EKMELETTİN İSLAMOĞLU VE KENAN EVREN İLE 250 BALYOZCU
Bu olguların birbiri ile ilgisi nedir?
Yanıtını vermeye çalışacağım: Bu 3 olgu bal gibi birbiri ile ilgilidir, ilintilidir, örtüşen şeylerdir ve birbirini tamamlayan konulardır. Buluştukları ortak düzlem de ‘Cumhurbaşkanlığı’ seçimidir. Dahası; R cep T ayyip Erdoğan’ın “Cumhur Başı” yapılmasındaki kurgusal düşüncelerin düzlemidir.
Üç olgu da başlı başına ‘ayrı yazılması gereken’ özgün güçlü konulardır. Ayrı, ayrı yazmadım, çünkü önceleri ayrıntılı bir şekilde yazdığım konulardı ve tekrar ederek okuma tembeli insanda sıkkınlık yaratmadım; ayni düzlemde işlemeye karar verdim.
Gelelim; CHP ve MHP Cumhurbaşkanlığı seçimleri için “Ortak Çatı Adayında” anlaşmalarına:
Anlaşmak toplumsal barışın evrensel ilkesi değil midir?
- Ve bizler bu evrenselliği kurumsallaştırmak adına söylemler geliştirmedik mi?
- Toplumsal barış için ‘töre ve yöre’ cinayetlerinin, kin boyutunda süreklilik kazanmasını hep eleştirmedik mi?
- Abartılı namus duygularının ve kindar duyguların ilkel insan duruşu olduğunu hep vurgulamadık mı?
Demem o ki, CHP ve MHP arsındaki uzlaşıyı ve aynı düzlemde ortak hareket etmelerini bu anlamda değerlendirin.
Bu nedenle, Ekmellettin İslamoğlu’nun ortak aday olarak belirlenmesine sıcak bakmıyorum, fakat gelinen ortamda doğru buluyorum. Eğer 39 Mart Yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’da ortak adaylarla gidilse idi bela büyük oranda örselenirdi. Bunun işaretini Ankara Büyükşehir adayı Mansur Yavaş ile gördük.
Endişe sağlaşmak ve sığlaşmak.. İyi de kardeşim, “21. Yy yeni ideolojisini arıyor, 20.yy ideolojileri öldü” diyen sen değil misin? Özellikle kapitalizmin can çekiştiğini vurgulayarak.
Eğer diyorsanız, CHP Sosyal/sol yanını ve o’nu besleyen Atatürk’ün “Kurtuluş Savaşı İdeoloji”sini öteliyor ve sağlaşıyor ve de CHP var olan bir ideolojiye (sağa) angaje oluyor; o zaman ben de sana nereden biliyorsun? Derim. Yanıtın olmadığı gibi seçime çeyrek kala adayın bile yok.
Bir ülkenin siyasileri, seçeneksiz siyaset yapıyorsa orada doğru değil yanlış iktidar olur, tıpkı 2002 sorası ülkemdeki gibi.
İkinci doğru, Türkiye’de kadim siyasetler zor bırakılır. Bırakılmadığı için de ‘sağ asla sola oy vermez. Sağcı aday getirebilirsiniz partiye, fakat asla sağın tabanını getiremezsiniz; çok özel/kendine özgü durum dışında.
Sözü fazla uzatmayayım ve “Demokrasi Ve Özgürlük Bant” tezimi tekrar edeyim: Sesleniyorum, duyarlar mı acaba?
Gezi Parkı Halk Hareketinin iki önemli mesajı vardı: Birincisi; “31 Mayıs 2013 tarihine dek hep birkaç kişi düşündüler, konuştular ve birçok kişiyi dinlemek zorunda bıraktılar, artık birçok kişi olarak düşüneceğiz ve konuşacağız ve, o birkaç kişi bizi dinleyecek. Bunun için de; Yalçın Bayer’in ‘Yeter Söz Milletindir’ köşesinde, birçok kişinin yıllardır sesini yükseltmesini kurumsallaştırıp yaygınlaştıracağız.
İkincisi; “31 Mayıs 2013, Türkiye’de ve dünyada 20. Yüzyılın egemen ideolojilerinin sonlandığı ve ‘dünyanın özgün gelişimi ve değişimini dikkate alarak, farklılıkları bütünleştiren, evrensel barışı esas alan’ 21. Yüzyılın ideolojisinin başlangıcıdır.”
21. Yüzyılda, artık birkaç kişinin düşüncede, siyasette, ticarette, bürokraside ve medyadaki egemenliği bitiyor, birçok kişinin, yani halkın etkin ve belirleyici olacağı sürece girildi. Bu sürecin düğmesine de Türkiye’de basıldı. Brezilya’ya yansıyan sürecin Türkiye’de daha da güçlenmesi ve evrensel mesajını yaygınlaştırması için, ülkemdeki ‘CHP’lisinden, İP’lisine, solum diyen tüm oluşumların, hatta demokratik sağ oluşumların, Gezi Parkı Halk Hareketi’nin edilgenleşmesine izin vermeyerek, bu harekete paydaş olması gerekir.
Özellikle sol bu konuda kendini sorgulamalı. İlle de CHP’nin evrensel ilkeler bütünü ‘6 oku’ çağımız özgün gelişim ve değişim boyutunda varsıllaştırıp, 21. Yüzyıl ideolojisine entegre ederek, ideolojisindeki aynılıkları kırmalıdır.
Bu bağlamda sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘eleştirilmesi gereken noktaları olsa da’; Gezi ruhuna özdeş, her düşünceye yer veren duruşunu ve “…Kim ne derse desin bu partide gençlere ve kadınlara yer açacağız daha fazla kadın genç siyasete katılacak. Ben olmazsam CHP olmaz siyasetini ortadan kaldıracağız.” öfkesine, öfkelenmiyor, aksine gelecek adına umutlanıyorum.
“Balyoz çökmüş”
Anayasa Mahkemesi “Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök ile dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman gibi davanın en kilit isimlerinin mahkeme -tarafından ‘tanık’ olarak dinlenmemesi ‘Hak ihlalidir’. Tavandan mikrofon sarkıtılıp, sanıklarla avukatlarının gizli görüşme haklarının çiğnenmesi de ‘Usul hatasıdır’.” deyince 18.06.2014 günü; İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi de 19 Haziran 2014 günü 230 sanığın tahliyesine karar verdi.
İyi de; nerelerdeydiniz daha önceleri AYM ve T.C’nin bağımlı, pardon bağımsız mahkemeleri?
Bugüne dek yapılan işkenceler, intiharlara neden olanları ve de en önemlisi ‘Kenan Evren beteri’ işkenceleri yapanlardan, intihar ettirenlerden, insanları hastalıkların tedavi edilmeyip ölümlerine neden olan olanlardan kim hesap soracak. Kolayını buldu(lar) paralel kenar yaptı. İyi de sen bay çokgen demiyor muydun “ Bunlar darbecidir” diyen ve soruşturmanın savcısı gibi davranarak “Ben bu davaların savcısıyım!” diyen sen değil misin ve şimdi utanmadan “Bireysel başvuru hakkını çıkararak bunu önünü biz açtık” diyebiliyorsun. Doğru diyelim, peki bugüne dek nerelerdeydin?
Nerede olduğunu ve böylesi süreci niçin işlettiğini aşağıda belirteceğim. Bir yaşanmışlığa yer vereceğim: Balyoz davasında 18 yıl ağır hapis cezası alan Tuğgeneral Fatih Ilgar Hadımköy’deki askeri cezaevinde Yargıtay’ın temyiz kararını beklerken kendisini ziyaret eden bir yakınına, 10 yıl önce yaşadığı bir olayı aktarmış:
Fatih Ilgar 2002-2003 arasında, (general değilken) Romanya’daki NATO üssünde görevli. Bir gün Romanyalı subaylarla konuşurken, tesadüf eseri ve muhtemelen bir gevezelik sonucu ABD’nin devlet adına Romanya’nın Karadeniz sahillerinde büyük araziler satın aldığını öğreniyor. Biraz araştırınca ABD’nin bu arazilerde liman yapmaya başlayacağı bilgisine de ulaşıyor.
ABD’nin amacı Elbette askeri bir üs kurmak için. NATO’dan tamamen bağımsız bir ABD üssü. Oysa Montrö sözleşmesine göre Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin bu denizde bırakın bir askeri üs kurmalarını, donanmalarının bu denizde gezmesi bile mümkün değil. Ilgar “Bir fiili durum yaratılacak” düşüncesiyle aldığı bilgiyi, sadece Türk subaylarının kullanabildiği özel ve güvenli bir hattan Ankara’ya kriptolu faksla aktarır.
Dönüşünden bir gün sonra Romanya’daki Amerikalı bir komutan Ilgar’ı ziyaret eder “Yakıştı mı bu yaptığınız. Neden bizden gizli Ankara’ya faks çektiniz?” der.
Ilgar elbette çok şaşırır ve “Ülkemle ilgili bir konuda elbette bilgi vereceğim, ama siz benim faks çektiğimi nereden biliyorsunuz?” diye sorar.
Amerikalı subay gülerek “Biz Amerika’yız” der ve ekler, “Size Amerika’yı tanımanız, Amerika’nın ne olduğunu anlamanız için şunu söyleyeyim. Biz dostumuzu da düşmanımızı da çok iyi tanırız ve hiç unutmayız. Bize düşmanlık yapanların üzerini çizeriz ve günü geldiğinde mutlaka hesabını sorarız, bunu sakın unutmayın.”
Ve ardından Ilgar Balyoz davasından dolayı tutuklanır ve 18 yıla mahkûm olur. Ve şimdi de Ilgarı bırakıyorsun..
Bitmedi; Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Eylül askeri darbesinin hayatta kalan mimarları Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında darbe suçundan açılan davada kararını açıkladı. Mahkeme 2 sanığa önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. “duruşmalardaki iyi halleri” nedeniyle indirime giden mahkeme, cezayı müebbet hapis cezasına çevirdi..
Evren ve Şahinkaya hakkında Askeri Ceza Kanunu’nun 30. maddesinin uygulanmasına karar verildiğini de açıkladı. Verilen karar, Evren ve Şahinkaya’nın rütbelerinin sökülmesini öngörüyor Evren ve Şahinkaya nişan ve madalyalarını iade..v.s,v.s,v.s
Anımsıyorum, 12 Eylül darbesi yapıldığında bizleri dışlayarak mütedeyyin dindarlardan çok tarikat ve cemaat mensuplarını korumaya aldıklarını ve solcularla ülkücülere seçenek oluşturduğuna tanık olduk. Unutmayın yakın zamanlarda Kenan Evrene dualar ettiklerini.
Ve şimdi ‘darbeci’ diye yargılayıp müebbette mahkûm ediyorsun. Öte yanda ‘Darbeci’ diyerek haksız yere yıllarca yargıladığın ve müebbette, hatta ağırlaştırılmış müebbete mahkûm ettiğin askerleri tahliye ediyorsun.
Tekrar soruyorum, bugüne dek neredeydin?
Nerede olacak; 3. Köprüyü ve 3. Havanını ihale ediyordu. Ve şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimine çeyrek kala birini mahkum, birini serbest bırakıyorsun. Bana inandırıcı gelmiyor.
Cumhurbaşkanı olursa her şey ters dönebilir; Kenan Evren’e dualarla geçmiş olsun denebilir. En azından demokrasi kahramanı ilan ettiğin Turgut Özal’ın ‘Özal affı’ ile cezalarını 8 yıla indirecek, ardından hiç yatırmadan tahliye edeceksin.
- http://www.candundar.com.tr/_v3/index.php#!%23Did=23525
- http://www.yusufbulut.com/index.php/hoho/840-akp-tarihi
- https://sevketcorbaciogluteknopolitika.blogspot.com.tr/2012/09/balyoz-ve-ergenekon-orduda-ve-toplumda.html
- http://blog.milliyet.com.tr/sevgililer-gununde-gulsah-ve-mustafa-balbay-a/Blog/?BlogNo=402397
- http://blog.milliyet.com.tr/balyoz-vurmayin-hamili-kart-yakinimdir/Blog/?BlogNo=432150
- http://www.yusufbulut.com/index.php/makale/711-hasim-ve-balyoz
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder