SENİN ADIN “KÜRESEL TERÖR” İSE BENİM ADIM DA İNADINA “KÜRESEL BARIŞ!!” BEN KAZANACAĞIM
Birileri çıkıp; “Bu bizim ortak eylemimiz. İdeolojik amacımıza ulaşıncaya dek katliamları sürdüreceğiz. Paris, Brüksel, Ankara, İstanbul fark etmez. Bizim adımız ‘Küresel Terör’. Kim ki dinden ve yoksuldan geçiniyor, işte o bizim sahibimiz..” dese de bizler de ona göre önlem alsak..
Doğru; görünen köy kılavuz istemez.. Biri İslami Cihat istiyor, biri başkanlıkla harmanlanmış halifelik, diğeri ayrımcı etnisite ile kurgulanmış özerklik istiyor..
Benim başım kel mi, ben niçin istemeyeyim?!
Ben de inadına evrensel değerleri, yani; demokrasiyi, Barışı, gezegen kardeşliğinı, Özgür düşünceyi ve insan haklarını istiyorum. Onlar değil ben kazanacağım, çünkü ben; “Küresel Barışım !!”..
Gezegen Halkı bir gün patyacak gibi, çünkü bu sefer patlama haberi ile değil, patlamalar haberi ile sarsıldı:
Önce; “Ankara'nın kalbi Kızılay- Güven parkta 13 Mart 2016 günü patlama oldu, söylenenlere göre 37 insanımızı yitirdik. Ardından; 19 Mart 2016 sabahı İstanbul'un kalbi Taksim de yeni bir canlı bomba saldırısıyla sarsıldı..İstiklal Caddesi üzerindeki Beyoğlu Kaymakamlığı'na yakın bir noktada saat 11.00'de meydana gelen patlama sonucu biri canlı bomba 5 kişi yaşamını yitirdi, 7'si ağır 39 kişi yaralandı.”
İnsanlar artık kanıksamış. Biri bana haberi günlük yaşamın bir kesitini sunar gibi sunması düşündürücü geldi.. Öyle bir travma içindeyiz ki; “Ateş düştüğü yeri yakar” örneği gibi, ancak evimizin içinde patlarsa duyarlı ve tepkili olacağız psikolijisi içindeyiz..
Önce, ulusumuzun tekrar başı sağ olsun. Sağolsun iktidar Türkiye’yi adeta “Taziye Evi”’ne dönüştürdü..
AKP Hükümeti, patlamalarda sosyal medyaya erişimi engelleme başarısını, patlamaları engellemede gösterse terör anında biter..
Bu sözüm demokrasinin sınırsız ve kuralsız ağababası oluğunu sanan bazı batılı devletler için de geçerli. Çünkü onlarda medyaya bazen, koridorlarında ses yapmamaları için “Sus!” işaretleri yapmaktadırlar..
Özellikle ülkemdeki patlamalarda bu abartılarak; ulusal medya haber yasağı yanında sosyal medya;Twitter ve Facebook erişimi engellenmektedir.
Brüksel’de patlamalar oldu, fakat bu yasaklar işletilmedi. Serbestsin istediğini yaz ve çiz.. İşte buna ikili stand derler..
Neden terörü engelliyeceğiz diyenlerin çevresinde patlamalar olmuyor da yabancı türistler ve solcu sivil halkımız katlediliyor?
3. Ankara katliamından birkaç saat sonrası ülke halkımızın %70’inden fazlası Survivor seyretmiş.. Sunuculuğunu Acun Ilıcalı 'nın üstlendiği Survivor 2016'nın Pazar günü yayınlanması tepki çekmiş ki;
Pazartesi, ekrana gelmesi beklenen Suvivor 2016'nın ödül oyununun oynanacağı bölümü TV8 ekranlarında yayın akışından çıkarılmış, Fragmanı bile yayınlanmayan Survivor 2016, Salı gününe ertelenmiş. 1 gün ötelemek ne de büyük duyarlılık..
Banu Avar-Ki haklıdır-; ‘Survivor’ benzeri onlarca milyon kişi interaktif tv oyunları izleyerek, toplum adeta kendi kendisini formatlıyor..”
Banu Avar benim için bir “Yanlışsavar”dır, “doğrusavar”ların karşısında.
O Avar’ın dediği gibi; “Toplantının ardından büyük bir telaşla arkadaşlarının yanından ayrılıyor.. Giderken ‘Survivor başlayacak. Acelem var! Yeah!’ diyebiliyor.. Bu figürler inanın Ankara katliamında, haber sunan sunucunun arkasında gülüp el sallayan zavallılardan daha tehlikeliler.
Düşünün; Türkiye’nin muhafazakârlaştığını içtenlikle müjde verircesine haykıran Ahmet Hakan şunları yazmış köşesinde; “ANKARA’nın göbeğinde patlamanın olduğu gece televizyonda en çok hangi programın izlendiğini biliyor musunuz? Hemen söyleyeyim: Survivor. Otobüs duraklarındaki vatandaşların kanları asfaltlarda kurumamışken...
Edirne’den Ardahan’a her taraf siren seslerinden geçilmezken... Merak, endişe, hüzün, gözyaşı tüm Türkiye’ye yayılmışken... Anne karnındaki doğmamış bebekler ölürken... Büyük milletimizin büyük ekseriyeti televizyonda Acun’un, Yılmaz Morgül’ün falan saçmalıklarını izlemiş.
Türkiye muhafazakârlaştı muhafazakârlaşmasına da... Duyarlı, ahlaklı, diğerkâm (başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözeten demek istiyor), bencillikten uzak, başkalarının başına gelen felaketlerden etkilenen, yas kültürüne sahip insanların yaşadığı bir ülke haline gelemedi.”
Şu ifade hayli düşündürücü: “..bencillikten uzak, başkalarının başına gelen felaketlerden etkilenen, yas kültürüne sahip insanların yaşadığı bir ülke haline gelemedi.” Talihsiz bir söylem.
Bu söylem; “Teröre alışmalıyız” söyleminden farksız.. Belli ki bu katliamlar yaşanacak ve yas kültürümüzü bu nedenle sorgulamalıyız. Yazık, ki ne yazık..
Önce kendimizi sorgulamalıyız: Kaçımız acaba TV’yi kapatıp derin derin düşünmeye başladı. Hangimiz Alman Rahip Emil Gustav Friedrich Martin Niemöller’in şu söylediklerini aklımıza getirdi; "Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim çünkü Komünist değildim. Sonra Yahudiler için geldiler ve bir şey demedim çünkü Yahudi değildim. Sonra sendikacılar için geldiler ve bir şey demedim çünkü sendikacı değildim. Sonra Katolikler için geldiler ve bir şey demedim çünkü Katolik değildim. Ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı.''
Ne demişti Banu Avar; “Son 10 yılda ekranlara damga vuran “Reality Show”lar aslında toplumda ‘algı yönetimi’ sağlıyor. Survivor 1997’den beri ortalığı kasıp kavuruyor. Düşünce, kapitalist teorisyenlerin. Uygulayıcıları Küresel sermaye ve uzantılarının en gözde adamları.”
Gelecek çağın duygusuz robotlarını üretmek için Çünkü Avar’ın dediği gibi:
Survivor’ın ana fikri: ‘Hayatta kalmanın tek şartı var: Kazanmak isteyen her şeyi yapar, herkesi harcar!’ dır. Bu kapitalizmin de ana kuralıdır. Kapitalizm orman kanunudur. Güçlü olan öbürlerini yok eder.
Kural budur! Bunun için ekonomiyi, siyasi mekanizmaları, silahlı gücü, bilimi ve medyayı kullanır (Kapitalizm kendini de kullandırır, tıpkı 2002’den sonra dinden ve yoksuldan geçinenlere kullandırttığı gibi).. Amerikalı bilim adamları ‘yeni dünya düzenine’ geçmek için, işgal kadar ‘kültürel üstünlük yaymanın farz olduğunu’ söylemişlerdir. Buna göre ‘uluslar arası piyasalar genişleyecek, ideolojik taarruz buna eşlik edecektir’..
İdeolojik taarruzun en önemli araçları eğitim ve medyadır. Medyanın en etkili dalı görsel olandır. Görsel medyanın toplum şekillendirmesinde önemli rolü vardır. (2002 sonrası yaşadıklarınızla ne kadar örtüşüyor).. Algı değişimini en kolay yoldan sinema ve tv yapmaktadır. (Fetih, Hür Adam (2011) filmi, özellikle Atatürk’le Bediüzzaman’ı karşılıklı oturtup konuşturduğu sahneyle dikkat çekmeyi başarmıştı.
2005 yapımı The İmam; modern dünyaya ayak uydurabilen bir inançlı imamın bağnazlıkla olan mücadelesini irdelerken çokça övgü ve yergi almıştı. Özgürlük yanlısı bir türbanlı kızın, ailesinden itibaren hayat gailesini anlatan Büşra (2010), geçmişi Mesut Uçakan’ın Yalnız Değilsiniz’e (1990) uzanan ‘türban gerçeğiyle’ empati kurma amacındaki bir ekolün son temsilcisi.
Hakeza mahalle kavramı, yer altı yaşamı ve bir cami eksenindeki hikayesiyle önemli bir gişe yapan Eşrefpaşalılar (2010) ve yurt dışına çıkan yerli öğretmenlerin ahlâki bir misyon üstlendikleri Selam (2013) da türün kayda değer örneklerinden.. Diriliş Ertuğrul, Kurtlar vadis v.b tv dizileri..)
Algı yönetimi, ‘görünmez’ bir süreçtir ve ideolojik taarruzun en önemli ilkesidir.. Toplumlara çeşitli ‘tipolojiler’ dayatılır ve medya vasıtasıyla o tiplemelerle oynanır.. SURVİVOR ya da benzeri tv programları, son 10 yıldır onlarca ülkede milyonlarca kişiyi ‘Yeni Dünya Düzeni’nin toplum mühendisliği için formatlamaktadır..
Küresel sermaye için, ‘Güc’ün silahlı kullanımı (hard power) yanısıra, ‘yumuşak’ kullanımı da (soft power), had safhada önemlidir.. Ekranda ‘yeni dünya düzeni’nin yırtıcı, aktörleri.. vardır mükemmel bir ekran denemesidir Survivor… (Banu AVAR, 9 Mayıs 2011)!
Ankara'daki Saldırının Şiddeti Gün Işıyınca Ortaya Çıktı. Aslında Ankara’ya ve Cumhuriyet’e saldırının şiddeti 2002’de ortaya çıktı fakat bizler o sırada Banu Avar’ın dediği benzer programlardan olan realite Show “Biri bizi gözetliyor”’u izliyorduk.
Bizler, “Biri bizi gözetliyor”’u izlerken, birilerin bizlerini gerçekten izlediğini es geçme aymazlığı içindeydik. Aymazlık içindeydik, çünkü “Biri bizi gözetliyor”dan sonra; ‘Ülkemde neler oluyor’u öteleyip "Orada Neler Oluyor" adında spin-off yarışmasını izlemeye başladık ve kendi sorunlarımız bütününde ülke sorunlarını öteledik.
Anımsatayım dedim halkıma; kendisinin (halkın) yüzde kaçının olan bitene duyarsız kaldığını..
Galatasaray’ın futbolcusu Umut Bulut’un babası da yaşamını yitirilenler arasındaydı. Başı sağ olsun. Allah sabırlar versin.
Sizlerin suçu insan olmaktı, insansız ve insafsızlara göre. “Yakınlarınızın ve dostlarınızın başı sağ olsun” demekten öteye gidemiyen bizlere de yazıklar..
[[ Kemal Bulut-Bağdat Çermik-Muharrem Çermik-Ayşe Bilgilioğlu-Perihan Çermik-Mehmet Yurtsever-Turgay Bulut-Fehmi Çetinkaya-Murat Gül-Hamide Sibel Çetinkaya-Berkay Baş-Erdem Soydan-Taner Kılıç-Feyza Acısu-Sevinç Gökay-Kerim Sağlam-Ferah Önder-Oğuzhan Dura-Sümeyra Çakmak-Destina Peri Parlak-Cemal Özdiker-Kemal Kalıç-Yaşar Durakoğlu-Elif Gizem Akkaya-Ozan Can Akkuş-Atakan Eray Özyol-Nusrettin Can Çalkınsın-Zeynep Başak Gürsoy-Elvin Buğra Arslan-Mehmet Alan-Eyüp Ulaş-Dorukhan Yusuf Özdemir-Mehmet Emir Çakır-Polis Memuru Nevzat Alagöz. ]]
Sizleri; politik yanlışlıklarınızla besleyip yarattığınız sanal mafya bozuntuları destekler ancak:
Sedat Peker, Ankara'daki saldırıya ilişkin kişisel internet sitesinden yayımladığı yazıda "Rus istihbarat servisinin PKK ve PYD militanlarını daha profesyonel bombalı eylemler yapabilmeleri için eğittiği gibi bizim istihbaratımız da Çeçen mücahitleri eğitmeli ve de Moskova'nın göbeğinde eylem yapabilmelerini sağlamalıdır" diyebiliyor.
Ne yapalım, Türkiye'min kaderi (yazgısı) buymuş diyerek kaderci duruş sergileyebiliyoruz. Yani; bütün olayların, tek ve tabiatüstü bir etken tarafından değiştirilmez şekilde belirlendiğini ileri sürerek gerçeği aramaktan vazgeçiyoruz.
Daha doğrusu; kendi hareket ve eylemlerimizle değiştirmeyeceğine inanarak gerçeği yakalamaktan vazgeçiyoruz.. Her şey Allah’tan olsa idi, sevap ve günahlar olmazdı, çünkü sabit, rutin bir senaryoyu oynuyor olurduk.
Bir diğer boyutuyla; insanın mantık ve akıl yürütme yoluyla erişemediği ilahi ve doğaüstü denilen “hakikatler”i derin bir sezgi ile arama yolu, yani mistik (Tanrısal ve doğasal gizemlilik) yaklaşımlarla sorunlara teslim olan bir toplum olduk.
Çalışmayı bırakıp, tembellik ederek, kendimizin yapması gereken işleri, inancımız doğrultusunda Allah'a havale ediyoruz. Yanlış tevekkül anlayışı içindeyiz. Tıpkı; dersine çalışmadan "Ben Allah'ın yardımına güveniyorum, Allah bana yardım eder" diyerek sınava giren öğrenci gibiyiz. Yani, tembel ve miskiniz.
Ne der Kutsal Kuran; “Önlemini al taktiri Allah’a bırak”.. Bilmeliyiz ki; evrendeki olaylar bir düzen ve yasalar çerçevesinde, sebep-sonuç ilişkisi içinde olmaktadır. İnsanlar akıl ve iradeleriyle sebepleri bulabilirler. İnsan evrende geçerli olan yasaları gözeterek, çalışır, çabalar, sebeplere sarılır, ondan sonra, gizem ötesi güç Allah'a güveneceksen güven..
Tevekkül'ün dini terim olarak anlamıysa, bir amaca ulaşmak için gerekli olan her türlü önlemi alarak; elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra kalben Allah'a bağlanıp ona güvenmek, sonucu Allah'tan beklemek anlamına gelmektedir.
Olaylara ve olgulara determinist bakmalıyız. Yani, determinizmde temel ilke olan nedenselliği aramalıyız. Çünkü determinizme göre evrende akli bir yapı ve düzen vardır, dolayısıyla belirli nedenlerin veya durumların bilgisine sahip olunduğunda, o nedenlerin veya durumların ortaya çıkartacağı olayların bilgisini elde etmek olasıdır. (Şeriyatçiyi, hilafetçiyi ve hırsızı bulgulamak) olasıdır.
Böylelikle, tam ve kesin determize objektif akılcılıkla ‘Spinoza'nın külli determinizm”’i olan tam ve kesin determinizme ulaşacağız ve halkı aydınlatacağız.
Determinizmin klasik öğretisini ortaya koyan(XVIII) Pierre-Simon Laplace diyor ki; “Evrenin bugünkü durumu, önceki durumunun bir sonucu ve bundan sonraki durumunun ise bir nedenidir.” Anlaşılacağı gibi; "Her olay bir öncekinin sonucudur ve bir sonrakinin sebebidir"
- Bugünkü siyasi atmosferin, yani iktidarın durumu, elde kuran seçim kürsülerine nutuk atan, gösteri namazı kılan, ırkçılığı tetkleyen önceki iktidarların bir sonucu ve bundan sonraki iktidarların bir nedeni değil midir?
Tıpkı bugünkü hırsızın, önceki hırsızın sonucu, bundan sonraki hırsızın nedeni olacağı gibi..
Burada determinizmden faydalandık. Peki; olaylara determinist yaklaştığımızda; insan bizler ahlaki eylemlerde bulunurken özgür müyüz.?
Değiliz; çünkü insan ahlaki eylemlerinde bulunurken birtakım etkenler olan psikolojik, toplumsal, ahlaksal, hukuksal vb nedenlerden dolayı zorunlu sonuca varır, dahası o eylemi gerçekleştirir. Bu durumda bir seçim söz konusu değildir. İnsan yapmış olduğu davranışlarda kendi özgür iradesini kullanamaz ve davranışlarının sorumluluğunu taşımaz.
Bir başka söylemle; ahlaki seçimler dahil bütün olayları, özgür iradeyi ve insanın başka türlü davranabilmesi olanağını dışlayan, önceden varolan nedenlerce belirlendiğini savunan kuramdır determinizm. Bu kurama göre evrenin tümüyle ussal bir yapısı vardır; belirli bir durumun eksiksiz bilgisine sahip olmak, o durumun, geleceğine ilişkin yanılmaz bilgiyi de olanaklı kılar.
Olaylara; insanın devinime dair, dahası; varolusu açıklayan “Evrim teorisi” ile mi yaklaşacağız, yoksa; her hareket geçmiş olaylar tarafından belirlenir kuramı olan determinizm (belirlenimcilik) ile mi, ya da; determinizme karşıt görüş olan Kuantum Fiziği (indeterminist/ Belirlenmezcilik) ile mi?
Yani; her şeyin bir karacisim ışımasıyla başlayıp, günümüze kadar uzandığını söyleyen kuram ile. Bu kurama göre insanlar ahlaki eylemlerde bulunurken özgürdür. Çünkü insan eylemlerini etkileyen, belirleyen veya kısıtlayan hiçbir etken yoktur. İnsan kendi özgür iradesini kullanarak özgürce eylemlerini yapar ve bu nedenle kişi davranışlarından sorumludur.
Hiçbir şeyin belirsiz olmadığını savlar. Doğrudur herşeyin kendinden önceki bir sebebin sonucu olarak ortaya çıktığt, fakat biz bu sebebin ne olduğunu bilemeyiz. Biz sırf bu sebebi bilemiyor, bulamıyor veya hesaplayamıyoruz diye, sonuç şans eseri oluşmuştur diyemeyiz. Sonuca etki eden bir çok sebep vardır, aklımızın alamayacağı kadar.. Bunları hesaplamamız bizler için olanaksızdır. Ancak bunu bulabilmek, kesin sonuca ulaşmak olanaksız değildir.
Örneğin şans oyunu oynadık. İkramiye kazanmanız şansa bağlı, çünkü ne geleceğini bilemeyiz bunun sadece olasılığını hesaplayabiliriz. Büyük iramiye kazanma olsılığı milyonda bir. Fakat şans oyununu oynama adedi, oynayan kişinini iktidara olan mesafesi, İktidardaki ağırlığı, idaredeki ilgi gibi olguları ilişkilendirebilirsek en büyük parayı kazanma olsaığığnı %100 artırız.
İşin özü, mistik ve kaderci yaklaşımlardan kendini soyutlayıp, determinzin ve indetermimizm kuramlarını harmanlıyarak özgür iradeni kullanarak gerçekleri görebilir ve bilimin gelişimiyle gerçekleri yakalayabiliriz..
Biz daha çok duygularımızla hareket ederek beyinsel fonksiyonlarımızı nötürleştirip; yanlışa doğru, doğruya yanlış bakan görece duygusal düşünselliğe sahibiz.. Bilim ve aydın kimliklerin gözlüğünden bakma yetisinden yoksun yoksul gezegen toplumunun cahil üyeleriz.
Başkasının gözlükleri ile baktığımız için sürekli birçok kişi olarak birkaç kişinin söylediklerine mahküm cahil köleleriz. Belli ki, toplum eğitilebilmesi için psikolojik, sosyolojik ve felsefi eğitimlerden geçmesi ve yaşamını kolaylaştırması gerekir.
İşte o zaman seçmen sandıkları isteneni verir.. Bu olmayınca da, dinden ve yoksuldan geçinenler sürekli önünüze koydukları sandıkla yaşamınız zorlaştırır.
Senin adın “Küresel Terör” ise benim adım da inadına “Küresel Barış!!”. Ne kadar patlatırsan patlat ben kazanacağım!!
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder