29 EKİM 1923 VE DE MISAK-I MİLLİ SINIRLARI NEYMİŞ?! BİZ VİYANA KAPILARINA DAYANACAĞIZ, ORTADOĞU’NUN MASALSI KENTLERİNİ TEKRAR YARATACAĞIZ!!
Son günlerdeki duruşları bir anımsayalım:
- “Lozan hezimettir..”
- “Laiklik Anayasa’dan çıkarılmalıdır..”
- “II.Abdülhamid TBMM’inde anıldı..”
- “TBMM’i resepsiyonunda alkol yasak edildi..”
Misak-ı Milli vurgusu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz 780 bin kilometrekareye nerelerden geldik; 20 milyon kilometrekarelerden geldik. 2016 yılında 1923'ün psikolojisi ile hareket edemeyiz" dedi.
“Cumhuriyet Savcıları, Diyanet'e sordu: Konuşurlarsa çarpılırlar mı(26.10.2016)? Darbe girişiminden tutuklananların ‘Yemin ettik, konuşursak çarpılırız’ demesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılıkları Diyanet’ten görüş talep etti. Diyanet, ‘Yemin geçersizdir’ yanıtını verdi..”
Bu alay eğer acıtmadıysa benlikleri acınası durumdayız demektir.. Ne diyeyim kardeşim: Cumhuriyet’imizin 93 yılını kutladığımız bugünlerde yaşanan olay hem düşündürücü hem de gülünç, yani; güldüşün olaynının ta kendisi..
Diyanet ya “Yemin geçerlidir” deseydi. Bunlar yargılanmayacak mıydı? İşini özü; bunların onlardan ne farkı var.. “Onlar mı kim?”.. Hade be ordan.. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı konusunda samimi değiller. Önce Ankara valisi 30 Kasımlara dek tüm etkinlikleri iptal etti, tepki karşısında çark etti. Şimdi de Malatya Milli Eğitim Müdürü; her okul ayrı-ayrı 29 Ekim kutlamaları yapmayacak, toplu olarak tek yerde yapılacak diyerek 20 Ekim’e tavrını, dahası 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı duruşunu belli etti.
Cumhurbaşkanı “Lozan hezimettir” dedi ya, ben de bir şeyler diyerek yazıma başlayayım: Recep bey bir saniyenizi alabilir miyim, acilen gerekti de: {{bunu (Sevr) gösterip, bunu (Lozan) verdiler}} diyorsunuz. Az geldi ise, Atatürk sonrasının Türkiye’yi gösterip, bir ıslık ötesi adaları, bitmedi, iki ıslık ötesi Musul ve Kerkük’ü alsana!.. Kim ne derse desin ayakta alkışlamazsam namerdim!..
Allah aşkına şaka mıyız, yoksa başka şeyler mi?! Daha güneydoğu'yu halledemediniz, gündem değiştirme adına gündemlerin efendiliğini yapıyorsunuz.. Bu işler, imam hatiplikten gelen ezberleme yeteneğindeki belagatlerle olmuyor! Hele Osmanlspor maçında mehter marşı çalarak, tribünlere paralı fesli Osmancıkları yığarak ve de IŞİD sakallı oyuncuları Rabia işaretleri ile sahaya salarak olmuyor, Atatürk ile, Atatüüüürk ve Anadolu insanıyla oluyor.. Hulusi akar mı dedin; hade canım sen de!..
Lozan ve oyun bozan.. Hani, sana göre Lozan kurtuluşumuzun belgesi idi, ne oldu da lozan kaka oldu? Sen uzlaşıdan yana olduğunu söylerken yalan söyledin demek seni gidi seni.. Belli ki amacın başka. Halkın dikkatini başka tarafa çekip, halka çektirmek... O değil de, bunlar gem azıya aldılar; Osmanlıspor- Zurih maçıda gördünüz mü; tribünlerdeki fesli Osmanlıcıkları ve sahadaki IŞİD sakallı yobaz Aykut’u!!??.. Nereye koşuyorlar? Nereye olacak; uçuruma.. Uçurumdan düşerken bile "...Kumpaaas!!!" feryatlarını duyar gibiyim (29 eylül 2016).
Mısak-ı Milli sınırları ve 1923 psikolojisi ve diğerleri: Vahşi kapitalizme dünyada ilk tokadı atan “Anadolu direnişi”’nin iki simgesel düzlemi vardır; “Çanakkale savaşı (1915-1916) ve Kurtuluş savaşı(1919-1922)”. Bu 2 ulusal düzlemin öncü lideri Atatürk ve silah arkadaşlarıdır. Son zamanlarda; Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nı silemeyeceklerini bilenler, bu düzlemlerin kuramcısı ve uygulayıcısı lideri Atatürk’ü silmeye çalışıyorlar; söylemleri ve yaptıkları filmlerle..
Buna Vahşi kapitalizm adına intikam taşeronluğunu üstlenme denir. Vahşi kapitalizm, sömürü alanlarını genişletecek yollarını kapatan Atatürk’ten nefret etmektedir, tıpkı Hilafete son verip “Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyet’i” kurduğu için Atatürk’e öfke duyan Hilafet yanlıları gibi. Bu 2 tarafın duygusal öfke bağları vardır ve ruh ikizi gibidirler adeta. 2002 sonrası geliştirdikleri ortak kurgularla bu amaçlarına adım adım ilerlemektedirler.
Geçen 18 Mart’ta gözden kaçan bir olgu vardı: Biliyorsunuz bir postmodern meczup olan AKP Siirt İl Başkanı Fuat Özgür Çalapkulu, attığı tweetle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için "Halife geliyor hazır olun" demişti: "Uzun Adama muhtar bile olamaz dediler. Önce Başbakan sonra Reis-i Cumhur oldu. Şimdi de Başkan olamaz diyorlar. Halife geliyor hazır olun (16 Mart 2015)"
Bu asla Çalapkulu’nun sıradan rastlantısal kulluğu değildi, kesin Siirt’ten verilen amaçlı bir işaretti. Unutmayın, Rcep Tayip Erdoğan, Hanfendinin memleketi olan bu Siirt’ten “iktidara yürüdüğünü hepimiz biliyoruz. Siirt’teki konuşması sonrasıaldığı siyaset yasağı nedeniyle kabine ve TBMM'de yer alamayan genel başkan Erdoğan'ın bu yasağı, Cumhuriyet Halk Partisinin de desteklediği bir anayasa değişikliği ile kaldırıldı. Ve de, Erdoğan, 8 Mart 2003 tarihinde Siirt'te yapılan yenileme seçimlerinde milletvekili seçilerek meclise girdi.
Düşündüren şu soruyu sormak zorunda hissediyor insanlar: “Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan yürüyerek hilafeti kaldırmıştı, R.T.Erdoğan’da Siirt’ten 6 Aralık 1997’de Ziya Gökalp’ın 1912 Balkan Savaşı’nda yayınladığı “Asker Duası” şiirine monte edilen ‘Minareler süngü, kubbeler miğfer--Camiler kışlamız-- mü'minler asker..’ kupleleriyle yürüyerek Hilafeti mi geri getirmek istiyor?”
Evet; 6 Aralık 1997’de Siirt'te montajlı ‘‘süngülü’’ ve ‘‘miğferli’’ bir şiir okumuş, hakkında dava açılınca şiirin Ziya Gökalp'e ait olduğunu söylemiş ama savunması kabul edilmemiş ve on ay hapse mahkûm edilerek bilinen kişi Türkiye’ye monte edilmiştir egemenlerce..
Ziya Gökalp’ın gerçek şiiri; “Asker Duası: Elimde tüfenk, gönlümde iman,--Dileğim iki: Din ile vatan...Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,--Sultan'a imdád eyle Yárabbi!--Ömrünü müzdád eyle Yárabbi!--Yolumuz gaza, sonu şehádet,--Dinimiz ister sıdk ile hizmet,--Anamız vatan, babamız millet,--Vatanı ma'mur eyle Yárabbi!--Milleti mesrur eyle Yárabbi!--Sancağım tevhid, bayrağım hilál,--Birisi yeşil, ötekisi al,--İslám'a acı, düşmandan öc al,--İslám'ıábád eyle Yárabbi!--Düşmanı berbád eyle Yárabbi!--Kumandan, zabit, babalarımız…Çavuş, onbaşı, ağalarımız.--Sıra ve saygı, yasalarımız.--Orduyu düzgün eyle Yárabbi!--Sancağı üstün eyle Yárabbi!--Cenk meydanında nice koç yiğid,--Din ve yurd için oldular şehid,--Ocağı tütsün, sönmesin ümid,--Şehidi mahzun etme Yárabbi!--Soyunu zebun etme Yárabbi!”
Ziya Gökalp’ın montajla değiştirilerek, küresel efendinin ülkemize montajlattığı R.T.Erdoğan’a okuttuğu gerçek olmayan şiiri: “ Minareler süngü, kubbeler miğfer--Camiler kışlamız, mü'minler asker--Bu iláhi ordu dinimi bekler--Allahu Ekber, Allahu Ekber.--Yolumuz kaza, sonu şehadet--Dinimiz ister sıdk ile hizmet--Anamız vatan, babamız millet--Vatanı mamur eyle Yarabbi--Milleti mesrur eyle Yarabbi--Sancağım tevhid, bayrağım hilal--Birisi yeşil, ötekisi al--İslam'a acı, düşmandan öc al--İslam'ı ábád eyle Yarabbi--Düşmanı berbád eyle Yarabbi--Cenk meydanında nice koç yiğid--Din ile yurt için oldular şehid--Ocağı tütsün, sönmesin ümid--Şehidi mahzun etme Yarabbi--Soyunu zebun etme Yarabbi ”
Geçen 18 Mart 2015’teki; Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıl kutlamalarında Atatürk anılmaksızın konuşmalar ve söyleşiler yapılması bence; “Çanakkale Geçilmez “ ile Atatürk geçilmeye çalışmalarının ilk adımlarıdır.
- 1-Çanakkale Deniz Zaferi'nin 100'üncü yıl dönümü kutlamaları nedeniyle alana gelen İzmir Valisi Mustafa Toprak'a, Atatürk'ten bahsetmediği gerekçesiyle bir kadın fırça attı. Anı defterine Mustafa Kemal Atatürk'ün adını yazdığını dile getirip, şehitlerle ilgili bir tören olduğunu hatırlatan Vali Toprak, tepkili kadının kendisini dinlememesi üzerine yanından ayrıldı. (18 Mart 2015).
- 2-Yönetmeni, yapımcısı, senaristi ve görüntü yönetmeni, kısacası filmin her şeyi olan Sinan Çetin’in ‘Çanakkale Çocukları’ adlı sinema filminde İttihat ve Terakki’nin önde gelen bürokratı Kasım Bey olarak beyazperdeye yansıyan film de aynı misyonu, yani bir şekilde Atatürk siliciliğini üstlenmiş yapım. Filmde Bilginer, iki oğlunu birden savaşa yollayan bir babayı canlandırıyor. İşin düşündürücü yanı, Haluk Bilginer’in oğullarını, Atatürk’e çıkarı adına sıcak bakmayan ve ditatörlükle suçlama belirtileri gösteren yönetmen Sinan Çetin’in gerçek çocukları Cemo ve Orfeo Çetin oynaması.. Filmdeki Kasım’ın karısını oynayan Kathy karakterinin şahsında ‘Çanakkale ve Kurtuluş Savaş’ı sorgulanmaktadır.
Filmde Osmanlı’nın yeniden eski şanlı günlere dönmesi için herkese hamasi nutuklar çekerek ölümüne savaşmak gerektiğini savunan Haluk Bilginer filmi çok sevdiğini belirterek ‘Bu filmde rol almak çok önemliydi. Hikayesi uzun yıllar akıllardan silinmeyecek dedi. (25 Temmuz 2012)
Ve şimdi de TRT’de, bugünkü vatanımızın sınırlarını (Misak-ı Milli sınırlarını) yetersiz bularak, Osmanlı topraklarını kurtaracağız, Ortadoğu kentlerine barış ve demokrasi getirip, eski masalsı kimliklerini kazandıracağız, Viyana kapılarına tekrar zorlayacak güce erişeceğiz şeklinde algı operasyonu yapmaktadırlar. Çekinmeseler; bırakın Osmanlı topraklarını, Anadolu’yu bile emperyal güçlere teslim eden gerçek vatan hainlerini vatansever ilan edip, Vatan sınırlarını (Misak-ı Milli sınırları) çizen, yani Anadolu’yu kurtaran Atatürk ve Anadolu insanını vatan haini ilan edecekler ve de 29 Ekim Cumhuriyeti’ni yıkıp geçecekler..
Kim istemez; Ortadoğu’ya barış ve demokrasinin gelmesini, kentlerin egzotik masalsı kimliğe bürünmesini ve Avrupa topraklarında serbest dolaşımı. Tüm bu hayaller ekseninde yapılan algı operasyonunun, yani; düşünmeden karar veren insanların seçimlerini etkilemek adına yapılan çalışmaların, başkanlık referandumu için yapıldığı gün gibi ortadadır. Böylesi bir gizemli niyetin küresel efendiye belli edilmesinin evdeki bugurun da kaybedilmesine neden olacağını kendileri de biliyor, fakat, makarnacıyı da bildiklerinden algı operasyonlarından onları hiç yoksun bırakmıyorlar.
Kim bu Haluk Bilginer? Haluk Bilginer; Atatürk için; "91 yıldır adapte olamamışız. 91 yıldır güce tapıyoruz. Biz gücü çok severiz. Kendini güçlü gösteren herkese tapınırız…Baba sendromudur o…Oooohohoho... Oto-sansürlettirmeyin beni. Türkiye’nin babası. 90 yıldır bir tane. Yani, içimizdeki Atatürk’ü mü öldürmemiz lazım? Atatürk’ü öldürmeyeceğiz. Atatürk’ü olduğu gibi anlamaya çalıştığımız zaman onu daha iyi analiz edebileceğiz. Atatürk’ü insan olarak anlayabileceğiz. İkon olmaktan çıkarıp, insan olarak anlamak gerekiyor. 90 yıldır sadece tapınmakla meşgulüz (15 Haziran 2014).”
Söyleyebilen kişi. Belli ki, Atatürk’ü kendisi insan olarak düşünememiş ve anlamamış. Aynı kişiye “Sizce Atatürk insan olarak nasıl bir kimlik?” sorusunu sorsanız kesin “Diktatör” der ve Hitler v.b diktatörlerle örtüştürür.. Bilginer'in bu çıkışını, yanı başındaki diktatörden korkup; yeni projesini kaybetmeme adına "iktidara şirin görünme" hamlesi olarak yorumlayanlar oldu.
Doğrudur; Al parayı, söv Atatürk’e; söylemlerin ve de oynadığın filmlerle Karala Çanakkale ve Kurtuluş savaşını!!
Biliyor Bilginer, kimsenin Atatürk’ bilmem nerenin kılı olayım demediğini, kimsenin Atatürk’ü mehdi ilan etmediğini ve de kimsenin Atatürk’ü Halife olarak görmediğini.. Biliyor Bilginer de, o bilginin değil de birilerinin eri olmayı yeğlediği için, yakın zamandaki, dahası yanı başında duran diktatörü es geçerek, Atatürk gibi bir evrensel lideri tapınılan bir diktatör olarak gösterebiliyor.
İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi Richard Moore; “Çanakkale’de tüm taraflar cesurca çarpıştı ancak hak edilmiş zaferi kazanan Türkler oldu.. Çanakkale geçilmez (19 Mart 2015) diyecek..
Bitmedi; Avustralyalı tarihçi Neville John Clark, Atatürk’ün ortaya koyduğu savaş taktikleri ve önsezi ile müttefik kuvvetlere geçit vermediğinin altını çizerek, "Çanakkale Savaşı’nda Mustafa Kemal’i geçemediler. (19 Mart 2015)" diyecek,
Ve biz Atatürk’ten vazgeçmeye çalışacağız.. Bir toplum; “Diktatör için kötü konuşma ve kötü yazma! Kötü konuşanı dinle yazanı oku” diyor ve sıranın kendisine geleceğini algılayamıyorsa yok olmaya mahkumdur(19 Mart 2015 10.50)”
- http://blog.milliyet.com.tr/canakkale-savaslari-ve-yalniz-cam--lone-pine--1/Blog/?BlogNo=407615
- http://blog.milliyet.com.tr/canakkale-deniz-savasi-nda-lone-pine-ve-talat-goktepe/Blog/?BlogNo=407821
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder