ANTALYA VE KEMER GÜZEL YER; FAKAT…
Gez-Gör-Yaz etkinliklerimiz, dahası Evliya Çelebi-Marko Polo öykünmesi gezilerimiz, ‘Her yıl’ Temmuzda başlayarak Eylül’e dek hızla devam ediyor. Üçümüz geziyoruz ve görüyoruz, fakat benim bir fazlam var, o da yazmak.. Anlayacağınız benim yüküm çok fazla. Düşünün valiz yükü yanında bir de yazma yükü ki valiz yükünün en az 3 katı..
Adamlar, resmen “Cumhuriyeti yıktık Recebimiz yeni devletin kurucusu” diye feryat ediyor, bu konuda çeşitli ritüeller yapıyorlar, Atatürk’ün büstüne saldırıyorlar vs.vs.. Sen geziyorsun havuza denize giriyorsun, ülke konularına girmiyorsun! Haklısın kardeşim yazının sonunu lütfen oku.. Hatta meczuplara karşı verdiğim savaşları içeren yazılarımı..
Zaman ve yol ortaklığı her zamanki gibi devam ediyor. İnsan yaşadığı sürece bitmeyen iki şeyi vardır; zaman ve yol..
Aslında kendisinden sonraki yaşamlarda da bitmeyen olgulardır..Antalya-Kemer yolu bitince başka yol zamanları başlayacak.. 1 Ağustos 2017’nin 07:30’unda Antalya’da bizi ilk karşılayan Döşemealtı ve etrafını çevreleyen Beydağları oldu. Döşemaltı adeta yazlık evler düzlemi gibi.. Güver kanyonu ve Alageyiklerin yaşadığı, Düzlerçamı yaban yaşamı geliştirme alanı da bu bölgede.
Döşemealtı adı bana hep ilginç gelmiştir, işte öyküsü:
“Döşemealtı adını alışı ise şöyle olmuş: Antik çağda Pamfilya kentleri ile Pisidia kentlerinin birbirine bağlayan yollardan birisi olan Derbent boğazındaki döşeme taş yolundan almış adını. Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde de işlevini sürdürmüş olan döşeme yol yakın zamana kadar Yörükler tarafından göç yolu olarak kullanılmış. Döşeme taşlardan oluşan 4 mt. genişliğinde bu yol Döşemealtı platosuna adını vermiş. Bu nedenle yöre halkı “döşeme” yolun geçtiği boğazı “döşeme boğazı”, yolun altında kalan düzlüğe Döşemealtı denmiş.
Döşemealtı, dünya tarih süreci içinde çok önemli medeniyet oluşumlarına ev sahipliği yapmış. Böylesi çok zengin antik medeniyet kalıntılarını‘da bünyesinde barındırdığı için aynı zamanda dünya mirası. Bunlardan en önemlisi muhteşem görselliği ile Termessos Antik kentidir.. Döşemealtına 15 km kala çam ormanlaŕıyla kaplı vadimsi bir yere giriyorsunuz. Burası çam ormanı cenneti 140 dönümlük Düzlerçamı mesire alanı imiş.. Cennetin izdüşümü..
Eee, Antalya’dan söz etmemek olmaz:
Attalos Yurdu anlamına geliyor. Nedeni; Antalya, II. Attalos tarafından kurulmuş. Bergama Krallığı’nın sona ermesiyle (M.Ö. 133) bir süre bağımsız kalan kent, daha sonra korsanların eline geçmiş. Bu bölge en çok korsan saldırısına uğrayan bölge. M.Ö. 77’de Roma topraklarına katılmış. M.Ö. 67’de Pompeius’un donanmasına üs olmuş. M.S. 130’da Hadrianus’un Attaleia’yı ziyaret etmesi şehrin gelişmesini sağlamıştır. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan Attaleia, Türklerin eline geçtikten sonra büyük bir gelişme göstermiştir.
Bana göre gelişme gösterirken antik yerleşimleri yok ettiğini söylemek olası. Çünkü, Modern şehir antik yerleşmenin üzerine kurulduğundan, Antalya'da antik çağ kalıntılarına çok az rastlanmaktadır. Görülebilen kalıntıların ilki, eski liman olarak nitelenen liman mendireğinin bir kısmı ve limanı çevreleyen surdur. Surların park dışındaki kısmında restorasyonu yapılan Hadrian Kapısı Antalya'nın en güzel antik eserlerinden biridir.
Olympos antik kent ve plajı:
Attaleia’da, bütün antik şehirlerde tapınak, agora, tiyatro gibi yapılar olduğu biliniyorsa da bugün bunların yerini saptamak olanaksızdır.
Dikkati çeken hepimizin bildiği; Kaleiçi mevkii.. Büyük bir bölümü yıkılmış ve yok olmuş at nalı şeklinde içten ve dıştan surlarla çevrilidir. Surlar, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirleri ortak eseridir. Surların 80 burcu vardır. Surların içinde kiremit çatılı 3000 kadar ev bulunmaktadır.
Evlerin karakteristik yapıları Antalya'nın sadece mimari tarihi hakkında fikir vermekle kalmaz, aynı zamanda bölgedeki yaşam tarzını, gelenek ve görenekleri en iyi şekilde yansıtır.
1972 yılında Antalya iç limanı ve Kaleiçi semti, özgün dokusu nedeniyle "Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu" tarafından "SİT bölgesi" olarak koruma altına alınmış. Turizm Bakanlığı'na "Antalya- Kaleiçi Kompleksi" restorasyon çalışmasından dolayı, 28 Nisan 1984’de FİJET (Uluslararası Turizm Yazarları Birliği) tarafından Altın Elma Turizm Oskarı ödülü verilmiş. Günümüzde Kaleiçi otelleri, pansiyonları, restoranları ve barları ile eğlence merkezi haline gelmiştir.
Antalya çevre tarihi be doğasıyla adeta Açık Hava müzesi gibi.. İşte o tarihi ve müthiş doğa yerleri: “Konyaaltı Plajı ve Lara Plajı dışında; Reşat Adası Plajları, Ulaş Plajı, Kleopatra Plajı, Phaselis Plajı, Kaputaş Plajı, Patara Plajı, Damlataş Plajı, Alanya Plajları'nın yanı sıra Kemer, Tekirova, Kumluca, Finike, Demre, Antalya'da mutlaka görmeniz gereken plajlar arasında. Ayrıca Beldibi Plajları, Göynük Sahilleri ile Kemer, Tekirova, Olympos ve Kolindonya burnundan Ksantos'a kadar olan sahillerde turizm için gerekli bütün unsurlar yer alır.”
Antalya, tarihi ve doğası ile müthiş bir kent olmanın yanında dağlarıyla da dikkati çeken bir ilimiz. Toroslar’ın soy ağacı gibi Antalya dağları şunlar: Toros dağları, Rodos doğumludur. Rodos’tan başlar ve Suriye sınırına dek 2 bin km kateder. Soy ağacına baktığınızda Toros’un 3 çocuğun olduğunu görüyoruz; Batı Toros (Aladağ-Veya Antalya Torosları), Orta ve Doğu Toros.. Biz Batı ve Doğu Torosları (Özellikle Tahtalı dağı) çevresinde dolanacağız..
Bizi ilkin Antalya İl sınırlarındaki Beydağları karşılıyor.. İlk çocuğu; Batı Toroslar (Antalya Torosları), Teke Yarımadasından başlayarak Antalya Körfezi’nin çevresinde bir yay oluşturur. Bu yay üzerinde bey olmuş çocuklardan en ünlüsü Beydağları(Kızlar sivrisi en yüksek yeri;3086 mt).. Sırasıyla Sultan dağları, Dedegol, Alacadağ, Tahtalı dağ, Geyik dağı, Susuz dağları diğer Toros torunları. Tahtalı Dağ, siradağların en yükseği (3365).. Geyik dağları ve Göçembeli geçidi..
Ben Akdeniz kıyi kentlerinin aşırı sıcak ve rutubetli olmasıni, kentlerin hemen sırtında biten, Çin seddi gibi yükselen ve güneşin çarpıp kente tekrar donen rüzgarlari kesen Toros ve soyuna bağlıyorum..
Kemer yolundayız. Saat; 08:10..Olympos Beydağları sahil milli parkina koşut yol alıyoruz. Beldibini, Yüksek Parkur’u, Göynük kanyanu ve Göynük tatil köyler bolgesini, Selçukli Av Köşkünü izliyerek 08:30’da Kemer’e iniyoruz.
Kemer: Antalya’ya olan uzaklığı 43 km. 1910’larda seller nedeniyle bir bataklıkmış. Kemer adi da bu selleri onlemek için yapılan kemer şeklindeki setlerden geliyormuş. 1960’dek yol bile olmayan Kemer 1980’lerde ancak küçuk bir köy haline gelebilmiş. Son 20 yil içinde açilan tesislerle turizmin merkezi olmuş. Bugün ise beton yığınıyla çevresine taşmış. Örneğin Çamyuva’ya. İşte o Çamyuya’ya geçeceğiz taksiyle. Halil Sezer’den ilk tatil darbesi yedik. 20 TL’lik yere 40 TL’ye götüren Yörük Halil Sezer’den.. Bu tatil belde fiyatlari imiş..
Tatil bizler için fırsat, fakat bizler de onlar için ayrı bir fırsat.Taksilerin Antalya’da, turist taşimacılığında taksimetreyi açmayıp anlaşmaya gittiğini bilmiyorduk, bilsek.. Mozikli Kilise ve çevresindeki yapı kalıntıları kazısi yapilan İdyros antik kentini, Kiriş tatil köylerini ve Çamyuva tatil köyleri derken Çamyuva’dayiz erken...
Ececan hiç zaman kaybetmeksizin denize koştu. Kemer ve çevresinde deniz, orman ve dağlar bir bütün. Tekirova’ya dek tüm kıyı plaj. Çamyuva plajı çakıl olmasına karşı fena değil. Sadece plajıyla değil; Plaselos, İdyos ve Olympos antik kentleride burada..Çırarlı Yanartaş da...
2 Ağustos 2017..Kemer- Çamyuva yoğun bir betonlaşma sürecine girmiş. Sözde turizm yatırımı. Sistem ve kent planlaması yetersiz olduğu için turizm yatırımı doğayı yatırmaya dönüşmüş. Rekreasyon alanları zayıf. Oteller havuzlarıyla güzel, güzel olmasına karşın içiçelik estetizmi bozmuş.
Her otel sahili kapatmış. Renk-renk şemsiyeler ve altlarında şezlonglar. Bunlardan sadece otel müşterileri faydalanabiliyor. Sivil halka yasak. Serçelere yasak değil, fakat onlarda şezlonglar arasında ürkek- ürkek dolanıyorlar. Nedense güvercinler yok kent içinde. Acaba diyorum otellerden yükselen ürkütücü sesler mi kaçırdı onları, yerleşkelerin yerli halkı gibi..
3 Ağustos 2017. Sabah; 10:17’de Güneş’in, Denizin ve Karın dayanışmasıyla oluşan görkemli; “Tahtalı (Olympos)teleferik turu”’ için yola koyulduk.. Önce Olympos antik kentini dolaşacağız. Ardından kente denizden girişteki Olympos plajında yüzme, Ulupinar köyünde yemek ve teleferikle Tahtalı dağına tırmanış.. Phaselis antik kentini, Tekirova’yı, üç adaları ve Çıralı’yı geçerek Olympos antik kentine geldik..
Rehberimiz 1970’lerde Arhavi Lisesi’nde Almanca öğretmenliği yapan, Arhavilileri tanıyan ve seven, Almanya’da eğitim görmüş Arif Geçim. Bilgili mi bilgili, efendi mi efendi, Aydın mi aydın; dolu-dolu, hoşgörüsel erdeme sahip birikimli kimlik. Düşünün benim esprimi bile hoş gördü.
Büyük oğlu inşat mühendisi meslektaşım. Arif Geçim hocanın anlattığına göre, Pamfilya veya Pamfulia’dan, Anadolu'nun güneyinde Aksu çayının doğusundan başlayarak Antalya ilinin doğusuna kapsayan Likya bölgesine geçmişiz. Pasellias liman antik kentinden sonra, Likya bölgesinin en büyük kenti; Olympos antik kentine ulaşacağız.
Dahası; Ölüler kenti aanlamına gelen; Olympos antik kentinin Nekropol (Nekropolis)’una.. Arkeolojik şehirlerde mezarlıkların ve toplu mezar yerlerinin bulunduğu bölge olması nedeniyle buraya Nekropol deniyor. Rodos korsanlari buralara egemenken Romalılar tarafından kovulmuşlar.
Süreç içinde Keloopatra buraları ele geçiriyor. Mısır uygarlığı, Papirüse’e yazarken bu bölge uygarlığı kâğıt kullanıyor. Kleopatra buradaki milyon kitabın bulunduğu kütüphaneye saldıriyor ve yakıyor. Ardında Sedir ağaçlarına saldırıyor ve onları savaş gemisi yapmak için Mısıra taşıyor. Antik cağdaki devasa Aksu nehri kupkuru. Olympos ise Akçay nehrin iki yakasında konuşlandırılmış..
Saat; 11:00. Olympos antik kentindeyiz. Muhteşem bir antik kalıntı, bir antik metropol ve mezarlar kenti ayni zamanda. Hani antika derler ya, öyle bir şey..Kente biz kara tarafından girdik. Deniz tarafımdan da girişi olan devasa bir antik yerleşim. Fakat antikanin içine etmişler. Olacak iş değil; antik duvarları adam evinin duvarı yapmış..
Düşün gerisini.. Doğru, yetkililer düşünmemiş de sen mi düşüneceksin?! Fakat kazın ayağı öyle değil; eğer sen sivil olarak tepkisel duyarlılığını göstermez isen tarihin de senin de ağz...yaparlar bunlar.”
İyi de eleştiriyorsun, önerin nedir!?” dersen önerim de var derim: Ören yerlerinin, yani doğal ve tarihi yerlerin çevresinde, yakınında otellere vb tesislere imar ruhsatı verirken bir koşulun olsun.
Örneğin sen şu yakılan ormanlık alanına şu kadar ağaç dikeceksin! Sen de antik kent yollarını tarihi dokuya uygun olarak yapacaksın. Sen ise, doğayı bozmaksızın yaya yürüyüş yolları yapacaksın.
Sen beyefendi; doğaya ve doğana zarar vermeyen elektrikli ulaşım araçları bağışlayacaksın. İşte bu ve benzeri yaptırımları yerine getirmeyenlerin yanlış ruhuna bozacak şekilde ruhsat vermeyeceksin..
Ama öyle mi; yetkililer bu yatırımcılarla aksine farklı biçimde ilişki içinde...Turizm tesislerine içki yasağı getirmekle ve tesislerde gürültü bahanesiyle 23:00’te susturmakla tarihi ve doğal alanları koruyamazsın!...
Antik kent için hiç bir çalışma yok gibi. Hiç değilse insan kent içi yolları yapar. Arkeolojik kazına sen yine devam et..Etrafı çay bahçelerine ve ahşap-ağaç evlerle doldurma iznini ver vermesine de, antik yapı taşlarını ve yapı elemanlarını da kullandırmama konusunda yaptırımın olsun..
Arif hoca anlatmaya devam ediyor yöredeki bitkileri sayıyor; Okaliptus, Mimoza, Keçıboynuzu, Zeytin ağacı, Kaktus..Arif hocanın sırtını vererek konuştuğu ağacı göstererek; “Hocam arkandaki de emzik ağacı galiba?” diye sordum. Arif hoca ağaca döndü şöyle baktı; “ Bilmiyorum ilk kez duydum..”.. Sonra ağacın dalına asılmış çocuk emziğini gösterdim.. Bir kahkahadır koptu gruptan.. Arif hoca o erdemli hoşgörüsünü işte tam o noktada göstererek; sağ elini sol omuzuma vurup kendiside geç olsa da kahkahasını attı.
Kentin iki girişi var demiştik. Şimdi sahile inerek ikinci kapıya ulaşacağiz. Akçayı izleyerek sahile iniyoruz. Saat;11:45..Caretta-caretalar’in yumurtlama sahası. Çıralı ve Olympos sahillerine Temmuzun 2. haftasında yumurtlamaya gelirlermiş..Carettalar olmadığı için rahat denize girdik. Olimpos sahili adeta çakallarına istilasına uğramış. Denize girilecek gibi değil. İyileştirilmesi gerek. Dahası, disipline edilmesi.. 1 saat sonra Caretalarla ilgilenen Ulupınar köyüne yemeğe gidildi ve sıra geldi Tahtalı dağa.
Tahtalı dağ: Saat; 12:30..2365 yüksekliğindeki Tahtalı dağa tırmanacağız. Önce 726 metrelik yokuş Arnavut kaldırımlı yolu araçla geçiyoruz. Kış çok sert geçtiği için araçlar kaymasın diye Arnavut kaldırımlı yol yapmışlar, çünkü Tahtalı dağına kışın de turist geliyormuş..Olympos Teleferik üstün İsveç teknolojisi ile inşa edilmiş.
Türkiye’nin denize yakın en yüksek dağı. Antik çağda Tanrılar Dağı imiş. Mitolojide “ Olympos” olarak anılan dağ, Beydağlar Ulusal parkında. Beydağlarının 2.büyük dağı. Antalya-Finike arasında adeta bir krallık. İşte buraya dünyanın 2.büyük, Avrupa’nın birinci büyüğü olan teleferiği ile çıkmaya başladık saat; 13:00’te. 15 dakika surdu. Teleferiğin düşüşleri uçakların hava boşluğuna düşüşü kadar çığlık atışlarına neden oluyor.
Sedir ağaçlarınin ve de sizi perili Dünya’ya taşıyan bulutların üzerinde gitmeniz adrenalin katsayınızın artışıyla gizemli bir büyü içindesiniz. “Sea To Sky- Denizden gökyüzüne” sloganıyla çıktık çıkmasına, 10 dakikada da indik inmesine de bana mutlaka yapılması gereken aktivite olarak gelmedi..Yalçın yamaçlar, vadileri, kayalıkları gördük fakat vahşi hayvanları göremedik. Finike’den Side’ye olan sahili izleyemedik ve panoramik görsel şöleni yaşayamadık bulutlar nedeniyle..
Olympos" kelimesi eski Yunanca‘da "ulu dağ" anlamında. Dünya üzerinde yirmiden fazla dağ ve tepe bu adı taşımaktaymış ve bazılarının yakınlarındaki kasaba ve şehirler de bu adı almış. Bu tepelerin en ünlüsü, Yunanistan'ın kuzey doğusunda bulunan, eski Yunan tanrılarının evi sayılan, Thessalian tepesidir. Olympos Antik Şehri adını, eskiden Olympos Dağı olarak bilinen Tahtalı dağından alıyor. Tahtalı Dağı şehrin 10 km kuzeyinde bulunmaktadır ve eteklerinde bugün Yanartaş adıyla bilinen, hiç sönmeyen ateşi barındırıyormuş..
Olympos, antik Likya medeniyetinin en önemli şehirlerinden biri olmuş. Şehrin temelleri eski Helenistik dönemde, MÖ. 300 civarında atılmış. Büyük İskender'in fetihlerine ilk başladığı yıllarda kış aylarını, Olympos'a komşu bir liman şehri olan Phaselis'te geçiriyormuş.
Olympus'un tarihi kayıtlarda izine ilk defa M.Ö. 78 yılında, Sicilya'daki Roma Valisi Servilius Vatia'nın zamanın en büyük korsanı Zenicetes'i deniz savaşında yendiği sene rastlanmış. Gemilerini Porto Ceneviz ve Sazak'ın gizli limanlarında saklayarak civardaki tüm kıyı şeridini hâkimiyeti altına alan Zenicetes, Olympos'u da kendisine kale yapmış. Şehir yeniden Roma hakimiyetine geçtikten sonra "ager publicus" (satışa çıkarılmış veya kiralık olarak verilecek.
Roma mülkü) olarak ilan edilmiş
MS. 43 senesinde Likya, Roma İmparatorluğuna katılmıştır. Olympos şehrinin koruyucusu, Yunan Tanrısı Hephaistos için festivaller ve spor yarışmaları düzenlenmiştir.. Nedendir bilinmez Olimpiyatların vatanı Anadolu değil de Yunanistan gösterilir..09 Ekim 2012’deki yazımda eleştirel boyutta bunu anlatmıştım, okumanız için:
http://blog.milliyet.com.tr/olimpiyatlarin-anavatani-nicin-anadolu--olmasin-ki-/Blog/?BlogNo=382632
Olympos, Roma İmparatorluğu Hristiyanlaşma süreci içerisindeyken bir piskoposa ev sahipliği yapmıştır. 3. yüzyıldan itibaren korsanların sürekli olarak şehre saldırmaları sonucu şehrin nüfusu yavaş yavaş azalmış ve şehir eski önemini kaybetmiştir.
Olympos, Türkiye'nin güney sahilini kapsayan, Antalya şehrine bağlı Olympos-Bey Dağları Milli Parkının bir bölümünü oluşturmaktadır. Bey Dağları, Toros sıradağlarının batı kanadında bulunur. Karlı tepelerinden aşağıya inildikçe yemyeşil çam ve sedir ağaçları arasından Akdeniz'in türkuaz rengi görülür.
Olimpos, bir ören yeri olduğundan dolayı büyük bir turistik merkez olması yasalarla engellenmiştir. Böylelikle bölgenin doğal yapısı korunmuştur. Şehri gezmek için ormanın içerisinden, vahşi hayatı görerek, çam ve defne ağaçlarının kokusunu duyumsayabilirsiniz.
Yaz aylarında büyük deniz kaplumbağaları geceleri yumurtalarını bırakmak için Olympos-Çıralı sahiline gelirler... Neresi mi bu bölge? Neresi olacak! Olympos Beydağları Millı Parkı.
Yukarıda değindiğimiz gibi; Antalya-Kemer sınırları içinde doğmuş ve büyümüs. Kendini M.Ö’sine taşıdığı için sözde ödüllendirilmiş ve 1972 yılında Tarihi ve Doğal SİT alanı ilan edilmiş...
“Edilmez olaymış” ilenmesinde bulunmayacağım, fakat bu bölgedeki Tarihe ve Doğal güzelliklerine gerektiği ilgiyi göstermemişiz. Göstermiyoruz doğrusu.. Salt Kemer çevresinin ören yerlerine, yani; Tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların ürünü olup; tarihsel, arkeolojik, sanatsal, bilimsel, sosyal veya teknik bakımlardan dikkate değer, insan emeği kültür varlıklarına sahip çıkmıyoruz. Buraların değerini bilenlere peşkeş çekiyor, hediye ediyor veya çaldırıyoruz.
Bırakın M.Ö’sinin yapılarını, M.S’sının yapılarını bile korumuyoruz. Sadece 2002 sonrasının iktidarı İdeolojik esin kaynağı Osmanlı ve Selçuklu yapılarını İstanbul baz olmak üzere restore etmeye başladı. Bunun yanı sıra Ankara’da komik-komik Osmanlı ve Selçuklu mimarisi kent giriş kapıları inşa ettiler. Sanki Osmanlı ve Selçuklular bu noktalardan kente girmişler de..
Anadolu M.Ö.’sinin ve sonrasının uygarlıklar müzesidir bana göre. Hatta dünya uygarlıklarının köprüsü.. İşin kolayına kaçmışız. Ören yerlerini ulusal park ilan ediyoruz, fakat, buradaki M.Ö’sinin kent kalıntılarını restore etmiyor, en azından yollarını yapmıyoruz. Örneğin Kemer’deki, İdyros antik kenti daha yeni bulgulanıp restore edilmeye çalışılıyor. Belki de dünyanın en büyük mozaik zemini karşımıza çıkacak İdyros’ta..
Fakat Antalya- Kumluca karayolunun Kemer girişindeki orman içinde bulunan Selçuklu Av Köşkü (1230–1248 arası döneme tarihlenmekte). restore edilebiliyor.. Yerli yabancı turistlerin akın ettiği M.Ö’sinin antik kentleri bakımsız ve ilgisiz. Sadece çevresinde gözleme yapan vb küçük isletmeler veya mükemmel oteller..Yukarıda işlediğim Olympos antik kenti bunlardan biri..
Bana en düşündürücü gelen; Tahtalı dağındaki sedir ağaçlarının kesilip tahta halinde Osmanlı döneminde Mısır’a taşınması ve adını buradan alması..
Şu an durum, daha da içler acısı: Akdeniz sahilinin dogasi be tarihi yok ediliyor. Örneğin; Antalya’nın hazinelerinden olan “Kaputaj Plajı”’nı viyadükle geçecek olan, 28.7 km’lik Kaş-Kalkan otoyol projesine ÇED olumlu raporu verilmiş. Bu şerit Dogal be tarihi SİT alanı. Işte birası; 4 viyadük, 5 tünel ve 7 kavşakla geçilecek. Bu otoyol projesi; Çukurbağ Yarımadası’ndan Kalkan’a dek olan bölgede; görsel ve tarihi dokuyu, doğal sit alanını, yaylaları ve endemik bitki alanını olumsuz etkileyecek.
Değerini bilemediğimiz antik eserlerimizin birkaçının başına gelenler:
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde, çeşitli ülkelerden gelen arkeologlar, araştırmacılar, turistler tarafından yağmalanmaya başlamıştır. İrili ufaklı binlerce eser yurt dışına kaçırılmış, bazı eserler ise Osmanlı padişahları tarafından hediye edilmiştir. Kaçırılan bazı eserler yok artık dedirtecek cinstendir.
1. Milet Güney Agora Kuzey Kapısı - Berlin müzesi:
Aydın ili, Söke ilçesi, Balat köyünde bulunan, kazılara ilk defa Berlin Müzesi Müdürlerinden Schoene tarafından başlanan ve bunu 1896 yılında T. Wiegand’ın yaptığı kazının izlediği Miletos antik kentinde yapılan kazılarda ele geçen bazı eserler, Sultan II. Abdülhamid’in emriyle Almanlara hediye edilmiştir.
Bu kazılar sırasında bulunan M.S. 2. Yüzyıla ait anıtsal Güney Agora Kapısı bugün Berlin Pergamon Müzesi’nde sergilenen en önemli eserler arasında yer almaktadır.
2. Pergamon'daki Zeus Sunağı ( Bergama) Berlin müzesi:
Bergama Zeus Sunağı ya da Zeus Altar'ı MÖ 2. yüzyılda, Kuzey Batı Anadolu'da, İzmir'in kuzeyinde bulunan antik Pergamon şehrinde Pergamon Krallığı'nı yöneten Attalos hanedanı tarafından yaptırılmış mermerden anıtsal dinsel yapıdır. At nalı biçimdeki yapı Bergama Akropolü üzerinde bulunur. 35,64 m genişliğinde 33,4 m derinliğindedir. Yapının ön tarafında bulunan merdivenler 20 mt genişliğindedir.
Dışında ve iç mekanlarında bulunan mermer kaplama üzerindeki freskler sanat tarihinin en önemli yapıtları arasında sayılır. Dış cephe freskleri antik Helen dünyasının Olympos tanrıları ile devler-Gigantlar- arasındaki savaşı, iç alandaki freskler Pergamon'un kuruluş söylencesi olan Telefos söylencesini anlatır.
Bu görkemli yapının kalıntıları 1870'li yıllarda Alman mühendisi Carl Humann tarafından, o zamanın Prusya'sına götürülmüştür. Bugün, Berlin'de bulunan Pergamon (Bergama) Müzesi'nde sergilenmekte ve her yıl binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir.
3. Athena Tapınağı Propylonu (Bergama ) - Berlin müzesi:
II. Eumenes dönemine ait olan ( M.Ö. 197 - 159 ) Pergamon Athena Tapınağı Propylon girişi Berlin Müzesinde tutulmaktadır.
4. Nereidler Anıtı(Ksanthos) - British müzesi:
Ksanthos Kentinde M.Ö.400 yıllarında yapılmış olan bu esere sütunları arasındaki 12 adet Nereid heykelinden dolayı Nereidler Anıtı denmektedir. Eser günümüzde British Müzesinde bulunmaktadır.
5. Troya (Truva) Hazineleri:
M.Ö. 1200 lerde yapılan Troya savaşında Akhaların başkumandanı olan Agamemnon Maskı gerçekte kendisinden 300 yıl önce yaşamış bir prense aittir. Mykene'de yapılan kazı çalışmaları esnasında gün ışığına çıkan eser günümüzde Atina Milli Müzesinde bulunmaktadır. Troya hazinelerinin tamamına yakın bir kısmı ise Rusya'dadır.
6. Üç Güzeller Mozaiği - Paris Louvre müzesi:
Hera, Athena ve Aphrodite'nin Paris’in hakemliğinde İda dağında yapmış oldukları güzellik yarışmasını gösteren mozaik M.S. 2.yy ait olup Antakya'da bulunmuştur. Günümüzde ise Paris Louvre Müzesinde sergilenmektedir.
7. Dionysos Mozaiği ( Antakya ) Amerika Worcester Müzesi:
Hermes çocuk Dionysos'u kucağında taşımaktadır. Antakya'da bulunan M.S.4.yy tarihlenen mozaik Amerika Worcester Müzesinde bulunmaktadır.
8. Aphrodisias-İhtiyar Balıkçı Heykeli - Berlin müzesi:
Aydın Geyre yakınlarındaki antik Aphrodisias kentinde Prof. Dr. Kenan Erim başkanlığında sürdürülen kazılar sırasında 1989 yılında Tiberius Portikosu'ndaki havuzda bir mermer baş bulundu. Bulunan başın, 1904 yılında Fransız arkeolog Paul Gaudin tarafından yürütülen izinli kazılar sırasında bulunarak gizlice yurt dışına kaçırılan ve daha sonra Berlin Pergamon Müzesine satılan gövdeye ait olduğu tespit edildi.
9. Beyhekim Camii’nin çini mozaikli mihrabı:
Konya'nın Selçuklu ilçesi Beyhekim Mahallesi'ndeki Beyhekim Camii'nin çini mozaikli mihrabı, 1907'de Almanya'nın Konya Konsolosu Dr. J. H. Loytvedin tarafından onarım bahanesiyle numaralandırılarak yurt dışına kaçırılmıştı. Eser, hala Berlin'deki Pergamonmuseum (Bergama Müzesi)'da İslam Eserleri bölümünde sergileniyor ve Türkiye'ye iadesi için 1991'de Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla başlatılan çalışmalar devam ediyor.
10. Hacı İbrahim Veli Türbesi Sandukası:
Hoca Ahmet Yesevi'nin Anadolu'yu aydınlatmak için gönderdiği şeyhlerin torunlarından olan Şeyh Hacı İbrahim Veli'nin türbesi, Konya'nın Akşehir ilçesine bağlı Alanyurt (Maruf) köyünde bulunuyor. Türbede bulunan ve ceviz ağacının gövdesinden oyma tekniğiyle yapılmış işlemeli sanduka, 1905 yılında çalınarak Almanya'ya götürüldü. İadesi için görüşmelerin sürdüğü eser, Berlin'de Doğu Asya ve İslam Sanatları Müzesinde sergileniyor.
Evet ben her yıl kredi çekerek ve de kışın ödeyerek yarattiğım kısır döngülü sözde dinlence boyutunda, ülkemin insanına ülkem ve dünya konusunda aydınlatıcı bilgi aktaran; “ GEZ-GÖR-YAZ” etkinliği için seyahat ederken, birileri de her zamanki gibi karanlığa seyahat etmenin ön çalışmalarını yapıyor, meczup taşeronlarıyla..
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder