PKK’Yİ BESLEMEYELİM ASALIM YA DA APO’YU MANDELA GİBİ DEVLET BAŞKANI YAPALIM
23 Ekim 2014
Bu başlıklar bir kesimi değil öfke nöbetine sokmayı, komaya sokar. Aşağıdaki başlıklar ise; bir başka kesime aynı travmatik süreci yaşatır:
- “Peki PKK bebekleri katletmeyi sürdürsün mü?”
- “Peki sen PKK ile barış masasına oturmaz isen evrensel barış nasıl gerçekleşecek ?”
En büyük darbeyi de ben alırım, bu başlıklarla. Ben bu darbeye razıyım, ülkemde akan kanın durması için.
Eğer, bu yaşanan katliamlar sürecini ‘Nasıl başladı?’, ‘Kim başlattı?’, ‘ PKK ile diyaloğun adı ne zaman evrensel barış oldu?’, Bu kanlı süreçten kimler beslendi?’, ‘Öcalan’a İmralı’da bahçeli villa inşa edildi. ‘Bebek katilleri affediliyor mu?’ ‘Amaç büyük Kürdistan değil mi?’ sorularıyla öncesi ve sonrasını sorgular isek, evrensel barış sonucunu asla yakalayamayız. Bu duruşlar devam ettiği sürece, evrensel barışı istemediğimizi söyleyerek karalamalarını sürdürecekler ve kendilerini haklı göstereceklerdir.
Yıllarca bunları yaşadık ve yaşattık. Aynı şeyleri yinelemenin fayda değil zarar getiremediğini gözlemledik. Yenilemenin zarar değil fayda getireceğinin zamanı bu zaman.
Bu nedenle işletilen sürecin ‘Akil Adamlar’ saçmalığının dışındaki tüm süreçlere evet diyorum. Düşünün arabesk sanatçı ve arabesk jön ağırlıklı dolma bilgili Akil Adamlarla Dolmabahçede, Çözüm süreci kapsamında 11 saat toplantı yapılıyor. Nerede halk, nerede demokretik kitle örgütleri, üniversiteler, Meslek Odaları?..
Olguya, ‘Atatürk politikalarına eleştirel boyutta bakmanın, dahası; Atatürk felsefesine düşman pencereden bakmanın zarar getirdiğini düşünüyorum.
Atatürk’ün yaptığı, ulusların kaynaştırılmasıdır. Adına da “Türkiye Cumhuriyeti” dendi. Eğer amaç Türkleştirme politikası olsa, “Türkiye Cumhuriyeti” ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi” denmez, “Türk Cumhuriyeti” ve “Türk Büyük Millet Meclisi” denirdi.
Bugün ‘Barış adına’ işletilen süreçteki amacın da bu olmasın düşündüğüm içinı ‘Evet’ diyorum. Hatta, bir farklılığı da kabul ediyorum; “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk”’tür ifadesini de öteleyerek.
Eğer birilerinin amacı, ‘Türk-Kürt’ şeklinde toplumu iki uluslu toplum haline getirmek ise ve birilerin içindeki başka birileri de sonrasında ‘Türk-Kürt İslam Cumhuriyeti’ ister ise, değişen bir şey olmaz; sadece ‘evrensel barışı’ araç olarak kullanıp, kendi ideolojilerini dayatmak olur. Çünkü; eleştirdikleri ve adını Kemalist İdeoloji koydukları, Atatürk’ün ‘ulusları kaynaştıran’ felsefesinin çok gerisine düşmüş olurlar ve salt Lazların, Gürcülerin ve diğer ulusların tepkisini değil, aydın ve uygar tüm Türk ve Kürt ulusların tepkisini alırlar ki, bu da Sevr’in kapısını aralar.
Ve bugün, PKK silahlarını bırakmaksızın ‘Barış adına’ Türkiye Cumhuriyeti topraklarından çekildiler ise; Anayasal reform sonrası, içerideki ve dışarıdaki tüm Kürtlerin özgürleştiğini kabul ederek silahlar tamamıyla bırakılacak ise, lütfen duyarlı olmaya çalışalım.
Eğer, binlerce can özgür kalacaksa, cani ile diyaloğu yeğlemek zorundayız. Bırakın, vicdanıyla baş başa kalsın(lar).
Demokratik özerkliğin, beraberinde parçalanmışlığı getireceği endişesine gelince; Hangimiz “Demokratik özerklikten’ yana değiliz ki. Yani, merkezin yoğun yetkilerini belli oranda yerel yönetimlere devrederek ‘Yerinden Yönetim’ ilkesini getirmekten.. Bu, Devleti küçültmek değil, demokrasiyi büyüterek, devleti daha da güçlendirmektir, çünkü devletin yükünü azaltıyor, katılımcılığı artırıyorsun.
Yıllar önce, demokratik özerkliğe katkı için Bölge Bakanlıklarını öneren kişiyim; neden karşı çıkayım ki.
Benden çok sonra, benzer öneriyi Engin Ardıç yaptı, Doğru haklısınız; barış sürecinde Mandela silahları bıraktırmıştı(bırakmadı diyenler külliyen yalan söylüyor); PKK’nin silahlarıyla geri çekilmesi ise bir güvensizliğin ifadesinden çok, bir korkunun ifadesidir, duruşunu böyle yorumlamak gerekir.
Bütün bu özgürleşme ve demokratikleşme duruşlarının özdeki amacı, bir teslimiyetçiliği yaratmak olarak görülür ise, bilinsin ki Anadolu insanı asla teslim olmaz; emperyallere ve onun içerideki işbirlikçilerine asla bu ülkeyi parçalatmaz.
Beni sorgulayacak arkadaşlara, niçin böylesi bir ‘barış’ politikasına evet dediğimi kısaca özetlemek isterim;
Ülkemde, ABD ve Güney Afrika’da ‘siyahilere yapıldığı gibi’ ırkçılık yapılmamıştır. Doğrudur, Osmanlı’nın son zamanlarından uygulanmaya başlayan, kendine benzetme politikaları (Fr. Asimilasyon), özellikle 1960’lara dek kendini göstermiştir. Anımsarım çocukluğumda (köyde), ‘bereçkimi na ikitxam yeriş Lazüri mo iparamiton, Jandarmapek mendogoranasen (Yavrum, okulda Lazca konuşma, Jandarmalar götürebilir)’ uyarılarını aldığımı.
Dil boyutunda bir ırkçılık yaşandı yaşanmasına, fakat ‘belirttiğim gibi’ asla, ABD ve Güney Afrika’daki gibi sınıf boyutunda aşağılayıcı politikalar uygulanmadı, Türkiye’mde. Şu bir gerçek ki, eşitsizlik ve yoksulluk boyutunda haksızlık, salt Kürtlere değil, ülkenin genelinde tüm halklara yapıldı. Özellikle, Kürtlere en büyük haksızlık, yine kendi ırkından geldi, feodaliz bütünündeki, yani aşiret yapısındaki marabalaştırmalarla.
Bu nedenle PKK benim için aktivist (eylemci) değil, terorist bir örgüttür. Daha geniş söylemle; 27 yıl tutuklu kalan (1962-1989) Nelson Mandela(1918-) Güney Afrikalı anti apartheid (Güney Afrika’da ırkçılığa karşı hareket) aktivistidir, fakat Kürtçe bile bilmeyen (Zazaca konuştuğu söyleniyor) Abdullah Öcalan Türkiye Cumhuriyeti Kürt aktivisti değil, PKK teroristidir.
Bu noktada şu antrparantezi açmak gerekiyor; “Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye ile ilgili raporundan ‘PKK terör örgütü üyeleri’ ifadesi çıkartılarak, “aktivist” denilmesini ve de ‘Kürt sorunu ve PKK terörizmi kırk binden fazla kişinin ölümüne neden oldu’ sözleri yerine “Türkiye’deki Kürt sorunu ve Türk devletiyle PKK arasındaki çatışma kırk binden fazla kişinin ölümüne neden oldu’ şeklinde bir ifade dayatıyorsa, elbetteki düşüneceğiz, çünkü emperyal güçler bizi yönlendiriyor.
Yönlendirilmemek için, bizim kendimizin bir şeyler yapması gerekir. Onlar değil, biz kendi önerilerimizi gündeme getirmeliyiz.
Bu çizgide gündeme gelen barış politikalarına evet demek zorundayız. Nedeni; özgür düşünce ve demokratikleşme adına yoksulluğun temeli eşitsizliği kaldıracak anayasal reform ile Toprak ve sağlık reformunun yaşama geçirecek politikalarının önünün büyük olasılıkla açacağı için. Bu süreçte, sömürgeci ve ırkçı ve de dinci politikaların dünya genelinde kalkması evrensel bir zorunluluktur.
Eğer, amaçları yıllardır kuşku duyduğumuz şeyleri yapmak ise, kendileri düşünsün; bu Anadolu insanı bir kez daha ‘Kurtuluş Savaşı’ vermekten çekinmez.
Bu nedenle, olguya, ‘aşağıdaki’ 2 ayrı pencereden de bakmanın gereklilik olduğunu düşünüyorum;
1-Terörü amaçlarının aracı haline getirmek: O; “PKK’nın amacı, Türkleri ve Kürtleri İmandan ayırmak… Barış için ‘Din’ ortak değerimiz olmalıdır…” söylemiyle din devletini çağrıştıran; CHP parti meclisi üyesi Muhammet Çakmak. Ve, “CHP’nin türbanı bitirmesi ve türbanlı milletvekili olmalıdır” diyen, CHP Parti Meclisi üyeliğine getirilen ve Genel Başkan Yardımcısı yapılan Mehmet Bekaroğlu.
Ben; Kaydı silindiği için, kaydını tazeleyen ve CHP kimliğinin onaylanmasını aylarca bekleyen; Atatürk’ün Anadolu insanıyla oluşturduğu evrensel felsefesinin kurumsallaştırdığı ‘Laik Demokratik Cumhuriyet’ savunucusu, ‘atadan ve öteden beri’ Cumhuriyet Halk Partili Şevket Çorbacıoğlu.
Evet kardeşlerim; insanlarımızı kaybediyoruz, şehitler veriyoruz… Acımız büyük. Bütünleşmenin zamanı. İdeolojik farklılıkları ötelemenin zamanı. Dayanışma içinde tek güç haline gelerek belayı def etmek için ikinci kurtuluş savaşını vermenin zamanı. Ortak aklın öncülüğünde, akil insanların(K.İnanir, H.Koçyiğit, O.Gencebay, Y. Erdoğan v.b akiller/sakilleri değil) ve kanaat önderlerinin özverili yaklaşımı ve de halkın katılımında politikalar oluşturmanın zamanı geldi de geçiyor artık.
Eğer siz, böylesi bir terör ortamını ‘İdeolojilerin aracı haline getirseniz, bu karmaşayı, kargaşayı kaçınılmaz olarak yaşarsınız ve sürdürülebilir-yenilenebilir. (bitmeyen, sürekliliğini koruyan) terör enerjisi haline dönüştürürsünüz.
Bir yandan terör örgütü olduğunu söyleyerek, sıradanlığını vurgulayacaksın, diğer yandan, karşımızda devasa bir ordu varmış gibi abartıp kabartarak, bu devasa gücü yenmek için tek çözümün din olduğunu göstereceksin. İşte bu duruşu, İdeolojik tek taraflı duruştur ve en az terör kadar tehlikelidir. Beni asıl düşündüren, bu tek taraflı ideolojik duruşa muhalefetin katkı vermesi.
Eğer terörü; Ortak değer dini kullanarak, ideolojik amacında araç olarak kullanıyorsan, salt ülkene değil, gezegene de zarar verecek süreci başlatırsın. Dinler arası diyalogu, dinler arası savaşa dönüştürürsün.
Ne demek, PKK’nın amacı, Türkleri ve Kürtleri İmandan ayırmak?
- Ne demek; bu işin içinde istihbarı hatalar var?
- Ne demek, Amerikan çıkarlarını korumaya “Amerikan’ın Strateji Ortağıyız” diye amufle etmek?
- Ne demek, Ordunun terör örgütü üzerine gidiş planları hatalı?
- Ne demek, ordunun Güneş harekâtı(21 Şubat 2007) ile, Enver Paşa’nın neden olduğu ikinci Sarıkamış felaketi yaşanabilirdi?
- Ne demek, PKK silahlarını bırakıp sınırlarımızı terk edecek dedikten sonra “Biz PKK’nın silahlarını bırakmadığını, sınırlarımızı terk etmediğini biliyorduk, barış sürecini olumsuz etkilemesinden çekindiğimiz için sakladık?”
- Ne demek Güneş harekatında PKK askerleri çember içine almıştı, şehit gösterilen askerlerin tümü de donarak yaşamını yitirmiş veya uçurumdan düşmüştü?
- Ne demek, PKK’yi 2 yıl içinde bitiririz, yeter ki ortak değer ‘Dinimizi’ esas alalım?
- Ne demek, polis ağır silahlarla donatılmalıdır?
- Ne demek, Jandarma Genel Komutanlığını İç İşleri Bakanlığına bağlamak?
- Ne demek PKK’nın eşdeğeri PYD için önce Terorist ve Vandallar deyip, ardından Teskere çıkarıp, ABD uyarınca da; PKK (Partiya Karkaren Kurdistan/ Kürdistan İşçi Partisi)-PYD (Demokratik Birlik Partisi/ Partiya Yekitiya Demokrat- PKK’nın Suriye uzantısı) ve Peşmerge (Kuzey Irak ve İran’daki Kürtlerin askeri örgütlenme biçimi) üçlüsüne topraklarımızdan geçiş izni vermek?
- Ne demek, terör örgütü olarak tanımladığınız PYD'ye bağlı askeri güç olanYPG’nin(Yekitiya Parastina Gel/Halk Savunma Birlikleri) Lideri Salih Müslim ile Ankara’da görüşmek?
- Yoksa sizin, önce “Kürt açılımı” dediğiniz, ardından da halkın tepkisi nedeniyle “Demokratik açılım”’a çevirdiğiniz süreç, ABD’nin yarattığı İkinci İsrail işlevindeki Büyük Kurdistan Kurgusu mu?
- İyi de, aynı coğrafyaya Büyük İsrail, Büyük Ermenistan ve de Yeni Büyük Osmanlı projelerini nasıl sığdıracaksınız?
- Ne demek, Laik Demokratik Cumhuriyet yanlısı gözüküp, IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) denen dinci terör örgütüne, Terörist dememek bir yana “IŞİD işkence yapmadan öldürüyor” açıklaması yapmak?
- Bu resmen, Suriye’nin Kuzeyinde de Kurdistan kurmak ve ardından, Kuzey Irak Kudistanı ve Güney Doğumuzu birleştirip, Akdeniz’e çıkışı olan Büyük Kürdistan kapısı aralamak demek değil mi?
- İslam Cumhuriyetinin zeminini oluşturma adına, PKK’yi olduğundan fazla güçlü göstermek, kurumsallaştırmak ve Orduyu olduğundan fazla güçsüz göstererek yıpratmak değil mi?
- Emekli askerlere; “ Televizyonlarda halkı tetikleyerek, ideolojik zeminlerini hazırlıyorlar?” suçlaması getirip, ekranları yasak eden biz, neden her yandaş TV kanalında Fetullah Gülen’i ve Rcep Tayyip Erdoğan’ı başvurulması gereken kişi olarak gösterip, ‘din devleti için adeta’ fetva veren emekli askerlere ses çıkarmıyorduk?
Resmen, Nakşilerle ve Fetullaçılar arasında bir dayanışma süreci yaşadık; ta ki, 17 Aralık 2013’e dek.
Eğer, ideolojilerden soyut ulusal dayanışma bütününde ortak aklı öne çıkaran politikaları yaşama geçirmek istiyorsak; ‘PKK’yi kullanarak, orduyu yıprat ve din devletine koş…’ izlenimi veren duruşlardan ve okyanus ötesi karanlık önerileri ve onun basladiği iktidarı örnek almaktan kesinlikle vazgeçmeliyiz.
Böylesi politikalar, ülkemi iki milletli ‘Türk-Kürt’ toplumuna dönüştürmeyi besler ve de sonrasında Türk-Kürt İslam Cumhuriyeti’ne yelken açtırır.
Ne oldu? Sonunda Nakşibendiler ve Fetullahçılar, ortak söylemlerinde samimi olmadıklarını göstererek, birbirlerine girdiler; 17-25 Aralaık Rüşvet, Yolsuzluk ve kara para aklama oprasyonuyla. Birbirlerinin paralel kenarlıkla ve de kumpasçılıkla suçlamaya başladılar. Öyle ki, biri diğerine beddualar etmeye, diğeri “Bunlar, inlerine girilmesi gereken terör yuvalarıdır “ demeye başladı.
2-Konuşan Türkiye: Madem ‘Konuşan Türkiye’de yaşıyoruz, konuşanları konuşarak bir şeyler konuşmayı bakalım ne kadar sürdüreceğiz:
AKP konuşan Türkiye yaratmış. Doğrudur, herkesi konuşturdu, çünkü kendisinin de konuşması gerekiyordu. Daha çok, güçlüden yana düşüncelerini kiralayan soldan devşirme liberalleri konuşturdu.
Adına da ‘Sivilleştirme’ dedi. Kendisi ve besleyenler konuşmaya başlayınca, yanıt veren konuşanları konuşturmamaya başladı. Bunun adı, sivilleştirme değil, resmen ‘Silivreleştirme’idi ve bunu şimdi terörist diye tanımladığı Fetullah gurubuyla yapıyordu.
Eğer bu
ülkede; Atatürk’ün Anadolu insanıyla gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşının
ürünü ‘ Evrensel Atatürk felsefesini’, ‘yeni aydın namussuzluğu’ veya
kişisel bozukluk Kemalizm diye tanımlayarak aşağılayan nöbetçi
psikonevrotik reaksiyon içindekiler gazetelerde köşe bulabiliyorlarsa ve
de bunlar Atatürk’ün evrenselliğine evet diyen bir gazeteye
‘Kapitalistler, yeni varsıllar bu gazeteye reklam vermeyin muhbirliği
yapabiliyor, ardından da köşe dönmek adına edindiği ‘Köşesinde’
demokrasi konuşmaları yapıyorsa, ben böylesi sınırsız ve kuralsız
demokrasi avcılarının taaaaa…raflı olduklarını düşünüyorum.
http://blog.milliyet.com.tr/Demokratik_ozerklige_Katki__Bolge_Bakanliklari_/Blog/?BlogNo=281751
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder