Kamu hukukundan doğan haklara sahip, kamu görevi işlevindeki “Meslek Örgütleri”, 1950’lerde yürürlüğe giren yasa ile kurulan ve Anayasamızın 135. Maddesinde yükümlülükleriyle birlikte tarifi yapılan ‘Kamu Kurumu’ niteliğinde birer tüzel kişiliklerdir.
Temel işlevleri; meslektaş ve mesleki sorunları, toplumsal temel sorunlardan soyutlamaksızın çözmeye çalışan Meslek Odaları, devletin yerine getirmekte olduğu görevleri ve yetkileri devralan Kamu Meslek Kurumu niteliğindeki Demokratik Kitle Örgütleridir(DKÖ).
Merkezi yönetimin yasal düzenlemeleri, meslek odalarını ve sendikaları(STK) devletten bağımsız kuruluşlar olmaktan çıkarmıştır.
“Ceberut(zorba) merkezden kurtulmak gerekir, bu nedenle yerelleşmeyi ve yerinden yönetimi savunuyoruz” demelerine karşın, AKP iktidarı, özellikle 6235 sayılı TMMOB Yasası’nı ‘kendi ideolojisi bağlamında’ değiştirmek istemesi, ‘Ceberut merkezi’, yani; acımasız ve zorba merkezi yönetimi daha da öne çıkarmaktadır.
TMMOB ve benzer kuruluşlar; mevcut olan yasal kimlikleriyle, bağımsız kalabildiklerini söylemek olası mı? İktidarlara göre değişen bir bağımsızlıkları var. Merkezi yaptırımlar karşısında böylesi görece bağımsızlık sahibi olsalar da, meslek odaları(ille de TMMOB, TTB, BAROLAR), merkezi ve yerel karar alma süreçlerindeki yanlışlara, karşıt duruşlarıyla(muhalif), yine de merkezi ve yerel yapıyı zorlamışlardır.
Sivil Toplum olmadan demokrasinin olmayacağını savunduğunu ve doğal örgüt yapısıyla(toplum)birlikte, sivil bireye önem verdiğini söyleyenler; örgütlü sivillerden rahatsızlar. Örneğin, birey mühendise, hukukçuya, doktora v.d evet diyenler, onları merkezi yapının zirvesine taşıyabilmekte, fakat örgütlü mühendis mimardan, doktordan, Avukat’tan v.b çekinmektedirler.
Bu anlayışın sahipleri; siyasi partilerdeki örgütlenme modelini, ‘kendi dar örgütsel çıkarlarıyla örtüştürmek, yaygınlaştırmak ve karşıt duruşları edilgenleştirmek adına, kendi sağ çizgilerindeki meslek odalarını ve STÖ’lerini sistemli bir şekilde örgütlemektedirler. Böylesi Sivil Toplum Örgütler(STÖ) ve Meslek Odaları; kendilerine özgü doğruları olan öğretilerini(doktrin), sağ cepheden sol söylemlerle harmanlayıp-özellikle son 10 yıldır- ‘rasyonel eylemsellikten soyut, durağan yandaş’ yaklaşımlar içindeler.
Bu tür yapılanma, liberal kapitalist, gelenekçi muhafazakâr ve de siyaseti dinselleştiren kesimlerde rastlanılmaktadır. Bu sivil düzlem, doğrusu; görkemli saraylar yıllarca, aynı kimliklerce ‘güdüldükleri partilere sıçrama amacıyla’ yönetilmektedir.
Özellikle 1980’ler sonrası yapılanan Demokratik Kitle Örgütleri(DKÖ)’nde demokrasiden söz edebilmek zor. Çünkü, DKÖ’leri bu süreçte gönüllülük esası unutularak, ‘iç hesaplaşmalar bütünündeki’ grup çıkarlarının öne çıkarıldığı, bir grubun oligarşik sürekliliğini dayatan platformlara dönüştürüldü adeta.
Günümüz iktidarı, kendi düşünselliğindeki(sağ) STÖ ve DKÖ’lerinde yoğunlaşmış bu olumsuzlukları bahane ederek, yeni düzenlemelerle, sol kimlikli DKÖ’lerini ve de STÖ’lerin ele geçirmenin yasal kurgulaması içindeler. Yani, TMMOB’yi, Tabipler Odası(TO), BAROLARI v.b örgütlenmeleri ele geçirmenin savaşı içinde…
Bu örgütlerin sağ ve liberal olanları sivil halkın örgütü değil, siyasi baronların sivil örgütüdür, adeta. Böylesi Sivil örgütlerinde; yararlı, üretken birikimi olan kimliklerin yerine, yağdanlık katsayısı yüksek yetersizler egemen kılınmak istenmektedir. Bu yaklaşım, önümüzdeki süreçlerde kalitenin ve verimliliğin de önüne geçecektir. Çünkü, bu kimlikler, STÖ ve DKÖ’leri TBMM’ine sıçrama düzlemi olarak kullanmaktadırlar.
Olguyu, daha da açar isek; Sağ ve bazı sözde sol siyasi partilerde genellikle; yandaş kayırma, yani; büyüklerin koruduğu, büyüklerin egemenliğindeki kimliklerin sürekliliğini öne çıkaran, bir örgütlenme biçimi (İng. Klieantelizm) egemendir. Bir diğer söylemle; koyun-Suru psikolojisi bütününde güdülen üye yapılanması...
İnsanların buna evet demelerinin Nedeni; nimetlerden yararlanma arayışıdır. Bu yapılanma, doğrusu, siyasi partilerdeki çıkar paylaşımı, yandaş STÖ ve DKÖ’lerine de yansımıştır. Bundandır ki; Meslek Odaları’nda veya etkin STÖ’lerde örgütlenme bağlamında yaygınlık yoktur. Başkan ve yönetimler, kendilerini süreli kılmak için, çıkarsal dar örgütlenme biçim oluştururlar. İktidarda olmanın olanaklarıyla(kendilerine rakip gördükleri farklı siyasi düşünsellikleri de gerekçe gösterip) örgüte yararlı üretken/yetkin üyeleri dışlayıp, yaygınlaşmanın önüne geçebilmektedirler.
Gönüllü kuruluş yönetimi olduklarını unutarak, genel kurullarında(nitel olmayan nicel güçlerine) onaylattıkları yönetmeliklerle baskılarını daha da artırarak, yönetimlerde yıllardır aynı kimlikler olarak etkinliklerini devam ettirebilmektedirler.
Merkezi yönetim, meslek odalarında egemen oligarşik bu yapıyı kıracak yasal düzenlemeler getirmesi gerekirken, sadece Türk Mühendis Mimar Odalar Birliği(TMMOB) üzerinde yoğunlaşması düşündürücü değil mi sizce?
Yapılması gerekenler:TMMOB özelinde bir şeyler yapmak istiyorsanız; ideolojik amacın doğrultusunda 6235 sayılı TMMOB Yasası’nı değiştireceğine, 6235 ile birlikte1938 doğumlu 3458 Sayılı ‘ Mühendislik Mimarlık Yasalarını varsıllaştır.
Ve; Mesleki yeterlilik gerektiren mühendislik ve mimarlık hizmetlerini yeniden tanımla. Mesleki yeterliliği geliştirecek eğitim süreçlerinin önünün açacak kolaylıklar getir. TMMOB ve bağlı odalara, denetim ve gözetim yetkisini artıracak yaptırım güçleri kazandır(Çünkü, ülkemiz, adeta; ‘Avrupa ve Asya’ arasında, üzeri fay katarları yüklü deprem köprüsü gibidir. Bunun için; ülke çapında, üstün teknolojili depreme dayanıklı çağdaş bir yapılaşmanın yaşama geçirilmesi için önlemler gerekmektedir).
Deprem yönetmeliğini ve Yapı Denetim yasasını(4708) disipline et. Kurumlar, kuruluşlara, gerçek ve tüzel kişilere; yapacakları veya yaptıracakları mühendislik ve mimarlık hizmetlerinde, hizmetin önemi ve özelliğine göre, ülke çapında, çağdaş, kaliteli, konforlu ve depreme dayanıklı bir yapılaşmanın sağlanması için mesleki yeterlilik belgesine sahip mühendis ve mimar çalıştırmak ve çalıştırma zorunluluğu getirecek ve bu konuda TMMOB ve bağlı odalara yetki verecek yasal düzenlemeler getir.
Van'da, 23 Ekim 2011 günkü depremden 17 gün sonra(9 Kasım 2011) meydana gelen 5.6 büyüklüğündeki ikinci depremde yıkılan Bayram Otel'in sahibi Tevfik Bayram'a verilen 11 yıl 1 ay 10 günlük cezayı Yargıtay 12. Ceza Dairesi "eksik" bulup bozmasındaki gerekçe 2002 sonrasının iktidarının deprem olgusuna nasıl baktığının göstergesi. Evet; Yargıtay, Bayram'a verilen cezayı bozarken, binayı 2007 Deprem Yönetmeliği'ne göre uygun hale getirmeyip taşıyıcı sistemde güçlendirme yapmamayı "kusur" olarak nitelendirdi ve suç saydı ve de binalarda Deprem Yönetmeliği'ne uygun güçlendirme yapmamayı suç kriteri olarak karara geçti.
Bu demektir ki; Ankara'da Demetevler başta olmak üzere Türkiye çapında, risk altındaki 6.5 milyon konut için(2 milyonu İstanbul’da) ‘önlem geliştirmeyip) AKP iktidarı suç işlerken, bu konulardaki duruşuyla toplumu da duyarlı kılma savaşı veren TMMOB’yi suçlayarak, ekonomik rant adına olguyu öteleyip suçunu katmerleştiriyor.
Öyle ki; 500 milyar dolarlık bir rant aktarma projeleri bütününde ‘Özellikle İstanbul olmak üzere’ başta yeşil alanlar, tarihi ve doğal sit alanları, hatta deprem toplanma odaklarının ve tüm boş alanların, kamuya ait arsa ve arazilerin yapılaşmaya açılarak, buralara AVM, Lüks konutlar ve sermaye tapınakları diye tanımladığım devasa yapılar inşa edilmiştir.
Sözde, 6306 Sayılı Afet Riski Altında Bulunan Alanların Dönüştürülmesi yasası çıkarıldı. Yasa; estetik yoksunluk bir yana kesinlikle ortak akıldan, yaşanılır olmaktan ve sürdürülebilir bir yaşamı hedeflemekten uzaktır. Kişi ve grupların özdeksel ve siyasal çıkarını dikkate alan rant eksenli bir düzen, kentsel dönüşüm kavramı ile özdeşleştirilmiştir.
Eğer siz, salt 6235 sayılı TMMOB Yasası’nı siyasi ve ekonomik rant adına değiştiriyorsanız, daha doğrusu; İktidarınızın milyon dolarlık "rant" projeleri önünde engel olarak gördüğünüz TMMOB’yi ele geçirmek için değiştiriyorsanız, ben; bazı eksikler olsa da, 3458 ve 6235’i, dahası TMMOB’yi savunurum.
Şu soruyu da sorarım: “Neden TMMOB ve Sol oda yasaları üzerinde durulur da, niçin ticaret ve sanayi odalarının yasaları üzerinde durulmaz ki ?” Her ikisini de(3458 ve 6235) ben(TMMOB) önce kendi düzlemimde; mühendis, mimar ve şehir plancımla tartıştırır , rapor hazırlar ve size sunar, katılımımda yasanın düzenlenmesi için evet derim.
Asla, ‘ben yaptım, oldubitti ’ye izin vermem. Benimle ilgili yasal düzenlemelerde, özellikle; 2001 yılında yaşam bulan Avukatlık Yasas’nın getirdiği ayrıcalık(AŞ’lerde ve Konut Yapı Kooperatifleri’nde avukat bulundurma zorunluluğu) baz alınmalıdır.
Sivil örgütler ve meslek odalarının baronları, sivil oligarşiyi kurumsallaştırmaktan vazgeçmelidirler. Bu nedenle; Sabit ve değişmez kurallar koyan(dogmatik), ortodoks(katı) tutumların; sivil girişim güçlerini(Fr.inisiyatif), yani STÖ ve DKÖ’lerini örgütlenmelerini, antidemokratik örgütlere dönüştürdüğü gerçeğini yadsıyamayız.
Ticaret eksenli Meslek Odalarının bütününde; genel kurullarında belirledikleri disiplin ve benzer uygulama yönetmelikleri sürekliliklerini güçlendiren maddelerle demokratik ve katılımcı ilkeleri ortadan kaldırmakta ve örgütü adeta bir grubun örgütü haline getirmektedir.
Bazı odalarda, ülke yapılanması için demokratik merkeziyetçiliği örseleyen abartılı yerinden yönetim(desantralizasyon) savunulmakta, fakat kendi düzlemlerinin yapılanması için olguya şiddetle karşı çıkılmaktadır. Öyle ki, yerinde yönetim ilkelerinin antidemokratik yaklaşım olduğunu savlanabilmektedir. Kendi düzlemlerinde karşı oldukları yapılanma içinde olan, Barolar Birliği, Tabipler, Eczacılar v.b odalar ile toplumsal muhalefette aynı örgüt içinde bütünleşebilmektedirler.
Fakat; TMMOB içindeki bazı odalar, ‘olguyu daha da abartarak’ bazı şubelerinin bağımsız bütçe denetim ve tüzel kişilik istemlerine karşı duruş göstermekte, ama bir başka şubenin benzer istemlerini faşizan yaklaşımlar olarak yorumlayacak kadar keyfi görece politikalar sergileyebilmektedirler.
Bu aksayan yönleri, kendi düzlemlerinde çözüme kavuşturmak zorunluğu varken, çözümlemeyip AKP iktidarına materyal oluşturuldu. İktidar, merkezi otoriteyi ‘ceberut devlet anlayışı’ diyerek eleştiri getirirken, bugün ‘aksayan yanlarımızı ve’ o ceberut devleti araç olarak kullanmaktadır, tıpkı amaçlara ulaşmanın aracı olarak gördüğü demokrasi gibi…
Her şeyi batı normlarıyla örtüştürme yaklaşımlarına pek katılmıyoruz. Önemli olan olguyu evrensel ilkelerle örtüştürebilmektir. Bu nedenle meslek odaları ve STÖ’lerini, hükümetler, şirketler ve medyadan güvenilir kılmak istiyorsak, belirtmeye çalıştığımız ölçütlerle konuşlandırmamız gerekir. Eğer; karmaşadan uzak saldırabilmek, direkt mesajlar, birliktelik kurabilmek, hedefleri net anlaşılabilir kılmak, medyaya kendilerini anlatabilmek ve bilişim dünyasıyla örtüşebilmek ilkelerinde samimiysek…
STÖ’leri ve Meslek Odaları’nın ‘devletin önceliklerinden kendini soyutlamaksızın’ kendilerine özgü öncelikleri, gündemi ve sorunları çözecek işlerliği, yapısal gücü olmalıdır.. TMMOB ile ilgili düşünülen yasa bunları düzeltmenin aracı olarak görülmelidir, kendi ideolojini yaygınlaştırmanın değil.
Beraberinde getireceği yatırımlarla birlikte 25 milyar TL maliyeti olan ve 28 Ekim 2010'da dönemin başbakanının katılımıyla temeli atılmış Gebze-Orhangazi-İzmir otoyolu, 20 Milyar TL’lik Kartal kentsel dönüşüm projesi, ardından dördüncüsüne neden olacak 3 milyar TL keşfindeki 3‘üncü köprü projesi, 12 Milyar TL maliyetli Marmaray tüp geçiş projesi, 36 milyar TL maliyetli Akkuyu nükleer santrali, 2 milyar lira maliyetli AK-Saray, yaklaşık 7 Milyar TL maliyetli Galataport projesi, Gezi Halk Hareketine neden olan ve hala gizliden gizliye düşündükleri 3 Milyar TL maliyetli Taksim Topçu Kışlası-cami projesi ve 2 milyar TL’yi aşkın Levent garajı ihalesi ile, 22 milyar 152 milyon Avro'luk 3. Havalimanı, devasa keşifli Çılgın proje İstanbul Kanalı ile toplam 100 milyar Avro’yu geçen yatırımlara, ‘sürekli kamu çıkarı adına ekolojik ve sosyolojik dengeleri korumak için’ AKP iktidarına dava açan ve çoğunu da kazanan TMMOB’yi engel olarak gördüğünüz için, TMMOB’yi yok etmek adına, TMMOB’nin yasasını değiştirmek için, hiç de demokratik olmayan, faşizan bir yasanın kurgulanmasının elbette ki karşısında olacağız.
TMMOB, özellikle Gezi olaylarındaki çıkışlarıyla gündeme gelmişti. TMMOB’un Cumhurbaşkanlığı Sarayı başta olmak üzere üçüncü havalimanı, üçüncü köprü ve HES’ler olmak üzere birçok projeyle ilgili açtığı davalar bulunuyor. TMMOB, bu davaların birçoğunda yürütmeyi durdurma kararı aldı.
“Üçüncü Havalimanı’nın çevre düzeni ve imar planının iptali ve yürütmesinin durdurulması-Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu iptali-Akkuyu’nun Çevre Düzeni Planı’nın iptali istemiyle açılan davada Danıştay durdurma kararı verdi-Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın SİT statüsünün değiştirilmesi kararını Ankara 11. İdare Mahkemesi iptal etti. Danıştay karara yapılan itirazi reddetti-3. Köprü Projesi güzergahında parçalı değişiklikler öngören 1/5000 imar planı değişikliklerine karşı dokuz meslek odası 17 dava açtı-Yatağan, Yeniköy, Kemerköy ve Çatalağzı termik santrallerinin özelleştirme sürecine ilişkin açılan davalar sürüyor-Galataport ihalesiyle ilgili açılan davayı görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, yürütmenin durdurulmasına karar verdi. ”
TMMOB’ye bağlı 23 oda 6235 sayılı TMMOB Yasası`nın böylesi değiştirilmesine asla izin vermeyecektir. Anayasanın 135. Maddesinde belirtilen kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olan ve yine Anayasa`nın 123’nolu İdarenin bütünlüğü ve 124 nolu Kamu Tüzel Kişiliği maddeleri dikkate alınarak 27 Ocak 1954’te çıkarılan 6235 sayılı TMMOB yasasının, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından düzenlenmesiyle değiştirilmek istenmesinin altında yatan gerçeklik; mühendis, mimar, şehir plancılığı disiplinlerinin meslek örgütlülükleri olan TMMOB’yi bitirmektir.
Bildiğiniz gibi; Hükümet, Gezi olaylarının ardından gece yarısı önergesiyle TMMOB’un ‘harita, plan, etüt ve projelere’ belli parasal bedel karşılığında verdiği vize yetkisini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devretmişti.
Bu işletilen süreç, KHK’lerle başlatılan tekelci otoriter kamu yönetimi anlayışının devamıdır. Nasıl ki, bazı özerk kamu tüzel kişiliklerin özerk yapısı yok edildi, TMMOB’nin özerkliği de bir şekilde ilgili bir bakanlık bünyesinin vesayeti altına alınarak sonlandırılacaktır. AKP’nin bu duruşu; merkezi idare ve yerinden yönetim arasında AKP’nin düşündüğü özerkliği içeren görev paylaşımına da, ceberut devlet anlayışlarıyla gem vurmaktadırlar. Merkezi yapıdaki katılığı, ceberut devlet diyerek eleştiren, AKP kendisiyle ne denli çeliştiğini göstermektedir. Çelişkinin gerçek açılımı; “ her demokratik açılım yalandır. Ben ülkeyi tüccar gibi yönetirim. Buradaki amacım, ideolojime sermaye kazandırmaktır” itirafıdır.
2002 sonrası başlatılan ideolojik sermaye birikimini ivmelendirecek olan; ülkeyi tümüyle rant düzlemine dönüştürmek, çıkarsal imar politikalarını yaşama geçirmek, ormanların ve kamu arazilerinin 2B ile talan etmek ve kentsel dönüşüm yalanı ile bütün, rant yönelimli politikalar, asla; mühendislik ve mimarlık ve de şehir plancılığı hizmetlerini dikkate almayacaktır . Kamusal hizmet ve kamusal mesleki denetimi temel ilke alan TMMOB’un 500 bine ulaşan örgütlülüğü buna asla izin vermeyecektir. Çünkü, TMMOB sürekli kamuya bilimsel gerçekleri aktarmıştır, aktaracaktır. Bunun için de; hiç çekinmezden, sürekli hukuk yolunu kullanmıştır, kullanacaktır.
Kurulduğundan(1954) bu yana, mühendislik bilimi ve disiplinini, egemen sömürgen emperyalizmin değil, tüm emekçilerin/insanlığın hizmetine adamış bir TMMOB performansını kimse kıramayacaktır. Siz eğer, olguyu siyasi ve ekonomik rant çıkarsallığınıza konuşlandırmak için TMMOB yasasını değiştirmek istiyorsanız, karşınızda, salt örgütleri değil, mühendislik ve mimarlık ve de kent planlaması bilimine saygılı ve duyarlı ‘yaklaşık 500 bin’ Mühendis, mimarları ve şehir plancıları karşınızda bulursunuz.
TMMOB’nin ve benzer özerk kuruluşların devletin koşutunda(Fransızca, paralel) hareket etme ve devletten(doğrusu hükümetlerden) izin alma zorunluluğu yoktur. Aksine, işlevi gereği, hükümete itiraz ve uyarıda bulunmak, bunun alanının oluşturmak gibi bir özgörevi vardır.
Ülkemizde TİSK, TESK, TÜSİAD, MÜSİAD ve TOBB gibi ‘sivillik’ nitelikleri kendi söyledikleriyle ile sınırlı olan, yani kendinden menkul liberal ve sağcı kuruluşları(bana bunlardan birini değil sosyalist, sosyal demokrat diye sunabilir misiniz?) bu çerçeveye oturtarak, ne kadar Demokratik Kitle Örgütü olduklarını söyleyebiliriz. Mevcut konumlarıyla, bu kuruluşlar, Sivil Toplum Örgütleri(STÖ) değil de, Sivil Yandaş Kuruluşlar(SYK) izlenimi vermektedir adeta.
Öncelikle bu yapının kırılması gerekmektedir. Çünkü, sivil toplum olmaksızın demokrasinin kurulamayacağı gerçeğinden kendimizi soyutlayamayız. Bu beraberinde, devlet planlayıcı ve denetleyici işlevinden uzaklaştırarak, işlevini ‘Demokratik Sivil Anlayış’ aldatmacasıyla, hükümet dışı kuruluşlara(NGO) devredilmesini getirir-Ki bu kuruluşlar öteden beri iktidarı belirlemektedir- Dolayısıyla, küreselleşmenin temel amacı olan ‘kamu yönetimini parçalama’ olgusu ivmelendirilmiş olur.
Olumsuz bu olgunun üzüntü veren yanı, sürece ‘Sol’un katkı vermesi. Bilindiği gibi 1980 sonrası ‘köşe dönücü, iş bitirici’ mantığın temel felsefesi; devleti küçültmek idi. Küreselleşmenin ülkemiz uzantısı böylesi yaklaşım sergiledi. Tüm bunların toplumsal karşılığı grup çıkarsallıklarıyla özdeşleştirilerek yapılmaya çalışıldı. Marjinal siyasi ve ekonomik rant grupçukları, STÖ ve Meslek Odaları’nda kimliklerini gizleyerek marjinal diğer grupların birleşmesiyle egemen olmanın savaşımı içindedirler.
Egemen olmalarının özünde, 500 bine yaklaşan TMMOB’ye bağlı oda üyelerinin yeterli katılımını sağlamamak yatmaktadır.. Meslek odaları, devletin sosyal ve ekonomik politikalarının karar alma süreçlerinde yer almanın uğraşısı içinde olmalıdır. Devletten uzaklaşarak, devlete karşısına alan politikalar; meslek odalarının yaygınlaşmasında ve etkinliğinde en büyük engel olarak görülmelidir.
Temel amaç; devletin etkinliğini azaltmak değil, devlet içinde DKÖ’lerinin(özellikle Meslek odalarının) etkinliğini artırmak olmalıdır. TOOB, TİSK, TESK, TÜSİAD ve günümüzde MÜSİAD benzeşmelerinden soyut, devleti kendimize benzeterek…Evrensel amaç ise; emperyal açların değirmenine su taşıyanlara karşı, ulusal devletin demokratik merkezi yapının güçlendirilmesini sağlamak ve bu bağlamdaki Liberallık ve ikinci cumhuriyetçi yaklaşımları kırmaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken; ‘sivilleşme ve yöreselleşmeyi’ ilericilikle örtüştürenlerin Liberal ve ikinci cumhuriyetçilere alan bırakılmasının önüne geçmektir. Yalnız yerelleşme felsefesinin, demokratik merkezi yapıyla özdeşebileceğinin olasılıklarını yadsımamız gerektiğini düşünmüyorum. Çünkü, bu noktada; demokratik toplumsal yapının oluşmasında, meslek odalarına büyük bir gereksinim vardır. Bunun için örgüt misyonu ve işlevlerinin doğru belirlenmesi gerekmektedir.
İşte böylesi bir TMMOB ve Odalar, üyelerinin haklarını ve mühendislik onurunu koruma, kamu alanlarında denetimi üstlenme işlevleriyle, bilimi, emeği ve demokrasiyi en kararlı biçimde savunma görevlerini yerine getirebilir. TMMOB ve Odaları; salt Oda üye ilişkilerini ve belge düzenleyen, ticari hizmetler üzerinden yürüyen, seçimden seçime üyelerini anımsayan yaklaşımlardan çıkarıp mesleğin ve meslektaşın sorunlarına çözüm üreten, demokratik katılımı yaygınlaştıracak örgütlenme anlayışında ‘Bilimden, emekten ve haktan yana’ düzleme dönüştürmek istiyorsak, TMMOB’ye sahip çıkmak zorundayız.
Bakmayın, siz Ankara kent saldırganı katlı kavşağın “..öyle bir dokunacağız ki…” demesine, asla dokunamazlar!!
Ve dokunmaları oynamaya başladılar:TMMOB’nin kararlı duruşu karşısında “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı” TMMOB yasasını değiştirmeyi 2 yıl önce geri çekmişti. Bugün yeniden gündeme getiriyor. Özellikle Gezi olayları sırasındaki çıkışlarıyla hükümetin tepkisini çeken TMMOB’la ilgili yeni düzenlemeler, son şekli verilen İmar Kanunu Taslağı’nda yerini aldı. Buna göre 6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nun (TMMOB) bazı maddelerinde dikkat çekici değişiklikler yapılıyor.
“AKP iktidarı, 27 Mayıs 2013 günü Taksim’de doğaya saldırmasıyla başlayan “Gezi Halk Hareketi ”inde aktif olarak yer alan “Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin(TMMOB)” yapısını baştan aşağı değiştirmeye hazırlanıyor. Hazırlanan kanun taslağına göre TMMOB’un hazırladığı tüm yönetmelikler, Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın uygun görüşü ve onayı alınmadan yayınlanamayacak. Böylece kamu kurumu niteliğini kaybeden TMMOB, dava açamaz hale gelecek.”
İşte o değişiklikler:- 1-Düzenlemeye eklenen geçici maddeyle, TMMOB tarafından 6235 Sayılı Kanun uyarınca hazırladığı yönetmelikler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca uygun görülüp onaylanmadan yürürlüğe girmeyecek. Bu maddenin yürürlüğe girmesiyle birlikte kanuna bağlı mevcut yönetmeliklerin en geç 6 ay içerisinde yeniden düzenlenerek bakanlığa sunulması gerekecek. Bu süre bakanlık tarafından en fazla 6 ay daha uzatılabilecek. Süre sonunda bakanlık tarafından onaylanmayan yönetmelikler hükümsüz hale gelecek. Mevcut yönetmelikte her ihtisas şubesi yalnız bir oda açabilirken, hazırlanan düzenlemede her ihtisas şubesinin oda açabileceği hükmü yer aldı.
- 2- İl Odacılığı:Taslak düzenlemeye göre, bölgesi içinde kendi mesleği konusunda en az 25 meslek mensubu bulunan il merkezlerinde, her meslek grubu için bir oda kurulacak. Ayrı ayrı kurulan her meslek odası bulunduğu ilin adıyla anılacak. Yeni kurulan odalar, kuruluşlarını birliğe bildirdikten sonra tüzel kişilik kazanacak. Kurulan odalar, birlik tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bildirilecek. Çalışmaya göre yeterli sayıda meslek mensubu bulunmayan veya oda kurulmayan yerlerdeki meslek mensupları, bulundukları vilayetin merkezine en yakın merkezi olan vilayetteki ilgili odaya tabi olacak. En kıdemli üyenin seçeceği ve başkanlığını yapacağı 5 kişilik kurucu kurulu en geç 6 ay içinde belirlenecek.
- 3- Nispi(Oransal) Temsile Döndü(azınlığa da temsil hakkı verme): Düzenlemeyle TMMOB’da “çoğunluk” temsilinden “nispi temsil” sistemine de geçiliyor. Buna göre Birlik Umumi Heyeti iki yılda bir odaların, meslekte en az on yıl kıdemli olan üyeleri arasından toplam üye sayısının yüzde 2’si oranında ve üç kişiden az, 100 kişiden çok olmamak üzere seçecekleri delegelerden oluşacak. Birlik Umumi Heyeti, üye tam sayısının çoğunluğuyla toplanacak ve kararlarını nispi temsil sistemiyle alacak. Birlik Umumi Heyeti’nin seçimle ilgili toplantılarına üyelerin katılmaları ve oy kullanmaları zorunlu olacak. Geçerli bir mazereti olmaksızın katılmayanlarla oy kullanmayanlar, Yüksek Haysiyet Divanı’nca cezalandırılacak. Şube ve oda umumi heyetleri üye tam sayısının çoğunluğuyla toplanacak. Daha önce “çoğunlukla” karar alan heyetler, düzenleme aynen yürürlüğe girerse nispi temsil sistemiyle kararlarını alabilecek. Kamu Kurumu ve Kuruluşları ile İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşlarında asli ve sürekli olarak çalışan mühendislik ve mimarlık meslekleri mensuplarının meslek ve ihtisaslarıyla ilgili odaya girmeleri isteğe bağlı olacak. Bununla birlikte aidat ödemekle yükümlü olmayacaklar ancak aidat ödemeyenler yönetimde görev alamayacak. Ancak bu kişiler görevlerinin gereği olan işleri yaparken, mesleki bakımdan, odaya kayıtlı meslektaşlarının yetkileriyle haklarına sahip ve onların ödevleriyle yükümlü olacaklar.
“ 3. havaalanı doğal yaşam alanlarını ve önemli su havzalarını yok edecek proje, ekolojik, jeolojik kriterler, zemin özellikleri, kazı ve dolgu alanları, kent bilimi ve uçuş güvenliği açısından kabul edilebilir değil. Pist kodunun ÇED raporunda deniz seviyesinden 105 metre olması planlanıyordu. Ancak resmi olarak açıklanmasa da bu kotun 70 metreye düşürüldüğü iddia ediliyor. Kotun düşürülmesi şu anlama geliyor. 105 kotta uçaklar yerden daha yüksek bir yerden havalanacakken, 70 metrelik kotta daha alçak bir yerden havalanacaklar. Bu durumda uçuş sırasında etraflarında herhangi bir engel olmaması gerekiyor. Oysa 3. havaalanının yapılmak istendiği yerin güneyinde Kuzey Marmara Otoyolu projesi var. Kot düşürülmesiyle uçaklar Kuzey Marmara Otoyolu'na çakılacak. Bu durumda otoyolun projesinin değiştirilmesi gerekiyor. Üstelik buradaki tepelerde yer alan orman alanının da tıraşlanması. Çünkü çukurlardan oluşan 3. havaalanı arazisinde 105 kot düzeyinin yakalanması için 2.5 milyar metreküp dolgu malzemesi gerekiyor. Bunun da Kanal İstanbul projesinden çıkacak hafriyattan karşılanması planlanıyordu. Ancak Kanal İstanbul gecikince kotu düşürerek dolgu malzemesinin miktarı azaltılmış oldu.Yani 70 kot için ilk baştaki miktarın altıda biri kadar (420 milyon metreküp) dolgu malzemesi yetiyor. Bu da ihaleyi alan firmaların maliyetinin azalması anlamına geliyor.”
AKP iktidarı diyor ki; “ Havaalanı lobisi istemiyor, 3. Hava Limanı’nı. Özellikle Almanlar..”
Ben de diyorum ki; “Allah, Allah, şu İsraillerle yaptığınız danışıklı kavgayı Almanlarla da mı başladınız? 3. Hava Limanı Elektronik aksamlarını Almanlara ihale edilmedi mi?”
Bunlardan korkulmaz, bunlara acınır..
http://blog.milliyet.com.tr/sesimi-duyan-var-mi----/Blog/?BlogNo=197313
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM: 0506 609 00 32
evesbere@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder