28 ŞUBAT HELLALLEŞMESİ AYDINLANMANIN KAFASINI KARIŞTIRDI
Önce şunu sorayım; “28 Şubat mağduru Cumhuriyet mi, İrtica yanlıları mı!!?? Kim helalleşmeyi hak ediyor!!??”
Hiç beklenmedik kişi çıkıp; 28 Şubat mağdurlarıyla helalaşıyor. Kardeşim, mağdur gösterilenler Tansu Çiller ve de İrticacılar; ben Çillerle ve irticacılarla nasıl helaleşirim.. Ha doğru; helalleşmek Çillerle ve irticacılarla değil, siyasi söylemiyle sağ oylarla helalleşmek, sağ tabanın gönlünü ve oyunu almak ise batsın öyle oy!!! -Ki asla oy vermez sağ sola-Ben oy, oy diye halkı inletenlerle ve karanlığa övgüler dizenlere helalleşmem..
28 Şubat'a Cumhuriyet Tarihinin Kara Leke diyenler neden 28 Şubat’ı doğuranları Cumhuriyet Tarihinin Kara Lekesi olarak görmezler..
Yargılama sürecini 2012 yılında TBMM, "Darbeleri Araştırma Komisyonu kurdutan ve Ergenekon sürecini başlatan Fetullah ve çılar değil mi? Ve 14 Temmuz 2016 darbe girişim sonrası, Fetullah harekatına FETÖ ve Fetullah’ın paralel devleti Yargıyı da ele geçirdi denerek Ergenekon operasyonlarının kumpas olduğu söylenmedi mi!!??, Neden kumpas dedikleri süreci işleterek generallerin apoletini sökerek tutukladılar?
Yoksa; FETÖ fenomenliği sanal değil de devam eden karanlık bir realite mi? FETÖ ile olan savaş bir danışıklı kavga mı?
Biliyorsunuz canım o kadarını; 28 Şubat sürecinin; Necmettin Erbakan'ın başbakan, Tansu Çiller'in başbakan yardımcısı olduğu 28 Şubat 1997'de olağanüstü toplanan Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla "irtica"ya karşı başlayan ordu ve bürokrasi merkezli süreç olduğunu. Sonrasında Erbakan'ın istifasına ve 54. Türkiye Hükûmetinin dağılmasına yol açmıştır.
Birileri acaba bunlardan mı helallık istiyor. Ben helallık vermem.. Türk siyasi tarihine geçen kararların uygulandığı dönemde Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda değişimler yaşanmıştır. Yaşananlar postmodern darbe olarak da adlandırılmıştır. Verilen kararların ve yaptırımların uygulanıp uygulanmadığını denetlemek için Çevik Bir öncülüğünde Batı Çalışma Grubu kurulmuştur.
Ve en önemlisi; 28 Şubat sürecinin yargılamaları ‘tutuklamalarla’ ilk kez Ergenekon davaları ile başlamıştır. Evet; 2012 yılında TBMM, "Darbeleri Araştırma Komisyonu" kurmuş" 28 Şubat başta olmak üzere askerî darbeleri araştırmaya başlamıştır.
Düşün, lütfen düşün; 2 Ekim 2012 tarihinde dönemin Başbakan Yardımcısı ve DYP Genel Başkanı ve de gafların efendiyesi Tansu Çiller, "mağdur" sıfatıyla ifade veriyor.
54. Türkiye Hükûmetini "zorla devirmeye, düşürmeye ortaklık" ile suçlanan ve aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz, dönemin orgeneralleri Çevik Bir ve Çetin Doğan'ın da olduğu 103 sanık hakkında açılan dava Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüştür.
14 Nisan 2018 tarihinde kararını açıklayan Mahkeme Heyeti, “Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini zorla düşürme veya vazife görmekten men” suçlamasıyla, aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Emekli Orgeneral Çevik Bir, Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın da bulunduğu 21 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildiğini duyurmuştur. Sanıkların duruşmalardaki tutum ve davranışları lehlerine kabul edilerek cezada indirim yapılmış ve ceza, müebbet hapse çevrilmiştir. Sanıklara, yaşları ve sağlık sorunları gerekçesiyle adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir.
Ve de; 9 Temmuz 2021 tarihinde 14 sanığın müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından onanmış, 19 Ağustos 2021 tarihinde de 14 sanık hakkında yakalama kararı çıkartılmıştır.
Şu klasik, dahası korku sendromo kurtarıcı sözü olan “Ben darbelere karşıyım” sözünden nefret ederim. Elbet antidemokratik duruşlara karşıyız, karşı olmasına da adam şeriyatı getirmenin savaşını veriyorsa ne yapacaksın? “Ben Şeriyatı darbelere yeğlerim” mi diyeceksin!?..
Bir bakalım; Neden 28 Şubat’ın neden ve nasıl Türkiye’de gözlerini açtığına:
[[ 6 Ekim 1996'da, Ankara Kocatepe Cami'de yapılan ''şeriat isteriz'' yürüyüşü….
Dönemin Başbakanı Erbakan'ın, Başbakanlık Konutunda tarikat liderlerine ve şeyhlere iftar yemeği vermesi….
3 Şubat 1997'de Ankara'da Star TV muhabiri Işın Gürel'in, muhafazakâr Recep Görmez tarafından saldırıya uğraması….
23 Şubat 1997'de, Fatih Cami öğle namazı sonrasında bir grup yeşil bayraklar ve ''şeriat isteriz, halife isteriz", "yaşasın Hizbullah" sloganlarıyla yürümesi….
1997’nin ilk aylarında bazı Refah Partililerin konuşmaları televizyon kanallarına servis edilmesi…
Örneğin Refah Partisinin Rize milletvekili Şevki Yılmaz'ın daha önceden çeşitli yerlerde yaptığı şu konuşmalarını yayımlanması:
"Sana savaş açan; sağcılık, solculuk, Kemalizm, kapitalizm, laiklik ve bütün şeytani düzenleri boykot ederek nöbete geliyoruz. Refah için, Millî Görüş için!
- "---"Türk Ceza Kanunu İncil'e göredir, Türk Medeni Kanunu İncil'e göredir!
- "---"Ben Hizbullah'ım ve Hizbullah olmaktan da şeref duyuyorum!"---"
- Eşinizle beraber 30 Ağustos'taki kokteyle katılın.' 'Bana bak.' dedim, 'Ben deyyus değilim!'
- "---"Geçen Gaziantep Belediye Başkanı, kurban keserek Antep'te modern bir genelev yapıyor. Kerhane. Ve diyor ki: 'Ben sosyal eşitlikten yana, sosyal adaletten yana bir partinin temsilcisiyim.' Madem sen eşitlikten yanasın pezevenk adam, önce hanımını gönder de bu eşitlik sağlansın!
- "---"Ama muvaffak olamadık, önümüze kanun çıktı. Bu pezevenklerin oluşturduğu Türk parlamentosundan... Türkiye'nin başı ve parlamentosu ihanet içindedir. Bu ülke hainlerin elindedir!"…….
Daha sonra yine partinin önde gelenlerinden, bir aralık partinin sözcülüğünü de yapmış olan Hasan Hüseyin Ceylan'ın konuşması….
6 Ekim 1996'da Ankara Kocatepe Camisi'nde "Şeriat isteriz!" diye bağıran sakallı, cübbeli ve asalı Aczmendiler gösteri yapması…..
Erbakan’nın, 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta meydana gelen trafik kazasından sonra tartışılan mafya-siyasetçi-polis ilişkileri için "Bunlar faso fiso." demesi. Olaya tepki olarak yurt çapında başlatılan "Aydınlık için Bir Dakika Karanlık" eylemine katılanlar için ise "Gulu gulu dansı yapıyorlar." demesi. Erbakan'ın Adalet Bakanı Refah Partili Şevket Kazan da bu eyleme katılanlar hakkında, "Bunlar mumsöndü oynuyorlar." dememsi.....
10 Kasım 1996'da Kayseri'nin Refah Partili Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, Refah Partisi İl Divan toplantısındaki şu konuşması:
"Süslü püslü göründüğüme bakıp da benim laik olduğumu sanmayın. Zaman zaman içinde bulunduğumuz şartlarda, mecburiyet karşısında gittiğimiz yerde inancımıza küfredilirken, milletimize küfredilirken, bütün değerlerimize küfredilirken içimize kan akıyor ama resmî görevimiz icabı orada bulunmak zorunda kalıyoruz. Tek parti rejiminin kalıntısı, çağ dışı olmuş, insanları köle gibi gören ve rey verip de yöneticisini seçen insanlara hiç muamelesi yapan bu düzen mutlaka değişmelidir! Ve Müslümanlar, sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, bu nefreti, bu imanı eksik etmeyin!
- "---"Kemalizm korkunç bir zulüm çarkı hâline dönüyor. 23'ten önce, 23'ten sonra. 1923'ten önce, 29 Ekim'den önce Doğu'da; ne Bingöl'de, ne Bitlis'te, ne Hakkâri'de, ne Diyarbakır'da, ne El Aziz'de, ne Adıyaman'da, ne Artvin'de bir tane katliam yok...
Asker kalkmış diyor ki: 'PKK'lı olmanıza müsaade ederiz ama şeriatçı olmanıza asla!' diyor. Bu kafayla çözemezsin onu sen. Çözüm mü istiyorsunuz? Şeriatçılıktır."
Tepkiler ve MGK'den çıkan kararlar:
4 Şubat 1997'de askerler, Sincan'da 20 tank ve 15 zırhlı aracı yürüttü. Orgeneral Çevik bir bu olayla ilgili "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık." açıklamasını yaptı…….
5 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan’a ‘26 Şubat'ta ortaya çıkan’ uyarı mektubu verdi. Mektupta, "Devletin kurumlarına 'köktendinci' cereyanların sızması kesinlikle önlenmelidir." ifadesi yer alıyordu…….
25 Şubat günü, “Aşırı dinci akımları” Türkiye'nin birinci sorunu olarak gören Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya “İrtica, PKK’dan daha tehlikeli” dedi.
Ve; 28 Şubat 1997'de Milli Güvenlik Kurulu Cumhurbaşkanı Demirel'in başkanlığında toplandı. Toplantı 8 saat 45 dakika sürdü. Çankaya Köşkü'nde saat 15.10'da başlayan toplantı, saat 23.55'te sona erdi…..
MGK toplantısında dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman ve MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç vardı. Komutanlardan ilk sözü Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya aldı, sert sözlerle iktidarı eleştirdi. Başbakan Erbakan'a söylediklerinden biri, "Senin ağzından hiç 'Türk' kelimesini duymuyoruz." sözü oldu.…..
9 saatlik toplantı sonrasında yayımlanan 4 maddelik MGK bildirisinde, "Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahede edildiği" ifade edilerek "Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği" belirtildi. Yani; 9 saat süren toplantı sonunda irticayla mücadele kararları alındı.
MGK, "laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu" vurguladı.
Ordu, kararların hepsinin uygulanmasını istedi:
- "8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli
- ---Kur'an kursları Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanmalı, kaçak kurslar önlenmeli
- ---Tarikatların faaliyetlerine son verilmeli
- ---Kılık kıyafet yasası ödünsüz olarak uygulanmalı
- ---Yeşil sermayeye kısıtlama getirilmeli
- ----İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı
- ---- Öğretim Birliği Yasası(Tevhid-i Tedrisat uygulanmalı)
- ----Kurban derileri derneklere verilmemeli.
- -----Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı."
- -----TSK'ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.------]]
Sonrası gelişmeler:
Erbakan, MGK'nın bazı maddelerine itiraz ederek kararları imzalamadı. Çiller, Başbakanlık'ta konuştuğu Erbakan'ı kararların imzalanması konusunda ikna etmeye çalıştı. Basın toplantısı düzenleyen Erbakan, "Hükümet TBMM'de kurulur, MGK'de kurulmaz" dedi
- ----Çiller'in talep ettiği Başbakanlık görev devrini reddeden, Erbakan 5 Mart 1997'de MGK kararlarını imzaladı
- ----Demirel, MGK'nin anayasal bir kuruluş olduğunun altını çizerek "MGK kararlarının uygulanmaması halinde devletin yürümeyeceğini, uygulamayanların sorumlu olacağını" ifade etti.
- ----MGK, 26 Nisan'da toplanarak, 28 Şubat kararlarının ne kadar uygulandığını takip edebilmek için "İzleme Komitesi" kurdu. Bu komitenin her ay MGK'ye rapor sunması gerektiğine karar verdi
- ----Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 21 Mayıs 1997'de "Anayasa'nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği açıklıkla anlaşıldığı" gerekçesiyle RP'nin sürekli kapatılması istemiyle dava açtı
- ----Genelkurmay Başkanlığı 11 Haziran'da irticaya karşı “Batı Çalışma Grubu” oluşturdu. Batı Çalışma Grubu, 28 Şubat 1997 tarihinde Millî Güvenlik Kurulu'ndan çıkan kararların kontrolünü amaçlıyordu
- ----Batı Çalışma Grubu irticai faaliyetler içinde olan insanları denetlemek hedefiyle, Genelkurmay 2. başkanı Çevik Bir tarafından kuruldu. Batı Çalışma Grubu'nun faaliyetlerini Güven Erkaya Oramiral olarak Deniz Kuvvetleri'nde yürüttü.
- -----Yasadışı faaliyetlerde bulunduğu iddia edilen Batı Çalışma Grubu, Mesut Yılmaz döneminde yasal hale geldi. Birkaç yıl sonra fesh edildi
- -----Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi'ni "demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı davranarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve millet egemenliği ilkelerini çiğnediği ve irticai faaliyetlerin odağı olduğu" gerekçesiyle kapattırdı
- ----22 Şubat 1998'de karar Resmi Gazete'de yayınlandı, böylece Refah Partisi 14 yıllık geçmişiyle siyaset sahnesinden çekildi.
Tüm bu gelişmeler sonrasında sizce demokrasi mı kazandı, aydınlanma mı ivmelendi, özgür düşünce mi momentum yaptı?
Yoooo, Erbakan’ın verdiği milli gömlekli öğrenciler iktidar oldu ve o öğrenciler sonrasında milli gömleklerini çıkararark Erbakan’ı bazı suçlamalarla ev hapsine aldılar..
Daha sonra Refah yerine kurulan parti Saadet Partisi’nin başına “AKP iktidarına “hırsızlar” diyecek kadar saldıran Prof. Dr. Numan Kurtuluş getirildi. Ne olduysa Saadeti bırakıp daha büyük saadet bulduğu hırsız dediği AKP’ye geçti ve Erdoğan’ın sağ kolu oldu. Erbakan’nın oğlu Fatih Yeni Refah diye partileşti dolanıp duruyor..
AKP’de Ali Bbacan, Ahmet Davutoğlu partilerinden istifa etti ve partilerini kurdular.. Haa Erdoğan’ın eski kankası Abdülatif Şener AKP’den ayrılarak CHP’ye geçti. Dünün CHP içindeki devrimci unsuru Ertuğrul Günay AKP’ye geçerek uzun yıllar Kültür Bakanlığı yaptı, benim başkanlığını yaptığım Türk Mühendisler Birliği üyesi aşırı Sosyal Demokrat (:)) Haluk Özdalga 2 dönem AKP’de milletvekilliği yaptı, halkım da trene bakar gibi baktı ve bakmaya da devam ediyor..
Anlayacağınız, yine de ülkemde sağ siyaset at izi it izi harmanlamasında bir acayip iktidar.. Öyle bir iktidar ki siyaset laborotuarı bile bu siyasetin adını- tanısını koyamıyor..
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder