BAŞTA HATAY VE MARAŞ OLMAK ÜZERE 10 İLİMİZDEKİ KOZMİK FELAKETTEN KİM SORUMLU?! MOBİL MESCİT Mİ ÖNEMLİ İDİ YOKSA ÇOCUKLARA BEZ Mİ!?
SUÇLU BETON MU, YOKSA BETONARME MI VEYA İÇİNDEKİ SU, AGREGA,
ÇİMENTO VE DEMİR Mİ!!?? VEYA İNSAN MI, YOKSA BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ
SÖZDE PROFESORUN DEDİĞİ GİBİ “SUÇLU YOK
ALLAH İSTEDİ” MI!!??
8
Şubat 2023
Günaydın..Sevdiklerine
günaydın diyemeyen 5.894 insanımıza rahmet, 34.810 yaralıya şifa diliyorum ve ulusumuza da sabır..
Anlatmanın
zor olduğu kozmik felaketi nedeniyle Yastayız. Hastayız diyemeyiz, en zor
hastalığımızda bile ulusal dayanışma bütününde kenetlenerek bize hasta
diyenleri yendik. Anlatılması zor, yaşanan bu 7.7(Pazarcık)-7.6(Elbistan)
büyüklüğündeki Kozmik felaket karşısında gün ulusal dayanışma günüdür..Duygusal
özelliğimiz nedeniyle birbirimize söylendik durduk, boş-boş söylenme zamanı
değil omuz-omuza verme zamanı..
Afad
ve Kızılay dışında arama ve kurtarma ve yardım sürecine, AKUT ve diğer
STÖ’lerine yer verilmediği ve AFAD’ın buna öncülük ederek afetı daha da
kronikleştirdiği söyleniyor, inşallah doğru değil..Doğrudur 1999’da AKUT ve
benzer kurtarma örgütleri yerine AFAD kuruldu, fakat resmen politize edildi
2018’de İçişleri Bakanlığına bağlandı ve Kızılay gibi yakınlar için arpalığa
dönüştürüldü..Yine de; AFAD, Kızılay, AKUT’un ayakta kalan elemanları ve STÖ
ile bütün belediye kurtarma ekipleri ortak savaş vermelidir. Ölguya öteden beri
gerekli hassasiyetle yaklaşmadığımız ortada, AFAD ve KIZILAY bütçesine
bakıyoruz, diyanete ayrılan bütçenin onda biri olduğunu görüyoruz.. Evet;
Diyanetin bütçesi yanında minik bir bütçesi olan Kızılay ve AFAD’ın bu kozmik
felaket anında bağış istemesi son derece düşündürücü…Biri enkaz altında yaşamını
yitirenler için sela verecek, diğerleri binlerce insanı kurtaracak..
Yardım
bekleyen halka, mobil mescitler taşıyorum TIR’larla..
Hani
2023’te uzaya çıkacaktım, daha Hatay ve Maraş’a gidemedik…Gideceğiz elbet, Cumalara
tümenle giden ben önlem aldııyorum anla..Benim yanımda olduğunu söyleyen sözde halktan
kişileri de hazırlatayım da..
Ha bu
ara Oktay Sinanoğlu profilli profesör Ali İhsan Goker’ime de bir kulak verin; “Deprem
veya binalar öldürmez, Allah öldürür. O da eceli geleni.. Depremde ölenler aynı
anda Mars'ta bile olsalar yine öleceklerdi. Ölüm mekana değil zamana
bağlıdır...”..
Edep
mi dediniz, ne edebi, o Şeyh Edebali Üniversitesiniz medar-i iftiharı..
Neden
asker yok?! Askerlerimizden hala korkuluyor mu?! İtıbar kazanması mı
endişelendiriyor? Askeri sahra hastanelerine ne yaptık? Ya Gülhane
hastanelerine.. Yaptığımız şehir hastaneleri yıkılıyor..
Askeri
İstihkam taburları neden yok? “Emasya”’yı neden yok ettik?.. Ulusal
dayanışmadan söz ediyoruz, yetkili çıkıyor; “Deprem alanında Cumhur ittifakı
olarak geldik..” diyebiliyoruz. Bu siyasi rant söylemi değil de nedir. Hiç
değilse buradayız der, dahası devlet olarak burada olduğumuzu söylerdik insan
gibi..
OHAL
ilani resmen halımızı gösteriyor. Kurgulara açık olağanüstü bir hal…
Ben Hemşehrimden
olsam, tüm parti genel başkanlarını ve de belediye başkanlarını toplar, ulusal
dayanışma içinde alana inerdim yemin ediyorum..Lanet olsun siyasi kaygıya!!!
Yabancı
yardım yasak. Niye; 15-20 kişilik ekip 85 milyonumuzu mu esir alacak??!!
Suçlu
kim, beton ile betonarmenın ham maddeleri; çimento, agrega, su ve çelik mi??!!
Beton;
su, agrega, çimento gibi yapı ham maddelerinin ve genellikle da katkı
maddelerinin birleşmesiyle meydana gelen, dahası; Birbirine karışmayan bu katı hammadelerin
bileşimiyle oluşan yeni katı malzemeye “kompozit malzeme” Beton diyoruz..
Betonun çekme dayanımının
düşük olmasından dolayı, beton içerisine çelik eklenerek beton ve çeliğin
birlikte çalıştığı dayanıklı yapı elemanlarına Betonarme diyoruz..
Agregalar ve çelikler özellikle taşıyıcı betonların-betonarmelerin en vazgeçilmez, en önemli bileşenleridir. Özellikle betonun ham maddelerini oluşturan kum ve çakıl (veya kırmataş) karışımı olan Agrega’nın ..Anımsarsınız; 17 ağustos 1999'da tam 168 insanın ölümüne neden olan ve de 17 ağustos 1 Ağustos 2001'de tahliye edilen Veli Göçer’in deniz agregalarından yaptığı evlerin göçtüğünü..Bunun yanında demir’in pastan korunması gerekir, çünkü süreç içinde çeliğin pası pul-pul dökülür ve Betonarmenin aderansı, yani demir ile betonun ortak çalışması bozularak çekme dayanımı yok olur.. Dahası; Betonla çelik çubuk arasında kenetlenmeyi sağlayan kayma gerilmelerine aderans adı verilmektedir. Aderans, betonarmenin varlığını borçlu olduğu en önemli özeliğidir. Aderans olmadığında, betonarmeden söz etmek söz konusu bile değildir.
Çimentonun
da kalitesine dikkat etmeniz gerekmektedir. Çimentonun mineral yapısı ile
betonun kalitesi doğru orantılıdır. Bizde Beton kalitesi-mukavemetini ölçen
Carod deneylerinden önce bu yapı hammaddeleri köntrol edilmeli, ardından yapım
süreci denetlenmelidir, çünkü yapı ve
yapım olgusunun vazgeçilmezleridir bu süreçler..
Buradan yola çıkarak kendi yazımdan(2011) bir
alıntı yapmak istiyorum: [[ Biliyorsunuz, 1998
Deprem Yönetmeliği öncesi, beton yapı elemanının mukavemet değeri
"B.300" idi. Bu şu demektir.
970'ler
sonrası teskerenin yerini, çeyrek metreküplük 'Mardinli kardeşlerimizin'
betonyerleri alarak, kısmen makineli beton döküm süreci başladı. Başladı
başlamasına, fakat teskere'deki çimento kullanım oranındaki hata fazlasıyla
devam etti. Çünkü, betonyer haznesine yine 1.5 torba çimento işçi tarafından
atılıyordu... Bu nedenle, özellikle İstanbul ve diğer bütün büyük kentlerle
birlikte, tüm düşüktür.
1990 sonrası
'Hazır Beton' ile endüstriyel,yani üstün teknolojili süreç başladı. Ve bu
süreçte, beton mukavemet değerleri artı. Fakat burada da, istenen nitelikte
agrega(kum çakıl karışımı) kullanılmaması, güçlü kalıp sistemlerinin devreye
girememesi, betonun beton araçlarında aşırı derecede su ile harmanlanması, yapı
denetim yasasının, ihale yasasının, imar yasasının yeterince işletilmemesi,
kamu denetiminin zayıflığı, her türlü çalma, çırpmanın tetiklenmesi, Türkiye
genelindeki betonarme yapıların beton mukavemetini düşürmekte, fakat para kazanım mukavemetini artırmaktadır...]]
Buradan
şu çıkarsamayı yapıyorum:
1- Ülkemiz
kentsel ve kırsal yapı coğrafyasındaki yapıların %60’ı yorgun beton ve
betonarmeden oluşuyor..
2- 1990
sonrası 'Hazır Beton' ile endüstriyel,yani üstün teknolojili süreç
başladı. Ve bu süreçte, beton mukavemet değerleri artı. Yalnız denetimsiz bir
süreç işlediği için bu betonarme yapıların mukavemet değerleri güven vermiyor.
Düşünün Hatay’da hazretin çok güvendiği şehir hastaneleri ve Devlet hastaneleri
yıkıldı. Yine, bu son felakette Malatya’da 1 yaşındaki rezidans yıkıldı ve
yüzlerce kamu yapıları..Antep’ten arkadaşımla konuşuyorum; “Binamıza bitişik
inşaat müteahidin uyardım, bana senin dediklerini yaparsam maliyeti yüksek olur
satamam dedi ve hiç satamadan bina yıkıldı..”.. Demem o ki Yapıların yaklaşık %70’i denetimsizlikten dolayı güçsüz-takatsız,
kalitesiz ve yorgun. Bu %70’in yaklaşık %40’ı kesin Kentsel Dönüşüm sürecine
sokulmalı, kırsaldaki evlerin de monolitik(Uslu, sessiz) prefabrik evlere
dönüştürülmelidir.. Geleneksel yapı teknolojisini terk edip,
özellikle tüm fay alanlarında endüstriyel yapı teknolojisiyle stabil ve seri
üretim sürecine girilerek kalıcı konutlar yaygınlaştırılmalıdır.Bu bağlamda
prefabrik yapı teknolojisinden faydalanılabilir.
1999’dan
bu yana kentsel dönüşüm için toplanan deprem vergileri nerede, nerede,
nerede!!!??? ..Duyamadım bir daha söyle; petrol baronları için yaptırdığım duble yollara mı harcattım..Edepsiz, vatan haini!?
ŞEVKET
ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar
Platformu
evesbere@mynet.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM:
0506 609 00
Yorumlar
Yorum Gönder