Yeni geldiğimiz için, kimseleri tanımıyorsunuz. İlk onları gördük, ev yapıyorlardı kendilerine. Belli ki yen çiftlerdi. Biri sürekli malzeme taşıyor diğeri inşa ediyordu. Bir süre sonra inşacı malzeme taşır oldu, öteki de inşacı..
Ne de yakışıyorlardı birbirlerine, mavi-grili renklerin oluşturduğu dumanlı mavi giysili elbiseleriyle.
Anlamıyorduk, sadece konuştuklarını belli eden seslerini duyuyorduk. Aslında çalışmaya ara verdiklerinde geleceklerini tasarlayan konuşmalar yapıyorlardı…
Sonunda evlerini bitirdiler. Önünde beyaz güvercinleri olan Mavi panjurlu bir ev değildi, fakat aşklarını varsıllaştıracak yeter güzellikte idi. Kumru gibi koklaşmaları, sevgisizleri kıskandıracak derecede idi. Çünkü onlar kadar güzel seviyorlardı birbirlerini. Doğrusu, Kumrular gibi sevişiyorlardı.
Bir süre sonra nur topu gibi 2 çocukları oldu. Bu sefer sıra ile çocuklarına bakmaya başladılar. Biz ilgilenmeye çalışıyorduk, fakat onların daha çok eski arkadaşlarının ilgisine izin veriyorlardı.
Sıra ile hem kendilerini besliyorlardı, hem de ‘getirdikleri ile’ hareket etmeye başlayan, ele avuca gelen yavrularını besliyorlardı.
Aniden siyah elbiseli açık gözlü birileri belirdi etrafta. Sürekli evlerini kolluyorlardı. Tüm yakınlarının dikkatini çekmiş olacak ki, evin etrafında nöbet tutmaya başladılar.
Siyah elbiseliler zaman-zaman saldırıya geçiyorlar, fakat bizim de katkılarımızla, saldırılarını püskütüyorduk..
Siyah elbiseli açık gözlüler, örgütlü tepkimiz karşısında geri çekildiler.
Sabah kalktığımda sürekli evlerini izler oldum, acaba bir saldırı oldu mu diye. Çocukların anne ve babalarını beklerken birbirleriyle didişmeleri beni mutlandırıyordu, çıkardıkları sesleri kendilerini görmezden duyar ve sevinirdim. Fakat siyahlar, çoculkların bu seslerinden çok rahatsız oluyorlardı ve her halleriyle bunu belli ediyorlardı.
İçimde, seslerini duymayacağım endişesi oluşmaya başladı. Bu nedenle gecenin geç vakitlere dek beklemeye başladım.
Bir sabah seslerini duymayınca, bedenimi korku sardı. Heyecanla balkon kapasını araladığımda bebelerin birinin yerdeki cansız bedeniyle karşılaştım; şok olmuştum, şoku atlatmaya çalışırken siyah elbiseliler diğer yavruyu da vurdular. Karşı evin balkonu kan gölüne döndü.
Bağırmamız siyah ve açık gözlü güvercinleri kokutmuyordu, çünkü kendinden geçmiş vahşice, iki yavruyu da parça parça edip, hiçbir şey olamamış gibi uçup gittiler.
Biraz sonra güvercinlerden biri geldi, kanlı balkonun zemininde yavrularının etrafında ağlayarak dönüp durmaya başladı. Çiftlerden birini hiç görmedik. Belli ki saldırıya uğramış kaçmış veya..Balkon zemini güvercinlerle doldu, ağıt yakmaya başladılar..
Barışın evrensel gücü insanın, evrensel barış simgesi olarak belirlediği güvercinlerin siyah olanları, kanatlarında yüklü barışı, beyinlerinde gizledikleri saldırgan duygularıyla (gagaları ve pençelerini kullanarak) savaşa dönüştürmüşlerdi ve bu benim gördüğüm en vahşi savaş idi.
Barışın evrensel gücü insan, barışın simgesi güvercinler gibiydi Filistin’de. Yarattığı vahşet Güvercin vahşetinden çok daha acımasız idi.
İsrail benim için, barıştan uzak yüreklerinde ve beyinlerinde ölümü gizleyen kara güvercinlerdir artık.
Evet İsrail, 19 Temmuz 2014 günü başlattığı acımasız saldırı ile bugüne dek Filistinli 1000 (bin) çoluk çocuğu katletti.
Bu Kara insanları ve kara Güvercinlerin ölüm yanı idi ve en Müslümanım diyen bile suskundu bu vahşetin karşısında.
Bu yaşananlar değil iki yüzlülük, çok yüzlülüktür. Bu çok yüzlülük dokularımızın karakterini her geçen gün bozmaktadır.
- Bu karakteri bozanlar, aşağıdaki sorulara yanıt verebilir mi?
- Gelecekte İran’a saldırma üssü olan ve Kuzey Irak’ta Devasa Havalimanı’nı İsrail ile kim ortak inşa ediyor?
- Türkiye’de İsrail gizli servisi ‘Mossad’ hangi yerel ve merkezi siyasetçilerin güvenliğini üstlenmiş?
- İsrail Jetlerinin yakıtını Türkiye’de kim sağlıyor?
- Obama’nın İsrail politikasına, dahası “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır” şeklindeki faşizan söylemine neden karşı çıkılmıyor?
Filistinliler Türkleri karalamak ve İsrail'i ’aklamak olan; “ Filistinlilerde bir zamanla, Yarbay Thomas Edward Lawrence (Arabistanlı Lawrence) ile birlikte Türkü arkadan vurdular… Her kim bir Türk kellesini kesip bana getirirse 10 kuruş bahşiş alacak. Ayrıca üzerinde her neyi varsa onun." gibisine benzeri yorumlar hangi merkezden yayılmaya başladı?
Başbakan Erdoğan Davos’ta 29 Ocak 2009 günü düzenlenen ve İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres’in de katıldığı "Gazze: Ortadoğu'da Barış" panelinde konuşmasının kısıtlanmasına tepki göstererek ‘’One Minute’’ diye sesini yükselterek “Benim için Davos bitmiştir” demesine karşın İsrail ile ilişkiler neden devam etti? Ve de; İsrail’in 31 Mayıs 2010’da Filistin-Gazze’ye insani yardım taşıyan 6 gemiye (Gazze filosu) saldıran ve Mavi Marmara gemisinde İbrahim Bilgen (Siirt), Ali Haydar Bengi (Diyarbakır), Cevdet Kılıçlar (İstanbul), Çetin Topçuoğlu (Adana-Avrupa Şampiyonu Milli Tekvandocu), Necdet Yıldırım (Malatya), Furkan Doğan (Kayseri), Fahri Yaldız (Adıyaman), Cengiz Songür (İzmir) ve Cengiz Akyüz (İskenderun)’u katleden İsrail’le neden her türlü ilişki kesilmemişti? Tüm bunlar seçilmiş kurgu muydu?
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na (OECD) İsrail’in üye olmasına yıllardan beri karşı çıkan Türkiye’nin vetosunu 2010 yılında ve de; İsrail’e NATO faaliyetleri kapsamında uygulanan veto 2012 yılında neden kaldırıldı? Bu gelişmeler; Kararın kanlı Mavi Marmara baskınından ötürü diplomatik ilişkilerin görünürde dibe vurduğu bir dönemde alınmış olması düşündürücü değil mi? 8- Katliamın derhal durması ve ateşkesin hemen sağlanması için iktidarca uluslararası savaş verilmesi gerekirken neden suskunluk?
Ortaya çıkan akla ziyan kimliklerin ‘dün iktidarı gezi olaylarında suçlarken’ bugün çıkıp iktidarın gezi eylemlerindeki duruşunu ve Filistin suskunluğunu aklayıp şunları söyleyebiliyorlar “Gezide ağaçlar için sokağa inen adam, Gazze’deki bu bebeklerin 4 ağaç kadar değeri yok mu, neden Filistinli çocuklar için sokağa inmiyorsunuz?...” Bunlar bir rastlantı mıdır yoksa kurgu mu? Tıpkı, seçimler öncesi birkaç ünlünün çıkıp iktidar politikalarını aklamaları gibi. Örneğin “Türkiye'nin 91 yıldır Atatürk'e tapınmaktan vazgeçmedi” dedirtilen Haluk Bilginer..,
En önemlisi; İsrail’den alınan “Yahudi Cesaret Ödülü” neden iade edilmez? Yok o zaman ilişkiler iyi idi, bu gelişmelerle bir ilişkisi yok deniyorsa, neden dünün kötü olan Türk-Filistin ilişkileri kullanılıyor, adeta İsrail’i aklarcasına?
http://blog.milliyet.com.tr/tayyip-mi--ekmeleddin-bey-mi-abd-adayi-/Blog/?BlogNo=467432
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
evesbere@mynet.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder