CUMHURİYET GAZETESİNE SALDIRMAK VE QUO VADİS (NEREYE GİDİYORSUN)* ERDOĞAN
“Nereye gidiyorsun Erdoğan? diyenlere diyorum ki; “Vallahi bir yere gitmiyor, dimdik ayakta duruyor..”
O herkesi gönderiyor, fakat onu kimse gönderemiyor! Neden acaba?
İndirmediği, göndermediği adam kalmadı, ayakta duruyor! Bu gücü kimden ve nerden alıyor?
Beşir Atalay, İdris Nami Şahin, Bülent Arinç, Abdullah Gül, Yalçın Akdoğan, Mahir Ünal, Hüseyin Çelik, Ali Babacan, Ertuğrul Günay v.d hepsi yok oldular. Adeta Suskunlar mahallesine taşındılar, sesleri kesildi.
Erdoğan’ın soğuk davranarak ve genelde tepki göstererek , aşağıladığı, dışladığı, değersizleştirdiği bütün AK Parti’liler sessiz kalması ve hiçbir şey olmamış gibi yaşıyoruzları oynamaları ve yaşantılarına devam etmeleri bir yerde insanın sinirlerini de bozuyor. Neymiş davaya ihanet etmemek ve zarar vermemek. İyi de karşınızdakinini derdi dava değil ki, bana ihanet edemezsiniz feryadıyla örgüt davasının dışında duruş sergiliyor. Buna diyeceksiniz!?
Gerçekten siyaset bilimcilerinin testlerini bunalıma sokacak bir lider var karşımızda, fakat bu işin bir de fakatı var:
Bu cesaretleri nereden buluyoruz?!
Soruyorum; “Bu bir sivil darbe değil mi?!”
Soruyorum; “Başbakan Kılıçdaroğlu veya bir başkası olsa, bu duruşu sergileyebilecek miydik?!”
Asla!! O zaman cumhurbaşkanı olarak tarafsız değil, kendimizi AKP’li olarak görüyoruz ve de bir kesim Cumhur’un Cumhurbaşkanı oluyoruz..
“Quo Vadis(Nereye gidiyorsun)*" kitabının yazarı Henryk Sienkiewicz diyor ki: “Cesaret akıldan gelirse cesarettir, bilgisizlikten gelirse cehalettir.”………….
Evet; “Quo Vadis* Recep T.Erdoğan!!”
Ülkemde yaşananlara ve yaşatılanlara lütfen duyarsız kalmayın:
Cumhuriyet Gazetesine baskın;İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan açıklamada: "Cumhuriyet Gazetesi ve Cumhuriyet Vakfı yöneticileri hakkında, “FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçlarından bir kısım şüpheliler hakkında soruşturma başlatılmıştır" denildi:
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu'nun gözaltında olduğu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, yazar Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç ve Musa Kart'ın evinde de polis ekipleri arama yapıyor. Operasyonun, FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine yönelik soruşturma kapsamında yapıldığı açıklandı. Gözaltına alınan çizer Musa Kart, "Yıllarca FETÖ ve PKK'ya karşı yüzlerce karikatür çizdim; şimdi bundan alındım karikatür bu" dedi…
Bu arada, soruşturma kapsamında gazetenin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar hakkında, yurt dışında bulunduğu için yakalama kararı çıkarıldığı, Orhan Erinç hakkında da yaşlı olduğu için sadece evinde arama kararı alındığı öğrenildi..Gazetenin 13 yazar ve yöneticisi hakkında gözaltı kararı bulunduğu bildiriliyor. Operasyonun özellikle vakıf yönetim kurulu üyelerine yönelik olduğu bildiriliyor. Hakkında gözaltı kararı bulunan isimler şöyle: Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Eser Yener, Müslüm Özışık, Turhan Günay, Nebil Özgentürk..
Basın özgürlüğü, özgür düşünce, insan hakları, demokrasi, kısaca evrensel değerleri hiç eden bu hareketi bilmem tanımlamaya, yani adı belli iken adını tekrar etmeye gerek var mı? Tekrar ediyorum; bunlar bu hareketleriyle kimseyi kötü duruma düşüremiyecekler, çünkü kendileri kötüye gidiyor, farkında değiller..
Aşağıdaki olaylar yaşatılsa da, kötüye giden asla biz olmayacağız. Gerçekten özgür düşün düzlemlerine saldırı alabildiğine yoğunlaştı:
Erdoğan Türk Telekom aracılığıyla ; insanların sadece kullanıcı adı ve şifrelerini değil, IP adresleri ve hangi tarihte hangi sitelere girdikleri bilgisini de istiyormuş..Türk Telekom’un aracısı olarak çalışan Sekom’un, Amerikalı şirket Procera Networks’tan ağ trafiğini yönetmek için satın aldığı ve 6 milyon dolarlık anlaşma yaptığı “derin paket analizi” programı totaliter rejimlerin vatandaşlarını gözetlemek amacıyla kullanması için bir araç olmaya başlamış.
Teknolojiyi daha iyi kullanmak için geliştirilen bu programın insanları gözetleme amacı için kullanılmaya başlamasından rahatsız olan mühendisler istifa ediyor..“Erdoğan’ın çılgınlıklarının bir parçası olduğum için ömür boyu pişman olmak istemiyorum, bu yüzden artık ben yokum.. Amerikalı şirket Procera Networks’ün İsveç Malmö’deki ofisinde 9 yıldır çalışan kıdemli mühendis Kriss Andsten’in 4 Nisan’da bütün şirkete attığı veda mailinde bu yazıyor (25 Ekim 2016)
Salt bu değil, merkezi ve yerel seçim sonuçlarının ve şans oyunlarının nasıl böylesi dijital oyunlarla yönlendirdiğini de duyurmak gerekir...
Peki şu söylediğine ne diyeceksiniz?!
Üke ateş içinde, o ateşi söndüreceğine körüklüyor;
[['1923'ün psikolojisiyle hareket edemeyiz'..Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2016 yılında, 1923’ün psikolojisiyle hareket edilemeyeceğini, bunda ısrar etmenin ise ülkeye ve millete yapılacak en büyük haksızlık olacağını vurgulayarak, dünyada her şey değişirken, o tarihteki konumu korumanın bir kazanç olarak görülemeyeceğini belirtti.]]
Amaç, Atatürk'ün evrensel felsefesini, çağın özgün değişim ve gelişimine entegre ederek daha ileriye taşımak mı, yoksa Ataürk'ten büyük olduğunu kanıtlamak mı?! Ya; "Musul- Kerkük" derken, bugünkü konumundan aşağı düşersen ve BOH(Büyük Orta Doğu Haritası)'tan durum yaratırsan ne olacak?!
Bakanlar Kurulu tarafından yayınlanan kararname ile rektörlük seçimlerinin kaldırılması ve bundan sonra cumhurbaşkanı tarafından atanmasına ne demeli(29.10.2016)? 3 yıl görev yapmış profesör rektör atanabilecek. Eğer YÖK’ün önerdiği atanmaz ise 1 ay içinde atanmaz ise Cumhurbaşkanı doğruda atar..bugüne dek Üniversitelerden 10 bin 995 kişi ihraç edildi, 2 haber ajansı, 10 gazete ve 3 dergi kapatıldı..Nedir bunun adı? Elbet ki faşizm..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı'nın açılışında "İdam isteriz" sloganları yanıt verdi: "İdam inşallah parlementodan bu da geçer. Yakın... Yakın..”
Bunun adı ne? Bilmem söylemeye gerek var mı?!
Devam ediyor; “Demokrasinin lafını edip kaymağını yiyenler ortada yokken milletin bu kesimi demokrasiye sahip çıktı..”
Demek istiyor ki; "Bu ülkede birileri demokrasinin kaymağını yiyor".
Ben de diyorum ki; “Bu ülkede demokrasi amaçlarımın aracıdır diyen kim?”
O halde demokrasinin asıl kaymağını yiyen demokrasiyi amacı için araç olarak kullanan olmuyor mu?
Benim bileşik önermem düz mantıksa, seninkisi dümdüz mantıktır..
Oğul durur mu;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan, "Bir nesil Çanakkale'ye layık olamadı, yeni nesil 15 Temmuz şehitlerine layık yetişsin, hurda nesil olmasın" dedi.
Demek oluyor ki; Bilal’e gelinceye dek hepimiz hurdayız. Ben de kendimi sorguluyordum; çeyrek asırlık mühendisim, önemli görevler de aldım, fakat ancak 2.5 sene önce konut sahibi olabildim; hurda olmam nedeniyle..
Kendine vazife çıkaran pskopat’ta sıra: CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, Aydın'da silahlı saldırıya uğradı. Tezcan’ı ayağından tabancayla vuran saldırgan Alparslan Sargın, “Saygı duyacaksın ulan” diyerek silahını çekti ve ateş etti..Sargın, basın mensuplarının ’Saldırıyı neden yaptınız?’ sorusuna, "Bu kelepçeler devletimin bana verdiği şeref madalyasıdır" şeklinde cevap verdi.
Kılıçdaroğlu’nun önüne mermi atan id ve ardından bu id..Hangi idlerin idi olduğunu söylemeye gerek var mı? Biz yine demokrasiden ve hukuktan vazgeçmiyelim. Demokrasi ve hukuku konuşturmak için suskun kalmak asla teslimiyet değildir.
Tüm bunlardan, Azmi Güney kardeşim bayağı umutsuz. Bu gelişmeler karşısında kaybettiğimizi ve bunların asla gönderilemiyeceğini haykıran yazısına şu yorumu yapmışım:
“Azmi kardeşim; ne demelerini bekliyordun ki; onlar için çağcıl nesil hurda nesildir. Örümcek zekali sıfırlayıcı zavallı enbesil..Demokrasiyi araç olarak kullanan, 15 Temmuz darbe vurgulu Anıtkabir ziyareti ile Atatürk'ü elbet araç olarak kullanacak. CHP Başkan yardımcısına id mermi atarken; "saygı duyacaksınız ulan" sözünden korkup teslim mi olalım?! Elbet, hayır!! Bu şekilde de karaları bağlar, bittik, tükendik derken, karşı tarafa da cesaret verdiğimizi unutmayalım..
- Hitler kaldı mı?
- Franco kaldı mı?
- Musolini kaldı mı?
- Özal kaldı mı?
- Berlusconi kaldı mı(son olarak tuvalet temizliyordu)?
- Elbet gitmemekte onlar gibi direnecekler ve sonunda bir şekilde gidecekler.. Ha bu günler geçer mi?
Geçmez, aksine devam edecek, ağır ve hafif dozda. Yeter ki yılmamanın temel ivmesi morali bozmayalım. Gün gelecek sahibinin yok ettiğini ve kendilerinin de yok olduğunu göstereceğiz demokarsi aracılığıyla makarnacılara..
İyi de; bizim batı yakasında değişen bir şey var mı? Dahası, umut ettiklerimiz ne diyor?
4. Devrime hazır olalım: Anıtkabir yürüyüşü öncesinde konuşan Kılıçdaroğlu, 3 devrimi “Cumhuriyeti kurmak, çok partili sisteme geçmek ve sosyal demokrasinin gelmesi” olarak adlandırdı. CHP lideri sırada tam demokrasi devriminin olduğunu belirtti.
Nasıl okumalı; 3 devrim de Atatürk dönemi kazanımları. Yani; Cumhuriyet kuruldu, çok partili sisteme geçildi, Sosyal Demokrasi geldi, fakat tam demokrasi devrimi gelmedi ise Atatürk ve İnönü dönemi mi yarım demokrasi, yoksa 1950 sonrasının Adnan Menderes iktidarı mı yarım demokrasi dönemi idi?
Buna açıklılk getirmek gerek.. Baksanıza, adam demokrasi amacımın aracı diyor, fakat ben demokratım diyor. Yakındır; ayakkabı kurtularındaki dolarları da karşı tarafa yüklemesi.. Diyorum ki; malzeme verme karşı tarafa, “Ben değil siz Atatürk karşıtısınız” detirmek için..
Politika, incelik ister, dikkat ister, solu inandıracak siyasi duruş ister. CHP’den milletvekili yaptığınız Sinan Aygün bugün çıkıyor; kumpas ile, Melih Gökçek ve ailesinin ele geçirmeye çalışılan ATO başkanlığına Osman Gökçek yakışır desteklerim diyebiliyor..
Yakın zaman diğer yaşanan ve yaşatılanlar:
“Erdoğan: Darbe girişimini eniştemden öğrendim” dediğini ben bile duydum.
Ne oldu sonrası?
15 Temmuz (FETÖ/PDY) Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Başkanı Reşat Petek, dinlenmesi için komisyona çağrılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen’in gelmeyeceğini açıkladı.
Darbe komisyonu değil darbeli komisyon adeta.. 17 Temmuz Darbe kahramanları dinlenmeyecek, Darbecilerin esir aldığı ve eski Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet komutanları dinlenmeyecek..
Neden acaba?
İlle de Kahramanlar neden dinlenmiyor. Yoksa; araştırma komisyonu olmadık soru sorar da çocukların kahramanlıkları örselenir mi? Veya başka şeyler..
Mağdurlar oynamak;
Cumhurbaşkanı “En yakınımdaki bile FETÖ konusunda mağdurları oynamasın” diyor. Nasıl oynamasınlar; iktidara geldiğin günden beri mağdur edebiyatına sığınarak mazlumları oynayıp, yanındakilerin zekasını mağdurlaştıran kim?!
Usame Bin Ladin ve Reza Zarrap:
Adalet Bakanı; Bekir Bozdağ; “ABD için Bin Ladin ne ise, Fetullah da o dur. Bize iade edilmelidir.. Reza Zarap da ABD’de yargılanamaz, onu da iade edin..”
Tamam anladık, Fetullah Bin Ladin kadar tehlikeli. Fetullah tekrar darbeye hazırlanıyor. Böylesi olayı Rezza ile neden sulandırıyor ve Fetullah konusunda samimi olmadığınızı ve de asıl amacınızın yolsuzlukların üzerini örtmek olduğunun izlenimini yaratıyorsunuz?
Osman Gökçek Cumhurbaşkanı’ndan önce TV’ye çıkmış ve sokağa inmiş Baba Melih Gökçek’e göre:
"Baba Bugün Şehit Olma Günü"
"Darbe teşebbüsü günü sayın Cumhurbaşkanımız 12'yi 24 geçe ekrana çıktı. Sonrasında ekrana çıkanlarn değeri var ama öncesinde 3 kişi telefonla katıldı, bir kişi canlı yayına çıktı. Osman canlı yayına televizyonda çıktı. Benim yanıma geldi. 'Oğlum idare etmemiz lazım bu direnişi' dedim. 'Baba benim televizyona ve sokağa çıkmam lazım' dedi. 'Oğlum bak öldürürler seni' dedim. 'Baba bugün şehit olma günü ben gidiyorum' dedi. 16 dakika konuştu. Oradan TRT'ye gidip orayı kurtardılar. Benim oğlum Türkiye'de hiçbir gencin televizyona çıkıp yapamayacağını yaptığı için gurur duydum"
Biraz geriye kaykılalım ve son yaşatılanları izleyelim:
- “Kongreyi toplayın bu işi devredin!”
- Ülkenin Başbakanı’na söyledi..
- Cumhurbaşkanı da olsan bu ifade kullanılmaz. Kullanılmaz, çünkü, sadece başbakanı değil ülkeyi küçük düşürür..
- Ardından: “Kongre süreci hayırlı olsun, Başbakan'ın kendi kararı. Davutoğlu kendisi bu öneriyle geldi, Bize aday olmayacağını söyledi. Biz nasıl devrettiysek o da yerini başka bir isme devreder..”
Alay edercesine, bir insan bu kadar küçük düşürülür… Sonunda sır, gün ışığına çıktı: AK Parti Ankara Milletvekili Aydın Ünal, "Güçlü cumhurbaşkanı ve güçlü başbakan ile yürümüyor. Bundan sonra gelecek başbakanın profili daha düşük olacak..Fiili süreç başlayacak!" dedi.
Bu resmen “Başkanlık” sistemi inadıdır ve ilanıdır. Aslında başkanlık sistemi için; erken seçim, Anayasa değişikliği v.b şeylerle zaman harcamaya gerek yok, israftır.
Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, 4 Mayıs 2016 günü Aksaray’da 1 saat 40 dakika süren görüşmesinin ardından olağanüstü kongre karar alındı. Görüşme, ülkemizden çok, dünya medyasında geniş yankı uyandırdı.
AKP'de Tayyip Erdoğan- Ahmet Davutoğlu dostluğunun krize dönüşme, dahası birilerinin dediği gibi; Reis-Hoca dostluğunun bitiş süreci:
Anlaşmazlık, yani “Çatlak”; 12 Eylül 2015’te yapılan 5. Büyük Kongre’de Davutoğlu ile Erdoğan arasında MKYK’de yer alacak isimler yüzünden kendini gösterdi. AKP’deki MKYK listesi, görüş ayrılığına neden olmuş ve Erdoğan’ın danışmanı Binali Yıldırım’ın kongrede genel başkanlığa aday olması olasılığına kadar gitmişti. Öyle ki; Binali için binlerce imzalar toplanmış, ancak mutabakat sağlandıktan sonra Davutoğlu tek aday olarak kongreye gidebilmişti.
İkinci kriz ise seçimlere gidilirken Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı mal bildirimi ve imar düzenlemelerini içeren 'Şeffaflık Yasa Paketi’nden rahatsız olan Erdoğan paketi ‘zamansız ve gereksiz’ buldu ve paket paketlenerek rafa kaldırıldı. Başbakan Davutoğlu bundan çok rahatsız oldu.
Ardından; üçüncü büyük kriz geldi. Şöyle ki; MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı Davutoğlu yanına almak istedi. Bunun için; 7 Haziran seçimlerinde milletvekili adayı yapılmak istedi. Hakan Fidan aday olmak için istifa ettirildi. Fakat, hocanın bu yaklaşımından reis fazlasıyla rahatsız oldu. Kısacası Fidan paylaşılamıyordu. Reis, ‘Bu istifa bilgim dışında oldu ve bunu onaylamıyorum” ifadelerinden sonra Fidan adaylıktan vazgeçip tekrar görevinin başına dönmek zorunda kaldı.
Aslında, dışarıya yansıyan en ciddi krizlerden biri de Dolmabahçe krizi. Dolmabahçe’de HDP heyeti ve Hükümet yetkilileri ile yapılan ortak basın toplantısı yapıldı. İki gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan 'O görüntüyü tasvip etmem mümkün değil’ diyerek tepki gösterdi ve ‘uzlaşı’ iddialarını yalanladı.
En derin kriz: Başbakan Davutoğlu, 3 Nisan 2016’daki konuşmasında barış sürecinin başlamasını istemesiydi, PKK’nın silah bırakıp yurt dışına gitmesi koşuluyla.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Görüşülecek bir şey yok” diyerek kükredi.
En belirgin kriz: Davutoğlu; ‘Barış Bildirisi’ne imza atan akademisyenlerin tutuksuz yargılanmasını istedi. Erdoğan, buna sert çıktı; “Ne demek tutuksuz, suçlularsa tutuklu yargılanacaklar” demişti.
Ve bardağı taşıran son kriz: İpleri koparan son olay ise geçtiğimiz hafta yapılan MKYK toplantısında yaşandı. Katar ziyaretindeyken MKYK üyeleri Davutoğlu’nun teşkilatlara atama yapma yetkisini elinden alan bir metni imzaya açtı. Katar’dan dönüşünde imza krizini öğrenen Davutoğlu, MKYK’ya girerek metne ilk imzayı attı.
Davutoğlunun tüm gelişmeler sonrası tepkisi: Davutoğlu, partisinin grup toplantısındaki konuşmasında "Bir faninin terk etmeyeceği düşünülen her makamı elimin tersiyle iterim ama asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam." dediğinde; “teslimiyetçi, basiretsiz ve köle kişiliğini ortaya koydu” diyenler olabilir, fakat ben öyle demiyorum. Diyorum ki; “Davutoğlu onu onun diliyle değil, dingin diliyle bitirmeyi düşünmüyorsa, ben de öyle demek zorundayım..
Erdoğan’ın bitirici tepkisi:
Dün muhtarlara seslenen Erdoğan, Davutoğlu’nun kendince ipini çekti; “Muhtar da olsanız, belediye başkanı da, bakan da, başbakan da, cumhurbaşkanı da olsanız kalbiniz ve zihniniz millete hizmet için çalışmalıdır.
Türkiye bu dönemlerde tarihi adımlar atmıştır. Bunun yanında kendi ideolojileri, çıkarları için makamları işgal edenler mevcudu da heba etmiştir. Milletimiz her iki örneği de yaşadığı için notu isabetle vermektedir. Mahallesinde, köyünde yaşayanın gönlünü kazanamamış muhtarla milletinin güvenini kazanamamış cumhurbaşkanının durumu da aynıdır her ikisi de hüsrana uğramıştır.
Önemli olan bulunduğunuz yere nasıl geldiğinizi ve hedeflerinizin ne olduğunu unutmamanız.” Derken, acaba;
- “Bir değil, iki değil, üç değil, 33 kez kullanıp-kullanıp atıyorum, ben ne yapıyorum? Galiba kullana-kullana ben de eskimeye başladım”
diye kendisini bekleyen tehlikeyi düşündü mu?!
Birileri, hem de onu kullanıp-kullanıp atmaya karar veren ‘sınır ötesi efendiler’ bunun en iyi yanıtını verdi: “Times: Erdoğan sınırsız güç için komplo kuruyor. İngiliz gazetesine göre Cumhurbaşkanı stratejisi kapsamında başbakanını görevden almak istiyor. Times'a konuşan AKP kaynakları, Erdoğan'ın yazın erken seçime gidip 367 milletvekili çıkarmak ve anayasayı referandumsuz değiştirmek için bastırdığını söyledi..
Cumhurbaşkanı Erdoğan işçi sınıfından ve sokaktan gelme, doğuştan siyasetçi bir isim. Türkiye'nin anayasasını değiştirmek, ülkenin parlamenter demokrasi yerine başkanlık sistemi ile yönetilmesini istiyor..
times'a göre başbakan Davutoğlu ise tam tersine Erdoğan tarafından bu göreve getirilmiş bilgiç bir akademisyen. Gazetecilerin tutuklu yargılanmasına karşı olduğu biliniyor. En önemlisi de Erdoğan'ın 'kırmızı çizgi' olarak gördüğü 'önerilen' anayasa değişikliğine karşı(Times’ten Hannah Lucinda Smith-5 Mayıs 2016).”
AKP MYK toplantısının ardından açıklama yapan Başbakan Ahmet Davutoğlu, 22 Mayıs'taki olağanüstü kongrede aday olmayacağını söyledi. Davutoğlu, "Görev süremin 4 yıldan kısa sürmesi benim tercihim değil, bir zaruretin sonucudur" dedi.
Belli ki paramparça olduktan sonra duracak:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Parlamentosuna seslenerek, "O bölücü terör örgütlerinin paçavralarıyla nereye mesaj vermek istiyorsunuz." dedi(16 Haziran 2016).
Peki; “Bölücü terör örgütünü paçavralarıyla dağdan indirirken ve bölücü başına sayın derken ve de bölücü yandaşı-sesi Şivan Perwer ile el ele poz verirken, sen nereye mesaj veriyordun?” demezler mi adama..
4. Uluslararası Hafızlık Töreni'nde konuştu. (17 Haziran 2016); "Seçmeli dersler ile her ailenin çocuğuna Kur'an okumayı öğretme özgürlüğü getirdik." Bu denli yalan, akıllara seza.. Bu ülke, Kürtçe, Lazca ve diğer etnik dil yasakken, özellikle 1950 sonrası etnik dil olan Arapça dayatıldı, Kuran okumak için.
İnsafsızlığın örtüştüğü insansızlık bu olsa gerek. İlle de 1950 sonrası her mahallede ve her caminini altında Kuran Kursu açılması özgürlük değil de ne idi?!. Gidişi; Türkçe’nin yerini Arapça’nın yer alması. Milli Eğitim Bakanlığı Programına alınmasındaki amaç ne. Yakındır Arapça’nın zorunlu ders haline gelmesi. Merak etme kimse buna izin vermeyecek..
İstanbul'da "Antik Çağdan 21. Yüzyıla İstanbul" etkinliğinde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Başkana da söylüyorum. Cesur olacağız. Özellikle Taksim'e o tarihi eseri yapacağız. Bir diğeri de maksem. Orda bir Selahattin Camii yerleşmesi lazım. Bir diğeri de AKM. Oraya dev bir opera binasını yerleştirmek suretiyle "bizim sanat anlayışımız bu" dememiz lazım." dedi(18 Haziran 2016).
Yetmedi, kendisine oy veren Karadenizlileri; Fatih köprüsünün altındaki evlerinde inek besliyorlar, İstanbulu kirletiyorlar bahanesiyle aksanlarıyla alay edercesine; “Babamuze ne diyecüğüz diyorlar” diyerek aşağılıyabiliyor..
Dahası;
Haliç Kongre Merkezi'nde; Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı, İmam Hatipliler Derneği, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı ve Türkiye Gençlik Vakfı tarafından ortaklaşa düzenlenen "Bu ülke için varız, bir aradayız" adlı iftar programı düzenleniyor ve Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar ile birlikte katıldığı iftar programına Aile Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, AK Parti TBMM Grup Başkanvekili Bülent Turan, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, AK Parti İstanbul İl Başkanı Selim Temurci'nin yanı sıra çok sayıda davetli de yer alıyor.
Bu demektir ki; Osmanlı dönemindeki gibi ülke yönetimi Vakıflara devretmenin egzersiziydi. Ve bu iftar yemeğinde konuşma yapıyor ve diyor ki:
[[..Milletimizin hayalleriyle, milli şef ekibinin hayalleri aynı değildi. Nitekim, binlerce yıllık tarihi birikime arkasını dönen bu anlayış, milletimiz tarafından benimsenmediği gibi. Tam tersine her fırsatta, tasfiye edilmiş, geriletilmiştir. İşte şu anda İstanbul'da faaliyetleri sürdürdüğüm, Yıldız Saray'ında nelerin olduğunu biliyorsunuz değil mi? Ve o Yıldız Saray'ı kumarhane, meyhane olarak kullanılmıştır. Ve o Yıldız Saray'ında o sarayı inşa eden Sultan Abdülhamid'i Sani(II.Abdülhamit) kendi kullandığı kalemi, onun hal fermanının imzalanmasında kullanmıştır. Bu kadar ahlaksızca, bu kadar adice, bu kadar alçakça bunlar bizim ecdadımıza saldırmışlardır]] dedi.
Söylemiyle resmen, Kurtuluş savaşı sonrası kurulan cumhuriyet ve cumhuriyet kurucularına; ahlaksız adi ve alçak göndermesi yapabilecek kadar kendinden geçebilmektedir..Tamam; önceleri yabancı konuklar için eğlence salonları oluşturulmuş, fakat bu salonlar İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olunca 1938’de kapatılmıştır. Eğer bunlar için ahlaksız, alçak ve adi deniyorsa; Yıldız Sarayı’ne tiyatro ve opera salonları açan, batıya karşı moderniteyi savunan, doğuya karşı İslamcı politikalar izlemiş olan Sultan Abdülhamid'i Sani, yani II.Abdülhamit’e ne demeli?
Yüksek Yargı'nın dizaynı da üyeleri de değişiyor. Yargıtay ve Sayıştay'da neredeyse silbaştan bir düzen getirecek olan Adalet Bakanlığı'nın kanun tasarısı TBMM'ye sunuldu.. CumhurbaşkanıTayyip Erdoğan, yargı paketi aynen yasalaşırsa Danıştay’ın 24 üyesini tek başına seçecek. Bu üyeler, 12 yıl süreyle daha Danıştay üyesi olarak görev yapacak. Böylece Erdoğan, bir yüksek mahkemenin 4’te 1’ini atayan ilk Cumhurbaşkanı olarak yargı tarihine geçecek.
Peki; Yargıtay ve Danıştay hakimleri kanunla azletirmeyi, “Kuvvetler Ayrılığı” ve de tarafsız, bağımsız, adil yargılama yapabilen, hesap vermeye açık bir yargı ile nasıl bağdaştıracaksınız? Cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olan ‘Hukuk Devleti’ ilkesinin özü olan adil, etkin, hızlı ve verimli süreci yargıya getrdiğiniz bu yeni formatla nasıl işleteceksiniz? Siz ya şakasınız, ya da ariza..
Hiç çekinmeden ve de düşünmeden şunları söyleyebiliyorsun “Kimi zaman ağaç, çiçek, böcek, kimi zaman kadın çocuk üzerinden ortalığı karıştırıp ülkenin huzurunu kaçırıyorlar. Bahane ne olursa olsun polisle çatışanlar hep aynı simalardır. Her biri profesyonel provokatör, artık bunlar da deşifre oldular”..Deşifre olan kiiiim!!!?? Provokatör kiiiim ? Her şeyin; demokrasinin, özgür istencin ve düşünmenin, insan haklarının ve de benzer evrensel değerlerin karşıtlığını esas alan sen mi?!
Her hareketin; insan olan insanın duygularını ve tutkularını örseliyor. Senin yüzünden, insanlar dininden ve siyasetten soğudu. Yemin ediyorum; “Bu adam yüzünden Cuma’yı ve orucu ve AKP’yi bıraktım ” diyenlerin sayısı artmaya başladı.Senin, gizemli olmaktan çıkan ideolojin için yaptığın her şeye, sevdiğin her şeyden nefret duyar duruma geldi insanlar..Yapma, insanları patlama noktasına taşıma, bil ki bu patlamadan en büyük zararı sen göreceksin..
Sen bunları diyorsun; sana yaranmaya, kendilerini sana belletmeye çalışan zavallılar, okullarda “10.Yıl Marşı”’nı yasak ediyor, “Namaz kılmayan hayvandır” diyor, İstanbul-Beyoğlu Firuzağa’da oruç günü alkol alıyorlar diye yabancılar tartaklanıyor, tomadan ve biberden polisler adeta Firuzağa çakallarına eşlik edercesine seyrediyor. Kamuoyu tepkisiyle Firuzağa çakallarının birkaçı zorunlu olarak alınıyor alınmasına da; IŞİD özentili tinerci Firuzağa çakalları, Kabataş yalanlarına benzer ‘karılarımıza laf attılar yalanı ile ağlaya ağlaya serbest kalıyorlar. (Bunlar delkanlyız diye gezen yaratıklar). Sonrasında, ‘alkol baskınını protesto edenlere’ tomadan ve biber gazından polisler acımasızca saldırıyor.
Bu Firuzağa çakallarını oraya salanlar neden araştırılmıyor. Bazi bakanlıklardaki, militan bakan yardımcılarına uzanır mı diye korkuluyor..Biliyorsunuz; Gençlik ve Spor Bakan Yardımcılığı'na, Hürriyet gazetesine saldıran grubun başında yer alan AK Parti Gençlik Kolları Başkanı ve Bilal Erdoğan’ın arkadaşı Abdurrahim Boynukalın atandı. O dönemde milletvekili olan Boynukalın, saldırıdan sonra yapılan ilk seçimde aday listesine girememişti.
Bitmedi; birtakım partili yobaz işgüzarlar; CHP’li 24 milletvekilinin isimleri yazılı broşürde, terör örgütleri PKK ve DHKP-C üyelerini kaç kez ziyaret ettiklerine dair rakamlara yer verdiler. Broşürün ön yüzünde ise Kılıçdaroğlu’nun resmi ve örgüt üyelerinin silahlı görüntüleriyle “164 kez PKK ve DHKP-C’li teröristleri ziyaret eden CHP’yi kınıyoruz” ifadesi yer alarak, 24 milletvekili hedef gösterildi. Eleştirilerin odağındaki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Hiçbir gazeteciye, hiçbir kişiye tek isim dahi vermedim. Bakanlıktan bir şekilde bu bilgilerin sızdığı da görülüyor.” diyerek, resmen bu broşürün AKP tarafından hazırlandığı ortaya çıktı.
Dahası var; Özgür Gündem gazetesinin Genel Yayın Müdürü tutuklanınca, dayanışma adına, bu görevi üstlenen, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin ve Erol Önderoğlu’nu da tutuklamayı, acaba demokrasinin neresine konuşlandıracaklar? Belli ki, ‘demokrasi amçlarım için araçtır’ bölümüne..
Evet; terör örgütünün liderine sayın diyenler, örgüt temsilcileriye otel odasında ziyaret edenler ve terör örgütü yandaşı-sesi Şivan Perwer ile el ele resim verenler kınanması gerekirken, olguyu ters çevirip, dahası düzmece verilerle CHP’lileri kınamak ne kadar ahlaki..
- Gerçekten sen; “Quo vadis?”
- Türkçesi “Nereye gidiyorsun?”
- Ben söyliyeyim; iyi yere gitmiyorsun?
- Seni inan; makarnacılar ve de spagetiler, yani: sayısını son 5 yılda %100 artırarak 94 bine çıkardığın milyonerler de kurtaramayacak.
- *: Söylenceye göre, bir Hıristiyan misyoneri Roma İmparatoru Neron'un zulmünden kurtulmak için kaçar. Yolda, sırtında haçını taşıyan Hazreti İsa'ya rastlar...Sorar; "- Quo vadis-Nereye gidiyorsun?."
- İsa yanıt verir.."- Roma'ya tekrar çarmıha gerilmeye.."
Adam bunun üzerine, kaçtığı görevini hatırlar. Cesaretini toplar ve Roma’ya geri döner. Sonra da Aziz ilan edilir. Adamın adı Peter iken “Saint Peter-Aziz Peter” olur.
Şevket ÇorbacıoğluTeknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder