ANKARA’DAN SONRA
İSTANBUL’U DA
İZLEMEYE ALDIM
Çünkü;
2002 sonrasının ‘dinden ve yoksuldan geçinen’ siyası ve ekonomik İslam
maskeli rantçılar; Ankara ve İstanbul’u
‘acımasız bir şekilde’ “Rant Düzlemine” dönüştürdüler.
Ankara
Büyükşehir Belediyesi yıllardır, ‘internet sitesinde’ imar planı ile ilgili meclis kararlarını
‘Yasa gereği’ yayınlanması gerekirken, yayınlamıyor. Halk, Siyasi partiler ve ilgili Sivil Toplum
Örgütleri bu konuda yeterli duyarlılık
gösteremiyorlar. TMMOB bünyesindeki meslek odalarının bu konudaki girişimleri
ve yaratıcılıkları olmasa ‘Kent İnsanının’ ve partilerin ve de medyanın bu
konulardan zerre kadar haberi olmayacağını ‘özellikle’ belirtmek isterim.
Gerek;
halkla ilişkiler uygulaması olan Başbakanlık İletişim Merkezinden(BİMER),
gerekse ‘Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden ve ilgili
Bakanlıklardan ‘Kent ve Ülke geneli’ için alınan İmar bütünündeki kararlardan
bilgi alamıyorsunuz. Bu nedenle; ‘yanlış kent politikalarının yeni versiyonu
olan kentsel dönüşüm projelerinden, kent içi ulaşım siyasalarından ve imar
uygulamalarından’ bihabersiniz. Bilgi edinme
evrensel bir hak ve ölçüttür. Bu evrensel ölçüt dikkate alan bireye,
STK’lara ve Meslek Odalarına yerel ve merkezi kuruluşlarının yanıt vermemesi
gerçekten düşündürücü.
Nedense
yerel ve merkezi yapıdaki etkin insan;
kentini düşünüp, o’na öncelik verdiğinde kendini de düşünmüş olduğunu aklına
getirmez. Aksine önceliği kendine verir, kenti ikinci planda kalır.
Partilerimizde
ve Demokratik Kitle Örgütlerimizin bazılarında da durum farklı değildir. Bu
sivil kuruluşlarımızda, proje ve program taşıyan değil, salt kendini taşıyan,
bireysel çıkar donanımlı, yetersiz lider erkine tapınanlar egemen. Bunlardır
kentinden önce kentini düşünenler. Bunlardır, bu konularda duyarsız
davrananları tetikleyenler. Beni rahatsız eden konu, duyarlı ve birikimli
kimliklerin dışlanmasıdır.
Özellikle
partiler bu bağlamda çok dikkatli olmalıdır. Bunun için kent sorunlarına çözüm
getirecek kimlikleri Belediye Meclis üyesi, Başkanı yaparken çok seçici olmak zorundalar. Salt
kendini partiye taşıyan bireysel çıkar ekseninde donanımlı kimliklerin
kesinlikle meclis üyeliğine, Belediye başkanlığına seçilmemesi gerekir. Kendine
değil, halkına taşıyan ve bunu yaparken kendisinin de kentinin bir halk bireyi
olduğunu unutmaması gereken kimliklere öncelik tanımamalı…
Eğer
böyles bir yerel ve merkezi yapı egemen olsa kentlere ve ülkeme aşağıdaki
olumsuzluklar yaşanmazdı:
Örneğin
Ankara’nın;
Önce
dereleri, ardından antik tarihi, sonrasında meydanları ve en sonunda Atatürk
Orman Çiftliği(A.O.Ç) yok edildi.
Nerede
binlerce yıl Ankara ovalarına akan ve Ankara ovalarında süzülen dereler?
Kavaklıdere, Hoşdere, Dikmen Deresi, Bentderesi, İncesu Deresi, Bülbülderesi,
Bademlik Deresi, Kıbrısköyü Deresi ve Hacı Kadın Dereleri nerede? Hatip çayı,
Ankara ve Çubuk Çayları nerede? Bütün bu akarsular ve kaynakları; çevre
duyarsızlığının kaynağı çarpık ve plansız kentleşmeye kurban edildi.
Ankara
derelerinin yerine bulvarlar akıyor. Ulus antik kent kalıntılarının üstünde
devasa yapılar yükseliyor..
Cumhuriyet’in
ilanı(29 Ekim 2023) öncesi başken ilan edilen(13 Ekim 1923) Ankara için planlanan kent meydanları nerede?
Nerede olacak? Katlı kavşak ve otopark mezarlıklarına dönüştü.
Dünyanın
Büyük kentleri meydanlarıyla anılırlar. Bu nedenle, Cumhuriyet’in ilanının
ardından mimari alanda atılıma geçildı ve ilk olarak Ankara’da Karl
Lörch(1924-25) planı yaşam buldu. İlk
proje tasarımı; Ankara’yı simgeleyecek Taşhan-Ulus Meydanı idi.
Lörch’nin
diğer planları da yetersiz kalınca,
1927’de Alman Hermann Jansen’in yaptığı
imar planları gündeme geldi ve kent genelinde 13 meydan öngörüldü. Süreç içinde
13 meydan, kullanım açısından ‘meydan’ özelliğini yitirdi. Çoğu meydan trafiğin
akışı için düzenlenen katlı ve döner
kavşaklara dönüştü. Çoğu çarpık kentleşmeye yenik düşerek yok oldular.
İşte
o meydanlar:
Millet/Hakimiyet-İ Milliye Meydanı(Cumhuriyet
döneminin ünlü
Taşhan’ı çevresini ‘Ankara simgesi düşünülen tasarımı idi. Ancak, daha
sonra Taşhan’ın yıkılışı ile şekil değiştirip, küçüldü ve günümüzdeki Ulus
Meydanı’na dönüştü) ---Hükümet Meydanı(Ankara Valiliği’nin önünde, Julien
Sütununun bulunduğu alanda)-- İtfaiye Meydanı(Hergelen Meydanı ile Karyağdı
Türbesi’ni de içine alan bir iç meydanlar sistemi olarak planlanlanmıştı)---Gazi
Meydanı(Gazi İlkokulu önünde planlanmıştı)---Kale Meydanı(Hisar Caddesi aksında
öngörülmüştü)---Yıldız Meydan(19 Mayıs Yüzme Havuzu ile AKM alanı..)---İstasyon
Meydanı(zamanla ortadan kalktı)---Kızılay Meydanı(Yaya ve taşıt trafiği
birlikte düzenlendi. Ancak, zamanla Kızılay’daki yapı yoğunluklarının
artmasıyla yaya niteliği kaybolarak tamamen bir taşıt kavşağına
dönüştü)--Sıhhiye Meydanı(Süreçle taşıt kavşağına dönüştü)---Zafer Meydanı(
Zafer Çarşısı’nın üstü ile karşısındaki alanda düşünüldü)---Lozan
Meydanı(Sakarya Caddesi ile Mithatpaşa Caddesi’nin kesişiminde
tasarlanmaştı)---Tandoğan Meydanı(Yapılaşmalarla dikdörtgen tasarımlı meydan,
trafik kavşağına dönüştü)---Cebeci Meydanı(Mamak Konservatuarı yapısının
arkasında öngörülen bu meydan tasarlanmıştı).
Ve
Atatürk Orman Çiftliği(A.O.Ç) ve Orta Doğu Teknik Üniversite si(ODTÜ)
arazilerine saldırıldı ve otoban geçirildi.
A.O.Ç’ye
saldırı devam ediyor. Padişah efendi Başbakanlık sarayı inşa ettiriyor. Bana
göre Başkanlık Sarayı inşa ettiriyor, çünkü gizde, Osmanlı Eyalet Yönetimi ilr
harmanlanmış günümüz Başkanlık sistemini amaçlıyor. Bu nedenle Başkanlık
Sarayı’nın esin kaynağı da Dolmabahçe ve Topkapı Sarayı ve de Anıtkabir.
Evet;
merdivenleri, Dolmabahçe Sarayı’nın merdivenlerinden, seyir terası Topkapı
Sarayı’ndan özentidir. Anıtkabir’in önündeki meydan benzeri bir hitabet meydanı
var. Devasa kabul salonları olan 1000 odalı bir saray baskıcı bir rejimin
kalesi olmaya aday bu saray, A,O.Ç gibi
kültürel ve doğal mirasımızın ortasına konuşlandırılıyor. Herkesten bir ‘sır’
gibi saklanan Mimari üslup olarak tam bir görgüsüzlük, yolsuzluk, hukuksuzluk
abidesi olan Başkanlık Sarayı Projesinin sahibi Şefik Birkiye Mimarlar
Odası İstanbul Şubesi’nce onur kuruluna
sevk edilmiş.
Eğer
yağmurlu bir gün metro içinde şemsiye açmak zorunda kalıyorsanız, geçitlerde
boğulma tehlikesi yaşıyorsanız ve yağmur suları arabanızı sürüklüyorsa anlayın
kentinizin nasıl yönetildiğini.
Ve
İstanbul:
Özellikle
hormonlu renkli yazılı basının parlak kuşe baskı Pazar
ilavelerine
bakın veya günlük gazetelere; hepsinde TOKİ iştiraki Emlak Konut GYO ile
Bahçeşehir’in karşısında konumlandırdığı Göl Panorama Evlerin veya bilmem ne
Towers(kuleler)’lerin v.b’lerin reklamlarından geçilmiyor. Tüm bu devasa betonarmeler
adeta İstanbul’un yok edilişinin anıtları.
Birilerin
betonarmeye, İstanbul’u bu denli
çirkinleştirttiğine ve binlerce yıllık uygarlıkların oluşturduğu İstanbul’un
siluetine tecavüz ettirttiğine tanık olsa; Fransız İnşaat Mühendisi Freyssinet
Eugene (1879-1962) betonarmeyi bulduğuna acaba pişman olur muydu?
İstanbul,
boğazıyla, su havzalarıyla, tarihi, kültürü ve siluetiyle adeta rant düzlemine
dönüştürülmüş. Özellikle 2002 sonrasının iktidarıyla.
Uçuk
İstanbul kanal düşüyle, ihale edilen 3. Boğaz köprüsü ve 3. Hava limanıyla bu
rant düzlemi tüm hızıyla işletiliyor.
İklim
değişiyor, göller kurutuluyor, su havzaları bitiriliyor, insan ve kuş
yerleşimleri, kuş yolları ile kuşların
konaklama yerleri yok ediliyor.
3’üncü
sınıf insanlar; 3. Boğaz köprüsü ve 3. Havalimanı için ormanları yok ederek ve
gölleri kurutarak doğanı ve doğayı
katlediyorlar. Evet; 3. köprü, 3. havaalanı proje alanının üzerinden yıllık 800
bin kuş süzülerek göç ediyor. İstanbul'un kuzeyinde bulunan ve Bern
sözleşmesiyle koruma altına alınan ormanlar üzerinden geçen kuşlar, buralarda
geceleyip besleniyor. Yapılan gözlemlerde özellikle İstanbul'un kuzeyinde
bulunan bu ormanlar üzerinden geçen kuşların, buralarda geceledikleri ve
beslendikleri saptanmış.
3.
Köprü inşası süresince 100 ile 200 tür arasında değişen kuş türlerine ait
popülasyonların yuvalanma, beslenme ve saklanma alanı tamamen yok oluyor.
Göçmen kuşların dinlenme ve konaklama alanları tahrip ediliyor.
Günlük
yolcu kapasitesinin ise yaklaşık 411 bin yolcu olacağı öngörülen 150 milyon
yolcu/yıl kapasiteli 3.Havalimanı inşası süresinde ise sadece süzülen kuşlar
açısından değil, su kuşlarının göçü açısından da tehlike oluşturuyor. Terkos Gölü'nde yaşayan su kuşlarının(kaz,
ördek, balıkçıl gibi iri kütleli kuşlar) göç dönemleri, bu kuşların beslenmek
için proje alanı üzerinden geçişleri de risk oluşturuyor. Bunun yanısıra
Karadeniz üzerinden bıldırcın göçleri, yine deniz tarafından martı sürülerinin
geçişleri de aynı şekilde risk oluşturacak. Ötücü kuşların göçleri kuş-uçak çarpmaları
açısından düşük risk faktörü taşıyor. Ancak bu kuşların biyolojik çeşitlilik
açısından önemli olduğu da unutulmamalı.
İşin
özü; Çevresel Etki Değerlendirme(ÇED) raporunu göre; 3.havalimanının yapılması
halinde kirlilik artacak, canlı yaşamı yok olacak ve ilk etapta 657 bin ağaç
zaruri olarak kesilecek. Dahası, oksijen damarları kesilecek ve İstanbul’un ve
kentlerimizin, dahası Anadolu’muzun iklimi değişecek.
Yaza
girdik bahar yağmurları bitmedi, adeta yoğun yaz yağmurlarına dönüştü. Dahası
yağmurlar ve ısı düşüşleriyle mevsimler birbirine karıştı; ne Sonbaharı, ne
ilkbahar ne de ikisi arasındaki yaz ve kışı yaşayabiliyoruz. Tek din, tek dil
benzeri tek mevsimlik bilimkurgu kentine doğru sürüklüyoruz gezegenimizi;
doyumsuz doğa yok edişlerimizle.
Özellkle
İstanbul’daki devasa yapılarla, yani sermaye tapınaklarıyla da kent içi
iklimsizliği tetikleyecek ve Hong Kong sonrası, bilim kurgu kentine benzer yeni
bir dünya finans merkezi yaratılacaktır.
Proje
alanının yüzde 80’inin orman alanı olan 300 hektarlık inşa faaliyet alanında 2
milyon ağaç bulunmaktadır. Türleri şöyle; Maritima çamı, fıstıkçamı, kızılçam,
karaçam, meşe, gürgen, dışbudak, ıhlamur, akçaağaç ve sedirdir. İşte tüm bunlar
yok ediliyor. Bunun yanısıra bölgedeki heyelan riskine ve derelerin tahrip olma
tehlikesine de vurgu yapmak gerekir.
Havalimanı’nın
işletme aşamasında havalimanına yolcu taşıma için yaklaşık 2 bin adet orta
yüklü ticari taşıtın ve ortalama 100 bine yakın otomobilin giriş-çıkış yapması
öngörülmektedir.
Tüm
bu olumsuzluklara karşın, yani: doğanın dengesinin ve ekosistemin tahribatının
bu denli yüksek olacağı söylendiği halde, projede ısrarlı olunması
düşündürücü değil mi?!
Asıl
düşündürücü ve de acınası durum; 3. Havalimanı temel atma töreninde Başbakanın
yaptığı konuşmada ''Geçen yılın mayıs ayında bazı Gezizekalılar türedi. Bu
Gezizekalılar bu havalimanını hazmedemediler'' demesi.
Yak,
yık ve doğası ve doğanıyla yok et, ardından bir Başbakan’a yakışmayacak espri
ile, gezi halk hareketine katılmış 5 milyon insanın aklıyla alay et, gerizekalı
diyerek ve zeytin yağı gibi üste çık.
Yetmedi;
‘Yolsuzluk, toplumun temel değerlerini yok eden hastalıklardır’ diyeceksin, bu
hastalığı tedavi etmen gerekirken, Bilim kurumu olan TÜBİTAK’ın yetkilisi kıldığın hayvanat
bahçesi müdür aracılığıyla 17 Aralık 2013 suçlarını ve suçlularını aklayacaksın
ve gündeme getirenleri rejim düşmanı ilan edeceksiniz,..
Öcalan
için ‘Asardım’ diyeceksin, bdp milletvekilleri için ‘Eli kanlı çeteler’
diyeceksin, BDP yanlıları için ‘Bunlar eroin baronları, bunlar hakkında suç
duyurusunda bulunacağım’ diyeceksin ve ardından bu kimliklerle perde arkasında
pazarlıklar yapacaksın. Öyle ki; Gezi eylemcilerine gerizekalı diyeceksin,
ardından13 yaşındaki Berkin Elvan'ı durduk yerde katledişine suskun kalmayı bırak
cebinde misket olan bir teröristlikle suçlayacaksın ve 17 yaşındaki bir terörist Bayrağı’mıza tecavüz ederken
suskun kalacaksın. Bırak suskunluğu, Bayrağımızı gönderden indirtenlere suçlama
getireceğine, medyaya, muhalefete, polise ve asker suçu yükleyip kendi suçunu
sıfırlayacaksın.
Atatürk
için “Bir parça Hitler, bir parça Mussolini” diyen enbesil acaba bu duruşların sahibi için ne düşünüyor?
Pardon, ‘Ne zaman düşünmeye başlayacak?’
http://blog.milliyet.com.tr/istanbul-buyukada-yi-meclis-karari-ile-karadeniz-e-tasiyacak-cilgin-projem/Blog/?BlogNo=370151
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar
Platformu
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder