AYDIN MURATOĞLU
Aydın can; selam.. Hep öyle başlar ya, “Yıl bilmem kaç, mevsimlerden hazan, hazin-hazin yapraklarından ayrılırken..”..Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Ernest Miller Hemingway, John Steinbeck, Gabriel García Márquez ve hepsi böyle başlar bir yaşanmışlığı yazarken veya yaşanmamışlıkları yaşatırken..
Bizim Aydın can seninle tanışmamız da öyle oldu; bir yaşanmışlığın başlangıcı: 1979’un bir mevsimsel ayında. İkimiz de doğulu, biri güneyli biri kuzeyli. Yani; Sen kara kuru bir Güneydoğulu Kürt, ben kumral kuru Kuzeydoğulu bir Laz.
Dile kolay; 38 yıl. Kimi güneşli, kimi yağmurlu, kimi bahar gülüşlü, kimi kış bakışlı, kimi kar yağışli sert, kimi tipi, kimi sağanak 38 yıl, fakat genelde dostluğun, arkadaşlığın dayanışmasında kendini gösteren, öne alan 38 yıl.
İyi de ne oldu 38 yıla, bitti mi? Hayır Ankara Bozkırındaki 38 yılı, sen yeni bir kente taşıyıp, büyütecek, bizde Ankara’da 38 yılı yaşlandırmaya çalışacağız.. Belli mi olu, biz de ülkemizin bir başka güzel kentine teslim oluruz..
Unutur muyuz; Ankara Bulvarlarına ‘bazen sevinçli, bazen sevinçsiz inen’ caddelerini, sokaklarını ve o bulvar, cadde ve sokaklardaki mekânları?
Ya; Akay caddesindeki Hemşin-II kıraathanesini, İsmet ve Harun Derekaya kardeşleri ve kahvedeki isimlerini bilmediğimiz sesleri, bira içmeleri ve sigara küllüklerini, Briçli, Hoşkinli, Okeyli, Yanıklı günleri ve de Briç entel grubunda;
Necat Özgür, Emeldar Ortaylı ve Murat Çeşme’yi unutur muyuz? Ağabeyi Mehmet Yıldırım gibi aramızdan erken ayrılan Celal Yıldırım, Seyfettin Erken, Hamdi Keleş, Kuddusi Yılmaz, Malik Bayar, Oktay Öztelli, Rifat Silsüpür, Mustafa Bayraktar, Uğur Eti, Muzaffer Ersoy, Mustafa Ayhan, Basrı Baloğlu, Kenan Veziroğlu, Adnan Özyürt, Mehmet Yılmazları, Ocak Başını ve Naciyi...
Esat caddesindeki Beyzadeyi ve Ahmet Bilhan’ı, Ticaretliler sarayı, Meslektaşımız Trabzonlu Atacan Aksoy’un Göksü Restaurantı, Laz Komünist İsmail’in (Poyraz) Tavukçu Lokantasını, Sakarya’daki Uludağ’ı, Yüksel caddesindeki Mülkiyelileri ve YSE (Yol Su Elekktrik Genel Müdürlüğü) ile başlayan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile devam eden düzlemi unutur muyuz?
Hemşin-II ve Beyzade’nin beyefendisi iken beklenmedik Işıklara yolculuğa çıkıp aramızdan ayrılan güzel insan Mehmet Yıldırım’ı, Ciddiyetin simge ismi suskunluğun efendis Tümer Altunkaya’yı, Bürokrasinin vazgeçilmez savaşçısı Servet Alpaslan’ı, Her işini ciddi yapan, briçte elini ve de masaya asaletini açan Hüseyin Doğanoğlu’nu, Ocakbaşlarındaki şamatanın efendisi Hamdi Dönertaş’ı, mezeler canavarı ve Sürekli okey atan İrfan Ayaz’ı, efendilerin efendisi Hilmi Güvenç dayımızı, sakinliğini içkiyle sakinsizliğe dönüştüren beyefendi Ramazan Koçanalı, okey atmaya çalışan Yalçın Çakır’ı, sessiz gürültü Rüştü Soğurcalı’yı, Aslan Baydere ağabeyimizi, Şemsettin Sayın kardeşlerimizi, bürokrasinin efendisi Hüseyin Alioğlu’nu, sessiz ve akıllı Murat Alioğlu’nu, nüktenin efendisi, Mahmut Celal Yavruoğlu ve Hüseyin Eyupoğlu’nu, sessizliğin efendileri Turgut, Coşkun ve Celal beyleri, Mehmet Yıldırım’ın 2 Sakat kere sakatı; Şevket Çorbacıoğlu ve Aydın Muratoğlu’nu unutur muyuz?..
Unutmayız, ille de Aydın canı, yani Aydın Muratoğlu’nu, kardeşimizi unutmayız, unutmayız, unutmayız.. Senin o; içkiye gösterdiğin hoşgörü, efendilik, onu örselemeksizin, yerinde ve dingin içki kültürünü yine imrenerek özleyeceğiz.. Ortak Galatasaray coşkunlarımızı ve sevinçlerimiz özleyeceğiz..
Sade mühendisken ne idiyse, Genel Müdür yardımcısı iken de aynı kalmasını bilen, hoşgörü varsılı halk adamı kardeşimiz yolun açık olsun..
Güle-güle kardeşim Aydın can, sevgili eşin ve sevgili çocukların Burak ve Sidar senden gurur duymakla ve bizlerde senin arkadaşın olduğumuz için gurur duymakta haklıyız..
Notumdur:
[[ Aydın kardeşimle beni ilk tanıştıran Kazim Çetinkaya oldu.. "Aynı kurumda benim hemşehrim Aydın Muratoğlu var" diyerek.. Kazım, öğrencilik dönemimizde İlkiz sokak'ta beraber kalmıştık bir dönem, sonra baskılar nedeniyle GOP Kırlangıç sokağa taşındık.. O İller Bankasında, ben YSE'de göreve başladı..
O aramızdan 12 Eylül sonrası erken ışıklara göçtü, ben ise onun yasını bile tutamadım.. Bizler nerede mi yaşıyoruz; cehennemde. ADEM ve HAVVA mitolojisi var değil mi? Var. Nereden kovuldular? Cennet'ten. Cennetten kovulan cezalandırılır. Nasıl? Cehenneme gönderilerek. İşte o cehennem de Gezegenimiz. Buradaır, acı, keder, sevinç, keyif, yoksul, varsıl..
Buradadır, açlıktan karnı gürulduyanların senfonisi ve de tıkabasa güneşe serilmiş gaz çıkaran. Biri acı çeker adı sancıdır, diğeri her şeyi çeker, adı Allah verdidir. Biri dinden geçinir toktur, diğeri kendinden geçer, açtır; buranın adı cehennemdir.. İşte her Adem ve Havva soyu buradaki sınavı geçtiğinde cennetine dönecek..
İşte Kazım kardeşim cennete dönenlerden.. Dini siyasi ve ekonomik rant aracı olarak kullananlar, gezegenimizde geçebilirler, fakat sınavı asla geçemezler ve cehennemin dibine giderek kindar nesilleriyle kıvanıp duracaklar ebediyen..]]
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
evesbere@gmail.com
GSM. 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder