İZMİR KARABURUN VE NERGİS ÇİÇEĞİ İLE NARSİZMİN ÖYKÜSÜ VE ŞEYH BEDRETTİN, İLLE DE NAZIM HİKMET'İN BEDRETTİN DESTANI
Not: Yazıya “Yazan Mühendis” adlı sitemde, Karaburun’da iken “11 Eyül’de” yer vermiştim; güncelledim..
Tüm insanlığını nükleer topu gibi; “Covid-19” adlı bir virüsü oldu. Nasıl doğdu, kimden oldu belli değil, çünkü hala tartışılıyor. Olan insana oldu; ne sevinebiliyor, ne üzülebiliyor. İnsan bu nedenle erdemli duruşlarını istemiye istemiye dondurdu, insanlığı kırmamaksızın. Önemli kararlar aldı, mesafeler koydu, çünkü insan insanı seviyordu ve onun yaşama sevincini tümden yok etmek istemiyordu.
Sevinçleri ve hüzünleri askıya alıp, askıdaki düşüncelerini harekete geçirerek daha sağlıklı düşünmenin savaşını vermeye başladı. Bu noktada hem kendini, hem kentini düşünmeye başladı, fakat birileri sadece kendini ve ideolojisinin düşünmeye başladığı noktada daha bilinçli olması ve olmamız gerektiği konusunda daha duyarlı olmanın bilincini yoğunlaştırdı....
Bu nedenle her yıl üç aşamada gerçekleştirdiğimiz 21 gün gezilerimizi ötelemek zorunda kaldık, hüzünleri ve sevinçleri ötelediğimiz gibi..
Evet; ülkemdeki Evliya Çelebilik ve ülkelerdeki Markopolculuk ötelendi derken, ‘erken değil’ geç de olsa Ececan’ın, akademisyen arkadaşının önerisi ile, davranışlarımızı, dahası yen duruşlarımızı tekrar test ederek-güncelliyerek, 7 Eylül 2020 gece 23:30’da Başçavuş sokaktan kendi arabamızla havalanıp maskaelerimizle İzmir Karaburun’a indik, 8 Eylül 2020 sabahı.
Ülkemin her köşesi güzel, alımlı ve çalımlı.. Ben bunu abartarak; “Ülkemin her köşesi cennetin izdüşümü demişim..Aslında dünyanın ‘misaki Milli sınırlarıyla’ en yakışıklı ülkesi benim ülkem Türkiye’m.. Asya ve Avrupa arasında salına salına uzanan bir Yabani At, Yani başıboş; Mustang.. Başı boş diyorum çünkü o’nu birilerinin kötü ideleri adına kovalaması nedeneiyle yakalayamıyor ve koşturamıyoruz..
Tanımadığınız birine ilkin adını sorarsınız. Bizde gördüğümüz bu güzele adını sorduk..
Ve Karaburun’a gelir gelmez adını sorduk: Her nesnenin, her olgunun-oluşumun bir adı vardır, bizim adımız olduğu gibi ve çoğumuz biliriz adımızın ve adların nerden geldiğini.. Örneğin benim adımı sevgili babaannem Asiye Çorbacıoğlu koymuş. Adım dedemin adı Şevket . Evet bir Arap adı taşıyorum, anlamı ise Heybetli bakış, ruhsal güç, cesaret, savaş azmi..
Karaburun adının nereden geldiği konusunda farklı söylenceler, pardon söylemler var:
- 1- Antik çağda, yarımadanın adı "Capo Calaberno" imiş, fonetik olarak buradan mutasyona uğramış olabilir.
- 2- Deniz yoluyla gelenler yarımadaya varışta, kayaların rengi nedeniyle ilk karşılaştıkları burna "Kömür Burnu" demişler süreç içinde Karaburnu denmeye başlanmış.
- 3- Türkçe’de kuzey yönüne “Kara”, güney yönünün ise "ak" denmesinden "Karaburun"’a karar verilmiş olabilir. Eşender burnuna da “Akburun” denmiş.. Benim adım kolay; dedemin adını vermiş sevgili Babaannem Eve (Asiye Çorbacıoğlu) vermiş. İleri de benim adım için de farklı varsayımlarla zorlanmasınlar diye adımı deklare ettim.
Ülkem cennet izdüşümü Türkiye’min her yeri güzellikte birinci. Şu bir gerçek ki İzmir birincinin birincisi........
Karaburun Yarımadası’ndaki Karaburun İlçesine gidiyoruz. Deniyor ki son derece Bakir. Nedeni; yollarının virajlı oluşu, yani ulaşım zorluğu. Virajı oluşunun nedeni de i yarımada kıyılarının “koylarla” dolu olması. Doğru, her viraj adeta bir Koy üzerinden geçiyor; mini mini koylar, adeta butik koylar.. Bence viraj ve koylar bahane daha buyuk koyları talan etmek şahane, onlar bitsin gelir karadan gelen kıyı korsanları buraya..
421 km2 yüzölçümüne sahip Bozfağlarla çevrili Karaburun İzmir’e 106 km mesafede. İlçenin güneyinde Urla ilçesi, iç denize bakan tarafın karşı kıyısında Foça, Küçukbahçe yakınanında Ceşme var. Karaburun yarimadası’nın 3 yanı Ege denizi ile çevrili; batısında, kuzeyinde ve doğusunda Ege Denizi bulunmaktadır. Karaburun İlçesi Karaburun yarımadasının kuzeydoğusunda.
Düşünün tam 23 koy var, salt Karaburun Yarımadasında ve Izmir İl coğrafyasında kaç Koy olduğunu siz düşünün. Derler ya bir Çukurova Avrupa’yı besler. Bana görede bir İzmir coğrafyasındaki Kıyı Koyları da Avrupa turistlerini besler...
Yerleşim olan koylar, yani köyü olan koylar:
Bodrum Koyu (Karaburun Merkez)-Kuyucak Koyu(Karaburun Merkez)-Badembükü Koyu(Parlak Köyü)-Hamzabükü Koyu(Sarpıncık Köyü)-Yukarı Boyabağı Koyu(Kösedere Köyü)-Aşağı Boyabağı Koyu(Kösedere Köyü)-İçmekıyısı Koyu(Kösedere Köyü)-Dereağzı Koyu(Eğlenhoca Köyü)
Mordoğan Koyları:
Ardıç Koyu- Körfez Koyu - Manal Koyu - Azmak KoyuDiğer koylar:
Çatalkaya Körfezi-Süngerci Koyu-Sıcağıbükü Koyu-Kumbükü Koyu-Akbük Koyu-Olcabük Koyu-Eğriliman Koyu-Dikencik Koyu-Karareis Koyu-Kocadere Koyu-Gerence Koyu
Gelelim artık Karaburun’a;Başçavuş sokağından bu sefer kendi arabamızla gece 24:00’u 1 dakika gece yani 8 Eylül 2020 günü kendimizi ve valizlerimizi alarak çıktık yola, baktık sağa sola ve girdik İzmir yoluna, az gittik iz gittik daha once gördüğümüz yollardan geçtik ve de vardık Turgutlu’ya. Artık İzmir dağları eşlik etmeye başladı bize. Bozdağlar sağımızdaki ve solumuzdaki dağların adı.
Evet iki kulvardan biz ise orta refüj ovada koşuyoruz. İzmir’e dahası Ege denizine bizle koşmaya başladılar. Gördük ki İzmir coğrafyasına dik inmişler. 9 Eylül’ün saat; 06:40’ı.. İzmır’e 50 km kaldı. İzmir sonrası Karaburun Yarımadası’na koşacağız. Saat 07:00, sırtını Bozdağ’a dayamış Bornova’dayız. Ve Balçova kavşağından 106 km gideceğimiz Karaburun Yarımadasına kıvrıldık., 07:15’te..
10 dakikada güzel mi güzel Güzelbahçe’ye ulaştık. İzmir Çeşme otoyolundayız. 07:50’de Çesme’ye 38 km kala Urla sapağını geçtik.. Kıyı boyunca cennet bahcelerini izledik. Şimdi de Karaburun Yarımadası’nın dantel gibi örülü Koylarını izliyor ve sayıyoruz.. Kıyılar Akdeniz makileriyle bezeli. Doğru Ege kıyıları, fakat Ege Akdeniz’in devasa körfezi gibi. O nedenle Akdeniz bitki örtüsü makileri görmek olası..
Saat 08:49 Karaburun İlçesi’ndeyiz..Ececan nefes aldırmaksızın bizi denize koşturdu. Mimoz’a dendi bize fakat İncirli (Akvaryum) yazıyor. Evet mavi bayraklı İncirli Koyundayız demek zorundayız. Tam karşımızda Eşek adası da denen Küçük ada ..Ada adeta İncirlikoyu’nu kapatmaya calışıyor gibi. Karaburun adalarının tümü de bakir “ Küçük Ada, Büyük Ada, Uzun Ada, Göyne ve Bayta (Goni) Adaları”
.....Deniz harika aksam 17:00’ye dek yüzdük. Harika bir yer, denizi dingin ve tertemizdi. Lodos ve Poyraz denizin güzelliğini bozuyor muş, inşallah Poyraz(Kizeydoğ ve lodos(güney batı) çıkmaz. Karaburun konumu itibarı ile açık denize baktığı için, suyun devridaim içinde olması nedeniyle, temiz bir denize sahipmiş. Lodoslu veya Poyrazlı kötü hava şartları sebebiyle dalgalı ve çalkantılı durumlar dışında harika..
Gece müthiş rüzgâr esti. Bazan Bozdağa, bazan da Bozdağ’dan esiyor da esiyor.. Açık deniz olması nedeniyle kışın rüzgar ve soğuk hakim oluyormuş…Bozdaģ yükseltileri Yamaç paraşütü için uygun fakat paraşüt, dağların denize yakın dik duruşunda oluşan kıyı darlığında inişi sorunlu olabilir diyorum..
9 Eylül 2020, ikinci günümüz, saat 07:00. Kahvaltı sonrası tekrar İncirlikoy’e gideceğiz. O da ne; Karaburun’un kara kayalıklarının arkasında kara dumanlar çıkıyor.Yangın aklıma geldi, değil ki erken dumanlar dağıldı, sevindik..
İkinci sevincimiz Bugün “İzmir’imizin Kurtuluş Günü”..Karaburun CHP İlçe Baskanlığınca güzel ama kısa konuşma yapıldı ve de çelenk kondu. Ayasofya rantı için ülkenin bin yanından kalabalık topla. Giresun felaket bölgesine iki gün önce seçim kürsüsü koy ve ardından 10 binleri topla vb mitingler yap ardından virüs tehlikesi diye İzmir’n 9 Eylül 1922 tarihindeki Kurtuluş’unun etkinliğini yasak et.
10 Eylül 2020. Bugün tüm koyları göreeceğiz ve en iyisinde mola vereceğiz..
Karaburun’u ben biraz Mardin profiline benzettim, elbet Mardin egzotizmi değil, fakat kendine özgü modern bir karizması da var hatta antik çağ zenginliği de..
O zaman tarihine değinelim:
Karaburun yarımadası yerleşim bağlamımda tam 6020 yaşında, çünkü Karaburun İlçesi bitişiğindekı Çakmaktepe’de yapılan yapılan kazılarda M.Ö.4000’de yerleşim başlamış. Karaburun ilçesi de 3020 yaşında: Karaburun’un Kösedere Köyü Boyabağı yakınlarındaki kalıntı ve buluntular, M.Ö. 1000 yılları arasında bölgede yerleşildiğini gösteriyormuş.
Karaburun Yarımadası Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden biridir. Geç Neolitik Çağ'ın (Taş Devrinin son çağı) bir devamı Kalkolitik Çağda (Bakır Çağ) başlayan yerleşim, Antik Çağ'da en parlak dönemlerini yaşamış ve İyon Uygarlığının en önemli ve en zengin kentlerinden olan ve toprak rengi nedeniyle Kırmızı kent denen, Çeşme’nin mahallesi Ildırı’da kurulu olan Erythrai'ye bağlı 5 kent Yarımada üzerinde kurulmuş. Bu kentlerden birisi olan Sidusa, bugün İlçe Merkezi olan ve eski adıyla Ahırlı olarak bilinen Karaburun ve adalar üzerinde yer almaktaymış.
13 köyün ve bir beldenin merkezi durumunda olan Karaburun 1415’te Osmanlı topraklarına katılmiş. 19 yüzyılın sonunda Aydın Vilayeti’nin İzmir merkez ilçesine bağlı nahiye merkezi oldmuş. Daha sonra Çeşme ilçesine bağlı Ahırlı isminde bir bucak iken, 1910 yılında Çeşme’den ayrılarak ilçe haline getirildi ve adı değiştirilerek Karaburun denilmiş.
Detaylı Karaburun tarihi(alıntıdır):
Antik dönem;
Karaburun Yarımadası'nın tarihi (Tarihten önceki) dönemden başlar. Bulunan el yapımı taş baltalar, bazı araç ve el aletleri, çanak ve çömleklerin yapılan incelemelerinde, bunların MÖ 4000 (Kalkolitik Dönem) yıllarına ait oldukları saptanmıştır. Bu dönemde yerleşimin bugün bilinen bariz izleri, bu çağa ait yerleşim tahminlerini, Manastır, Çakmak Tepe, Mordoğan ve Ildırı ile sınırlı kalmaktadır.
Asıl yerleşim, MÖ 12-11. yüzyıllarda, Anadolu' da Hitit uygarlığının sona ermesinin ardından Aka göçleri ve sonrasında "Aiolya" ve "Ionia" bölgelerinin kurulması ile daha bir belirginleşmektedir. Bunlar bazı Ege Adalarını da [Sakız(Khios) ve Sisam(Samos) gibi...] içine alan bölgelerdir. Bu sırada 12 çok önemli Ion kenti kurulmuştur. Bunlar; güneyde Miletos, Myus, Priene, orta bölgelerde Ephesus (Efes), Kolophon, Teos ve Lebedos, kuzeyde ise Erythrai (Ildırı), Klazomenai, Phokaia (Foça) ile Samos ve Khios Adaları' dır.
Bu kentlerden Erythrai'nin toprakları içinde, o dönemde "Mimas" olarak bilinen Karaburun Yarımadası da yer almaktadır. Erythrai zamanın en önemli ve zengin kentlerinden birisidir. Zenginliğinin yanında bu çağda Erythrai'nin ünlenme nedenlerinden birisi de, tanrıların sözcüsü olarak kabul edilen ve "Sibylline Kâhinleri" diye adlandırılan kişilerden en önemlilerinden birisinin burada yaşamış olmasıdır. MÖ 5. yüzyılın sonlarında Erythrai, Pers İmparatorluğu egemenliğine girmiş ve MÖ 334 yılında Büyük İskender'in Persleri yenmesiyle tekrar bağımsızlığına kavuşmuştur.
MÖ 133' de Bergama Krallığı'nın Roma İmparatorluğu'na bağlanmasıyla Erythrai de Roma topraklarına katılmıştır. Daha sonrada Doğu Roma kenti olmuştur. Erythrai kentine bağlı 5 küçük kentin daha var olduğu bilinmektedir. Bunlar; Polikhna, Pteleon, Sidousa, Boutheia ve Elaiousa' dır. Ancak bu kentlerin bugün hangi yerleşim birimlerine eş olduğu konusu belirsizdir.
Biraz da varsayımlar üzerinden yapılan çalışmalarla, Pteleon' un Denizgiren, Sidousa'nın Ahırlı (Karaburun'un eski adı) ve Sahip Adası, Boutheia'nın Meli ve Polikhna'nın da Balıklıova'ya eş düştüğü kabul edilmiştir. Karaburun Yarımadası, Doğu Roma'dan sonra kurulan Bizans yönetimine geçmiş, ancak 1086-1095 yılları arasındaki sürede Çaka Bey tarafından Türker’in yönetimine alınmış sonra tekrar Bizans yönetimine geçmiştir.
Karaburun İlçesi kent planlamasından yoksun. Bozdağ kütlesini önündeki yamaçlara inşa edilmiş. Dahası adeta eskiden korsanlardan korunmak için denizden görülmez Köy yerleşim mantığıyla olmasa da ayni profilde vücut bulmuş..Karaburun’un etrafındakı kaya kutleleri ilçesinde çok sayıda taş ocağı ve mermer işletmesi bulunuyor. Antik dönemde de bölge aynı amaçla kullanılmış..
Günümüzde Karaburun ilçesi çıkmaz sokaklarla dolu. Herkes kendi evinin yolunu yapmış gibi. Bu nedenle biraz ‘ozellikle gece, Mardin’i anımsatıyor. Evlerin ışıkları kayalara yansimasi adeta animasyon güzelliğine sahip..
Gezdik, gördük ve yüzmedik, çünkü en güzelleri Bodrum koyu ve Boyabağ koyu.. Boyabağ koyunun aşağı ve yukarı Boyabağ’ına da gittik.. Anlayacağınız gibi bu koyların da taşlık olduğunu gördük.. Koyların neden bakir olduğunu da öğrendik..
1- Ulaşım zor..
2- Küçükler...
3- Taşlık veya çakıl..
4- Genelde dalgalı..
5- Çoğu Koylar köy yerleşim yerleri..
Karadan gelen kıyı korsanları bu nedenle buralara saldirmamışlar ve bakirler. Bitirsinler devasa guzel koyları buralara da gelirler, ülkemin bekareti mekareti kalmaz..
Gelelim dederminizme; Karaburun’un en iyi koyu ve plajı Belediyenin islettiği kent bitişığindeki mavi bayraklı İncirlikoy plajı. Kalan 2-3 gunü burada geçireceğiz... Aksam Karaburun’un kordon boyuna, iskeleye indik. Guzel, hoşumiza gitti. Cunda’ya benzettik. Kordon boyunu Karabirun’un burnuna kadar uzatırlarsa harika olur..
Gezdik-Gördük ve yazdık.. Koronalı sürecin “GEZ-GOR-YAZ”’ı bu kadar olur, idare edin..
Yerel Ürünler:
sonbahar kahvaltısında ve her yemeğin yanında ‘Foca’daki gibi’ hurma zeytin’i ünlü. Dalında olgunlaşan zeytinler olgun bir meyveye dönüşür. Yerli halk hurma ismini verdiği zeytini yalnız kahvaltıda yenmez; çerez gibi de tüketilir. Karaburun’da sonbahar ve kış boyunca tarlalarda yeşillik, sofralarda zenginlik olarak görebileceğiniz sebze ise doğal ortamda yetişen Enginardır. Karaburun’da önemli yemekler zeytinyağlılardır. Pirinçli, mantarlı açma börek başta olmak üzere ot böreği, el böreği, kımız böreği çeşitleriyle Karaburun börekleri de ünlüdür.
Karaburun dağları endemik bitkilerle doludur. Deniz yakınlığı nedeniyle de orada beslenen hayvanlar tuzlarını tam aldıklarından eti lezzetli imiş. Keçi peyniri, tulum peyniri, kelle peyniriyle yapılışı özel ve geleneksel bilgi gerektiren ‘’kopanisti’’ peyniri, buradaki ayrıcalıklı tat olarak Antik Karaburun kültür mirasidir..
Şöyle ki; Kopanisti Yunanca "Ezilmiş, dövülmüş" anlamına gelmekteymis. Dahası; keçi sütünden yapılan sepet peynirinin peyniraltı suyunun fermante edilmesiyle (ekşitilmesiyle) yapılıyormuş ve çok lezetli imiş. Ankayacağınız tatmadık..
Boz dağların çiçeklerinden arıların derlediği bal da nefismiş..Karadut reçeli de.... Ve de Zeytin.. Zeytin Karaburun yarımadasi için büyük önem taşıyor. 471 bin zeytin ağacı bulunuyor ve yaklaşık 3 bin 500 ton ürün alınıyormuş. Yarımada da “Organik Tarım” yapilmaya başlanmış.
Üzümcülük, çekirdekli ve çekirdeksiz olarak önemli bir tarım ürünü. Karaburun Yarımadası’nın asıl önemli tarımsal ürünleri kesme çiçekçilik, narenciye ve belirtiğim gibi enginardır.
Nergis ve sümbül olarak 122.000 çiçek elde edilmekteymiş. Her yıl 6.450.000 enginar toplanırmış. Narenciye üretiminde ise limon, mandalina ve portakal olarak yaklaşık yılda bin 600 ton ürün alınıyormuş.
Nergis ve Narsizmin öyküsunu dinledim:
Nergis çiçeğinin mitolojik kaynaklarda yer alan öyküsüne göre orman perisi Ekho, Narkissos’a karşılıksız bir aşkla tutulmuş. Bu aşkın acısıyla eriyip giden Ekho’nun öcünü ise aşk tanrıçası Afrodit, Narkissos’u kendisine aşık ederek almış. Narkissos yakışıklılığı ve asil duruşu ile çevresindeki herkesi kendisine hayran bırakan bir genç. Hiçbir periye “yüz vermeyen”, ormanda kendi kendine dolaşmaktan hoşlanan bir kişiliği varmış.
Bir gün yine ormanda dolaşırken bir pınarın suyunda kendi aksini görür ve donup kalmış. ve kendi yansımasına aşık olmuş. Zaman geçtikçe bundan zevk alır. Hem de acı duymaya başlar. Sonunda bir gün o da Ekho gibi eriyip yok olur ve Narkissos’un yerine ‘’kendini beğenme felsefesi’’ nin (Narsizm) adını aldığı ‘’Nergis’’ çiçeği biter olmuş.
11 Eylül 2020. Çesme Ildıa’ya gidildi. Ben daha once gördüğüm yer.. Harika bir yer.. Baliklıova yol boyu tamamen yanmış.. Ülkem yanıyor, yakılıyor..
Nazım Hikmet, Borklüce Mustafa ve Şeyh Bedrettin öyküsü:
Şeyh Bedreddin'in müridi Börklüce Mustafa,Türkmen Alevi halk önderi. 14. yüzyılın ikinci yarısı ile 15. yüzyıl başında yaşadı. Günümüzün komünist sistemini andıran bir sistem öğüdü vererek, 1415-1416 yıllarında Karaburun Yarımadası'nda etrafına topladığı Türkmen köylülerle; Rum denizciler ve Yahudi tüccarlar ile toplanan fahiş vergilere ve yapılan haksızlıklara isyan etmiş..
İşte, Nâzım Hikmet bu süreci, Şeyh Bedrettin Destanı'nda "Yarin yanağından gayri paylaşmak her şeyi" dizeleri ile Börklüce Mustafa'nın yaydığı öğretiyi anlatarak, Bedreddin'i ve Börklüce'yi günümüzde de popüler hale getirmiş.
Bir kısım tarihciler Şeyh Bedreddin'i, Osmanlı döneminin Cumhuriyetçisi ve ihtilalcisi diye anarken, Komünizm'in popüler olduğu günlerde, Börklüceli Mustafa'nın dediği "kadın hariç her şey ortaktır" fikrini savunduğundan dolayı; tarihin ilk Türk komünisti olarak anılır olmuş. Osmanlı tarihçilerinin bir kısmı, başlangıçta Şeyh Bedreddin'in büyük bir İslam alimi ve hukukçusu olduğunu, ancak sonradan Şeyh'likden şahlığa heveslendiğini ve devlete isyan ettiği için öldürüldüğünü yazar..
Bir de “Romantik Komünist ve Devrimci” Nazım Hikmet’ten dinleyelim Seyh Bedrettin’i:
Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı, Nâzım Hikmet'in 1936 yılında yayımlanan destanî şiiridir. Mehmed Çelebi'ye karşı ayaklanma hazırladıkları gerekçesiyle asılan Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'in hikâyesini anlatmaktadır.
Şeyh Bedrettin Destanı
Akdeniz yakası Aydın elleriKuşlar gider bizim dede sultana
Cemal'in görünce yürüdü dağlar
Taşlar gider bizim dede sultana
Duyduk ki Mustafa huruç eylemiş
Aydın ellerinde karaburunda
Bedrettin'in kelamını söylemiş
Köylünün huzurunda
Duyduk ki bu işler duyulurda durmak olur mu?
Bir sabah erken Haymana Ovası'nda bir garip kuş öterken
Sıska bir söğüt altında zeytin danesi yedik.
Varalım dedik, görelim dedik
Yapışıp sabanın sapına
Çolkardeş toprağını
Biz de biliyol, biz de biliyol
Sürelim dedik.
Düştük dağlara dağlara
Aştık dağları dağları
Bedrettin yiğitleri ufka baktılar
Gitgide yaklaşıyordu toprağın sonu fermanlı bir ölüm kuşunun kanatlarıyla
Oysaki onlar bu toprağı, bu kayalardan bakanlar onu
Üzümü, inciri, narı, tüyleri baldan sarı, sütleri baldan koyu davarları
İnce belli, aslan yeleli atlarıyla
Duvarsız ve sınırsız bir kardeş sofrası gibi açmıştılar
Katardan ayrılan turna sürüler
Her andıkça ümüklerim sızılar
İrili, ufaklı, emli kuzular
Koçlar gider bizim dede sultana
Bedrettin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına çıktılar
Dikişsiz aklibastı baş açık, yalınayak, yalın kılıçtılar
Mübalağa cenk olundu
Aydın'ın Türk köylüleri, Sakızlı Rum gemiciler,
Yahudi esnafları, on bin mülhid yoldaşı Börtlüce Mustafa'nın
Düşman ormanına on bin balta gibi daldı
Hep bir ağızdan türkü, türküleri söyleyip
Hep beraber sulardan, sulardan çekmek ağı
Demiri oya gibi işleyip hep beraber
Hep beraber sürebilmek, sürebilmek toprağı
Balı, incirleri hep beraber yiyebilmek
Yarin yanağından gayrı her şeyde, her yerde,
Hep beraber, hep beraber, hep beraber demek için
On binler verdi sekiz binini
Yenildiler, yenenler yenilenlerin dikişsiz ak gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını
Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
Hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
Edirne Sarayı'nda damızlanmış atların eşildi nalları ile
Ve teker teker bir an içinde
Omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri
Yüzleri kan içinde
Geçer çıplak ayakları ile yüreğime basarak
Geçer Aydın ellerinden Karaburun varlukları
Baba Musa'mızdan almış cehdini
Gördün mü kaygusuz zulmün vaktini
Padişahlar tacı ile tahtını
Yoklar gider bizim dede sultana
Satırı çaldı cellat, çıplak boyunlar yarıldı nar gibi
Yeşil bir daldan düşen elmalar gibi
Birbiri ardınca düştü başlar
Ve her baş düşerken yere
Çarmıhından Mustafa baktı son defa
Ve her yere düşen başın kılı depremedi
İriş dede sultanım, iriş dede bir
Başka bir söz demedi
Aydın'da ortaklar Karaburun'da
Kılıç ceran oldu oynuyor kınında
Bir elim harmanda, bir elim kanda
İriş dede sultan, gazaya iriş
İmdi can günüdür gazaya iriş
Bedrettin gülümsedi
Aydınlandı içi gözlerinin dedi
Mademki bu kerre malubuz
Ne etsek, ne eylesek zait
Gayri uzatma sözü
Mademki fetva bize ait
Verin ki basak bağrına mührümüzü
Elim aydur dört kitaptan evveli
Şeyh oğlu Bedrettin Bektaş-ı Veli
Ortaklar adına Didem'in seli
Çağlar gider bizim dede sultana
Yağmur çiseliyor
Serez'in esnaf çarşısında
Bir bakırcı dükkanı karşısında
Bedrettin'in bir ağaca asılı
Yağmur çiseliyor
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir
Ve yağmurda ıslanan, yapraksız dalda sallanan
Şeyh'in çırılçıplak etidir
Yağmur çiseliyor
Serez Çarşısı dilsiz, Serez Çarşısı kör
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez Çarşısı kapatmış elleri ile yüzünü
Yağmur çiseliyor
Hep bir ağızdan türkü, türküleri söyleyip
Hep beraber sulardan, sulardan çekmek ağı
Demiri oya gibi işleyip hep beraber
Hep beraber sürebilmek, sürebilmek toprağı
Balı, incirleri hep beraber yiyebilmek
Yarin yanağından gayrı her şeyde, her yerde,
Hep beraber, hep beraber, hep beraber demek için..
Gelirken yolların canavarı TIR’ın altına giriyorduk, önündeki TIR’ı solladığı için, Giderken de (son gece) 4.5 ile deprem solladı bizi. TIR’a cevabını verdik , fakat deprem bu laftan anlamıyor ki.. Karaburun Yarimadasi tamamen tektonik kayaçlarla çevrili, enerji yüklü bu yüksek kütlelerin tepesi Ruzgar enerji gülleri ile dolu. Yani RES. Çevreciler kuşların göç yolunu bozduğu için RES’ e karşılar. İyi de RES’e de karşı çıkınca HES’lerle nasıl baş edeceğiz!?
12 Eylül 2020. Yine İncirlikoy plajındayız. Erken uyandım, sporumu yaptım ve yazmaya başladım..
Sabah Horoz sesi ile gecenin güne egemen sessizliği bozuluyor. Sonrasında kuşlar günün ilk şarkısını söyleyerek,.insanin tatil dinlencesini zenginlestiren ve huzurun derinliklerine taşıyan doğa senfonisini oluşturuyorlar.. Öğleye doğru ise martilar süzülmeye başlıyor. Onların sesleri adeta bir arayış, ya denizde, ya balıkçı barinaklarinda, ya da balik tezgahlarinda.
Ya da balıktan dönen motorları kovalayarak balik arayışlarında.. Öğleyin ve sonrasinda koylerindeki bahçelerinden kopan sebzecilerin Ege aksanlı sesleri yukseliyor; “Barbunya geliverdi, Geliverin gari, alıpdurun..”
Bitki ortüsü ve İris Gölü:
Karburun yarımadasına; Önemli Doğa Alanı(ÖDA) demiş doğa araştırmacıları. Bozdağ (1218 metre) sırtı büyuk oranda Çam Ormanlarıyla kaplı. Aşınmaya dirençsiz kayalardan oluşan(Karstik) araziler kuru fundaliklar, makiler, fıstik çam ağaçları ve nesli tukenmek uzere olan Gelincik familyasından Papaver Purpureomarginatum bitkisi...
Kıyılar kismen kumsal, genellikle çakıl, deniz berrak... Gerence ve Balikliova arasinda İris gölü var. Kadasto sonrasi özel mülkiyete verilmiş kusların göc yolundaki durağı. Fakat, gölün dibindeki gübre niteliği taşıyan çamuru çıkarmak için kanallarla gölü kurutma aşamasına getirmişler ve Karaburun Belediye Baskanı İlkay Girgin Erdoğan ve doğa severler engellemişler..
Türkiye’de olmayan Fil Faresi’ni görüntülemek:
Galiba Fil Faresini İlk kez ben göruntüledim. Tropikal bolgenin hayvanı. Somali’de yoğunmuş. Acaba gemiyle mi geldi..Denizden gelerek kıyıda sığınacak yer arayan bir yavru. Bize epey poz verdikten sonra bir oyuğa sığınarak kayboldu..
Karaburun’da Hayvanlar:
Biyikli doğan, ada doğani gibi yırtıcılar.. Ada martısı, Tepeli Karabatak.. En önemlisi Akdeniz Foku’nun üreme alani olmasi.. ÖDA’nin güney kıyılarındaki sazlık alanlarda Su Samurları, Yaban Domuzu,Tilki, Tavşan ve Karakulak bulunur..
ÖDA için tehlike, karadan gelen kıyı korsanlarının SİT alanlarina saldırmaları ve siyasi erke sirtıni dayayarak buraları yapılaşmaya açmaları..Ayrıca taş ve maden ocaklarının yarattığı ekolojik tejlike, yani yok edilen doğal yaşam ortamı (habitat). Bunun yanı sıra balıkçıların ağları, çünki su samirları ve foklar ağlara takılıyorlarmış..
Son yıllarda açılan Efes - Mimas Yolu'nun bir bölümü Karaburun Yarımadası'ndan geçmektedir. Dört farklı tematik güzergâhtan oluşan Efes - Mimas Yolu; yürüyüş, bisiklet, zeytin ve bağ ve mavi rotalara sahiptir. Selçuk, Menderes, Seferihisar, Güzelbahçe, Urla, Çeşme ve Karaburun ilçelerinden geçen Efes - Mimas yolu aynı zamanda İyon kültürüne ait tarihi şehirlerin içinden de geçmektedir.
İzmir körfezi boyunca Kuzey ve Batı kıyılarında gerçekten çok güzel manzaralı, şerit halinde çok sık koyları var. İşte o koylar: Sıcağıbükü, Kumburnu, Çatalkaya Körfezi, Mordoğan İskelesi, Ardıç, Kaynarpınar, Boyabağı, Akbük, Eşendere, Olcabük, Bodrum, Karaburun İskelesi, Yeniliman, Denizgiren, Karareis, Kocadere ve Gerence’dir.
İdari sınırları hemen hemen coğrafi sınırlarına uyar. Karaburun İlçe Merkezi İzmir' e 100 km, Çeşme' ye 46 km uzaklıktadır. Gene Yarımada kıyıları, Foça' ya 14 mil, Yunanistan' ın Midilli Adası' na 20 mil ve Sakız Adası' na 15 mil uzaklıktadır.
Karaburun’da Meral Çeliker’in konuğu idi. Sadece tanıdıklarına ve dostlarına tahsis ettiği evinin üst katında kaldık. Çok çok rahat ettik. Evinin her yanı kitap dolu. Bizim iki kitap dostu Kadriye ve Ececan kendilerine birer kitap seçerek okumaya başladılar. Ve Meral hanım buna çok sevindi ve okudukları kitapları hediye etti.
Meral Çeliker hanım Karaburun’da bir okuma grubu oluşturmuşlar ve birbirlerine okudukları kitabın konusunu anlatıyorlarmış. Ayrıca bir Ütopya grubu da varmış Karaburun’da.. Her sene Eylül ayında Karaburun Bilim Kongresi yapılırmış..Meral hanım ÖDTÜ İngilizce okutmanı imiş ve emekli olduktan sonra 2005’te Karaburun’a yerleşmiş. Bize de önerdi ve düşünmeye başladık..
Gerçekten Karaburun bir dinlence kenti. En çok da etkinlikler insanı dinlendiriyormuş..Bir güzel yanı da olta balıkçılığı etkinliği..
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder