YİNE DEPREM!! DEPREM MANİFESTOSU İLKELER BÜTÜNÜ..ÇÜRÜK BİNALAR DEĞİL ÇÜRÜK YAPI YAPANLAR GÜÇLENDİRİLİYOR
“DEPREM MANİFESTOSU”…(Bu manifestomu yetkililerin
okuması için her felakette artçı halde sunacağım..)
ÇÜRÜK BİNALARI DEĞİL ÇÜRÜK BİNA YAPANLARI GÜÇLENDİRDİ ONLAR-DEPREM
TOPLAMA ALANLARINI İMARA AÇARAK DOLAR TOPLAMA ALANLARINA DÖNÜŞTÜRDÜ ONLAR-NE
ZAMAN KIRILACAĞI BELİRSİZ ADETA ÜZERİ FAY KATARLARIYLA DOLU DEPREM KÖPRÜSÜ ÜLKEM
RANT KÖPRÜSÜNE DÖNÜŞTÜRDÜ ONLAR-BİR BOĞAZ YETMEDİ KANAL İSTANBUL İLE İKİNCİ
BOĞAZ YARATAN ONLAR…DEPREM TOPLAMA ALANLARINI İMARA AÇAN ONLAR, İSTANBUL
SİLÜETİNİ “ÇED VE FİZİBİL RAPORLARINDAN YOKSUN” SERMAYE TAPINAKLARINLA VE
REZİLDANSLARLA YOK EDEN ONNLNNAR, BOĞAZIN İNCİSİ DEDİĞİ BOĞAZIN SANCISI
KÖPRÜLER İNŞA EDEN ONLAR..İŞTE ONLAR ŞİMDİ ÇIKIP 4. SEVİYE ALARMI VERİLDİĞİNİ
SÖYLEYENLERDİR. HADE BE ORDAN ONLAR. 4.SEVİYE ALARMINI BU HALK SİZİN İÇİN
VERECEK!!
23
Kasım 2023
6
Şubat 2023
[[
Kahramanmaraş'taki 7.7-7.6 büyüklüğündeki depremle ilgili son gelişmeler... 1000’i geçkin
kaybımız varmış. Ulusumuzun başı sağ olsun, acılı ailelere Allah’tan sabır
diliyorum..
Merkez
üssü Pazarcık ilçesi olan depremin derinliği 7 kilometre olarak tespit edildi.
Kahramanmaraş'taki depremin ardından Adana, Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa ve
Osmaniye'de pek çok bina yıkıldı. Fuat Oktay, 3 bine yakın vatandaşımızın hayatını kaybettiğini
duyurdu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 4. seviye alarm verildiğini açıkladı.
4. seviye alarm uluslararası yardım çağrısını da içeriyor..]]
7.7-7.6 büyüklüğündeki
Kahredici felaketin kötü yanı Pazarcık’ı vurması iyi yanı ise kırsalda, yani
açık arazide yoğunlaşması ve de sabaha karşı etkili olması. Düşünün
Diyarbakır’da AVM yıkılıyor..
Pazarcıklı
arkadaşım Salman Kartalkanat’ı aradım, yakınlarından birini yitirmiş, can
kaybının azlığını betonarme yapıların yıkılmasına karşın parçalanmaması. Aydın
Muratoğlu’nu aradım, yok dedi bir şey dedi Tünceli’de, sevindim. Diyarbakır
KHGM’den çalışma arkadaşlarım Hakan Yıldırım, Mehmet Tekaz ve Mühittin Abay’ı,
Diyarbakırlı arkadaşım Tahir Güngördü'yü aradım Diyarbakır'da 20 bina
yıkıldığını, bir AVM çöktüğünü ve can kaybı konusunda kesin sayının belli
olmadığını söylediler..
Tekrar
ulusumuzun başı sağ olsun..
Depremi depremlerde tartışma; sürekli tartış ve öncesi ve sonrası kalıcı önlem geliştir, bu nedenle her deprem ve felaketin yildönümünde 23 yıl önce hazırladığım “Deprem Manifestom”’u yayınlayacağım ; belki yetkililer ilgilenir diye..
Evet;
deprem öncesi ve sonrası kalıcı önlemimiz yok. Nasıl kalıcı önlem alalım ki!?
Biz değil miyiz; deprem fonunu siyasi rantı için duble yollarda harcayan ve de
deprem toplama alanlarını yapılaşmaya açan!!!!
“İzmir
ve Ege’de 30 Ekim 2020 günü saat 14.51'de 6.9 şiddetinde büyük deprem asla son
deprem değildir.” demiştim; olmadığı
Adapazarı’ndak 6 şiddetindeki sarsıntı bunu gösterdi. Tüm isteğimiz bu
son depreminin şiddetinin, yanı yıkım, yaralı ve ölüm sayısının artmaması.
Merkezi iki ilgili kurum farklı şiddet belirlemeleriyle evrensel tehlike depreme ne denli ciddiyetle
baktıklarının göstergesi..Eeee, TUBİTAK’ın başına hayvanat bahçesi müdürünü
getirenleriz biz..
Deprem
her kendini gösterdiğinde güncellemeyi bir görev biliyorum; Çünkü; hazırladığım
deprem manifestosu; yetkililerin depreme olan duyarsızlığını gidermek adına
günde üç kez alması gereken ilaç gibi olduğunu düşünüyorum.
Evet;
bu manifestoyu , her depremde yazmayı sürdüreceğim.
17
Ağustos 1999'da yaşadığımız ve 12 Kasım 1999'da devam eden yüzyılın en büyük
felaketinden bu yana 14 yıl geçti. Önlemler yeterli mi? Değil tabii! Eğer
kalıcı önlemlerle depremin acımasızlığını yok etmek istiyorsak, mühendislik
andı ve etiğine bağlı kalma koşuluyla siyasi ve ekonomik getirimi(rant)
dışlayacak, aşağıdaki önlemler sürecini evrensel bir gereklilik olarak görmemiz
gerekmektedir.
Bugün
TMMOB’yi siyasi ve ekonomik getirimlerine eklemlendirmek için güçsüzleştirmeye
çalışan, deprem öncesi ve sonrası için kalıcı önlem geliştirmeyen ‘cepsel
dönüşümcülere’ önerimdir:
Sayın
okuyucu, sayın yetkili;
Sürekli
Depremi depremlerde, yangını yangınlarda tartışıyoruz; deprem öncesi ve sonrası
kalıcı önlemlerimiz yok. En azından “Deprem Manifestosu” yaşama geçirilmeli idi.
2017’de 5’in üzerinde şiddetle sallanan Çanakkale,
son olarak 6 Şubat 2017 günü 5.3 deprem şiddetiyle sarsılınca ; “Çanakkale depremi Marmara depremini
tetikler mi?” tartışması başlatıldı. Yani depremi yine depremde tartışmaya
başladık, öncesi ve sonrası önlem almadığımız için, şimdi İzmir depremi için bu
süreci işleteceğiz....
Şu
bir gerçek ki, hiçbir üstün teknoloji ve bilimsel bulgu ve de yönetim biçimi
deprem büyüklüğünü önleyemez; ancak depremin şiddetini azaltabilir(Yıkımları ve
ölümleri).
Hiç
değilse Türkiye’min bu bağlamda bir “Deprem Manifestosu” olmalıydı.
İşte,
hazırladığım ‘genişletilebilir’; “Deprem Manifestosu”:
“Deprem
Manifestosu”’nu ilk 2000 yılında kaleme aldım. Deprem her kendini gösterdiğinde
güncellemeyi bir görev biliyorum; Çünkü; hazırladığım deprem manifestosu;
yetkililerin depreme olan duyarsızlığını gidermek adına günde üç kez alması
gereken ilaç gibi olduğunu düşünüyorum. Bu ilacımın, dozajı artırılabilir.
Artırılması
için de ilgili bakanlığa bir yazı yazdım.
Özellikle,
yazıyı sürekli merkezi ve yerel yetkililere ulaştırmaya çalıştım.
Yazı
ulaşmış olacak ki, sayın Faruk Özak’ın başında olduğu ‘Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’na bağlı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nden 18 Aralık 2006 tarih ve
B.09.0.AİŞ.0.15.00.07/084 sayı ve 22213
çıkış numarasıyla, Bakan adına Genel Müdür Mustafa Taymaz imzasıyla yanıt geldi:
“
İlgi yazı ekinde gönderilen makalede, deprem öncesi ve sonrası alınması gereken
önlemler maddeler halinde verilerek Sayın Bakanımızın dikkatine sunulmuştur.
Yazınız
ekinde bahsedilen konulardan birçoğu Bakanlığımızın çalışmaları kapsamında yer
almaktadır. Çeşitli kurum, kuruluş ve şahıslardan bu tür görüşler Bakanlığımıza
bağlı birimler tarafından incelenerek değerlendirilmektedir.
Bilgilerinizi
rica ederim.”
Yanıt
düşündürücü idi.
‘Önlemler dizgesinin’ özellikle 3, 4
ve 6. maddelerin dikkate alınmasını istemiştim.
O
maddelerdeki önerilerin içeriği şöyle
idi: Başta İstanbul olmak üzere, Fay alanlarındaki tüm kent yapıların
güçlendirilmesini, fay alanlarındaki sıvılaşmaya uygun(ovalar) bölgelerin
sanayi ve konut yapılarına kapatılmasını, Türkiye genelindeki kırsal fay
alanları üzerinde var olan 2 milyona
aşkın yapıların yıkılarak, yerine, yılda 50 bin depreme dayanıklı prefabrik
yapıların inşa edilmesiyle 30 yılda tamamlanması, Türkiye genelinde geleneksel
yapı teknolojinin terk edilerek, yerine endüstriyel yapı teknolojisine
geçilmesi ve bu konuda yapımcı firmalara teknoloji aktarımında kolaylıklar
sağlanması…
Bana
verilen yanıt anlaşılacağı gibi; hükümetin bu olguyu çok önceden dikkate
aldığını, akla gereksinimleri olmadıklarını işaret eden bir sitemkâr içerikte.
Madem,
yazımın ekinde bahsedilen konulardan birçoğu Bakanlığınızın çalışmaları
kapsamında yer almakta idi, neden son Van depreminde, sözünü ettiğim sorunlar
tekrar karşımıza çıktı?
Evet;
Van-Erciş depremi gösterdi ki, bana yazılanların hiçbiri doğru ve
inandırıcı değilmiş. Çünkü, deprem
vergisi adı altında toplanan ‘iyileştirme paraları’ başka alanlara harcanmıştı.
İnandırıcı
ve doğru olmadığını gösteren en belirgin kanıt,
Van deprem sonrası ; “Meclis'e en geç bir ay içinde sevk edilmesini
planladığımız düzenleme ile 10 yılda 5 milyon ev yenilenecek.” açıklamasıdır.
Van
deprem felaketinin ardından, ‘eleştiriye açık’ bilinen duruşlar tekrar edilmeye
başlandı.
Kesinlikle
depremzedelere yardım içeren insanı boyutu eleştirmem, çünkü yardım olgusunun
içinde olan biriyim. Benim eleştirim, deprem öncesi ve sonrası kalıcı önlemleri
yıllardır yaşama geçirmeyen yetkili ve sorumluluk boyutudur.
Evet;
bu manifestoyu inadına ‘o büyük felaketin yıldönümü olan 17 ağustos da’ yazmayı sürdürdüm.
17
Ağustos 1999'da yaşadığımız ve 12 Kasım 1999'da devam eden yüzyılın en büyük
felaketinden bu yana 14 yıl geçti. Önlemler yeterli mi? Değil tabii! Eğer
kalıcı önlemlerle depremin acımasızlığını yok etmek istiyorsak, mühendislik
andı ve etiğine bağlı kalma koşuluyla siyasi ve ekonomik getirimi(rant)
dışlayacak, aşağıdaki önlemler sürecini evrensel bir gereklilik olarak görmemiz
gerekmektedir.
Düşünün;
Kentsel dönüşümü başlatan 6306 sayılı Afet riski altındaki alanların
dönüştürülmesi hakkında kanun ancak 31 Mayıs 2012’de yürürlüğe girdi. Üzülerek
belirteyim ki yine dönüşen bir şey yok. Yıl 2015’ın 19 Ağustosu; siyasi ve
ekonomik rant adına belli bölgelerde yoğunlaştırılmış ‘Kentsel Dönüşüm’
çalışmaları hala riskli alanlara kaydırılmış değil. 13 yıllık iktidar; Türkiye’deki
toplu konut stokunun yalnızca %5’ini gerçekleştirebilen iktidarın; başarılı bir
kentsel dönüşüm için üretmesi gereken yıllık 334 birimi yıkıp yeniden yapmasını
bekleyebilir misiniz?! Deprem anında kullanılması gereken acil geçiş yollarını
otoparka dönüştüren mantıktan ne beklenir ki!?
Bugün
TMMOB’yi siyasi ve ekonomik getirimlerine eklemlendirmek için güçsüzleştirmeye
çalışan, deprem öncesi ve sonrası için kalıcı önlem geliştirmeyen
‘kentsel-cepsel dönüşümcülere’ önerimdir:
1-
12 Kasım "Depremi Unutmama ve Doğal Afet Günü" ilan edilmelidir. Bu
bağlamdaki etkinlikler yoğunlaştırılarak eğitimin yaygınlığı konusunda duyarlı
davranılmalıdır.
2-
Duyarlı ülkeler örneğinde olduğu gibi fay alanlarında arsa üretimi rasyonel
mühendislik bilimi doğrultusunda işletilerek doğana (insana) ve doğaya öncelik
tanıyan yapı sürecine dönüştürülmelidir.
3-
Geleneksel yapı teknolojisini terk edip, özellikle tüm fay alanlarında(İng.
Zon) endüstriyel yapı teknolojisiyle stabil ve seri üretim sürecine girilerek
kalıcı konutlar yaygınlaştırılmalıdır.
Bu
bağlamda prefabrik yapı teknolojisinden faydalanılabilir. Böylesi bir üretim
süreci ile ilk etapta İzmit, Sakarya ve Yalova çevresi depremzedeler için
yerleşime açılabilir. Bu özdeki deprem konutları zamanla tüm fay bölgesinde yaygınlaştırılarak,
30 yılda "yılda elli bin konut üretilerek" Kuzey Anadolu Fay Hattı
üzerindeki yaklaşık 2 milyon kırsak konut yenilenebilir.
Daha
net söylemle;
En
az monolitik(tek parça) yapılar kadar düktiliteye, yani kırılmadan kalıcı
değişim geçirme yeteneğindeki deprem performansı seri üretim süreci
başlatılmalıdır. Bu bağlamda, prefabrik yapı teknolojisinden faydalanılabilir.
Üretilecek Prefabrik konutların deprem dayanımı standartları, şartname ve
yönetmeliklerle artırılabilir. Yani prefabrike betonarme sistemlerin hesap
esasları ve imalat, montaj kuralları standartlara, şartname ve yönetmeliklere
bağlanarak prefabrik yapıların deprem performansı yükseltilebilir
Ve
böylelikle, fay hatlarındaki kırsal alanlarda yaygınlaştırılacak ‘özel deprem
konutları’ üretim süreci başlatılabilir ve köy evleri bu konutlarla
yenilenebilir:
Örneğin;
Türkiye nüfusu………………………….75 milyon
%35’i köy diyelim……………………… 26.250.000
kişi
½’si fay hattında
yaşasın……………….13.125.000 kişi
Her evde 5 kişi yaşasın………………….2
.625.000 adet ev
20 yılda tamamlanma hedeflense………131.250
adet/yıl
Bir evin maliyeti……………………………30.000 TL
desek
2013 yılı
maliyeti…………………………..3.947.500.000 TL
Yani
yılda, 131.250 adet ev üreterek 20 yılda tüm fay hatlarındaki kırsal kesim
evlerini yenileyebilirsiniz. Bu süreyi 50 yıla da çıkarabilirsin, önemli olan 1
ve 2. Deprem kuşağındaki kırsal evlerin yenilenmesi, yeter ki böylesi üretim
Anayasa maddesi gibi işletilsin.
Hatta,
Anayasaya konsun; fay hatlarındaki köy
evlerinin yenilenmesi
Bu
yetki Afet İşleri Yasası'nda yapılacak değişiklikle merkezi yapının kırsal
kesimindeki makine ve donanımıyla güçlü örgütü Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü'ne aktarılabilirdi, fakat böylesi bir devasa kuruluş AKP iktidarınca
kapatıldı ve Köydes adıyla siyasi ve ekonomik getiri kurumuna dönüştürüldü.
Ayrıca
tüm kent yapılarında üstün yapı teknolojisi yaygınlaştırılmalı. Yapımcı inşa
kuruluşlarının teknoloji transferinde kolaylıklar sağlanmalıdır. Bunun
getireceği maliyet deprem yıkımlarının getireceği maliyetin çok altında
kalacaktır.
4-
Fay alanlarındaki tarım bölgeleri kesinlikle sanayi ve konut yapılaşmalarına
kapatılmalıdır.
5-
Nükleer enerji santralleri aktif fay hatlarından uzak tutulmalıdır. TÜPRAŞ
yangınında yetersiz kalan bizler, olası nükleer patlama sonrası belirecek
radyoaktif facia karşısında hepten çaresiz kalacağımız gerçeği gözardı
edilmemelidir.
6-
Günde 80 kaçak konutun inşa edildiği İstanbul varoşları masaya yatırılıp,
1998'de yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliği'ne göre, ‘güçlendirme projeleriyle’
iyileştirmeye alınmalıdır. Ayrıca, İzmir varoşlarıyla birlikte
Ankara-Demetevler, Karşıyaka çevresi ve tüm kıyı kentlerimizdeki kıyı
betonlaşmaları da ivedi iyileştirme sürecine sokulmalıdır.
Özellikle
İstanbul bu bağlamda adeta karantinaya alınmalıdır. Bugüne dek(12 Nisan 2014)
yapılan çalışmalarda, 1999’dan önce inşa edilen yapılar dikkate alınarak
‘Deprem Risk Haritası’ çıkarılmış ve buna göre en riskli ilçe Güngören olarak
saptanmıştır. Sırasıyla, Bahçelievler, Bayrampaşa, Küçükçekmece, Zeytinburnu ve
Fatih ise altıncı sırada riskli bölge olarak yer almıştır.Yerel ve merkezi
yönetimin bu alanlarda yoğunlaşması gerekir.
Bu
sürecin işletilmesinde, ‘Kentsel Dönüşüm’ aldatmacasıyla, ekonomik rant dönüşümü boyutundaki keyfi uygulamalara
izin veremezsiniz.
Bilindiği
gibi yapsatçı/yapkaççı kentiçi yükleniciler, bu riskli bölgeden çok, getirisi
çok olan boğaz çevresindeki bölgelerdeki apartmanlardan daireler satın a
lıyorlar. Amaç, satın aldığı dairesinden
silindirik beton örneği(karot) aldırıyor
ve ardından ‘bu bina risklidir raporuyla’ 4 katlı binalar yerine devasa
binalar dikme fırsatını yakalıyor. Ve bunu ‘kentsel dönüşüm’ bütününde
gerçekleştiriyor. Bunun, yanı ‘Zorunlu Kentsel Dönüşümu’ rantsal dönüşüme
çeviren böylesi ‘deprem riskinden soyut’ çıkarsal duruşun önün alınmalıdır.
Bunun
için de, yapıların depreme karşı güçlendirme yöntemi
“Retrofitting(güçlendirme,iyileştirme, onarım”
uygulamasına hız kazandırmalıdır. Yıkıp yeniden yapma yerine, bu yöntemi
salt konutlarda değil, sanayi, telekomunikasyon, savunma yapılarında ve ulaşım
ve taşımayı engellememk adına köprülerde
de yaygınlaştırılmalıdır.
7-
Kalıcı deprem çekince (risk) fonu oluşturulmalıdır. Yapı malzeme faturalarının
binde biri yüklenici hakedişlerinden 6 eşit taksitle tahsil etme koşuluyla
ihale bedelinin yüzde 0.5'i yapsatçı yüklenicilerden iskan anında bina maliyeti
üzerinden binde biri, arsa ve emlak satış/kiralamalarından binde bir ve meslek
odalarında proje vize etme zorunlu hale getirildikten sonra tüm proje
vizelerinden proje çizim maliyeti üzerinden yüzde (0.5) paylar fona kaynak
olarak aktarılmalıdır. Kısaca, yapım sürecinde etkin olan ve "Beş M"
ile formüle edebileceğimiz malzeme-müteahhit-maliyet-mühendis ve mimari
yapılar, yani yapım sürecinin tüm aktörleri "fon"un kaynağı haline
getirilmelidir.
8-
Fay hattı üzerindeki özellikle kırsal kesim 'kent ve köy' yerleşimlerinde her
beş aileye devlet destekli çadır bulundurma zorunluluğu getirilmelidir. Sığınma
olgusuna anlık çözüm getiren bu yaklaşım yaygınlaştırılmalıdır. Bingöl'de
halkın çadır için vilayete yaptığı yürüyüş, olgunun gerekliliğini
vurgulamaktadır. Toplu konut ve yapsatçı firma sözleşmelerinde böylesi bir
zorunluluk aranabilir.
9-
4708 sayılı Yapı Denetim Yasası'nın uygulanmadığı alanlarda özerk “Proje
Denetim Merkezi (Prodem)” uygulamaya konmalıdır. Prodem ilgili merkezi ve yerel
yönetim ile meslek odalarının temsilcilerinden oluşturulmalıdır. İşlevi yapım
sürecinin, etüt, fizibilite, planlama, proje ve uygulama aşamalarını denetlemek
olmalıdır. Prodem, mühendislik birimi doğrultusundaki bu işlevlerini yerine
getirebilmek için zemin ve beton laboratuarları ve benzer teknik donanımlara
sahip kılınmalıdır.
Eğer
4708 Türkiye genelinde yaygınlaştırılmak isteniyor ise;Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’nın 4708 sayılı ‘Yapı Denetim Yasası’nda değişiklik yapılması
çalışmalarında benim ‘Deprem Manifestosu’ çalışmamın ve ilgili Meslek odası
TMMOB’nin görüşleri dikkate alınarak hazırlanmalıdır.
Çünkü
bugüne dek 19 pilot bölgesinde uygulanan ve başarısız olunan ‘Yapı Denetim
Yasası’nın tüm ülke genelinde yaygınlaştırılmak istenmektedir. Bunun için
ilgili yasanın kesinlikle iyileştirilmesi gerekmektedir; ilgili üniversitelerin,
yerel yönetimlerin, TMMOB’nin ve diğer ilgili meslek odalarıyla birlikte
STÖ’nin katkılarıyla.
Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı’nın 4708 sayılı ‘Yapı Denetim Yasası’nda değişiklik
yapılması çalışmalarındaki aksayan yanların yanında TOKİ konumuna yer vermek
gerekir.
TOKİ
bilindiği gibi devletin değil, iktidarın korumaya aldığı konut firması. Her
şeyi özelleştiren iktidar nedense bu kuruluşu özelleştirmemiş ve adeta siyasi
ve ekonomik rant kuruluşuna dönüştürmüştür.
İşte
4708 sayılı yasanın iyileştirilmesinde TOKİ denen kuruluşu 4708’in dışında
tutulmaktadır. Sadece o değil, yapsatçı yükleniciler ve de Büyükşehir
Belediyeye ait toplu konutlar.
4708
sayalı yasayı tüm ülkeye yaygınlaştırmak isteniyorsa bu yaklaşımının ortadan
kaldırılması gerekmektedir.
Bir
diğer olgu; inşaatların uygulama ve denetim sürecinin hizmet bağlamındaki temel
aktörleri olan mühendis ve mimarların ücretleri ve özlük hakları ve de bağlı
oldukları meslek odalarının(TMMOB ve Bağlı Odalar) hak ve yetkileri en az
sorumluluk kadar artırılmalıdır.
Düşük
ücret politikaları, düşük üretimi beraberinde getiren en büyük etmendir;
kesinlikle yasak edilmelidir.
Bu
açıdan, özellikle kontrol mühendisleri(mimarları) ile yapı denetim kuruluşu ve
denetim belgesine sahip Mühendis(Mimar) arasındaki sözleşmeler benzer olmalıdır
ve bu sözleşmeler ilgili meslek odasınca hazırlanmasına 4708’de yer
verilmelidir.
En
önemlisi; yasada Mimar ve mühendisin sorumlu olduğu metrekare iş yükünün
azaltılması için yapı denetim şirketlerine verilen iş miktarı
sınırlandırılmalıdır.
Eğer
ülke genelinde 4708’i yaygınlaştırmak istiyorsak; Merkez ve İl Yapı Denetim
Komisyonlarında TMMOB ve bağlı Odaları kesinlikle temsil edilmelidir.
Mühendis
ve Mimarların eğitimi, belgelendirme, cezalandırma ve sicillerinin tutulması
bağlı Odalarınca yapılmalıdır
Yapım
sürecinde Mühendis ve Mimarlarla birlikte sorumluluk üstlenen tüm meslek
sahipleri ile tüketicilerin güvencesi olan zorunlu "Yapı Sigortası ve
Mesleki Sorumluluk Sigortası" 4708’de dikkate alınmalıdır.
10-
Yerel ve merkezi yapıdaki karar alma süreçlerinden dışlanan mühendis/mimar
örgütlülüğünü etkin işlevlerle yetkilendirmeli. Yerel yönetim kadrolarında
(belediye tüzel idare) mühendis ve mimarlara ağırlık verilmelidir. Özellikle
mühendis ve mimarların belediye başkanı olmalarına öncelik tanınmalı.
Mühendis
ve mimarların cumhurbaşkanı olduğu ülkemizde niçin vali olamadığının yanıtı
aranmalıdır.
11-
İlgili meslek odalarınca deprem sempozyumları, seminerleri, panelleri ve özel
oturumlar kamuoyu katılımında yaygınlaştırılmalıdır.
12-
Broşür, afiş, poster, vb. bilgilendirmelerin dağıtımı sürekli kılınmalıdır.
13-
Toplum, televole ve futbol toplumu olmaktan çıkarılıp, afete karşı duyarlı
kılmak için; Üniversite, Merkezi ve Yerel yönetim ve İlgili meslek odalarınca;
sempozyum, seminer, paneller ve özel oturumlarla belli periyotlarda
bilgilendirilmelidir. Özellikle İlköğretim okulları ve liselerde, uygulamalı,
öğrencileri sıkmayacak ve ürkütmeyecek gösteri içeriğinde etkinlikler
düzenlenmelidir.
Depremle
ilgili fotoğraf sergileri açılmalıdır.
14-
Deprem veritabanı oluşturmalıdır (Kitap, dergi, bildiriler kitabı, haritalar,
web siteleri, fotoğraflar, slaytlar, filler, videolar). Bu veritabanı isteyen
kesimlerin kullanımına açılmalıdır.
15-
İnternet üzerinde deprem sitesi geliştirmelidir. Farklı deprem sitelerine link
verilmelidir.
16-
"Deprem" konulu bir ders zorunlu hale getirilmelidir. (Depremde
İlkyardım, depremin oluşumu vs.).
17-
Tüketiciler ev almaları, kiralamaları konularında bilinçlendirilmelidir.
Özellikle Yapı denetimi konusunda yapı sahipleri, yapı yaptıranlar ve
tüketiciler özellikle bilgilendirilmelidirler. İlgili meslek odaları bu
konularda eğitici seminerler vermelidir.
18-
Amerika'daki Federal Acil Durum Yönetim Kurumu(Federal Emergency Management
Agency- FEMA) gibi ülkemizde benzeri yaşama geçirilen "Deprem ve Doğal
Afetler Eşgüdüm Kurumu veya, İlgili meslek odaları, merkez ve yerey yönetim ile
Üniversitelerin katılımda oluşturulacak ‘Demokratik Deprem ve Afetler
Düzlemi(DAM) geliştirip yaygınlaştırılmalı ve deprem konusundaki tüm süreçler
bu kurul üzerinden yürütülmelidir.
19-
Deprem riski yüksek olan bölgeler ve kentler için "deprem
senaryoları" hazırlanmalıdır.
20- İmar
planları keyfi olarak değiştirilmemelidir. Yeni çıkarılacak planlar meslek
odalarının görüşü alınarak yapılmalıdır.
21-
Yetkin mühendislik kavramı, gelişmişlik ülkelerdeki düzeye getirilmelidir.
22-
Demiryolu raylı sistemlere öncelik verilmelidir. Kent içi toplu konut
olanakları geliştirilmeli, nüfus yoğunlukları kent merkezlerinde azaltılarak
çevreye yaymalıdır. Bu bakımdan yeni gettolar değil, kent planlamasına ve
politikalar özünde deprem yönetmeliğini esas alınarak banliyöler
oluşturulmalıdır.
23- Kamuoyu,
sağlıklı yapılaşma ve kentleşme konusunda bilinçlendirilmelidir.
24-
Kaçak yapılaşmaya ve imar aflarına olanak sağlanmamalıdır.
25-
Deprem riski yüksek yerlerdeki yapı stoku yeniden gözden geçirilmelidir.
26-
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı proje-müşavirlik belgelerini her yıl
uzatmaktadır. Bu nedenle İMO'ya (İnş. Müh. Odası) bağlı tüm birimlerimiz
(şubeler) PM uygulamalarındaki hataları saptamalı, mühendislik atiğine aykırı
tutumları belirleyerek, bu işe kalkışmış kural tanımazları onur kuruluna verecek
şekilde belgelemelidirler. Projesine uymayan uygulamalardan sorumlu PM'lerin
adları, onardıkları veya güçlendirdikleri yapıların ada, pafta, vb. numaraları,
fotoğraflarıyla genel merkeze iletilmelidir. Birimlerimizin dışında duyarlı
vatandaşlarımız (mimar-mühendis) da aynı özgörevi üstlenerek yetkilileri
uyarmalıdırlar. Bu duyarlılığı göstermediğimiz takdirde birkaç çıkarcı ve
kendini bilmezin; Kocaeli-Düzce depremleri sonrasında olduğu gibi kamu kurum ve
çalışanların ilgili meslek odaları ve onun saygın üyelerini zan altında
bırakacağı bir gerçektir. Bu nedenle; fay hattını "fay"da hattına
dönüştürmek isteyenlere karşı savaş açılmalı, özellikle ilgili kurumun
yetkilisi olup, depremin yarattığı felaket alanlarında rant şirketi oluşturan
yaklaşımlar kesinlikle cezalandırılmalıdır. Ve tüm mühendislik adına aykırı,
etik dışılık aynı yaklaşımlarla yok edilmeye çalışılmalıdır.
27-
İlgili meslek odaları "deprem sempozyumlarını" yıllık periyotlarla
gelenek, hatta zorunluluk haline getirmelidir.
TMMOB
buna öncülük etmeli. Örneğin TMMOB'ne bağlı İnşaat Mühendisleri Odası'nın (İMO)
geleneksel "Teknik Kongresi" yapı bütününde deprem ağırlıklı olarak
yeniden işlevlendirilmelidir.
Bazı
inşaat kuruluşlarının reklamsal çıkarsallığına özdeş sponsorluk bütünündeki
sempozyumlardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Bu nedenle odalar, mühendislik
disiplini ve bilimiyle örtüşen etkinliklerin yaygınlaşmasında duyarlı
davranmalıdır.
28-
Depremin evrensel bir tehlike olduğunu uyaran ve güncel tutan "depremi
unutma" bandı apartmanlarda, ulaşım araçlarında, mektup ve tebrik
zarflarında, cep telefonlarında, yazılı ve görsel medya vb. iletişim
araçlarında zorunlu kılınmalıdır.
29-
Deprem öncesi ve sonrası önlemler Anayasa'ya konmalıdır. İlgili kuruluşlara
kurtarma birimleri oluşturma zorunluluğu getirilmelidir.
30- İlgili
kuruluşların anayasası sayılacak "deprem andı” oluşturulmalıdır.
31- Akut-Arama
Kurtarma derneği ve benzer STÖ’leri gibi gönüllü kuruluşlar, kesinlikle
desteklenmelidir. Büyükşehir belediyelerindeki, İtfaiye Daire Başkanlığı, Akut
işlevi yüklenerek “Yangın ve Doğal Afetler Başkanlığı”na dönüştürülmelidir.
İlçe belediyelerde de benzer birime izin verilmelidir.
Antrparantez: [[ Depremin şiddet ve büyüklüğü
hep karıştırılır. Eğer Depremin
şiddeti; herhangi bir derinlikte olan depremin, yeryüzünde
hissedildiği bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir
deyişle depremin şiddeti, onun yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki etkilerinin
bir ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği,
uzaklığı, yapıların depreme karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik
olabilmektedir.. Depremin
büyüklüğü de; deprem sırasında açığa çıkan enerjinin bir
ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. “Kahramanmaraş ve çevresinde 7.4 büyüklüğünde deprem oldu” tümcesine şu nedenle
karşı çıktım; yıkımları ve can kayıplarını dikkate ve öne alarak, Deprem şiddetini bu çıkan büyük enerjinin, yani
deprem büyüklüğünün belirlediği mantıkla “7.4 şiddetinde diye tanımladım. Bilim
insanlarımız doğru
bilir diyelim ve es geçelim. Fakat şu soruyu da sormak. Dahası, deprem şiddetini,
depremin büyüklüğü yaratıyorsa, deprem büyüklüğü sayısı, deprem şiddetinden fazla
olmalıdır..Deprem uzmanı Demir Akın bey her ne kadar: “Küçük bir enerji, sıvılaşmaya
uygun alanlarda büyük bir şiddet yaratır ve bu deprem büyüklüğünü belirtir dese
de, bunun enerji büyüklüğü ile ilgili olması ve yer bilimlerini ilgilendiren özel
bir durum düşüncesiyle ben 7.4 büyüklüğünde Maraş depremi yerine 7.4 şiddetinde
Maraş depremi diyorum..” ]]
ŞEVKET
ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR
PLATFORMU
evesbere@mynet.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM:
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder