BAŞBAKANIN BODRUM’U DENETLEMESİ= GÜLDÜŞÜN ÇORBASI
Güler misin, ağlar mısın? En iyisi ‘tebessüm ederken’ düşünmek:
Uzun zamandır ‘Güldüşün çorbası ‘damak tadını ötelemiştik. Bu nedenle, arşivimdeki menüleri sıralamaya devam ediyorum:
Eğer bir ülkede, işkence yapan, doğayı ve doğanı koruyan duyarlı insanların çadırlarını sabaha karşı yakan, fırtınayı fırsat bilip Arhavi-Kamilet vadisini bekleyen insanlar vadiyi terk edince, iş makinelerini gecenin bir yarısında vadiye sokan, biber gazı sıkan, insanları kışın ortasında havuza döken(Tekel işçileri Abdi İpekçi parkındaki havuza döktüklerini unutmadık; düşmanları Akdeniz’e, Ege’ye dökercesine) polis değil de, mukavemet etti diye insanlar yargılanıyor ise, topluma barış getirmesi için seçilen 60’lıklar, yani ‘Akil Adamlar’’dan son anda seçilen vakitlisi, Gezi Parkı Halk Hareketinin doğaya ve doğana duyarlı insanlarına ana-avrat küfrediyorsa, tuz koktu, kar çürüdü demektir.
İşte, kokuşmuşluğun ve çürümüşlüğün ‘güldüşün çorbası’ boyutundaki yansımaları’
Öncelik 1 numaranın:
1- Başbakan, Bodrum’da koyları da gezmiş ve çok kızmış “Durum felaket. Çevre çevre diyenlerin çevre duyarlılıklarını orada gördük. Belediyeler bu inşaatlar yapılırken neredeymiş, nasıl izin vermişler anlamak mümkün değil.”
Belli ki, kıyı korsanlarından rahatsız, iyi de bu yetkileri, kendisine bağlı bakanlıklar vermiyor mu? Örneğin Orman Bakanlığı, Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı, ille de Kültür ve Türizm Bakanlığı. Özellikle plan yapma ve değiştirme yetkilerimiz tamamen Turizm Bakanlığı’na devredilmedi mi?
Başbakan 12 senedir ilk kez mi kıyıya indi? Benim bildiğim yılda birkaç kez Bodrum Rixos otelde kalır. Bu dost otel sahibinin ötelin hemen önündeki adayı işgal ettiğini görmedi mi?
Özal’ı ve Menderes’i taklit etmede son derece mahir bir başbakanımız var. Özal’ın duruşunu çağrıştırdı, “ kıyı çizgisini aşan tüm yapılar yıkılacaktır” fermanı. Sayın Özal’da ‘kıyı Yasası’nda düzenleme yapıp 200 metrelik kıyı yaklaşımını 50 metreye düşürünce “uygulamaya geçinceye dek temeli atılmış olan veya subasman seviyesine çıkmış olanlar affedilecektir” demiş ve pıtrak gibi subasmanlar çoğalmıştı kıyı bandında. Bugün de Başbakan ‘yıkılacaktır’ deyince, bir bakanın çıkıp “kazanılmış haklara dokunulmayacaktır” demesi ben de ister istemez Özal sürecini çağrıştırdı. Bu işin içinde bir kıyı yeniği var gibi geliyor bana.
İşin düşündürücü yanı; R-cep uzmanı, pardon Telekinize uzmanı ve tescilli kıyı düşmanı Yiğit Bulut’a kıyıların denetimini vermesi. Bu adam değil miydi;Trakya ’dan Akkuyu’ya kadar kıyılardaki nükleer projeleri savunan ve çevrecileri de Alman ajanı sayan? Bu mu kıyılardaki çarpık yapılaşmayı denetleyecek? Önce kendi çarpıklığını denetlesin, bir oyana bir bu yana yatan şaşkın. TOKİ’ci bakan ile tüm sahillerdeki işgalleri saptayacak Yiğit kişi Yiğit Bulut.
Aziz Nesin erken gittin, büyük fırsatları kaçırdın.
Yakın zaman ‘Güldüşün Çorbalarına’ sırayla yer verelim;
2-R-cep diyor ki; “Siyasetçi bin düşünecek bir konuşacak”.
İnsaf be R-cep; bir düşünüp bin konuşan kim?
R-cep yine diyor ki; “Benim işim gündem oluşturmak. Gündem oluşturarak birilerine peşime takarım, birilerinin peşine takılmam”
Biliyorsunuz; gündem ‘Öz Türkçe’ bir sözcüktür. Anlamı; “Bir toplantıda, görüşülecek ve karar bağlanacak konuların tümü”
Belli ki, Türkiye düzlemi, R-cebin toplantı düzlemi. Fakat, bu düzlemde, görüşüp karar bağladığı bir şey olmadı bugüne dek. Aksine, toplumu ve de karşıtlarını yapay gündemlerle tartıştırıp, onları gerçeklerden sürekli uzak tutuyor, dahası gerçek gündemlerden..
Bu gerçeği zaten kendisi söylüyor; “ Ben gündem oluşturarak birilerini peşime takarım, birilerin peşine takılmam” diyerek.
Benim üzüldüğüm yan; siyasi karşıtların gündem oluşturmak yerine, R-cebin oluşturduğu gündemlerin peşine takılması.
Başkanlık sistemi de bu gündemlerden birisi.
Sanki, birileri için R-cep ‘Gündemlerin efendisi’
İkincisi;
“Türkiye’ye demokrasi geldi ve her şeyi tartışıyoruz” isek, neden iktidarı, yandaşlarını ve Başbakanı tartışamıyoruz? Tartışan neden soluğu Silivri’de alıyor?
A-Afyonkarahisar Din Eğitimi Şube Müdürlüğü’ne vekaleten atanan İbrahim Özkul, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri ile bir araya geldi. Özkul burada yaptığı konuşmada, şu ifadeleri kullandı:“Daha önce İmam Hatip Lisesi Müdürlerine söylemiştim; Sizler Milli Eğitim Müdürlerinin başdanışmanısınız. Sizler de okul müdürlerinin başdanışmanısınız. İdari yetki olsun ya da olmasın. Okul müdürü bir adım atacak, size soracak. Müdürler kusura bakmasın. Müdürler de var burada. Bundan sonra işler ve işlemler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin kontrolünde gerçekleşiyor ve gerçekleşecek. Bunu Ankara da böyle istiyor. Bunu Valilik de böyle istiyor. Bunu Milli Eğitim Müdürü de böyle istiyor. Biz de böyle istiyoruz. Allah da böyle istiyor.”
Bilmem buna yorum yapmaya gerek var mı?
İdeolojisini desteklemek için kurgulanan bir oyunun yavaş-yavaş uygulamaya konması. Düşünün; 2 yıllık mektupla öğrenimden mezun bir imam hatipliyi SGB'ye inşaat dairesi başkanı yaptılar ve tüm demokratları sürgün ettiler Bakan Faruk Çelik emriyle; öyle ki kanser olan bir mühendis kardeşimiz bu sürgünde vefat etti...Bu enbesilleri kimler ayakta tutuyor biliyor musunuz? Sınırsız ve kuralsız demokrasi avcısı, sözde solcu postmodern liboşlar...Gün gelecek, tüm din dersi hocalarını müdür yapacaklar, bu postmodern liboşları da posa gibi atacakları gerçektir...
B- Posta Gazetesi yazarı Candaş Tolga Işık, Abdullah Öcalan'ı İmralı'da karşılayan ve sorgusunu yapan Jandarma İstihbarat Albay Hasan Atilla Uğur 'Abdullah Öcalan'ı Nasıl Sorguladım?' isimli bir kitabının önemli yerlerini köşesine taşımış.
Öcalan'ın ifadesindeki 'PKK'ya hangi devletler ne yardımı yapıyordu' bölümlerine işaret eden Işık, PKK'ya yardım etmeyen tek devletin bozuk para gibi batılılar uğruna harcadığımız Libya olmasına dikkat çekiyor..
İşte Apo'nun kendi cümleleriyle PKK ve 'dış bağlantıları':
Yunanistan :En başından beri hep çok iyi destek aldık. Kamplar, askeri ve maddi destek, teknik sabotaj, orman yangını eğitimlerini bizzat Yunan istihbaratı verdi.
Suriye :Hafız Esad'ın kardeşi Cemil Esad'la bizzat görüşüyordum. Suriye'de kamplar açtık. Suriye devleti örgütlenmemize izin vermişti. Maddi gelir elde etmemize engel olmuyorlardı. Sınır geçişlerinde kolaylık
sağlıyorlardı. Suriye'de yıllık 1 milyon dolardan fazla gelir elde
ediyorduk. Zaman zaman Muhaberat'ın (gizli servis) arabalarını
kullanıyorduk.
İran : Gizli servis İttiaat'tan Sait isimli bir şahısla irtibat halindeydim. Bize önceleri silah, SAM7 füzeleri ve lojistik destek sağladılar. Bir hastane, 3 de kamp kurmamıza izin verdiler. Silah ve hayvan ticaretinden pay alıyorduk. Gelirimiz Avrupa'dakine yakındı.
Bulgaristan :Bir eğitim bürosu açtık... Gizli servislerinin haberi vardı... Ses çıkarmıyorlardı.
Sırbistan : Ellerinde Strella Füzesi vardı. 20 adet satın aldık. Sırplar sonra çok daha fazlasını bize destek amacıyla parasız verdi. Füze eğitimlerini de onlardan aldık. TNT, C-4, A-4, C-5 gibi patlayıcıları Sırbistan'dan sağlıyorduk.
Romanya : Bükreş'te evlerimiz ve derneklerimiz bulunuyordu. Devlet bize serbesti sağlamıştı. Türkiye'den katılanların ilk eğitim yeri Romanya'ydı. Romanya istihbarat servisi bize telsiz, dürbün, gece görüş cihazı gibi teknik malzeme veriyordu.
Almanya :Gizli servisle görüşüyordum. Parlamento'dan da beni ziyarete gelenler olurdu. Örgüt yöneticisi Kani Yılmaz'ın sığınma talebini kabul edip, pasaport verdiler. Her anlamda güçlü olduğumuz bir yerdi.
İngiltere :Bizim konumuzda en akıllı davranan ülkeydi. Hiç direct siyasi ilişki kurmadılar. Ama gizli olarak en büyük desteği İngiltere'den alıyorduk.
Holanda :Bizim üslenme ve eğitim alanımızdır. En çok destek ve para bulduğumuz ülkedir.
Fransa ve İtalya :Bize her zaman çok yakın oldular! Bayan Mitterant ayağımıza kadar gelip ihtiyaçlarımızı listeler ve temini için gerekli organizasyonları yapardı. BM kararları gereğince Anti personel mayınlarının yasaklanmış olmasına rağmen hala imal eden ülkelerden biri olan İtalya'dan Berlusconi sayesinde bu mayınları hep aldık.
Amerika : Bir temsilci atadık. Dernek kurdular. Ayrıca bir enformasyon büromuz vardı. Zaman zaman oradaki düşünce kuruluşlarından da destek
aldık. Körfez harekatında ise Kuzey Irak'taki ABD ordusunun, Peşmergelere yaptığı yardımların çoğu bize kaydırıldı.
Libya :Oraya çalışmaya giden işçiler arasında iyi örgütlenmemiz vardı. Yılda 500 bin dolara yakın bağış topluyorduk. Ama Libya devleti ile aramız iyi değildi. Her türlü imkanları olmasına rağmen bize araç, gereç, silah ve malzeme vermediler. Defalarca talebim oldu ama Kaddafi bize hiç sıcak bakmadı.
Okurken tüyleriniz diken-diken oluyor… Türkiye'de kan dökmek için ilan edilen 'çok uluslu' seferberliğe mi yanarsınız yoksa tek 'dost'umuzun Kaddafi oluşuna mı?
Hâlâ "PKK 27 yıldır neden bitirilemedi?" diye sormaya gerek var mı?
C-Son Bakanlar Kurulu toplantısında kamu kurumlarının ’gayrimenkul israfı’ konususun üzerinde durduklarını belirten Başbakan Erdoğan, "Buralarda çok ciddi israf var. Neden? Senede 1-2 ay gidecekler, tatil yapacaklar, kamp yapacaklar. Ondan sonra ne olacak? Ondan sonra 10 ay buralar çıplak, çürümeye yüz tutacak. Neymiş Kamu mensuplarının oralarda yazın tatillerini geçirmesine fırsat vermek. İlla devlet böyle bir şeyi yapacaksa, belli otellerle anlaşırsın, oralarda gider yazın o tatillerini yaparlar. İşin sevki idaresi budur, anlayış budur ama bu tür anlayışlar bize maalesef yerleşmedi" şeklinde konuştu.
R-cep bilmeden mı konuşuyor? Acaba önüne ne konursa o'nu mu okuyor? Hiçbir konuda, kendi düşünmüyor. Kendisinin yerine başkaları düşünüyor ve bu nedenle Gündemlerin Efendisi, Gafların Efendiliğini de kimseye kaptırmıyor olabilir mi? Bu dinlence yerleri konusunda da benzerini tekrar ediyor. Akıl var mantık var; hangi kurum 1 aylık dinlenceler için, dinlence-kamp yerleri yatırımı yapar. Dinlence yerleri salt yaz dinlenceleri için, en az 5 ay açıktır. Ki buraların adı falanca kurumun dinlence kamp yeri değil, eğitim ve kamp yeri dir. Ve Eğitim yerleri olarak kullanıldığı, seminer ve sempozyumlarda değerlendirildiği için yılın 11 ayı faaliyettedir.
Bırakın tüm bunları; hükümetler, çalışanlarına 'verimliği artırmak adına' böylesi dinlence yerleri bulundurmak zorunda. Yooo, hazretin niyeti, yandaşlara buraları peşkeş çekmek. Umurunda mı, çalışanlar...Yapma be R-Cep hep sen mi haklısın; bir kez olsun haksızlığını gör ve kabul et; unutma padişahım, senden büyük Allah var..Gün gelir, çok kötü tokezlersin; sadece sen değil, çevreni de çökertir, sana üzülecek kimlik bırakmassın..
Lojmanlara gelince; insaf be R-cep; çalışanların ancık 3’te birine katkı veren ve onları maaşları tutarındaki kira derdinden kurtaran Lojmanların sayısını artırman gerekirken, tümünü yandaşlarına satacaksın ve hiç çekinmeden ‘ötel de kalsınlar’ diyeceksin..Allah senin ıslahını versin…
D- Türk basının efsane ismi Mehmet Ali Birand hayatını kaybetti.
Dün safra kesesindeki stent değişimi için Amerikan Hastanesi’nde ameliyat olan Birand'ın kalbi operasyon sırasında durmuş, doktorların çabasıyla yeniden çalıştırılmıştı. Yoğun bakımdaki Birand saat 18.30 sıralarında son nefesini verdi.
2- 3 kez röportajı oldu benimle. İnsana tepeden bakmayan, hangi sınıf ve kimlikte olursa olsun, insanca konuşan ve karşısındakini bu hoşgörüsü ile rahatlatan, sevecen ve güven veren bir yaklaşım sahibi idi. Bu nedenle, onunla konuşurken kendimi hep rahat hissetmişimdir. Zaman-zaman çeliştiğim, eleştirdiğim kişi olduğunu söylemek isterim. Eleştirilere bile sevecen yaklaşan bir duruşu vardı. İyi ve sağlıklı bir Galatasaraylıydı. Kısacası; insandı ve adam gibi adamlığın örnekleri arasındaydı. Işıklar içinde yatsın. Yakınlarının acısını paylaşıyorum. Kaybettik diye düşünmesinler, o’nun düşüncelerde bıraktığı kalıcılığını beslemek için anılarını yaşatacaklardır ve o onlar için, birileri için ve biz Galatasaraylılar için hep yaşayacaktır.
E- Almanya Başbakanı Angela Merkel’in tören taburundaki askerlerin sol memesi büyüyor. Meme büyümesinin selamlama sırasında tüfeklerin sol göğse vurulmasından kaynaklandığı sanılıyor.
Son yıllarda, yanak yanağa selamlaşmanın yerine, kafaları vurarak selamlaşma aldı, yani tokuşma. Vurma ile meme büyüdüğüne göre, kafalarını da büyümesi söz konusu ki, ülkem de koca memelilerin yanında,koca kafalıların sayısı arttı.
F- Geçen de bir arkadaşımın Üniversite mezunu kızından dinledim. KPS sınavını bir türlü kazanamıyormuş. Yazılı sınavını kazansa bile umutsuz olduğunu söyledi. Çünkü, geçenlerde bir arkadaşı yazılı sınavı yüksek puanla kazanmasına karşın, sözlü sınavda elenmiş. Nasıl mı? Sözlü sınavda da tüm soruları yanıtlamış. Son bir soru sormuşlar¸ “Hacettepe’deki dergahın adını ne? “diye, Tacettin Dergahı diyemediği için, elemişler.
Bunlar değil mi; içki yasağını yaygınlaştıran ve “Turist ayran içsin” diyen.
Sesleniyorum, duyar mı R-cep acep?
İnadına her yazımda kullanacağım; “Demokrasi Ve Evrensel Barış Bandım”ı:
[[ Gezi Parkı Halk Hareketinin iki önemli haykırışı var, benim de bir önemli haykırışım ..
Birincisi; “31 Mayıs 2013 tarihine dek hep birkaç kişi düşündünüz, konuştunuz ve birçok kişiyi dinlemek zorunda bıraktınız, artık birçok kişi olarak düşüneceğiz ve konuşacağız ve siz birkaç kişi bizi dinleyeceksiniz; bunun için yarattığınız ‘korku psikolojisini kırdık’ sokaklara indik.”
İkincisi; “31 Mayıs 2013, Türkiye’de ve dünyada 20. Yüzyılın egemen ideolojilerinin sonlandığı ve ‘dünyanın özgün gelişimi ve değişimini dikkate alarak, farklılıkları bütünleştiren, evrensel barışı esas alan’ 21. Yüzyılın ideolojisinin başlangıcıdır.”
21. Yüzyılda, artık birkaç kişinin düşüncede, siyasette, ticarette, bürokraside ve medyadaki egemenliği bitiyor, birçok kişinin, yani halkın etkin ve belirleyici olacağı sürece girildi. Bu sürecin düğmesine de Türkiye’de basıldı. Brezilya’ya yansıyan sürecin Türkiye’de daha da güçlenmesi ve evrensel mesajını yaygınlaştırması için, ülkemdeki ‘CHP’lisinden, AKP’lisine, MHP’lisine, İP’lisine, BDP’lisine, kısacası sağ-sol tüm oluşumlardaki siyasi payandaların, Gezi Parkı Halk Hareketi’nde paydaş olması gerekir.
Bu bir sokağa inişten çok, 21.yüzyılın düşüncelerine inişti, inmeye de devam edeceğiz.
Benim Haykırışım: “Hormonlu renkli yazılı ve görsel basın; pıtrak gibi biten, çok dağıtılan, fakat çok satılıyor diye yutturulan, az seyredilen; cemaatin yazılı ve görsel basını gibi olmasa da benzer duruş sergilemektedir. Şöyle ki; korku psikolojisiyle nedeniyle siyasal erkin yandaş medyasıyla örtüşen anlayışlarına yer vermekte, gezi parkı halk hareketini aşağılayan haberlere öncelik tanımaktadır. Bu nedenle ben 31 Mayıs 2013 gününden bu yana, hormonlu renkli basını, okumuyorum, dinlemiyorum, sevdiğim dizileri izlemiyorum ve de ürünlerini satın almıyorum, yani bu ilgimi dondurdum, askıya aldım, ta ki ‘demokrasi ve evrensel barışı’ ilke edinmiş halkın tepkisini ciddiye alacağı güne dek. Sizin özgür istencinize, gem vurmak değildir amacım, ben böyle yapıyorum, siz bilirsiniz. ]]
http://blog.milliyet.com.tr/milletvekili-mi-milletin-vekili-mi-/Blog/?BlogNo=364138
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
GÜLDÜŞÜN ÇORBASI
sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Güler misin, ağlar mısın? En iyisi ‘tebessüm ederken’ düşünmek:
Uzun zamandır ‘Güldüşün çorbası ‘damak tadını ötelemiştik. Bu nedenle, arşivimdeki menüleri sıralamaya devam ediyorum:
Eğer bir ülkede, işkence yapan, doğayı ve doğanı koruyan duyarlı insanların çadırlarını sabaha karşı yakan, fırtınayı fırsat bilip Arhavi-Kamilet vadisini bekleyen insanlar vadiyi terk edince, iş makinelerini gecenin bir yarısında vadiye sokan, biber gazı sıkan, insanları kışın ortasında havuza döken(Tekel işçileri Abdi İpekçi parkındaki havuza döktüklerini unutmadık; düşmanları Akdeniz’e, Ege’ye dökercesine) polis değil de, mukavemet etti diye insanlar yargılanıyor ise, topluma barış getirmesi için seçilen 60’lıklar, yani ‘Akil Adamlar’’dan son anda seçilen vakitlisi, Gezi Parkı Halk Hareketinin doğaya ve doğana duyarlı insanlarına ana-avrat küfrediyorsa, tuz koktu, kar çürüdü demektir.
İşte, kokuşmuşluğun ve çürümüşlüğün ‘güldüşün çorbası’ boyutundaki yansımaları’
Öncelik 1 numaranın:
1- Başbakan, Bodrum’da koyları da gezmiş ve çok kızmış “Durum felaket. Çevre çevre diyenlerin çevre duyarlılıklarını orada gördük. Belediyeler bu inşaatlar yapılırken neredeymiş, nasıl izin vermişler anlamak mümkün değil.”
Belli ki, kıyı korsanlarından rahatsız, iyi de bu yetkileri, kendisine bağlı bakanlıklar vermiyor mu? Örneğin Orman Bakanlığı, Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı, ille de Kültür ve Türizm Bakanlığı. Özellikle plan yapma ve değiştirme yetkilerimiz tamamen Turizm Bakanlığı’na devredilmedi mi?
Başbakan 12 senedir ilk kez mi kıyıya indi? Benim bildiğim yılda birkaç kez Bodrum Rixos otelde kalır. Bu dost otel sahibinin ötelin hemen önündeki adayı işgal ettiğini görmedi mi?
Özal’ı ve Menderes’i taklit etmede son derece mahir bir başbakanımız var. Özal’ın duruşunu çağrıştırdı, “ kıyı çizgisini aşan tüm yapılar yıkılacaktır” fermanı. Sayın Özal’da ‘kıyı Yasası’nda düzenleme yapıp 200 metrelik kıyı yaklaşımını 50 metreye düşürünce “uygulamaya geçinceye dek temeli atılmış olan veya subasman seviyesine çıkmış olanlar affedilecektir” demiş ve pıtrak gibi subasmanlar çoğalmıştı kıyı bandında. Bugün de Başbakan ‘yıkılacaktır’ deyince, bir bakanın çıkıp “kazanılmış haklara dokunulmayacaktır” demesi ben de ister istemez Özal sürecini çağrıştırdı. Bu işin içinde bir kıyı yeniği var gibi geliyor bana.
İşin düşündürücü yanı; R-cep uzmanı, pardon Telekinize uzmanı ve tescilli kıyı düşmanı Yiğit Bulut’a kıyıların denetimini vermesi. Bu adam değil miydi;Trakya ’dan Akkuyu’ya kadar kıyılardaki nükleer projeleri savunan ve çevrecileri de Alman ajanı sayan? Bu mu kıyılardaki çarpık yapılaşmayı denetleyecek? Önce kendi çarpıklığını denetlesin, bir oyana bir bu yana yatan şaşkın. TOKİ’ci bakan ile tüm sahillerdeki işgalleri saptayacak Yiğit kişi Yiğit Bulut.
Aziz Nesin erken gittin, büyük fırsatları kaçırdın.
Yakın zaman ‘Güldüşün Çorbalarına’ sırayla yer verelim;
2-R-cep diyor ki; “Siyasetçi bin düşünecek bir konuşacak”.
İnsaf be R-cep; bir düşünüp bin konuşan kim?
R-cep yine diyor ki; “Benim işim gündem oluşturmak. Gündem oluşturarak birilerine peşime takarım, birilerinin peşine takılmam”
Biliyorsunuz; gündem ‘Öz Türkçe’ bir sözcüktür. Anlamı; “Bir toplantıda, görüşülecek ve karar bağlanacak konuların tümü”
Belli ki, Türkiye düzlemi, R-cebin toplantı düzlemi. Fakat, bu düzlemde, görüşüp karar bağladığı bir şey olmadı bugüne dek. Aksine, toplumu ve de karşıtlarını yapay gündemlerle tartıştırıp, onları gerçeklerden sürekli uzak tutuyor, dahası gerçek gündemlerden..
Bu gerçeği zaten kendisi söylüyor; “ Ben gündem oluşturarak birilerini peşime takarım, birilerin peşine takılmam” diyerek.
Benim üzüldüğüm yan; siyasi karşıtların gündem oluşturmak yerine, R-cebin oluşturduğu gündemlerin peşine takılması.
Başkanlık sistemi de bu gündemlerden birisi.
Sanki, birileri için R-cep ‘Gündemlerin efendisi’
İkincisi;
“Türkiye’ye demokrasi geldi ve her şeyi tartışıyoruz” isek, neden iktidarı, yandaşlarını ve Başbakanı tartışamıyoruz? Tartışan neden soluğu Silivri’de alıyor?
A-Afyonkarahisar Din Eğitimi Şube Müdürlüğü’ne vekaleten atanan İbrahim Özkul, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri ile bir araya geldi. Özkul burada yaptığı konuşmada, şu ifadeleri kullandı:“Daha önce İmam Hatip Lisesi Müdürlerine söylemiştim; Sizler Milli Eğitim Müdürlerinin başdanışmanısınız. Sizler de okul müdürlerinin başdanışmanısınız. İdari yetki olsun ya da olmasın. Okul müdürü bir adım atacak, size soracak. Müdürler kusura bakmasın. Müdürler de var burada. Bundan sonra işler ve işlemler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin kontrolünde gerçekleşiyor ve gerçekleşecek. Bunu Ankara da böyle istiyor. Bunu Valilik de böyle istiyor. Bunu Milli Eğitim Müdürü de böyle istiyor. Biz de böyle istiyoruz. Allah da böyle istiyor.”
Bilmem buna yorum yapmaya gerek var mı?
İdeolojisini desteklemek için kurgulanan bir oyunun yavaş-yavaş uygulamaya konması. Düşünün; 2 yıllık mektupla öğrenimden mezun bir imam hatipliyi SGB'ye inşaat dairesi başkanı yaptılar ve tüm demokratları sürgün ettiler Bakan Faruk Çelik emriyle; öyle ki kanser olan bir mühendis kardeşimiz bu sürgünde vefat etti...Bu enbesilleri kimler ayakta tutuyor biliyor musunuz? Sınırsız ve kuralsız demokrasi avcısı, sözde solcu postmodern liboşlar...Gün gelecek, tüm din dersi hocalarını müdür yapacaklar, bu postmodern liboşları da posa gibi atacakları gerçektir...
B- Posta Gazetesi yazarı Candaş Tolga Işık, Abdullah Öcalan'ı İmralı'da karşılayan ve sorgusunu yapan Jandarma İstihbarat Albay Hasan Atilla Uğur 'Abdullah Öcalan'ı Nasıl Sorguladım?' isimli bir kitabının önemli yerlerini köşesine taşımış.
Öcalan'ın ifadesindeki 'PKK'ya hangi devletler ne yardımı yapıyordu' bölümlerine işaret eden Işık, PKK'ya yardım etmeyen tek devletin bozuk para gibi batılılar uğruna harcadığımız Libya olmasına dikkat çekiyor..
İşte Apo'nun kendi cümleleriyle PKK ve 'dış bağlantıları':
Yunanistan :En başından beri hep çok iyi destek aldık. Kamplar, askeri ve maddi destek, teknik sabotaj, orman yangını eğitimlerini bizzat Yunan istihbaratı verdi.
Suriye :Hafız Esad'ın kardeşi Cemil Esad'la bizzat görüşüyordum. Suriye'de kamplar açtık. Suriye devleti örgütlenmemize izin vermişti. Maddi gelir elde etmemize engel olmuyorlardı. Sınır geçişlerinde kolaylık
sağlıyorlardı. Suriye'de yıllık 1 milyon dolardan fazla gelir elde
ediyorduk. Zaman zaman Muhaberat'ın (gizli servis) arabalarını
kullanıyorduk.
İran : Gizli servis İttiaat'tan Sait isimli bir şahısla irtibat halindeydim. Bize önceleri silah, SAM7 füzeleri ve lojistik destek sağladılar. Bir hastane, 3 de kamp kurmamıza izin verdiler. Silah ve hayvan ticaretinden pay alıyorduk. Gelirimiz Avrupa'dakine yakındı.
Bulgaristan :Bir eğitim bürosu açtık... Gizli servislerinin haberi vardı... Ses çıkarmıyorlardı.
Sırbistan : Ellerinde Strella Füzesi vardı. 20 adet satın aldık. Sırplar sonra çok daha fazlasını bize destek amacıyla parasız verdi. Füze eğitimlerini de onlardan aldık. TNT, C-4, A-4, C-5 gibi patlayıcıları Sırbistan'dan sağlıyorduk.
Romanya : Bükreş'te evlerimiz ve derneklerimiz bulunuyordu. Devlet bize serbesti sağlamıştı. Türkiye'den katılanların ilk eğitim yeri Romanya'ydı. Romanya istihbarat servisi bize telsiz, dürbün, gece görüş cihazı gibi teknik malzeme veriyordu.
Almanya :Gizli servisle görüşüyordum. Parlamento'dan da beni ziyarete gelenler olurdu. Örgüt yöneticisi Kani Yılmaz'ın sığınma talebini kabul edip, pasaport verdiler. Her anlamda güçlü olduğumuz bir yerdi.
İngiltere :Bizim konumuzda en akıllı davranan ülkeydi. Hiç direct siyasi ilişki kurmadılar. Ama gizli olarak en büyük desteği İngiltere'den alıyorduk.
Holanda :Bizim üslenme ve eğitim alanımızdır. En çok destek ve para bulduğumuz ülkedir.
Fransa ve İtalya :Bize her zaman çok yakın oldular! Bayan Mitterant ayağımıza kadar gelip ihtiyaçlarımızı listeler ve temini için gerekli organizasyonları yapardı. BM kararları gereğince Anti personel mayınlarının yasaklanmış olmasına rağmen hala imal eden ülkelerden biri olan İtalya'dan Berlusconi sayesinde bu mayınları hep aldık.
Amerika : Bir temsilci atadık. Dernek kurdular. Ayrıca bir enformasyon büromuz vardı. Zaman zaman oradaki düşünce kuruluşlarından da destek
aldık. Körfez harekatında ise Kuzey Irak'taki ABD ordusunun, Peşmergelere yaptığı yardımların çoğu bize kaydırıldı.
Libya :Oraya çalışmaya giden işçiler arasında iyi örgütlenmemiz vardı. Yılda 500 bin dolara yakın bağış topluyorduk. Ama Libya devleti ile aramız iyi değildi. Her türlü imkanları olmasına rağmen bize araç, gereç, silah ve malzeme vermediler. Defalarca talebim oldu ama Kaddafi bize hiç sıcak bakmadı.
Okurken tüyleriniz diken-diken oluyor… Türkiye'de kan dökmek için ilan edilen 'çok uluslu' seferberliğe mi yanarsınız yoksa tek 'dost'umuzun Kaddafi oluşuna mı?
Hâlâ "PKK 27 yıldır neden bitirilemedi?" diye sormaya gerek var mı?
C-Son Bakanlar Kurulu toplantısında kamu kurumlarının ’gayrimenkul israfı’ konususun üzerinde durduklarını belirten Başbakan Erdoğan, "Buralarda çok ciddi israf var. Neden? Senede 1-2 ay gidecekler, tatil yapacaklar, kamp yapacaklar. Ondan sonra ne olacak? Ondan sonra 10 ay buralar çıplak, çürümeye yüz tutacak. Neymiş Kamu mensuplarının oralarda yazın tatillerini geçirmesine fırsat vermek. İlla devlet böyle bir şeyi yapacaksa, belli otellerle anlaşırsın, oralarda gider yazın o tatillerini yaparlar. İşin sevki idaresi budur, anlayış budur ama bu tür anlayışlar bize maalesef yerleşmedi" şeklinde konuştu.
R-cep bilmeden mı konuşuyor? Acaba önüne ne konursa o'nu mu okuyor? Hiçbir konuda, kendi düşünmüyor. Kendisinin yerine başkaları düşünüyor ve bu nedenle Gündemlerin Efendisi, Gafların Efendiliğini de kimseye kaptırmıyor olabilir mi? Bu dinlence yerleri konusunda da benzerini tekrar ediyor. Akıl var mantık var; hangi kurum 1 aylık dinlenceler için, dinlence-kamp yerleri yatırımı yapar. Dinlence yerleri salt yaz dinlenceleri için, en az 5 ay açıktır. Ki buraların adı falanca kurumun dinlence kamp yeri değil, eğitim ve kamp yeri dir. Ve Eğitim yerleri olarak kullanıldığı, seminer ve sempozyumlarda değerlendirildiği için yılın 11 ayı faaliyettedir.
Bırakın tüm bunları; hükümetler, çalışanlarına 'verimliği artırmak adına' böylesi dinlence yerleri bulundurmak zorunda. Yooo, hazretin niyeti, yandaşlara buraları peşkeş çekmek. Umurunda mı, çalışanlar...Yapma be R-Cep hep sen mi haklısın; bir kez olsun haksızlığını gör ve kabul et; unutma padişahım, senden büyük Allah var..Gün gelir, çok kötü tokezlersin; sadece sen değil, çevreni de çökertir, sana üzülecek kimlik bırakmassın..
Lojmanlara gelince; insaf be R-cep; çalışanların ancık 3’te birine katkı veren ve onları maaşları tutarındaki kira derdinden kurtaran Lojmanların sayısını artırman gerekirken, tümünü yandaşlarına satacaksın ve hiç çekinmeden ‘ötel de kalsınlar’ diyeceksin..Allah senin ıslahını versin…
D- Türk basının efsane ismi Mehmet Ali Birand hayatını kaybetti.
Dün safra kesesindeki stent değişimi için Amerikan Hastanesi’nde ameliyat olan Birand'ın kalbi operasyon sırasında durmuş, doktorların çabasıyla yeniden çalıştırılmıştı. Yoğun bakımdaki Birand saat 18.30 sıralarında son nefesini verdi.
2- 3 kez röportajı oldu benimle. İnsana tepeden bakmayan, hangi sınıf ve kimlikte olursa olsun, insanca konuşan ve karşısındakini bu hoşgörüsü ile rahatlatan, sevecen ve güven veren bir yaklaşım sahibi idi. Bu nedenle, onunla konuşurken kendimi hep rahat hissetmişimdir. Zaman-zaman çeliştiğim, eleştirdiğim kişi olduğunu söylemek isterim. Eleştirilere bile sevecen yaklaşan bir duruşu vardı. İyi ve sağlıklı bir Galatasaraylıydı. Kısacası; insandı ve adam gibi adamlığın örnekleri arasındaydı. Işıklar içinde yatsın. Yakınlarının acısını paylaşıyorum. Kaybettik diye düşünmesinler, o’nun düşüncelerde bıraktığı kalıcılığını beslemek için anılarını yaşatacaklardır ve o onlar için, birileri için ve biz Galatasaraylılar için hep yaşayacaktır.
E- Almanya Başbakanı Angela Merkel’in tören taburundaki askerlerin sol memesi büyüyor. Meme büyümesinin selamlama sırasında tüfeklerin sol göğse vurulmasından kaynaklandığı sanılıyor.
Son yıllarda, yanak yanağa selamlaşmanın yerine, kafaları vurarak selamlaşma aldı, yani tokuşma. Vurma ile meme büyüdüğüne göre, kafalarını da büyümesi söz konusu ki, ülkem de koca memelilerin yanında,koca kafalıların sayısı arttı.
F- Geçen de bir arkadaşımın Üniversite mezunu kızından dinledim. KPS sınavını bir türlü kazanamıyormuş. Yazılı sınavını kazansa bile umutsuz olduğunu söyledi. Çünkü, geçenlerde bir arkadaşı yazılı sınavı yüksek puanla kazanmasına karşın, sözlü sınavda elenmiş. Nasıl mı? Sözlü sınavda da tüm soruları yanıtlamış. Son bir soru sormuşlar¸ “Hacettepe’deki dergahın adını ne? “diye, Tacettin Dergahı diyemediği için, elemişler.
Bunlar değil mi; içki yasağını yaygınlaştıran ve “Turist ayran içsin” diyen.
Sesleniyorum, duyar mı R-cep acep?
İnadına her yazımda kullanacağım; “Demokrasi Ve Evrensel Barış Bandım”ı:
[[ Gezi Parkı Halk Hareketinin iki önemli haykırışı var, benim de bir önemli haykırışım ..
Birincisi; “31 Mayıs 2013 tarihine dek hep birkaç kişi düşündünüz, konuştunuz ve birçok kişiyi dinlemek zorunda bıraktınız, artık birçok kişi olarak düşüneceğiz ve konuşacağız ve siz birkaç kişi bizi dinleyeceksiniz; bunun için yarattığınız ‘korku psikolojisini kırdık’ sokaklara indik.”
İkincisi; “31 Mayıs 2013, Türkiye’de ve dünyada 20. Yüzyılın egemen ideolojilerinin sonlandığı ve ‘dünyanın özgün gelişimi ve değişimini dikkate alarak, farklılıkları bütünleştiren, evrensel barışı esas alan’ 21. Yüzyılın ideolojisinin başlangıcıdır.”
21. Yüzyılda, artık birkaç kişinin düşüncede, siyasette, ticarette, bürokraside ve medyadaki egemenliği bitiyor, birçok kişinin, yani halkın etkin ve belirleyici olacağı sürece girildi. Bu sürecin düğmesine de Türkiye’de basıldı. Brezilya’ya yansıyan sürecin Türkiye’de daha da güçlenmesi ve evrensel mesajını yaygınlaştırması için, ülkemdeki ‘CHP’lisinden, AKP’lisine, MHP’lisine, İP’lisine, BDP’lisine, kısacası sağ-sol tüm oluşumlardaki siyasi payandaların, Gezi Parkı Halk Hareketi’nde paydaş olması gerekir.
Bu bir sokağa inişten çok, 21.yüzyılın düşüncelerine inişti, inmeye de devam edeceğiz.
Benim Haykırışım: “Hormonlu renkli yazılı ve görsel basın; pıtrak gibi biten, çok dağıtılan, fakat çok satılıyor diye yutturulan, az seyredilen; cemaatin yazılı ve görsel basını gibi olmasa da benzer duruş sergilemektedir. Şöyle ki; korku psikolojisiyle nedeniyle siyasal erkin yandaş medyasıyla örtüşen anlayışlarına yer vermekte, gezi parkı halk hareketini aşağılayan haberlere öncelik tanımaktadır. Bu nedenle ben 31 Mayıs 2013 gününden bu yana, hormonlu renkli basını, okumuyorum, dinlemiyorum, sevdiğim dizileri izlemiyorum ve de ürünlerini satın almıyorum, yani bu ilgimi dondurdum, askıya aldım, ta ki ‘demokrasi ve evrensel barışı’ ilke edinmiş halkın tepkisini ciddiye alacağı güne dek. Sizin özgür istencinize, gem vurmak değildir amacım, ben böyle yapıyorum, siz bilirsiniz. ]]
http://blog.milliyet.com.tr/milletvekili-mi-milletin-vekili-mi-/Blog/?BlogNo=364138
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
GÜLDÜŞÜN ÇORBASI
sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder