SELİN SAYEK BÖKE CHP’NİN YENİ SİYASETÇİ FİGÜRÜ
Sayın Kılıçdaroğlu vahşi kapitalizm diyerek, kapitalizmi eleştirmiş.. CHP’nin Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Selin Sayek Böke ise "kapitalizme uyum sağlamalıyız.. CHP’nin kapitalizme uyumlu, insana dokunan sosyal demokrat bir üretim modelini toplumun önüne koyması gerekmektedir " demiş..
Mesleği salt milletvekili olmak olan kişi Selin Sayek’e yönelik olarak “Çok iyi sunum yaptı, o bizim Tansu Çillerimiz” deyince birileri de; “Selin Böke kendini AKP kampında sanıyor. Dünya Bankası projelerinde çalıştı, ardından İMF’nin Washington bürosunda ekonomist olarak çalışmış, piyasacı, neoliberal bir bakışa sahiptir..” demekten kendini alamıyor.
Bende diyorum ki; “Ülkemin dağlarına Sosyalizm gelmiş de benim haberim mi yok? Yani, kapalı toplum oluşturduk (komün) ve kendi aramızda, ortaklaşa üretip tüketiyor muyuz da bihaberim? Dahası; Karl Marx ve Friedrich Engels’in “Das Kapital” bütünündeki ekonomi politikalarını mı uyguluyoruz da ben göremiyorum.
Arkadaşlar bal gibi Vahşi kapitalizm ile yönlendiriliyor, sömürülüyor ve bunu neoliberal politikalarla kısmen yumuşatmaya çalışıyoruz..
Parlamenter sistemdeki tüm sağ ve Sosyal Demokrat- Demokratik sol iktidarlar hep bunu yapmışlardır.
Bu nedenle, Selin Sayek Böke’nin "kapitalizme uyum sağlamalıyız” söylemini pek garipsemedim.
Yani, yıllardır; İMF ve Dünya Bankası ve benzer dünya finans kurumları aracılığıyla kapitalizme uyum sağlamaya çalışmadık mı?
Selin Sayek Böke, eleştiriler karşısında gerçeği net bir şekilde ortaya koydu:
- "Kapitalizme uyumlu bir ekonomi politikasından değil, kapitalist düzen yerine toplumcu bir ekonomi modelini halka sunmanın şart olduğunu söyledim. Medyaya eksik yansımış''
- İyi de, Kapitalizme uyumlu yapıdan, toplumcu ekonomik yapıya mı, yoksa; devletçi bir ekonomi modeliyle bir çeşit “Devlet Kapitalizmi” olan Sosyalizme ‘mı geçiş yapacağız?
Dahası; Organize bir devrimci hareketle uluslararası işçi sınıfının ortak dayanışmasında kominiz mi harekete geçireceğiz? - Marx’ın dediği gibi, kapitalizm, yapısal durumunun dinamiği ve çatışması sonucu yerini komünizme kesin olarak bırakacağına mı inanıyoruz?
- Burjuvazinin ürettiği, her şeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır. Kendisinin devrilmesi ve proletaryanın (Proletarya veya köylü kaldı mı?) zaferi aynı ölçüde kaçınılmazdır düşlerinde mi gezineceğiz?
İslam’a dayalı toplumcu bir ekonomi modeli isteyenleri mi benimseyeceğiz? Kısacası; “Kapitalizm ysrsttığ ferdin istismarını; Sosyalizmin kolektif tahakkümünü ve istismarını İslamiyet ortadan kaldırır ve de herkesin kazancı, emeğine göre olur.” diyenleri mi dinleyeceği (“Rabbena hep bana” dediklerini unutmayalım, dahası bu anlayışla çaldıklarını).
Yoksa; Kapitalist ve Sosyalist ekonomi politikalarındaki esinlenmeyle harmanlayarak özelleştirme yerine özerkleştirmeyi ilke edinmiş, insanların yaşayabilmesi için üretme, ürettiklerini bölüşme biçimlerini amaçlıyan “Toplumcu ve Halkçı Ekonomi Modeli”ne mi geçmeliyiz?
“Kapitalizm, ‘özelleştirmelerle’ veya keyfi ‘siyasi ve ekonomik rant çıkarsallığındaki’ devletçi politikalarla (TOKİ örneği) kurumsallaştırdığı ‘Lokal Devlet Kapitalizmi’ ile topluma değil birey ve gruplara kazandırmaktadır. Doğrusu; toplumları bireyler ve gruplar halinde, bireyleri ve grupları da kendi içinde parçalayarak, özellikle bireylerde bütün tinsel (ruhsal) ve tensel (bedensel) düzenini bitiriyorlar.”
Toplumcu/Halkçı ekonomi Modeli, Özerkleştirme ve Özyönetim:
Bence, sermayenin ve refahın topluma yayılmasının daha kolay olacağını düşündüğüm “Sol anlamlı Toplumcu, yani Halkçı Ekonomi Modeli”ne geçilmesi gerektiğine inananlardanım.
Olgu, kesinlikle Bülent Ecevit’in mimarı olduğu ekonomik açılımı 'Halk sektörü' , 'Özyönetim' projeleri ile beslenmelidir.
1978 Seçim Bildirgesine(Ak Günlere, Cumhuriyet Halk Partisi 1973 seçim bildirgesi) göre;
«Köylü kooperatiflerinin, sosyal güvenlik ve yardımlaşma kurumlarının, sendikaların, yurt dışındaki işçi ortaklıklarının ve benzeri halk ortaklıklarının girişimlerinden oluşacak sektöre ‘Halk sektörü’ denilmektedir.»
Bildirgede bu sektörün güçlendirilmesi yoluyla ekonomik gelişmenin sosyal adalet içinde hızlandırılacağı, ekonomik gücün belli ölçüde halk elinde toplanmasının sağlanacağı, yönetimde halkın ağırlığı artırılarak demokrasinin güçlendirilmiş, daha sağlam bir temele oturtulmuş olacağı ileri sürülmekte; sanayileşmeyi hızlandırmak üzere uygulanacak teşvik tedbirleri, öncelikle halk sektörüne yöneltilerek halk ortaklıklarının büyük sınai işletmeler kurabilecek, dünya pazarlarında varlığını duyurabilecek güce erişmesinin kolaylaştırılacağı umulmaktadır.
Halkın sanayi kuruluşlarına ortak edilmesi veya halka açık şirketler konusu sanıldığı gibi sol bir politikanın gelişmesi değildir. Bu yolla koyu sosyalizm veya devletçilik siyaseti karşısında sosyal piyasa ekonomisinin sağlamlaştırılması istenmektedir.
Aynı düşünce ile, Kamu yararı adına ‘devlet sektörü veya özel sektörün’ kendi paylarından bir bölümünü işçilerine ve çalışanlara verebilecekleri düşüncesi ileri sürülmektedir. Ki buna “özelleştirme” karşıtı “Özerkleştirme” denebilir.
Bağımsız olarak, emekçinin, emeğini yönlendirip, kamu yararına(kendi yararına, kendine/halkına üretmesi) üretim sürecini başlatması.Tarım, sanayi ve hizmetler gibi çeşitli iktisadi alanlarda yaygınlaştırılabilir. Devindirilebilir, yani değer yaratan ortak emeğe dönüştürülebilir.. Bir çeşit “Halk Sektörü” Ve de; Bireylerin, dışarıdan herhangi bir yönlendirme olmaksızın amaçlarını etkin bir biçimde gerçekleştirmelerini sağlayan yöntem ve seçenekler bütünü olan “Özyönetim”..
Bu ve buna benzer düşüncelere marksist parti ve sendikalar karşı çıkmaktadır.
Haklı, çünkü; Marx’ın söylediği gibi; bütün sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalizm feodalizmin içsel dinamiklerini harekete geçirerek, feodalizmin yerini aldı. Ardından, sınıfsız bir toplum olan komünizm de; kapitalizmi yok eden iç dinamiklerinin siyasal geçişi ile Kapitalizmin yerini aldı.
Benim anlattığım ikisinden (Kapitalizm ve Sosyalizm) de esinmeler içeren “yapısal değişimler” bütünündeki ikisi arası bir şey. Dahası, Selin hanımın vurguladığı “Toplumcu Ekonomi” oluşumuna geçiş yapacak yapısal değişimler..
Halk:
«Halk, bir ulusun belli bir çevre içinde yaşayan bölümü, aynı yerde toplanmış kimselerdir. Bazen “Halk” sözcüğü seçkinlerin(varsılların) veya resmi görevlilerin dışında kalanları anlatır. Dahası; «Halk, egemen sınıflar dışında, toplumun sayıca büyük olan bölümüdür,»
Halk sözcüğü genelde böyle tanımlanıyor. Değişik şekilde anlaşıldığını da görüyoruz,
«Halk, insanlar topluluğudur. Bir ülkede, bir inançta, belirli değerlere bağlı insanların tümü»
Halk, toplumun büyük kesimini oluşturuyorsa, Selin Sayek Böke’nin "Kapitalizme uyumlu bir ekonomi politikasından değil, kapitalist düzen yerine toplumcu bir ekonomi modelini halka sunmanın şart olduğunu söyledim” demesinde haklılığını yakalıyorsunuz.
“Halk sektörü” ve “Özyönetimi” özel sektör ve kamu sektörüyle karıştırmamak gerekir. Hem amaç hem yapı bakımından farklı oluşumlardır ve Toplumcu ekonomiye özdeştir.
“Yapısal Reform” nasıl olmalı: Kesinlikle yapısal reformlara gereksinimimiz var. Bu asla; “Sizin ekonominiz kötü değil, ama iyi de değil. Gelişmiş Batı ekonomileri gibi olmanız için size bir reçete gerekiyor! Yani yapısal reformları hızlandırın!” diyenlere “evet” demek değildir.
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ancak: “Yapısal reform, Yapısal reform, Yapısal reform.” vurgusuyla, ekonomimizin gelişeceğini söylemektedir.
İyi de, nasıl bir yapısallık reformu?
- Kapitalist bir yapısal reform mu, yoksa Marksist mi?
- Hangisiyle, devletin ekonomideki yerini ve rolünü azaltacak veya çoğaltacaksınız?
- Yani, özelleştireceğiz mi, yoksa devletleştireceğiz mi, kurum ve kuruluşları?
- Adaletli düzen adına, gelir vergilerini yükseltecek miyiz?
- Yoksa gelir vergilerini yükseltmek ekonomik gelişmeyi engeller mi diyeceğiz?
- Sosyal demokrat partiler, Marksist kökenden geldiği gerçeğinden yola çıkarak sola mı kayacağız, ya da merkeze yakın sağ partiler gibi sağa mı kayacağz veya iki gerçeği harmanlayıp 21. yüzyıl ideolojisini mi arayacağız?
Bilindiği gibi, Sosyal demokrat anlayış, devlet harcamalarını, kamu borçlanmasını ve de gelir vergilerini artırıp toplumun yaşamını kolaylaştıracak hizmetler götürmektir. Bu bir yapısal reformdur.
Biz, Toplumcu bir ekonomiyi uygulamaya koymak için; Özal zamanında “Orta Direk”, AKP zamanında “ Orta Gelir grubu” diye tanımlanan kesimi bile yük olarak gören bir ekonomi politikasının değiştirecek “Yapısal Reforma” yönelmek zorundayız. Bunun için; hukuk ve yargı reformu gibi üst yapı reformlarını yapmak zorundayız.
Bunun içinde; demokrasiye ve olgulara din penceresinden değil bilimsel pencereden bakacak anlayışa öncelik tanıyan duruşa gereksinimiz var. Ki o zaman; yüksek teknolojiye sahip, katma değeri yüksek mal üretmeyi sağlayacak yapısal değişimleri yaşama geçirebiliriz.
Yeni bir kur düzenine geçmek yapısal reformdur. Yani; Sabit kurdan dalgalı kura, dalgalı kurdan sabit kura geçmek.. Örneğin Devletin ekonomiye daha çok karışmasını ve para politikalarını (piyasa aktörü merkez bankası aracılığıyla) belirlemesini (piyasaya döviz satarak veya piyasadan döviz alarak değer makasını koruma) istiyorsan; ülke parasının (yerel para) yabancı ülke paraları karşısındaki değerini (başka bir para biriminin veya para birimleri sepetinin değerine veya altın gibi başka bir değere bağlayacak şekilde) hükümet tarafından belirlet ve döviz piyasasındaki arz ve talep koşullarından bağımsız olarak döviz kurunu sabit tut (sabit kur).
Veya; ülke parasının değerini piyasa tarafından belirlet. Yani; döviz kuru sistemlerinin en esnek olanı, kurların hiçbir müdahale olmadan tamamen piyasada arz ve talebe göre belirlendiği serbest dalgalı kur sistemine geç.
Budur yapısal reform. Siyasi ve ekonomik rant adına Köprü, havalimanı, yol, konut inşa etmek, enerji yatırımlarında bulunmak, tarımda su kullanımını etkinleştirmek, Rusya’nın Avrupa doğalgaz boru hattı projesinden vazgeçip Türkiye'ye boru hattı yapması, doğrusu Batı'ya karşı Rusya kozunu kullanmak ve de küreselleşmeye uyum projeleri değildir.
Siz gerçek anlamda inandırıcı Yapısal Reformu yaşama geçirmeyeceksiniz, fakat; G-20 dönem başkanlığını üstlendiğinizde kendinizi bırakın, 20 ülke ile birlikte dünyaya "yapısal tedbir aklı" verebilme gücünü kendinizde göreceksiniz. İnandıcı gelmiyor bana.
Çin bile olası kriz düşünürken biz hala yalanlarla halkı aldatıyoruz, özellikle 2015 seçimleri yaklaştığı süreçte.
Biliyorsunuz, çoğu Çine akan piyasaya dolar, Euro ve Yen sürdü ABD, AB ve Japonya. Para(parasal genişleme) bitince, büyüme azalacak. Düşük ücretle çalışan emekçinin ürettikleri satılınca ve üretilmeyince emekçi işsiz kalacak. Dahası; Tarım dişi iş gücü her yıl 20 milyon artıyor, büyüme durduğunda, yani ABD ve AB malını almaz ise büyüme duracak ve işsizlik Çini vuracak, yani işgücünü istihdam edemeyecek. Ayrıca; Çin’in sıkı para politikası devam ederse, birçok inşaat ve gayrimenkul firması iflas edecek. Gayrimenkul fiyatlar yarı yarıya düşecek.
Olası Çin krizi düşünülürken, sen Çin olmazdan dünya’yi çarpmayı çalışıyorsun. Aslında Türkiye’yi Çin olmazdan çarpıyorsun, çünkü ekeonominini lokomotifi inşa sektörününü “Konut” alanını TOKİ aracılığıyla abartıyorsun. Bir gün bu konut balonu patlar Çindeki gibi ve batık kredilerle uğraşır senin finans kurumların/bankalar, banga (Lazca, aptal)!
Bir ikincisi; Rusya'nın Avrupa'ya boru hattı projesini iptal edip, Türkiye'ye yapmaya karar vermesi, Türkiye'ye satılan doğalgaz fiyatında yüzde 6 indirim yapılacağını açıklaması bence abartıldı. Rusya başka ülkelere bizden daha ucuza gaz veriyordu zaten.
Rusya ve Türkiye’nin bu yeni projesinin gerçekleşmesi çok zor..Rusya’nın amacı gazı doğrudan Avrupa'ya satmak ve yıllardır Avrupa'da yaptığı yatırımlarla birlikte, tümüyle Batı pazarını ele geçirmek . Bulgaristan kabul etmemişken, bu kez Türkiye üzerinden doğalgaz boru hattıyla, AB'ye karşın bu pazardaki hâkimiyetini artırması mümkün değil.
Rusya resmen Avrupa pazarı için bizi kullanıyor. Türkiye ise kendi üzerinden, sadece transit geçiş ücreti alıp buna izin verecekse ve kendi satmayacaksa "Rusya niye kendi fiyatını belirlemediği gaz için bunca yatırım yapsın?" sorusu gelir.
Türkiye'nin içinde bulunduğu yapıda küresel risk faktörleri kırılganlığı tetikliyor. Euro bölgesindeki yavaşlama, potansiyel büyümedeki azalış, küresel finansal koşullarda sıkılaşma, jeopolitik gerginliklerin artması önümüzdeki dönem için risk faktörü olarak görülüyor.
CHP'nin Ekonomiden Sorumlu yeni Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, tüm bunlar nedeniyle, şu söylediklerinde haklı:
<< “Bir fay hattı var ve fay hattında ciddi bir enerji birikmesi var.. Kanıksanan bir durağanlık var. İşsizlik yüzde onlarda takılmış. Bu çok yüksek bir oran... İş bulmak zorlaştı. Bir sıkışmışlık var. Türkiye 2002 ile 2006 arasında yılda yüzde 7 büyüdü. Ortalama olarak yüzde yedi daha zengin oldu. 2007’den sonra ise yüzde 3.5 büyüdü. Bu yavaş yavaş ölmek demek... Eskiden ne olurdu? Yüzde 7’den yüzde eski 7’ye düşerdik. Çok derin hissederdik o kırılmayı. Eskiden yüzde 7’den eksi yüzde 7’ye aniden düşülürdü. Şimdi yüzde 7’den yüzde 3.5’a düşüş söz konusu. Bu da bir başarı değil mi?.. Türkiye’de artık kimse fabrika kurmuyor. Bu da yarına dair istihdam öngörülebilirliğini ortadan kaldırıyor. Hükümetin ilk 6 yılında yabancı yatırımcı Türkiye’ye güven duydu, Türk yatırımcı da güven duydu. Yarınını öngörüyordu yatırımcı, uzun vadeli yatırım yapıyordu. Ama artık bu yok… Büyük fiyasko şu: Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca ortalama yüzde 5 büyümüş. Son altı yıldır ortalama yüzde 3.5 büyüyoruz. Fiyasko bu. Evet, kriz yok. Evimizi kaybetmeyeceğiz yarın, iyi ki de kaybetmeyeceğiz ama o kadar da iyi bir durumda değiliz. İkinci fiyasko ise şu: Bu durum sürdürülemez, bir noktada patlar..” >>
Ve;
Siyasi endişeler ve rubledeki değer kaybıyla döviz alev aldı. Dolar 2.4140'a çıkarak yeni tarihi zirveyi gördü. Euro ise 31 Mart 2014'ten sonra ilk kez 3 lirayı aştı.
Siz düşünün ve Selin hanımın haklı olup olmadığına karar verin. Ben haklı diyorum ve 21. Yy ideolojisi sürecine katkı verecek önemli bir akademisyen ve yeni bir siyaset figürü olduğunu düşünüyorum.
http://blog.milliyet.com.tr/imf-borc-veriyoruz--buyuk-projelere-para-bulamiyoruz/Blog/?BlogNo=416350
http://blog.milliyet.com.tr/17-aralik-darbesi-ve-ekonomomiz/Blog/?BlogNo=443887
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder