HEYBELİADA VE ADALAR BELEDİYESİ’NİN
SORUNLARI
23 Ağustos 2013 günü yayına kondu.
Bana Adalar Belediye
başkanlığından şöyle bir ileti geldi: Şevket, Change.org'da hızla ilerleyen
yeni bir kampanya var; senin de bu konuyla ilgilendiğini ve imza atmak
isteyebileceğini düşündük: [[ Arkadaşımız Ali Mert Baltacı,
11 Ağustos gecesi bir kaza geçirdi, adamıza onu götürebileceğimiz hiç bir
hastane yoktu. 112 deniz ambulansını aradık, mazotu yokmuş. Götüremedi.
Polisten rica ettik askeriyenin yetersiz revirine gidelim diye, araba kan
olurmuş dendi! Biz burada hayattan
bahsediyoruz. Biz burada 22 yaşında bir çocuğun hayatından bahsederken
hastanemiz yıkılıyor, kapatılıyor. Belki de otel yapılıyor…Biz burada 22
yaşında bir çocuğun hayatından bahsederken polislerin arabası kan oluyor. Biz
burada 22 yaşında bir çocuktan bahsediyoruz, sırf birileri daha çok para
kazansın diye kapatılan hastane yüzünden o artık tek kol ile
yaşayacak. Durum böyleyken, bunu bir daha yaşayacağımız kesinken, biz
sadece bunun önüne geçmek istiyoruz. Biz
burada sadece 22 yaşında bir çocuktan bahsetmiyoruz. Burası ada, buraya
sadece gezmeye gelinmiyor. Biz burada yaşıyoruz ve bizim bir hastanemiz yok! Lütfen bizi görün, bizi duyun! Ali Mert hala
yoğun bakımda, o bizi göremiyor, duyamıyor. Sağlık hizmeti almak, bir
insanlık hakkıdır. Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 5 – c’de: ‘Sağlık hizmetinin verilmesinde, hastaların, ırk,
dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve ekonomik ve
sosyal durumları ile sair farklılıkları dikkate alınamaz. Sağlık hizmetleri,
herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde planlanıp düzenlenir’ denir.
Adalarda: Yaşlılar vardır! Çocuklar vardır! Gençler
vardır! Kadınlar vardır! Erkekler vardır! Adalarda insan’lar vardır! Heybeliada’da Ali Mert Baltacı herkesin başına
gelebilecek bir kaza geçirdi ve kanamalı kolu ile yardım aramak için sokaklara
düştü. Hizmet verecek 112 ambulansı yoktu ortada, müdahale
edebilecek sağlık birimi de yoktu Heybeliada’da ve diğer adalarda. Tesadüfen
orada bulunan, sağlık sisteminin örgüsü içinde olmayan askeri okul revirinin
imkanları dahilinde acil müdahale yapıldı. 112 Deniz ambulansı da yoktu ortada
ve çok ama çok geç İstanbul’a bir hastaneye getirilebildi. Hayati tehlikesi
halen sürmektedir. Bunun sorumlusu kim? Türkiye’de insanlar sigorta primi öder,
vergi verir ve sağlık hizmeti alamaz. İstanbul’un göbeğinde bu hizmet
alınamamaktadır ve adaların lojistik özelliğinden dolayı bu hizmetin sunulduğu
yerlere ulaşılamamaktadır.
Adalarda,
Neden 24 saat sağlık hizmeti ve acil sağlık hizmeti verilmemektedir?--Neden hem
kara hem de deniz ve hava ambulansları hizmet verecek donanıma, personele ve
işleyişe sahip değildir?
Talebimizdir
: Haftada 7 gün 24 saat acil sağlık hizmeti verecek ve hastayı ihtiyacı olan
hizmet birimine ulaştıracak, ücretsiz ve hızlı erişilebilir gezici ve sabit
sağlık birimleri talebimizdir--Haftada 7 gün 24 saat hizmet alabileceğimiz
vardiyalı, ücretsiz başta doktor, hemşire ve Acil Tıp Teknisyeni olmak üzere
sağlık personeli talebimizdir(Dağıtım: Adalar Belediyesi , Adalar Kaymakamlığı).]]
Bu uyarı
yazısını alınca; geçen yıl 26 Temmuz’da gittiğim ve benzer aksaklıkları
işlediğim “Heybeliada” yazısını gecikmeli
olarak yayına koymaya karar verdim. Sizlerden özür diliyorum:
Tarih 26
Temmuz 2012. Ülkemiz ideolojik bağlamda kavrulması bir yana, meteorolojik
bağlamda da kavrulmaya başladı. İstanbul’da sıcaklık 40’a ulaştı. İnsanlar pet
şişe ellerinde gölgelere çekilmiş. Ankara’da, Elazığ’da, Bursa’da okullar tatil.
Sivas’ta sıcaklık 43’e çıkmış .
İnsanlar
suya hücum etmiş durumda. Suyu satan
ender ülkelerden olduk ya, dereleri, çayları HES için satıyoruz, en önemlisi
sıradan bir bakkalın önünde yığılmış kaynak sularını paketleyip satmamız. O ne!
Bir TV kanalı; 55 ayrı su markasının
damacana sularını test ettirmiş ve bunun 41’i mikroplu çıkmış. Sağlıklı(?)
politikaların mimarı Sağlık Bakanı R.Akdağ markaları açıklayacağın söyledi
açıklamadı. Kimbilir ne pazarlıklar yapılıyordur. Bilmem, aşırı sıcaklar
nedeniyle, piyasadan markaları çekip siyasi markalı damacanaları piyasaya
sürmesinler.
İngiliz
Times’a göre; başbakanın Suriye konusundaki duruşu dengeleri bozmuş. Türk
ordusu daha güçlü, fakat başbakan yüzünden bu gücünü göstermeyebilirmiş.
Doğruuu..Sen
Balyoz savıyla; Beyaz Saray’a(Kasım 2007) ilk giren komutan olan Orgeneral Ergin
Saygun’u, tutukla, ardından hastaneye ambülansla değil, askeri araçla gönder ve
askerden güç bekle(Sonradan, utanmadan Saygun’u hasta yatağında ziyaret
ettiğini belirteyim Şubat 2013).
Hala M.Al.
Birandlar; “Türkiye Ortadoğu yoluna sıfır sorunlu bölge yaratmak için yola
çıkmıştı. Bugün kendinden kaynaklanmayan nedenlerle müthiş bir fırtınan içine
düştü..” diyebiliyorsalar, bu iktidar bu ülkenin daha
çok…
Eğer benim
ülkemde 4 ayda, 10 bin yabancıya 14 bin taşınmaz satılıyorsa, benim ülkem 20
yıla kalmaz tümüyle satılır. Çünkü yılda 42 bin konut 20 yılda 840 bin konut
yapar. Ki bu oran 20 yılda 8’e katlar. Yani en az 5 milyona çıkar bu hızla.
Aklınıza getirin ülkemdeki konut sayısını(16 milyon) ve kararınızı verin.
Saat; 15.07
Üsküdar iskelesinden Kabataş iskelesine, oradan da Heybeliada’ya geçeceğiz.
Üsküdar
iskelesindeki İBB’sine ait danışmadan İstanbul tanıtımıyla ilgili kitapçıkları
topladık. Kitapçıkların tümü, İstanbul’dan çok AKP ideolojisini yansıtıyor
diyebiliyoruz. Özellikle kutsal ‘Ramazan ayı’ bahane
edilerek, her yeri Osmanlı İslamiyet’iyle biçimlendirmişler. Örneğin;
“Üsküdar’da Fasl-ı Ramazan” kitapçığı Ramazan ayı etkinlik programlarıyla
içeriklendirilmiş; Tasavvuf konserleri, çocuklara ramazan, ilahı konser, dilden
gönüle sohbet, Engin Noyan, Enderun Teravıhı ve Cumhur muezzinliği, sokak
iftarlarının listesi, Üsküdar Belediyesi Ramazan sofrası..
Sebile
uğradık, 15.35’te. Sevgili kuzenim Şahin Çorbacıoğlu’nun eşi Fatma’nın amcası
Remzi Erkan ile tanıştık. Epey söyleştik, Arhavililerin uğrak yeri Sebil’de..
Saat 16.00,
‘hey be, gezmek gibi güzel şey var mı?!’ coşkusuyla, heybe sırtımızda
Heybeliada’ya doğru yol aldık. 17.15’te Heybeliada’ya ulaştık.
Heybeliada,
bakımsız geldi bana. Öğrendik ki suçu
CHP’li belediye olması. Başkan eski Adalar Kaymakamı, Dr. Mustafa Farsaklı.
Önceden başkan ANAP’lı imiş, AKP’yegeçiyor. Ve AKP buruya ancak o zaman yatırım
yapmaya başlamış. Halk buna tepki Coşkun
Özden’in yerine, Dr. Mustafa Farsakoğlu’nu seçmiş.
25 yıldır
Adalı olan Sinan Okumuş’un dediğine göre, İstanbul Prens Adaları içinde en
yeşil ada olan Heybeliada’ya, AKP bu nedenle ceza kesiyor. Büyük iskeleyi
kapatıyor, küçük iskele’den yolculara işkence yapıyor. Anlayacağınız ulaşım amaçlı bir şekilde
zorlaştırılmış.
Bir zamanlar
Heybeliada’da bakır madenleri varmış. Eski adı Yunanca bakır anlamına gelen
Halki olduğu söylenir.
Faytoncular
Kastamonulu.
Heybeliada’nın
4 tepesi bulunur. En yükseği 140 metredir. Büyükada’dan sonra en yoğun
adalardandır.
İskeleden
inilince solda “Deniz Lisesi” bulunmaktadır. Bu lise Deniz Harp Okulu’na
öğrenci yetiştirmekteymiş. Deniz Lisesi; Kaptan-1 Derya Cezayirli Hasan
Paşa’nın girişimi sonucu, Kasımpaşa Tersanesi’nde Mühendishane-i Bahr-ı
Hümayun adıyla 1773 tarihinde kurulmuş ve Deniz Harp Okulu’nun
çekirdeğini oluşturmaktaymış(1834 yılında Heybeliada’ya taşınmış). Deniz Lisesi’nin olduğu yapıları geçerek
arkada, Çam Limanı tarafında, faaliyette
olmayan Sanatoryum’a gidilir.
Deniz Lisesi
ve çevresinde 2 önemli tarihi yapı yer almaktadır. Birincisi , Bizans döneminde
yapılmış Adalar’daki tek kilise
Kamariotissa’dır. İstanbul
Fener’deki Aya Maria dışında, dört yapraklı yonca modeline göre
yapılmış tek kilise budur. Bu kıyıda, ayrıca; Aya Yorgi(Ayios Yeorgios)
Manastırı, Çam Limanı’nın batı ucunda Tarik-i Dünya Manastırı vardır.
İkincisi; İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in
elçisi Edward Barton’ın mezar taşıdır. Üzerinde –imla yanlışları da olan-
Latince bir kitabe ve Barton’ın aile arması vardır.
Buralara,
ancak özel izinle girebiliyorsunuz..
İskelenin
sağına doğru yürüdüğünüzde, Heybeliada çarşısına ulaşıyorsunuz. Büyük Rum
Kilisesi Aya Nikola (Ayios Nikolaos) buradadır. Yürümeye devam
ettiğinizde, çamlık piknik yerine, ordan da, Değirmen burnu denilen bölgeye
ulaşılırsınız. Bölgeye adını veren değirmen kalıntıları hala ayaktadır.
Heybeliada’nın
en yükseği 140 metre olan 4 tepesi bulunur demiştik. Bunlardan birinde ;
Bizans'a kadar dayanan geçmişi olan Ayia manastırı (Trias Manastırı) ve Rum
Ortodoks Ruhban Okulu vardır.
Heybeliada,
fetihten bir zaman sonra, Rum nüfusun başlıca dini eğitim merkezi olmuştur
(Dünyevi eğitim merkezi Fener’de kaldı). Din adamı adayları Yunanistan’dan ve
Rumlar’ın bulunduğu her yerden buraya okumaya gelirmiş. 1970’lerde Türk
hükümetiyle Rum Ortodoks Patrikhanesi arasındaki bazı anlaşmazlıklardan ötürü
buradaki eğitim faaliyetlerine son verilmiş.
Heybeliada
Ruhban okulu için, AKP iktidarı yeni bir süreç işletmeye karar verdi. Bilindiği
gibi, Ruhban Okulu 1844'te Ortodoks din adamı yetiştirmesi için açıldı, 1971'de
kapatıldı. 38 yıldır kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapısını, en son
Obama araladı(2009). Eeee, Obama araladıysa, burayı ardına kadar aralama zamanı
geldi. Çünkü, biz Sam amcanın dediklerinin eriyiz ve dediklerinin karşısında
eririz.
Ve şimdi AKP
iktidarının başı, her AB İlerleme Raporu’nda ‘yeniden açılmalı’ yönünde görüş
bildirilen Ruhban Okulu için yeni seçenekler bulunmasını istemiş. Oluşturulan
özel ekip, Ruhban Okulu’nun yüksek okul düzeyinde açılışına imkan verecek 2
formül üzerinde duruyor. Ancak Patrikhane okulun YÖK’e ya da herhangi bir Türk
üniversitesine bağlı olmasına sıcak bakmıyor. Okulun yabancı bir üniversite
üzerinden açılması da gündemde. Başbakanlık yetkilileri, söz konusu modellerin
hepsinin üzerinde çalışıldığını ancak Batı Trakya’daki Türk azınlığının hakları
doğrultusunda bu kararların verileceğine dikkat çekti.
YÖK’ün
üzerinde çalıştığı ilk modele göre, bir üniversite bünyesinde kurulacak
“Mukayeseli dinler Ana Bölümü Ortodoks Bilim Bölümü Başkanlığı’na” doktora
yapmış bir Rum-Ortodoks vatandaşı atanacak. Bulunamazsa dışarıdan gelecek bir
bilim adamına Türk vatandaşlığı verilecek. Yabancı öğrenci ve yabancı
öğretim görevlileri genel hukuk hükümlerine göre okulda ders verilebilecek.
Zorunlu olan İnkılap Tarihi ve Türk Dili dersi mecburiyeti kalktığı için bu
dersleri almaları gerekmeyecek. Uygulamalı dersler Heybeliada’daki manastırda
verilecek. YÖK’ün kılık-kıyafet yönetmeliğiyle öğrencilere getirilen kılık
kıyafet serbestliğiyle papaz kıyafeti giyilmesinin önünde de engel kalmayacak.
Ortodoks Rum
dini kurumlarının yanında 1940’larda yapılmış Beth Yaakov sinagogu bulunur.
Kuzey
kıyısında da Hidiv ailesinden Sait Halim’in kardeşi Abbas Halim Paşa’nın konağı
halen ayaktadır. Bu yapı aynı zamanda Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın(1864-1944),
1914-1944 arası yaşadığı yerdir. Hüseyin
Rahmi Gürpınar, Heybeliada’ya bir varsıllık katan önemli bir edebiyatçıdır.
Anadolu yoktur, yapıtlarında, daha çok; İstanbul’u ve İstanbul’un, toplumsal,
töresel yaşantılarını, aile geçimsizliklerini, batıl inançlarını, yaşadığı
çağdaki Türk toplumunun geçirmekte olduğu krizleri hümanistik bir
gülmece boyutunda ‘Roman ve Öykülerle’ anlatır.
18.
yüzyıllarında Heybeliada’nın “Maden” denilen yerinde, demir madeni
işletilirmiş. Heybeliada’da da Çam Limanı olarak bilinen yerde ise bakır ile
karışık demir madenleri işleticiliği yapılmış.Değirmen Plajı mevkiinde bulunan
ve işletilen un fabrikası 1928 yılında yanmış ve kapatılmıştır.
22. yüzyılın
başına dek şarap üretimi yapılan Heybeliada’da bağların yapılaşmaya
açılmasıyla, şarapçılık sona ermiş.
Baharda, tüm
adalar, özellikle de Heybeliada, bir çiçek buketi haline gelirmiş.
Doğanın
yeşermesiyle, mimozaların kokuları yayılırmış ilkin. Sonrasında; meyvelerin ve
akasyaların çiçeklenmesi, salkımların
ve erguvanların, zakkumların,
karanfillerin, lalelerin, yaseminlerin katılımıyla, Bukete dönüşen
Heybeliada’dan yükselen bahar kokusuna, meşhur çam ormanlarının morumsu-pembe
renkli çiçekler açan ıtır kokularının
karışması, Heybeliada’nın gizemli
doğasını tamamlamaktadır.
Heybeliada’nın
Çam Limanı dünyanın en güzel doğal limanlarından biri. İşte buranın büyük
bölümü 19 Haziran 2012’de yandı. Çam Limanı’nın batı tarafından başlayan
yangın, poyrazın da etkisiyle antik manastırlardan Terk-i Dünya Manastırı’nın
ve at ahırlarının bulunduğu alana dek yayıldı.
Heybeliada Gönüllüleri Derneğinin dediğine göre, Çam ormanında bulunan, su şebekesinden su
almak için yapılmış su ağızlarının(hidrant) bozuk olması, dahası itfaiyenin
bunları önceden onarma adına kontrol etmemesi yangının yayılmasına neden olmuş.
Öğrendik ki;
Heybeliada’nın yüz ölçümünün %62,5, Büyükada’nın % 31,5, Burgazada’nın ise
% 45,1’i çam ormanlarıyla kaplıymış. Korkum, bu oranın her geçen zaman
azalması.
Heybeliada’nın
Rıhtım, Yalı ve Ayyıldız caddesi yeterli bakımda değil. Rıhtım boyundaki; Bedri
Rahmi Eyüboğlu, İlhan berk, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Can Yücel, Cahit
Kulebi, Cahit Zarifoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Nazım Hikmet resimleri ve
şiirleriyle süslü banklar, düşündürücü ve yaratıcı bir güzellik katmış.
Ben olsam,
birbirine çok yakın olan Büyükada ve Heybeliada’yı köprü ile birleştiririm.
Yayaların ve faydolarrın faydalanacağı köprü. Ne güzel olurdu, deniz üstü yaya
gezileri…
ŞEVKET
ÇORBACIOĞLU
GEZ-GÖR-YAZ
Sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
GSM:
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder