2010 da anlaşıldığı kadarıyla, önceki yıllar gibi yoksulluğa ve zamlara koşuyor: Hükümet yeni yıla saatler kala akaryakıttan sigaraya kadar birçok üründe vergileri artırdı. Benzinde 20, motorinde 15, LPG’de de 18 kuruşluk litre başına vergi artışı yaptı.
Vatandaşa zam olarak yansıyan vergi artışlarıyla, sadece sigara ve akaryakıttan 3 milyar lira ek gelir elde edilecek. Otomobil deposu en az 200 liraya dolacak. Akaryakıtın ÖTV’si arttı: % 2.9-7.1 95 oktan litrede 1.89 TL artı: %13 Benzin 3.65 TL oldu: Vergi artışları, firmaların satış fiyatına KDV’de ekleneceği için açıklanan oranların da üzerinde yansıdı.
1 depo 200 TL’ye dolacak Mutfak tüpü 50 TL’yi aştı Kırsal motorin fiyatı normal motorini yakaladı Kamuya ait lojmanların aylık kira bedelleri 15 Ocak'tan geçerli olmak üzere yüzde 19,5 ile yüzde 20 arasında zamlandı. Motorlu taşıttan pasaporta kadar vergiler arttı: %3.3-%10 “Yeni yıla nasıl girersen, öyle devam eder” diye bir deyim vardır.
Halkımıza öyle girdiler ki; yılın eskisini de yenisini de unuttu. Dahası, yeni yıla kimyası bozuk girdi. Büyük ikramiye beklerlerken, büyük zam ikramiyesi ve küçük zam amortisi ile karşılaştı... Evet, tüketim ürünlerine büyük zam, tüketim gücünü belirleyecek ücretlerine küçük zam.. Örneğin az-gari ücrete 31 tl’lik zam..Emeklileri de benzer amorti bekliyor. Çalışanların ücretlerine çıkan amortiyi hepimiz biliyoruz.. 2010’un birinci günü yaşananlar; doğrusu yaşatılanlar bunlar. Sonrasında neler yaşanır dersiniz!!??..
Seçimlere çeyrek kala çalışanlara ve emeklilere belli oranda zam yapılır; ardından; Kuzey Irak, İsrail, AB+ABD=ARBD üçgeninde PKK’nın ötelenmesi, yanı Kürt açılım aldatmacasıyla Terör örgütünün göreceli suskunluğu sağlanır, El altından Kuzey Irak Kürtlerine özerklik verilir, ardından terörü demokratik açılımla bitirdik der; benim çalışanım-emeklim ve güneydoğu seçmenim de bunu yer, sandığa gider..
Adım-adım TİC’e mi gidiyoruz? Bu soruyu işleyen blogcu’daki yazımı okuyabilirsiniz: http://evm.blogcu.com/turk-islam-cumhuriyeti-2013-te-1-yili-kutlayacakmis/6406594 Gerçekten 2010 nereye koşuyor? 2013’e mi?!
Aşağıdaki haber; abartılı endişe veya korkuyla karakterize eden kuruntularla bütün kurgulara itiyor insanları: CHP Kırklareli Milletvekili ve Adalet Komisyonu üyesi Av. Turgut Dibek, TBMM Başkanı M. Ali Şahin’in yanıtlaması istemiyle ilginç bir soru önergesi verdi.
Önergenin girişinde şöyle deniliyor: “29.12.2009 Salı günü Meclis’te Fransa’dan gelen bir CD dağıtılmıştır. CD’nin üzerinde ‘Anadolu İslam Cumhuriyet Anayasası’ yazmaktadır. CD aynı gün akşam Meclis’te görevli idari personel ve yöneticiler tarafından yanlışlıkla dağıtıldığı belirtilerek toplanmıştır...
Sivil toplum örgütlerinin bile milletvekillerine gönderdiği dokümanlar Meclis yetkililerince incelenirken; göndericinin kim olduğunun belli olmadığı, üzerinde ‘Anadolu İslam Cumhuriyet Anayasası’ yazan bir CD tüm milletvekillerine neden incelenmeden dağıtılmıştır? Üzerinde ‘Anadolu İslam Cumhuriyet Anayasası’ yazan bu CD’nin dağıtılması ile ilgili olarak, sorumlular hakkında Meclis bünyesinde bir idari soruşturma açılmış mıdır?... Bu mektuplar daha sonra milletvekillerinin odalarına girilip toplanmış mıdır? Bu işlem polis veya Meclis personeli tarafından mı yapılmış mıdır? Bu olay, geçmişte TBMM’de İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ın milletvekillerinin dolaplarının aranmasına benzemiyor mu?” 2010’un ilk mutlu haberi; 2010 yılı içinde çalışanları dinlencesi bol bir yıl bekliyor olacak.
Kamu çalışanları bu yıl 117 gün dinlence yaparken 248 gün çalışacak. Benim insanımın büyük bölümü; yılın 365 günü dinlencede (Arapça Tatil diyorlar).. Düşünsel dinlencede canım.. Mutsuzluk uçurumuna giderken mutluluğu yaşayan alkolik gibi... Peki inşaat sektörümüzün nereye koşuyor? Nereye olacak?! Ranta, ranta; ekonomik ve siyasi ranta.. İnşaat sektörü ekonomik rant adına birileri tarafından TOKİ kırbacı şaklatılarak koşturuluyor. Nereye mi? Dedim ya; TOKİ aracılığıyla, rant sektörü tarafından siyasi ve ekonomik ranta.. TÜİK yine bilgilendirmiş beni, gönderdiği iletisiyle: İnşaat Sektöründe İstihdam % 20,6 azalmıştır. NACE* Rev.1.1’e göre hesaplanan 2005=100 temel yıllı, Üç Aylık İnşaat Sektörü İstihdam Endeksi 2009 yılı III. döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre % 20,6 azalmıştır. Bina İnşaatı Sektörü İstihdam Endeksi % 28,5 azalarak 105,7’den 75,6’ya, Bina Dışı İnşaat Sektörü İstihdam Endeksi %8,8 azalarak 128,1’den 116,9’a düşmüştür.
İnşaat Sektöründe Çalışılan Saat % 18,4 azalmıştır. İnşaat Sektöründe Brüt Ücret-Maaş % 8,1 azalmıştır. İnşaat Sektöründe Ciro % 22,2 azalmıştır. İnşaat Sektöründe Üretim % 18,4 azalmıştır. Bu veriler TOKİ Baz alınsa bu denli olumsuz seyreder mi? Etmez, etmesine de işlerine gelmez, çünkü adama sorarlar; Kardeşim, her şeyi özel-leştiren sen, neden TOKİ’yi özelleştirmiyorusun? Amacın, devlet araclığıyla konut sorunun çözmek ise niçin hala yıllık 500 bin konut gereksinimi var? Konut açığı için mi, yoksa doyumsuz konut açları için mi üretiyorsunuz, varoşları ve gecekonduları betonlaştırarak?!
TOKİ’de demokrasi gibi amaçların aracı mıdır? Türkiye, nereye koşturuluyor beyler, nereye?! *: NACE, Avrupa istatistik sistemi içerisinde karşılaştırılabilir istatistikler üretmek amacıyla kullanılan istatistiksel altyapının ayrılmaz bir parçası. Tüm Ekonomik Faaliyetlerin Uluslararası Standart Sanayi Sınıflaması (ISIC) ile ilişkisinden dolayı, NACE, ekonomik faaliyetlere ilişkin istatistiki verileri dünya düzeyinde karşılaştırma açısından önemlidir..
YENİ YIL, YENİ BULGULAR VE PİYANGOLARLA DERİN UMUT
Her yeni yılı tanımlayan cümledir; “Yeni yıl, yeni umut”..Kimler için söylenir; umutla özdeksel (parasal) yaşamının değişeceğini bekleyenler için. Özdeksel yaşamının değişimine gereksinimi olmayanlar için umut, yeni heyecanların kurgusudur (Fr.fantezi diyorlar). Bence, her iki kesim de, gezegenimizdeki yaşam kolaylığını sağlayacak, barış ve demokrasi ile harmanlanmış adil paylaşım özündeki Sosyal-ekonomik değişim, bilim ve teknolojik gelişim bağlamında yeni umut ve bekleyişler içinde olmadıklarını gözlemliyoruz.
Bana kim söyleyebilir? Sosyal bilim bütününde yeni bir barışın, bilim ve teknoloji bütününde yeni şeylerin bulgulandığını. Bulgulananların çoğu G-8’i daha da varsıllaştıran, yoksulu daha da yoksullaştıracak ve o’nu yeni umutlara itecek bulgulardır. Örneğin; tahrip gücü yüksek G3 piyade tüfeği kadar tehlikeli 3G telefonları..
Fayda ve umut boyutunda bulguları yok mu? Var! İşte o bulgu gerçek olursa gezegenimiz insanı barış içinde demokratlaşıp kucuklaşacaktır. Evet; “Bilim insanların genetik yapısında dramatik çeşitlilikler keşfederek; insan anlayışını değiştirecek olan insanlar arasındaki farklılıkları ortaya koyan genetik keşfi bulgulamak üzere...imiş..” Fayda boyutunda dikkati çeken bulguların biz tarafından gerçekleşmesi gurur ve umut verici..
Örneğin; Türk teknoloji firması nano teknolojiyi kullanarak, bor madeninden araç yakıtı üretmeyi başarması(İnşallah Mühendislerimiz tek tek intihar etmez).. Örneğin; Batmayan mayo, Yangınlarda yaşam kurtaran sırt asansörü, Perdelerin kolayca asılmasını sağlayan asansörlü korniş, Sobalardaki gaz sızmasını önleyen alet, Mevsime göre sıcak veya soğuk hava depolayarak iklimlendiren ayakkabı.. Moleküler biyoloji ve genetik biliminin kurucuları arasında bir Türk’ün olması..
Aslında son yıllarda, Türk bilimadamlarının insanlığa hizmet eden o denli bulguları var ki, gerçekten gurur verici: Beyinde fazla miktarda salgılandığında şizofreniye neden olduğu tespit edilen kimyasalın (agmatin) sebep olduğunun bulgulanması
- - Matekatiğin kimya biliminde kullanılması
- - Yüz nakli
- - Atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı
- - Kimya biliminin Kuantum mekaniğinde, matematiksel olarak tanimi belli olan sonsuz boyutlu uzayının, yani evrenin en küçük aralığının (Hilbert uzayı) topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri sayesinde, biçimleri ya da boyutları değişmeyen geometrik cisimleri(topolojik-ölçüsüz geometri) inceleme ile sağlam bir temele oturtulması
- - Üremeye yardımcı tedavi yöntemlerinden tüp bebek-mikroenjeksiyon başarısını yüzde 33 oranında artıran Manyetik hücre seçicinin (MACS) bulgulanması
- - Minimal kesimli tek yarma (ensizyon) ameliyatı gerçekleştirmek- DNA sarmalının çözelti içinde o biçimde nasıl durduğunun bulgulanması
- - Fiberoptik(görme kabloları) sistemle eklem içerisine giriş noktaları oluşturarak incelenmesi ve cerrahi müdahale tekniğinin(artroskopik) katkısıyla gelişimsel kalça çıkığı ameliyatının gerçekleştirilmesi
- - DNA şifresini değiştirerek sağlıklı kök hücre üretme
- -maddeyi 4. haline çevirebilen farklı malzemelerin makro düzeyde biraraya getirilmesiyle oluşturulan malzemeli (kompozit) zırh
- - Obezite ve diyabet tedavisi
- – Menapozlu kadınların annelik şansını artıran, dondurulmuş yumurtanın insan karnına nakledilmesiyle embriyo elde etmek
- - Hastadan hem kist çıkarılması hem de kapak onarımı ve kalp pili takılması operasyonunun eşzamanlı yapılması..
İnsanımız bu denli yaratıcı iken, onları umut kuyruklarında heder ediyoruz.. Onları, Dünya’da ilk kez; Atatürk ve Anadolu insanının emperyalistlere attığı tokat ile kurumsallaştırdığı Cumhuriyet’i ve evrensel kardeşlik platformu Ulusal üniter yapıyı ikinci cumhuriyet / İslam Cumhuriyet’i adına yıkarak bir karmaşanın içine sokuyoruz.. Onları, önce Kürt, ardından demokrasi açılımı, olmadı Milli Birlik Açılımı diyerek ve kavram kargaşası yaratarak, Demokrasi ve Barıştan soğutuyoruz... Onları, Irktan, dinden-yoksuldan, demokrasiden ve emperyalistlerden geçinenlerin dayanışma içinde olduğu alana itiyor, yaşanansüreç içinde susukunluğumuzu koruyoruz.. Onlar, Cumhuriyet’in tüm değerlerini yıpratmak, başta Orduyu yıpratmak için olmadık komplo senaryoları büktününde suikastler kurgulayıp sivil faşizme koşar adım gitmenin yollarına sürüklüyoruz.. Onları, emperyal güçlere kurban ediyoruz.. Yetmedi; 'Sen ne mutlu Türküm dersen oda ne mutlu kürdüm der. Türklük yerine Türkiyelilik bilinci yerleştirilmelidir.' 'Cumhuriyetin ilanı İstanbul un tarihi değerini ve saygınlığını düşürmüştür.
'Kürtlerin geleceği ve özgürlüğü için Türk askerinin kanının oluk oluk akması gerekir.' Toprak tek başına bir anlam ifade etmiyor. APO Türklere Allahın bir lütfüdür. İnsanları öldürmek yerine Kürtlere istedikleri toprakları vermek gerekir.'Atatürk öldüğünden beri hala zenginlik ve özgürlük üretemiyorsak sebebi Kemalizm'dir.' Memleketi bir çift kadın memesine satarım.'Türkiye, sadece Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir.' Vatan sevgisi nedir ki? Vatanı seveceğinize gidin evde karınızı sevin.' Kimse söylemiyor bari ben söyleyeyim. Türkiye'de 1 milyon Ermeniyle 30 bin Kürt katledildi.' Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı sırtımızı Amerika'ya dönmeliyiz.' Boğazlar milletler arası bir komisyona devredilmelidir. ' gibi böylesi söylemlerle ciddiyetten uzaklaşıp, insanlarımızın kimyasını bozuyor umutsuzluk deryasına itiyoruz..
İşte bu emperyal güçler ve de başındaki küresel efendi ulusları parçalamada var, fakat; Ekonomide yok, Sosyolojide yok, Teknolojide yok, en önemlisi sağlık biliminde yeni bir bulguları yok. Aksine yeni sayrılıklar var; domuz ve kuş gribi, kene saldırıları ve Genleri Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gibi. Özellikle domuz gribi konusunda toplumları şoka sokan, dahası yoksulun ekmeği ‘umutlarını’ bile yok eden senaryolarla örülür oldu.
Ozan Karasüleymanoğlu’nun ABD’den bana ulaşan iletisi düşündürücü: Finlandiya eski Sağlık Bakanı Dr. Rauni Kilde’den domuz gribi hakkındaki “Domuz gribi aşısının bir aldatmacadır... Bu düşüncenin eski ABD Başkanlarından Henry Kissinger’e ait olduğunu ve kararın,14-15 Mayıs 2009 tarihinde yapılan Bilderberg toplantısında alındığını ve ABD, hiçbir maddi kayıp yaşamadan hatta milyarlarca dolar kazanarak dünya nüfusunu üçte iki oranında azaltmayı hedeflemektedir... Özellikle hamile kadınların ve çocukların ilk önce aşı ile zorunlu tutulması gelecek nesilleri hedeflediğini göstermektedir” açıklaması, yeni bulguların hangi amaca hizmet ettiğini gösterir bir haber. Kara bir senaryo olsa da, gizdeki senaryoları işaret etmesi ve de yoksulun umutlarını yok etmesi bağlamında düşündürücü.. Vurguladığım gibi; Umut denen soyut olgu, çok bilinen söylemle; ‘yoksulun ekmeği’... Onun içini isitiyor, yaşama sevinci veriyor o’na. Nereye kadar? Bir başka umuda yolculuk başlayıncaya dek.
Yoksulum bununla karın doymadığını 2010’a girerken de öğrenemedi ve hala umut kuyruklarında. Fakat yukarıdaki haberle yoksulun ekmeği bu umut da elinden alınıyor adeta... Ve yeni yıla ’30 milyon TL’lık umutla’ giriyoruz. Ben bugüne dek çevremdeki yoksulun-ki ben de dahilim- bu ve benzeri şans oyunları ile umudunun bittiğini, yani varsıl olduğunu gözlemlemedim. Sanki gizemli bir deren umut oyunu var bu şans oyunlarında.. Farkında değil; devlet babası şansını, yani umutlarını kurumsallaştırmış, o’na “Milli Piyango Genel Müdürlüğü”nü kurmuş. Yani; iş olanağı yerine şans olanağıyla umutlarını kurumsallaştırmış. Devlet baba ona iş vermek için yatırım yapmamış, sürekli umut verme adına yatırımda bulunmuş ve o’nu boylu boyunca ve her şans oyununda yatırmış. Her çekilişte; iş ve işçi bulma kurumunda kuyruktaymışçasına, sürekli piyango kuyruğunda.. Piyangonun, benim algıma göre sözcük anlamı; Kura, kader, beklenmedik olay veya durum.. Kazananların kura ile veya sayılarla belirlendiği beklenmedik şans olgusu.. İngilizcesi; Lottery. Fransızca; Lot sözcüğü de; günlük kazanç anlamındaki kısmet olarak kullanılır.. Amerikalılar piyangoya “Aptallık vergisi (stupidity tax)” diyorlarmış.. Kökeni İtalyan. Bianco sözcüğünden türediğini söyleyenler var. Bir İtalyan’ın kurduğu, bianco isimli dükkandan türetilmiş, dilimizin orta yerine bir daha çıkmamak üzere çöreklenmiştir. İnsanların fayda işlevi (utility fonksiyonu diyorlar) doğrusal (lineer diyorlar) olmamasından doğan ilginç bir olgu. İtalyanca’da ağlamak anlamındaki piangere fiili ile ilişkilendirenler var. İlginç, çünkü; sevinç ve üzüntü kaynağı piyango’da ağlama eylemi kaçınılmaz.. Öyle(bianco) veya böyle( piangere); belli ki İtalyan kökenli..
Ekşi sözlükte, piyango için Eyco 2001’de şunları yazmış:
“Toplum idarecilerinin patlamaya karşı emniyet supabı olarak kullandığı düzenek. emeğin karşılığının alınamadığı ortamlarda, emeğiyle bir yere gelemeyeceğini anlayan kitlenin kanalize edildiği çukur. Bu bağlamda, iki günde şöhret olan yeteneksiz pop şarkıcıları, salak soruların sorulup milyarların dağıtıldığı programlar birer piyango değildir de nedir?”
Ne kadar güzel yazmış.. Kim bilir neler hayal etmişti; son Süper Loto’yu oynarken!!?? Çünkü; hiç aklına getirmiyordu, şansı üzerinde oyun oynandığını; her şeyin derininde derin şans oyunlarının kurgulandığını.. Şansını zorlayarak, umutla geçti TV’nin başına, topların dönmesini izlemeye başlar ve dönüşler bitince de, umutsuzluk çukurunda başı dönmeye başladı. Kendini toparladı, şöyle derinden bin nefes aldı gözlerini gizemli gökyüzünün boşluğuna bırakarak, sayısız yakarışlardan birini daha yaptı; “Allahım, ne olursun bir kez de bize gül !!” Biliyordu ki; uzak bir olasılık.. Biliyordu ki; çevresinde kimseye çıkmamış, hatta çevresinden biri çıkıp “Yahu bizim mahallede veya Hakkari’de akrabama... çıktı “ dememişti bugüne dek; ama o yine umudunu öteliyerek yine oynamaya başladı ve yeni bir umuda yolculuk için yola koyuldu..
Milli Piyango İdaresi devreye girerek; yeni oyunlar kurgulamış; sayısal loto yanında; şans topu, on numara, ve süper loto ile artık; umudunu 3 günde bir tazeliyordu.. Eskiden adeta bir işkence idi; aylık piyango çekilişini beklemek onun için. Bir ara; Spor toto Genel Müdürü Aydın Karasüleymanoğlu’nun katkılarıyla Spor Toto canlanır olduysa da, aylık işkence tekrar eski yerini alarak, aylık umut beklenti işkenceleri sürmeye başladı. Sonunda Milli Piyango İdaresi imdadına yetişti..
Evet; üç günde bir topların, pardon top modellerin eşliğinde topların dönüşünü izlemeye başlar; On numara, şans topu, sayısal ve süper derken, umutları biter erken-erken; evdekiler kuru soğan yerken.. Akşam ki, süper loto çekilişi için çok umutlu idi, çok hayal kurmuştu; bu hayalini içkiyle zenginleştirmek için çok içmişti. Bu nedenle çekilişi izlemek için kurulduğu divanda sızdı.. Sabah kalktı; günlük gazeteyi karıştırırken okuduğu haber o’nun umutlarını bir kez daha 3 gün sonrasına öteliyordu; Çünkü adamın biri 3 liralık kuponla 11 trilyon kazanmıştı: “ Edirne’deki Süper loto talihlisi 3 liralık kuponla 11 milyon kazandı-Fırat Keskinkılıç/Edirne, (dha)”... Nereye gelmektir amacım? Elbette ki, yazının başlığına..
Gerçekten piyango bir aptallık vergisi mi? İçinde hile var mı? Aşağıdaki haber kafamı karıştırdı. Nedense kafa karıştıran bu haber; gazetelerin satır aralarında kaldığı için, ortalığı karıştırmadı: Sayısal’da kuşku-16/08/2009 “ABD ve Avrupa’da sayısal çekilişlerinde 6 doğruyu aylardır ve yıllarca bulamadıkları görülüyor. Türkiye nüfusunun 3-4 katı oynama potansiyeli var, ya bunlar aptal ya da biz Türkler çok zeki ve şanslı ki her hafta 1-2 kişi bulabiliyor. Bence yüzde yüz Türkler zeki ve uyanık. Ben bu sonuçlardan kuşku duyuyorum. Mutlaka sistemde bir şeyler oluyor. Benim gibi aptallar da her hafta oynayarak bunlara paramızı kaptırıyoruz. Ankara güvenlik güçleri bu işe el atmalı; kazananlara ödenen çek ve nakit meblağın izini sürmeli. Belki bir sonuca ulaşabilir. E.Atlas”
Hiç düşündünüz mu; Milli Piyango müfettişi Ahmet Öztürk’ün Genel Müdür İhya Balak’ı neden öldürdüğünü?... Birileri mi ihya(mutlu) oluyordu çekilişlerde? Bu nedir biliyor musunuz? Egemenlerin; patlamaya karşı emniyet vanası olarak kullandığı düzenek. Bir bağlamda da, Amerikalının dediği gibi “Aptallık vergisi” Emeğin karşılığının verilmediği ortamlarda, emeğiyle bir yere gelemeyeceğini anlayan kitlenin kendini attığı umut çukuru..
Adam(lar) çıkmış TRT ekranında hiç çekinmezden; “Bir lokma bir hırka.. Bu İslamiyet’e dünyayı kaybettirdi.. Kefenin cebi yok, fakat ceketin cebi var.. İslamiyet yoksulluğu değil yoksulu korur” diyor.. Şakşakçı biliyor ki, o yoksul; hala piyango kuyruğunda; amacı dinden ve yoksuldan geçinenlere kılıf aramak.. Bunların gerçekten dini imanı para; yoksulun da umut.. 2010 yılına umutla giriyor, 2011 umudunu tazelemek için.. Tüm insanların yeni yılda, umutlarının gerçekleşmesi ve umutlarının bitmesi istemiyle yeni yılını kutluyor, sağlık ve barış içinde demokrasiyle kuçaklaşmasını diliyorum..
http://www.radikal.com.tr/1999/01/03/yorum/yeni.html
http://blog.milliyet.com.tr/Super_Loto_da_kazanmanin_sirri/Blog/?BlogNo=165453
Yorumlar
Yorum Gönder