvar çektiğini, AP'nin de aşırı sağa karşı bir duvar çekerse demokrasinin sürekli yaşama olanağı bulacağını savundu.
1967'de "Ortanın Solu" politikasına karşı çıkan Turhan Feyzioğlu ile Ecevit arasında çatışma giderek tırmandı. Genel başkan İnönü, Ecevit'i desteklerken meclis grubu Feyzioğlu'nu tutuyordu. 28 Nisan 1967 tarihinde düzenlenen 4. Olağanüstü Kurultay'dan sonra Feyzioğlu önderliğindeki 47 milletvekili ve senatör partiden ayrılarak Güven Partisi'ni kurdu. Kemal Satır önderliğindeki bir grup ise parti içinde kalarak Ortanın Solu politikasına karşı mücadeleyi sürdürdü. Genel sekreter Ecevit köyleri kalkındırma planını açıkladı. "Toprak işleyenin, su kullananındır" sloganını ortaya attı (11 Ağustos 1969).
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 12 Mart 1971 muhtırasından sonra, CHP'nin tutumu konusunda parti içinde önemli görüş ayrılıkları belirdi. İsmet İnönü, müdahaleye açıkça karşı çıkılmasını onaylamıyordu, Ecevit ise 12 Mart muhtırasının CHP içindeki "Ortanın Solu" hareketine karşı verildiğini söyeleyerek, partisinin askeri yönetimce oluşturulan hükümete katkıda bulunmasına karşı çıktı ve genel sekreterlikten istifa etti (21 Mart 1971).
Ecevit'le yoğun bir mücadeleye giren İnönü, 4 Mayıs 1972'de toplanan 5. Olağanüstü Kurultay'da, "Ya Ben, Ya Bülent" sözleriyle siyasetinin partisince onaylanmaması durumunda istifa edeceğini açıkladı.
Kurultay'da parti meclisi için yapılan güvenoylamasında Ecevit yanlılarının 507'ye karşılık 709 oy ile güvenoyu alması üzerine, 8 Mayıs 1972'de istifa eden İsmet İnönü'nün yerine 14 Mayıs 1972 tarihinde genel başkanlığa seçildi. Böylece İsmet İnönü Türk siyasal yaşamında parti içi mücadele sonucunda değişen ilk genel başkan oldu. Kurultayın ardından Kemal Satır ve grubu partiden ayrılarak önce Cumhuriyetçi Parti'yi kurdu, kısa süre sonra da Milli Güven Partisi'yle birleşerek Cumhuriyetçi Güven Partisi'ne (CGP) katıldı.
CHP Genel Başkanlığı
CHP Ecevit liderliğinde girdiği ilk genel seçim olan 14 Ekim 1973 genel seçimlerinde yüzde 33,3'lük oy oranıyla 185 milletvekili çıkardı. CHP'nin oy oranı bir önceki seçime göre yüzde 5.9 arttı; partinin oy oranı kırsal alanda gerilerken kentlerde adeta patladı.
Ancak Ecevit'in başkanlığındaki CHP en fazla oyu almasına rağmen çoğunluğu kazanamadı. 26 Ocak 1974 tarihinde Millî Selamet Partisi (MSP) ile kurduğu koalisyon hükümetinde ilk defa başbakanlık görevini aldı. Ecevit hükümetinin en önemli uygulamalarından biri, Haziran 1971'de Amerika Birleşik Devletleri'nin baskısıyla yasaklanan haşhaş ekiminin 1 Temmuz 1974'te serbest bırakmasıydı.
20 Temmuz'da başlayan Kıbrıs Barış Harekatı'nı, 14 Ağustos'ta II. Barış Harekatı izledi. Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra Ecevit, “Kıbrıs fatihi” olarak anılmaya başladı.
12 Eylül ve siyasi yasaklı olduğu dönem
12 Eylül Darbesiyle Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in komutasındaki silahlı kuvvetler ülkenin yönetimine el koydu. Eşi Rahşan Ecevit ile birlikte Hamzakoy'da (Gelibolu) yaklaşık bir ay gözetim altında tutulan Ecevit diğer parti başkanlarıyla beraber siyasetten uzaklaştırıldı. 28 Ekim 1980'de siyasi parti çalışmaları durdurulunca, 30 Ekim 1980'de CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa etti. Askeri yönetime karşı verdiği yoğun demokrasi mücadelesi ve çıkışları nedeniyle önce Nisan 1981'de yurtdışına çıkması yasaklandı, daha sonra yabancı basına siyasi demeç verdiği gerekçesiyle tutuklanarak Kasım 1981'de Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi'nce 4 ay hapse mahkum edildi. 1981'de çıkardığı Arayış dergisi 1982'de askerî rejim tarafından kapatıldı.
Demokratik Sol Parti yılları
1987 yılında yapılan referandumla eski siyasi liderlerin siyaset yasağı kaldırılınca Bülent Ecevit DSP'nin başına geçti. Aynı yılın kasım ayında yapılan genel seçimlerde DSP yüzde 10'luk seçim barajını aşamayarak milletvekili çıkaramaması üzerine Ecevit ilk kongrede parti genel başkanlığından ve aktif siyasetten ayrılacağını açıkladı. Ancak 1989 yılının başlarında siyasete dönen Ecevit, partililer tarafından liderliğe yeniden getirildi.
DSP’nin oyları 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan erken genel seçimde yüzde 14,64’e, milletvekili sayısı 76’ya yükseldi ve DSP solun en büyük partisi konumuna geldi. Ecevit, 30 Haziran 1997 tarihinde ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz başkanlığında kurulan ANASOL-D koalisyonunda Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.
25 Kasım 1998'de koalisyon hükümetinin gensoruyla düşürülmesinin ardından, Bülent Ecevit, 11 Ocak 1999'da CHP dışındaki partilerin desteğiyle DSP azınlık hükümetini kurarak, yaklaşık 20 yıl aradan sonra, 4. kez başbakan oldu. Ecevit'in azınlık hükümetinin iktidarda olduğu sırada PKK Terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın Kenya'da yakalanarak Türkiye'ye getirilmesiyle (15 Şubat 1999) Ecevit, 1970’lerden sonra yeniden patlama yaptı. DSP, 18 Nisan 1999’da yapılan seçimlerden yüzde 22,19 oy oranıyla birinci parti olarak çıktı.
2000 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üniversite mezunu olmaması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı'na aday olamadı. Koalisyon partilerinin bu hükmü değiştirme teklifini ve kendisine cumhurbaşkanlığı teklifi getirmesini ise teşekkür ederek reddetti.
Sağlık sorunlarıyla ilgili söylentiler çıkan Bülent Ecevit, 4 Mayıs 2002’de rahatsızlanarak Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi'ne kaldırıldı. Tedavisi sırasında durumu gittikçe kötüleşince eşi Rahşan Ecevit tarafından hastaneden çıkartılarak evine geri getirildi. Bir süre evinde dinlenen Bülent Ecevit 17 Mayıs'ta yeniden hastanede tedavi altına alındı ve 11 gün burada kaldı.
İlerleyen yaşı, bozulan sağlığı ve doktorlarının karşı çıkmasına rağmen Danıştay Saldırısı'nda yaşamını kaybeden Yücel Özbilgin'in 19 Mayıs 2006'daki cenazesine katıldı. Törenin ardından beyin kanaması geçiren Ecevit, uzun süre Gülhane Askerî Tıp Akademisi'nde yoğun bakımda kaldı.Bu dönemde kendisi için tutulan ziyaretçi defteri Kaldırım Defteri adıyla anılır. Bülent Ecevit, bitkisel hayata girdikten 172 gün sonra 5 Kasım 2006 pazar günü Türkiye saatiyle 22:40'da (20:40 [UTC]) dolaşım ve solunum yetmezliği sonucu vefat etti.
Ecevit'in Devlet Mezarlığı'na gömülebilmesi için, ölümünün hemen ardından 9 Kasım'da yapılan bir kanun değişikliğiyle bu mezarlıklara başbakanların da gömülmesi sağlandı. 11 Kasım 2006'da yapılan cenaze törenine eşi nadir görülen bir kalabalık katıldı.
Yurdun dört bir yanından ve başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmak üzere pek çok ülkeden insan Ecevit'e son borçlarını ödemek ve onu sonsuzluğa uğurlamak için başkente akın etti. Cenaze törenine beş cumhurbaşkanı ve siyasetçiler de katıldı. Kocatepe Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Devlet Mezarlığı'na doğru yola çıkan Ecevit'in naaşına halk gözyaşları ve çiçeklerle eşlik etti. Bu uzun yol boyunca eşi Rahşan Ecevit bir an olsun cenaze arabasının arkasından ayrılmadı.]]
12 Eylül sonrası Ecevit'e, Alexander Haig başkanlığındaki bir heyet, çok stratejik bir şekilde başbakanlık öneriyor. Bir diktatör devrilecek, siz iktidar olacaksınız. Ecevit'in 'ret' cevabına heyet şaşıyor:
ABD, 12 Eylül sonrası Ecevit'e 'Başbakan olur musun' dedi
BÜLENT Ecevit'le konuştuğumuz sırada bana anlattıkları arasında en ilginci, kendisine 12 Eylül sonrası yapılan bir 'teklif' olmuştu.
Teklifi, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Alexander Haig başkanlığında, içlerinde İngiliz, Alman, İtalyan bakan, politikacı, iş adamı ve gizli servis başkanlarının bulunduğu bir Batı heyeti yapıyor...
Yapılan teklif çok çarpıcı...
12 Eylül sonrası Batı, Türkiye'ye kayıtsız şartsız müttefik olacak bir siyasi yönetim getirmeyi (!) planlıyor ve Başbakan olarak Ecevit düşünülüyor...
Bilindiği gibi 12 Eylül darbesi, CIA ile iş birliği izleri taşıyor... Darbe sonrası Ecevit siyasi yasaklı hale geldi ve tutuklandı...
Darbeye gölgesi düşen 'yabancı ekip' bir süre sonra Ecevit'i Başbakan olarak görmek istiyor...
Bu teklif Ecevit'e çok stratejik bir biçimde sunuluyor... Ecevit kendisine yapılan teklifi kesin olarak geri çeviriyor...
Teklifi yapanlar alt üst oluyor...
Teklifin kabul edilmemesine inanamıyorlar...
Toplantı dağılırken Ecevit kendilerine soruyor:
- Şimdi ne yapacaksınız?
- Bizde çare çoktur, göreceksiniz...
Bu olayı en ince ayrıntısına kadar Ecevit'ten dinleyelim:
İngiltere'ye davet;
Ecevit, o dönem bazı gelişmelere tanık olur. Bu arada pasaport alabileceği haberi de kendisine gelir...
'12 Eylül askeri müdahale döneminde yurt dışına çıkma yasağı kalktıktan kısa bir süre sonra, İngiliz televizyonundan ilginç bir televizyon programı için çağrı aldım. İngiliz televizyonu ve Amerikan televizyonunun ortaklaşa yayınladıkları bir programda, dünya gerçeklerini andıran fakat hayal ürünü ve varsayımsal durumlar önceden geniş uzman kadrosunun katılımıyla ayrıntılı bir senaryo olarak sunuluyordu.'
Bu program için Londra'nın ünlü Shakespeare Sahnesi seçilmiştir. 'Televizyon programına katılanlar da, arada sırada tartışa tartışa, senaryoları geliştirip bazı çözümler arıyorlardı. Benim katıldığım tartışma senaryolarında biri, hayali bir devletle ilgiliydi. Senaryoya göre bir ada devleti, zalim bir diktatörce yönetilmekteydi.'
12 Eylül Türkiye’si
Devam edelim: 'ABD ve İngiltere, kendi çıkarları için bu diktatörü destekliyorlardı. Ada devletinin halkından yükselen muhalefet ve tepki o kadar ileri ölçülere varmıştı ki, ABD ve İngiltere sonunda diktatörün devrilmesine razı olmuştu.'
Kontrollü seçim arayışları...
'Yine senaryoya göre, bu diktatörün yerine Amerikan ve İngiliz yanlısı başka bir lider getirilmişti. Fakat o lider de bir süre sonra fazlasıyla Moskova yanlısı bir tutum almaya başlamıştı. Onun için ABD ve İngiltere ondan da kurtulmaya karar vermiş, gereği yapılmıştı. Fakat yerine kim geçecekti? İşte senaryonun bundan sonraki gelişimi tartışmacılara bırakılıyordu. Tartışmaya katılanlar arasında ABD'nin ve İngiltere'nin bazı önde gelen devlet adamları da yer alıyordu. Toplantıda ABD Dışişleri Bakanı, CIA Başkanı bulunuyordu. Almanya'dan da birkaç önde gelen politikacı vardı. Bu 3 ülkeden gelenler arasında ayrıca da eski İtalyan Devlet Başkanı ve Türkiye'den ben vardım.'
Neresi bu ülke?
'hayali ada devletine yeni bir lider adayı aranmasına sıra geldiğinde tartışmanın yaratıcısı olan Amerikalı bir profesör tartışmacılara kopya verdi... '
Ecevit'in tarifi...
'Ada devletinde şimdilik bir köşeye çekilmiş, fakat halk arasında saygınlığı olan sosyal demokrat lider var. Onun iktidara gelmesini düşünmez misiniz dedi.'
Belli ki, orada bulunanlar, Ecevit hariç tümü sergilenen oyunun parçaları... 'Amerikalı ve İngiliz tartışmacılar bu çözüme hemen sarıldılar. Fakat köşesine çekilmiş bu sosyal demokrat politikacı nasıl bu devletin başına gelecekti.'
Ne olacak ki!
'Amerikalılar dediler ki: 'Onun kolayı var, eski diktatör bizim adamımız olduğuna göre, bu ada devletinin silahlı kuvvetlerinde de bizim hatırımızı kırmayacak yakın dostlarımız var demektir. Onlara söyleriz, sosyal demokratı iktidara getirmeye bir yol bulurlar.' 12 Eylül cuntası ile durum aynen söylenildiği gibidir...
Ecevit o zamana kadar sustuğunu söyledi...
'Ben o zamana kadar tartışmaya hiç katılmamıştım. Bazıları yıllarca dünyanın kaderini belirlemiş Amerikalı ve İngiliz politikacıların, devlet adamlarının, bir yabancı ülkeyle, bir yabancı ülkenin içişleriyle ilgili sorunlara nasıl yaklaştıklarını kendi ağızlarından dinlemek son derece ilginçti.'
Şaşırtan teklif
Dinledikçe, 'ilginçlik' yerini şoklara bırakıyordu... 'Hele son önerilen çözüm, şaşkınlığımı son derece arttırmıştı. Tartışmayı yöneten Amerikalı profesör birdenbire bana döndü. Kameralar da bana döndü ve yönetici: Diyelim ki o sosyal demokrat lider sizsiniz...'
Bakla ağızdan çıkmış oldu böylece...
'Amerikalılar'ın önerdiği çözümü kabul eder misiniz?' sorusu geldi.
Ecevit, 'Şu yanıtı verdim' dedi... 'Dostumuz da olsalar, bazı yabancı devletlerin içişlerimize böyle karışmalarını ve içli dışlı olmalarını içime sindiremem. Onun için bu çözümü kabul edemem. Kendi gelişimimiz ve serbest seçimlere halkın desteğini alarak gelirim, başkasını düşünemem.'
'Biz yolunu buluruz'
BU cevaptan sonra şok sırası salondakilere geliyor... 'Benim o yanıtımdan sonra konuşmalar adeta ciddi bir çekişmeye dönüştü.
Beni İngilizler ikna etmek için uzun uzun dil döktüler. Eski dostum bir İngiliz muhafazakar milletvekili bana çıkıştı...'
İngiliz milletvekili şöyle demiş: 'Görüyor musunuz bize yaptığınızı, bize direnmeniz karşısında devlet bir çözüm bulamıyor.'
Radikal’dek yazımı güncelliyorum: “Faili Meçhul Ve Faili Meşhur Oylar 29/3/2009- Şevket Çorbacıoğlu”
Bilindiği gibi merhum Ufuk Güldemir?in Kanat Operasyonu adlı bir kitapçığı var. (Kitapçıktaki düşünselliğin Sedat Ergin’e ait olduğunu söylemişti ünlü bir köşe yazarı bana. Şimdi yazabilirim. Bu ünlü demokrasi için yıllardır cezeevinde yatam Mustafa Balbay..).
Bu kitapçıkta işaret edldiği gibi ABD’nin, beslediği Pehlevi monarşizminin yıkılıp, Molla Hümeyni faşizminin iktidar olması karşısında Ortadoğu’daki politikalarını değiştirip, çağdaş ve ılımlı demokrasi yanlısı sol parti ve liderleri iktidara taşıma politikalarına karar verir. Pentagon ilk teklifi de sayın Ecevit’e götürür. Ecevit de güdümlü iktidara evet diyemeyeceğini söyleyerek teklifi reddeder.
Çok sonraları başlayan Mesut Yılmaz-Tansu Çiller siyasi kavgaları ve bu kavgalardan beslenen Necmettin Erbakanlı Refah iktidar faktörü ve de CHP edilgenliğinde ortaya çıkan DSP süreci, bu anlamda örtüştürülse de ve üreç içinde de Pentagon’un A.Öcalan’ın teslim etmesinin spontane olarak oya tahvil olmasını, faili meçhul-meşhur oylar olarak tanımlayamayız.
Bana göre faili meçhul-meşhur oylar süreci, DSP’de Hüsamettin Özkan-Kemal Derviş bütünselliğinde ortaya çıkması ve MHP?nin erken seçimi tetiklemesi ile başlamıştır. Bu süreç ABD’nin Irak saldırısına karşıt duruş sergileyen Ecevit’i enterne etmeye yönelik bir komplo sürecinin pentagon patentli ana parçasıdır..
Asıl faili meçhul-meşhur oylar süreci 2000 sonrasının iktidarıyla tanımlanır ki, Kanat Operasyonu adlı kitapçıkta anlatılmak istenen ılımlı süreç bu dönemde işletilmeye başlatılmıştır, özellikle halkın kutsal inançlarıyla oynanarak?
Yani Ilımlı İslam süreci?
Pentagon’un Ecevit’e kabul ettirmek istedikleri belli ki birileri tarafından kabul edilmiştir..
Sporcu kimliği;
Onun sporcu yanı hiç tartışılmadı. Öyle ki siyasete damgasını vuranların tarafsız kalarak halkın ortak sevinçlerinin paylaşıldığı futbol tutkusunda hiç taraf olmadı. Kimse onun hanki takım taraftarı olduğunu öğrenemedi bugune dek. Ki doğrusu da buydu. Zaten o hep doğru olanı yapmamış mıydı?
Birileri Ecevit’in bu tarafsız duruşundan rahatsız oldular çünkü malzeme yapamadılar Ecevit’in kişiliğini.
Yazı yazma meraklısı değilim. Aksine; yazmayı evrensel bir zorunluluk olarak görenlerdenim. Bugüne dek de 300’ün üzerinde mesleki, siyasi ve sosyal içerikli yaza yazdım. Bir politika üretim platformunun da sözcüsüyüm. Benim için isimden çok düşünceyi kâğıtlara düşmektir.
Ecevit’in kişiliğinde, halka mal olmuş kimliklerin tarafsız duruşlarını vurgulamak için böylesi bir yorum yapmayı gerek gördüm: Bülent Ecevit sadece, ulusal uzlaşının değil, uygarlıklar uzlaşısının da simge savaşçısıydı. Gerçek anlamda hümanizm odaklı küresel barışı sembolize eden onurlu ve yürekli duruşun adıydı Bülent Ecevit.
O’nu kaybettiğimizi düşünmüyorum; Barışla, Demokrasi ile, Özgürlükle, Cesaretle, Dürüstlükle, ödün vermez Kararlılıkla ve Hoşgörü ile harmanladığı ve bize bıraktığı “Evrensel felsefesi” o’nu bize sürekli yaşatacaktır.
En güzel yanı; spora ve sporcuya sıcak bakışlarındaki, sporun evrensel özünü zedelememe yaklaşımıydı. Taraf değildi ama değer verirdi bu anlamda spora ve sporcuya. Belki Galatasaraylı, belki Fenerli, belki Beşiktaşlı, belki Samsunsporlu idi ama her şeyden önce ince ve romantik ruhuyla denge adamıydı Ecevit. Sporun evrensel barışını korumak için eşit durdu asırlık siyasi yaşamında kulüplere. Birileri gibi bırakın taraftarlığını ilan etmesini, taraf olduğu takım yenildiğinde histeri nöbetleri yaşamazdı. Biliyordu ki özellikle futbol halkın ortak sevinciydi. O yüreğine konuşlandırdığı insan sevgisiyle hiçbir taraftarı taraf olup incitmedi.
Evet onun rengi değildi; sarı, kırmızı, lacivert siyah, beyaz, kırmızı, ama onlara sıcak bakardı. Onun bir rengi vardı ki “barış simgesi ecevit mavisi”...
Aslan, Kanarya, Kartal değildi amblemi fakat onun barıştan barışa koşan ak güvercin idi amblemi. İşte o güzel güvercinler kanatlarına alıp evrensel barışın sonsuzluğuna taşıdılar Karaoğlan’ı..
Ve final...
'Son olarak tartışma yöneticisi, 'Ecevit kabul etmemekte direniyor, bu durumda ne yapacaksınız?' diye sordu... 'Bizim bu konularda deneyimimiz vardır. Ecevit kabul etmezse de, biz uygun gördüğümüz çözümü uygulamanın yolunu buluruz' dedi.'
Sonra ne oldu derseniz,Türkiye'de Özal döneminin başladığını hatırlayınız...
Bülent Ecevit aktif siyasette en uzun süre kalmış liderdi. 1957'de girdiği siyaseti son dönemde sağlığının bozulmasına rağmen 2006 yılına kadar sürdürdü. Yarım yüzyıllık bu uzun siyasi geçmişte Bülent Ecevit, hakkında en çok yazılan liderlerin başında geldi. Belki de hakkında en çok kitap ve yazı yazılan liderdi.
Bülent Ecevit, liderler arasında en çok düşünce üreten, ideoloji yenileyen veya yeniden kuran lider özelliğine de sahiptir. Sanatçı ve siyasetçi kişiliğinin yanında bir düşünür niteliği de vardır.
1957-1972 dönemi Bülent Ecevit'in genç bir entelektüel olarak İsmet İnönü'nün yanında geçirdiği çıraklık dönemi olarak nitelenebilir. Bu dönem Ecevit'in, liderleşmesini sağlayacak ideolojik yenilenmeye hazırlık dönemidir. Bu dönemde Bülent Ecevit hakkında yazılmış kitap yoktur.
Paşa'yı devirip sola açılma
Bülent Ecevit'in liderleştiği günler 12 Mart 1971 askeri müdahalesi ve sonrasında aldığı tutumla başlar. 1960'ların sonlarında "ortanın solu" yaklaşımıyla CHP'yi sola çekmek için fikir jimnastiği yapılmaya başlanmışsa da, bu yenileşme Bülent Ecevit'in liderliğinde gerçekleştirilmiş ve halka anlatılabilmiştir.
Ecevit, 12 Mart'ta askeri rejim hükümetine bakan verilmesi konusunda İsmet Paşa'yla ayrı düşmüş ve genel sekreterlik görevini bırakmıştır. Askeri yönetime karşı Ecevit'in bu çıkışı onu liderleştiren ilk öncü atağıdır.
1972'de İsmet Paşa gibi bir tarihi ağırılığı liderlikten devirmesi, Bülent Ecevit'in karizmatik bir isim haline gelmesine yol açmıştır.
Bir yandan İsmet Paşa dönemini kapatması diğer yandan CHP'yi yeni bir ideoloji ile sola açması, Ecevit'in kitaplara konu olmasındaki başlıca faktörler arasında sayılabilir.
Nitekim, Ecevit hakkında yazılan kitaplara bakıldığında, 1972-1979 dönemi dikkat çeker. Ecevit hakkında yazılan 59 kitaptan 33'ü bu döneme aittir.
Kıbrıs kahramanı
Bülent Ecevit'in, 'düzen değişikliği' iddiası taşıyan reformculuktan öte bir devrimcilik mesajı veren 'Karaoğlan Efsanesi'ne, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı' ile eklenen 'Kıbrıs Kahramanı' , 'Kıbrıs Fatihi' sıfatları, onu daha karizmatik bir lider haline getirmiştir. 1974-1980 arasındaki dönem Ecevit'in deyim yerindeyse ilahlaştığı dönemdir. Bu dönemde Ecevit hakkında yazılan kitaplar efsane liderin portresi, Kıbrıs kahramanı, Kıbrıs fatihi temalarıyla, 'halkçı Ecevit' , 'halk sektörü' , 'özyönetim' gibi temalardır. Ecevit, bu açılımların mimarı olarak ele alınmıştır.
Boşluk dönemi
1980-1987 dönemi Ecevit'in 'boşluk' dönemidir. 12 Eylül 1980 müdahalesiyle siyasetten uzaklaştırılan ve yasaklanan Ecevit hakkında bu dönemde kitap yazılmamıştır. Askeri rejimin yarattığı yasakçı ortam içinde Bülent Ecevit'i konu alan kitap yayımlanmamıştır ama Ecevit'in bu dönemdeki siyasi mücadelesi yasakların kalkmasından hemen sonra yine kitaplara konu olmuştur.
12 Eylül'e karşı çıkışı, yasaklı olduğu halde Arayış dergisini çıkararak askeri rejime karşı mücadele etmesi, CHP'den istifa etmesi, cezaevine girmesi, sık sık yargılanması bu dönemde de Ecevit'i araştırma konusu haline getirmiştir.
Yeni Ecevit
1988-2006 dönemi de bu kez DSP lideri olarak yeni Ecevit'in irdelenip kitaplaştırıldığı dönemdir. Bülent Ecevit, yeni partisi ve yeni ideolojisiyle yine ilgi odağı haline gelmiştir. 12 Eylül sonrasında, diğer liderlerin yaptığı gibi eski partisi, eski kadrosu ve eski ideolojisiyle yola devam etmemiştir. CHP'nin klasik ideolojisini terk eden Ecevit DSP'nin özünü oluşturan yeni politikalara imza atarak ve bunlara "ulusalcı sol" adını vererek, 1980 öncesi CHP'de gerçekleştiremediklerini yeni partisinde yaşama geçirmiştir.
Ecevit'in sıfırdan başlayarak başbakanlığa geldiği bu dönemdeki ideolojik değişimi de yine ilgi çeken kitap konuları olmuştur.
Bülent Ecevit yoğun bakımda(19.05.2006 09:48):
GATA’nın açıklamasında, “18 Mayıs 2006 tarihinden bu yana GATA Yoğun Bakım Ünitesinde takip ve tedavisi yapılan Sayın Bülent Ecevit’in
Sayın Bülent Ecevit, 5 Kasım 2006 günü saat 22.40’da dolaşım ve solunum yetmezliği sonucu vefat etmiştir.
O herkesin öğretmeni idi
O kırılgan bir duygusaldı ve bunu sürdürdü.. 20. yüzyıldan çok 0, 21.yüzyıl temsilcisiydi.. Ülkenin bağımsızlığın esas alan, dürüstlüğün simgesi bir onur abidesi idi, fakat bir karşı duruşu olan affetmez kimliğe sahipti.. Yereli, ulusala, ulusalcılığı evrenselliğe taşıyan Atatürk sevdalısıydı.. Siyaset oyunlarının yoksulu kimliklerin başında geliyordu ve kapalı kapılar arkasında siyaset yapmayı reddeden ve bunu yaşamı boyunca engellemeyi de esas alan, bağımsızlıkçı, ulusal onuru her şeyin üstünde tutan bir liderdi.. olarak kaybı Türkiye için olduğu kadar uluslararası siyaset camiası için de önemli kayıptır. Bir tarihi dönemin kapanışıdır” ifadelerini kullandı.
Eşinin ölüm haberini Oran Şehri’ndeki evlerinde alan Rahşan Ecevit ise sabah saatlerinde yaptığı yazılı açıklamada “Duyduğum üzüntü sonsuz. Tüm ulusumuzun başı sağolsun” dedi. Türkiye’nin elli yıllık siyasal hayatına “Karaoğlan” lakabıyla damgasını vuran 81 yaşında hayata veda eden Bülent Ecevit evrensel kimlikti..
28 Mayıs 1925’te İstanbul’da doğan Ecevit ressam Fatma Nazlı Ecevit ile doktor Mehmet Fahri Ecevit’in tek çocuğuydu. Gazeteci kökenli bir siyasetçi olan Ecevit’in Başbakanlığı döneminde Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleştirildi ve bu nedenle Ecevit “Kıbrıs Fatihi” olarak anıldı. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra, askeri yönetime karşı çıkışları nedeniyle üç kez hapse mahkum olan Bülent Ecevit’in şiir ve siyasi nitelikte kitapları yayınlandı. Ecevit’in Başbakanlığı döneminde terör örgütü lideri Abdullah Öcalan yakalanırken, Türkiye’de idam cezası kaldırdı, Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylık statüsü tanındı ve demokratikleşmeye dönük Avrupa Birliği reform süreci başlatıldı.
Ecevit'in Mahpus Günlerinde "Gazete alacak parası yoktu":
"İlgisizlik O'nu kahrediyordu" dediler. Ecevit içerdeyken İsveç'te dostu Olof Palme seçimleri kazandı. Tebrik için cezaevinden bir mektup yazdı. Eski bakanı, yeni cezaevi arkadaşı Şerafettin Elçi, "Sayın Başbakanın neden telgraf çekmiyorsunuz" diye sorunca Ecevit boynunu büktü:
"O kadar param yok (Can Dündar)"... Ecevit'in, hapishaneye ilk girişi, CHP'nin kapatılışına tepki göstererek, Yaptığı çıkış nedeniyle 4 ay haps cezasına çarptırıldı ve 4 Aralık 1981 günü cezaevine konuldu. Bu cezadan 2 ay yattıktan sonra bu kez de yabancı basına demeç vermek suçlamasıyla 56 günlük hapis cezasına çarptırılacak ve 2. kez içeri girecekti.
"Kaçak sigaraya alıştırma, dışarıda bulamam"
Ecevit'in ilk ziyaretçilerinden biri, mahkumlardan İskender Çolak oldu. Ecevit'in ziyaretinde bir "hediye paketi" ile gitti. Pakette kaçak Samsun 216 sigarası vardı. Oysa Ecevit, daha ucuz olan Maltepe içiyordu ve tanıklara bakılırsa günde 4 paket tüketiyordu. Hediye paketinden Samsun'lar çıkınca Ecevit hem sevindi, hem gülümsedi ve Çolak'a dönüp, "Beni alıştırıyorsun, ama çıkınca bunu dışarda bulamam" diye espri yaptı.
Ecevit hapislik günlerini gazete, kitap okuyarak ve yazarak geçiriyordu.
Eski bakanı Şerafettin Elçi'ye biraz da sıkılarak açmış; "Hepsini alacak param yok" demişti.
Elçi, Ecevit Hükümeti'nin Bayındırlık Bakanı idi. "Ben Kürdüm, Türkiye'de Kürtler vardır" dediği için mahkum olmuştu. Şimdi eski Başbakanıyla, iki fikir suçlusu olarak komşu koğuşlarda yatıyorlar ve Kabine'de konuşmadıkları konuları, beş çayında uzun uzun tartışıyorlardı.
Elçi, yıllar sonra o günleri anlatmasını istediğimizde "Ecevit'in dürüstlüğüne o zaman çok yakından tanık oldum" dedi ve "Palme olayı"nı örnek verdi:
"Ecevit, dostu Olof Palme'nin seçimleri kazandığını cezaevinde öğrendi ve tebrik için bir mektup yazdı. Ben, `Niye telgraf çekmiyorsunuz' diye sorunca da boynunu büktü; `Valla Elçi' dedi, `... benim o kadar param yok..."
Ecevit daktilosunun başına oturuyor ve geç saatlere kadar yazı yazıyordu. Komşuları, O'nun koğuşunda "daktilo sesinin hiç kesilmediğini" hatırlıyorlar. O günlerde Danışma Meclisi'nde anayasa tasarısı tartışmaya açılmıştı. Ecevit, askerler çekilse de bu anayasanın, darbeyi kalıcı hale getireceği ve büyük tahribat yapacağı inancındaydı. Bu yüzden de anayasa tasarısını eleştiren metinler kaleme alıyor, dışarı bu konuda sessiz kalınmaması yolunda talimatlar gönderiyordu.
Tabii herkes Ecevit'in ne yazdığını merak ediyordu. Bu soruyu bir gün Cumhuriyet'ten Mustafa Ekmekçi, Ecevit'in avukatı Şahin Mengü'ye sordu: "Görüştüğünde Ecevit'e benim adıma, ne okuduğunu sorar mısın" dedi.
Ecevit, kılıf içindeki gözlüğünü, olanca gücüyle masaya vurdu ve öfkeyle gürledi:
"Ekmekçi'ye söyleyin, şimdi benim ne yazdığım değil, O'nun ne yazdığı önemli..."
"Nerede mitingleri izleyen yüzbinler..." Basın, tam bir suskunluğa bürünmüştü. Dergisi Arayış, baskı altındaydı. Şerafettin Elçi anlatıyor:
"Diyordu ki, `Ben bu ülkede başbakanlık yaptım. Mitinglerimi yüzbinler izliyordu. Bugün duruşmalarıma tek kişi gelmiyor.' O'nu kahreden sadece toplumdaki bu tepkisizlik, kendisinin yalnız bırakılması da değildi. Partisinin ilgisizliğinden, vefasızlığından da çok dertliydi.
Oysa salonda 20 kişi ya var, ya yoktu... Dağlara taşlara "Umudumuz Ecevit" adını yazanlar bir anda ortadan kayboluvermişlerdi. Yeniden ortaya çıkmak için, Ecevit'in yeniden Başbakan olmasını bekleyeceklerdi.
Rahşan Ecevit'le görüş günü
Tabii o zorlu dönemde Ecevit'in yanındaki en sadık isim, her zaman olduğu gibi eşi Rahşan Ecevit'ti...
Rahşan Hanım, haftada 2-3 kez gelir, eşine perhiz yemekleri, temiz içme suyu ve temiz çamaşır getirir, yalnız bırakılmışlığını unutturmaya çalışırdı. Ecevit'lerin başbaşa görüşmeleri yasaktı.
"Görüş"lerde Başgardiyan Selahattin Akbaş da bulunur ve hep saygı duyduğu bir Başbakan'ın, eşiyle konuşmasını denetleme görevinden utanarak, sohbete kulak kabartırdı.
Hatırladığına göre konuşulan "Nasılsın", "Sen nasılsın", "Dışarda durumlar nasıl"dan ibaretti. Ecevit avukatlarıyla görüşürken de hukuki konular dışında çıkmamaya özen gösterir, siyasete asla girmezdi.
"Sabır bastonun olsun"
Gardiyanı Selahattin Akbaş, Ecevit'in tahliye olacağı gün, ceazevinden ayrılırken kendisine verdiği bir küçü hediyeyi hala evinin başköşesinde saklıyor.
Bu, bir küçük baston...
Üzerinde ise o günler için çok anlamlı olabilecek bir "özlü söz" yazılı: "Sabır, bastonun olsun..."
Pişkin bir gardiyan gelip, "Abi, Ankara radyosu sizin tahliyeyi söylemedi" demiş. Ecevit, "Onlar El Salvador'da, Polonya'da olan işleri söylerler" cevabını vermiş.
"O tantanalı, kitleleri kükreten, sürükleyen Ecevit coşkusu yoktu" diyor, "Kitaplarını bavula yükledi, külüstür bir arabaya bindi, evine gitti..."
Şerafettin Elçi'yle şöyle dert yandı:
"Bak, Pakistan'la 4 bin hakim, Ziya Ül Hak'ın dikta rejimine tepki göstererek istifa etmişler. Yahu kahroluyorum... Sömürgecilikten yeni kurtulmuş Pakistan'da hakimler bu tepkiyi gösteriyor, bizde böyle namuslu davranabilen bir tek hakim bile çıkmıyor."
Bunun üzerine Elçi, "Buna hayret etmemeniz lazım" dedi, "Pakistan'da sömürge döneminde İngiliz adaleti geçerliydi. Oradaki hakimler İngiliz hukukçuların kültüründen esinlenerek yetiştiler. Ama bizim toplumumuzun hakimleri, Aynaroz kadıları kültüründen geliyor. O yüzden bugün otoriteye boyun eğmelerini yadırgamamamız lazım".
Ecevit güldü; "Haklısınız" dedi.
O gazete ve sigara alacak parası olmayan yoksul, yalnız ama onurlu olmanın yanında Ondaki yürek kimsede yoktu:Bunun MGK'nın, liderlere konuşma yasağı getiren 52 sayılı bildirisine aykırı olduğunu söylerdik. Ama "Bunu söylemem gerekiyor" der ve mahkum olacağını bile bile konuşurdu. Yani "Bana birşey yapamazlar" havasında değildi. kendisini içeri atacaklarını bildiği halde sorumluluğunu bilen, "yapılması gerekeni yapan" ciddi bir siyasi lider gibi demeçler veriyordu.
Mahkemelerde çok rahat ve çok cesurdu. Hukuki savunmayı bize bırakır, siyasi savunmayı kendisi yapardı. Yanında bir avuç adam kalmıştık. Ama buna rağmen hiçbir zaman çökmedi, yıkılmadı."
Kaynak: Yüreğimdeki ve beynimdeki Bülent Ecevit birikimi
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder