HES’LER KİMLERİ BESLER-1
Konumuz; Artvin’imiz özelinde Türkiye'mizi bir şekilde benzetenlerin HES’lere bakışı ve “HES’ler Kimleri BESLER?”
sorusunun yanıtı: Artvin için proje savında bulunanların bazıları; Artvin'deki doğal kaynakları kullanarak küçük işletmeler kurup gençlere iş alanları açılabileceğini söylüyorlar. Buna kimse karşı değil. Yeter ki; Doğaya zarar verilmesin. Çünkü Doğan/insan için düşündüğünüz ve doğal kaynakların kullanımıyla ortaya çıkarmaya çalıştığınız işletmelerin, doğaya zarar verdiği noktada doğana da zarar vereceğini akıldan çıkarmamalıyız, yani insana; aksi taktirde; Artvin’i ve Artvinliyi, yani doğayı ve doğanı bir başka boyutta benzetmiş olursunuz..
Artvin’i doğası ve doğanıyla benzetecek olan HES’lerden söz ediyorum, yani enerji üretme savıyla, Artvin’imizi dantel gibi ören dereler üzerinde kurulmaya çalışılan Hidroelektrik Santrallerinden… Birileri çıkıp “Sizler barajlara da karşı çıkmıştınız zaten!..Hatta sahil yoluna da..” diyecektir. Kesin ne Barajlara karşı çıktık, ne de Karadeniz sahil yoluna.
Özellikle sahil yolu için; binlerce yılda oluşmuş kıyıları yok etmeyelim, bunun için yol, kuşaklama yöntemiyle içeriye alınsın önerisi getirdik.. Bu duruşumuz; doğaya zarar verdiği noktadaki karşı çıkıştı. Yusufeli Barajına da aynı duyarlılıkta baktık. Salt bizler değil, ulusötesi doğa duyarlıları da baktı. İşte Guardian gazetesinin Türkiye’de yapılması planlanan Yusufeli hidroelektrik santraliyle ilgili haberi (2001): “İngiltere hükümeti, Türkiye’de 15 bin kişiyi evinden edecek tartışmalı ikinci bir barajı desteklemeyi düşünüyor….
Ilısu baraj projesine karşı yürütülen kampanyanın öncülerinden komedyen Mark Thomas, Yusufeli, ‘ikinci bir Ilısu’ya dönüşecekse, hükümetin yakasına yapışmak için hazır bekliyorum.’ dedi. Doğa grubu bir başka lideri de; hükümetin, sadece büyük şirketlerin çıkarlarına hizmet eden, toplumları ve çevreyi gözardı eden projeleri desteklememesi çağrısında bulunarak, ‘Dünya Barajlar Komisyonu’nun belirlediği kurallar dikkate alınırsa, İngiliz vergi mükelleflerinin parası, bu tür yıkıcı projeler için harcanmaz’ dedi.”
Uluslararası bir Fact Finding (Yerinde İnceleme) Heyetinin, Bölgede Nisan 2002'de yaptığı inceleme sonunda hazırladığı ve Yusufeli’inde nasıl Uluslararası Standartların ve Kişi haklarının ihlal edildiğini içeren Eylül 2002 final raporu: “Alternatif projelerin yeterli olarak değerlendirilmemiştir- Yusufeli projesinin doğal yasam üzerindeki etkileri, alternatif projelerin potansiyel etkileri ile karsılaştırılmamıştır. Halka danışılmamıştır -projenin çevresel ve doğal yasam üzerindeki etkileri konusunda herhangi bir konsültasyon yapılmamıştır…”
Doğaya ve doğan zarar vermeyecek su tutucu barajlara(HES’lere) karşı değiliz, bugün siyasi ve ekonomik rant adına derelerimiz üzerinde kurulacak ve derelerimizi kurutacak HES’lere karşıyız. Bunuanlamak ve iyi anlatmak için, Çoruh üzerinde kurulacak Artvin’imizi adeta; “Barajlar şehri”ne dönüştürecek olan Artvin su tutucu HES projelerin üreteceği enerji toplamına baktığınızda,derelerdeki HES’lere gereksinmemizin olup-olmadığını çok somut bir şekildegörebiliriz.
Örneğin; Borçka Barajı ve HES 300 MW güç ile yıllık1.039GWh'likenerji üretmektedir. Yine ayni şekilde;DerinerBarajıve HES; 670 MW'lık güçle yılda 2.118GWh'lık, Muratlı Barajı ve HES;115 MW güç ile yıllık444 GWh'likenerji,Artvin Barajı veHES Barajı332 MW güç ile, yıllık1 026 GW/h enerji üretecektir; yani yılda toplam üretilecek enerji miktarı toplamı; 5000 gigawatt/saat’e ulaşmaktadır, buna, karşıçıktığımız Yusufeli baraj ve HES’in 540 MW gücüyle yılda üreteciği 1705 GW/h’i da eklediniz mi yıllık enerji toplamı 7000 GWh seviyelerineçıkacaktır.
Düşünün, 1Gigawatt/saat (GWh)’ın 1 Milyar Wattsaat veya 1 MillionKilowattsaat ettiğini... Böylesi devasa enerji üretecek projeler yaşama geçmişken; neden Artvin dereleri için HES’ler??!! İnsanın aklına “Artvin’deki HES’ler kimleri besler?” sorusu gelmiyor değil.. Bu işin adeta ticareti yapılıyor. Olgunun ticari borsa mantığında işletildiğinin somut kanıtı; HES şirketlerinin pıtrak gibi türemesi.
Cebine 300/400 bin TL koyan ve de bir siyasi iktidar erkini inandıran HES şirketini kuruyor-ki bunlar, yüklenici firma olarak makine-ekipman ve deneyim yoksulu kurumsallaşmış şirketlerdir. Asla güçlü şirketlerle karşılaştırılamazlar. Eğer bu güçlü şirketler işin içinde olsa, HES’lerin doğaya ve doğana zarar vermeyecek bir projelendirme süreciyle iyileştirilebileceğini söylemek olası- Böylesi şirketler için ilanlar çıkıyor gazetelerde. Örneğin, “İvedik Organize sanayi bölgesi HES şirketi devir alınacaktır.
Üretim lisansı almış, su kullanım hakkı anlaşması yapılmış veya fizibilitesi onaylanmış veya tamamlanmış 25 MW kurulu güce sahip: HES firmaları aranmaktadır-Teknik değer bilgilerin, iletişim bilgilerini ve fiyat bilgilerini, aşağıda belirtilen faks ve e mail adresine ulaştırınız. İrtibat: 0312 395 62 62-Fax: 0312 395 05 80-E Mail: ivedik@ivedikosb.org.tr Not: Şirket ortaklığı yapılabilir” Bu gazete ilanı savımı doğrulamıyor mu?? Konunun daha iyi kavranması için; ülkemdeki enerji santrallerine bütününde HES ve Termik santralleri nedir ile birlikte çeşitlerine kısaca değinmek istiyorum: Önce HES’ler: Yüksek rakımlardan akan suyun (Irmak-Nehir-Dere) bir enerjisi vardır ki bu bir yenilenebilir enerjidir; bu enerjiye Hidrolik enerji diyoruz.
Barajda biriken su Yerçekimi Potansiyel Enerjisi içermektedir. Su, belli bir yükseklikten düşerken , enerjinin dönüşümü prensibine göre Yerçekimi Potansiyel Enerjisi si önce kinetik enerji ( mekanik enerji) ye daha sonra da Türbin çarkına bağlı jeneratör motorunun dönmesi vasıtasıyla Potansiyel elektrik Enerjisi ne dönüşür. Örneğin Keban 1330 MW, Karakaya 1800 MW, Atatürk 2400 MW ve son olarak Artvin’de yapılan ve yapılacak olan barajlar.. Hidrolik Santrallerin yıllık üretimleri, kaynağa gelen su miktarıyla doğru orantılı olduğundan ve bir yıl boyunca gelen su insanoğlunun elinde olmayıp tam kapasite çalıştırmaya yetmeyebileceğinden, genel olarak puant santralı olarak çalıştırılırlar.
Devreye alınış ve çıkarışları çok kolay ve hızlı olduğundan su rejimine bağlı olarak günün, enerji gereksiniminin çok olduğu- ki buna puant saati denir(içinde gece ve gündüz olmayan zaman aralığı, yani normalin yaklaşık 2 katı daha pahalı. Genellikle en yüksek veya en yoğun konumu tanımlamak için kullanılan Pik Saat yerine kullanılmaktadır) İng ve Fr’daki puan anlamı içeren Point’tan gelmektedir;) - saatlerinde çalıştırılarak, enerjiye az gereksinim olduğu zamanlarda devre dışı bırakılırlar. Dünya üzerindeki elektriğin %24′ ü hidroelektrik santralleri tarafından üretilir. Bir Diğer tanımlama ile Enerji Santral Çeşitleri
1-)HİDRO ELEKTRİK SANTRALLER (HES):
- a-) Barajlı Santral: Türbinler için gerekli suyun baraj gölünden verilerek regüle edilebilen.
- b-) Akarsu Santralı : Regülasyon yapılan bir rezervuarı olmayan Hidroelektrik Santral türü. Rezervuarlı(su birikim alanı) santralar, öncelikle bir baraj yapılacağından suyun kullanımı enerji gereksinimine göre ayarlanabileceğinden verimleri yüksektir. Kanal tipi santraller, rezervuarlılara göre daha ucuza mal olmalarına karşın su biriktirme olanağı olmadığından gelen su debisine göre çalışmak zorundadırlar. Su kaynağı yapısı ; Rezervuarlı santrallerde baraj, kanal tipi santrallerde ise bir tünel ya da açık kanaldır. Ve sırasıyla;
2-) TERMİK SANTRALLER:
Katı, sıvı ya da gaz halindeki fosil yakıtların kimyasal enerjisinin elektrik enerjisine dönüştürüldüğü elektrik santralıdır.- a- Katı yakıtlı T.S:Klasik buhar çevrimini kullanarak buhar türbinleriyle güç üreten santrallerdir. Çatalağzı Termik Santrali 300 MW Çayırhan Termik Santrali 640 MW
- b- Kojenerasyon /Birleşik ısı-güç sistemleri (Enerjinin hem elektrik hem de ısı formlarında aynı sistemden beraberce üretilmesi.. Basit çevrimde çalışan, yani sadece elektrik üreten bir gaz türbini ya da motoru kullandığı enerjinin %30-40 kadarını elektriğe çevirebilir. Bu sistemin kojenerasyon şeklinde kullanılması halinde sistemden dışarıya atılacak olan ısı enerjisinin büyük bir bölümü de kullanılabilir), Sıvı-Gaz yakıtlı Gaz Türbini (Doğal Gaz Sant.):Yüksek sıcaklık ve basınçtaki yanma gazlarının hareket sağladığı ve bu gazların yanmayı gerçekleştiren havayı sağlayan bir kompresörün de çalışmasına imkan verdiği türbin türüdür. Kombine(birleşik) çevrim sistemli T.S (Gaz türbinleri ile buhar türbinlerinin birlikte kullanılması, yanigaz türbini çevrimi ile buhar türbini çevriminin birleşmesinden oluşmaktadır.): Gaz türbinleri ve egzost kazanları kullanarak buhar türbinleri ile güç üretimi yapan termik santrallerdir. Bir başka deyişle; Kombine Çevrim Santralı; bir gaz türbini jeneratör ile bu türbinin ekzos gazlarıyla çalışan ( ek brülörü olan veya olmayan) bir kazanla, bunun sağladığı buharla çalışarak ek elektrik enerjisi üreten bir buhar türbini jeneratörden oluşan santral türü. Bursa Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali 1400 MW-Ambarlı Termik Santrali 1350 MW
- c- Güneş enerjili T.S : Güneşten gelen ışınların enerjisinin kullanıldığı santraller. Henüz Türkiye’de bulunmamaktadır.
- d- Nükleer T.S: Atom parçacıklarını ayıran(Fizyon) veya birleştiren(Füzyon) enerjisinin kullanıldığı santraller. Dahası; Nükleer yakıtlardan serbest kalan enerjinin elektrik enerjisine dönüştürüldüğü santraldir. Yapımında ısrar edilen Akkuyu Nükleer Santrali yaklaşık 2500 MW..
- e- Jeotermal T.S (Yer Altı Buharı):Jeotermal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren tesis.
Yeraltı sıcak katmanlarınını yüksek sıcaklık kaynağı, atmosferi düşük sıcaklık kaynağı olarak kullanmak suretiyle güç üretimi yapan santrallerdir. Denizli Jeotermal Santrali , 15 MW
3-) RÜZGÂR (ENERJİSİ) SANTRALLERİ:
Rüzgâr türbinleri vasıtasıyla güç üretimi yapan santrallerdir. Rüzgarın döndürme kuvvetinden yararlanılarak, hareket enerjisini elektrik enerjisine çeviren santral türü. Gaz türbini çevrimi ile buhar türbini çevriminin birleşmesinden oluşmaktadır. Bozcaada Rüzgâr Santrali , 30 MW. Bandırma Rüzgâr Santrali, 50 MW(?) ve 9 Mayıs 2009’da 60 MW olduğu savlanan, 20 rüzgâr türbinli Türkiye’nin en büyük rüzgâr santrali ÇATALCA’da açıldı..
HİDROELEKTRİK SANTRAL TESİSLERİNİN YAPILIŞ ŞEKİLLERİ SINIFLANDIRILMASI:
Hidroelektrik santral tesislerinin kurulacağı yerin topoğrafik durumuna göre çeşitli şekillerde yapıldığını yukarıda kısaca kaydetmiştik. Çeşitli şekillerde kurulmakta olan hidroelektrik santral tesislerini çeşitli sınıflandırmalara ayırmak mümkündür. Yapılabilecek olan başlıca sınıflandırmalar aşağıda kısaca kaydedilmiştir:
A- Düşülerine Göre:
- 1- Alçak Düşülü Hidroelektrik Santraller: H < h =" 10"> 50 m.
B- Kurulu Güçlerine (Kapasitelerine) Göre:
- 1- Çok Küçük Kapasiteli (Mikrotip) Hidroelektrik Santraller: <> 10. 000 kW
C- Depolama Durumuna Göre:
- 1- Depolamalı (Baraj Göllü Veya Tabii Göllü) Hidroelektrik Santraller,
- 2- Depolamasız (Kanal Tipi Veya Nehir Tipi) Hidroelektrik Santraller.
D- Baraj Gövdesinin Tipine Göre:
- 1- Ağırlıklı Beton Gövdeli Barajlı Hidroelektrik Santraller,
- 2- Beton Kemer Gövdeli Barajlı Hidroelektrik Santraller,
- 3- Kaya Dolgu Gövdeli Barajlı Hidroelektrik Santraller,
- 4- Toprak Dolgu Gövdeli Hidroelektrik Santraller
E - Santral Binasının Konumuna Göre:
- 1- Yer Üstü Hidroelektrik Santralleri,
- 2- Yer Altı Hidroelektrik Santralleri,
- 3- Yarı Gömülü Veya Batık Hidroelektrik Santraller.
F- Çalışma (Ulusal Elektrik Sisteminin Yükünü Karşılama) Durumuna Göre:
- 1- Baz Yük Hidroelektrik Santralleri,
- 2- Puant Yük Hidroelektrik Santralleri,
- 3- Hem Baz Yük Ve hem de Puant Yük Hidroelektrik Santralleri
G- Türbinli / Pompajlı Hidroelektrik Santraller.
- A- Düşüllerine Göre Santraller:
- 1- Alçak Düşülü Hidroelektrik Santraller: ( H<> 50 m) Barajlı Yüksek DüşüIü Hidroelektrik Santral Tesisleri:
- I- Su giriş tesisleri,
- II- Basınçlı su galerisi veya tüneli,
- IlI- Denge bacası,
- IV- Kelebek Yana tesisleri,
- V- Cebri boru,
- VI- Santral tesisleri.
- 1- Su alma tesisleri ızgaraları,
- 2- Su alma kapağı,
- 3- Kelebek vana,
- 4- Cebri boru ek yerleri,
- 5- Cebri boru ayak betonları,
- 6- Cebri boru dirsek betonları,
- 7- Küresel vana,
- 8- Pelton tipi hidrolik türbin.
- 1- Su çevirme bendi,
- 2- Su giriş tesisleri,
- 3- Kum geçidi ve dinlendirme havuzu,
- 4- Üstü açık su iletim kanalı,
- 5- Su iletim galerisi veya tüneli,
- 6- Su haznesi veya doğal göl,
- 7- Denge bacası,
- 8- Cebri boru,
- 9- Santral tesisleri,
- 10- Doğal göl ayağı veya dolu savağı,
- 11- İletim tüneline yaklaşım galerisi.
Hem Türbin ve hem de Pompa olarak çalıştırılabilen Hidroelektrik Santraller:
Hem Türbin ve hem de Pompa olarak çalışabilen bir hidrolik santral tesisinin basit şeması:- 1- Üst baraj veya depo,
- 2- Alt baraj veya depo,
- 3- Türbin ve pompa için cebri boru,
- 4-Türbin,
- 5- Motor-Genaratör,
- 6- Manevra kaplini (kavraması),
- 7- Pompa,
- 8- Küresel vana,
- 9- Dairesel vana,
- 10- Kapama vanası,
- 11- Silindirik kapak,
- Qp : Pompa olarak çalışma esnasında basılan su debisi,
- Qt : Türbin olarak çalışma esnasında tüketilen (çekilen) su debisi,
Hsp : Üst su yüzeyi İle alt su yüzeyi arasındaki fark (hidrolik düşü veya geodezik basma yüksekliği). Yukarıdaki Şekilde de basit prensip şeması görülen ve hem türbin ve hem de pompa olarak çalıştırılabilinen hidroelektrik santral tesisleri ulusal elektrik şebekelerinin puant güç ihtiyacını karşılamak amacı ile tesis edilirler.
Ulusal Elektrik şebekelerine bağlı olan diğer hidrolik veya termik santrallerin ürettikleri enerji miktarı puant saatleri dışındaki gece saatlerinde gerekenden fazla, puant saatleri içinde ise gerekenden daha az olabilir. Hem türbin ve hem de pompa olarak çalıştırılabilen hidrolik santral tesisleri, puant saatlerinin dışındaki gece saatlerinde ulusal elektrik şebekesinden enerji çekerek üniteler motor-pompa olarak çalıştırılmak suretiyle alt su deposundan üst su deposuna su basılır.
Puant saatlerinde ise üst su deposundan su çekilerek üniteler türbin-genaratör olarak çalıştırılmak suretiyle elektrik enerjisi üretilir ve üretilen enerji ulusal elektrik şebekesine verilir. Böylece hem puant saatlerinde ulusal elektrik şebekesinin ilave güç ihtiyacı karşılanmış ve hem de puant saatleri dışında diğer hidrolik ve termik santraller en yüksek verimle çalıştırılma imkânlarına kavuşturulmuş olunur.
Hem türbin-genaratör ve hem de motor- pompa olarak çalıştırılabilinen bu tip hidrolik santrallerin verimi aşağıdaki şekilde hesaplanır: Şebekeye verilen genaratör gücü (NG) η = ------------------------------------------------------- Şebekeden çekilen motor gücü (NM) η = 0,70 - 0,73 Artvin barajları hangi yapı sınıfına giriyor? Kaynak: Vikipedi.
- 1- Borçka Barajı, Artvin'de, Çoruh Nehri üzerinde, enerji üretmek amacıyla 1998-2005 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. Toprak gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 7.785.000 m3, akarsu yatağından yüksekliği 86,00 m., normal su kotunda göl hacmi 419,00 hm3, normal su kotunda göl alanı 10,84 km2'dir. Baraj 300 MW güç ile yıllık 1.039 GWh'lik enerji üretmektedir. 2- Deriner Barajı, Artvin'de, Çoruh Nehri üzerinde, enerji üretmek amacıyla 1998-2004 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. Beton kemer gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 3.500.000 m3, akarsu yatağından yüksekliği 247,00 m., normal su kotunda göl hacmi 1969,00 hm3, normal su kotunda göl alanı 26,40 km2'dir. Baraj 670 MW'lık güçle yılda 2.118 GWh'lık enerji üretmektedir. Deriner Barajı, 397 metre yüksekliği ile bugüne kadar Türkiye’de inşa edilmiş en yüksek beton barajdır, baraj kendi alanında dünyanın da
- 2. en yüksek barajıdır.bu artvın için cok buyuk onem taşımaktadır.
- 3- Muratlı Barajı, Artvin'de, Çoruh Nehri üzerinde, enerji üretmek amacıyla 1999-2005 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. Kaya gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 1.981.000 m3, akarsu yatağından yüksekliği 44,00 m., normal su kotunda göl hacmi 74,80 hm3, normal su kotunda göl alanı 4,10 km2'dir. Baraj 115 MW güç ile yıllık 444 GWh'lik enerji sağlamaktadır. Barajda kumanda ve bakım olarak iki bölüm bulunur. Ayrıca bakım bölümünde elektrik, elektronik ve makina olmak üzere üç tane mühendis ve her bir mühendisin yanında birer tane teknisyen bulunur. Ayrıca bir yönetici mühendis bulunmaktadır.
- 4- Tortum Barajı: Artvin'de, Tortum Çayı üzerinde, enerji üretmek amacıyla 1971-1972 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır.
- 5- Artvin Barajı: Kemer ağırlıklı. Kret kotu 515 m Çoruh Nehri ile büyük kollarında olan Oltu Nehri birleşiminin 20 km ve Artvin İlinin Yusufeli ilçesinin 30 km mansabında. Enerji (332 MW, 1 026 GWh / yıl ) Kret uzunluğu 277,90 m, Yüksekliği (talvegten) 135 m Yüksekliği (temelden) 180 m, Toplam dolgu hacmi 0,950 hm3 Derivasyon tüneli T1 746,59 m, Derivasyon tüneli T2 822,63 m Derivasyon kapasitesi1380 m3/s, Dolusavak tipi Kapaksız serbest akışlı, Dolgusavak kapasitesi 8200 m3/s, Rezervuar alanı 4,1 km2, Yıllık ortalama su 3837 hm3, Maksimum su seviyesi 511,60 m, Toplam göl hacmi167 hm3
- 6- Yusufeli Barajı: Çoruh nehri ile Çoruh nehrinin büyük kollarından biri olan Oltu Nehri birleşiminin 800 m Artvin İlinin Yusufeli ilçesinin 10 km mansabında ve Artvin ilinin 40 km güneybatısında . Enerji (540 MW, 1 705 GWh / yıl ) Tipi Kaya dolgu, Kret kotu 719 m, Kret uzunluğu410 m Yüksekliği (talvegten) 223 m, Yüksekliği (temelden) 270 m Toplam dolgu hacmi 20,24 hm3, Derivasyon tüneli T11257,46 m, Derivasyon tüneli T21306,23 m, Derivasyon kapasitesi 1530 m3/s, Dolusavak tipi Kapaklı ve enerji kırıcı şütlü, Dolgusavak kapasitesi 9000 m3/s, Rezervuar alanı 33 km2, Yıllık ortalama su 3777 hm3, Maksimum su seviyesi 712,20 m, Toplam göl hacmi 2130 hm3 Büyüksu adı verilen projeler içinde en önemli payı 731 trilyon 156 milyar lira ile Yusufeli Barajı ve Hidro Elektrik Santrali (HES) alırken, Deriner Barajı ve HES 544 trilyon 562 milyar 952 milyon lira ile ikinci, Artvin Barajı ve HES 387 trilyon 500 milyar lira ile üçüncü sırada bulunuyor.
Bu barajları Bayram Barajı ve HES, Borçka Barajı ve HES, Muratlı Barajı ve HES ile Bağlık Barajı ve HES inşaatları takip ediyor. Bu mühendislik yapı bilgilerinden sonra konumuza dönelim: Bilindiği gibi teşvik alan illerden 29'unun ekonomisi daha da geriye gitti. Bunların başında Artvin’imiz gelmektedir. Hükümet, iller arasındaki kalkınmışlık farkını en aza indirmek için 2004 yılında 29 ili kapsayacak şekilde 'Yatırımı Teşvik Yasası' çıkardı. Bir yıl sonra ise yasanın kapsamı genişletilerek teşvikli il sayısı 49'a ulaştı. Yasayla birlikte yatırımcıya bedava arsa, enerji ve vergi indirimi sağlandı. Yasa ile birlikte batı illerine yatırımcı yağdı, ancak Doğu illerinin kapısını çalan olmadı. Teşvik kapsamındaki illerden Artvin de ekonomisi geriye giden illerin başında geliyor. Yasa kapsamında kente sadece bir firma yatırımda bulunmuş. "Teşvik bizi değil, batı illerini mutlu ediyor." diyen Artvin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kurtul Özel, "Bu teşvik sisteminde bizim diğer illerle rekabet edebilmemiz mümkün değil. Bölgesel ve sektörel bazda teşvik istiyoruz. Enerji indirimi, bedava arsa vermek işi çözmüyor. Bu herkese verildiğinden yatırımcı bizi tercih etmiyor. Gelse de pazarlara çok uzağız, bir kaç il birleştirilip ortak ürünlere teşvikler sağlanmalı." diye konuştu. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Dulupçu'nun yaptığı araştırmaya göre; teşvikli iller arasında en çok gerileyen yüzde 93,4 ile Artvin. Artvin'in kişi başına düşen teşvik miktarı 1999-2002 döneminde 4 bin YTL iken, bu oran son 4 yılda ortalama 281 YTL'ye kadar düşmüş.
DEVAMI 2'de
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
HES'LER KİMLERİ BESLER-2
Durum bu iken Artvin yatırımlarını eleştirmek mantık dışı olsa gerek.. Fakaaaat; Rüzgar ve güneş tarlaları elektrik yükü ile atıl bekletilirken, doğaya saldırmakta ne oluyor?! Evet; Türk şirketleri yenilenebilir enerji kaynaklarının peşinde savaş verirken ve de deniz dalgasından elektrik, boğaz akıntısından elektrik, güneş ve rüzgar tarlalarından elektrik üretme projeleri yaşama geçirirken nedir bu cennetin izdüşümü yerlerimize saldırı??? Düşük elektrik üretimi için bu dünya cenneti vadiler yok edilmemeli.....
Öylesi bir süreç işletilmiş ki; UNESCO tarafından Türkiye’nin ilk biyosfer rezervi olarak koruma altına alınan Camili’nin (Macahel) deresi bile satılmış ve üzerinde de HES inşaatı başlatılmış… Yalnızca Artvin dereleri üzerinde 105 HES’in ihale edildiği savlarına nasıl bir duruş sergileyeceğiz?
Papart için gösterilen duruşu sergileyeceğiz: Artvin’in Şavşat ilçesi Papart Vadisi üzerindeki dereye 3 ayrı HES izni verildi. Çiçeklerin ve kelebeklerin yarattığı renk cümbüşünün yaşandığı Papart Vadisi, yağmur ormanları niteliğinde olduğu için koruma altında idi...
Rize İdare Mahkemesi, Papart Vadisi’nde yapılacak HES projelerinin iptali için açılan davada ‘yürütmeyi durdurma’ kararı verdi. Rize İdare Mahkemesi, Artvin’in Şavşat ilçesindeki Papart Deresi’ne yapılacak HES projelerinin iptali için açılan dava kapsamında "yürütmeyi durdurma" kararı verdi (Aralık 2008).
Enerji üretme amaçlı barajlara ve HES’lere evet, fakat, doğanın kan damarı gibi, doğa’nın/tabiatın kan damarları dereleri kurutacak HES’lere hayir! Çünkü Artvin’deki HES’ler birilerini besler izlenimi veriyor.. Kafkas, Karadeniz ve Anadolu kültürünü kaynaştıran Artvin’in doğasına salt barajlar, dahası HES’ler zarar vermedi! Özellikle madencilik girişimlerinin Artvin’imiz nasıl benzetmeye çalıştığını hepimiz yakinen izledik. Biliyorsunuz; Halita Milli Parkı içerisinde bulunan ve Artvin'in bin 700 rakımlı Cerattepe mevkisinde yaklaşık 15 yıldır sürdürülen maden arama çalışmaları, işletmeci Kanadalı İnmet Mining firmanın bölgeyi terk etmesi ile son buldu.
Rize Bölge İdare Mahkemesi’nin bölgede maden arama çalışmalarını sürdüren Artvin Bakır ve Maden İşletmesi, çevrecilerin açtığı davalar sonucu ruhsatının iptal edilmesi üzerine bölgedeki ekipmanlarını toplayarak Artvin’den ayrıldı ayrılmasına da ardından ‘bölgede yaşanan çevre katliamının hesabını kim verecek’ tartışmaları da başladı.
Artvin’in bin 700 metre rakımlı Cerattepe bölgesinde yaklaşık 2 bin hektarlık bir alan üzerinde yapılması planlanan ve 17 hektarlık bir alanda sürdürülen altın ve maden arama çalışmaları sırasında bu güne kadar 2 binin üzerinde ağaç kesildi. Bölgedeki su seviyelerinin ölçülmesi amacıyla 30 ve 70 metre derinliğinde 5 adet lokasyon(yer belirleme-Location), 10 adette normal kuyu ve bir de 100 metrelik bir galeri açıldı.
Çalışmalarda, bölgenin 100-120 metre altına inilerek, buradan da 700-900 metrelik galerilerle bölgedeki maden rezervlerine ulaşılması planlanıyordu(24/10/2008). Artvinli doğa ve doğanın/insanın dostudur. Uygar ve yüreklidir, her Anadolu insanı gibi. Yüreklidir çünkü o salt Doğa için savaş vermez, doğan, yani insanı ve ülkesi için de “AB üyeliği” Çanakkale’nin intikamıdır! AB’ye katılım sürecinin Türkiye’nin ‘bölünüp parçalanması ve sömürgeleştirilmesi demektir’” diyecek kadar yürekli ve duyarlı Anadolu insanının kimliğini yansıtır Artvinli..
Artvin'de başlanarak İkizdere'ye uzanan ve yapımına başlanan Hidro Elektrik Santralleri (HES) tehdit altında ki Rize'nin imajına ve doğal yapısına ciddi zararlar vereceği her akl-ı selim kişinin malumu olmuş durumda. Denize doğru dik uzanan dağların arasından yeşil örtüyle beraber akan dereler, sağlı sollu betonlarla örülerek elektrik telleriyle boğuluyor. Dereleri besleyen su kaynakları ve yerleşkeler iş makineleriyle dövülerek yok ediliyor.
Artvin'de başlanarak İkizdere'ye uzanan ve yapımına başlanan Hidro Elektrik Santralleri (HES) tehdit altında ki Doğu Karadeniz imajına ve doğal yapısına ciddi zararlar vereceği her düşünen doğa duyarlısının bildiği fakat seslendirmekten, eski deyimle telaffuz etmekten çekindiği bir durum adeta.. Seslendirmemi kimse klasik sermaye düşmanlığıyla özleştirmesin.
Eğer ben sermaye düşmanlığı yapıyor isem; TİSK’de; bakın DİSK demiyorum-ki o da sermaye karşıtı proleter bir katılık içinde değil bana göre
- -TİSK diyorum, yani Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu da benim gibi sermaye düşmanı, daha doğrusu kendi kendisinin düşmanı; çünkü doğaya ve doğana zarar vermeyecek “Temiz Enererji”’den söz ediyor: İşte TİSK yayınındaki haberler:
- - Uluslararası Hidrojen Enerjisi Derneği Başkanı Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu Türkiye’nin petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıt kaynakları yönünden fakir olmasına karşın güneş, rüzgar ve jeotermal gibi temiz enerji kaynakları yönünden son derece zengin bir ülke olduğunu; Türkiye’nin kendi doğal enerji kaynaklarını kullanıp hidrojen üretebileceğini söyledi. Türkiye’de sıcak kaya enerjisi ya da jeotermal enerji, rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, hepsi mevcut ve ihtiyacımızı karşılayabilir. Ayrıca, biyokütleden, şeker pancarından hidrojen üretebiliriz. Türkiye, kendi doğal enerji kaynaklarını kullanıp hidrojen üretebilir. Ekonomimiz için gerekli bütün yakıtımızı kendimiz üretiriz, hatta fazlasını da ihraç edip para kazanabiliriz (Prof. Dr. Nejat VEZİROĞLU Miami Üniversitesi Temiz Enerji Enstitüsü Başkanı)
- - Çevrenin korunması ve buna bağlı olarak gelecek nesiller için yaşanılabilir bir dünya bırakılabilmesi için adeta sihirli bir kavram olarak görülmeye başlanan Kyoto Protokolü’nün, TBMM tarafından kabul edilmesi ülkemizde yaşayan herkesi derinden etkileyecektir. Hatta bir adım daha ileri giderek Türkiye’nin dünya konjonktürü içinde ağırlığının giderek artmakta olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, Protokole taraf olmamız mavi gezegenimizdeki herkesi yakından etkileyecektir (ŞUBAT 2009 DADoç. Dr. Alpay HEKİMLER Namık Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü)
Bu konuda Burçak çubukçu beni doğruluyor: “Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) periyodik yayın organı İşveren'in bu ayki sayısında enerji konusuna ağırlık vermiş İyi de etmişler. Enerjiye gerekenden fazla ödediğimizden tutun da, kısa süre içerisinde yeni ve temiz enerji üretmeyi bir şekilde becermemiz gerektiğini hatırlatan pek çok ilginç makale ve görüş İşveren Dergisi Ağustos sayısında yer almış…
İşveren dergisinin sayfalarında dikkatimi jeotermal enerji konusunda ciddi bir potansiyelimiz olduğu çekti. Avrupa'da jeotermal kullanımında 1. olduğumuzu buna rağmen hala kullanılmamış ciddi potansiyelimiz bulunduğunu gördüm. Jeotermal enerji gerçekten pek çok alanda (enerji üretimi, konut ısıtması vs.) işe yarayabilecek gibi görünüyor…. (14 Eylül 2008)” Çevre duyarlılığı konusunda bazılarımız ‘duyarsızlık-duyarlılık’ gelgitleri arasında çelişkiye düşmediğimizı yadsıyamayız..
Örneğin eski Başbakanlarımızdan Mesut yılmaz. Fırtına deresi üzerindeki HES’e duyarsız kalan, hatta ısrarcı olan sayın Yılmaz, köyünün de yer aldığı Çayeli Senoz Vadisi’nde yapılan HES’lerin doğayı tahrip ettiğini söyleyerek çevre duyarlısı bir kimlik sergileyebildi: Eski başbakanlardan bağımsız milletvekili Mesut Yılmaz, köyünün de yer aldığı Çayeli Senoz Vadisi’nde yapılan HES’lerin doğayı tahrip ettiğini söyledi.
Eski Başbakanlardan Bağımsız Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, köyünün de yer aldığı Çayeli İlçesi Senoz Vadisi’nde yapılan Hidroelektrik santrallarının (HES) doğayı tahrip ettiği yönünde ciddi endişeler duyduğunu belirterek "Eğer bu zararlar önlenemezse bu santralların durdurulması lazım" dedi. Yılmaz, bu konuda kampanya başlatarak Ankara’da girişimlerde bulunacağını söyledi.
Biz prensip olarak bu derelerden enerji elde edilmesine karşı değiliz. Ama bizim olmazsa olmaz şartımız buradaki çevrenin bundan zarar görmemesidir. Özelikle Senoz Vadisi turistik potansiyeli olan bir vadidir. Bitki örtüsüne, ormanlara, su varlığına ve burada yaşayanlara zarar verecek her türlü projeye karşı çıkmak bizim doğal görevimizdir. Maalesef 2003 yılında bu projelerden 50 megavattın altında olanlardan ÇED raporu alma mecburiyeti kaldırıldı. Burada santral kurmak isteyenlerin artık bu santralın çevreye vereceği zararlar konusunda ilgili makamlardan bir rapor alma yükümlülüğü yok.
Yılmaz, "Maalesef hiç gereği yokken bu vadide 9 tane ayrı HES projesine müsaade verilmiş. Ankara’da enerji piyasası denetleme kurulu muhtemelen bu yörenin nasıl bir doğa cenneti olduğu dikkate alınmadan masa başında buradaki sulardan maksimum ne kadar enerji elde edilebilir diye hesap yapmış ve 9 projeye onay vermiş.
Mesut Yılmaz’ın Fırtına Vadisi konusundaki ısrarcı duruşu karşısında Radikal gazetesinde şunları yazmışım: Hepimiz Çamlıhemşinliyiz Bilindiği gibi Dünya Çevre Vakfı tarafından korumaya alınmış dünyada 200, Avrupa'da 128 çevreden biri olan 'Çamlıhemşin Fırtına Vadisi' üç kuruşluk değil üç paralık enerji adına yok edilmektedir. İşin üzücü yanı, Fırtına Vadisi'nin, ülkemiz enerji potansiyeline binde dört gibi bir katkı verecek bir projeyle yakılmasıdır. Çevre duyarlıları son günlerde "Her yer Çamlıhemşin, hepimiz Çamlıhemşinliyiz" diye haykırıyor.
Elbetteki evrensel çevre duyarlılığını içeren etkin/hareketli sözcük dizimleri sloganlarda kalmayacak. Nasıl ki 'Bergama bizim oldu' Çamlıhemşin de bizim olacak, Akkuyu da, Artvin (Çoruh Vadisi) de, Sinop'ta... Her yer ama her yer insanın olacak... Sahip çıkacağız doğa ve çevresiyle gezegenimize... Çamlıhemşin için çevre duyarlılığı boyutunda çok şey söylendi, anlatıldı. Olguya yerel ve ulusal değerler bağlamında teknopolitik yaklaşıldı.
Bu yazımda Çamlıhemşin olgusuna farklı bir evrensel boyut getirmek istiyorum. Bazı bilim adamlarının benzetmesinde olduğu gibi; gezegenimiz batış sürecindeki Titanic'i andırmaktadır. Algı boşluğuna düşerek, batma aşamasını kavrayamayan Titanic yetkilileri nasıl ki 1500 insanın ölümüne neden oldularsa, kişisel ve grupsal rant savaşıyla kıyıları, kentleri, doğayı yok edenlerin aymaz ilgi ve algısızlığı gezegenimizde de aynı süreci kaçınılmaz kılmaktadır.
Eğer ki gezegenimizin kurtarılması projeleri ivmelendirilmez ve yaygınlaştırılmazsa bu sonuç kaçınılmazdır. Gezegenimizin kurtarılması için 1972 yılında Stocholm'de başlayan ve 1992'de Rio'da devam eden 'Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı', yani yaşanılır ortam anlamındaki Habitat'lar ile 'çevre' evrenselliği ekonomik karar alma sürecinin merkezine oturtulmuştur. Temel amaç çevre bütünselliğinde 'sürdürülebilir bir ekonomik sistem' oluşturmaktır. Çünkü mevcut ekonomik yapı doğa ve insan değerlerini yok etme temeline oturtulmuştur.
Eğer önü alınmazsa ise tüm bitki ve hayvan türlerinin beşte biri, zamanla da; mutlak yoksulluk çizgisindeki yaklaşık iki milyar nüfus içinde açlık çeken bir milyar insanın-ki bunun yüzde 70'i kadın ve çocuk-yani dünya nüfusunun yaklaşık dokuzda birinin yok olacağını söylemek abartı olmasa gerek. Böylesi evrensel tehlikenin giderilmesinde Batı ekonomik ve sosyal reformların yanında 'çevre reformu' düşünürken biz rant adına çevreyi yok etmekten çekinmiyoruz.
Özellikle doğup büyüdüğümüz ve yarınlarda kent yorgunu olarak dinlenceye çekileceğimiz cennet yörelerimizi 'köşe dönücü, iş bitirici anlayış' bütününde yok edebiliyoruz. Bunun en somutu Çamlıhemşin Hes projesine evet diyen başbakan ve evet detirten yapımcı firma yetkilisi ile bürokratlar inanın bu yöremizin insanları. Siyasetçi, sermaye, bürokrat dayanışması ülkemizin herhangi bir yöresini anında vakumlayabilme rahatlığı ve kolaylığına sahip.
Batı ise benzer çevre yok ediciliği karşısında; istikrarlı ve doğal destek sistemleriyle uyumlu eğitilmiş bir nüfus, iklimini bozmayan bir enerji sistemi, ormanların, otlakların ve balık yataklarının sürdürülebilir veri potansiyellerini aşmayan ve gezegeni insanlarla paylaşan diğer türleri yok etmeyen (sistematik olarak) çevre açısından sürdürülebilir bir ekonomik sistem kurmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda Batı ile bütün dünya çevre örgütleri yeryüzü zirvesi bütününde toplum ve doğa sözleşmeleri hazırlamaktadır. Çevre devrimi için Çevre açısından sürdürülebilir ekonominin oluşumunda temel koşul olarak Batı şunları öngörmektedir;
- a - Gezegenimizin iklimini değiştirdiği için enerji kaynağı fosil yataklara (petrol ve kömürün kullanılması) bağımlılıktan kurtulmalı. Bunun için de; yeni teknolojiler kullanılarak enerji gereksinimi azaltılabilir. Örneğin; evlerdeki ısı kaybının önlenmesi, sobaların daha etkili hale getirilmesi. Otomobillerin yakıt kullanımında daha ekonomik hale getirilmesi.
- b - Yeni enerji kaynakları oluşturmak. Örneğin gücünü büyük oranda, gün ışığından ve güneş kaynaklarından alan jeotermal enerjiye dayalı bir dünya enerji sistemi için gerekli teknolojiler üretmek ve böylece gün ışığına dayalı yenilenebilir enerji kaynakları ile yeni enerji kaynakları oluşturmak.
- c - Malzemeleri yeniden kullanabilmek için geriye dönüştürmek (geriye dönüşüm mühendisliği gibi). 'Kullan-at' ekonomisi yerine 'kullan ve geriye dönüştür' ekonomisi aracılığıyla toplum yarattığı kirliliği ve kullandığı enerji miktarını büyük ölçüde azaltacaktır. Örneğin kullanılıp atılan içecek kutusu yerine geri dönüştürülmüş camın kullanılması enerji kullanımını üçte bir azaltır.
- d - Biyolojik tabanı korumak için, besin maddelerimizin tamamını ve sanayinin hammadde gereksiniminin büyük bölümünü sağlayan dört biyolojik sistem, yani ormanlar, otlaklar, balık yatakları (bunların üçü asıl doğal sistemlerdir) ve tarım alanlarının akıllıca yönetilmesi gerekmektedir. Çünkü bu temel biyolojik sistemlerin enerjisi fotosentezle sağlanır. Fotosentez bilindiği gibi bitkilerin güneş enerjisini su ve karbondioksitle birleştirerek karbonhidrat ürettikleri süreçtir.
Bu güneş enerjisinin biyokimyasal enerjiye dönüşmesidir ve bu süreç tüm yaşamı destekler. İşte bizim Çamlıhemşin'de yaptığımız bu; temel biyolojik sistemlerin yarattığı yaşamı yok ediyoruz… Çevre açısından sürdürülebilir bir dünya kurmanın savaşımını veren bazı duyarlı kişi ve kurumlar Batı'da insan ve doğa varlığının her alanında devrim yaratmayı düşünerek çevre devrimine hazırlanırken biz Doğu'da Çamlıhemşin'leri Bergama'ları Akkuyu'ları vb.'lerini, kısacası doğayı ve doğanı yok etmenin savaşımını veriyoruz...(Şevket Çorbacıoğlu: Türkiye Mühendisler Birliği Derneği Genel Başkanı/19 Ocak 1999-Radikal) Fakat yine de çıkıp yetkililer olarak, üstelik Çevre ve Orman Bakanı olarak; SİT alanlarına baraj yapılmaması için mücadele edenlere tepki gösterebiliyoruz ve “Bu konuda herkes aklını başına alsın. Boşuna santralleri engellemesin…” diyebiliyoruz.
Hayır! Doğayı ve doğanı seviyorsak, bu evrensel olgulara duyarlı-dost projeleri ortaklaşa geliştireceğiz. Çünkü bu olgunun siyaseti ortaktır. O da doğaya ve doğana dost yaklaşmaktır.. Ne sağ, ne de sol bunu siyasi ve ekonomik ranta tahvil edemez..
Çevre duyarlılığı için verilen mücadelenin yakın zaman Kronolojisi:
- 1- Özel sektör tarafından derelere hidroelektrik santral kurulmasına izin verilmesinin ardından sadece üç ildeki hes projelerinin sayısı 426′ya ulaştı. İdare Mahkemesi, Artvin`in Şavşat ilçesindeki Papart deresine yapılacak 4 adet hidroelektrik santrali projesi için de yürütmeyi durdurdu(18 Ağustos 2008).
- 2- Rize İdare Mahkemesi, birinci derece doğal SİT alanı olarak tescil edilen Çağlayan Vadisi`nde yapılan hidro elektrik santraline ilişkin ve Artvin`in Şavşat ilçesindeki hidro elektrik santrallerine ilişkin yürütmeyi durdurma kararı verdi.
- 3-Çevre dostu HES’ler 10 megavat, Türkiye’de neden 50 megavat? Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nün özel sektöre sattığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 16 ayrı hidroelektrik santralı (HES) izni verdiği İkizdere Vadisi’nin, 25 Şubat 2008 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesiyle turizm merkezi ilan edildiği ortaya çıktı. Aynı tarihlerde de DSİ, havzadaki derelerin kullanım hakkını HES’lere sattı. Şimdi bölge halkı, İkizdere Vadisi’nde inşa edilen 400 yataklı 5 yıldızlı otelin açılışı için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı beklerken, HES’lerin yapılmaması için de mücadele ediyor. Bu çığlığa kulak verin İkizdere Derneği Başkanı Kadem Ekşi, 10 bin kişinin “Vadime dokunmayın” mitingini gerçekleştirdiğini belirterek şunları söyledi:“Bu çığlığa kulak verin. Millet iradesine rağmen HES’i yapanlar bu vebalin altında kalkamaz. 4 ayrı üniversite, ‘Vadi tahrip olur’ diyor. Bakan, ‘çevre dostu yatırım’ diyor.”Anzer ile Ovit Dağı ve çevresinin turizm bölgesi olduğunu, kaplıca tesisi ve 5 yıldızlı otelin açılmak üzere olduğunu hatırlatan Ekşi şöyle devam etti: “Toplam boyu 77 kilometre olan İkizdere Vadisi’nin üzerinde 55 kilometre uzunluğunda tünel açıp üzerine 16 HES inşa edecekler. Suyu, tünelle geçirip vadinin üzerindeki yeşil alanı kurutacaklar. ÇED raporunda, 77 kilometrelik vadiye 150 litre yani 10 teneke su bırakacaklarını ifade ediyorlar. Bu su, vadinin başında buharlaşıp uçar. Enerjiyi dağıtmak için kurulacak enerji nakil hattı, bu vadideki binlerce ağacı yok edecek. Turizm Bakanlığı ‘turizm vadisi’, Enerji Bakanlığı ‘enerji vadisi’ diyor. Var mı böyle iki başlılık?” Fırtına Vadisi’nin kurtarıcılarından olan Avukat Yakup Şekip Okumuşoğlu da, İkizdere Vadisi için mücadele veriyor. Kamu yararı gütmesi halinde HES’e karşı olmadığını söyleyen Okumuşoğlu’nun Bakan Güler’e mesajı şöyle: Türkiye’nin her bir havzasına havza planlaması yapan bakanlık, acaba Karadeniz gibi önemli bir havzayı neden planlamadı? Havza planlaması olmadığı için bilirkişi, tek bir santralı incelediğinden, çevreye zararı yok gibi görünüyor. Oysa bir santralın bıraktığı suyu diğeri alıyor. Ve derenin yatağına hiç su akmıyor. Avrupa’da çevre dostu sayılan yenilenebilir enerji sınıfı santrallar, 10 megavattır. Türkiye’de ise 50 megavat. Bunun neresi enerji dostu? Çevre korumacılığın olmadığını gösteren en büyük etkenlerden biri de yüksek gerilim hatları. ÇED kapsamı dışında tutularak nakil hatlarının vereceği zarar gizlendi.( Şükran Özçakmak İstanbul)
- 4- Cüneyt HES projeleri ile ilgili olarak verilen “Çed Olumlu” kararının iptali için Rize İdare Mahkemesi’nde ilk iptal davası açıldı (03.12.2008). Ebara firması tarafından Artvin İli Şavşat ilçesi Meydancık-Papart vadisinde elektrik üretmek üzere planlanan Cüneyt HES projeleri ile ilgili olarak üretim lisansı alındıktan sonra Çevre ve Orman Bakanlığı’na başvurularak Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu sunulmuş ve Bakanlık tarafından 17 Eylül 2009 tarihinde “çed olumlu” kararı verilmişti. Orman ekosistemine büyük zararlar verecek olan projeler hakkında dava 17.11.2008 günü açıldı. Dava iki sivil toplum kuruluşu ve 46 şahıstan olmak üzere toplam 48 davacı ile açılmıştır. Mısırlı Köyü Kalkındırma Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği” ile merkezi İstanbul’da bulunan “Artvin İli, Şavşat İlçesi Meydancık Beld.Sos.Day. Kül.ve Turizmi Geliştirme Derneği” davacılar arasında yerini almıştır. Bağımsız ve tarafsız, akla ve bilime dayanan ve millet adına karar veren mahkemenin daha önce emsal bir dava olan Çamlıhemşin Fırtına Vadisinde olduğu gibi Cüneyt HES projelerini de iptal edeceğine inancımız tamdır(Papart Dereleri Platformu)
- 5- TMMOB'ye Artvin Kültür Derneği'nce yapılan başvuru sonrasında, TMMOB Yönetim Kurulu'nca bir çalışma komisyon oluşturulmuş( ÇMO- EMO-İMO-Jeoloji MO-MMO-Meteoroloji MO-Peyzaj MO-ZMO), bu komisyon gerekli incelemeleri yaparak aşağıdaki tespitlere ulaşmıştır.
- a- Hidrolik enerjiden en verimli şekilde yararlanmak enerjide dışa bağımlılığı azaltacağı gibi temiz enerji kaynaklarının harekete geçirilmesi bakımından da önemlidir. Ancak, "4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu" ile bu Kanuna istinaden çıkarılan "Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği" ve "Su Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"le birlikte HES uygulamaları çok farklı boyutlara ulaşmış durumdadır. Bu gelişim ülke kaynaklarının en verimli şekilde kullanımını değil, aksine bireysel/şirket karlarını/çıkarlarını koruyacak şekilde gelişmektedir.
- b- Hidrolik enerji üretiminin planlanması sadece düşü ve mevcut su potansiyeli üzerinden yapılamaz. Hidro elektik santraller ile ilgili planlama süreci , havza temeline dayanan, o havzanın doğal değerlerini, o havzadaki doğal varlıkları inceleyerek, bir değerlendirmeyi temel almak zorundadır. Bu bağlamda, havza özelinde, doğal, kültürel ve sosyal, ekonomik etkenler de dikkate alınarak, su potansiyelinin öncelikli kullanımları belirlenmeli, bu verilere dayanarak HES'lerin planlanmasına karar verilmelidir.
DEVAMI 3'te
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU Teknopolitikalar Platformu evesbere@mynet.com GSM: 0506 609 00 32 Tel: 0312-431 96 88
HES’LER KİMLERİ BESLER-3
- c- HES'ler çok basit şekli ile suyun yeterli düşü sağlayabileceği noktaya kadar taşınarak enerji elde edilmesi anlayışıyla planlanamaz. Burada doğal su yatağındaki canlıların yaşamlarının bozulmadan devamı için gerekli olan suyun sağlanmasına öncelik tanınmalıdır.
- d- Bu noktada, gelecek projeksiyonu, HES'in ileri yıllar nüfus artışına bağlı olarak uzun erimli planlanması da önem taşıyan başka bir husustur.
- e- HES Projesi'nin gündeme geldiği bölgede, gelecekteki nüfus artış projeksiyonları da göz önüne alınarak, su potansiyeli, suyun değişik ihtiyaçlar için kullanım miktarları ( içme ve kullanım suyu, tarım, sanayi vb) ve buradan hareketle HES için gerekli olan su miktarı yerel ve bölgesel anlamda göz önüne alınmak durumundadır. Son durumda, kullanılması muhtemel içme öncelikli su paylaşımı sağlandıktan sonra arta kalan su ile HES pojeleri geliştirilmelidir. Bu genel belirlemelerden sonra, raporlar, ekleri ve resmi kurumlara yapılan başvuru dilekçeleri incelenerek; - Artvin İli Şavşat İlçesi sınırları içerisinde Papart Havzası'nda yapılması planlanan beş adet HES için genel bir havza planlamasının yapılmadığı, - Bölgedeki su ihtiyaçlarının belirlenmediği,
- - Bu santral yerleri için hidrolojik verilere ilişkin ölçümlerin yeterli olmadığı sadece teorik hesaplamalarla değerlerin elde edildiği, - Dere yatağına bırakılacak su miktarlarının izafi değerler olduğu,
- - Bölge dernekleri ve platformlarınca resmi kurumlara yapılan başvurularda söz edilen "karşı gerekçelerin" gerçekçi ve doğru olduğu ,belirlenmiştir. Ayrıca, herhangi bir yatırım sürecinde, planlama aşamasından sonra, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecinin başlatılması, bilimsel gerçeklere, kamu yararına dayanan bir şekilde, katılımcı bir sürecin işletilmesiyle mümkündür. Bu noktada, söz konusu projelerde, projenin kendisi olmadan ÇED hazırlanamayacağı çok açıktır. Bu yönüyle bakıldığında HES'lerdeki asıl sorunlardan bir taneside HES'lere ilişkin hazırlanan ÇED raporlarında yeterlilik belgesinin asıl projelerde istenmemesidir. Yetkisiz kişlerce hazırlanmış olan (projeji hazırlayanların mühendis olup olmadığı yada hangi meslek disiplinlerinden olduğu belli olmayan) projeyi temel alarak hazırlanan ÇED'in geçerliliğinin olamayacağıdır. Özellikle HES'lerde (proje ve ÇED) bu sorun devam etmektedir. Asıl projenin hazırlanmasında teknik yeterlilik sorgulanmadığı için (bu yeterliliğin olmadığı demektir) proje esas alınarak ÇED hazırlanamaz. Bu bakımdan da HES'ler için hazırlanan ÇED'lerin teknik yeterlilik durumu belirsizdir. Belirsizlikler üzerine hazırlanan ÇED'lerin kabulu söz konusu olamaz.
6- Her köye bir santral Enerji Bakanlığı, her köyün kendi elektriğini üretmesini öngören bir proje hazırladı. Köylere 1 MW ile 10 MW gücünde santral kurulacak. Enerji Bakanlığı, küçük yerleşim birimlerinin enerji ihtiyaçları için, `kendi elektriğini kendin üret` projesi hazırladı. Projeye göre, yerleşim birimlerinin yakınında bulunan akarsular üzerinde, küçük Hidro Elektrik Santralleri(HES) kurulacak. Projeye göre, köy ve küçük yerleşim birimlerinin yakınından geçen akarsular üzerinde, 1 MW ile 10 MW gücünde hidrolik santrallar kurulacak. Ve o santrale yakın köylere, buradan üretilen elektrik verilecek. Proje öncelikle, akarsu bakımından zengin olan Karadeniz illerinde uygulanacak. Proje kapsamında Ordu`da 12, Giresun`da 14, Trabzon`da 20, Rize`de 9, Gümüşhane`de 2, Artvin`de 2, Samsun`da 1, Bartın`da 3, Bolu`da 2, Karabük`te 2, Kastamonu`da 4, Zonguldak`ta 3 yerleşim biriminde, küçük HES kurulabileceği tespit edildi. Santrallar için gerekli olan araçlar için, OSTİM Sanayi Bölgesi`ndeki işletmelerden sağlanması amaçlanıyor.
7- Çevre örgütleri, Rize’de hidroelektrik santrallara karşı çıkan çevrecileri ‘Boş vakitlerini değerlendirenler’ diye niteleyen ve ‘Ben çevrecinin daniskasıyım(22/08/2008)’ diyen Başbakan Erdoğan’ı sert ifadelerle eleştirdi. Çevre örgütleri, Rize’de hidroelektrik santrallara karşı çıkan çevrecileri ‘Boş vakitlerini değerlendirenler’ diye niteleyen ve ‘Ben çevrecinin daniskasıyım’ diyen Başbakan Erdoğan’ı sert ifadelerle eleştirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rize’de hidroelektrik santrallara karşı çıkan çevrecileri “Boş vakitlerini değerlendirenler” diye nitelemesi ve “Ben çevrecinin daniskasıyım” sözleri çevre örgütlerini ayağa kaldırdı.
Yeşiller Partisi’nin Eş Sözcüsü Ümit Şahin, “Başbakan, eğer kendisini böyle görüyorsa, biz de sözlerini saçmalığın daniskası olarak görüyoruz” dedi.Ümit Şahin, Başbakan Erdoğan’a tepkisini şu sözlerde sürdürdü: ‘Amaç baskıyı artırmak’ “Sinop’ta nükleer karşıtı, gençlerce kurulan ekolojik kampa jandarma baskın yaptı. Gençler gözaltına alındı. Başbakan’ın sözlerini çevrecilere yönelik baskıyı artırma olarak değerlendiriyoruz. Başbakan ve hükümet, çevrecilikten ve doğadan hiçbir şey anlamıyor. Özellikle Karadeniz’deki santrallar çevre katliamı olacak.
Başbakan Erdoğan’ın sözlerine gösterilen diğer tepkiler şöyle: Doğa Derneği Genel Müdürü Güven Eken: Çevrecilik meslek değil, toplum vicdanı demektir. Başbakan’ın sözleri, toplum vicdanını ve kamuoyu görüşünü hiçe saymaktır. 20 yıl önce, iklim değişikliği konusunda dünyayı uyaranlara da ‘Boş işle uğraşıyorlar’ denmişti ama onlar haklı çıktı. ‘Kıyı dolduranlara ödül’ TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Yılmaz Kilim: Başbakan, Karadeniz coğrafyasını ve bölgenin ekosistemini yok edecek hidroelektrik santrallarını savunurken, bilgi ve görgüsüyle bizleri aydınlattı. Hatta haddimizi bildirdi. Çevrecilik kimsenin tekelinde olamayacağı için “çevrecinin daniskası” olabileceğini düşünememiştik. Nasıl daniska olduğuna baktığımızda, kıyı dolduranları ödüllendirmek, su havzalarını daraltmak, yeşil alanlarını rant kapısı görmek, küresel ısınmayı yağmur duasıyla çözmek gibi icraatlar görüyoruz.
TEMA İstanbul Temsilcisi Güner Açıksöz: Başbakan kendi kendini avutuyor, kendini kandırıyor. Bir gün gelecek, dünyayı artık bu siyasetçiler değil, sivil toplum örgütleri yönetecek. Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu Genel Sekreteri Kerem Ateş: Türkiye’nin enerji ihtiyacı ortada ama hidroelektrik santrallarla doğal güzellikleri bozarak halledilecek iş değil.
Hele hele Rizeli bir Başbakan’ın “Ben çevrecinin daniskasıyım” demesi daha da komik. Çevrecilerin daniskasıysa, doğayı bozmayacak, doğru düzgün yöntemlere yönelsin. Neden diğer yenilenebilir enerji kaynakları değil de sadece hidroelektrik santralları? ‘Her lafı gibi bu da boş’ Türkiye Çevre Platformu Koordinatörü Dr. Tanay Sıtkı Uyar: Hepimizin mesleği var.
Onun dışında, doğal çevreyi tahrip eden projeler konusunda bilgileniyoruz. Daha sonra yaşam çevresini korumak için adım atıyoruz. Bir işin doğru olabilmesi için dolu zamanda mı yapılması gerek. Çevre Gönüllüleri Derneği Başkanı Gülengül Giray: Her lafı gibi bu da boş. Biz çevreciyiz, çevre örgütü derneğiyiz. Ama eğitime de hizmet veriyoruz. Nasıl oluyor da boş vakit geçiriyormuş anlamadım yani.
Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü Dr. Uygar Özesmi: Başbakan Anayasa’yı dikkatli okumalı. Sağlıklı bir çevrede yaşamayı talep etmek anayasal bir haktır. Sayın Başbakan’ın ‘Boş vakitlerinde çevreciler’ demesi, şaşırtıcı olduğu kadar Türkiye’nin başbakanının kendi ülkesinin topraklarının, havasının ve denizlerinin korunmasına ve kendi halkının sağlığına verdiği önemi gösteriyor.
Nükleer Karşıtı Platform İstanbul Şube Sekreteri Tahir Çiçekçi: Bizim çok boş zamanımız yok. Enerji, elektrik bizim işimiz. Dolayısıyla biz kendi işimizi yapıyoruz. Mevcut imkânları araştırmadan nükleer santral yapmanın yanlışlığına dikkat çekiyoruz. Melen Çayı’nda balıklar kıyıya vurdu İstanbul’un su sorununa çözüm olarak gösterilen Melen Çayı’nda binlerce balık, baygın halde su yüzeyine ve kıyılara vurdu.
Bölge halkı, kova, çuval ve ağlarla çaya girerek balıkları toplamaya çalıştı. Düzce’nin Cumayeri ilçesinden geçen Melen Çayı’nda dün sabah saatlerinde binlerce balık su yüzeyine çıktı. Köprübaşı Ömer Efendi köyü mevkiinde sudaki oksijen seviyesinin düşmesi sonucu su yüzeyine çıktıkları tahmin edilen balıkları gören çevre halkı, Melen Çayı’na akın etti. Kimi üzerlerindeki kıyafetlerini çıkarmadan, kimi soyunarak Melen Çayı’na giren vatandaşlar, su yüzeyinde ve kıyıdaki balıkları topladı.
Jandarmanın, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’ne bilgi verdiği ve gerekli incelemenin yapılacağı bildirildi. Tepki çeken konuşma Erdoğan önceki gün Rize’de, İkizdere Vadisi’ne yapılacak olan hidroelektrik santrallarına karşı çıkanlara, “Dünyanın değişik yerlerinde böyle çevreciler var. ‘Ne yaparsınız’ dersin, ele avuca gelecek hiçbir işleri yoktur. Sadece boş vakitlerini değerlendirmek için yaptıkları iş budur.
Yarın gazeteler bunu da yazar. ‘Çevrecilere karşı çıktı’ derler. Ben çevrecinin daniskasıyım” demişti. ‘Hatalar olabilir, bize kızmasınlar’ Erdoğan dün Rize’nin İkizdere ilçesi Ilıca köyünde düzenlenen 2. Dünya Rizeliler Günü Kültür ve Sanat Etkinlikleri ile RİDOS Termal Otel’in açılış törenine katıldı. Erdoğan, yapılması planlanan hidroelektrik santrallar, konusunda gelişmeler olduğunu ancak İkizdere’den “bazı sesler geldiğini” belirterek şöyle konuştu: “Bize kızmasınlar, hatalar olabilir. İleride daha iyi göreceksiniz.
Halkımızın karanlıkta kalmasını istemiyoruz, aydınlıkta olmasını istiyoruz. Doğalgaz çevrim santralları maliyeti çok çok yükseldi. Hidroelektrik santrallarla bunun yarısına, belki daha da aşağısına bunları elde etme imkânı var. 17-18 cente enerji elde etmenin bedelini kim ödüyor, halkımız ödüyor. 5 sene tahammül ettik artık edemiyoruz.” Gerçeği söylemek gerekirse İstanbul Belediye Başkanı iken, Çevre duyarlılığı belirtileri göstermiyor değildi.
Örneğin Tüp geçişlerle ilgili kararlılığı herkes tarafından biliniyor. '3. Boğaz Köprüsü'ne sıcak bakmadığını ve Boğaz'dan geçişe köklü bir çözüm getirmek için tüp geçişin takipçisi olacağını' açıkça ifade ettiğini kimse yadsıyamaz. Çünkü; 3. Boğaz geçişinin raylı tüp geçişle sağlandığı İstanbul Nazım İmar Planı'nın ve gene raylı tüp geçiş öneren İstanbul Ulaşım Ana Planı'nın Belediye Başkanlığı döneminde gerçekleştirildiği henüz hatırlardadır. Bu yereldeki duruşu idi, fakat ne zamanki Merkeze taşıdılar, o zaman “raylı tüp geçiş” yanında üçüncü boğaz köprüsünü de isteyerek , duyarlı duruşunu değiştirdi. Yani doğa çevre duyarlılğı siyasi ve ekonomik ranta tahvil edilmişti bir anda. Bu takiyenin de siyasi literatüre hızlı bir girişi idi.
Biliyordu; 1. Köprü'nün Boğaziçi'ni boğazladığını, 2. Köprü'nün içme suyu havzaları ve ormanları yok ettiğini ve üçüncüsünün de İstanbul’un yaşam kaynaklarının geri kalanlarını yok edeceğini, fakat birilerinin baskılarıyla kentiçi ulaşım projeleri havada uçuşmaya başladı. Katlı kavşaklar, kentiçi viyadükler v.b Evet, Salt 3. boğaz köprüsü değil, İstanbul’u küresel sermayenin rant pistine dönüştürecek ardı arkası kesilmeyen projeler hazırlanır oldu.
Raylı sistem ötelenerek karayoluna ağırlık verilir oldu. Örneğin katlı kavşak projeleri, Dubai kuleleri, Galata portlar..Çıkmaz alt geçitler, Nükleer santral ve HES’ler. Özellikle Nükleer santralı yaşama geçirebilmek için “Kyoto Protokolu”nu imzaladı. Herkes çevrecinin daniskasını taktir etti, fakat bilmiyorlardı ki, Kyoto Protokolu’nun bir maddesinde, Nükleer Santralı Projesini dünyanın en çevreci projesi gösteriyordu. Çünkü atmosfere zehirli gaz bırakmıyordu.. Bununla kalmadı; doğaya olan çevre duyarlılığı sınıf atlayarak, sosyal çevre duyarlığına geçiş yaptı.
Çevresini adeta korumaya aldı. Yolsuzluğun önüne, rüşvetin irtikapın önüne geçme vaadıyla oy istemesine karşın, “Madem samimisin, o zaman Milletvekili Dokunulmazlığını kaldır” diyenlere ver yansın ederek, çevresine olan duyarlılğını belirginleştirdi..
İnanın ben böylesi çevreci ve çevresine düşkün bir kimlik görmedim. Bugüne dek çevresindekilerin hangisini rahatsız etti? Hepsi de çevresinden memnun.
8- Sedat Ergin Başbakan Erdoğan çevrecilere neden kızıyor? Ve sonunda Türkiye’deki çevreciler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından (hayatta) “yapacak ele avuca gelecek bir şeyi olmayan, boş vakit değerlendirmek için bu işi yapan” bir grup olarak tasnif edilmiş bulunuyor. “İşsiz, güçsüzler işte, ne yaparsınız...” demek istiyor...
Başbakan Erdoğan’ın bu sözlerinin “çevreci” olarak sınıflandırdığı kişileri aşağılayan, onları hafife alan, bu yoldaki çabalarını değersiz gören bir bakışı yansıttığı aşikâr. Yalnızca eylemci-aktivist çevrecilerin değil, aynı zamanda çevre konusunda duyarlı davranan, bu bilinci güçlü tutmayı dünyaya bakışının önemli bir parçası yapan her vatandaşın üzerine alacağı, rahatsızlık duyacağı bir çıkış bu.Neden çevre konusunda duyarlı olmamız gerektiği konusunda burada gerekçelere girecek değiliz.
Ama insanoğlunun üzerinde yaşadığımız gezegene verdiği tahribatın yıkıcı sonuçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte artık dünyanın her ülkesinde küçük çocuklar bile çevreci olarak yetişiyorlar, kendilerini çevreci olarak tanımlıyorlar.İçinde bulunduğumuz yüzyılda demokrasiye sahip çıkmakla çevreye sahip çıkmak artık eşdeğerde kavramlar. Doğu’ya Özgü Bir Liderlik Tarzı Ancak bugün üzerinde durmak istediğimiz konu, neden çevreci olmamız gerektiğine ilişkin gerekçeler değil.
Konumuz, Başbakan’ın çevrecilere ilişkin görüşlerini açıklarken başvurduğu üslup ve bu üslubun gerisinde yatan demokrasi anlayışı ve bu anlayışın türevi olan liderlik tarzı... Burada üslup, içeriğin çok üstünde bir anlam taşıyor. Başbakan, televizyonda izlediğim kadarıyla, hem cuma, hem de pazar günü bu konudaki görüşlerini son derece sert, hırçın bir üslupla ifade etti. Söyleminde, hedef aldığı kesimlere tepeden bakan, onları azarlayan bir ton hâkimdi. “Ben adama lafı böyle oturturum” anlayışını yansıtan bir esip gürleme hali vardı konuşmasında.
Eleştiriye Tahammül Eşiği Düşünce Bu, kuşkusuz, AB demokrasilerinden çok Doğu’ya özgü bir liderlik anlayışının dışavurumu olmalı.Galiba bu üslubun gerisinde Başbakan’ın farklı görüşlere tahammül eşiğinin bir hayli düşük olmasının da rolü bulunuyor. Erdoğan’ın eleştiriden hoşlanmadığını biliyoruz. Son seçimde yüzde 47 oy almasının verdiği mutlak iktidar duygusu, bu eşiği biraz daha aşağı çekmiş olabilir. Memleketi Rize’de derelerin üzerinde santral yapmaya karar verdiyse, bazı vatandaşların bunu protesto etmelerini kabullenemiyor.
Onun eseri olan bir şeye bazı insanların çıkıp “hayır” demesi tepesinin atması için yeterli oluyor ve hele kalabalıkların önündeyse kendisini bırakıveriyor. Demokratlığın Gereği Oysa AB’deki mevkidaşlarının çoğunun çevre konularında her gün bu tür protestolarla karşılaştığını, bunlara tahammül etmeyi hükümet yönetmenin artık bir parçası olarak kabullendiklerini fark etmesi gerekiyor. Türkiye bir demokrasiyse, iktidarın yaptığı bazı tasarruflardan rahatsızlık duyan, icraatı ile mutabık olmayan insanlar da bulunacak. Sayın Başbakanımızın müsaadeleri varsa, bu vatandaşlarımızın, şiddete başvurmadıkları, hakaret etmedikleri sürece görüşlerini bir şekilde ifade edebilme imkânına sahip olmaları gerekir.
Demokratlık, vatandaşların bu özgürlüklerine de sahip çıkmayı gerektiriyor. Yapıcı Diyalog Ve Uzlaşı Ruhu Mu? Bir nokta daha var. Başbakan çevre konusunda duyarlığını anlatırken, “Çevrecinin daniskası benim” diyor. Burada da her seferinde kendisini merkeze koyan, her şeyin “en” olan formatını kendisine atfeden bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. Her şeyin en iyisini Başbakanımız bilir. Çevrecilik mi yapılacak, tabii onu da en iyi Sayın Başbakan bilir, gibi...
Bunun “Komünizm mi lazım, onu da biz getiririz icabında” gibi versiyonlarını geçmişte tek parti döneminde yaşamıştık. Başbakan Erdoğan’ın çevrecileri hedef alan son çıkışının, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn’in Türkiye’de AB reformlarının hayata geçirilebilmesi için “uzlaşı ruhu ve yapıcı bir diyalog” çağrısında bulunduğu bir döneme rastlaması da ilginç bir tesadüf. Belki de Başbakanımızın uzlaşı ruhu ve yapıcı diyalogdan anladığı budur. Yeni Çevre duyarlılığı ölçü birimi “ÇDR. Açınımı; Çevrecinin Daniskası Recep” Veriler bize gösteriyor ki, politik yetmezlikler nedeniyle benzetmiş benzeteceği kadar…
Asla; cennetin izdüşümü Artvinimizi ve Türkiyemizi benzetemeyeceklerdır, çünkü “HES’ler kimi besler”’i biliyor bu insanlar.. *: Biyosfer Rezervi; Uluslararası öneme sahip ve UNESCO’nun İnsan ve Biyosfer (MaB=Man and Biosphere) Programı içerisinde yer alan karasal ve/veya kıyı ekosistemlerine sahip yerlerdir (UNESCO-MaB 2003:2). Biyosfer rezervleri biyolojik çeşitliliğin korunması, ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin devamlılığı arasındaki çatışmaların sürdürülebilir bir şekilde çözülmesine dönük temel bir yaklaşımdır (UNESCO-MaB 2003:3).
Biyosfer rezervleri biyolojik çeşitliliğin korunması, ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin korunmasına dönük uygulamaların denendiği, seçildiği, sunulduğu ve geliştirildiği alanlardır (UNESCO-MaB 2003:4). Biyosfer rezervlerinin üç temel işlevi vardır;
- 1-Koruma; genetik varyasyonların, türlerin, ekosistemlerin ve peyzajların korunmasına katkıda bulunmak,
- 2-Kalkınma; ekonomik kalkınmayı ve insan gelişimini sürdürülebilir şekilde sosyo-kültürel ve ekolojik olarak desteklemek,
- 3-Lojistik; yerel, ulusal ve küresel ölçekte doğa koruma ve kalkınma çabalarına dönük bilimsel araştırma, izleme, eğitim ve bilgi değişimini desteklemek (BATISSE 1997:12)
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32 Tel: 0312-431 96 88
Yorumlar
Yorum Gönder