CHP YÖNETİMİNİN DEDİĞİ DEĞİŞİM NASIL OLMALIDIR?
Duydum ki CHP’de değişim rüzgârları esmeye başlamış. Bana göre bu bir değişim süreci değil, değiştirme sürecidir. Değişim; bugünkü delege yapısının belirlediği milletvekilleri ile MYK’nu değiştirmekle olmaz.. Nasıl olacağını belirteyim:
Beni yanıltan ve yanıltmaya devam eden sayın Kılıçdaroğlu; 10 Aralık 2010 Cuma “CHP olağanüstü kurultay öncesi Kılıçdaroğlu'na sesleniş” başlıklı yazımda bakın sizin için neler yazmışım:
[[ Öncelikle sizi kutluyorum. Siyasi duruşunuzdaki kararlılık ve birilerinin kolay-kolay algılayamadığı, birilerinin de algılamak istemediği ‘siyaset yapma farklılığınızdan dolayı.’… Verdiğiniz güven ve umut nedeniyle sonuna dek siyaset sürecinde yanınızda olmanın gereklilik olduğunu düşünenlerdenim… Kolay-kolay yanılmam;bu nedenle yanıldığımı söyleyenleri asla dikkate almıyorum…. CHP Genel Kurulundaki konuşmanız ve halkoylaması sürecindeki halka seslenişiniz; ‘yıllardır politika yapanların birikim süzgecinden geçmiş, sade ve anlaşılır özler taşıyordu’. Yanı; anlaşılmaz entelektüel teorisyenlerin söylemlerinden ve sahte yiğitlik tonlamasından soyut, halk dili ile tabana ve kitlelere seslenişiniz, değişim ve gelişim konusundaki inandırıcılığınızın somut yansıması idi…. Aynı zamanda; salt kendi doğrularıyla hareket eden, başkasının doğruları ve gereksinimleriyle ilgilenmeyen ‘benmerkezci siyaset anlayışını kıracak lider duruşu sergilediğinizi söylemek isterim… Konuşmalarınızın eksikleri yok muydu? Vardı, fakat var olan o eksiklikler bile bir ileti yüklüydü, anlayan için… “Halkla başladık, halkla bitireceğiz” vurgusu, ülkemiz siyasetindeki bir açmazın giderilmesi konusundaki en önemli ileti idi bence.
Çünkü; Siyasetin arka planına baktığınızda; birkaç kişinin düşündüğünü, birkaç kişinin siyaset yaptığını ve birçok kişinin baktığını görürüz. O birçok kişi “Halk”tır. Sizin o birçok kişi ile başlayarak, birçok kişi ile bitirmeyi hedeflemeniz; Cumhuriyet Halk Partisi’nin, 6 okundan biri olan “Halkçılığı” çok ciddiye aldığınızın göstergesidir… Bu sizin gerçekten “Halka duyarlı, halk duruşunuzun” da göstergesi… Böylesi yaklaşımınız, süreç içinde; partiyi birkaç kişinin düşündüğü, birkaç kişinin siyaset yaptığı yapıdan kurtaracağı konusunda umut vermiştir.
Gandi Kemal dediler. Yakıştıranlar biri de bendim… Gandi Kemal adını kimler dillendirdiyse, bilerek veya bilmeyerek çok isabetli bir seslenişte bulunmuşlar. Fiziğinizden esinlenmiş olabilir, fakat siz hem fiziğiniz ve de hem siyasetteki barıştan yana duruşunuzla, yanı şiddetti reddeden duruşunuzla bunu hak ediyordunuz… Şık duran bir yakıştırma idi de, fakat sizin duruşunuz, yani kendi özgünlüğünüz, Gandi yakıştırmasının önüne geçti ki, kimse artık Gandi demiyor; Kılıçdaroğlu veya Kemal diyor. Bu da; CHP’de yinelemeler değil, yenilemeler süreciyle değişimi öne çıkaracağınızın ve bu konudaki inandırıcılığınızın kanıtıdır…Birilerini korkuttu bu etkin kimliğiniz. Bu korkudaki tetikleyici güç,‘belirttiğim gibi’ özgün Kemal Kılıçdaroğlu kimliğidir…“Korkun!” şeklindeki uyarınız korkutur oldu. Özellikle ‘Korku İmparatorluklarının sahiplerini’ bu soğukkanlı ve sakin güç yansıması kendinden emin özgün kimliğiniz korkutmaya başladı;..“Siyasi ve ekonomik rant savaşçılarını, sınırsız ve kuralsız demokrasi avcılarını, Partiye, program ve proje yerine sadece kendilerini taşıyan lider erki tapınıcılarını, Lider eteğine sarılmışları, dokunulmazlık zırhına bürünmüşleri ve her şeyden önce; siyasi erk’i...”
Bakmayın; “Candaş medya, yoldaş medya” diyenlere. Onlar Candaşlıktan, yoldaşlıktan anlamaz, onların anladığı tek şey yarattıkları göreceli yagdanlıktır.
Affınıza sığınarak; belki de haddimi aşarak önerilerde bulunmak istiyorum:
Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele gitmek adına, kendi doğrularını halkın doğrularıyla bütünleştirerek, halktan yana halk ile düşünen yapıyı inandırıcı kılmak için parti yayın organları “Halk Gazetesi”inde “Halk Köşesi”ne, “Halk TV”de de “Kendimiz ve Kentimiz” adıyla bir programa izin vermeniz önerisinde bulunmak istiyorum. Bu yaklaşımınız ‘vurguladığımı gibi’ CHP’nin birkaç kişi ile düşünmeyeceği, aksine birçok kişi (Halk ile) birlikte düşüneceğinin göstergesi olacaktır.
Lütfen; Baykal ve Sav kavgalılarını partiye yaklaştırmayın, çünkü onlar kavga ile beslendikleri için, yarın sizinle kavga etmeyeceklerinin garantisini kimse veremez.
Sayın Önder Sav ve Baykal üzerinden yapılan eleştirilere, yanıt bağlamında asla öncelik tanımayın. Aksine; “Konu bitmiştir, konu kapanmıştır, şimdi uzlaşı ve barış zamanıdır” diyerek kucaklayıcı süreci işletmelisiniz.
Ve, siyasi geçmişlerinde bugüne dek adları bir kez olsun yolsuzluğa, kirliliğe bulaşmamış Sayın Baykal ve Sav yaşanmışlıkları halka inandırıcı boyutta anlatılmalı ve parti içindeki uzlaşı ve kaynaşma yaygınlaştırılmalıdır.
Kimlik varsılı, fakat Siyaset oyunlarının yoksulu olmanız nedeniyle; siyasetin kurtlar sofrasının korkulu rüyası, deneyimli savaşçısı/örgütçüsü Önder Sav kararlılığını akılcı kararlığınız ile gereken çizgiye oturtmanızı alkışlayanlar olacaktır, bunlara dikkat edin, bunların içinde, dünün güçlüsünü alkışlayan ve renk değiştirmeyle kendilerini koruyup besleyen Bukalemunlar olabilir.
Saf değiştirmeyi alışkanlık haline getirenlerin, değişim savlarına inanmayınız.
Parti meclisine elbette ki yasal sayıda insanları alabilirsiniz. Fakat gelecekteki kurultaylarda; halka yakın kimliklere ‘tabana’ öncelik tanıma konusunda etkinizi artırmalısınız. Bu nedenle; Parti meclisindeki Milletvekili sayısını azaltabilirsiniz, tabanı kucaklamak adına.
Özellikle Bilim Platformunda, kesinlikle Milletvekili dışındaki yetenekli, halkla bütün pratik bilgi donanımlarıyla yüklü kimliklere de şans tanımalısınız.
Amaçları salt Milletvekili olmak isteyenleri değil, yıllardır Sivil Toplum Örgütlerinde(STÖ) milletin vekilliğini yapmış üretken kimliklere de...
STÖ’nden gelen biri olarak, STÖ’leri ile iletişimi yoğunlaştırmanızın, halka ulaşmanın en etkin yolu olduğunu, size yakın durmayı bir şekilde başarmış olanlar sakın göz ardı ettirmesinler.
“25 yıllık geçmişi ile gelmedi, 25 günlük bir geçmişle geldi, bu siyaset etiği ve performansı için yetersiz bir liderlik sürecidir” diyenleri dikkate almayın. Böylesi söylemler; partilerde yıllardır hiçbir şey üretmeksizin Milletvekilliği bekleyenlerin mantığına özdeş bir duruştur, asla siyaset bilimi ile örtüşmez. Siz bürokrasideki ve STÖ’lerdeki halkla bütün siyasetin içinden geldiniz. Parti ile bütün gözükenlerin halktan ne denli kopuk olduklarını dikkate alınız. Aslında parti ile bütün siyasetin içinden gelmeniz gerekmiyor. Çünkü insan yaşamın her anında siyasetin içindedir; siyaset kişi yaşamından soyut bir olgu değildir.
Kurgu (Fr.Montaj) siyaset, uzlaştırıcı ve kucaklayıcı olmayan seçmeci-eklektik siyasetin kapısını aralar ve emperyallerin çıkarlarına özdeş anlık siyasetçileri egemen kılar ve de bağdaştırıcı (Fr. Adaptör) seçenek siyasetin gerilimini düşürerek süregelen durumu (Fr.statuko) besler. Bu nedenle sizi eleştirenler, sizin geçmişinizi amaçlı bir şekilde bilerek görmeyenlerdir.
Siyaset bilimi, gerçeğin tek olması öğretisi değildir (Fr.Monistik). Daha açık söylemle; Siyaset, salt bir teori veya değere inanış değildir, çünkü bunun politik yansıması, tek güç, yani totaliter duruştur. Siz böylesi yaklaşımların keskin duvarı olduğunuzu ‘ demokratik duruşunuzla’ halka inandırdığınız sürece, değişim rüzgârı tüm ülkemizi ‘yaygınlaşarak’ saracaktır.
Sınırsız ve kuralsız demokrasi avcısı sol eskilerin (günümüz neoliberalleri) söylediklerine kulak asmayın. Onlar 53 yıllık politikacılar örneği verip, 25 günlük Kılıçdaroğlu’nun gelişini siyasi ahlak ve performansına sığdıramadıklarını söylerken, 2 günde kurulup 3.gün iktidar olan “Ben ülkeyi tüccar gibi yönetiyorum” diyen sahiplerini hiç aklına getirmeyenlerdir. Elif sucuklarıyla beslenenlerdir..
Seçim bölgesinde sallantıya geçmiş veya seçimi kaybetmişleri dikkat edin, uzak tutun; çünkü onlar kesin bir takım yanlış bilgilerle bazı yetenekli ve sevilenleri siyaset oyunlarıyla öteleyenlerdir.
Etrafınızda duvar ördürmeyin. Örenler yeterli akademik kimlikler olsa da dikkatli olun; kesin bir hesabi vardır. Böyleleri; gizemli liderlik savaşına özdeş çok sesliği demokrasi adına partide egemen kıldıklarını söyleyerek, ayağınız takılmasını dilinizin sürçmesini beklerler hep, Özellikle, partiye salt kendini taşıyan, proje ve program taşımayan duvar örücülerine dikkat edin. Onlar; partiye katkı verme yeteneğindekileri ‘’yeteneksizlikleri ortaya çıkmasın diye’ engelleyenlerdir.
Örgütlenme işini iyi bilenlere fazla alan bırakmayın; zamanla örgüte yabancılaşabilirsiniz. Örgütlenme politikası ustası Önder Sav bunun en somut örneğidir.
“Partinin liderini değiştirdi, partiyi değiştirebilecek mi?” diyenleri ciddiye alın; onlar kuşkuculardır ve laf taşıyıcılardır; eğer onları susturursanız bilin ki değişim sürecini başlatmışsınızdır demektir.
Gelişiniz ile ilgili ve Önder Sav duruşunuzu komplo teorileriyle tanımlayanlar ve bunun dış odaklı kurgular savına hiç mı hiç zaman ayırmayın, çünkü siz artık zamanla yarışan ve bu nedenle zamanı çok ekonomik kullanmak durumu ile karşı-karşıyasınız.
Süreç içinde, belli aralıklarda şüpheci olma lüksünüzün olduğunu unutmayın;
Örneğin son Wikileaks olayının, çok iyi hazırlanmış bir kurgu olabileceğinin kuşkusunu yaşamanızı isterim.Fakat, yeterli malzeme olarak sunulan bazı suçlamaların, gerçek suçları öteleyen dış odaklı ince ayar kurgular olabileceğini dikkatten kaçırmayın.
Özellikle Wikileaks yansımaların, siyasal iktidara ‘mağdurları ve mazlumları’ oynatmanın ilginç senaryosu olabileceğinin kuşkusuna, az da olsa yer vermelisiniz.
Özelleştirme konusundaki görüşünüzü az-çok bilen biriyim (çünkü aynı dergide yazdık). Özellikle Şubat 2001’de yazdığınız “Özelleştirme üzerine notlar” başlıklı yazınız doğrultusunda olguya bakacağınıza inancım tamdır. En az özelleştirme kadar, özerkleştirme seçeneklerin savunucu olun, halka çalışma ortamları oluşturmak için.
Yeterli ve yetenekli kimliklerle çalışmayı ilke edinin, onlardan çekinmeyin. Yetersizler Parti meclisine ve TBMM’ine girebilirken, yeterliler, yıllardır kurultay salonuna giremediği gerçeğini dikkate alacağınız konusunda kuşkum yok.
Kesinlikle partinin gelensel demirbaş kadroları değişmeli ve CHP nefes alarak oksijen depolamalı yeni bir koşu için. Fakat bu süreç yinelemeler ile değil yenilemeler ile olur.
Siz bu süreci başlattınız. İşte bu sürecin yaygınlaşarak daha güçlü işlemesi gerekmektedir. Buna asla 'Hayir!' demiyeceğiniz konusunda güvenim tamdır.
Kesin Baykal ve Sav üzerinden kavgalara izin vermeyin.
Örneğin Sayın Baykal’ın şu söylediklerini asla aklınızdan çıkarmayın: “Dostlarınızı satmayın elbette... Sizi bugünlere getirenleri sakın ha satmayın. Onları yok saymayın. Siyaset güven, vefa işidir. Siyaset bir güven işi. Siyasetçinin en büyük sermayesi güvenilirliği, bunu gözetmek lazım. Siyaset dostluk, arkadaşlık sevgi işidir. Sevgiyi, dostluğu ihmal etmeyeceksiniz. Birbirinize çelme atmayacaksınız. Siyasette ihanet olur, ama ölçüsünde tutulmasını sağlayacaksınız”
Bu hangi açıdan söylenmiş olursa olsun, üzerinde düşünülecek olmaktan çok, uygulamaya konulması gereken evrensel bir duruştur.
Tüm bu saydıklarımı, kendinden önceki her düşünceye ve duyguya çelme attığını düşündüğümüz sözcük olan (Fakattan) soyutlayamayız. Fakat için gerekli akılcı duruşu da ileriki süreçlerde göstereceğinize inanıyorum.
Lütfen Türban konusunda dikkatli olalım. Sağ asla oy vermez bize, soldan oy verenlerin de kimyasını bozarız, kesinlikle.
Fakat, Arapça mütedeyyin, yani ideolojik bir bağlantısı olmayan, kutsalın siyasete alet edilmemesini öngören dindar kitlelere gerçekler anlatılarak katılım sağlanabilir.
Böylesi bir süreç için şunları işlemenizi öneririm:
Onlar, ulusötesi egemenlere türbanlıların dinini yaşadığını söyleterek, türbansızların adeta dinsiz olduğunu vurgulamaya çalışanlardır;
Bunun halka iyi anlatılması gerekir.
Özellikle; Anadolu kadının güzelim saçlarının bir parçasını öne düşüren ve o’na gizemli güzellik katan kutsal başörtüyü modernize ediyorum diyerek türbana dönüştürenlerin, bu objeyi siyasal İslam’ın ve ılımlı İslam aldatmacasının simgesi haline getirdiklerinin ve kesin olarak “Başörtüsüne” karşı olunmadığının anlatılması gerekmektedir.
En önemlisi; Avrupa Birliği (AB) tartışmalar sürecinde Eser Karakaş hocanın “Tayyip bey, AB sürecinde veya başka konularda başarısızlığını örtmek için türban olgusunu ortaya atacaktır…” değerlendirmesinin üzerinde durularak türban konusundaki samimiyetsizliğin kamuoyuna çok iyi anlatmalıyız.
Biliniyor ki, türban sorun olarak gösterilmekte, fakat çözüme kavuşturulmayıp korumaya alınarak türban alanı adeta “Dinsel SİT Alanı” haline dönüştürülmektedir.
“Kadının çilesini anamdan biliyorum” diyen, fakat karşıtlarına da “Ananı da al git” diyerek anaların kutsallığını bile siyasi rant çizgisinde yorumlayanlar ile kadının çilesini türban ile betimleyen, onun gerçek çilesine asla saygı göstermeyen düşünce sahipleri, kadınlarımıza çok iyi anlatılmalıdır.
Laik Demokratik Türkiye yandaşı olduğunu söyleyen, ama kadınlarımızın elini sıkmayan bakanlarıyla siyasi erk oluşturanlar halka tüm çıplaklığıyla anlatılmalıdır.
Ülkemizin günümüz sosyal-kültürel özgünlüğü dikkate alınarak, Demokratik bir Laiklik anlayışı öne çıkarılmalıdır.
Kuvvetler ayrılığını bozarak, otoriter demokrasi ile sivil dikta rejimini kurumsallaştıran ve sosyal devleti yıkmaya çalışan siyasal erk karşısında yeni bir siyaset dili geliştirilmelidir.
“Ben bugüne kadar hiçbir kabul yerine (Fr. Resepsiyon) katılmadım. Şu sebeple katılmıyorum; rahmetli Atatürk’ün Cumhuriyeti kurarken Diyanet İşleri Başkanlığı’na verdiği önemi ve itibarı bugüne kadar hiçbir zaman göremedik… Tokalaşmanın dini yönünü tartışan bir toplum olmamalıyız artık. Ben şahsen elini uzatan hanımefendilerin elini sıkmakta bir sakınca görmüyorum.” diyen Pr. Dr. Ali Bardakoğlu’nun yaklaşımı halka anlatılmalıdır.
Tekrar ediyorum;
Bilerek, sorunları koruma altına alınan ve çözümlenmeyen “türban’ birilerinin adeta “Dinsel Sit alanı” ve günümüzün en önemli siyasi getirim aracı (Fr. Rant). Bu şekliyle sinir bozucu ve itici. Özellikle dinini gerçekten Kur’ana göre yaşayanlar türbanı; abartılı giyim şeklinin, çok renkli süslülüğün ve dikkat çekici giyim şeklinin aracı olarak görenlerin halka kesinlikle anlatılması gerekir.
Eğer; saçlarını örterek tinsel bağlamda, yani içsel sessizliğiyle kendini daha huzurlu hissediyorsa kızlarımız; Anadolu kadının güzelim saçlarının bir parçasını öne düşüren ve o’na gizemli güzellik katan kutsal başörtüyü üniversitelerde, hatta Kamu da serbestçe kullanabilme özgürlüğüne kavuşturulsun ve türban olgusu birilerinin, özellikle dinden ve yoksuldan geçinenlerin aracı olmaktan ‘uzlaşılarak’ çıkarılsın.
Bunları gözlemleyen ve karşı tarafı iyi çözen “Siz” bana göre yeni bir siyaset dilinin ilk örneklerini sundunuz. 1970’lerde Sayın Ecevit’in işlettiği bu süreç, o günün CHP egemenlerince eleştirilmiştir; bugün ise aynı şey size yapılmak istenmektedir. Bunu sizden çok yakınızdaki siyasetçilerin kırması gerekmektedir.
Siz; Güneydoğu sorununu ve başörtüsü sorununu barış bütününde af ile çözeceğiz deyince; sayın Başbakan, Güneydoğu sorununu “Genel af rüşvettir” diyerek farklı yere taşıdı. Ardından, ‘en büyük seçim malzemesi türbanı kaybetmeme adına’ CHP’yi suçlayıcı ve de uzlaşıyı zorlaştıran olmadık duruşlar sergileyip, sorunun çözümünü tekrar öteledi. Bu noktada bazı CHP’liler çıkıp, Başbakanı değil sizi suçladı.
Güneydoğu sorunu da, siyasi erk tarafından türban yaklaşımına benzer duruşlarla ötelendiği, özellikle Güneydoğu insanımıza yeterlice anlatmalıdır. Ve bunun politikalarını yaşama geçirilmelidir.
Bu yanlışı duruşu düzeltmek için de, sizin ‘sakin güç felsefenizle kendini gösteren yeni siyaset dilinizin (anlaşılır kılmak için) halka dikkatlice anlatılması zorunluluktur.
Bir önemli konu da; enerji politikalarındaki iktidar yanlışlarıdır.
Örneğin HES’ler.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) bugüne kadar 1600 HES lisans dağıtmış ve bu sayının 2 binlere çıkacağı söylenmektedir. Bu da beraberinde, salt dereleri değil, evimizin önünden geçen çayları bile, HES lisans sahibi iktidar yandaşı çantacıların baskısı ile 49 yıllığına birilerine satacaklardır.
Yani; Su kullanım hakkı devredilen havzanın kullanım gereksinimi (irtifak hakkı), 49 yıllığına kamulaştırma ve yetki devri ile şirketlere geçmektedir. Öyle ki HES lisansı olmayan derelerin yatakları değiştirilerek lisansı olan şirketlerin kullanımına açılmaktadır(Belediye Meclis kararı ile imara kapalı deprem yatağını-fay hattı- 15 km öteye taşıyıp imara açılması aklıma geldi nedense)
İşini özü; su havzalarındaki tarihi ve doğa dokusu doğanı (insan ve kültürü) ile birlikte yok olma sürecine sokulmaktadır.
Bu olguların halka tüm çıplaklığıyla, seçenek projeler bütününde anlatılması zorunlu koşuldur.
Yukarıdaki değerlendirmelerimi birileri “Yağdanlık kokuyor” şeklinde yorumlayarak her zamanki ‘Çıkara özdeş yapay’ kırılganlıklarını gösterebilirler. Onların bu kırılganlıklarını azaltmak adına bir özeleştiri getirmek istiyorum:
Öncellikle şunu tekrar belirteyim;
“CHP'nin 'Altı Oku'nun evrensel solun okları olduğuna inanan ve bu 6 işaretin 21.yüzyılın özgün gelişim ve değişimin işareti olduğu, bunun kesinlikle 21.yüzyılın özgünlüğü ile harmanlanması gerektiğini düşünen biriyim. Kimsenin adamı değilim, sadece Kemal Kılıçdaroğlu ile kendimi ve kentimi daha güvenceli gören biriyim, o kadar.”
Düne kadar Lider Oligarşisinden söz eden bizler, Lider erkine tapınmamak için refakatçi-karşılayıcı-ağırlayıcı bir Genel Sekreter değil, güçlü lider ve güçlü parti politikaları için etkin, üretken ve yaratıcı, savaşçı bir Genele Sekreter'in gerekliliğini yazar, çizer ve söylerdik.
Ve de sayın Baykal'ın hazırlamış olduğu tüzüğün lider oligarşizmini kurumsallaştırdığını ısrarla belirtirdik.
- Şimdi böylesi bir tüzüğü yürürlüğe koyup ve partide büyük bir yenilenme süreci başlattığımızda söylenecek sözümüz ne olacak?
Birileri çıkıp; "Baykal, bu tüzükle otoriter bir liderliğe soyunduğunu söyleyenler, aynı tüzükle sizin için aynı şeyler söyler ise ne diyeceğiz?" sorularına yanıtımız ne olacak?
Diyorum ki; bu partinin güçlü lider ve politikaları için güçlü bir Genel Sekreter yapılanmasına gitmesi gerekir. Bunun için de 18 Aralık’ta yapılacak Olağanüstü Kurultay’da, en azından ‘demokratik tüzük kurultayı’ ile 'Güçlü lider, Güçlü Politikalar ve Güçlü CHP'nin yolu açılacağının işareti verilebilsin.
Genel Sekreter, tabandan gelmiş ve halkla ilişki pratiğini yakalamış, halk dilini iyi anlayan ve konuşan biri olmalıdır.
-Ki adayım Gürsel Tekin’dir- ]]
Sizin için bunları yazan beni yanıltınız; yalnız bıraktınız, yanlış yaptınız ve farklı izlenimler yaratınız!!
Yapacağınız en erdemli hareket, sıradan çekip gitmek değildir asla. Kendinizi sorgulayan erdemli duşunuzla; başarısızlığınızı kabul edip Olağanüstü kurultay da veda etmeniz çok doğru bir hareket olur..Çünkü sizin; arsız ve hırsız olmayan; dürüst ve namuslu, eğriye eğri, doğruya doğru diyen karakter yapınızı örselemeye hakkınız yok!!..
Not: yarın CHP için “Tüzük Kurultayı Manifestom”
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder