ZORUNLU OSMANLICA DERSİ Mİ OSMANLI DİL ENSTİTÜSÜ MU?
5 Aralık 2014
Dikkat; yine uzun yazı; fakat, zorunlu yazı: 04 Aralık 2014 günkü “Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından düzenlenen ‘19. Milli Eğitim Şurası’ında, Osmanlı Türkçesi'nin zorunlu ders olarak bütün liselerin öğretim programlarında yer alması benimsendi.” haberi beni hiç şaşırtmadı.
Çünkü; kendince adım adım “Yeni Osmanlı” oluşumuna giden Rcep Tayip Erdoğan besbelli ki imparatorluğunun dilini de yaratıyor.
Resmen güldürüyoruz kandimize; Ak Saray inşa etmek, dinden geçinmek, Amerika’yı ve dünyanın yuvarlak oluşunu Müslümanlara bulgulattırmak ve şimdi de Osmanlı dilini yeniden inşa ettirmek..
Gezin ve görün istanbul'u; salt osmanlı yapıları yenileniyor, köşkler ve yalılar sahipleniliyor ve de sanki şehzadaelere hazırlanıyor..Üzülmüyor ve ürkmüyorum, sadece gülüyorum, çünkü çok Trajikomikler..
Amaç; Büyük Osmanlı.. İyi de aynı coğrafya'da; Büyük İsrail, Büyük Ermenistan ve Büyük Kürdistan da kurulmak isteniyor. Böylesi 4 büyüğü bu coğrafyaya nasıl sığdıracaklar?
Bunun için dünya resmen bize gülüyor..
16/06/2009 günü milliyetblog’da yer alan
http://blog.milliyet.com.tr/teknopolitikalarplatformu
“Osmanlı dil enstitüsü neden kurulmaz?” yazımı; tarihçi değerli bilim insanı İnalcık’ın aşağıdaki saptaması nedeniyle güncelleme gereksinim duymuştum, 27 Temmuz 2009 tarihli “Osmanlı Devleti'nin Yalova'da kurulması ve Osmanlı Dil Enstitüsü” başlığıyla. O yazımı ikinci kez “Zorunlu Osmanlıca dersi mi, Osmanlı dil enstitüsü mu?” başlığıyla güncelleme gereksinimi duydum çünkü, belirtiğim gibi MEB, Osmanlıca’yı zorunlu ders haline getiriyor.
27 Temmuz 2009 günkü yazım:
<< Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık'ın saptaması ve önerimin haklılığı:
Yalova ve Bilkent Üniversiteleri’nin ortaklaşa düzenlediği ‘Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Uluslararası Sempozyumu’ Yalova’da yapıldı. Araştırmaları ve tezleriyle Osmanlı Devleti’nin Yalova’da kurulduğunu iddia eden tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık, tezini Yalova’da bir kez daha savundu. “Osmanlı Beyliği 1302 yılında Yalova’da kazanılan Bafeus zaferinden sonra devlet olma statüsünü kazanmıştır” dedi.
“Osmanlı Dil Enstitüsü” aracılığıyla çözülecek Osmanlı arşivi kim bilir ne gizemli bilgileri ortaya çıkaracaktır???
Osmanlı Dil Enstitüsü Neden Kurulmaz?
“Enstitü; Bir üniversiteye bağlı ya da bağımsız bir kuruluş olarak genellikle araştırma yapan ve kimi durumlarda öğretime de yer veren eğitim kurumu” diye tanımlanıyor...
Ülkemizde bu bağlamda sayısız enstitü var; fakat Osmanlı Dil Enstitüsü yok. Neden acaba; birileri Osmanlılığı geri getiriyor izlenimi veririm korkusuyla mı böylesi bir eğitim sürecine başlamak istemiyor? Pek inandırıcı gelmiyor bana, çünkü böylesi kuşku içinde olanlar öylesi izlenimler yarattılar ki; Osmanlı’nın doğrular bütünündeki aydınlığını aratır oldular.. Keşke, Osmanlının doğrularını , günümüz Cumhuriyet doğrularıyla harmanlayabilsek ve özgün Anadolu doğrumuzu, günümüz doğrularıyla, Anadolu’nun milyonlarca yıllık uygarlıklarıyla bütünleştirebilsek... Bu demek değildir ki; Osmanlı özgünlüğünü tümüyle yeniden kurumsallaştırmak..
Kafamızda sökemediğimiz saplantı, eskinin doğrularını, yeninin doğrularıyla bütünleştirememe korkusu... Her yanlışın içinde bir doğru vardır, siz o yanlışı değil, yanlışın içindeki doğruyu, yaşanan doğrularla bütünleştirip, gerçek doğruya ulaşmak zorundasınız; evrensellik adına..
Bir yanlışın içindeyiz; o yanlışımız da; Osmanlı arşivini* atıl bekletmemiz..İşte bu ve benzeri yanlışlarda doğruyu arayamazsınız; nedeni yanlışın tümüyle yanlış olması... Milyonlarca arşiv belgesi Topkapı arşivinde okunmayı bekliyor. Sebebi Osmanlıca’yı bilen birkaç kişinin varlığı. Bunun için birçok kişiye gereksinimiz var. Bunun yolu da; Murat Bardakçı, İlber Ortaylı, Muazzez İmliye Çığ ve benzerlerinin sayısını artırmak: Aksi taktirde; değerli bu insanlar sonrası arşivleri çözecek yetkinleri bulamayacağız..
100 milyon belge, 36 bin defterin yer aldığı Osmanlı arşivlerinin tasnif çalışmaları yüzde 70 oranında tamamlanmış. Yani, Türkçe’si daha yeni sıralamaya konmuş, Osmanlı Devleti'nden kalma büyük bir miras olan belgeler, Kağıthane'de kurulacak 'Osmanlı Arşivi Sitesi'yle tek çatı altında toplanacakmış.
Dünyanın dört bir yanından araştırmacılara açık olan arşivlere en büyük ilgiyi ABD gösteriyormuş.
Ne kadar düşündürücü; değil mi, ABD’nin ilgi duyması?!
Topkapı’daki arşivlerde Tarihimizin değil, dünya tarihinin DNA’sı gizli. Bu tarihi DNA’yi çözdüğünüzde, abartı olacak ama dünyanın binlerce yıllık DNA’sı aracılığıyla geçmiş uygarlıklara yaşam verecek, oradaki doğruları, günümüz doğrularıyla harmanlayabileceksiniz..
Ülkemizde olduğu gibi gezegenimizde hızla değişen sosyal, tarihi, coğrafi, felsefi, ekonomi, kültürel siyasî ve diğer alanlar, sosyal bilimleri bir kez daha ön plana çıkarmıştır.. Buna bağlı olarak, insanlığın geleceğini ilgilendiren değerlerin değişimi, kültürel dönüşüm ve kimlik bunalımı gibi pek çok konu, sosyal bilimcilerin araştırma alanının oluşturmaktadır. 21. yüzyılın sosyo-kültürel problemlerini, gelecekteki siyasi yapılanma, sosyal değişim ve kültürel biçimlenmeyi de yine bugünün sosyal bilimcileri araştırarak tespit edecekler ve muhtemel bunalımları ortadan kaldıracak çözümleri bulacaklardır.
Sosyal bilimlerin kapsamını; tarih, sosyoloji, coğrafya, psikoloji, felsefe, mantık, ekonomi, antropoloji, siyaset bilimi, iktisat, kamu yönetimi, kültür tarihi, iletişim, uluslararası ilişkiler, hukuk, düşünce tarihi, sanat tarihi vb. alanlar oluşturduğuna göre; bu süreçte tarihin ve geçmiş uygarlıklarını tarihini anlatan belgelerin katkısı temel ilke olarak karşımıza çıkıyor sosyal bilim alanında.. İşte sosyal bilimin bu alanını yok sayamayız.. yok saymamalıyız da.
Bir ülkenin kalkınmasında önemli bir yeri olan sosyal bilimler alanındaki tarihin gizemli belgeleri ancak bu konuda eğitimli bireylerin varlığıyla okunur hale getirilebilir..
Osmanlı dili konusunda yukarıda değindiğim gibi kaç eğitimli kişi var? Var da Osmanlı arşivi okutulmuyor ise; bu işin içinde başka şey var.. Köke ait tematik, yani konusal süreç, Enstitü ile başlatılmalıdır diyorum...
Diyorum çünkü; Avrupa ve Asya arasındaki evrensel kültür ve uygarlık köprüsünün nice uygarlıklarını, kültürlerini ve arkasında gizlediği uygarlıklarını ortaya çıkaracak Dilleri barındırdığını göreceksin ve böylelikle siyasi ranttan soyut birliği ve dirliği kurumsallaştıracaksın, ayrımcılığın önünü alacaksın; emperyalizmin ve içteki işbirlikçilerinin cirit attığı alan olmaktan çıkaracaksın, ülkeni..>>
Fakat, siz; Osmanlı belgelerini gün ışığına çıkarmak için “Osmanlı dil enstitüsü”nü değil de, kendi gizli ideolojinizi gün ışığına çıkaracak ve Atatürk’ün Anadolu insanıyla yaşam verdiği “Harf Devrimini” yok edecek olan, Orta Eğitime zorunlu ders Osmanlıca’yı getiriyorsunuz. Bu projenizle, önceki projeleriniz gibi ancak kötü gidişinizi ivmelendirirsiniz.
Hep söylerim, “Türkiye değil Rcep kötüye gidiyor” diye: Rcep, yağdanlık aracındaki yalama yapan somunları da değiştirmeye başladı, gizdeki amaçlarına ulaşabilmek için..
İşin düşündürücü yanı; Rcep’in yakında kendisinin de değiştirileceğini görememesi..
- Ne demişti, gizemli danışmanı Cüneyt Zapsu; ”Süpürmeyin, biraz daha kullanın”..
- Kullanım süresi dolmak üzere..Ne, Gezi halk hareketinde katledilen Berkin Elvan’ı terörist diye suçlayan Rcep’i haklı gören Yavuz Bingöl ile Rcep Berkin Elvan’ın ailesinden özür dilemesi,
- Ne, 3. Boğaz köprüsü, 3. Hava Limanı ne de HES’ler,
- Ne, Jandarma Komutanlığını, İçişlerine bağlayarak Jandarma Genel Müdürlüğüne dönüştürecek olan “Güvenlik Paketi”nin yaratacağı “Özel Ordusu”,
- Ne, Akku’yu nükleer santralı Ruslar’a vererek, ucuz doğalgaz bağlantısı yanında mavi akım projesinin/ Güney Akım boru hattının, ‘Avrupa yerine’ Türkiye üzerinden geçirtmesi,
- Ne, toplu konut projelerin, AVM inşaatlarını, gölden ve denizden milyonlarca m3 kum çekmeyi, orman ve tarım arazilerimdeki dönüşümü ve de kentsel dönüşümü “Denetimsiz” bırakacak olan “Çevresel Etki Değerlendirme(ÇED) yönetmeliği olan “Doğayı ve doğanı yok etme fermanı”,
- Ne, şerefli türbanlar,
- Ne, Abdullah Öcalan,
- Ne, “Yargı Paketi”,
- Ne; 17-25 Aralık 2013 Yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklama soruşturmasını üstünü örtmek,
- Ne, türbana karşı, İzmir Ege Ünüversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğreti üyesi Prof. Rennan Pekünlü’yu 2 yıla mahkûm etmek,
- Ne, 10 bin polisi işten el çektirip polis devletine giden izlenim yaratmak,
- Ne; Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası Abdullah Gül ile Çankaya'da yaptıkları iddia edilen gizli görüşme sonrası, ‘Türk medyasının Ali Kemal’ı Yiğit Bulut muhbirliği ile’, Star Medya Grubu CEO'su Mustafa Karaalioğlu, Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert ve Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan’ın görevden alınarak veya Doğan medya grubu yok edilerek yandaş medya holdingler oluşturmak,
- Ne; Ak Saray sahibi 60’lık Rizeli Rcep dede ile Cızlavet (lastık ayakkabı, Menderes döneminde demokrat derlerdi) sahibi 75’lik Ermenekli Recep dedenin eşitlenmesi,
- Ne; “Bedelli askerlik ile zengini tercih ederek adaletsizlik yapmış oluruz” denmesine karşın “Bedelli askerliği” yürürlüğe koymak,
- Ne, %10 seçim barajında ısrar etmek,
- Ne, ecdadının mezar taşını okumak yalanıyla Osmanlı dilini zorunlu hale getirmek,
- Ne, Müslümanlara Amerika’yı keşfettirmek,
- Ne, fıtratlar,
- Ne de, sanal gündemler,
Bu kötüye gidişi durduracak ve gündemlerin-fıtratların efendisini kurtaracaktır!!!
*: Hazine-i evrak, mahzen-i evrak. Babıali Hazine-i Evrakı adıyla da anılan Osmanlı Devleti'ni ilgilendiren her tür yazılı belgenin bulunduğu yer.
Osmanlı Devletinde, Selçuklular ve diğer Müslüman-Türk devletlerinden gelen eski bir devlet geleneğine göre, daha ilk dönemlerden itibaren arşiv fikri mevcuttu. Devlet işlemlerine ait belgeler ve defterler önem derecesine bakılmaksızın muhafaza ediliyordu. Bunları koruyan görevliler ve bunların saklandığı mahzenler vardı. Bursa ve Edirne'de ilk arşivler mevcuttu. İstanbul'un fethinden sonra ilk arşiv Yedikule'de idi. Topkapı Sarayı'nın inşasından sonra Divan-ı hümayunun yanında yer aldı. Divan-ı hümayun kayıtları ile, Defterhane'ye ait tapu defterleri ve Defterdarlığa ait maliye defter ve kayıtları devletin önemli arşivleri idiler.
XVI. yüzyılda Osmanlı arşivi en yüksek düzeyine erişti. Geniş Osmanlı coğrafyası içinde, dakik işleyen bir bürokrasi sisteminin varlığı sonucu hem merkezi devlet kuruluşlarının ve hem de taşra idaresi ve eyaletlerin arşivleri teşekkül etti. Bunlar düzenli şekilde korundu ve hizmete hazır bulunduruldu. Savaşlarda devlet adına yazışmalar da yapıldığından, önemli arşiv defterleri bizzat ordu ile birlikte götürülüyordu. İmparatorluk başkenti İstanbul'da arşivler, Topkapı Sarayı Kubbealtı yanı, Defterhane Hazinesi, Bab-ı Hümayun'un üst katı, Tomruk Dairesi, Çadır Mehterleri Kışlası, Saray-ı Atik gibi depolarda idi.
Osmanlı Devleti'nin 1922'de ilgasından sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi, arşivlerin bütünüyle korunması için gerekli tedbirleri almıştır.
Osmanlı Arşiv zenginliği, bugün Balkanlar, Akdeniz, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da 24 bağımsız devlete ve buralardaki milletlerin tarihine ait en doğru ve en kıymetli kaynakları kapsamaktadır.
http://www.blogmilliyet.com/osmanli-devleti-nin-yalova-da-kurulmasi-ve-osmanli-dil-enstitusu/Blog/?BlogNo=193750
http://www.blogmilliyet.com/osmanli-dil-enstitusu-neden-kurulmaz-/Blog/?BlogNo=186168
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder