“GEZ-GÖR-YAZ” ETKİNLİĞİ; GÜNEŞİN BATTIĞI ÜLKE: FAS
(Fas ile Fes ve de Afrika)Avrupa derken Afrika’ya gittik erken; “Gez-Gör-Yaz” etkinliği bütününde. Bu süreçte, gezip, görüp yazmanın yanına Fas’ın geneli için inşa sektörünü de izle ve olanaklar raporu hazırla.
Yok, yok resmen Marko Polo ile yarışıyorum. Eğer Polo Afrika’ya gitmediyse ben Polo’yu geçtim..”Sen ancak coğrafyaları geçersin, Polo’yu geçmek haddine mi?” diyenlere hak vererek kervanımızı sürelim. Kervanı yolda düzmek benzeri biz de yazıyı yolda biçimlendirelim ve Batının batısındaki ülke Fas(Al-Mamlaka Al-Magribiyya- Güneşin battığı ülke. Berberice; Amarruk, Arapça; Magrip) bilgisi toplayalım:
Bilmediğim gibi; 16. yüzyılın başında Hıristiyan orduları Fas topraklarına saldırınca (1509 Avrupalılara karşı direniş hareketinin başına Beni Saad Şerifi getirilmiş. 1526 senesinde Marakeş 'Saadian Devleti’nin' başkenti olmuş. Saadian Devleti zamanında Portekiz’e karşı mücadele edilerek Portekiz’in ele geçirdiği topraklardan bir kısmı geri alınmış ve de 1578 senesinde yapılan savaş sonrasında Portekiz’in Fas düşü sona erdirilmiş.
1578-1603 seneleri arasındaki Ahmed el- Mansour zamanı Saadian Devleti’nin en güçlü dönemi olmuş. Saadian Devleti 1659 senesinde Alaouıte(Alevi) Devleti tarafından sona erdirilip kısa sürede tüm Fas topraklarını ele geçirmiş. Alaouite döneminde ise en parlak dönem Moulay İsmail dönemidir.
Moulay İsmaİl başkenti Meknés yapmış, merkezi yönetimi güçlendirmiş, Tangier (Tanca), Mehdya, Larache vilayetlerini Avrupalılardan geri almış. Alaouite Devleti de zaman içinde gücünü kaybetmiştir. 1800’lü yıllarda Fransa, Cezayir ve Tunus’u işgal eder. Ardından; yetersiz yöneticilerin elinde olan Fas’ı da ele geçrimek istemiş, fakat Almanya çıkarları sebebiyle buna engel olmuş. Fakat; 1912 senesinde imza atılan Fes Anlaşması’na dayanarak Fransa, Fas topraklarının büyük bölümünü işgal etmiş, Rabat’ı başkent yapmıştır.
Aynı yıl ülke'nin kuzey'i İspanya’nın eline geçmiş, Tangier uluslararası bağımsız bir şehir olmuş. Fransız işgali sırasında ülke Fransızların tayin ettiği genel vali tarafından idare edilmiş, kral dini lider olarak kalmış. Fransızlar ulusal bütünlüğü bozmak amacıyla Berberilere kısmi özerklik sağlamışlar…
2. Dünya Savaşı Fas Toplumu’ndaki ulusalcı isteği ortaya çıkarmış. Bu gelişim sonrası; müttefikler Fas’a gelmiş (1942), ABD bağımsızlık için Sultana destek vermiş. Bu zamanda bağımsızlık mücadelesine liderlik etmek amacıyla 'İstiklal Partisi' kurulmuş. Ancak partinin ileri gelenleri, faaliyetlerinden dolayı, kısa sürede tutuklanmışlar. Bu olay toplum'un bağımsızlık mücadelesine desteğini artırmış.
Mücadeleyi destekleyen 5.Mohammed sürgüne gönderilmiş. Sürgün, bağımsızlık hareketine yeni bir ivme kazandırmış.. Uluslararası alanda Fransa’nın desteklenmemesi ve Birleşmiş Milletler’in konuyu gündeme almasından sonra 5.Mohammed ülkeye geri gelmiş veee ülke 1956 yılında bağımsızlığı'na kavuşmuş.
Aynı zamanda İspanya, kuzeyde ele geçirdiği bölgelerin bir bölümünden çekilmiş. Ancak Ceuta ve Melilla İspanya’nın elinde kalmıştır. Fransızların çekilmesinden sonra Kral 5.Mohammed ülke yönetimiyle ilgili yetkileri eline almış, 1961 yılında ölümü üzerine oğlu 2. Hassan kral olmuş. 1999 yılında vefatı üzerine 6.Mohammed kral olmuştur.
1666 yılından beri Fas’ı yöneten Alaouiteler sülalesinin 18. kralıdır 6. Muhammed. Tam adı; Muhammed El Sadis Bin El Hasandır. Günümüzde de monarşi ile yönetilen ülke de, kral her türlü yetkiyi elinde tutmaktadır, başbakanı, hükümet üyelerini, ordu komutanlarını ve üst düzey yetkilileri atamaktadır. Parlamentonun yetkileri sınırlıdır. Fas'ın kanun sisteminde Fransa ve İslam kuralları egemendir.
Fas (Morocco)’ta Darija denen Arapça ve ağırlıklı olarak Fransızca, kısmen de İspanyolca konuşuluyormuş. Ben Fransızca konuşurum konuşmasına da Türkçeyi unuturum diye vazgeçtim..:) İslamiyet’i 7.YY’da Arap kültüründen etkilenerek benimsemiş. İşin ilginç yanı; yüksek dağlardaki Kafkas kökenli olduğu söylenen ve Fas’ta etkin çoğunluğa sahip Berberilere (Amazigh) hiçbir uygarlık; doğrusu, Romalılar, Bizanslılar, Vizigotlar ve Vandallar erişememiş. Onun için hala Fas’ta; geleneklerini koruyup sosyal, ekonomik ve kültürel bağlamda nitel ve nicel olarak belirleyiciler..
KASAPLANKA(ARP; DÂR-ÜL-BEYDÂ)
1. Gün 27 Ağustos 2017 27 Ağustos 2017 günü Fas saatiyle; 14:00’te Fas’ın ana havalimanı olan 5. Muhammet havalimanına indik (İkicisi; Berberice Anfa Havaalanı). Bir sattır valizimizi bekledik. Rehber Ersel Karaman uyarmasa daha da bekleyeceğiz. Meğer bizimkiler bizden önce gelmişler. Endişeli bakışlarla etrafı izliyorlar. Korkmuşlar, çünkü yeniler; 10 yıllık valizlerimiz artık bizi taşıyamayacaklarını, yaşlandıklarını söyleyince onların yerine bunları almıştık. 16:00’da tur arabasına bindik. Rehberimiz haza beyefendi Trabzonlu Ersel Karaman. Yerli Rehber Marakeşli Abdülrezzak Allem, Sürücümüz İbrahim ve yardımcısı Abdo. Düşünün Benelüks ülkelerinde valizleri kendimiz indirme bir yana, sürücü Fredi bizi yarı yolda bırakmıştı, burada sırf valiz indirmek için bir görevli var.. Bravo..
Panaromik tur başladı deniyor ve siz de zannediyorsunuz ki; yüksek bir yerden bakarak geniş alanları göreceğiz, yani bir çeşit kuş bakışı. Bir bakıyorsunuz kenti turluyor cadde ve sokakları geziyoruz. Bana göre yanlış ifade.. Her ne ise, yine de otobüsle de olsa yerden yüksek Kasaplanka’yı tanışıyoruz..
İsim İspanyolcadaki Casabarata’dan esinlenilmiş. İspanyolcada Casa, 'ev', barata ise 'ucuz' anlamında. Casaplanca İspanyolcada beyaz ev anlamına da geliyormuş. Dahası; Fransızca Maison Blanche(Beyaz ev) adı da Casablanca kadar yaygın bir kullanım kazanmış. Fas'ın batısında, Atlas Okyanusu kıyısında yer alan liman kentinin Arapça adı da; Dâr-ül-Beydâ.
Kasablanka, Fas’ın havasını soluduğu ilk yer . Fakat; Marakeş ya da Fez’in egzotik havasının bu endüstri ve iş merkezi kentte bulunmadığı söyleniyor. Bakacağız.. Libya’dan Moritanya’ya kadar uzanan Magrep ülkeleri içinde ‘3 milyon nüfusuyla’ en büyük kent. Avrupa özentili bir kent yapılaşması var, modernizm + Otantizm ile. İşin özü; Avrupa’nın, özellikle İspanya ve Fransa’nın Kuzey Afrika kıyılarına yansımalarını görüyorsunuz, Kasaplanka’da. Turistik bölgeleri Fas’ın diğer kentleri kadar göz önünde değil.
12. yüzyılda Anfa adlı bir Berberi köyü varmış, bugünkü kentin olduğu yerde. 15. yüzyılda korsanların merkezi durumuna gelmiş. 1468'de Portekizlilerce yakılmasına karşın 1515'te bölgeye tekrar dönen Portekizliler burada Casa Branca adında bir yerleşme kurmuş. 1755'te büyük hasara yol açan bir depremden (1755 Lizbon Depremi) sonra boşaltılan kent, 18. yüzyılın sonlarında Sultan Sidi Muhammed bin Abdullah'ın emriyle yeniden kuruldu.
Ardından, kente Casablanca adını veren İspanyol tüccarlar ve bazı Avrupalılar buraya yerleşmeye başlıyor. Nüfusun çoğunluğunu ise Fransızlar oluşturmuş. Sonrasında Fransa 1907'de Kazablanka'yı tamamen işgal ediyor. Kent, Fransız protektorası (koruması ve denetimi) olduğu sürede (1912-1956) Fas'ın en büyük limanı haline gelmiş..
Liman ticareti sayesinde şehir Fas'ın en önemli şehirlerinden biri olmuştur. Süreç içinde; Fas ekonomisinin merkezi haline gelmiş. Sanayi sektöründeki işgücünün % 60'ı ile toplam üretimin % 39'unu tek başına Kazablanka karşılamakta..
Bir yerleri bir şeylerden anımsarız. Ben de Kasaplanka’yı “Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın oynadığı ve En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo Oscar'ı alan ve de yönetmenliğini Michael Curtiz'in üstlendiği Hollywood klasikleri arasında özel bir yeri olan 1942 yapımı Romantik drama “Casablanca” filminden anımsıyorum (Anısamaz olaydım. Nedenini yazının akışında anlatacağım ve sizler de nasıl aldatıldığınızı öğreneceksiniz).
1946 yılında Türkiye’de gösterilmeye başlayan bu filmi ben çoook sonra(1960’lerın ortasında) çocukluğumda izledim. Göz yaşları nedeniyle dramasını anlamış fakat romantizmin ne olduğunu bilmediğim için anlamamıştım. Bu filmde dikkatimi çeken Kırmızı Fesli insan figürlerinin yer almasıydı. Fes’i ilk kez bu filmde tanıdım. Meğer Osmanlı’nın son dönemlerinde halkımız kullanırmış..
“Allah ile Aldatmak” kitabının çağcıl din adamı Yaşar Nuri Öztürk’ün dediğine göre; bizim dinden ve yoksuldan geçinenlerin, din ve iman sembolü olarak gösterdiği FES aslında İngiliz emperyalizminin daha çok sömürmek için Osmanlı’ya pazarladığı bir ihraç malından başka bir şey değilmiş.
Bugün Osmanlıcı olduğunu göstermek için Fes giyen şaklabanların Osmanlıcı değil, o dönem insanlarını Fes ile sömüren İngilizci olduklarını farkında olmadığnı vurgulamak isterim. Belli ki; Fes, Osmanlı'nın dünya’ya hükmettiği dönemlerini değil, Batı karşısında her bakımdan geri kalıp, emperyalizmin sömürdüğü dönemleri çağrıştıran bir sembol.
Yenilikçi Osmanlı Padişahi II. Mahmut 19.yüzyılın başında;, yani1829’dan itibaren din adamlarının dışında tüm erkeklerin Fes giymesini zorunlu kılmış. 1832’den itibaren neredeyse herkes fes giymeye başlamış. Bizans ve İskoç başlığı olan Fese karşı dinsel tepkileri önlemek için II.Mahmut Şeyhülislama “Fes giymek dinen caizdir” diye fetvalar yayınlatmış ve de devlet memurlarına fes kullanımını zorunlu hale getirmiş.
Halk; “Sarığımızı çıkartmayız!”, “Bu ecnebi başlığını kabul etmeyiz!” “Kahrolsun fes!” diye bağırarak fesin gâvur başlığı olduğunu belirterek, fes takmayı reddetmişler. Tüm bunları bilmiyor mu bu dinden ve ırktan geçinenler? Öyle ki, 1923’lere dek Anadolu insan Fes değil sarık kullanırdı.
Atatürk'ün, yerine şapka giydirip kaldırdığı püsküllü vişneçürüğü/kırmızı Fesi din ve iman sembolü sanıp hala kafasından çıkarmayanların, Fesi kent insanın giydiği, kırsal kesim İnanlarını yukarıda belirttiğim gibi sarık kullandığını, hatta; Ortaçağ’da Bizans Başlığı’dır, Yeniçağ’da ise İskoç Başlığı olduğunu her şeyi bilen bu dinden ve imandan geçinenler nasıl bilinmez!!??
Atatürk Şapka Kanunu’nu çıkardığında; büyük tepki veren Rize halkı, 15 Aralık 1925 günü, “Biz zorla şapka giymek istemiyoruz, sarığımız bize yeter!” tepkisi gösterirken festen değil sarıktan söz edildiğini ve Osmanlı halkının asla fesi benimsemediğini görmeyen gözler, duymayan kulaklar size sesleniyorum; İlle de, çakma saraydan ayda 60 bin TL yobazlık maaşı alan Kadir Mısırlıoğlu’na ..
Bazı Rizelilerin; “Atma Hamidiye atma din kardeşiyiz.Ula şapka da giyeceğiz, vergi de vereceğiz!” ulusumuzun hala zihninde yer alan çığlıklarını nasıl unutur bu insanlar..
Öğrendim ki; tepesi düz, genellikle kırmızı, püsküllü, silindirik başlık Fes, ismini başlıca üretim merkezi olan Fas'ın Fes(Fez) şehrinden almış. Yani Fes’in anavatanı FAS imiş ve Fes, Fes(Fez)’de üretiliyormuş. Fes’i yapan terzinin “Bu fes, Fes’te üretilir” ibaresi yazmasıyla fes, Fes kentine mal olmuş.
Gelin biz Fesi mesi bırakıp Fesin anavatanı FAS’ın Kasaplankası’ını gezmeye devam edelim..
2.Hasan Camii’sindeyiz: Hassan II Camii: Dünyanın En Etkileyici 20 Mimari Yapısından biri. Ünlü Fransız mimarı, Michel Pinseau’nun tasarımı. Atlantik okyanusunun üzerinde(dolgu) inşa edilen, çatısı açılabilen bu mermer yapı, dünyanın en büyük ikinci camisi ve en uzun minaresine sahip.
1993’te tamamlanan Camii. Aynı anda 125 bin kişinin namaz kılabildiği bu muhteşem bir yapı. Deniz içinden dolgu yapılarak inşa edilmiş. Şehrin her yerinden görülebiliyor (Belli ki Tayyip bey Çamlıca Camii’ni buradan esinlendi). 2.Hasan Camii’si Okyanus’un muhteşemliğine, muhteşemlik katmıyor değil..Caminin her köşesinde şaşırtıcı ve karmaşık bir dekorasyon kullanılmış. Akşam ve yatsı namazlarında ışıklandırılıyor.
Fas’ta gayri Müslimler camiye giremiyormuş. Bu nedenle cami sadece namaz vakitlerinde açılıyor, Fransız Manda döneminde alınan bir kararla.. Bu camilerin siyasi rant alanına dönüştürülmemesi bağlamında Fas yönetimi de işine geldiği için bu yasağı sürdürmüş… Bizim camiler resmen tarikat yuvası..Kim geri acaba? Fas yöneteni mı, yoksa Türkiye yöneteni mi?!
Kent merkezine iniyoruz. 2. Hasan bulvarında yürümeye başladık; saat; 17:46. Kırmızı elbiseli su taşıyıcıları ilginç; Meksika şapkası benzer ve deri tulumlu su satıcıları.. Mimar Art Deco(1890-1910 veya Art Nouveau) üslubundaki beyaz evler 19.yy yapımı..
Labirent gibi karmaşık sokaklara sahip “Ancienne Medina (Eski Pazar)” adlı çarşı. Yerli halk; limanın bitişiğinde ve surlarla çevrili tarihi bu pazar yerinde kasabı, fırıncısı, mum üreticisi olarak ürünlerini sergiliyor... İnanın zamanınızın masalsı geri gidişlerini yaşıyorsunuz.
Peşinizden Ali Baba ve Kırk Harami atlıları gelecek ürküntüsü içinde arkanıza bakacak kadar zamanın gerisinde duyumsuyorsunuz kendinizi.. Saat; 17.09. Habous Semti’ndeyiz. Kralların her kente olduğu gibi burada da Sarayı var. Saray bir ara mahkeme, sonrasında da belediye binası olmuş (Region Casaplanca-Settat). Habous Semti bir çeşit Vakıf oluşumu.
Görevi sarayları finanse etmek. Ticaretle de uğraşıyor. Kral bile holding sahibi.. Kimler aklınıza geldi? Erdoğan, Bilal, Türgev.. Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı, Burak, gemicikler..Nerden esinlendikleri de .. Fas krallarının; “Ülkenin sahibi değiliz, saray da bizim değil” söylemi Erdoğan’ın söylemiyle ne denli örtüşüyor..
Caddeler, hatta bazı sokaklar palmiye ağaçlarıyla adeta ben Akdenizliyim diyor. Hurma palmiyesi ise Kuzey Afrikalı olduğunu itiraf ediyor... Modernizmin ve otantizmin kol kola girdiği bazı yerlerde de birbirine girdiği bir Kasaplanka yüzü karşımıza çıkıyor…
Limana doğru giderken karşımıza Ricks Cafe çıktı. Şu; “Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın oynadığı Hollywood klasikleri arasında özel bir yeri olan 1942 yapımı “Casaplanca” filminin ünlü Ricks Cafe’si. Bu Cafe filmdeki cafe değilmiş, sonradan yapılmış. Çünkü; film Casaplanka’da değil Hollywood platolarında çekilmiş. Vesselam kısa kelam; bizleri aldatmışlar.
Bizler Kasaplanca diye yutturdukları yerler Hollywood platolarıymış; Ersel kardeşimizin dediğine göre. Olsun biz Kasaplanka’yı bu sefer Hollywood platolarında değil, Kasaplanka’da gördük. Liman ve çevresinde Marina inşaatları var, yani Su Meydanı.. Öğrendik ki; Ma=Su, Rina= Meydan; Marina= Su Meydanı demekmiş.
Birleşmiş Milletler Meydanı(Place Des Nations Unies)’’ndayız: Kazablanka; manda döneminde , Fransız Mimar Henri Prost’un tasarımları ve planlamalarıyla görüntüsü Hispano-Mauresque ve Art Deco tarzları ile modern bir yüz kazanmış. Atlantik Okyanusu ile arasında Anfa (Casa’nın eski şehri) bulunan Birleşmiş Milletler Meydanı ziyaretçilerin yoğunlaştığı yer. Fas’ın en etkileyici Ville Nouvelle (Yeni Şehir), meydandan doğuya ve güneye inen caddeler üzerinde oluşmuş.
Place Mohamed V(Muhammed V Meydanı): Kazablanka’nın merkez meydanı.. Adalet Sarayı, merkez postane, Fransız Konsolosloğu ve Fas Merkez Bankası gibi pek çok önemli resmi kurum yanında; büyük bahçelere ve merkezi bir çeşme burada.. Tarihsel geçmişi yok, çünkü 20’inci yüzyılın başlarında modern bir tarzda tasarlanmış.
Sahil şeridinin büyük bir kısmı lüks otel ve restoranlara ev sahipliği yapan plajı ile ünlü Corniche bölgesini gezmiyor görüyoruz. Burada zengin villalarıyla dolu. Kıyıdaki Cafeler Okyanus’ta yüzmek tehlikeli olduğu için insanları deniz suyunda yüzdürmek adına büyük havuzlar yapmışlar..
Ulusal mimarisi ve Avrupa mimarisini yansıtan, 1930 doğumlu Kazablanka Katedrali ve vitray pencereli Notre Dome (Bizim kadın-Meryem Ana) de Lourdes Katedrali görülesi yerler. Fas’ın ünlü terliklerinin satıldığı “Merkez Pazar” da…
Palmiye ağaçlarıyla kaplı, plajlarıyla ünlü Fas’ın en büyük ikinci limanına ev sahipliği yapan “Mohammedia” adlı kıyı kenti nerdeyse Casaplanca ile ‘bizim Kocaeli-İstanbul benzeri’ birleşmek üzere. Kazablanka kentinin 24 km kuzeydoğusundadır ve 5. Muhammed’in adı verilmiş..
Diğer görülesi yerler: “Surlarla çevrili Roma dönem önemli liman kenti olan ve de Muvahhidler döneminde entelektüel ve ruhani bir merkez haline getirilmiş; seramikleriyle ünlü “Safi” kenti.. Oualidia sahil köyünü ve yine bir kıyı kenti olan ve de 16’ıncı yüzyılda inşa edilmiş etkileyici sarnıçları olan ‘El Jadida’”
“Fas; yemekleri ve gelenekleriyle kültürümüze çok benziyormuş. Göreceğiz..Parası dirhem olan Fas’ta Araplar ve Berberiler beraber yaşıyorlar. Berberiler kendilerini 3 tipe ayırıyormuş: kuzey berberiler (savaşçilar), güney berberler (para için yaşayan berberiler) ve "Sagdaki" berberler (tembel olanlar)..
Anımsatalım; Fas Krallığı, belirttiğimiz gibi, 1957 yılında bağımsızlığını kazanmıştı. 1927 yılından bu yana Sultanlıkla yönetilmeye başlanan ülkenin başına Sultan V. Muhammed gelmiş. Ve 1961 yılına kadar hükümdarlığını sürdürmüş. Ölümü üzerine yeni Kral oğlu II.Hasan olmuş. 1999 yılından bu yana Fas kralı II.Hasan’ın oğlu VI. Muhammed olmuş..
Mış-Muş derken Fez için çıktık yola, selam verdik sağa sola. O da ne; kent çıkışı gecekondularla çevrili. Yavaş-yavaş yıkılmaya başlamış, anlayacağımız kentsel dönüşüm başlamış. Faslı gecekonduya bidon diyor ve bu dönüşüm ile BidonVille, yani bidon kentler artmaya başlamış..
BAŞKENT RABAT VE FES’İN BAŞKENTİ FEZ:
İkinci gün 28 Ağustos 2017:Sabah kahvaltısı sonrası, 4.5 milyon nüfuslu Kasaplanka’dan ayrılıyoruz. Gecekonduların arkasında toplu konutlar bizdeki görüntülerin aynısı. Minareler dikkatimi çekti. Tüm minareler çan kuleleri gibi. Etrafta çöplük göremiyorsun. Gömüyorlarmış.
Plastik poşetler yasak. Onun yerine geri dönüşümlü poşetler veriyorlar. Çevreciler, fakat yine de bizim kadar hijyenik değiller. Şu bir gerçek; yeşil alanlar konusunda bizden öndeler. Güneş enerji panelleri yaygın..Edilgenleştirilmiş bir parlamentosu son yıllarda bize oranla sorumluluklar ve de yetkiler devri ile demokrasi işlevi yüklüyor 6. Muhammed. GSMH düşük ve de bizdeki gibi varsılla yoksul arasında derin uçurum var..
Rabat kent içiRabat kraliyet sarayı
6. Muhammet, içerde ve bizde dinden geçinenlerin hoşuna gitmeyen şeyler yapıyormuş: Örneğin; Babası 2. Hasan’ı dava etmiş, dönemindeki işkence ve baskıları, yani diktatör kimliğini. 4 evliliği yasak getirmiş. 2 evliliğe izin veriyor fakat, var olan eşinin rızası ve evlenmek istemesindeki gerekçeleri mahkeme kararı ile belirtmesi gerekiyor.
6. Muhammed öncesi hiçbir kral eşlerini basın karşısına çıkarmazmış. 6. Muhammed bunu da kaldırmış. Sürecin işletilmesinde etkin isim; uygar ve demokrat kimliğe sahip eşi Lalla Salma. Bilgisayar mühendisi olan Lalla Salman’ın bir de kanserle mücadele vakfı var(Ülkemdekinin ise para ile mücadele eden hastaneler zinciri var)..
En önemlisi; parlamenter monarşi ile idare edilen Fas’ta parlamento’dan alınan yetkiler geri verilerek güçler ayrılığına uyulmaya başlanmış. Fas’ta, Kralda toplanmış yetkiler parlamentoya devredilirken, bizde; 2. Hasan’dan esinlenerek parlamento resmen padişahımıza devrediliyor..
İlginçtir; 2013’te Gezi Halk Hareketi’inde Fas’a giden(diyelim) Erdoğan, hava alanına indiğinde, 2. Hasan ve 5. Muhammed’in mezarlarına gidiyor. Belli ki 2. Hasan’ı seviyor, oğlu Muhammed’i değil.. Halk 6. Muhammed’i çok seviyor. Bizimkiler her an kendisini CHP’li ilan edebilirler. Neden etmesinler ki; 2013 Gezi Halk Hareketinin arkasındaki kişi olarak gösterilen kişi neden CHP’li ilan edilmesin kıt kanaat zekalılarca..Her yerde resmini asmışlar.
Sevgilerin belirtmek için de kendisine MSİX(M6) diyorlar. Rabat’ta hukuk okuduktan sonra Fransa Nice Sophia Antipolis Üniversitesi'nde hukuk alanında doktora yapmış aydın bu kimliğin bizimki ile örtüşen yanı yok mu? Var; ticaret yapar ve 2.5 milyar doları olduğu söylenir.. Ben, parlamenter monarşi içindeki duruşunu bizdeki mutlak monarşi duruşlarıyla karşılaştırdığım noktada ve babası 2. Hasan’dan daha demokratik oluşu nedeniyle ‘biliyorum’ 6. Muhammed’i beğenir moduna girdim.
Bilinsin ki; asla ne kadar demokrat duruş sergilense de parlamenter monarşi ile işim olamaz. Benimkisi sadece kötünün içindeki iyilere değinmek.. Krallar kendilerine, Hazreti ali'nin sıfatlarından, Müminlerin Emiri anlamında; “Emir'ul Mü'minin” dedirtmeleri de bana göre, Türkçe karşılığı Alevi olan; Alawite(Filali) Hanedanlığı mensubu olmasından geliyor.. 6. Muhammed’in Fransa ile ilişkileri çok iyi. Her yıl Noel dönemini Fransa’da geçirir..Yalnız bir kez Noel için Türkiye’ye geldi(21 Aralık 2014).** Bu süreç, ilginç bir Fas ve Türkiye ilişkisini gündeme getirdi..
Rabat kraliyet sarayıHasan kulesi
Fas’ın batı ile ve batını batısı ABD ile ilişkileri çok iyi. Adeta batılıya batılı olduğunu her fırsatta vurguluyor. ABD ile FAS’ın çok yakın ilişkileri var. ABD'yi ilk tanıyan ülke Fas. ABD’nin ilk ve en uzun politik antlaşması da Fas ile (1777) yapılmış.
Rif savaşında(1920-1926), İspanya kimyasal silah kullanımını yasaklayan Cenevre Protokolü'nü imzaladığı halde zorda kalınca Rif gerillalarının direnişini kırmak için kimyasal silah kullandı.18 Eylül 1921'de Fas'ın bağımsızlı için savaşan Rif Berberiler'i, Rif bölgesininin İspanya'dan bağımsızlığını ilan etti.
Abdülkerim Hattabi Rif bölgesinin Emiri oldu. Rif Savaşı sonunda İspanya ve Fransa'nın galip gelmesi ile 27 Mayıs 1926'da sona erdi. Eğer bu savaşı Fas içerdeki işbirlikçileri yüzünden kaybetmese idi, kendisi demokrasiye kavuşacağı gibi İspanya’da Franko faşizmi belki de kurumsallaşmayacaktı.. Bir dikkat çeken bilgi; Berberilerde okuma oranının Araplara oranla yüksek olması. Berberi evinde kadın okuma bilir ve çocuklarına öğretirmiş..
Fas’ın günümüz nüfusu; %50 Berberi, %25 Araplaştırılmış Berberi ve %25 Arap..Bizler genelde Arap kültürününü etkisi altında kaldığımız için, canlı-cansız her nesneye Arap damgası vururuz. Atlas ülkelerinde Berberileri hiç dikkate almayız. Örneğin; Endülüs’ü fetheden Emevi komutan Tarık Bin Ziyad’in(Ö: 720), 1061-1106 arasında Murabıt hükümdarı olan Yusuf Taşfin’in, Fas Başbakanı olmuş olan Driss Jettou’nun, Orta Çağın en büyük seyyahı İbn-i Batuta’nın ve 1920'li yıllarda ispanyollara ve fransızlara karşı bugünkü Fas’ta verdiği mücadele ile kök söktürmüş olan kısa ömürlü Rif Cumhuriyeti'nin kurucusu Abdülkerim El Hattabi'nin ve de Araplara karşı Avras direnişinin kadın kahramanı olan dünyanın ilk Jeanne D'arc’ı ve feministi El-Kahine (Dihya/Güzel ceylan. Ö:701)’nin Berberi olduğunu, dahası Berberi kabilesi Jarawa’nın kraliçesini çoğu kimse bilmez..
Ben de bilmiyordum öğrendim. İşte “Gez-Gör-Yaz” etkinliğinini faydaları.. Bir de şunu öğrendim; El-Kaine, Tarık Bin Ziyad ve Abdülkerim El Hattabi’nin başarıları sürseydi, Kuzey Afrika’da Arapların esemesi okunmaz, İspanya’da Franko faşizmi yaşam bulmazdı..
Bu Berberi kahramanları; evrensel bir dünya görüşü bütününde her ulusla-kavimle bir arada yaşanabileceğine inanmış kimliklerdi, çünkü Berberi idiler ve aydınlık ve insanlık ve de inançlar arasında iletişime Araplardan ve de dinden imandan geçinenlerden çok yakındılar..Örneğin; Kiliselerde kutsal mum yakma, Fas camilerinde de gerçekleşmekte idi.
ÖNCE RABAT(ER-RİBAT):
Ve, yaklaşık 1 milyon 800 bin nüfusa sahip Rabat’a doğru yola çıktık sabahı 07:00 ’sinde.. Evet; Rabat’a çıktık yola, sağa sola ve öne baka-baka 1 saat 36 dakika sonra ayak bastık Rabat’a..08:36 Rabat’tayız. Atlas Okyanusu kıyısındaki Oudaia kalesine gidiyoruz..
Adı, kale-kervansaray demek olan, Zenata Berberiler’in kurduğu Ribat’tan geliyor. Muhavvidler döneminde 12.YY’da başkent olmuş.. Son olarak 20. YY’da Fransızlar başkent yapmış ve başkent kalmış..
Paris’in taslağı izlenimi veriyor. Musevi evlerinin dışındaki tüm evler balkonsuz. Çünkü iç mekan genişletilmiş veya teraslar tercih edilmiş.. Fransa manda yönetiminde, Fes’in çok sıcak olması nedeniyle burayı Başkent yapmış. Zamanı gelince denizden kolay kaçmak için de olabilir diyoruz hep birlikte.. Ve Ribat=Rabat yine başkent.
Saat; 09:08;Oudayas Kalesindeyiz. Yani; Kasbah les Oudaias(Kasbah kalesi): Kasbah, Arapça sözcük; surlarla çevrili, krallık sarayının ve kuşatma altında gereksinim duyulacak her şeyin de içinde konuşlandırıldığı yer.. Kasaba anlamında da kullanılıyormuş. Bab Oudaia kapısından giriş yaptık..
Kapı kültürü çok yoğun. Her kapı; oymaları ve yazılarıyla, kentini ve kendini anlatıyor. Kale Muvahhidler zamanında yapılmış (1150). Murabıtlar’a ait Rabat’ı ele geçirip yıktıktan sonra buraya yeni bir şehir inşa etmişler. Bou Regreg Nehri’nin Okyanus’a açıldığı yere tepeden bakan noktadaki bu kalenin ucunda da Portekizliler’in yaptığı bir ilave var.
İçinde, insanı zamanından alan ve masalsı düşler dünyasına taşıyan; mavi-beyaz evleri gezerken dimağınız dinginleşiyor ve adeta dinleniyor. Çatının renkleri ise daha da ilginç ve bir inanç sentezi adeta. Çatı yeşil ise Müslüman, mavi ise Musevi, kırmızı ise Hıristiyan aile o evde oturuyor demekmiş. Mavi beyaz süslü tarihi kent Unesco’nun Dünya Mirası Listesi’ne alınmış.
Anlaşılıyor ki; Fas’ta her kent bir çeşit farklı kültürlerin düzlemi..
Rabat'ın Bou Regreg Nehri
Bouregreg nehrinde yüzen Rabatlı çocuklar
Saat; 10:00. Atlas Okyanusu kıyısından süzülerek; Fas'ın 1956'da Fransa ve İspanya’ya karşı bağımsızlığını kazanmasında önemli rolü olmuş 5.Muhammed Anıt Mezarına geldik. Aynı zamanda, tamamlanmayan Hasan camii ve kulesinin olduğu yere.. Anıt mezarda; 5.Muhammed yanı sıra iki oğlu da burada gömülü.
Örneğin, kendisinden sonra kral olan oğlu 2.Hasan.. Kraliyet ailesinin erkekleri buraya, kadınları kraliyet sarayına gömülüyormuş. Bahçe duvarları, kerpiç tuğla ve kerpiç sıvadan oluşuyor. Bizi ilkin Roma dönemindeki tek başına dikili duran ‘ dışarıdan getirildiği söylenen sütunlar karşıladı. Pardon, önce Nöbet tutan, Berberi Atlı süvarilerı(Savaşçılar) özgün kıyafetleriyle karşıladı. Başladık resim çekmeye.
Rabat 5.Muhemmed Mozolesi ve Hasan KulesiRabat Hasan Kulesi
Rabat 5. Muhammed Mozolesi
Neredeyse at indirip selfiye yapacağız askerle. Yani resimlerini çekerken bayağı sıkıldılar. Bir ara atları koşturup kaçacaklarını düşündüm. Buralarda resim çekebilirsiniz, fakat dışarıda görevli (Polis-Asker) üniformalıları asla çekemezsiniz; canım fotoğraflarını.. Asker ve Polis birlikte görev başındalar.
Ortada telsizle polis, 2 yanda vurucu tim silahli asker. Bu askerle polisi uzlaşı içinde olduklarını gösterirmiş. Nedeni; 2. Hasan’a 2 darbe yapılmış. Bu darbelerden biri, en yakın arkadaşı Genelkurmay Başkanı yapmış (Darbe başarısızlıkları son zamanda alışkanlık yapmaya başladı, yoksa kurgu mu? Hasan’dan mı esinlendin padişahım!?).
Kırmızı kum taşından yapılmış minare (Hasan kulesi) görkemli duruşuyla beni yaz dedi ve Ersel kardeşimizin söylediklerine biraz da ben katarak yazdım: 1195'de dünyanın en büyük camisi ve minaresi inşa edilmek istenmiş. 1199'da Muvahhit hükümdarı Sultan Yakup el-Mansur ölünce cami inşaatı durur.
Minarenin 86 metre olması planlanmış. İçine merdiven yerine bir rampa düşünülmüş. Müezzin atıyla minarenin içindeki rampayı çıkıp ezanı okuyacakmış. Ancak henüz 44 metreye ulaşılmışken sultan ölür ve inşaata son verilir. Yarım minareyle birlikte, caminin yarım kalmış duvarları ve Roma sütunları UNESCO'nun koruması altında.
Rabat’taki 'Kasba-Kasaba' adını taşıyan surlarla çevrili merkezi, yarım kalan 'Hasan Minaresi', Marakeş kentindeki ünlü Kutûbiyye Camii'nin minaresi ve de Sevilla’da yer alan ve bugün 'La Giralda' olarak bilinen İşbiliyye Camii'nin minaresi de Mimar Câbir'in eseri,.
Fas’ın Mimar Sinan’ı. Biz nedense, tüm İslami yapılara Selçuklu ve Osmanlı yapısı olarak gördüğümüz için, diğer Müslüman ülke mimarlarını es geçeriz. Câbir'in, ayni yüzyılda yaşayan ünlü matematikçi ve astronom Câbir Bin Eflah olasılığı üzerinde duranlar var.
“Merenid mezarlığı Chellah” ve antik kent Sala Colonya’yı da gezin, görün ve yazın..Gezemedik, göremedik ve de yazamadık. Accık kenarından gördük. Biz yaptık siz yapmayın.
Saat; 10;39. Kraliyet sarayına gidiyoruz. Kraliyet sarayının; halka açık geniş ve çok bakımlı bahçeleri var. Gezip dinlenebiliyorsun. Unutuyordum; Kraliyet sarayının içine asla giremiyorsunuz. Ancak bahçesine. O da Rabat’ta. Diğer kraliyet kentlerindeki sarayların bahçesi bile yasak..
Sarayın içinde Enderun (Saray okulu- Kraliyet koleji), Başbakanlık ofisi, İslam Bakanlığı (Kral Müminlerin imamı olduğu için) ve Savunma Bakanlığı (Kral ordunun başı olduğu için) bulunmaktadır.. Burası kralların yazlık sarayı imiş. 1777’de ABD’yi ilk tanıyan 3. Muhammet yaptırmış. Eğer bahçedeki çeşme akıyorsa, Kral sarayda demekmiş..
Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk’e saldırmak için A.O.Ç’liğne saray yaptı, Aksaray’a 5 km yaklaşamıyorsun. Adam cumalara tümen ile gidiyor ve sonra ben halkın iradesiyim diyor. Halkın iradesi halktan kaçar mı? Neler kaçırmadı ki..
Kraliyet sarayını bahçesindeki ağaçlar ilginç. En ilginci de; Benjamin kavcuğu da denen ve ortamını buldu mu 30 metreye ulaşan evlerin içinde de sus ağacı olarak bulundurulan “Benjamin ağaçları”. İlk kez görmüyorum, bu kadar uzadığını ilk kez duyuyorum. Saray, 5 hektar, bahçesiyle 42 hektar.. Benjamin adı acaba; Şairden başka her şey kabül edilen Amerikalı yayımcı, yazar,kaşif, bilim adamı ve diplomat. Benjamin Fɾanklin (1706, Boston - 1790)’den gelmesin. Hiç düşünen oldu mu bunu?!
Rabat; Fransızların sömürge zamanlarından itibaren tarihsel dokusunu bitirdiği ve halkını etnik kültürlerinden uzaklaştırdıkları Fas’ın başkenti. Bütün şehirleri gibi modern olgular Fransız sömürgesi zamanından kalma Fransızlar belli ki yeşilliğine, denizine, ünlü mavi beyaz evlerine Endülüs bahçelerine, ılıman iklimine ve de Rabatı’n kıyısındaki, Atlas Okyanusu’na dökülen “ Bou Regreg Irmağı”’na dokunamamışlar… Uluslar arası şirketler (Nokia, Mango, Siemens) Genel Müdürlükleri bu şehirde olduğu için yabancı fazla. Sakin bir kent. Satıcılar yapışkan değil. Yerel ürünler ucuz.
Fas kentlerin çoğu surlarla çevrili. Hiçbirine dokunulmamış. Aklıma; surlarla çevrili Samsun geldi, doğrusu surları yok edilen ve de Çin surlarından sonra dünyanın en büyük surlarına sahip olan Çatalca surlarının yok edilmesi de.. Rabat’a da 17.YY’dan kalma görkemli dış surlardan giriyorsunuz..
Karşınızda hemen Kraliyet Sarayı ve de Fransızların yaptığı Ville Nouvelle(Yeni Şehir) çıkıyor. Sonrasında; ortada geniş bir bulvar, palmiye ağaçları, yeşillikler ve her iki tarafında geniş kaldırımlı Fransızlar zamanında yapılmış binalar. Kafe, kafe, kafe her yer kafe...
Endüstri kenti; Halıcılık, balıkçılık, dokuma, asbest, bira, şeker işleme, değirmencilik, sigara, balık, meyve ve sebze konserveciliği üretimiyle.. Eski kent Medina kıyı yakınlarındadır ve Agda olarak anılmaktadır. Medina (Agda)’nın eski ve küçük bir bölge olmasına karşın, Yeni Kent, hükümet binaları, elçilikler, Ulusal Üniversite, parklar, geniş caddeleriyle çağdaş bir ticaret ve kültür merkezidir. 1609’da İspanya’dan sürülen Mağribler (Faslılar) Rabat’a gelerek eski kent “Medina”’yı kurdular).
Değişik tarihlerde korsanların üssü durumuna gelen kent, daha sonra Fas Sultanlığının, 1912’de Fransız Fas’ının merkezi oldu. 1956 Bağımsızlık sonrasında da başkent konumunu korudu. Fas’ta askerlik zorunlu değil. Profesyonel orduya sahip..
FEZ(FES):
Saat; 11:26 Fes(z)’e hareket.. Mantar meşesi ağaçları eşliğinde ilerliyoruz. Dünyada şişe mantarı üretiminde önemli yeri var. Argan ağaçları da bu yörede yetişiyor.. Argan yağı özellikle kozmetik’te ve yemeklerde kullanılıyormuş. Bu işi kadın kooperatifleri yapıyormuş. Essaouira (Suveyre) gezisi esnasında Argan yağı satan ve üreten kooperatife gidilecek ve isteyen alacak..
Endülüs’ün kutsal bilim başkenti ve bildiğimiz fesin üretildiği ve de Türkçe’de Fas’a Fas dememizin sebebi olan Fes(Fez)’e yolculuk devam ediyor. Fez’in anlamı kazma, çünkü Fez inşa edilirken kazma bulunmuş ve inşa edilen kente de kazma denmiş. Atatürk bir köye gider.
Çay ikram edilir. Şeker yok. Bal Katın der ve yerel bu absurd söylenceye göre Ankara ilçesinin adı “Balgat” olur.. Fes adının öyküsü bence Balgat adından mantıklı.. Balgat ve benzer öyküler Atatürkçülüğe şirin görünmek için uydurulmuş öyküler..
Ersel’in önceden belirtiği gibi; neredeyse Kasaplanka ile birleşecek olan Muhammediye limanından geçtik. Fas’ın, dünya’da orta çağ yerleşimi bütün olarak en iyi korunmuş şehirlerden biri olduğunu gözlemleyecekmişiz. Atlas dağları iklim bağlamında da Fas’ı ikiye bölmüş. Etekleri kurak, yüksekleri ıslak, yani yağış alıyor.. Fas dünya’da ilk kimyasal silah yiyen ülke(bu detayı girişte yazmıştık)..
Biri Borj Nord, diğeri Borj Sud. Yani Kuzey ve Güney Kaleleri Fez’e ihtişam kazandıran kaleler. Gezi başladı; gözlemlemeye başladık.. Görüyoruz ki; Fas-Fes Gezisi Fasa fiso değil..Belli ki Fas gezisi bize, renklerin ve güneşin ‘okyanuslara ve sahraya karşı’ raks eden egzotizmini masalsı bir atmosferde yaşatacak..
Saat; 13:52 Fes’teyiz: Fes’ın Şanzelizesi(Frn.Champs-Elysees) olan 2. Hasan Bulvarındayız. Trafik karmaşası yok. Bulvar kral sarayına dek uzanıyormuş. Fes Arap kenti. Dahası; Fas, günümüzde Arap, Berberi, Yahudi ve Fransız karışımı bir kültürel kimlik karmaşasında. Hepsinden izler taşıyor Ulemalar kenti deniyor.
Fes’in Medina(Old Medina- Eski şehir):Medina denen Eski şehir 13.5 km uzunluğunda. UNESCO koruması altında bulunan Fes’in Medinasında yemek yiyeceğimiz için, zaman kaybetmeksizin Medina’ya girdik girmesine de zamanımızı kaybettik ve ekzotizmin bilimkurgu zamanına ışınlandık..
Gizemli kapılardan geçiyoruz; Bab-ı Cedîd(Yeni Kapı) ve Bab-ı Resîf gibi..Dünyanın, motorlu aracın olmadığı tek eski şehir (Medina)’in bir insanın dahi geçmekte zorlanacağı, insan bedenini merak ve ürküntü duygusunun sarmaladığı, karşılıklı dükkanlar nedeniyle iki kolunuzu yere paralel açamadığınız boğucu ötesi bir yer. Ürküntü, çünkü arkadan gelen yüklü eşek veya katır her an sizi pis suların aktığı(Balık ve sakatat) yere kapaklandırır ve sakat bırakır.
Hele bir de yüklü katır veya at geçerse. Eğer ters yönden gelen bir eşek var ise, insanlar duvara yapışarak veya dükkanlara girerek kendini kurtarıyor. İnanın, bu sokaklara bir obez insanı salın, obez Fas’ın Medina’sından ya ölür ya da tiğ gibi çıkar.. Sonunda bu işkence labirentinden geçerek; yemek yiyeceğimiz “Restaurant Jarin”’e geldik. Bu izbe bölgede böylesi güzel bir yer sahrada bir vaha adeta. Şaşırdık.
Gelir gelmez de; Fas’ın ünlü Berberi yemeği “Fajin” geldi. İlginç gelmedi, çünkü farklı baharatlı, kuskuslu, safranlı bildiğimiz güveç. Adını huni şeklinde kapağı olan çamur kaptan alıyor. Ardından; üzüm, hunnap, incir ve Kavun’un olduğu meyve kabı ve de ünlü nane çayı. Sow eşliğinde gelen (havadan bardağa dökerek köpürtülüyor) Nane çayı. Karnımız ağırdığında içtiğimiz nane kaynatılması.. Şekerli veya şekersiz içebilirsiniz.. İnsanlar beslenemiyor, protein az sürekli ekmek, ekmek, çoğu hastalıklı görünüme sahip..
Saat; 16: 30. Eşekli trafikte yine eşeklere karıştık yürüyoruz.. Molla İdris Müzesi, camisi ve türbesindeyiz. Camiden mum satan kadın. İlk kez gördüm camide mum yakıldığını. Birileri 3 semavi dini birleştirmek, tek semavi din haline getirmek istemiş fakat birileri, yani dinden geçinenler, yani din ticareti ve siyaseti yapanlar engellemiş..
Fas’ın 1 milyon nüfuslu 3. büyük kenti Fez, tarihi medreseleri ile ünlü.
En önemlisi; Karaviyyin (Karaouine) Medresesi.
Bitişiğinde ünlü Karaviyyin Camisi var. Karaviyyin Camii: 859 yılında, ‘çocukların anası’ adıyla bilinen Tunuslu Fatima Muhammad Al-Fihri tarafından inşa ettirilmiş. İnşaat malzemeleri; kum ve çakılın Mekke’den getirildiği söylenmektedir..
Detayı; Fatimi Hükümdarlığı zamanında, İdrisilerin yönetimde bulunan Tunus’un Kayrevan kentinden Fes’e göç eden Fakih Ebu Abdullah Muhammed Bin Abdullah el-Fihri'nin kızı Fatima el-Fihri, ailesiyle birlikte Fes'li ailelerin yoğunlukta yaşadığı Karaviyyin mahallesinde inşa ettirmiş. Karaviyyin Camisi, zaman içerisinde bölgenin ilim merkezi haline gelmesiyle Karaviyyin Üniversitesi İslami ilimler ve fen ilimleri alanında eğitim vermeye başlamış.
Üniversiteye girmenin ilk şartı "Kur’an-ı Kerim hafızı olmak" deniyor. Dünyanın ilk üniversitelerinden biri olarak kabul edilen Karaviyyin Medresesi kuruluşunda Fatima el-Fihri bizzat görev almanın yanında külliyeye sürekli fon sağlamış. Medrese 1963’te Fas’ın devlet üniversitesi sistemine dahil olmuş. Kemer formlarına sahip olan, Kuzey Afrika mimarisinin unsurlarını ve minareli formlarını kaplayan cami Endülüs mimarisine benzemektedir. Bina, oyma sıva, ahşap işleri ve çini mozaikleri yanında yeşil kiremitli çatısıyla dikkatı çeker.
Hemen yanıbaşında; 1349 yılında Sultan Ebu Anan El-Merini tarafından inşa edilen ve dünyanın hafızası diye tanımlanan "Karaviyyin Kütüphanesi" bulunur. Kütüphanede, ceylan derisi üzerine elle yazılan 9. yüzyıldan kalma Kur'an’ı Kerim, özel korunan kitaplar arasında bulunuyor. Bir söylencedir anlatılır; Şeytanın rakamı olarak suçlanan, hatta barbarların icadı olarak anılan ve 1299 Floransa tarihli bir kararnamede, İtalyan Floransa kambiyo loncalarının yasakladığı “Sıfır” bu çevrede bulgulanmış.. Saat; 16:37. Medina gezisi devam ediyor.
Karaviyyin Camisi’nin yakınlarındaki Ebu İnaniye Medresesi ise Berberi emir Ebu İnan Faris tarafından, 1351-1356 yıllarında yaptırılmış. Mermer ve ahşap işçiliğinin en zarif örnekleri insanı büyülüyor. Bugünkü Fes şehri üç bölümden oluşmaktaymış. 9. yüzyılda Arapların gelmesiyle kurulan eski şehir Fes el-Bali; 600 yıllık Fes el-Jedid ve Fransızların işgali döneminde kurulan Fes el-Badi. Dahası; Eski şehirdeki kentsel doku ve önemli eserler arasında o dönemden günümüze kadar ulaşan tarihi yapılar: El Attarin, Ebu-İnan, Misbahiye ve Sahrij Medreseleri, bit pazarları (Fondouk Tsetouanien), kraliyet sarayı Dar el Makhzen, Endülüs Camisi, 'Karaviyyin Camisi ve Üniversitesi' Molla İdris Müzesi, Neccarin Çeşmesi..
Son durağımız; Argav ağacının kabuğundan elde edilen, Argav ipeği ile yapılan dokumalar atölyesi. Bir şeyler alındı, kafama Tuareglerin mavi çöl kıyafeti sarıldı ve mavi adamlar denen Tuareglere benzedim, resim çekinildi ve saat; 17.45’te Medina gezisi bitti ve toprağa ayak basarak günümüz dünyasına geri döndük..
Bilmiyordum; İzmir ile kardeş şehirlermiş, nehir kıyısına kurulmuş Fas’ın eski başkenti Fez.. Sbou nehri, Fez’in yakınından geçiyor. Surlarla çevrili tarihi bölgesi Fes el Bali, 1981’den bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeymiş. Fez’in daracık sokakları insana gizem duygusu katıyor. Derisi ile de ünlü. Dahası; Medina’da deriyi işleyip ürün haline getirilen tabakhaneleri ve deri boyama atölyeleri varmış.
Ağustos sıcağında korkunç koku yaydığı için tabakhanelere girmedik, uzaktan baktık. 10 bine yakın dükkan olduğu söyleniyor. Geleneksel yöntemle derilerin boyandığı atölyeleri ilginç. Deriler; doğal sebzelerden elde edilen boyalarla boyanıyor. Örneğin; Nane (yeşil), kına (turuncu), sedir (kahverengi) ve safran (sarı). Tabakhane ve boyama çukurlarını görmek için çevresindeki deri satan dükkanların teraslarına çıkmalısınız. Medina tarihi yapılarıyla yine de büyüledi demek zorundasınız.
Yukarıda belirtiğim gibi; motorlu araçların giremediği dünyanın tek kenti Medina (eski kent Fez El Bali) 9.YY’da kurulmuş. Arkanızdan; Attention (dikkat) ve Balak sesleri duyarsanız bilin ki arkanızdan yüklü el arabası veya eşek geliyor demektir. Medina’nın daracık sokakların oluşturduğu labirentlerde kaybolmamak için sürekli işaret bırakmak değil de işaret alma modundayız. Sürekli Çünkü; surlarla çevrili bir orta çağ kenti Fez’de kaybolmamak olası değil.
Yüz yıllık taş döşeli bir buçuk, iki metre genişliğindeki dar sokakları sebebiyle arabalar girememekte. Yemin ederim bir tek otomobil yok, çünkü; taş döşeli bu yollarda sadece eşekler yürüyor. Yüz yıllardır Fez’in taş döşeli sokaklarında taksi, çöp arabası, ambulansı, kamyoneti ve servis araçları olarak çalışıyor. Yoksul bir kent. En önemli gelir kaynakları aldıkları küçük bahşişler olduğu için ısrarcı olabilmekteler. Bu sıkıcı..
Deve eti yemek için burayı tercih edin.. Fez’in eski kent merkezi, yani kalbi Eski Fez’e (Fes el Bali) girmek için devasa Mavi kapı’dan (Bab-ül Celud kapısı), geçmek gerekiyor. Dışarısı mavi, içerisi yeşil. Mavi, Fez şehrinin rengi. Yeşil ise İslam dininin. Bu iki renge Eski Fez’de, dünyanın bu en büyük araçsız kentinde sık-sık rastladık.
Çünkü; en kötü ülkenin bile büyüleyici bir yanı vardır; dünyamız coğrafyasıyla, tarihi ve konuk ettiği uygarlıklarıyla büyüleyici olduğu için..
Barları kendi ülke insanına kapatan (2019 sonrası bizde ne olur acaba?) yine de Fez’in de görülmeye değer bir Medina’sı (Old Medina) burası. Dikkat; resim çekeceğim derken ve de çantanı, eşekleri ve grubu kollarken aman kaybolma. Sonra seni dilendirirlerken buluruz.. Şaka-şaka, bugünlerden ülkemden güvenli Fas ve Fes(Fez)..
Fez Nehri kıyılarında kurulu bulunan eski kent, Endülüs Emevileri döneminin İslam mimarisinin ve el sanatlarının günümüze dek taşımış. {{Ara sıcak: Fas; Morocco olarak bilinir. Fas'a bir tek biz Fas diyoruz, tıpkı Brüksel’de Emirdağlıların çokluğu nedeniyle Brüksel’in başkenti Emirdağ mı? diye sorulduğu gibi.. Şöyle ki; Osmanlılar Fas'ı Fez kentinden ibaret sanarlarmış. Çünkü o dönemlerde her türlü zanaat, ince işçilik ve ustalık için İstanbul'a gelenler hep Fezlilermiş. }}…
Fez Nüfusunun çoğunluğu, Endülüs (Özellikle İspanya’dan göçen), Kairouan ve Tunus'tan gelen Mağribi hanedanlarından mültecilerden oluşuyor. Fas'ın politik başkenti 1912'de Rabat olmasına karşın Fez, ülkenin bu kültürel ve dini merkezinin mirasını korumuştur. Kent kurulduğu dönemde çağının en önemli İslam bilginlerini, şairleri, tarihçileri ve filozofları yetiştirmiş.
Örneğin; modern tarih yazıcılığının (historiyografi), sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, Tunuslu devlet adamı ve tarihçisi ve şeriata karşı olduğu için 2.Abdülhamit’in yapıtlarını yasak ettiği İbn-i Haldun(Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadramî 1332-1406)** ve Orta Çağın en büyük seyyahı ve Rıhlet-ü İbn Battûta diye bilinen seyahatnamenin yazarı, Anadolu'yu da gezmiş olan ünlü İslam gezgini Faslı İbn-i Batuta (Tam ismi Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin İbrahim Levâtî Tancî 1304-1369) da o dönemde yaşamıştır..
TEKRAR FEZ VE MEKNES
3.Gün 29 Ağustos 2017Saat; 09:09. Yine Fez’deyiz. Saray kapısındayız. İki mahalle arasındaki kapı. Müsevilerle, Müslümanların çekişmelerini engellemek için akşamları kapanan kapı noktası; Mellah Müsevi Mahallesi: Saat; 09:30. Balkonlu evlerin olduğu burası; “Boulkhsıssat caddesi”. Artık burada Musevi yok gibi. Fas Kralı 4. Muhammet Yahudi mahallesinin isminin Mellah olarak değiştirilmesi yanında, mahalledeki tüm sokaklar da ülkede Yahudilerin yaşadığı dönemdeki isimlerine geri döndürdü.
Hatta, Fransızlar ve İngilizler Musevileri isteyince, Musevilerin onayı ile; “Burada Müsevi yok, Faslı var” yanıtını verdiği söylenir. Aynı binada oturan; Müslümanlarla Museviler, birbirlerine karşı çok sevgili ve saygılılarmış. Öyle ki, Müslümanlarda kadınlar erkek çocukları hamama götüremezler, Musevi ailelere teslim ederlermiş..Birbirlerine süt annelik bile yaparlarmış..
Ah evrensel dayanışma, ah! Günümüzde böylesi ilişkiler kalmadı, her şeye her değere rant eksenli siyasallaşmış inançlarla bakıyoruz.. Fes din kenti, yani ulemalar kenti olmasına karşın Cuma günleri esnaf tam gün değil, dükkanları yarım gün kapatıyor. Fakat, Medina’da tam gün kapalı. Buradaki Arapça yazılar Kuran süreleri değil, kimlik belirten yazılarmış. Benim ülkede Arapça yazılar hala Allah’ın kelamıdır diye görüldükleri yerde dua okunan Arap yazısı bağnazlığı var.
Saat; 10:00. Mavi Kapı’dayız. Fez’in simge rengi mavi. Kapının arka yüzü İslamiyetin kutsal rengi yeşil. Küçük dükkanların kapıları yok. Önündeki bankı, dahası tezgahı aşarak dükkanın içine girebiliyorlar. Buradaki surlar ticaret merkezini korumak için.. Kahvehanelere sadece erkekler gidiyor.
Oyun yasak, sohbet yapılır. Fas halkı dinlemeyi (Masal) seviyor. Her kahvenin bir meddahı var gibi. Kahveler adeta otantik kültür yuvaları diyesim geliyor, fakat genellikle kahvehanelerde ot (esrar) kullanan uyur dinlerlerle dolu.. Ramazan Bayramı küçük, Kurban Bayramı büyük bayrammış. Ramazan bayram gününe müftü karar veriyormuş. Bayram namaz saatleri kralın uyanma saatine göre ayarlanıyormuş. Kandil inancı yok.
Kandil olgusu salt bizde var. Erkek kadın Cellab (pardösü) giyer. Kadın eşini kaybettiğini belli etmek için beyaz cellab ve beyaz ayakkabı giyermiş. Kurban bayram namazında ve kurban anında beyaz cellablar giyilir. Yolculuk esnasına kırsal kesimde beyaz cellablarla insanları daha iyi fark ediyorsunuz.. Değindiğim gibi, Fas’ta camilere ‘eğer Müslüman olduğunuzu anlatır ve ikna edebilirseniz’ girebilirsiniz. Kısacası, Yasak.
Bu yasağı getiren de Manda komutanı Hubert Lyautey imiş. Kendi askerleri camiye çizme ile girince kızmış ve yabancılara camileri kapatmış. Krallar bunu değiştirmemiş, çünkü, yobazlık yapan cami cemaatine karşı oldukları için camiler namaz saatleri açılıp kapanıyormuş..
Saat; 10:30 Mellah, yani Musevi mahallesi gezisi bitti. Fez’in güney ucuna gidip kuşbakışı resimler çektik. Medina kentinde gezdiğimiz yerleri kuşbakışı görselledik.. İlginç konu Barbara Hudson (Wal-Mart marketler zinciri sahibi) burada hayvan hastanesi (Amerikan Funduk) kurmuş… Mitterand Fez’de askerlik yapmış. 6. Muhammed’in eşi prenses Lalla Salma Fez’li..Fez gezisi; 11:08’de bitti. Yoculuk Meknes’e..
TARIMIN BAŞKENTİ MEKNES(ZEYTUNI):
Saat; 12:05’te Meknes’e hareket ettik..Otoban, tarım alanları, dahası özellikle zeytin ağaçları arasında.. Rabat ile Salé kentlerini birbirinden ayıran ve Atlas Okyanusu'na dökülen Bou Regreg ırmağını geçerek Meknes’e ulaştık. Adını kurucusu Berberi kabilesi Miknasalardan alan Meknes; Fas’ın tahıl ambarı imiş.
Afrika’da tarım fuarının düzenlendiği tek ülkenin, Tarımın Başkenti olarak görülen Meknes’deyiz. Saat; 13:10. Yemek molası. Harira çorbası. Hurma ile içilecek. Çorbadan hurmayı alırsak, bu güzel çorba Kadriye Çorbacıoğlu’nun yalancı işkembe veya uyduruk çorbalarına benzer.. İçinde, bal kabak, havuç ve de kabak olan, özel soslu Dana etli safranlı Kuskuslu bir çeşit Tajin, Ardından, meyve ve de kendilerine özgü kurabiye ve nane çayı geldi. Diğer yemeklere oranla güzeldiler.
Nane çayımızı içerek, deve ve fil heykellerinin olduğu havuzlu bahçede, Havuza giren Mekneslileri izliyoruz. Sıcak kere sıcaklık başıma vurmuş olmalı ki, bir ara olduğum gibi havuza dalayım der durumlardan kendimi zor kurtardım. Saat, 14:55’te yemek bitti, “Gez-Gör-Yaz” ve de iş etkinliğine devam..Es geçmeyeyim; Fas’ta Muhammed ve Hasan adı çok kullanılıyor. 10 kişiye arkadan Muhammet, Hasan diye bağırsanız en az dördü dönüp bakar. Bu nedenle isimleri numaralıyorlar. Altıncı Muhammed veya 3. Hasan şeklinde..
Meknes Meydanı40 km’lik surlar Binbir Gece masallarının duvarları kadar etkileyici. Yoksul Alaaddin’in, büyük serüvenlerden sonra ele geçirdiği lambayı elinden kapmak geldi içimden. Sonrasında lambanın içine hapsedilmiş cinin yardımıyla ülkeme dönüp halkımı dinden ve imandan geçinenlerin elinden kurtarma düşüne düştüm.
Öyle ki; Hz. Muhammed (S.A)’in “Üleşmeyen benim ümmetimden değildir” felsefesini ve de büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Halkın sesi, Hak’ın sesidir.” ilkesini yaşama geçirme adına yetim halkın hakkını yiyenlerin cebinden alıp Halka dağıtma modunda buldum kendimi.. Doğru; Alaatin’in cinine kaldı işimiz.. Fakat doğrunun doğrusu; böylesi rüya mekanlarda; Alattin’i sihirli lambasıyla bekler gibiyiz, lambasındaki cin çıkıp isteklerimizi yerine getirsin diye..
Meknes’te, Berberi ve Arap atlarından Fas’a özgü at yetiştiriliyormuş. Bu, Arap ve Berberi kültürünün ortak bir kültür oluşturduğudur.
Fas’ta kraliyet şehirleri, iç içe 3 surdan oluşuyor, tıpkı şu an kgezdiğimiz Meknes’teki gibi:
1- Fransızların inşa ettiği Yeni Şehir
2- Halk şehri Medina
3- Siyasi ve idari güç merkezi olan; Kraliyet bölümü..
Biz şu an 3. Surdaki Kraliyet bölümündeyiz. İlkin, kentin suyunu karşılayan, Orta Atlas (Rif dağları) dağlarından ve çevredeki kuyulardan getirilen sularla doldurulmuş 17.YY’dan kalma havuz (Sahrij Swani) başındayız -Swan kuğu demek. Galiba kuğu gölü anlamında da, kuğu falan görmedik.
Moulay İsmail sarayın su gereksinimini karşılamak için yaptırmış. Süreç içinde kente ve tarım alanlarına da verilmeye başlanmış. Şehre su getirme teknikleri ve yollar mükemmel ötesi düşündürücü mühendislik yapıları. Havuzun anbarlara yakın surların gizemli ve haşmetli duruşu muhteşem…
Bize ilk selam veren, tunçtan El Heri oldu. El Heri; su taşıyıcısı. Tunç’tan heykelini yapmışlar... Fas’lı yılda 180 kg buğday tüketiyormuş. Belli ki protein eksikliği buradan geliyor.. 17 YY’da inşa edilen Ambar ve Ahırlar arka arkaya.. Önce; Asgari denen, tahil/buğday ve yem ambarına, dahası günümüz tahıl silolarına girdik.
Kerpiç tuğla ve kerpçiç sıvadan oluşan kemer kubbeli, 15 derece sıcaklığının üzerine çıkmayan, tepesinde; tahil dökmek ve de aynı zamanda havalandırma için kullanılan dikdörtgen delikleri olan devasa yapılar.. Tüm Ambarların dolusu 3 yıl Fas’ı doyuruyormuş. Buralar inanın zaman yolculuğunun istasyonları sanki. Biraz sonra diğer istasyon olan Ahırlara geçeceğiz.
Işınlanarak geçtik bile. Buraya kral binicilik alanı da diyorlar. (Royal Stables). Sultan Moulay idriss tarafından inşa edilmiş. Ahırlar üstü açık kemer sistemli yapılar. En az 500 atın barınacağı yer. Mimarlı-Mühendislik harikaları. Bir noktasından atların çoğunu izleyecek görüş açılı yapıları.. Meknes’e Zeytunı de denmesindeki neden burada zeytin üreticiliğinin yapılması. Fas’ın %60 zeytinyağı gereksinimini Meknes karşılıyormuş.. Şarapcılık de ileri aşamada. Gereksinimin %85’ini karşılıyor.
Cellatlık bile yaptığı ve de 500 karısının olduğu söylenen gaddar kral Moulay İsmail (1634–1727), Meknes’i başkent yapıyor.
Öylesine acımasız ki; yaptırdığı yer altı zindanı (Yeraltı Hapishanesi Cara) ziyaretçi akınında:
[[ Zindan Molla İsmail tarafından özellikle Hıristiyan mahkumlar için yaptırılmış. Adını Portekizli mimar Cara’dan alıyor. Mimar Cara Portekiz asıllı bir mahkum. Moulay İsmail bu hapishaneyi inşa etmesi karşılığında özgürlüğüne kavuşturmuş. Hapishane ışıksız, soğuk ve hücreler arasında duvarları olmayan bir zindan. UNESCO tarafından koruma altına alınınca tavana ışık ve hava kaynağı olacak delikler açılmış. Mahkumlar, özellikle Müslüman olmayanlar bu soğuk, havasız, zifiri karanlık ortamda gece gündüz zincirlere bağlı şekilde istiflenirmiş..]]
Antrparantez; (Cellatların mezarları isimsiz, fakat Moulay İsmail değil mezar taşına tarihe bile adını yazdırmış. Güç sen de ise sen ne olursan ol adını yazdırırsın, bizim şey gibi.. Eyüp mezarlığı isimsizlerle doluymuş.Taht için, değil kardeşini oğlunu bile katleden Osmanlı padişahları da aklına geldi mi?)
İyi de Meknes bu kadar mı!? Meknes; 800 bin nüfuslu, UNESCO tarafından dünya kültür mirası kapsamına alınmış Fas’ın 6. büyük kenti. Cezayir’e yakın bu kent; İmparatorluk kentlerinden birisidir ve Orta Fas'ın kuzeyinde yer alan Meknes, krallık içinde yer alan şehirler arasında..
Arkeolojik sitedir de. Kuzey Afrika'nın en iyi korunmuş kalıntılarına ev sahipliği yapar. 1997 yılında UNESCO Dünya mirasları listesine girmiştir. Ben Meknes’i 2010 Şubatında tarihi bir minarenin devrilmesi sonucu 36 kişinin öldüğü bir faciayla duydum. Hüzünlü mutluluk olsa da oradayım. Etrafı surlarla çevrili, kapısı çok, egzotik bir rüya kent. Fez'den arabayla yaklaşık 1.5 saat mesafede. Tarihi bir yer. Volubilis burası; Roma kalıntıları bakımlı.
Tapınaklar, Kemerler ve evler.. Bilinen dar sokakları, klasik bir Medina’yı ve Yakınlarda, Volubilis'in Roma kalıntıları ve krallıktaki en önemli iki tarihi yer olan Moulay (Molla veya bey) Idriss'in mezarı ilginç.
Meknes iki ünlü kültür festivaline ev sahipliği yapıyor. Volubilis Festivali her Eylül'de gerçekleşir. Meknes; bir zamanlar Roma, daha sonra Amazigh(Berberiler) ve Araplar tarafından işgal edilmiş ve ardından birçok büyük Fas hanedanının egemenliği altında kalmıştır.
İngilizce ve İspanyolca konuşuluyor. Bir saate yakın turladık Aman tuvaletlere dikkat; kağıdı veya suyu yok. Saat; 16:00 Bab Mansour Gate kapısındayız. Meknes’e altın çağını yaşatan Mulay İsmail’in emriyle yapılmış. Türkçesi Galip kapısı: 2 Kuleli görkemli kapı. Üzeri, dönemin şairlerinini şiirleri ile bezeli. Dikdörtgen minarelerinde 3 yuvarlak delik, 3 semavi dini temsil ediyormuş.
Meknesliler 1687’de inşa edilen bu kapının Afrika’nın en iyi kapısı olduğunu söylüyorlar. Yakınındaki; Medina'nin (Old Medina-Eski Şehir) girişi. Etrafında dükkanları olan ıssız bir yer. Meknes Medinası daha modern ve rahat. Güzel ve ihtişamlı bir kapı. Fayans işçiliği büyüleyici. Maroccian tarzı olarak ve farklı renklerler egemen. Fas’ta kapı çok. Bu en büyüğü, Afrika’nın 2. büyük kapısı, fakat bakımlı ve etkileyici.. Ankara’daki Melih Gökçek’in çakma kapıları aklıma geldi..
Bou Inania Medersa: Mimarisi muhteşem. mozaikleri, ahşap oymaları ve sıva çok etkileyici. 14. Yüzyılda yapılmış anıt mezar.
Saat; 17:00. El Hedim Square(Place El-Hedim). Bab Mansur kapısının tam karşısındaki; güzel bir kare meydan. Medina'nın da bitişiği. Marakeş’in dünyaca ünlü Djemaa el Fna Meydanı’nın minyatürü imiş(Burayı şimdiden merak etmeye başladım). Fas çayı kahveleri, birçok bar ve dükkanların bulunduğu kare meydan. Ve de Bizdeki Köçekler gibi oynayan Faslılar, yılan ve maymun oynatıcıları ve deve, hatta atlar. Ececan Çorbacıoğlu Midillilerin resmini çekti, gizlice..
Mellah mahallesi gördüklerimizin benzerleri, yani balkonlu geniş evler. Mellah-Musevi mahallede 35 Musevi kalmış. Fas’ın genelinde ise 5 bin.. Çocuklar, eskiden Musevice de öğrenirmiş, şimdi Berberice, Fransızca ve Arapça.. Fransızca, Fransa’nın mandacılıktan vazgeçme koşullarındanmış. Fransa, yıllık tazminat da alıyormuş bazı sömürge ülkelerinden..
İsteyenler; Mausoleum of Mouley İsmaili(Molla-Bey diyenler de var) müzesine de gidebilir..
Meknes taksicileri yayaya çok ama çok kibarlar sürekli onlara öncelik tanıyorlar. İki çeşit taksi var; Petit Taksi(Küçük taksi) ve Grand Taksi(Büyük taksi). Siz siz olun Fas’taki taksilere pazarlık yapmadan binmeyin. Kesin 10 diyorsa 5’e gider. Saat; 17:30 Meknes bitti, sıcak nedeniyel biz de.. Kuşbakışı resimler için, yani panoramik görüntüler için yüksek bir yere geldik. Sevgili kızım Ececan Çorbacıoğlu görselledi..
Böylelikle; Kasaplanka’da 1, Fes’te 2 gün kalışlarımız sonlandı. Şimdi(yarın sabah); 4 gün kalacağımız Marakeş’ sabah 07:00’de yola çıkacağız. Otele dönüş ve yarın Marakeş..
Atlas dağlarının ortasındaki geniş ovada; üzüm bağları, meyve ve zeytin ağaçları ve sebze bahçeleri arasında yol alarak otele döndük.
MARAKEŞ(KIZIL KENT):
4. Gün. 30 Ağustos 2017Fez’de son sabahın köründe kahvaltı ve sabahın 07:00’sinde Marakeş’e yolculuk. Marakeş’i çok marak ediyoruz.. Marakeş, Fas’ın önemli kadim kentlerinden birisi. Öyle ki, yakın zamana dek ülkenin adı bile kentin adıyla anılırmış; Marakeş Krallığı olarak. Dahası; Fas'ın adı olarak kullanılan Morocco (Marruecos, Marrocos, Maroc, Marokko)’da Marakeş'ten türetilmiş isimler.
Marakeş isminin de kökeni Berberî dilindeki “Mur Akush” ise 'Tanrının toprakları' anlamına geliyormuş.. Marakeş adı, çabuk haramiler gelmezden uzaklaş anlamındaki “Mara Koşe”’şeklinde geldiğini söyleyenler de var…
Ersel Karaman; 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutladı. Atlas ülkelerindeki 30 Ağustoslarının yetersizliğinden söz ederek Manda yönetimlerine değindi. Yol uzun; molalarla birlikte yaklaşık duble yolda 8 saat sürecek. Önce, Rabat, ardından Kasaplanka geçildikten sonra Marakeş.. Varış ve karış karış dar sokakları arşınlama ve panoramik tur Ve Bahia Sarayı( Ba Ahmet sarayı).... Berberi dilinde "Tanrıların Ülkesi" anlamına geldiği düşünülen Marakeş, Fas’ın en büyük 4. şehirdir ve rengarenk pazarları ve de “Jemaa el Fna Meydanı(Kıyamet Meydanı veya Fena Meydan)” ile ve de kızıl renkli evleriyle ünlü.
Marakeş giriş:Saat; 08:30. Khemısset’ı geçtik; Tıflet’e 26, Rabat’a 83 km var. Mola verdik 08:35’te. Tıflete’ye 10 km kala binek arabası kül olmuş. Moralimiz bozuldu.. Sürekli yaptığım şeyi yapıyorum; “Gez-Gör-Yaz” etkinliğine Fas bilgileri toplama adına.
Ersel kardeşim anlatıyor ben yol boyunca not alıyor, ilginç yerleri görselliyorum: Atlas dağlarında kenevir üretimi-ki dünyaya buradan dağılıyormuş- yapılıyor. Yani esrar üretimi. Esrar serbest, Alkol yasak. Biz Sunni Hanefi, onlar Sunni Maliki. Bu konuda farklı duruşa sahibiz. Fas’a 8. YY’da gelen İslamiyet’te Alkol neden yasak?
İnsanları sarhoş ettiği ve kötülüklere neden olduğu için. İyi de neden bu farklılık. İslamiiyet tek ise, Kuran’da en doğru tek, yani Allahın kelamı ise, mezhep farklıları neden!!?? Alkolden beter esrar yaygın Fas’ta.. Farklı duruş salt bu değil; Fuhuş çok yaygın ve kanıksanmış.
Yani, fuhuş yapanlarla aileler ayni cafede oturabiliyor. Şeriatla yönetilen bir ülkede, sömürge sürecindeki ahlaki dejenerasyon.. Saat; 09:30. Rabat’a 25, Kasaplanka’ya 95 km kaldı. Portekiz’den sonra dünyada ikinci mantar üretiminin yapıldığı meşe ağaçları yine karşımızda..Kentra ve Tanger’i geçtik. Rabat’a girilen noktada Kasaplanka yolununa döndük. Salla Jadia’dayız. Elmenzen’e 17, Kasaplanka’ya 92 km var.
Şimdiki Kral 6. Muhammed’in babası 2. Hasan’a sormuşlar: “ Fas nedir?”. Yanıt; “Fas kökleri Afrika’da, dalları Avrupa’da..” Gazeteci ikinci soruyu; “Oğlun Muhammet nedir?”. “Ben benim, o da o..”.. Belli ki, insanlar baba oğul arasında bir farkın olduğunu sezinlemiş..
AKP iktidarı ve FAS arasında soru işareti yaratan benzerlikler var. Örneğin, 2. Hasan 1998'de “Adalet ve Kalkınma Partisi (PJD)’ni kuruyor veya bir başka partini adını PJD yapıyor. İslamcı ve İslami demokratik bir siyaset izleyerek iktidar oluyor.. Türkiye’de, 2001 yılında aynı ad ve anlayışla parti kuruluyor ve 3 Kasım 2002 seçiminde iktidar oluyor..
31 Mayıs 2013’te başlayan Gezi Halk Hareketinden sonra 3 Haziran 2013’te apar topar R.T.Erdoğan Fas’a gidiyor, Fas kralı 6. Muhammed ile görüşemiyor.. Tüm bunlar rastlantı mı? Özellikle 6. Muhammed’in Erdoğan ile görüşmemesi sizlerin zihninde neler yarattı?
Benim zihnimde, esinlendiği 2. Hasan ile Demokratik reformcu 6. Muhammed’i birbirine karıştırdı. 2. Hasan itiraf etmişti, “Ben Hasan’ım, O da Muhammed..” .. Belli ki 6. Muhammed’in olmazsa olmazları anlatılmamış kendisine.. Ya küresel efendi dön demeseydi, kalır mıydı?.. Görüşür muydu canım!?..
Atlas dağının tümsekleri arasında slalom yapıyoruz. 107 km’mız kaldı.. Toprak kızıllaştı.. Marakeş’in kızıllığı bu topraklardan yapılan yapı malzemeleri ve elemanlarından almış olabilir.. Vahamsı küçük yerleşim alanları, bu kızıl toprakların adeta nefes alma noktaları.. O da ne önümüze yemyeşil nehirli (Oum Er-Rbia) ve de yemyeşilli bir vadi çıktı.. Kaktus tarlalaları ayrı gizem katıyor görselliğe. Biliyoruz ki onun meyvesi çok hoş, sokaklarda satılıyor.. Güneydoğumuzun ve İç Anadolu’muzun kerpiç damlarını izliyoruz adeta..
Saat; 12:00. Marakeş’e 200 km var. Uçsuz bucaksız Konya ovası değil burası, uçlu bucaklı Marakeş ovası, çünkü bir yanı Atlas dağlarına, bir yani Atlas (Atlantik) Okyanusuna dayanıyor.. Saat, 12:15. Ova 159. km’de Atlas dağlarına yaslandı; denizden 500 metre yukarıda olan Marakeş’e doğru, dahası Yüksek Atlaslara tırmanıyoruz. Saat; 13:34. Marakeş’e 65 km kala mola verdik.. Harran ovasında ilerliyor gibiyiz..
Ve, saat; 15:00 Marakeş’teyiz. Önce Nar tezgahları, Hurma palmiyeleri ve 6. Muhammed stadı eşliğinde 1 Milyon nüfuslu Marakeş’e girdik.. ‘6. Muhammed bulvarı’ndan’ Baia Saray’ına gidiyoruz.. 72 metre uzunluğunda minareye sahip Kutubiye (Koutoubia) Camisi karşımızda. Her yüzü ayri süslemeli. Hemen-hemen kentin her yerinde görülen buluşma anıtı gibi..
Ezan Fas’ta makamsız okunduğuna tanık olacakmışız.. Moresk mimarisi ile yapılan 72 metre uzunluğundaki minaresiyle Koutoubia Cami, Marakeş’in en önemli simgelerinden biri. 1162 yılında inşa edilmiş. Bugünkü Kuzey Afrika, İspanya ve Batı Sahra topraklarına hakim olan Murabıtlar Devletini yıkarak onun yerine geçen Muvahhidler yapmış. Muvahhidler, 1146 ve 1248 yılları arasında, bugünkü İspanya topraklarının büyük bölümünün yanı sıra Kuzey Afrika’daki bazı toprakları da denetimleri altında tutmuşlardı. Caminin dışı herkese açıkken, Müslüman olmayanlar içerideki dua bölümüne kabul edilmiyor.
Saat; 15:18. Bahia Sarayı (Ba Ahmed’in Sarayı)’ındayız. Bahia, haseki demekmiş. 19. yüzyılda Sultan Hasan’ın veziri Bou Ahmet denen vezir Hasekisi için yaptırmış bu sarayı.. Bu avlulu (Rıyad) saray şu an Müze..
Marakeş’in Topkapı Sarayı deniyor. Bana pek öyle gelmedi. İlginç mimarisi Selçuklu saraylarını anımsattı. Yalnız, İçerideki zellige (Potikare renkli fayans süslemeleri) fayans döşemeleri, boyalı tavanlar ve şaşalı dekorasyonu zamanın ruhunu yansıtmış. Sarayın çiçek ve ağaçlarla dolu bahçesi güzel.
Saat; 16:17. Marakeş’in Medina’sındayız. Medina’nın çarşıları, turistlerin en çok ziyaret ettiği noktalardan birisi. Adeta İstanbul’un Mahmutpaşası.. Renklerin, kokuların ve seslerin birbirine karıştığı çarşı sokaklarında gezmek çok zor. Cadde ve sokaklar kadın erkek çoluk çocuk motosiklet üstünde. Yemin ederim Fez’in Medina’sındak eşeklerden daha acımasız ve tehlikeliler.
Eşeğe çuş der durur, bunlar ne çuş’tan ne de yuhtan ve de ruhtan anladıkları yok. Özellikle kara çarşaflı kara gözlüklü kadınlar at gözlüğü örneği gittikleri için sağa sola çarpa-çarpa gidiyorlar. Marakeş’in bu sorunu çözmesi gerekir. O daracık sokakta adamlar ve kadınlar insanlar arasında slalom yapıyorlar..
Çarşafli kadın az; olanlar da bir ücübe yüzü gözü peçeli ve de gözünde en pahalı gözlük.. Bandanalı türbanlı kadın yok gibi. Örtülü kadın çok, fakat saçlarının perçemi gözüken güzel görünümlüler. Halkın yarısı başörtüsü takmıyor. Yani Fas’ta giyim kuşam serbest.. Gençler, sporla ilgileri yoğun; özellikle futbolla. Yaşlısı genci Galatasaray tutkunu. Lümpen ve saldırgan Arap gençleri genelde "Erdogan" diyor..
Mutlaka gezinizin. Asla aklınızdan çıkmasın ve herkese anlatın.. Ayakkabı çarşısı, halı çarşısı, deri çarşısı ya da baharat ve parfüm çarşısı her yer böylesi, kelli felli yanında gösterişsiz olanı ile.. Marakeş’in hayvan derisinin hala eski usullerle işlendiği ünlü tabakhanelerini ‘yazın bu sıcağında’ gezmeyin, kimse ayıltamaz sizi..
En önemlisi olur olmaz yerlerde deklanşöre basmayın aksi taktirde baskına uğrar ve geçmişte kaldığını sandığın hesaplar karşına çıkar. Bir grup nedense kurşun döken kadınların olduğu yere gitmek istedi. Nedense ne demek? belli ki birileri kurşunlara gelerek ve fal baktırarak kısmetini açacak, hastalığını kapatacak vs.vs.. Başladık daracık yollarda yürümeye.
Öbek-öbek, oturmuş kadınlar kurşun dökecek av savaşı içinde. Hepsi de Arap..Birinin resmini çekeyim dedim. Amacım kadınları değil, kullandıklar malzemeleri çekmekti. Yapılı ve gösterişli bir kadın hırsla ayağa kalktı, yetmedi yanındaki sandalyeyi kaptı, diğeri eli belinde kaşlarını çattı Şevket ise Yusuflara yattı. Korkum, telefonumu kapacaklar ve resimler ve de yazdığım yazılarım kurşunlara gelecek.. Erkeklerde geldi, bir devasa Arap burnumun ucunda, itikledim, limandaki kıyı lastiğine çarpar gibi ben geri gittim. Resmi silmemi istediler.
Bir başka resmi sildim, anladılar yine bir başkasını sildim, “Merci” dedi, danalar yedi. “Oh be resmi kurtardık” derken, devasa kadın tekrar üzerime geldi memelerini Altan yukarı esneterek, meğer; ‘sen benim bana yardım eden cinlerimi kaçırıyordun’ haykırıyormuş. Kadın yaklaştıkça, benim gözlerim, onun tek gözü fal taşı gibi açıldı; olamaz, ne olmuş bu böyle bu benim üniversiteden yavuklum “Abbudin”!! Adının anlamı gibi tapardı bana.
Bir gün ben İnşaat değil Maden mühendisliği okuyacağım diyerek İstanbul’a gitti. Birkaç kere görüştük. Belli ki Maden mühendisliğinin kurşun bölümünden mezun olmuş, kurşun döke döke DNA’sı bozulmuş. O da beni tanıdı, birbirimize sarıldık ve de.. Tüm bunlar benim geçmişteki bir hatamı ortaya çıkarıyordu, acaba itiklediğim o melezimsi çocuk benim..
Her ne ise Kadriye Çorbacıoğlu gülmekten helak oldu. İçimden acaba Abbudin’im eskisi gibi çift gözlü bir güzel olsaydı Kadriye hanım bu kadar güler miydi.. Hala gülüyoruz, tahminin Ersel de hala gülüyordur.. Sonradan üzüldüm niye mi, kurtardığım resim, sadece yürüyüş halindeki grubun ayakları, çünkü görüntüyü tam ayarladığımda arkadaşların ayakları devreye girmiş.. Ve resmini çekemediğim Abbudin’imi artık resimlerde bile göremeyeceğim..
Souk(çarşı): Marakeş’in sırayla Kapalı ve açık hava Çarşılarının dar ara sokaklarını izliyoruz.. Dünyaca ünlü bu labirentin geleneksel köşeleri etkileyici. Renkli görüntüler insanı farklı dünyalara değil, renklerin içine taşıyor, benliğinizle dokularınızı renklendirerek... Kumaşçılar, demirciler, deri tabakhaneleri, ahşap ustaları gibi ülkede mevcut nice el sanatlarının tüm örnekleri ile karşılaşıyorsunuz. Berberilerin yüzyıllık geleneği şifalı ot ve kremlerin satıldığı bitki uzmanları sizi eğlendirecek duraklardan biri olacak..
Kızıl sultan lakaplı II.Abdülhamid’i es geçip; Kızılcıklar oldu mu şarkısındaki “Kızıl” sözcüğünü Komünizm propagandası yapılıyor diye suç duyurusu yapanlar, acaba Fas’ın kızıl şehri Marakeş’e ne yaparlardı?!
Fas’ın Yukarı Atlas Dağları bölgesine açılan kapısı olan Kızıl şehir Marakeş, Fas’ın en muhteşem egzotik kenti olarak, Kuzey Afrika gizemli albenisini en iyi yansıtan kent. Eski ile yeniyi harmanlayan ve bunu tüm ihtişamıyla yansıtan kızıl bir kent.
Şehir, alışveriş yapmayı sevenler için bir pazarlık cenneti, ah motosikletler olmasa. Görülmesi gereken yerleri tekrar edelim: Eski Pazar (Medina Souks), Jemaa El Fnaa, Koutoubia Camisi, Bin Yusuf Medresesi, Saadi Mezarları, Bahia Sarayı, Dar Si Said Müzesi, Marakeş Müzesi, Almoravid Koubba binası, Menara Bahçesi, Majorelle Bahçeleri, Imlil kasabası ve Toubkal Ulusal Parkı ile görmeyenleri üzecek egzotik ve gizemli kent..
Saat; 16:44. Kıyamet meydanı, fenalıklar meydan ve Mücizeler meydanı olarak betimlenen “Jimaa El- Fnaa” meydanındayız: Gürültü kirliliği, koku kirliliği ve görüntü kirliliği umurunuzda değil. Gözlerinizi ve dimağınızı şaşkınlıkla açmış bir şeyleri algılamaya çalışıyorsunuz. Verdiğiniz bu görüntü sizi ele veriyor ve siz artık yabancısınız, sizin etrafınınızda çeşit-çeşit satıcıların ısrarlı dansları başlıyor.
Onlardan kurtulayım derken, insanlara çarpma bir yana, yılanlara ve maymunlara ayağınızı basma tehlikesi yaşıyorsunuz, çünkü; yılan ve maymun oynatıcıların bölgesindesiniz. Ürküntüyü ve şaşkınlığı atmanın terapisi içindesiniz, aksi taktirde travma geçireceksiniz. Ve aniden ben de onlar olmaya karar veriyorsunuz. Cebimdeki kalemleri elime alıp, burnuma kadar yaklaşıp bana bir şeyler satmaya çalışanlara ben de kalem satmaya başladım, “Stlyo, stylo” diyerek.
Artık ben de seyyar satıcıydım ve yaklaşmıyorlardı. İnanın bu ısrarcı gezgin satıcılardan kurtulunca, Jemaa el-Fnaa veya Cema El Fna meydanının tüm fenalıkları ve de kıyamet belirtileri güzel geldi bana.. Günümüz, UNESCO Milli Miraslar Listesi’nde bulunan Afrika’nın en hareketli bu meydanın etkiliyemiyeceği babayiğit göremiyorum. Dedim ya farklı kültürlerin dayanılır feryadı.
Dahası; Eski Şehir’in (Medina) girişinde bulunan bu büyük meydan, farklı kültürlerin, otantizmin tepindiği, çekilir ve çekinilir felaket meydanı adeta. Kınalı dövme yapan kadınlar, sokak yemekçileri (Kelle, balık, Kalamar vd. Tabak yıkanışını görünce yemekten vazgeçiyorsunuz) yılan ve maymun oynatıcıları, meddahları, geleneksel kostümleriyle fotoğraf çektirmek için bekleyen Berberiler, sıkma portakal şeker kamışı suyu, Müslüman mahallesinde haşlanmış salyangozuyla, ayyaşı, aydını, karanlığı ile, Marakeş’te yaşama sevinci getirdiği gibi yaşam yılgınlığı da getiriyor..
Kızıl kent Marakeşin Jemaa el Fna Meydanı (Kıyamet Meydanı veya Fena Meydan)
Marakeş Medinası (Eski Şehir)
Kızıl kent Marakeşin Jemaa el Fna Meydanı (Kıyamet Meydanı veya Fena Meydan)
Kızıl kent Marakeşin Jemaa el Fna Meydanı (Kıyamet Meydanı veya Fena Meydan)
Etraftaki cafelerden birinin terasına çıkarak kuşbakışı da gözlemleyebilirsiniz. Gözlemledik ve resimler çektik. Kafede nane çayımı yudumlarken aklıma geldi; ben bu “Cema El Fna” meydanını da duymuştum terör saldırısı nedeniyle. Denmesin mi; “Bu cafede patlama olmuştu!”..
İster istemez terastan aşağı baktım, yüksekliğini görmek için.. Evet; 24 Nisan 2011 günü Cema El Fna Meydanı'na bakan Argana Kafe'de büyük bir patlama yaşandı ve 16 kişi yaşamını yitirdi. İşte; o kafe, bu kafe.. Dinci, doğrusu İslamist terör örgütlerinin Fas’a saldırmalarının nedeni, Fas’ın, diğer Arap devletlerinden, hatta bazı Atlas ülkelerinden daha demokrat, uygar ve insan haklarına saygılı evrensel duruşu; batı ile birlikter davranmaya çalışması ve Laik Demokratik bir yapının kurumsallaşmasındaki gerekli belirtilerin oluşması..
Akşam Ececan’ın ısrarıyla Cema El Fna’ya tekrar gittik. Akşam ayrı bir renk, otantizm bütününde egzotik bir cümbüş. Ececan sağ elinin üstüne kınalı dövme yaptırdı..
Galatasaray tutkunu Marakeş Jemaa el Fna Meydanı'nın en güzel esnafı; Ahmed El TizzaziATLAS DAĞLARINA YOLCULUK
5. Gün 31 Ağustos 2017Atlas Dağları gezisi: Saat; 09:00. 4 X 4 (Toyota Land Cruiser ciplerle) güneyin hayranlık uyandıran doğasını, bitki örtüsünü ve Atlas Dağları’nı tanımak için yapacağımız eğlenceli bir gezi bizi bekliyor. Tizintes Yolu’nu takiben Kik Platosu’na ulaşacağız. Bitki örtüsü, coğrafi yapı, karlarla örtüsüz zirveler gün boyu harika fotoğraflar verecek. Çocuk sahibi olamayan kadınların yüzyıllardır ziyaret ederek derman bulmaya çalıştıkları Mulay Brahım, Tifruin ve Taddart köylerinde molalar vererek Lalla Takerkust Baraj Gölü kıyısında öğle yemeği yiyeceğiz.
Atlas dağına tırmanırken yol üstündeki köyler bize adeta el sallıyorBir ulusun insanları bu kadar sevecen ve güler yüzlü olabilir.. Olur! Marakeşli Fas rehberi Abdülrezzak Allane bizim arabada. Hoşsohbet güzel insan.. Zeytin ağaçlarını seyrederek Yüksek Atlaslara tırmanıyoruz. İlk kez bir gezide yabancı ülkenin kırsalına gidiyorum. İlginç yerleri seyrederken, onlar da bizi seyrediyor.
Kerpiç damlı yalnız evleri, kerpiç duvarlı varsılların çitlik evlerini geçerek Atlas dağlarına yükselmeye başladık.. Evlerin duvarları ve onları çevreleyen duvarlar Marakeş’in simge rengi kırmız.. Biraz değil epey Urfa Harran’a benziyor. Saat; 10:00’da Tahanaout’ta mola verdik 10 dakika sonra Berberi köyü Joukak’da durduk. Abdülrezzak Allane her iki yerin adını önce Arapça, sonra Latince yazdı. Teşekkür ettim.
Bir yamaçta kademeli kerpiç evli Köy karşımızda, poz veriyor. Adı Joukak imiş. Hemen görselledik. Orta yaşlı olmasına karşın çok yaşlı görünen bir Joukaklı adam elinde ahşap kutu ile belirdi. Kafasında Meksika tipi hasır şapka, gözünde Mahatma Gandhi gözlüğü.. Kutuyu yere koydu, şapkasını çıkardı, şapkasının altındaki Takke göründü ve kutusunun sürgülü kapağını açtı.
Sonrasında renkli halkalı otantik flütünü (Hindistan’daki adı Pungi) kutuya doğrulttu; Çalar çalmaz da kutudaki yılan başını doğrulttu; yükselmeye başladı. Birkaç Dirhem verdik resim çekme izni için, çünkü yılanı oynatmayacağının deneyimine sahibiz Cemal El Fna meydanından.. Flüt sesi ile kutudan yükselen yılan dans ediyormuş gibi sağa sola salınmaya başladı. Dikkatimi çekti; adam flütünü sağa sola yönlendirince yılan da sağa sola yönlenerek oynuyoru oynuyor.
Bildiğimiz kadarıyla yılanlar duymaz yerden gelen titreşimleri hisseder. Oynamasına gelince de flütü av sanabilir şeklinde bir yorum geçti aklımdan. Yorumumun yarısı doğru değilmiş. Yılanlar, salt flütün hareketi ile dans ediyor, dahası hareket ediyormuş. Berberi yılan oynatıcısı, çalmayı bıraktı, kutuyu ve yılanı aldı, para toplamaya başladı.
İsteyenlerin de boynuna yılanını dolamak için dolanmaya..Vesselam kısa kelam, bize Cema El Fna meydanında yaşamadığımızı Joukak’ta yaşattı.. Teşekkür ettik ve yola koyulduk. Atlas dağına tırmandıkça çorak-kurak arazi yeşillenmeye başladı. Çam ağaçları tepeleri süslemeye başladı. Virajlı yolları döne-döne çıkarken yarlar ve dik uçurumlar kendini göstermeye başladı, korkularımız da..
Moula Brahim Aziz beldesinde mola verdik. Dik bir yamaca kurulu, insanı heyecanlandıran bir belde. Bir grup temiz giyimli kadın daracık sokakta ibadet ediyordu. Resim çekmeye izin vermediler. Bekarlar, doğrusu evlenemeyenler bu köye gelirse kendine eş buluyormuş. Evli olanlar, ise köyün kerpiç kırmızısı evleri ve çorak alanı..
Fas’ta insanlar, iyi-kötü; her şeye hamd olsun anlamına gelen; Hamdilullah diyor. Bizi ise iyi şeylere Hamd olsun diyoruz. Yani; iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme (methetme) ve övme manasına gelen bu sözcüğü kullanırız. Onlar büyük olasılıkla iyi ve kötünün de Allah’tan geldiğini düşünerek iyiliğe de kötülüğee de “Hamdilullah” dediklerini düşünüyorum. İlginç, Faslılar, çöl kervanına, çöl gemisi diyorlar. Develer burada tek hörgüçlü..
Mulay Brahım köyü gezisiAtlas dağlarına yükseldikçe bitki örtüsü yerini vahşi kayalara bırakıyor.. Taddart Köyündeyiz. Evler kerpiç değil taştan.. Güleç yüzlü sevimli ve sevecen Berberi büyükannesi Zehra Aitcogram’ın kendi kadar güleç yüzlü ve temiz evindeyiz.. İnsanlar soyadı olarak atalarının unvanını kullanıyorlarmış.
Berberilerde “Ait” Ata demek. Araplar’da is “Bin”.. Avlu kapısı dahil giriş kapıları iç içe iki kapıdan oluşuyor. Her iki kapıda da tokmak var. Küçüğü çalınınca evden biri, büyük kapıdaki tokmak çalınınca yabancı birinin olduğunu anlamak içinmiş.. Ececanımız Zehra hanımın evini ve bizle birlikte kendisini görüntüledi ve teşekkür etti.. Evi temiz, avlusu temiz kendisi temiz harika Zehra hanım bize adeta temiz bir Berberi gösterisi sundu.
Berberi Zehra Aitcogram’ın Taddart köyü ve evi
Sadece avlusunu ve evini açmadı, gönlü ile birlikte Ahırını, kümesini ve sauna darlığındaki banyosunu, odalarını, mutfağını..
Taddart köyünden ayrılıyoruz. Yolun üstündeki evin duvarına bir At başı çizilmiş. Belli ki köy eğitimli. Dahası; köy okumayı, yazmayı seviyor ki, çocuklar sürekli ‘Stylo’ diyerek, not aldığım kalemi istiyorlar. Fransızca ‘Stylo’ dolmakalem, “Le Crayon” da kalem demek. Elimdeki tükenmez kalemi belli ki dolmakalem diye görüyor. Ersel; “ Bir şey vermeyin, birine verince diğerleri de uçuşur veya verdiğinizle çekişirler. Dahası, niye verdi diye sorgular ve de bir dahakinde ister, vermeyince de küser..”
İşte ben tam duvardaki at başının resmini çekerken yanıma bir çocuk geldi, kafasını sağ omzuna eğerek sessizce elimdeki tükenmezi işaret etti. İçim burkuldu, yanında kimse yoktu “Ton=Senin” diye uzattım verdim Stylo’yu ve “Garder=sakla” diyerek uyardım. Öylesine sevindi ki hemen iki adım aşağıdaki evine gitti ve evinin mavi penceresinden el salladı, kalemi saklamıştı..
Saat; 12:17 “Wizern Köyü”’ndeyiz. Lalla Taker Kust Baraj Gölünde yemek. Ruhlarında ve de genlerinde süsleme sanatı var. Kapıları süslü ve renkli..Bazlama, Kuskuslu ve Safranlı Sebzeli Tajin, Şiş, salata, patates kızartması ve meyve.. Güzeldi.. Kadriye Çorbacıoğlu ve Ececan Çorbacıoğlu Fas mutfağıyla pek barışamadılar.. Saat;13:07. Wizern köyünün konuk odasında, dahası Nane çay şovunun yapıldığı köy odasındayız. Uzun dikdörtgen salonun 3 duvarının önündeki divanlara-Sedir oturduk ve Nane şov’u izlemeye başladık.
Nane deyince nane-nane şarkısıyla ünlenen Ajdar Angut, pardon Anık aklıma geldi. Ajdar’ı görse Wizern köyü şovmeni kesin naneyi bu hale koyan Ajdar’a dava açardı.. Sarı, mavi gözlü sevimli yavrumsu kedi (hangisi sevimli değil ki), sedirde oturan bizlerin bacaklarından geçerek sevgi dağıtıttı, kediden korkan arkadaşları da korkudan dağıttı. Ececan ile bizdeki Zehra Özle teyzesi kediyi sevdiler de sevdiler.. Düşünün kedileri çok sevimli bulan fakat elini sürmekten çekinen Kadriye Çorbacıoğlu bile kediyi kucağından indirmedi. Anlayın kedinin kendisini ne kadar sevdirdiğini ne kadar sevimli olduğunu..
İsteyen kaya şeker ile içti nane çayını, isteyen de ikram ettikleri harika minik kurabiyelerle.. Dağın, taşın, börtü böceğin adını sordum da bize yeşil çaylı harika nane çayı şovu yapan Wizern köyünün güzel insanın adını sormayı unuttum. İşte harika Wizern köyünün harika insanı ve nane çay şovu ve de Yeşil çaylı Nane çayının yapılışı: “Çin'li olan yeşil çayı çaydanlığın içine bıraktı.
Üzerine sıcak su ilave etti ve ateşte bir kaç dakika kaynattı. Sonra taze naneleri kattı ve kapağını kapattı. Bir kaç dakika demlendirdikten sonra iki ayrı bardağa koydu. İlk koyduğu bardağı ve sonradan ikinci bardağı tekrar demliğe aktardı. Kısa süre beklettikten sonra yukarıdan köpürterek bardaklara doldurdu...”
Marakeş, belki keşmekeş fakat gizemin ve egzotizmim ve de otantizmin dibi aynı zamanda. Burada gün ışığı ve renkler çok farklı, gizemsel ruh taşıyor. Sokaklarına, caddelerine, dağına, taşına, ovasına, Atlas Dağların eteklerine, kızgın güneş ve kumun sahrasına, kadınlarının giyisilerine, yaşlı insanın yüz çizgilerine yapışan renkler; olmayan ilham duygusunu veriyor demek asla abartı değildir..
Ve; kerpiç-taş damlı Wizern köyü otantik aktivitemiz ile Atlas Dağları gezimiz sonlandı.. Saat; 15:00’te Marakeş’teyiz. 15:27’de adam başı 70TL ödeyerek Major Bahçelerine gideceğiz..
MAJOR BAHÇELERİ
Tek kelimeyle değil, tek bir ünlemle cennet bahçesi değil, cennetin ta kendisi veya cennetin izdüşümü. Bayram Özle kardeşim beğenmedi fakat beğenilecek gibi değil. Ben de katkı verdim bu cennet bahçenin bahçesine; Hurma çekirdeğini dikerek.. Burayı zenginleştiren ünlü modacı; Yves Saınt Laurent (1936-2008)’in külleri buraya serptirilmiş..
Bahçeyi ilk dizayn eden Jack Major eşcinselmiş.. Gelin bu Major Bahçesini biraz güzel anlatalım: Bahçe, yani; Le Jardin Majorelle (Major Bahçesi) bizim Gölbaşı’ndaki tarlanın 4’te biri. İlk sizi Kaktus çiçekleri karşılıyor. Bir bakmışsınız, adını bilemediğimiz egzotik çiçekler kuyruk olmuş size güzelliğini uzatıyor, tanışıyor..
Bu bahçeyi farklı yapan, moda dünyasının hitlerinden Yves Saint Laurent’in burada yaşamış olması. Bu bahçe satılıp, otel yapılacakken, Yves ve hayat arkadaşı Pierre Berge, varlarını yoklarını seferber ederek burayı satın alıyorlar. Evet; Fransız ressam Jacques Majorelle tarafından oluşturulan, Yves Saint Laurent ve Pierre Bergé tarafından geliştirilen Majorelle Bahçesi; bir bellek dinginliğinin efsanevi düzlemi adeta. Görülmeye değmez, görülmeyince dövünmeye değer; bugüne dek neden görmedim diye..
Ünlü moda markalarından birinin yaratıcıları Yves Saint Laurent ve Pierre Bergé’ye gizden gize ilham kaynağı olmuş. Kimine göre çılgın, kimine göre ajan, kimine göre yazan-çizen Jacques Majorelle’in düşleriyle harmanlayıp günümüz güzellik kavramını bulguluyorlar..
Saat; 16:34. Majorelle bahçelerinden sonra, sıra Aktarcılarda. Baharat ülkesinde baharatçıya uğramamak olmazdı. Marakeş’te Baharat merkezi, belki de baharat bankasındayız. Baharat profesörü Papillon Mustafa, yani Kelebek Mustafa bize resmen baharat brifingi verdi. En pahalısı Argan yağı ve Kaktus çekirdeği yağı, cilde iyi geliyormuş. Benin dikkatimi çeken nasıra iyi gelen çay ağacı..
Saat; 17:47. Yine Cemal El Fna meydanındayız. Kapalı çarşıları; Souk El Kesabine (Açık hava pazarı)’de alışveriş.. Buranın en güzel esnafını tanıdık; Ahmed El Fizzazi. Beni görünce; “Galatasaray çampiyon, en büyük cim booom..” Şaşırdım. Benim Galatasaraylı olduğumu nasıl bilir. Meğer Harun ve ablası Betül biraz önce buradan çıkmışlar.
Anlaşılan bizim de oraya yöneldiğimizi görünce Ahmed’e söylemiş olabilirler.. Fakat, her gördüğü Türkiye insanına Galatasaray diye coşuyormuş. Bu GS tutkusu acaba Noureddine (Nordin) Amrabat’tan (2012-14 sezonu) mı geliyor? diye düşündüm.. O da var da, sonradan aklıma geldi, GS’in yeni transferi Younes Belhanda’dan..
AİT BENHADDOU(KSAR) KASABASI
6.Gün 1 Eylül 2017Görkemli Atlas Dağlarını eteklerine ulaşıncaya dek Marakeş’in ovasına konuşlanmış dış semtlerini, yakın mahalleleri, geçiyoruz; narenciye bahçelerinin dışında hepsi de kırmızı, çünkü kendisi kızıl.. Kızıl kenti arkamızda bıraktığımız noktada Atlas’ın eteklerinin altında buluyoruz kendimizi. Fransızlar bir ara Atlas sedirleri yetiştirmiş, fakat sonradan kesilmiş. Kum süzücü Ilgın ağaçlarını izleyerek yüksek atlaslara bu sefer otobüsle ikinci kez tırmanıyoruz, fakat farklı yoldan, Atlasların güney doğusuna tırmanıyoruz, Atlas sedirlerini ve kısmı kaktüs bahçelerini seyrederek.
Atlasın yükseklerinde bulunan fosiller ilginçYol yükseldikçe dikleşiyor bize ve ürküntü veriyor. Bu noktada; yazılması, anlatılması hatta görsellenmesi bile güç bir muhteşeme tırmandığınızı anlıyorsunuz. Bunu; yerkabuğu levhalarının birbiri üstüne binerek (Levha tektoniği; dağların oluşumu) deniz üstüne çıkan devasa yükseltilerin yarattığı derin uçurumlara selam verditen virajlı dar tek yönlü yollarla algılıyorsunuz. Öğrendik ki, 250 milyon yaşındaki Atlaslar, Alpler ve Toroslar, 3. Zamandan kuzen oluyorlarmış.
Kurban Bayramı nedeniyle insanlar beyaz cellaplarını giymiş toplu olarak ayaktalar. Anlaşılan kurban kesiyorlar. Sonrasında; Bir başka vadi tabanına indik. Vadideki dere yatağını izleyerek ilerliyoruz. Ceviz ve meşe ağaçları, mısır ve sebze bahçeleri de bizi izliyor. Yol genişleme çalışmaları yapılıyor belli noktalarda. Neyse yol genişledi. Hem de 3 şeritli oldu. Ersel arkadaşımızı dediği gibi farklı bir coğrafyaya geçiş yaptık Bitki örtüsü yerini kaya örtüsüne bıraktı.
Saat, 10:00’da Tizi-n-Tichka Geçidine ulaştık. 2260 metredeyiz. Öylesi bir yerde durduk ki, yükseklik korkusu olanların asla derin dar vadiye bakamayacağı bir yer. Bu zirve Atlas dağının ziyaretine gelenlere tüm ihtişamıyla kendini gösteren nokta. Durduğumuz yerden Yüksek Atlas’ın salt kayaçlardan oluşan gururlu yükseltilerini ve bu yükseltilerin tabanında akarsuyun oluşturduğu yeşil bantlı dar vadiyi izliyor ve görselliyoruz.
Bu noktada, sabit çelikten satış tezgahları var. Fakat Bayram nedeniyle kapalı. Ve, saat; 10:27’de adrenalin tavan yaptığı 2260 zirvesinden inişe geçtik. Doğrusu Atlantik’i terk edip Afrika içlerine doğru yöneldik, yani Güney doğu Atlas dağlarına.. Sürekli bizle olan Fas’lı rehber Abdülrezzak Allane yok, çünkü, kral uyanırsa bayram namazı kılacak, kurban kesecek ve bayramlaşacak.. Saat; 10:40. Tamesman ve de Zghremmougdal’dan geçtik. Moladayız.
Tezgahlarda deniz kabukluların fosilleri Atlas dağlarında toplanmış. Belli ki bu dağlar yeryuvar tektoniği ile denizden gelmiş..Tüm bu bölge Berberi yöresi. Berberilerin “Özgür İnsan” bayrağı, Mavi, sarı ve yeşil. Belli ki Fas coğrafyasından almış. Ait Ben Haddou’ya 1 saat kaldı. Arazi çölleşiyor, çorak, dere yatakları kuru. Yağış çok düşük; 70 mm. Kışın bu dereler taşıyormuş. Kral 6.Muhammed’in babası kral 2.Hasan için de Demirel gibi barajlar kralı deniyormuş. HES ve GES yaygın Fas’ta..
Tizi-n-Tichka Geçidi 2260 metreSaat; 11:06. Quarzazate’ye yaklaşıyoruz. Neresi mi? Nerden bileyim! Bildiğim şey gittikçe çöle koştuğumuz, belki de çöl kapısıdır.. Doğrudur, biraz anlamsız, şurdan geçtik, saat şu, km bu demek. Benin yazım tarzım da bu. Geçtiğim yerleri adlarını, Km’lerini yazıyorum ki aklımda yer etsin. Olur ya; “Kim Milyoner Olmak İster” de soru olarak karşıma çıkar:)..
Dedik, Fas’ın büyük bölümü kurak. Bu nedenle yaşam olan suyu bulmak için seçenek projeler geliştiriyorlar. Örneğin; HES (Hidro Elektrik Santralleri), GES (Güneş Elektrik Santralleri) ve RES (Rüzgar Elektrik Santralleri) ve de su tutucu büyük HES’ler, Yani Barajların Yanında Fosil yer altı suları..
Yeraltı sularına çoğu zaman fosil su denir.. MÖ 9.-6. yüzyıllarda Urartulu madencilerinin başlattığı yer altı tünel kazım teknikleri zaman içinde geliştirilmiş. Çöllerde yapılan araştırmalar, yüzeyaltı su katmanlarının ortalama 20-30 bin yaşında olduğunu ortaya koymuştur.. Su katmanı yüzeye bir çıkma yaparsa vahalar ve yüzeye yakın birikintilere olanak veren artezyen suyu oluşur. Kar ve yağmur sularının kabaca %10’u yüzeyden, %90’ı yer altından denize ulaşır.
Kurak iklim kuşağında olan, denize uzak, yağmuru az, havası nemsiz, yüksek buharlaşma oranı olan yerlerde yüzey tatlı su kaynakları çabuk kurur. İşte bugün karşımıza çıkan kuru dere yatakları buna örnektir. Bu özellikleri taşıyan bölgelerde kehriz denen, yeraltı su kanalları sistemi en doğru seçenektir. (AnaBritannıca).
Biz de öyle mi; biz bu seçenekleri öteleyip sadece ülkenin ana damarı bir yana kılcal damarları derelere HES ve KOHES (Küçük Ölçekli Hidrolik Elektrik Santralleri) inşa ediyoruz. Termik santralleri ile atmosferi yok ediyoruz CO2 ile..
Evler kerpiç ve taş karışımı yapı malzemelerinden inşa ediliyor. Kurumayan derelerin yatak çevresi mısır tarlalarıyla dolu.. Minarelerde hilal yok. Kendilerine özgü dikdörtgen minarelerde 3 yuvarlak deliğin 3 semavi dini temsil ettiğini yazmıştık. Eğer beş delik varsa-ki var- bu da İslamiyet’in beş şartını temsil edermiş.. Hurma palmiyelerine sık-sık rastlıyoruz. Söylenceye göre; yaradılışta tanrı elinde kalan son topraktan Deve ve Hurma yaratmış..
Ilgın ağaçları yine belirdi. Sahra’da veya yakın yerleşimlerde insanlar evinin etrafını Ilgın ağaçlarıyla çevirirlermiş, çünkü Ilgın ağacının ince süzgeçimsi yaprakları kum fırtınasında kum yığılmasını önlermiş.. Yollar kötü, genişleme çalışmaları devam ediyor, çünkü bu yol Fas için çok önemli. Sinema müzesinin olduğu ve çölün kapısı olduğunu söylediğim Quarzazate kentini saat 11:45’te geçtik. Yol üstündeki renkli okullar ilginç. Taşımalı eğitim yapılıyormuş.. Her yıl kar yüzünden 2 hafta okullar kapanırmış..
Tagaouran’da ana yoldan ayrılarak “Ait Benhaddou” yoluna girdik. Saat; 12:03’te muhteşem ötesi muhteşem kere muhteşem Berberice adıyla; “Ait Benhaddou (Arapça; Ksar)”’dayız. Sahra ile Marakeş arasındaki eski kervan güzergâhı üzerinde yer alan bir köy. Turist ticareti nedeniyle bölgede yaşayan vatandaşların çoğu, nehrin diğer tarafındaki bir köyde inşa edilmiş olan modern konutlarda yaşamaktadır.
Sadece dört aile eski köy içinde yaşamaktaymış. Ait Benhaddou (Ksar)’nun duvarları içinde birçok kasbah, ticarethane ve diğer bireysel konutlar yer alır ve Fas toprak kil mimarisinin en güzel örneklerini verirler. Önce, uzaktan görselledik. Adeta Babil’in asma bahçelerinin arka mahallesi.. Yok, yok Bilim kurgu kenti.. Olmadı; paralel zamanın kenti.. Gerçekten, o denli etkiliyor ki betimleyecek ve tanımlayacak bir şey bulamıyorum. Neyse yemekten sonra düşüneyim.
Ne mi vardı?
Elbet Tajin.. Tajin sayesinde içimiz-dışımız safran ve kuskus oldu. İnanın küstük ve de kust.. .. Servis yapan garson; “İstanbol, Türkiye..” diyerek sempati dağıttı bizlere. Ben de “Artvin” deyince, masadaki arkadaşlar da güldü.. Gerçekten İstanbol ve Türkiye dışında bildikleri yok. Bir de Hasan Şaş, Hakan Şükür ve Galatasaray…
Ve, Ait Benhaddou kasabasını saat; 13:30’da tuz deresi üstündeki köprüden geçerek tırmanmaya başladık. Kasbah, kasaba anlamına geliyor, fakat asıl; Berberi ve Arap uygarlığında görülen, şehrin en yüksek noktasına kurulan, penceresiz kale benzeri yapı ve yapılar topluluğu.
Kasbah; berberi dilinde “Tighremt”, yani; düşmana ve hava koşullarına karşı koruma sağlayan yapılar. Dahası; Kent saldırı anındayken varlıklıların saklandığı yerler.. Kare tabana oturan yukarıya doğru daralan, 4 köşesinde kuleleri olan, tavanları boyalı ve işlemeli, ortasında aydınlanma boşluğu bulunan ve odaların diktörgen şekilde yayıldığı (içeri giremediğimiz için bunları mühendis bilgiçliğiyle atıyorum), nemden korumak için her yıl kerpiç sıva yapılan, su geçirmeyen taştan oluşan yapı, bir çeşit konak. Bu yapılardan oluşan köye de Kasbah deniyor.
Burası kervan yolu üzerinde kervanların konakladığı kervansaray. Fransızlarla işbirliği yapan Yukarı Atlaslı Fas politikacı Glaoui ailesi koruması altındaymış..
Ait Benhaddou(Ksar) 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edilmiştir Hollywood filmlerin doğal platosu.
Ait Benhaddou’da asılı tabeladan aldığıma göre;
[[ Ünlü; Ali Baba ve kırk haramiler(1954), Sodom I Gomor(1961), Lawrence Of Arabia(1965), L’omme Quı Volut Etre Roı(1974), The Jeewel Of The Nıle(1985-86), The Lıvıng Daylıghts(1986-87), Slave Of Dreams(1994), Solomon Aand Seheba(1994), Samson Et Dalilah(1996), Indıana Jones(1996), Le Jardın D’den(1997), Le Legıonnaıre(1997), Asterix(1998), The For Fea Thers(1999), Les Loıs Mages(2001), Kıng Dom Of Heaven(2003-4), Prınce Of Perıa(2008), The Bıble(2012), Games Of Trones(2012 Dizi), Queen Of The Desert(2013), Kıng Tut(2014), Ad The Bıble(2014), Kleopatra, Chawdan Indren(2015) ve Galavant(2015), The Mummy ve Gladiator(1998-99) filmleri burada, yani; Ait Benhaddou’da çekilmiş.]]
Şu an, sadece turistleri bekleyen birkaç dükkan dışında yaşam yok. Tırmanışta, 40 derece sıcaklı yaşlı erkek genç herkesi zorladı. Kasbah evlerini kuşbakışı izliyoruz. Büyülendik demek, zaman ötesine taşındık galiba demek vs, vs’leri söylemek yetersiz.. Burayı nasıl tanımlayıp betimleyeyim. Kıt birikimimle yaptığım betimlemeler, tanımlar kalmadı. Kendimi zorlasam Kasbah için, yazmayı da unuturum korkusundayım. Ve resimleri çektikten sonra kala kaldım seyrediyorum.
Kasbahların terasını aşarak tuz nehrinin öbür yakasının Kasbah teraslarına atladım ve tüm benliğimle Afrıkanın uçsuz bucaksız çöl coğrafyasına daldım. Hurma palmiyeleri ile örülü bir vahada soluklanmaya başladığım anda; Ececan’ın sesini duydum; “Baba iniyoruz”.. Daracık sokakların gölgesel serinliğinde tuz nehrinini öte yakasında dinlenirken bile esrarengiz Kasbah’tan gözlerimizi zor aldık. Gidemediğimiz; “Taourit Kasbah’ta film platosu, dahası Atlas Studyoları varmış. Kundun, Cennet Krallığı, Asterix, Babil ve Ben Hur bu stüdyolarda çekilmiş.
Masalların efendisi; Ait Benhaddou |
ESSAOUİRA(SUVEYRE) GEZİSİ
7.Gün 2 Eylül 2017Saat; 07:30’da Marakeş’ten Essaouir’ya doğru seyir halindeyiz, zeytin ağaçlarının zeytinlerini saya-saya Yaa; Cichaoua üzerinden Atlas Okyanusu kıyısında yer alan eski Portekiz Şehri Essaouira'ya gidiyoruz. Chıchaova’ya 14, Essaouir’ya 163 km var. Saat; 09:00. Sidi Mokhtar’da mola verdik. Sıcak dayanılacak gibi değil. Mola yeri adeta volkan ağzına konuşlandırılmış. Saat; 09:08. Sidi Mokhtar kenti Fransız arabalarını mezarlığı.. Agadır kenti de gurbetçilerin yabancı plakalı arabalarıyla adeta panayır haline gelir imiş..
Fas, fosfat üretiminde dünya devleri arasında. Fas dünyanın en zengin ülkesi haline gelebilir; eğer zengin fosfat, demir ve Okyanus içinde büyük petrol yatakları olan Batı Sahara(Sahra) sorununu çözerse.
Şöyle ki; Önceleri İspanyol Sahrası olduğu söylenen bu bölge sorunlu bölge. Çünkü Fas, Cezayir ve Moritanya’nın hak iddia ettikleri bir bölge. Yüzölçümü yaklaşık 226.000 kilometrekare olan ve yaşayan topluluğa Sahravi denen Batı Sahra’nın nüfusu; 267.405. Cezayir tarafından desteklenen ve Faslı ve İspanyol işgalcilerden kurtarmak için savaşan; “Frente-Polisario Cephesi (Marksist örgüt. ispanyolca açılımı:Frente Popular De liberación de saguía el hamra y río de oro...)'ne bağlı gerillalar,
Batı Sahra’nın bağımsızlığı için savaş vermektedir. Gerilalar, Fas birliklerinin bölgeyi denetim altına almasını ve fosfat yataklarının işletmeye açılmasını engellemiş. 1990'da ateşkes anlaşması imzalanıyor. BM himayesindeki Batı Sahra'nın kaderini belirleme referandumu, defalarca ertelenmekteymiş. Bu örgütün kurduğu; “Sahara(Sahra) Demokratik Arap Cumhuriyeti”’ni başta batılı devletler olmak üzere 50 ülke tanıdı.
Türkiye tanımıyor. Ben de tanımıyordum, yeni tanıdım, fakat devlet olarak tanıyıp tanımama da kararsızım. Batını amacı parçala ve sömür. Düşünün; batı kapitalizmi bir Marksist örgüte evet diyor, tıpkı Orta Doğu’da benzer terör örgütlerini tanıdığı gibi. Neden! Madenleeer, petrooooller.. Evet; Bu nedenle küresel efendiler burayı paylaşamıyor.
Fas, Cezayir ve Moritanya benim diyor, ABD, Avrupa ve Birleşmiş milletler ise dolaylı yollardan buna karşı çıkıyor. Bilindiği gibi burası İspanya sömürgesi idi 1975 yılına dek. Fakat, 1975 yılında Fas kralının (Kral 2. Hasan) emriyle Fas sinirini aşarak Bati Sahara'ya 350 bin kişi ile yapılan “Yeşil Yürüyüş” İspanyolları buradan çıkardı. 1976'da Batı Sahra toprakları Fas ile Moritanya arasında paylaşıldı. Frente-Polisario Cephesi'ne bağlı gerillalar, Fas birliklerinin bölgeyi denetim altına almasını ve fosfat yataklarının işletmeye açılmasını yine de engelledi.
1990'da ateşkes anlaşması imzaladı. BM himayesindeki Batı Sahra'nın kaderini belirleme referandumu, defalarca ertelendi. Kel alaka belki ama, dünyanın küresel efendilerce nasıl sömürüldüğünü anlatan bir kel alaka. Düşünün Küresel efendiler sömürge topraklarının üzerinde tepinirken altınındaki değerleri sömürüyorlardı, şimdi üzerinde tepinmiyorlar, yani topraklardan çekildiler, fakat o toprağın insanlarını birbirine düşürerek toprağın altını daha fazla sömürür oldular..
Küresel efendilerin başı ABD ve Avrupa’nın Batı Sahar’daki Frente-Polisario öyküsü bu. Ne kadar benziyor değil mi; PKK öykülerine; kapitalist efendi çıkarı için için Marksist Örgütü destekliyebiliyor. Ben 20.yüzyılın eskimiş ideolojilerinin içine tüküreyim..21. yüzyıl bu ideolojileri öteleyip veya harmanlayıp kendi ideolojisini kurmaz ise kadim 20.yüzyıl ideolojilerinden çok çekeceğiz..
Biraz Essaouira(Suveyre)’dan söz etsek mi!? UNESCO tarafından “Dünya Mirası” olarak ilan edilen ve Fas’ın en çok yabancı turist çeken yerlerinden biri olan şehir, uçsuz bucaksız Atlas Okyanusu kıyısında ‘şimdilerde balıkçı limanı’. Sanat ve kültürün iç içe geçtiği bir sahil kenti.
Essaouira Fas’ın Atlantik okyanusu kıyısındaki kentlerinden birisi. Orson Welles'in Othello(1952) filminde görünmesiyle ünlenmiş ve gezginlerin uğrak yeri olmuş. Özellikle; Bob Marley, Jimi Hendrix, Jim Morrison. Burada ot içip beste yaptıkları söylenir. Merkez’deki kale içinde konuşlandırılmış Medina esnafı sürekli bunların şarkılarını çalıyor..Evet; Surlarla çevrili.
Portekizlerin yaptığı kale ve bu surlar sayesinde, 2001'de, en iyi 18'inci yüzyıl sur içi yerleşimlerinden(1750 Portekiz depremi sonrası planlama) biri olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girmiş. Yukarıda değindiğim gibi Ait Benhaddou’da da çekimi yapılan “Game Of Thrones-Taht Oyunları” dizisinin belli başlı bölümleri burada çekiliyor. Anlayacağınız ünlü mü, ünlü..
Essaouira 1755 Portekiz depreminde etkilenerek yerle bir olmuş ve kent emir üzerine yeniden kurulmuş. Kent planlaması izgara sistemi. Fransız mimarın planlaması. Yanan eski Samsun planlamasının aynısı; yani yollar Atlantik Okyanusuna dik ve paralel (Izgara).. Fenikeliler 7. YY’da bulguladığı bu kent; Romalılar Liman kentine dönüştürmüş.
Onları Portekizliler izlemiş(15.YY) ve kenti sur ve kaleler ile çevirerek adını da; “Mogador” koymuşlar. Sonra Araplar egemen olmuş. Essaouira'ya bugünkü özgün kimliğini Sultan Muhammed Bin Abdullah. Var olan yapıları Fransız bir mimara yeniletmiş. Çok beğenen sultan adını; iyi planlanmış anlamındaki Essaouira adını koymuş.. Berberi dilinde Amogdol, diye de adlandırılır. Şehir körfezin kıyısında bulunur. Bu körfez, kısmen Purpuraires Adaları(Alkatraz benzeri mahkumlar adası) tarafından dalgalardan korunmaktadır.
Saat; 10;05. Resim çekme molasındayız. Essaouira günümüzde iki resmiyle bilinir. Birincisi Limandaki; mavi tekneler. İkincisi; Argan ağacındaki keçileriyle. Mavi teknelere daha geleceğiz.
Ağaçta keçi biter mi? Fas’ta biter. Kurak bölgelerde keçiler yerden bir şey bulamayınca Argan ağacındaki meyvelere saldırırlarmış. Para verdik, resimlerini çektirdik. Argan ağacından yapılan Argan yağını almak için yine yol üstündeki Köy Kooperatifindeki Argan yağı üreten yere gitmek için yola çıktık..
Ve saat; 10:30’da Argon yağı üretim ve satış yerindeyiz. UNESCO’nun koruması altında olan 8.280 km2 alanı kaplayan Arganeraie ormanlarındaki Argan ağacı salt bu yörede yetişiyor. Dahası; Yalnızca Fas’ın güneybatı bölgesinde Sous Vadisi’nde yetişen bir ağaç türü olan argan ağacının (Argonia Spinosa) meyveleri organik gıda ve kozmetik sanayinde kullanılır.
Geldiğimiz üretim ve satış kooperatifinde 70 kişi çalışıyor. 150-200 yaşına dek gelebilen Argan ağacının boyları 10, eni 15 metreye ulaşıryormuş. Kökleri su bulmak için çok derinlere gider ve erezyonu önlermiş. Meyveleri Fındık ve fıstık gibi sert kabuklu ve çok yağlı.. Çöl iklimi ve yüksek miktarda kireç içeren toprakta gelişiyormuş. Sert fıstık meyvesi gibi. Yemeyin, acılığı 1 saat zor geçti. Bir emekçi kadın taşla sert kabuğu kırıyor ve içindeki yumuşak meyveyi çıkarıyor. Diğeri meyvenin kabuğunu soyuyor(yemeklik yağ için), bir diğeri de el değirmeninde ezip yağını çıkarıyor.
Meyve, bildiğimiz kabak çekirdeğine benziyor. Yemeklik yağ için kavrulduğunda fıstık kokusu veriyor. Organik yemek yağı alan olmadı. Güzelleşmek için, kozmetik yağlar tercih edildi. Kooperatifi resimledik, kasalarını dirhemledik ve gidiverdik ..
Fas’a ve dünyaya genç olarak dönmek isteyenlere: “Saf zeytinyağının 3 katı E vitamini içerir. E vitamini etkisine sahip, alfa, beta, gama ve delta gibi kökteşlerinini (homologlarının) bir karışımı olan, yaygın ve en fazla bilinen doğal antioksidan olan “Tokoferol” içeriği zeytinyağından 2 kat daha fazla olan Argan yağı, cilt onarıcı ve besleyici olarak kullanılır. Anti-aging (yaşlanmayan) özelliği sayesinde yaşlanmayı geciktirir ve kırışıklık oluşumlarına karşı son derece etkilidir.
Vee; saat 11:50 Portekizlilerin Mogador dediği Berberi kıyı kenti Essaouira (Suvayr)’ dayız. Afrika ve Avrupa arasında köprü görevi gören liman kenti.. Marakeş’ten çıkalı 3 saat olmuş. Kıyıya iniyoruz. Atlantik(Atlas) Okyanusu’nun altın sarısı kumsalı ile mavisini; gökyüzü mavisi altında hırçın dalgaların oluşturduğu beyazlıklar içinde dans ederken bulduk. Sörfçüler ve Med-Cezir yoktu.
Okyanus; her haliyle mutlu karşılarmış gelenleri. Ardından martıların, “Asırlardır benim olan bölgeye hoş geldiniz” çığlıklarının yükseldiği Portekiz surlarının ihtişamlı bakışı ve Essaouira’ya esrarlı renk katan Mavi Tekneler selam verdi bize.. Skala De La Ville kale kapısından girdik ve hangi kare için deklanşöre basacağımızın şaşkınlığı içinde bakınıyoruz. Bize ilk poz veren martılarla resim çekindik. Devamında Atlantik(Atlas)
Okyanusunun hırçın dalgalarıyla dövdüğü kayalıkları, sonrasında sisler altında korsan gemisinin ürküntülü silueti izlenimi veren iki adayı (Büyüğü hapishane imiş ve Fas’ın Alkatraz’ı deniyormuş), ardından hiç bilmediğiniz tezgahtaki balıkları bildiğiniz kokular eşliğinde ve en güzel poz verdiği söylenen Mavi Teknelerle resimlerimizi çekindikten sonra kente yüzümüzü döndük.
Essaouira(Suvayr-Mogador)'dayızLimanı Sidi Mohammed Ben Abdallah yaptırmış. Askeri kalelerin yapımında uzmanlaşmış Fransa Avignon asıllı geometrici Théodore Cornut bu iş için görevlendirilmiş.
Essaouira limanı, 18. yüzyıl sonlarına dek Fas’ın deniz ticaretinin yarısını karşılıyormuş. Bir asır sonrasında, Fransızların hâkimiyetinde Casablanca ve Agadir limanları inşa edilince buradaki ticari aktivite yavaşlamış. Şimdilerde salt balıkçılıkla geçiniyor. En mutluları martılar. Marti bir dirheme değil bir balığa resim çekme izni veriyor.
Denizden kent girişi olduğunu düşündüğüm ve üzerindeki üç semavi dini işaret eden kapı üstündeki sembollerı görselledikten sonra festivallerin yapıldığı meydana çıktık. Bu meydanın adını bilmiyorum (Galiba El Nahda Meydanı). Burada Köken olarak Sahraaltı Afrika bölgesine dayanan, vurmalı çalgıların ağırlıkta olduğu bir müzik olan, “Gnawa Müzik Festivali” yapılmaktaymış (Haziran’da). İç Afrika’dan (Sahra altı) gelen Mali, Gana, Burkina Faso ve Fildişi Sahili gibi farklı Batı Afrika ülkeleri burayı ilginç kılıyormuş.
Burada resim ve diğer sanat festivalleri düzenlenirmiş.... Çevresindek meydanların sanat galerisine dönüşmüş olan Oqba Ibn Nafii (Kuzey Afrika Fatihi) caddesindeyiz. Dükkan kapıları kepenkleri mavi-mavi masmavi.. Kent planlaması izgara sisteminde olduğu için; paralel cadde ve onları dik kesen sokaklarla örülü Essaouira. Mellah Mahallesi (Müsevi Mahallesi)’nin olduğu İstiklal Caddesine(Istiklal Avenue) geçmek için dik kesen sokağın birinden geçtik. Sokak üzerindeki evlerin farklı oyma işçiliğindeki kapılarını görselleyerek
İstiklal caddesine çıktık. Mella mahallesi kentin kuzeyinde, Medina’ya bitişik. İstiklal cadde üzerindeki iki kapı arasında. Evler en fazla üç katlı ve mavi kapı ve pencereli. Mavi ahşap panjurları ayrı bir güzellik katıyor. Kentin kuzeyinde, 18. yüzyılda, Sultan Sidi Mohammed Ben Abdallah’ın isteği üzerine, çok sayıda Musevi tüccar ailesi uluslar arası ticareti başlatmak için buraya yerleşmiş. Bununla birlikte, her meslekten zanaatkar, tüccar ve sebze, meyve, baharat satıcısının yanı sıra işportacılar, ünlü hahamlar buradaymış.
Saat; 13:00 Medina’daydık. 18.YY doğumlu şehrin kalesini, balıkçı limanını ve Mellah mahallesini gezdikten sonra, diğer Fas kenti Medinalarından farklI olarak, dahası antik Roma kentlerinden uyarlanarak inşa edilen Medina (Sur içi)’dayız.. Birbirine paralel caddeler ve onları dik kesen sokaklardan indiğiniz Essaouira Medinası en az Essaouira kadar temiz. Daracık sokakları adete sanatsal galeriler gibi. Bembeyaz evleri, maviye boyanmış kapı ve pencereleri birçok Avrupalı ressam, şair ve yazara esin kaynağı olmuş.
Orson Wells, Jimy Hendrix gibi günü gününe yasayan (bohem) sanatçılar şehrin tarihi Medinasında yaşamışlar. İnsanı, not alırken ve resim çekerken rahat hissettirecek kadar çok sakin bir yer. Fas’ın geleneksel hediyelik eşyalar; deri terlik, ahşap sandık, incik boncuk, Cellaplar(uzun entaremsi giyecek), mücevher kutuları, lambalar, tokalar, masa örtüleri, cicili bicili gömlekler, diğer deri işlemeler, kilimler, yöreye has ağaç işi eşyalar, süslü çantalar, renkli fularlar Medina’ya renkleriyle egzotik bir hava katıyor. Modernist yorumlar getiren suluboya Fas resimleri, benzer rengarenk tablolar, heykeller, siyah-beyaz kartpostallar, dükkanların mavili kapı ve pencereleri Essaouira’yi renklendiren diğer güzellikler…
Medina gezisi 14:00’de bitti. Sıra geldi Atlas(Atlantik) Okyanusu’nda kulaç atmaya..
Essaouira'dayızFanatik Cafe’de hazırlandık ve koşa-koşa Atlantik Okyanusu’nun altın kumunda Med-Cezir’e yakalanmamak için koşmaya başladık. Bir tek çöp olmaz mı? Olmaz-olmaz, burada olmaz. Zaman kaybetmeksizin Okyanus’a daldık dalmasına da, çok soğuk karşıladı bizi. Belli ki; Alize rüzgarları sayesinde oluşan ılıman bir iklim denizi hayli soğutmuş.
Yine de kulaçlarımızı Atlantik Okyanusu’na bıraktık. Kumsalın adı; Cape Sim veya Sidi Kaouki mı olduğunu bilmiyorum, bildiğim tek şey, Marakeş’ten gelirken kıyıya iner inmez karşımıza çıkan ve Balığından tatlısına içeceğinden diğer yiyeceğine ne isterseniz bulduğunuz “Fanatik Kafe” önündeki kumsalde koşuşturmak ve okyanusunda yüzmek harika bir duygu idi. Kimin aklına gelirdi Okyanus kıyısında yarım saat yürüyüş yapacağımız ve yüzeceğimiz? Bizim aklımız gelir, çünkü dünyayı gezmekte kararlıyız.
Atlantik(Atlas) Okyanusu'nda denize girmek
CHEZ ALİ (ALİ’NİN YERİ) GECESİ
Chez Ali bir at canbazı. Öyle üç kağıtçı anlamında değil; gerçekte at üzerinde atraksiyon-akrobasi ustası bir canbaz.. Chez Ali’nin öyküsü masallardaki masal kahramanının öyküsü gibi.. Chez Ali, 1980’lerde Marakeş’te rehberlik yaparken turistlere Atıyla da gösteri yapmaya başlamış. Kendi gibi Berberi olan arkadaşlarla atlı ve çadır sayısını artırmış.
Gel zaman git zaman, yani; zamanlar gitmiş, yeni zamanlar gelmiş ve Günlerden bir gün şans da gelmiş: 2. Hasan atıyla gezmeye, pardon helikopteriyle geziye çıkmış. Bakmış yerden bir grup atlı bir şeyler yapıyor. “Kimdir bunlar?” diye soruyor. “Efendim, Ali isminde bir adam, atlılarıyla türistlere hem rehberlik hem gösteri yapıyor; yöreyi ve kültürümüzü tanıtıyor.”
2. Hasan yakından görmek için Atını gruba sürmüş, yine pardon helikopterini gruba yakın yerde indirtmiş. Seyretmiş ve çok beğenmiş. Hemen orada; “Bu adam güzel şeyler yapıyor, destek verin” diyor ve ondan sonra Ali resmen kurumsallaşıyor, çünkü Kral bu tesisleri yaptırıp armağan ediyor kendisine. Ali halk tarafından ve de yerli yabancı ziyaretçiler tarafından çok seviliyormuş. O her masayı ziyaret eder ziyaretçilerle sohbet edermiş..
Ne talih ki, Ali bir trafik kazasında ölüyor ve bu hazzı uzun süreli yaşayamıyor. Ama oğulları devam ettiriyor. Şu an 30’u aşkın çadır, 500 çalışanıyla 3-4 bin kişiyi ağırlayacak kapasitede taş yapılı devasa bir egzotik komplekse sahip..
Chez Ali; masal dünyasına taşınan zamanlarımız:Saat; 20:20’de Ali’nin yerindeyiz. Araçla Marakeş’ten 20 dakika uzaklıkta. Marakeş stadyumunun karşısında bir yer. Adeta uçsuz bucaksız sahrada gizemli bir kale karşınıza çıkmış şaşkınlığındasınız. Sizi, kale kapısında Bedevi kıyafetli, atlı, silahlı adamlar karşılıyor. Bedevi çadırları ve de otantik büyüleyici geçmiş zamanın masalsı mimari yapıları hayranlıkla büyülenmişçesine izliyorsunuz.
Büyüleyici atmosfer devam ediyor: Etkileyici atmosferin ilk etkinliğini; Bedevi kıyafetli görevlilerle resim çektirerek gerçekleştiriyoruz. Sonrasında; Chez Ali'nin kral 2. Hasan ile resimleri ve ilk yıllardaki gösterilerde giyilen giysilerin de sergilendiği müzeye geçiyoruz. Yapay mağaraların içinde buluyorsunuz aniden kendinizi.
En dikkat çekeni, masallarımızın vazgeçilmezi; Ali Baba ve Kırk Haramiler mağarası.. Ardından farklı folklorik kıyafetleri ve farklı enstrumanlarıyla sizi karşılayan ‘en az 10 kişili’ gruplar hoş geldin diyorlar. Bin Bir Gece Masalları’nı andıran dekorasyonu insanı büyülemiyor, kendi zamanından alıp masalsı zamanlara taşıyor.. Tüm bunları yaşarken kendinizi; bazen uçan halıda, bazen Ali Baba ve kırk haramilerden kaçarken, bazen de;
Alatin’in sihirli lambasından çıkan cin’den güzellikler dilerken buluyorsunuz.. Ve yemek. Önce Safranlı ve Kişniş yapraklı etli ve bildik baharatlı Hariri çorbası: Güzeldi. Damak tadımızı taciz eden Tajin’den bıkan biz ilk kez damak ve midemiz dostu “Mechoui (Mişvi)”, yani kuzu tandır ile karşılıyoruz..Ve; Meyve.. İlk kez; Tevfik Fikret’in “Bugün açız yine..” modundan kurtardık kendimizi.
Yemek esnasında; 4 folklor grubu gösteri yaptı ve bahşişlerin aldı. Alamayanlar mırıldanarak (ki anlamışsınızdır) çıkış kapısına daldı. Resimlerini çektik para istemediler, oynadılar bahşiş istediler ki vermeliydik..
Ve sıra geldi Chez Ali gösterilerine. Kale arkası denen bölüme geçtik, oyunların ve oyuncuların ve de atların ve de patlamaların, atlamaların yüzünü görelim diye.. Eeee, hem not al hem çekim yapmak zor zenaat, “Gez- Gör-Yaz” etkinliği için.. İlkin, atlı göstericiler bir siluet şeklinde belirdi.. Hareketli bir sahne oluşturuldu ve rakkase raks etmeye başladı loş ışıklar içinde..
Ardından Berberi folklorunun tekmili birden; enstrümanlarıyla geçiş yapıp selam verdiler. Ve de gösteri başladı.. Alanın en uzak noktasında, beyaz Berberi kıyafetli atlılar, ellerindeki silahlarla ışıltılı karartı ortamında bize doğru koşmaya başladılar, her salise büyüdüler, büyüdüler ve üzerimizden atlayacak noktasındaki ürküntü anında silahlarını patlatmaları alıştığımız ürküntüyü bile ürküterek gösteriyi sonlandırdılar. Ses Ececan ve Kadriye’ye ve izleyicilerin çoğuna adeta şok geçirtti.
Hemen arka sıradaki bebe gibi ağlamadılar, fakat çok korktular. Ben mi; ben güzel bir enstantane yakalarken korkmayı unuttum. Değdi de, çünkü zor yakalanan ateş anını benden başka görselleyen olmadı. Ve sonrasında, bireysel olarak at üstündeki akrobası hareketleri devam etti. Yemin ediyorum anlatamayacağım kadar muhteşemdiler. Ardından aynı gösteriyi 2 kez daha tekrarladılar. En güzeli ise; ateşleme anını yakalamam ve son akrobası hareketinin atla değil eşekle yapılması..
Fas’ımızla yorgunluğumuz pasımızı sildik. Evet, Fas “Ger-Gör- Yaz” etkinliği bitti. Bu kadar mı?! Asla, Fas’ın gizemli güzelliğinin ancak üçte birini yaşadık. Tanca turu, 3 gün çölde kalınan Büyük Sahra turu ve diğerlerini sonraya öteledik..
Evet; Babasının bıraktığı 600 milyon doları vakıf aracılığıyla halkına dağıtan; parlamenter Monarşiyi her geçen gün demokrasileştiren, baskıcı babasını yargılatan, halkın arasında korumasız gezebilen, hapishaneleri boşaltan ve de asla gazeteci tutuklatmayan ve de aydın bir eşi olan 6. Muhammed ve ülkesi Fas doğası ve doğanıyla harika idi..
İlk programda var olan Tanca ve Mavi Şehir (Chefchaouen-Şafşavan) programdan çıkarılmış.. Ersel Karaman çok zaman aldığı için çıkarıldığını söyledi. İyi de; Fes’ten Marakeş’e dek 8 saat giden biz 3-4 saat mesafedeki Tanca’ya rahat gidemez miydik!?
Gitseydik şöyle bir gezi süreci yaşayacaktık:
SANAL MEDYA ÜZERİNDEN TANCA VE MAVİ ŞEHİR(CHEFCHAOUEN-ŞAFŞAVAN) GEZMELERİ
[[ Sabah kahvaltı sonrası Rabat’ta Tanca’ya hareket:.. Ekstra gezi; Tanca ve Mavi Şehir Gezisi. Bu bir gezi değil, sanki dünyadaki sınavını geçip cennete gelmiş duygusu içinde şok yaşıyorsunuz. Burası, en enbesiline bile ilham verip, azar-azar yazar yapar. Nice sanatçıların duyularını, duygularını, melekelerini, sanatsı yaratıcılıklarını nirvanaya çıkardıklar bir büyüleyen kent Tanca.
Bir kent anca Tanca kadar insana yaşam sevinci katarak, insanı güzelleştirip yaşama bağlayabilir.. Benim gibi sıradan insanın bile eline kalem, beynine yeti, önüne kağıt koyup yazar bile yapma yeteneğindeki egzotizmin ve modernizmin bileşeni bir kent.. Doğanı ve doğasıyla anlatılması, betimlenmesi güç bir çevresel doku varsıllığına sahip burası. Tanca’yı yaşamak şansların en büyüğü, nirvananın en güzeli..
Tanca’da kimler nirvanaya ulaşmamış ki; ressam Henri Matisse’i, modacı Yves Saint Laurent’i, yazar Tennessee Williams’ı, Jean Genet, William S. Burroughs, Paul ve Jane Bowles, Rock müzik efsaneleri Beatles ile Rolling Stones.
Tüm bunlar gibi, kişi Tanca’da bulunduğu durumdan memnun olması gerektiğini anlatan (Nirvana) ortamı bulup daha da yaratıcı olabilir. Dahası; yaşantını kötü yanlarını görmezden gelip, güzellikleri ön planda tutan bir düşünce biçimine kavuşabilir ve yapıtlar sunabilir burada.. Haksız sayılmam da.. Tanca adeta; Hollywood filmlerinin de platosu gibi.. Hollywood burada, özellikle 2000 sonrası çok film yapmış.. Diyorum ki, Tanca’ya yerleşeyim ve karşıyaka’yı, yani İspanya Endülüs’ü izleyerek ilham alayım ve yazan mühendis iken Yazar mühendis olayım.. Olabilir miyim, ne dersiniz?
Tanca’da, neredeyse tüm sokakların, evlerin maviye boyandığını gördük. Hepsi birbirinden güzel görüntüler seçimi zorlaştırdığı için gördüğüm yeri çektim. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun boyadığı Göcek koyu aklıma geldi, “Acaba Bedri üstat mı boyadı?” demek aklımdan geçmedi değil.. Avrupa, ressam, yazar olarak bilinen, fakat ajan olduğu söylenen Picaso özentili Jacgues Majorel, Tanca bölgesinde yapılarda çoğunlukla kullanılan çivit mavisini buluşu gibi sunmuş ve böylece çivit mavisinin mucidi oluvermiş..
Bulvarları da otantizm ve modernizm buluşmasıyla dikkat çekici. Pasteur Bulvarı(Le Boulevard) Tanca’nın sömürge dönemi mahallelerinden. Art Nouveau-Art Deco (Değiştirmeyi amaçlayan mimari. Bireyselci süsleme akımı) mimari üsluplarındaki yapıların sıralandığı caddede pek çok kafe, butik, bankanın bulunduğu açık alana sahip. Yan sokaklardan en önemlisi “Rue Khalid Ibn Oualidbeckon”, antikacıların, hediyelik eşya mağazalarının merkezi. İlgi çeken sokak; “Librairie des Colonnes”.
Kral 6. Muhammet, her yerde karşınıza çıkıp sizi süzüyor. Örneğin küçük, doğal restoranlardan Saveur de Poisson’un duvarından tutun da cadde ve bulvarlardan sizi gözlüyor.. Saveur de Poisson salononu yerel objelerle süslü. Yemekleri ise; balık, çorba, kalamar, ıspanaklı balık, köpekbalığı yavrusundan çeşitleri.. Fas’ın ulusal yemekleri ise Tajin (Tagine) ve Kuskus (Couscous). Tajin bizim güvecimize benziyor, damak tadımıza yakın. Hangisi? Etli olanı. Tajin; sebzelerle etli, tavuklu ve balıklı olmak üzere 3 çeşit. Fas yemeklerinde balık ağırlıklı olduğu için Tajin’i de balıklamışlar..
Yazmışken Fas’ın diğer yemekleri de yiyelim, pardon yazalım: Chermoula’lı Balık; Chermoula çeşitli tohumlar ve baharatlarla hazırlanan bir karışımın kömür ateşinde pişirilmiş balıkla marine edilmesi. B’ssara; Kuru baklayla yapılan çorba.
Harira; Domatesli, yeşil mercimekli, nohutlu ve kuzu etli çorba. Kefta tajin; Dana veya kuzu kıyma, sarımsak, taze kişniş, maydanoz, tarçın ve toz kişniş karıştırılıp top yapılarak hazırlanan köfteler domates ve soğanlı bir sosta pişiriliyor. Yemek pişmek üzereyken üzerine yumurta kırılıyor ve yumurta sosla karışıyor.
Makouda; sokak yemeği: Yağda kızartılmış patates köfteleri ve bol baharatlı harissa sosuna batırıp yenen şey.
Ve; "Moroccan Chicken(Djej Makalli) Tavuk": Farklı bir aroması olan limon turşusu kabukları ya da deniz tuzuyla ovulduktan sonra acısı alınan limon kabukları, yeşil zeytin, limon suyu ve taze kişniş. Tavuğa farklılık katan başlıca tatlar arasında yer alıyor. Tavuk genellikle pirinç pilavıyla servis ediliyor.
Salatasız olur mu?
Olmaz. O zaman Zaalouk; İştah açıcı bir soğuk meze/salata. Bir tür közlenmiş patlıcan ezmesi; sarımsak, chili tozu, kırmızı biber ve kimyon ile çeşnilendiriliyor.
Tatlılarını unuttuk. Bir tatlı var ki, başat. Tatlı ile tuzluyu harmanlayan Pastilla (Bastilla) tatlısı: İlginç ötesi bir durum; eskiden Martı ve Kumru’dan yapılan tatlı şimdilerde tavuktan yapılmaya başlanmış. Tavuk soğan ve baharatlarla kısık ateşte kendi suyunda pişiriliyor. Parçacıklara ayrılmış tavuk, yufka kadar ince pay hamuruna kat-kat oturtuluyor. Bu hamur, ya da yufka tarçın ve şekerle harmanlanmış, hatta içerisine badem parçaları konmuş oluyor. Çıtır-çıtır pişiriliyor, üzerine tarçın ve pudra şekeri konuluyor..Afiyet olsun..
Eee bir de içecek ekleyelim: Mint tea; “Fas viskisi” diye bilinir. Nane çayı genellikle kelle şekeri ile tatlandırılarak içiliyor. Birkaç dal taze nane çaydanlığa koyulup kaynatılıp demleniyor.
Ufukta İspanya’nın Endülüsü’nü seyretmek istiyorsanız asırlık Café Hafa’nın beyaz boyalı teraslarına tırmanmanız yeter. Buradan Panoramik deniz manzarası müthiş. Bu güzellikleri içine ezilmiş nane yaprakları atılmış çayınızı yudumlarken yaşıyorsunuz..
Neden bunları yazdım. Bizim damak tadı ile örtüşüyormuş. Yapın ve ne kadar örtüştüğünü görün. Baharat zenginliği ile aroması verilen Güney Doğu yemeklerimizin tadını bile bulamıyorsunuz..
Roma, Arap, Vandal, Bizans, Portekiz ve İspanyol hakimiyeti altında kalmış 2500 yıllık Tanca’nın Fas kenti olduğunu ve İbni Batuta (İbrâhîmTancî)'nın Memleketi ve de “Avrupa’nın giriş kapısı” olduğunu bilmez(Doğru bu kadar şeyi kim bilir ki), fakat Tanca ayakkabı mağazalarını bilirsiniz. Tanca, Fas'ın kuzeyinde 669.685 nüfuslu bir şehir. Kuzeybatı Afrika'da, Cebelitarık kıyısında yer alır. Tanca Eyaletinin merkezidir. Tanca; 2500 yıllık tarihi Fas kenti.
kuzey Afrika kıyısının Cebelitarık kenarında yer alır. İngilizcede mandalina anlamına gelen Tangerine kelimesi ismini bu meyveyi Avrupa’ya ilk kez tanıtan Tanca limanından almaktaymış.. Amfitiyatro biçiminde, kuzey ve batıdan dalgakıranla çevrelenen limana egemen, kireçtaşı kütlesinden oluşan bir tepenin eteklerinde yayılan büyüleyici kent. Kent merkezinin yanı başında, 15. yüzyılda Portekizliler tarafından yaptırılan surlarla çevrili Medina (eski kent ya da Arap kenti) yer alır.
Kuzeybatı bölümündeki eski sultan sarayı, AntikEserler Müzesi, Çağdaş Fas Sanatı Müzesi, eski kale (Kasbah); güneydoğu ucunda Büyük Cami, Medina’nın ilgi çekici yapılarıdır.
Mavi Şehir (Chefchaouen-Şafşavan): Berberi dilinde anlamı; boynuz. Fas'ın kuzeydoğusunda Rif Dağları'nın ortasında bulunan Chefchaouen (Chef Chaouen), küçük olmasına rağmen turistlerin ilgi odağıdır. Eteklerinde kurulduğu dağın keçi boynuzlarını andıran şekli, şehre adını veriyor.
"Mavi Şehir" olarak bilinen bu yerleşim yerinde evler mavinin tonlarına boyandığından, sokaklar adeta bir masal ülkesini andırır. Tanca(Tangier)’ya 110 km uzaklıkta.
Rif Dağları deyince; bu bölgenin yasadışı kenevir ekimi ve esrar üretimi ile ünlüdür. Fransa İçişleri Bakanlığı'nın 2006 raporuna göre Avrupa'daki tüketimin %80'i bu bölgeden geldiğini rapor etmiştir..
Dar sokaklarında yürüdüğünüz sanıyorsunuz, aslında yürümüyor maviliğin içinde adeta düşler atmosferini soluyup uçuyorsunuz. Güneş ışığıyla raks edişi sizi sizden alıyor adeta.
Turkuaz renginin iki, üç tonu ve beyaz renkle kaplı; sıvalı yamuk yumuk duvarlar, merdivenler, sokaklar, kapılar, pencereler; masala olan inancınızı örseliyor, çünkü buradaki yansımalar masala ulaşmanın olası olmadığı gerçeğini yıkıyor. Hoş geldiniz masal kentine..Bu masalsı kasaba; mavi-beyaz sokaklarıyla gökyüzü maviliğini de yanına alarak denizin maviliğine kafa tutuyor. Dar büyüleyici sokağın insanı ve eşeği, kuşları, börtü böceği, rüzgarı, güneşi, yağmuru o kadar mutlular ki; Diyojen modunda geldiler bana..
Cap Spartel feneri: Atlas Okyanusu’ndan Akdeniz’e giriş yapan gemileri karşılayan fener.. Fener’in çevresi yeşillikler içinde sevilen bir mekan. İki katlı cafesinde mola ver, çay kahve iç ve Okyanus’tan Akdeniz’e geçen gemileri say..
Herkül Mağarası (Grottes d’Hercule): Uzak, taksiye ödenecek 100TL’yi gözden çıkarırsanız-ki biz çıkaramadık- görebilirsiniz. suların aşındırmasıyla doğal olarak oluşan ve adını yarı insan yarı tanrı olan mitoloji kahramanı Herkül'den alan ve söylenceye göre Avrupa ile Afrika kıtasını gizemli gücüyle birbirinden ayıran ve de sonra Atlas Okyanusu’ndaki dinlenmeye çekildiği mağara. En büyük özelliği Afrika haritası şeklinde olan mağara ağzı. ]]
Fas’ta yaklaşık; araçlarla 2200 km kat etmişiz.. Buna yay yürüyüşleri ve özel araç km’lerini de, hatta; 2X4500 km uçak yolculuğunu da ekleyin. Biz İstanbul Ankara arasındaki 2x 350’yi de ekleyelim..Sahi; Dünyanın çevresi kaç kilometre!?..
Dünya deyince çağrıştırdı: Biz bilim insanları tarafından yıllarca aldatılmışız! Çünkü; dünya yuvarlar değil düzmüş yuvarlak diyenler de mason: “AKP Fatih Gençlik Kolları İlçe Başkan Yardımcısı Tolgay Demir, dünyanın düz olduğunu yazdı ve yuvarlak olduğunu söyleyenlerin mason olduğunu iddia etti…” AKP ürününden gurur duyuyordur. Bu adama Atatürk heykeline saldırtmak ne kadar kolay.. Bu haberi okuyunca inanın kent yorgunluğu sancılarım artmaya başladı..
Ve dönüş; Marakeş’ten, Kasaplanka’ya ve İstanbul’a ve de Ankara’ya.. Gezmek, görmektir, yazmaktır, sezmektir, sevmektir, yeni zamanlarda yeni coğrafyalar, “Anılar, kovulamayacağımız tek cennettir.” diyen Jean Paul Richter’i dikkate alıp anıların katsayısını artırmaktır, yeni insanlar tanımaktır.
Siz bu yenilere; uçuşa geçmeden yerde gruba mensup arkadaşları tanıyarak başlıyorsunuz, ardından uçuş sonrası yeni coğrafyalarda ve o coğrafyalardaki insanlarla sürdürüyorsunuz.
Bu süreçte kadim zamanınızda sizi kent yorgunu yapan dertleri, sıkıntıları, yorgunlukları, beğenisizlikleri, “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” benzeri megalomanlıkları, huysuzlukları, bilgiçlikleri, kompleksleri, kıskançlıkları, ideolojileri, rutinlikleri bırakarak yola çıkıyorsunuz. Biz her gezide yaşamın kaçınılmaz ağırlıklarını bırakarak yola çıktık. Ve yıllardır her gezide bunun çok büyük katkılarını gördük.. Grupça yemekler yendi, yeni dostlar edinildi, toplu resimler ise olmazsa olmazlardandı..
Bu duruşlar bu sürüşte ötelendi.. Belli ki bizi kent yorgunu yapan unsurları da yanımıza almışız.. Rehberimiz; Ersel Karaman grubu iyi analiz etmiş ki; toplu birlikteliği sadece yemeklerde ve görece yürüyüşlerde yaşattı.. Belirttiğim gibi, her gezinin vazgeçilmez aktivitesi toplu resim süreci yaşanmadı..“Anılar, kovulamayacağımız tek cennettir.” diyen Jean Paul Richter’i üzdük. Ersel anlattı, dinledik ve kendimize takıldık..
Benim evrensel duruşum; tanıdıklarımı değil tanımadıklarımı tanımak. Bu gezide de olsa tanıdık ve dostluklardan çok en azından söyleştik, beraber güldük ve eğlendik.. Teşekkürler; Ersel Karaman, Ece Nil Kenan, Nurhayat Karaman, Lara Tüzünsü, Zeynep Çelik, Harun Hanilçi, Betül Hanilçi, Bayram Özle, Zehra Özle, Giray Durmuşoğlu, Aslı Çağlayan, Hurriye Kocalar, Turkay Yoldaş, Zeynep Yoldaş, Serdar İlhan Öke ve sürücü İbrahim ve yardımcısı Abdo ve de Marakeş’in Jemaa el Fna Meydanı’nın güzel Galatasaraylı esnafı; Ahmed El Fizzazi’ye..
*:Tuaregler: Kuzey Afrika’nın 510’nunu kaplayan sahra çölü dünyanın en büyük çölü. Bu durumda da insanları kendinden uzak tutamamış. Sıcaklığın dayanılmaz derecede yüksek, yiyecek ve su bulmanın ise çok zor olduğu bu bölge, tüm bu olumsuzluklara karşın burası bie vatan olarak görenler ver; Berberi kökenli 500 bin Tuareg. Tuaregleri ilk gündeme getiren M.Ö. 5.yüzyılda Herodot’tur.
Tuaregler kendilerine “Özgür İnsan” anlamına gelen “Imohag” diyorlar.. Bu ilginç çöl kabilesi kendi gereksinimin kendi karşılıyor. Gereksinimlerinini kendileri üretiyor fazlasının da devlerle çölü aşıp kentlere taşıyor ve satıyorlar. En büyük sermayeleri Deve... Etinden, sütünden, kemiğinden ve gücünden faydalanıyorlar.. Ve çölde geleneklerini, kültürlerini bozmaksızın yaşamlarını sürdürüyorlar..
Tuaregler ve Berberiler ana erkil toplumlar. Ortak tarihi değerlere sahipler. Örneğin 8 bin yıllık kaya oymalar.. Çölün ‘Avatar’ı’ çağrıştıran mavi insanları Tuaregler Tuaregler Burkina Faso, Cezayir, Libya, Mali ve Nijer’de geniş bir alanda yaşayan ve Berberi dillerinden birini konuşan, yabancıların yanında erkeklerin yüzlerini peçe ile örttüğü, sosyal yaşamda kadınların aktif olduğu bir halktır.
Sayıları yaklaşık 1,2 milyona ulaşan Tuaregler bağımsız bir siyasi örgütlenmeye de sahiptirler. Mali’nin kuzeyinde kendi kaderlerini tayin hakkı için mucadeleyi sürdürüyorlar. Azavad Ulusal Kurtuluş Hareketi (MNLA) en önemli örgütlenmelerinden biridir. Kurtuluş mücadelesine MNLA’nında içinde olduğu Azavad Hareketleri Koordinasyonu önderlik etmektedir.
2012’nin Nisan ayında Mali’nin kuzeyinde ‘çölün mavi adamları’ Tuaregler, Azavad adlı bir devlet kurduklarını ilan ettiklerinde bölgeyi bilenler hariç pek kimsenin dikkatini çekmedi… Kültürlerinin en ayırt edici parçalarından biri de anaerkil olmaları. Tuaregler’de en önem verilen şey adalet. Adalette en önemli özellik eşit su kullanımı. Adaletli su dağıtma sistemine “El Kaduz” deniyor.
Dünyada bu konuda pek az topluluk onlarla karşılaştırılabilir düzeyde. Anaerkil Tuareglerde kadın bir hayli özgür. Tuareglerin kadın-erkek ilişkilerindeki belki de en ilginç husus erkeklerin örtünmesi. Diğer Müslüman topluluklarda kadınları peçe takmış görürken Tuaregler’de erkekler peçe takıyor. Peçe takan Tuareg erkekleri “Sahra’nın Mavi Adamları” olarak biliniyor. Antropologlar tarafından neden peçe taktıkları sorulduğunda ise Sahra’nın Mavi Adamları, “Kadınlar güzeldir, onların yüzlerini görmek isteriz” diye yanıtlamışlar.
**: Halifelik ve imamet gibi konularında İbni Haldun, çok özgür ve bağımsız görüşler açıklamış ve genel olarak hükümette şeriatın mutlak gerekli olmadığını söylemiştir. Tarih, iktisat, sosyoloji ve siyaset gibi birçok sosyal bilim için temel teşkil eden görüşleri içinde barındıran İbn-i Haldun’un eseri Mukaddime (Başlangıç), çevirisi ve aslı bu konuları içine aldığı için, II. Abdulhamid döneminde, Türkiye'de satılması ve okunması yasak edildi.
Evet; İbn Haldun'u Atatürkçülerin yasak ettiğini ima eden AKP Genel Başkanı Erdoğan’a; Fatih’in, Kanuni’nin ve Atatürk’ün yasak etmediği İbni Haldun’u, II. Abdulhamid’in yasak ettiğini kim söyleyecek? Bence, "İbni Haldun'un devlet telakkisi Osmanlı'nın devlet anlayışına uymadığı için Abdulhamid onu yasaklamıştı" diyen 60 bin lira maaş ödediği Kadir Mısıroğlu..
***: Özellikle 2002 sonrası Türkiye ve Fas ilişkileri: 1666 yılından beri Fas’ı yöneten Alauitler (Aleviler) sülalesinin 18. kralı 6. Muhammed, Gezi Eylemleri’nin doruk noktasına çıktığı 3 Haziran 2013 tarihinde apar topar Fas’a ziyarete gitmişti. Türkiye’de çok tepki çeken ziyarette Erdoğan beklemediği bir sürprizle karşılaşmıştı. 6. Muhammet Erdoğan ile görüşmedi. Bunun nedeniyse o günlerdeki iddialara göre Fas'ta AKP ile aynı adı taşıyan İslamcı eksenli, amblemleri de lamba olan Adalet ve Kalkınma Partisi (PJD ile Kral VI. Muhammed arasındaki gerilim yaşanmasıydı. Erdoğan, Fas ziyaretinde Müslüman Kardeşler’le görüşmüştü… Afrika gezisi kapsamında Fas’a ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Kral VI. Muhammed tarafından kabul edilmediği öğrenildi. (5 Haziran 2013)
Fas’tan sonra bir şok da Tunus’tan: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bugünkü Tunus gezisine ülkedeki en büyük muhalif güç olan Halk Cephesi’nden tokat gibi yanıt. Cephe’nin lideri ve sözcüsü Hamma Hammami, “Erdoğan’la akşam yemeğine davet edilmiştik ama reddettik zira biz despot ve komplocuların ziyafetine katılmayız..
Türkiye’de devam eden şiddetli baskı ve müdahaleler, batının sürekli ‘demokratik İslam’ olarak sunduğu İslamcıların başarısızlığının bir kanıtıdır. Özgür Tunusluları Türkiye halkını desteklemeye davet etti.” açıklamasında bulundu. (5 Haziran 2013)
Erdoğan’la görüşmeyen Fas Kralı 1 yıl sonra Türkiye’de Gezi Eylemleri sırasında apar topar Fas'a giden Erdoğan'ın görüşme talebini kabul etmeyen Kral 6. Muhammed, beş uçakla Türkiye'ye geldi (21 Aralık 2014)
El Mundo gazetesi, Fas Kralı 6. Muhammed'in Fransa topraklarında bulunan kraliyet ailesinin malı olan Betz Şatosu'na Fransız yetkililer ile yaşadığı casusluk sorunu nedeni ile bu yıl gitmeyerek Türkiye davetini kabul ettiğini yazdı.
Kral Muhammed'in Türkiye'ye neden geldiği ise birkaç günün en çok merak edilen konusuydu.. Gazete, Kraliyet ailesinin her yıl uzun süreli tatil için Fransa'ya gittiğini ancak Fransız devlet Başkanı François Hollande ile aralarındaki diplomatik krizden dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın teklifine 'Evet' yanıtı verdiğini iddia etti. Kral'ın Türkiye seçiminin sadece bir tesadüften ibaret olmadığını ileri süren gazete, Kraliyet ailesine yakın diplomatların Fas ile Fransa'nın tarihinin en uzun süreli diplomatik krizlerinden birini yaşadığına dikkat çekti..
Fas Kralı 6. Muhammed ve eşi Kraliçe Selma'nın 2002 yılında evlendiğinden bu yana ilk defa böylesine uzun süreli baş başa bir tatil yaptığını yazan El Mundo gazetesi Kralın esas dinlenme yerinin Betz Köşkü olduğunu belirtti. Fransız hükümeti, casuslukla mücadele Şefi Abdellatif Hammouşi'nin, Fas'ın kontrolu altındaki eski İspanyol sömürgesi Sahra bölgesinin bağımsızlığını isteyen militanlara işkence uyguladığını öne sürerek, Hammouşi aleyhinde 3 ayrı suç duyurusunda bulunmuş ve Paris'teki Fas büyükelçiliğine bir polis baskını düzenlemişti.
Bu olay üzerine devreye giren Fas Kralı 6. Muhammed Fransa ile tüm diplomatik ilişkileri asgari düzeye indirmişti. Bu arada Fas Kralı'nın ailesi ile geçirdiği tatil fotoğrafları ülkesinde büyük ilgi görüyor.
Arap baharı aldatmacasında küresel efendiye ve Türkiye’ye ödün vermeyen Fas, ilginç ve düşündürücüdür ki; Körfez'de başlayan soğuk savaşda da Küresel efendiye karşı çıkarak Katar'a destek verdi. Ve anında sokaklar karıştı.. Fas emniyet güçlerinin, ülkenin kuzeyindeki gösterileri düzenleyen Rif Hareketi'ne mensup bazı aktivistleri gözaltına aldığı bildirildi. Fas yönetiminin yaşadıkları gerçekten çok ilginç (19 Eylül 2017 Saat; 21:25)..
GEZ-GÖR-YAZŞevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder