SAFRANBOLU.. PAPUÇUN DAMA ATILDIĞI DÜNYA MİRASI
17 Temmuz 2021
Adı mı nerden geliyor?
UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi kapsamında koruma altında olan Safranbolu, bini aşkın esere ev sahipliği yapıyor.
Geçmişi milattan önce 3000 yıllarına dayanıyor. Gerçi Anadolumuzun hangi bölgesi M.Ö’ye dayanmıyor ki. Diyebilir miyiz, şu bölgenin tarihi M.S 1900’larda başladı. Diyemediğimize göre Safranbolu için de M.Ö binlerden söz edeceğiz. Doğru bölge için diyemeyiz, kentler için diyebiliriz, fakat kentlerde bir bölgeye ayıt ise, o kentin geçmişi için değil ama, çevresi ile ilintileyebiliriz.
Vikipedi alıntısı:
“Roma İmparatorluğu'n da Paflagonya olarak adlandırılan bölgede bulunur ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Türkler tarafından kesin olarak alınışı 1196 yılındadır. Osmanlı zamanında 17. yüzyılda İstanbul-Sinop yolu üzerinde olması nedeniyle tarihteki en önemli dönemini yaşamıştır.
MÖ 3000 ve 4000 tarihli tümülüsler, Safranbolu'nun insan yerleşimi açısından uzun bir tarihi olduğunu göstermektedir. Şehir Flaviopolis, Theodoropolis, Hadrianopolis, Germia ve Dadibra (Dadybra) gibi antik yerleşimlere sahiptir. Bölgedeki bilinen ilk medeniyetler Hititlerin komşuları olan Gaspalar ve Zalpalardır. Bölgede sırası ile Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Helenistik Krallıklar (Pondlar), Romalılar (Bizans), Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlardır.
Şehir Selçuklular tarafından fethedildiğinde adı Dadibra idi. Safranbolu, Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan'ın oğlu Muhiddin Mesut Şah tarafından 1196 tarihinde Türklerin eline geçmiştir. Muhiddin Mesut Şah, Yunan-Bizanslı nüfusa savaşmadan teslim olmaları durumunda hayatlarını koruyacağına söz vermiş fakat kayıtlara göre şehir savaşla ele geçirilmiştir. Hıristiyanlara ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur. 1213-1280 tarihleri arasında Çobanoğulları Beyliği, 1326-1354 tarihleri arasında Candaroğulları Beyliği ve 1423 yılından sonra da Osmanlı Devleti'nin elinde bulunmuştur. Şu anki Kıranköy bölgesinde, Yunan topluluk bulunmaktaydı. Burası daha sonra merkez Yunan mahallesi olmuş ve 1923'teki nüfus değişimi bu bölgede gerçekleşmiştir.”
Şu bir gerçek Safranbolu tarihi boyunca önemli bir bölge olmuş. Bu bölge Hititler, Persler, Romalılar, Selçuklular ve Osmanlılar başta olmak üzere birçok medeniyeti tarihinde konuk etmiş. Bizans İmparatorluğu döneminde Paphlagonia bölgesinde yer alan Safranbolu’nun eski adı Dadybra.
Günümüzdeki adını Safran’dan alıyor. Safranbolu bence Safran Kenti demektir. Çünkü Bolu; iki bin yıl önce “Bitinyalılar” kurmuş ve önce bu kente “Claudio” ismi verilmiştir. “Claudio Kenti” (Claudio Poli…Burada; Eski Yunanca pólis’in, polit ‘kent, devlet’ sözcüğünden türetildiğini de dikkate alarak.). Süreç içinde “Poli” olarak anılmış olabilir ve buradaki; “Poli” “Kent” anlamında kabul edilebilir ve Poli, zamanla Bolu şeklinde söylenmeye başlanmış olabilir.
Buradan yola çıkarak Safranbolu da Safran Kenti anlamına gelir denebilir diyorum.. Veya; Safran bitkisi ilaç yapımında da kullanıldığına göre ve de bir ilaç olduğuna göre hekimlikte, özellikle Veterinerlikte.
Buradaki sözlük anlamı: Çok, fazla olduğuna göre Safran’ın çok olduğu yer anlamına gelen Safranbolu denmiş olamaz mı?
Gerçekten; Safranbolu adını safran çiçeğinden alıyor. Safran dünyanın en pahalı baharatlarından birine dönüştürülebiliyor. Düşünün ağırlığının 100 bin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabiliyor. Bunun yanısıra Safran ayrıca gıda, ilaç ve kozmetik üretiminde de kullanılıyor. Safranbolu Yemeniler çarşısında sıkça karşımız çıktı, 1 gramlık minik kavanozlarda.Baharatlara göre oldukça pahalı.
En iyisi biz bunu yerinde öğrenmek için “Safranbolu”’ya doğru yola çıkalım: 21 Temmuz 2021 tarihinin sabah 08:14’te günübirlik Bayram günü iş için demek biraz inandırıcı olmaz, ben yine de Gez-Gör-Yaz etkinliği diyelim.
Ankara’dan çıktık yola, baktık sağa sola; her yer bozkır, çünkü 08:14’te çıktığımız Ankara, beton cangılında kapkara.Yeşile gidiyoruz bu nedenle, biraz da inşaat işine tekrar girmek adına kereste bakacağız Gerede sonrası yol üstündeki satış noktalarında..
Milyon kere duyduğumuz Safranbolu’ya ilk kez Göreceğiz. Araba Burak’ta, yoruluyor elbet, çünkü; ben nasıl ki birileri yüzünden hızla klavyenin tuşlarına basıyorum, arabada da hızlı gaza basıyorum..))..
Melih Gökçek’in Kente içinde kalan sözde kent girişi kapısını geçtik. Ankara kenti Melih Gökçek’in kapılarını çooooktaaaan aşmış.. Bu nedenle anlamsız ve komik duran Ankara kent giriş kapıları daha da anlamsızlaşarak komik görünüyorlar..
Saat 08:30, Bolu-İstanbul yoluna girdik.. Muktedir 20 yılda ülkemin dört bir yanının otoyolla ağlarıyla örmüş petrol derebeyleri için. Aklıma büyük önder Atatürk’ün, halk için 10 yılda demir ağlarla ördüğü süreç geldi..
Tekrar ediyorum; Dünyada en uzun otoyol ağına sahip ülke Türkiye, petrol karteline sahip ABD yollarından da uzun..
Dünya’da en pahalı akaryakıt Türkiye’de,
Dünyada ulusal bütçesini %70 ile akaryakıt vergileriyle ayarlayan ülke yine benim Türkiye’m..
Şu aklıma geldi; Süleyman Demirel ve Turgut Özal döneminde yapılan köprü ve otoyollar bedava iken neden Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptıkları yol ve köprüler paralı? Yanıtını ben vereyim, onlar halk için, Erdoğan ise yandaş sermaye için yol ve köprü yapıyor!! Neymiş efendim Bayramda parasızmış.
Sen benim vergilerimle yaptığın yol ve köprüyü bana hangi hakla paralı yapar, sonrada dönüp bayramları bedava dersins!!!!! Yandaş firmalar istenilen sayıda araç geçip para kazanamaz ise, garanti geçiş hakkını bunlara nasıl tanır, yani ben geçmesem de benim paramı nasıl yatırıcı-yıkıcı firmaya verirsin?!..
Kahramankazan’ı geçerken düşünceme takıldı; bu Kazan ne yaptı da kahramanlık unvanı aldı. Kurgu kuşkulu 15 Temmuz darbe sürecinde Akıncılar üssü bu bölgede olduğu için Kazan mı seçildi.. Neymiş Kazanlılar Akıncı üssündeki darbecilerle savaşmışlar.
Ne yani, F.16’lar kalkmasın diye Akıncı üssünü taş ve sopalarla mı bombaladılar? İyi de Akıncı üssüne yakın olan Yenimahalle, Çubuk, Sincan, Kızılcahamam, Keçiören ve Ayaşlılar neden bombalamadılar, demek o ilçelerin kahramanlık dokuları örselenmiş..
Boş ver sen “Gez- Gör- Yaz”’mana devam et: Gerede’ye 110 km kaldı, Ovaçay’ını geçtik..Ankara bozkırında ilerliyoruz. O da ne Timur’un filleri açığa çıkmış geziniyorlar. Demem o ki bu Ankara bozkırı bir zamanlar devasa ağaçlarla kaplı ormanlıkmış. Timurlenk’in Yıdırım Beyazit ile Ankara savaşına başlamazdan önce fillerini bu ormana saklamış. İkinci demem o ki; ülkemiz Anadolu çölleşiyor. Önceki yazılarımda belirttiğim bir gerçeği tekrar edeceğim: Edirne’den yola çıkan Sincap hiç yere inmezden Karsa gidermiş. Bu gerçek, Marsa gitmeye çalışanların gezegenimizi çölleştirdiklerinin göstergesi....
Gerede’ye 90 km kala Çeltikçi’den sonra bozkır yeşillenir oldu. Saat 08:56 Kızılcahamam-Güdül sapağından geçip Çamlıdere’ye doğru yol alırken, bozkır düzlüğü tepeleşmeye başladı ve yeşillik çam ağaçlarıyla yoğunlaşır oldu. Bu yeşilliği bazı kurumların Hatıra ormanları adeta besliyor.. Çamlıdere sapağı ile birlikte Şeyh Ali Semerkandi türbesini de geçiyoruz.
Şeyh Ali Semerkandî, Hicrî 720 / Miladî 1320 yılında İsfahan’da doğmuş. Babası Yahya Efendi. İkinci Halife Hz. Ömer’in de torunu imiş. Hz. Peygamber ( S.A.V.)’den aldığı manevî bir işaret üzerine Rum diyarı olan Anadolu’ya hareket etmiş.. Vesselam kısa kelam Anadolu’mda ağaçtan çok türbe var, tıpkı okuldan çok cami olduğu gibi..
Gered’ye 50 km kala Çam ormanı okyanus gibi büyümeye başladı, meğer bu bölge Bolu Orman Bölge müdürlüğü alanı imiş. Endişem; bu devasa çam ormanının Araplara satılması.. Kızma kardeşim neleri babalar gibi satmadılar ki.. Evet Bolu İl sınırına gelmişiz.. Çamağaçları ormanda ressamın tuvalindeki gibi duruyor.. Yedi göllere geçtiğimizde yeşilin derin bu güzelliğini daha fazlasıyla yaşayacağız..
Cankurtaran’dayız, ben Cankurtaran’ı Artvin’de bilirdim sadece, demek buraya.. Cankurtaran tüneli geç bitince acaba maden mi buldular şeklinde bir kuşkulu soru sorduğum aklıma geldi..
Saat 09:43’te Gerede’yi geçtik. Tam bu noktada trafik İstanbul trafiğine döndü. Yol çalışması varmış. Bu nasıl iş programı, insanlar tatil için yollarda, bunlar inşa için yol kesiyorlar bu yoğunlukta.. Çerkeş’e 52 km kala yol yine tıkalı.. Neyse Horhor geçidinde açıldı ve araçlar harhar çalışmaya başladı..
Saat; 10:07 Karabük İl sınırındayız. Kemikli geçidindeyiz. Buradan Safranbolu yoluna girdik. Eski Pazar’a 14 km var.. 10:20’de Aslanlar köyündeyiz. Eskipazar Beldesini ve Mermer köyünü hızla geçiverdik, derken, erken; Üçevler, Çay, Kayı köyünü ve Burunsuz köyünü de geçtik. Bu köyler adeta Cennet’in istasyonları..
Karabük’e 18 km kaldı. Cildikısık tünelini de bitirdik. Cumayanı beldesi, Hamzaları ve Kemaloyman’ı geçince Karabük’e 6 km kaldı. 10:59’da Karabük’teyiz. Demir-Çelik fabrikasının devasa bacaları karşımızda. Sanayi kenti, fakat kent girişi bana bakımsız geldi.. Çabucak geçtik, Karabük’ün güzeli Safranbolu’ya ulaşmak için..
Ve, 11:09’da Safranbolu’dayız.. Safranbolu’yu ben resimlerdeki Safranbolu evleri diye düşündüm, meğer burası Yeni Safranbolu imiş…
Antrparantez:
[[18. yüzyıldan başlayarak, III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde de devam göç ile Safranbolulular sarayda etkili olmaya başlamışlar. Göçmenlerin çoğunluğu fırıncılık veya denizcilik yapmaktaymış. Safranbolulular İstanbul'da fırıncılık konusunda tekel kurmuşlardı ve fırınlarda çalışan yaklaşık her beş kişiden üçü Safranbolu bölgesinden gelmekteymiş. Safranbolu'dan İstanbul'a gelen Yunanların büyük çoğunluğu denizcilik yapmaktaymış..]]
Eski Safranbolu’yu görmek için bize kuşbakışı sağlayacak olan “Hıdırlık Tepesi Seyir Terası”’na çıkmamız önerildi.
Hıdırlık Tepe Seyir Terası:
“Hıdırlık Tepesi Seyir Terası”’ndayız: Resimlerdeki Safranbolu tablo şeklinde karşımızda. İspanya’nın Eski Toledo ve Segoiva kentlerini, Portekiz Obidos köyünü, ille de K.Makedonya Ohri kentini anımsattı.. Zaten Ohri ile kardeş kent ilan edilmiş..
Türklerin Safranbolu’ya geldiklerinde konuşlandığı ilk yermiş. Yağmur duası ile hıdrellez kutlamaları burada yapılırmış.
Hıdırlık; Türkçe anlamı; Mezarlık.. İşte burada Köstendil Kaymakamı Hasan Paşa’nın Türbesi (1845), Hızır Paşa’nın mezarı ile Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Dr. Ali Yaver Ataman’ın (1868-1955) anıt mezarı bulunmaktadır.
Burada Yurtsever Dr. Ali Yaver Ataman'dan söz etmek gerekir. Ali Yaver Ataman, tabiplerin en kıdemlisi anlamına gelen “Şeyhü'l etibba”, yani, Başhekim olarak anılmaktadır. Kafkasyalı Mücahit Şeyh Şamil'in kız kardeşinin oğludur ve bahsi geçen yerde doğmuştur.
Burak’ın bir şekilde anne tarafından soydaşı. Ali Yaver Ataman Küçük yaşta anne ve babasını yitirdiğinden yakınları tarafından İstanbul'da büyütülmüş; askeri tıbbiyeden mezun olduktan sonra, yurt içi ve dışında; Osmanlı Sarayında askeri hekimlik yapmış. İlk eşi Fitnat Hanımın genç yaşta ölümü üzerine Safranbolulu Cılızlar Ailesinden Habibe Yekta Hanımla evlenmiş.
Bu evlilikten; Sadi Yaver Ataman (1906-1994), Ahmet Sebati Ataman (1908-1992) ve Ali Şinasi Ataman (1911-1983) isimli üç oğlu olmuştur. Sadi Yaver Ataman, tanınmış folklor uzmanı, müzikolog, saha araştırmacısı, sanatçı(Atatürk’ün huzurunda iki kez saz çalarak, türkü okuma şerefine nâil olan), eğitimci, yönetici(Karbük Belediye Başkanı) ve sanat uygulayıcısıdir.
Dr. Ali Yaver Ataman'ın özellikle, Safranbolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurucusu ve başkanı olarak gösterdiği yurtseverlik, hala anlatılır. Kdz. Ereğli ve Safranbolu Memleket Hastanelerinde başhekimlik yapmış ve yaşamının büyük bir bölümünü Safranbolu'da serbest hekim olarak geçirmiştir.











Safranbolu evlerini izliyor ve görselliyoruz. Tepeden gözlemlediğimiz; 18, 19 ve 20. yüzyılın başlarında yapılmış olan yaklaşık 2000’ini aşkın geleneksel Türk evlerinin çoğunluğu koruma altındadır. Şehir Kale, Çarşı, Akçasu, Gümüş, Musalla, Kale Altı ve Tabakhane semtlerinden oluşuyor.
Eski Safrabolu yerleşkesi iklim etkilerinden korunmuş olan alçak rakımlı iki vadi arasındadır. Sokaklar dar, çünkü evler birbirine yakındır. Öylesine bir kent planlaması ki; bütün evler merkezi konumdaki kamu binalarına, dini yapılara ve anıt eserlere dönük vaziyettedir.
Bu nedenle yerleşimlerine göre hiçbir ev diğerinin görüşünü kapamaz. Evlerin yakın tarafındaki cepheleri kör, uzak olan cepheler ise açık ve birbirlerine bakarlar. Şehrin meydanına çıkan tüm yollar Arnavut kaldırımlarıdır ve zor yürüyoruz.
Kostendilli Hasan Paşa, Rumeli'deki (Bulgaristan) Köstendil Sancağı Kaymakamı iken geçirdiği bir soruşturma sonucu 1843 yılında görevinden alınarak Safranbolu'ya sürgün edilmiş ve burada ölmüş ve Hıdırlık Seyir Tepesine de defnedilmiş ve türbesi yapılmış.
İşte bu tarihi evleriyle 1994’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne de dahil olan Safranbolu, tarih dolu bir gezi yapma imkanı sunuyor bize, dahası sunacak..
Safranbolu geçmişi ile tarihi ve kültür kenti, günümüzde de entelektüel. Öyle ki; Safranbolu'da her yıl Ağustos ayının ikinci haftasında Uluyayla Şenlikleri, Eylül ayında da Altın Safran Belgesel Film Festivali düzenlenmektedir.
2002'de kurulan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'ne bağlı Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Safranbolu Meslek Yüksek Okulu ve Safranbolu Turizm Fakültesi bulunmaktadır. Şu anda ise bu fakülteler Karabük Üniversitesi'ne bağlıdır.
Safranbolu Motosiklet Festivali ilk olarak 2015 yılının Mayıs ayında gerçekleşmiş. Ayrıca Türk belgesel sınamasının usta ismi Süha Arın Safranbolu'ya özel 1976 da çektiği ''Safranbolu'da Zaman'' belgeseli Altın Portakal ödülü almış, Safranbolu UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer almasında belgesel filminin payı çokmuş.
Çikolata Müzesi:
Hıdırlık tepesinden ayrılarak saat 12:15’te, Çikolata müzesine doğru yol aldık.. Çikolata müzesi olur mu? Olmuş işte; Yurt dışında akademik eğitim aldıktan sonra Türkiye’ye dönen çikolata ustası Mesut Kırımlı tarafından Safranbolu‘daki Osmanlı döneminden kalma han, hamam, cami, çeşme, köprü ve konakların yanı sıra cam teras, safran çiçeği ile bir mağaranın çikolatadan 1/10 oranında maketleri 4 ayda 4 ton çikolata harcayarak 500 metrekarelik alanda müze oluşturmuş.
Müzede ayrıca belirli bir sıcaklıkta tutularak musluğundan çikolatanın aktığı havuz yanında Mustafa Kemal Atatürk, Adnan Menderes, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu ve birçok devlet adamı ve siyasetçinin çikolatadan portreleri yer alıyor. Halktan insanların da..
Ben bunları dinlerken 19.yüzyılda yapıldığını düşündüm, çünkü tarihin duymamıştım. O da ne Çikolata müzesi 2019’da açılmış. Safranbolu’da "kültürel miras ve korumacılık" temasıyla düzenlenen 20. Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali kapsamında açılışı gerçekleştirilmiş. Resmi açılışına Karabük Vali Yardımcısı Barbaros Baran, Safranbolu Kaymakamı Fatih Ürkmezer, Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, yönetmen Reha Arın ve çok sayıda kişi katılmış.
Mesut Kırımlı, Belçika’da Çikolata Akademisini bitirmiş. Tez projesiyle Belçika’da şampiyon olmuş. Kırımlı Avrupa’da ilk yabancı şampiyonu bir genç güleç ve sevecen bir yüz. Tanıştık. Diyor ki; ““Bu derece büyük, bir ilktir bu. Bu ilk de Safranbolu’ya nasip oldu. Çikolatanın bu derece mukavemetini
arttırmak ve bu derece yüksek binalar inşa etmek gerçekten kolay değil. 4 aydır süredir geceli gündüzlü bu konu üzerinde ekip olarak çalışmaktayız. Yaklaşık olarak 4 ton civarında çikolata harcadık. Değişik kaplama teknikleri kullandık. Blok kaplama, negatif kaplama ve pozitif kaplama gibi çikolata ile ilgili her türlü tekniği bu müzede kullandık..”
İlginç şeyler anlattı. Kadriye hanım Kırımlı soyadını sorunca Kırım kökenli olduğunu söylemesin mi, söyledi de, tabi Kadriye’de ben de deyince, bir sevinç dalgası yayılır oldu. Kadriye ve baba tarafından Burak’ın soyundan Mesut Kırımlı.. Yani fabrikayı benim Kayınbirader kurmuş:J).. Neyse akraba idik artık ve sıra geldi resimlere… İşin en ilginç yanı; dünya çikolata sektörü Tatarların elinde olduğunu öğrenmem oldu..
Kristal Cam Teras:
Saat 13:12 Tokatlı Kanyonu’ndaki Kristal Terasına (Cam seyir terası) gideceğiz. Arabayla 20 dakika sürüyor.. Tokatlı Kanyonu, Safranbolu’da var olan çok sayıda kanyondan biri. Bu kanyonda yerden 80 metre yükseklikte Avrupa’nın 2.büyük cam terası. Bu seyir terası olan bölge, üç kanyonun birleşmesiyle oluşuyor. B platformdan Safranbolu’nun şahane doğasına bakmak adrenalin en güzeli.…
Karadeniz’in yeşillikleri arasında devasa kayaların arasından, cennete uzanan balkon adeta. Bence bu teras tretuvar şeklinde cennete uzanan verandaya dönüştürülebilir. Cam Seyir Terası, akşamları ise ışıklandırma sistemi ile bambaşka bir güzelliğe bürünüyormuş. Etrafı temiz kafeteryalarla dolu.
Eğer cennetin tabanına inerseniz, yani; bir ucu Tokatlı Köyü’ne, diğer ucu ise Eski Çarşı’nın Gümüş Mahallesi’ne dek uzanan kanyon, nehir boyunca yapacağınız şahane bir yürüyüş yoluna sahip. Şelaleler, kuş cıvıltıları, insanı ferahlatan tertemiz havayı solumak istiyorsanız Kanyon tabanına inin, adrenal katsayısın yükseltmek istiyorsanız tellerden kayarak karşıya uçun..
Cam seyir terasında, kanyonu da Karay alan resim çekerken zorlandık çünkü Ececan terasın ucuna gelmemekte ısrar ediyordu.. Gerisin anlatmayayım..
Ve Cam teras sefası ve safhası bitince 13:45’te hemen yanı başındaki “Tersevler (tepetaklak)” denen eğlenceli yapıya gittik. Yapının içinde klozet dahil her şey ters çünkü evi tersine çevirmişler. Bu nedenle içinde tüm eşyalar ters, benim gibi.. Biz değil de Ececan ve Burak gittiler ve de pişman oldular.




















Eski Çarşı ve Yemeniler Çarşısı:
Ve de Köprülü Mehmet Paşa Camii yanındaki Eski Çarşı ve Yemeniciler Çarşısın’dayız; park yeri sorun olduğu için Burak arabada. Arasta diye anılıyor; yani; Çarşılarda veya alışveriş bölgelerinde aynı işi yapan esnafın bir arada bulunduğu bölüm. İlk duyduğunuz ses lokumcuların size ikramda bulunduğu ses.
Bu selerin eşliğinde ilerliyoruz. Bir lokum üreticisi canlı-canlı kendi ürünün farklılığın anlatmaya çalışıyor. Anlayacağınız gelin benden alın ritüelleri. Eski çarşı ve Yemeniciler arastası tarihi otantizmini yitirmemiş, fakat betonarme yapılarla sıkboğaz edilmiş. Yine 50’ye yakın birbirine bitişik ahşap dükkanları geziyoruz; safran, sabun, lokum, kokular ve yemenilerin (ayakkabı-çarık-papuç) satıldığı yer.
“Papucu dama atıldı” deyişinin öyküsü burada başlamış. Çarşı esnafı hatalı üretilen yemeniyi ibret olsun diye dama atmalarından doğmuş bu deyiş. İçerisinde bulunan Ahmet Demirezen Yemenicilik Müzesi ilginç geldi bize. Size de gelebilir, ama önce gitmeniz gerekir:))
Çarşı, kurtuluş mücadelesi sırasında askerlerin ayakkabı ihtiyacını karşılaması nedeniyle de ayrı bir öneme sahiptir ve geçmişte ayakkabı olarak kullanılan ve oldukça sağlıklı olan “yemeni” isimli klasik ayakkabılar buradaki dükkanlarda üretilmiştir.
Bir zamanlar çok kültürlü, çok etnik ve çok dinli bir bölge olan Safranbolu dericilik açısından önemli bir yere sahipti. Dericilik tarım ve kerestecilikten sonra üçüncü sırada gelmekteydi.
Ne zaman ki;1940'larda Karabük Demir Çelik Fabrikası'nın kuruldu, Safranbolu ekonomideki eski gücünü kaybetmeye başlamış. İş gücünün fabrikaya yönelmesinden, dericilik gibi üretim sektörleri ve üzümcülük, safran üretimi gibi tarımsal ve hayvansal üretim de etkilenmiştir. 1970'lerden sonra şehrin ekonomisi turizm ile tekrar canlanmaya başlamıştır.
Bu nedenle şu anda ne yazık ki birçok dükkan ayakkabı üretmek yerine hediyelik eşya satmaktadır. Yalnızca birkaç dükkan yemeni üretmeye devam etmektedir. Evet; Adı Yemeniciler çarşısı, fakat sadece birkaç yemeniciye rastladık.Osmanlı döneminde inşa edilmiş, mimarisi bilinen Osmanlı-Selçuklu harmanlaması. 1950'li yılların sonuna kadar yemeniciliğin önemli bir zanaat olduğu Safranbolu'daki çarşı günümüzde tarihi dokusunu korumayı başarsa da çeşitli hediyelik eşya dükkanlarının, kahvehanelerin, lokantaların ve birbirinden değerli el emeği ürünlerin satıldığı turistik bir yer haline gelmiştir.




Safranbolu tarihi ve tarihi yapıları:
M.Ö 3000’li yıllara dek uzandığı düşünülmektedir. Antik Çağ'da (M.Ö 9. yüzyıl) yaşamış İyonyalı ozan Homeros’un İlyada destanında Paflagonya bölgesinde bulunan bir yerleşim yeri olarak anlatılır.
Tarihteki en parlak dönemleri 17-18 ve 19.yüzyıl Osmanlı zamanında olmuştur. 18. ve 19. yüzyılda özellikle bölgenin zenginleri tarafından genellikle kerpiçten inşa edilmiş olan evlerinin birçoğu günümüzde hala ayakta olduğunu görmekteyiz.. Bu dönemlerde halkın %30 Rum iken bu gün Rumlara rastlanmamaktadır, 1.Dünya savaşı mübadele sonrasında. Bugün neredeyse tamamı Türk nüfusa sahip olan Safranbolu, bağlı olduğu Karabük’ten çok daha turistik ve ünlü bir yer olarak her yıl pek çok yerli ve yabancı ziyaretçiyi misafir konuk etmektedir.
Safranbolu evleri: Şüphesi Safranbolu deyince akla ilk gelen dünya mirası listesine alınmış olan Safranbolu Evleri oluyor. Bunun yanı sıra Yörük Köyü ve 14 ve 15.yüzyılda Safranboluya yerleşen Yörüklerin köyü olan Yörük köyü’ndeki “Kasım Sipahioğlu – Sipahioğlu Konağı”, İncekaya Su Kemeri, tarihi çarşıları, dere üstüne inşa edilmiş Kaçak Lütfiye Camii ve bazıları Safranbolu’nun en meşhur tarihi yerleri arasında bulunmaktadır.
Safranbolu evlerinin mimarisi ve mühendisliği depreme dayanıklı inşa yöntemini gösteriyor. Bunun kanıtı deprem bölgesi olmasına karşın yapılar hiçbir şekilde zarar görmemesidir: Birinci kat genellikle tüm Anadolu evlerinde olduğu gibi taş, sonrası katlar ahşap dolgu taşlar. Beypazarı, Göynük, Taraklı, Odunpazarı ve Osmaneli gibi Türkiye'nin birçok yerinde rastlanan Klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihî Safranbolu evleri ile ünlü olan şehir, bu özelliği sayesinde 17 Aralık 1994 tarihinden beri Türkiye'de Dünya Miras Listesi'nde yer alan 9 kültürel varlıktan biridir.
Safranbolu evlerinin bir özelliği o dönem kent planlamasındaki günümüze ışık tutan konuşlandırılmalarıdır. Bu nedenle kesinlikle birbirlerinin görüş alanlarını engellemiyorlar. önünü kesmeden öylece duruyorlar. Bu özellikleri ve tarihi, kültürel nitelikleriyle 1994 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmesini büyük ölçüde etkilemiş gözüküyor.
Evlerin orta bölümünde genişçe bir salon ve bu salona açılan küçük odalar yer alıyor. Bundandır ki birkaç nesil birden yaşabilmektedirler. İlçede 2000’i aşkın tarihi yapılar olduğu tahmin edilmektedir. Hala restore edilmesini bekleyen yapılar vardır. Doğru bu evlerin ancak bine yakını yasalarla koruma altına alınarak gelecek nesillere aktarılması garanti altına alınmış. Aslında tüm evler otantik yapıları yenilenip Safranbolu ev bağlamında “Açık hava Ev Müzesi”’ne dönüştürülebilir.




Diğer Tarihi yapıları:
Saat Kulesi: Türkiye’deki ilk saat kulesi olma özelliğine sahiptir ve 10 metre uzunluğa sahip kule hala çalışmaktadır: 1794-1797 yılları arasında III. Selim’in sadrazamlarından olan İzzet Mehmed Paşa tarafından yaptırılmış.
Safranbolu Demirciler Çarşısı:
Safranbolu Eski Çarşı içinde bulunan ve otantik ortamı ile ziyaretçilerin büyük ilgisini gören önemli çarşılardan biri imiş. 225 yıllık tarihi ile dikkat çekiyormuş, III. Selim döneminde Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. İşlevini yitirmiş, çünkü 4 tanesi demircilik zanaatını icra ediyormuş.… Mış, muş çünkü gitmedik...
Bulak Mencilis Mağarası:
3 milyon yaşında. 6 kilometre uzunluğundaki mağaranın yalnızca 700 metresi ziyaretçilere açıkmış. Mağara Safranbolu ile Bulak Köyü arasında bulunuyor. İçinde bir şelale, 2 göl varmış. Mağaranın içindeki havanın birçok solunum yolu hastalığına iyi geldiği söylenmesine karşın bu sıcakta soluğumuz kesilir diye öteledik.
Cinci Hamamı:
17. yüzyılda Cinci Hoca diye bilinen Hüseyin Efendi tarafından yaptırılmıştır. Belli ki cinci epey akçe kazanmış ve hamamını da yaptırmış. Bu sıcakta çekilmezdi dışarıdan gördük..
köprülü mehmet paşa camii:
1661 senesinde inşası tamamlanmış olup günümüzde varlığını yörenin en eski camisi olarak sürdürüyor. Caminin yapımına, ismini aldığı Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın isteği üzere başlamıştır. Bahçesinde yer alan güneş saati ilginç. Caminin avlusunda bulunan kütüphane, şadırvan ve zamanın belirlenmesi için kullanılan yapı olan muvakkithane de dikkat çeken yapılar arasında bulunuyor.
Kazdağlıoğlu Camii:
1779 tarihinde Kazdağlıoğlu Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır.
Lütfiye Kaçak Camii:
Cami, 1880 senesinde Muslubeyoğlu Hacı Hüseyin Hüsnü Efendi tarafından yaptırılmıştır. Caminin isminin “kaçak” olarak anılmasının hikayesi şöyledir: Caminin altında bulunan dere yatağında aynı zamanda bir de içme suyu bulunmaktadır. Bu su kaynağının kuruduğu zamanlarda bu durum halk içinde “suyun kaçması” olarak adlandırılmaktaydı. Cami de bu nedenle bu isimle anılmaktadır.
Bir kemer üzerinde iki kıyıyı birbirine bağlayan cami, daha önce benzeri görülmemiş bir ahşap mimaresiyle ilginçtir..
Ulu Cami:
Geçmişte bir Rum mahallesi olan Kıranköy’de bulunmaktadır. İbadethane 1872 senesinde inşa edilmiştir. 1924 senesinde gerçekleştirilen mübadelede bölgede bulunan Rumların Yunanistan’a gitmesi neticesinde Aziz Stefan Kilisesi, 1954 senesinde camiye dönüştürülmüştür. Yapı özellikle muazzam taş işçiliği ile dikkat çekmektedir.
İncekaya Su Kemeri:
Tokatlı Kanyonu üzerinde bulunan ve 116 metre ve en derin yeri 60 metre olan su kemerinin Yapım yılı ve yaptıran kişi hakkında net bilgiler bulunmuyor. Köprünün dönemin sadrazamı İzzet Mehmet Paşa tarafından 1794 ile 1798 yılları arasında bakım çalışmalarından geçmiş.
Safranbolu Kent Tarihi Müzesi:
Konağa ait kitabeden konağın 1904 yılında Kastamonu Valisi Enis Paşa ve Kaymakam Mir Ahmet Bey’in bölge halkının desteği ile yaptırıldığı anlaşılmaktadır. 1976 senesine kadar hükumet konağı olarak kullanılmış. Giriş katta Safranbolu’nun tarihi hakkında ve müzenin geçmişiyle ilgili bilgiler sunulmaktadır.
Bu katta aynı zamanda bir adet etnografya salonu bulunmaktadır. Müzenin birinci katında el sanatları ile ilgili sergi, ikinci katı ise Cumhuriyet dönemine ait kıyafetlerden oluşan sergiye ev sahipliği yapmaktadır.
Safranbolu’nun geçmişi ve halkların özdeksel ve tinsel kültür öğelerini, kurumlarını dizgeli bir biçimde betimleyen etnoloji (ırk) bilimi olan etnografik unsurlarını başarılı bir şekilde derlemiş olan Safranbolu Kent Müzesi, bu anlamda Safranbolu’da görülmesi gereken tarihi yerler arasında önemli bir müze olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kahve Müzesi:
Çikolata benzeri fantastik bir müze. 2020’de açılmış. Müze içinde kahveyle ilgili birçok önemli detaya şahitlik edeceksiniz. Bu detaylar arasında Mustafa Kemal’in ve Sultan II. Abdülhamid’in kahve içtiği fincanların birer örneğini de görme şansına sahip olabiliyorsunuz.
Ve bir de Karabük’ün Yenice İlçesinde bulunan, doğa harikası “Yenice Ormanları” var. Türkiye’nin en büyük blok ormanları olarak seçilen Yenice Ormanları aynı zamanda Doğal Hayatı Koruma Vakfı olan (World Wildlife Fund) tarafından korunması gereken 100 alandan bir tanesi ilan edilmiş.. Bölgede aynı zamanda dağ tırmanışı, yürüyüş, rafting gibi sporlar da yapılabilmektedir.
Kamp alanları arasında en çok bilinenler ise; Şekermeşe, Sorgun Yaylası, Kent Ormanı, Eğriova Göleti olmaktadır. Bu alanların yanı sıra bölge de birçok farklı kamp alanı da mevcuttur. Bölgede genellik ile yaz aylarında kamp yapılması önerilse de yılın dört mevsimi çadır kurmanız mümkündür…
Burası için kesin ayri bir zaman ayırmak gerekir..
ve 16:45’te Safranbolu gezimiz sonlandı, Sıra bir başka doğa harikası Abant!ta..
Söncelikle şunu belirteyim; Safranbolu'yu yorgu ve solgun buldum. UNESCO'nun dünya mirası ilan ettiği Safranbolu'nun yerel ve merkezi yapı tarafından yeniden ele alınması gerekmektedir..
GEZ-GÖR-YAZ
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Karabükten Safranboluya bisikletle gitmiştim sene 1999. 10 km bir mesafede. O merkezdeki camide öğlen namazı kılmıştım. Safranbolu karabüke göre daha iyi fakat yolu biraz sapa kalıyor. Yaşam alanı dar. Güzel bir gezi olmuş umarım keyif almışsınızdır.
YanıtlaSilİlk kez gittim..Güzeldi, ama bira yorgun ve soluk buldum..
YanıtlaSil