YILLARI YAŞLANDIRANLAR, SAMSUN 19 MAYIS LİSESİ’NDE BULUŞARAK ATATÜRK’ÜN ANADOLU İNSANIYLA BAŞLATTIĞI ULUSAL MÜCADELENİN İLK ADIMI 19 MAYIS 1919’U KUTLADILAR–3
Şunu belirtmek isterim, gerçekten abartılı bir şekilde yılları yaşlandırdık. Evet; TRT’deki “80’ler” dizisi ile başlatıldı bu, ardından “90’ları” çektiler ve yakın zaman yılları yaşlandırdılar. 80 ve 90 daha dünkü çocuklar, siz 60 olgunlarını ve 70’lerin delikanlılarını anlatın; insanları yaşlılık sendromuna sokarak yüzlerini toprağa çevirmeyin.
“Samsun 19 Mayıs Lisesi’nde buluşarak yitirilen zamanlar” başlıklı yazılarım; 70’lerin çocukluk, genç kızlık ve delikanlılık yaşanmışlıklarına kısaca değinerek yaşlanmamışlıkları anlatan bir yazı benim için. Yaşının ilerlediğini fark etmeyeceksin, arkadan gelen yıllarla yaşamak istiyorsan ve de onlarla yeniden büyümek değil de, yeni-yeni büyümelere tanık olmak istiyorsan. Öyle ki zamanını durduracaksın, birilerinin zamanının yaşamak için ve her şeyi aynı değil, farklı görerek yaşamını varsıllaştıracaksın.
Öncelikle; bu son bölümü tamamlama katkı veren ‘Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu’ndan bu yana arkadaşlarım olan sevgili Erkan Eray’a ve Mustafa Şentürk’e, Samsun 19 Mayıs Lisesi Müdürü sayın İsmail Aydemir’e ve değerli insan arşiv sorumlusu Ahmet Şanlı’ya teşekkür etmek istiyorum.
- http://blog.milliyet.com.tr/samsun-19-mayis-lisesi-nde-bulusarak-yitirilen-zamanlari-yasamak-1/Blog/?BlogNo=340779
- http://blog.milliyet.com.tr/19-mayis-lisesi-ve-samsun-anilari-2/Blog/?BlogNo=362407
2011’in 19 Mayıs’ında ilk iki bölümünü kaleme almıştım. 2012’nin 19 Mayıs’ında Samsun’a inemedim, Ancak 2013’ün 19 Mayıs’ına katıldıktan sonra yazının 3. Bölümünü ‘güncelleyerek’ yayınlamaya karar vermeme karşın, işlerimin yoğunluğu nedeniyle 2014 19 Mayıs buluşması sonrasına öteledim. Yaşamın kaçınılmazları, beklenmedik gelişmeler yazımı 2015 19 Mayıs buluşmaları öncesine öteledi.
Sevgili Abdulkadir Samangül, Şuayip Erişkin ve Tahir Vardar kardeşlerim ısrar etmesine karşın 2014 ve 2015 buluşması için Samsun’a inemeyince ‘19 Mayıs 2013 buluşmasını içeren’ yazı ile siz sevgili arkadaşlarımla buluşmaya karar verdim.
19 Mayıs 2013 sabahı Samsun’a hareket ettim, saat 16’da Samsundaydım. Gençlik alışkanlığından değil, sevgili Erkan Eray kardeşimin, Çarşambalılar Dernek Lokali’ oraya yakın dediği için Mecidiye’de soluğu aldım. Dolanıp duruyorum, belki Mustafa Durmaz’ın veya Ahmet Düzköylü’nün, Müveddet Sarabil’in dersinden kaçan(aman Allahım onun dersinden kaçılır mı? Orta Okul’dan Tabiat, Lise’den Biyoloji hocamız Nimet Uçkan’nın dersinden kaçalım…
[[ Bir Nimet Uçkan anısı: “ Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu’na 1963'te başladım ve birinci sınıfta kaldım. ‘1963-64, 1964-65, 1965-66 öğretim yılları’. Bu öğretim yılı sıralamasına göre eski arkadaşlarım 1965 ve 1966’da 3. sınıftaydı, ben ise 2. Sınıftaydım. Eski arkadaşların sınıfından çıkmazdım. Öyle ki bir gün Nimet Uçkan derse erken girdi, yine o valiz büyüklüğündeki çantasıyla önce sağa sonra sola yalpalanarak kürsüye yanaştı ve her şeylerini yığdı. O ünlü tahta cetvelini sağ eline aldı, sol avucuna vurarak, sıraların arasında dolanmaya başladı. Ve ben, sınıftan çıkamadım öyle kala kaldım. Yani esir düştüm. Eriş Semiz ve Suat Lafçı'nın yanında saklanmaya çalıştıysam da tanıdı ve “Senin bu sınıfta ne işin var” diye çıkıştı, ben de “2 ve 3’ü birlikte okuyorum, arkadaşlarımla bitirmek için” şeklinde karşılık verdiğimi gün gibi anımsıyorum, doğaldır ki cetveli de yediğimi ve Nimet hanımın cetveli koluma vurunca 1 metre geri zıpladığını da-ki hep yapardı bunu- İşin ilginç yanı, dersi Tabiat ’tan bırakmıştı beni haşarı tabiatlı olduğum için. Kenan Altıparmak da benim gibi haşarı idi; ne söylediğini anımsamıyorum, fakat Kenan da kafasına cetveli yemişti. Gerçi, Nimet hanım, durduk yere göz dağı vermek için, cetvel silahını ateşliyerek genel de de sessiz ve dingin erkeklere ve de kızlara vururdu. Bundan dolayı adı Deli Karıya çıkmıştı(Bu bölümü, bitirmekte oluğum 19 Mayıs Lisesi anıları yazımdan alıntıladım).]]
İşte böylesi dersten kaçmış Mecidiye’de turlayan arkadaşlarıma rastlarım diye düşündüm, fakat sonra, çok-çok büyüdüğümüz (yaşlandık demeyelim) ve birbirimizi tanıyamayacağımız aklıma düşünce, hüzünlenmeye başladım. Nostalji hıçkırıklarıyla, Cumhuriyet caddesi, Gazi Parkı ve Mecidiye çevresinde gezinirken tanıyan çıkmış;
Uzaktan da olsa akrabamdan çok, sınıf arkadaşım dost insan Atilla, dahası Havacıların başkanı Yavuz Ediz’in kardeşi Atilla İskender Ediz. Mecidiye’de beni görmüş, fakat aniden kaybetmiş. Doğrudur, çünkü sevgili kuzenim Cahit Çorbacıoğlu’nun kayınbiraderi ‘Yılmaz Kunduru’ya uğramış çay içiyordum. Göremediğine üzüldüm.
Buluşma saatini iple çekerken; Lise caddesi, Çiftlik caddesi, Gazi caddesi, Gazi Parkı, Cumhuriyet Meydanı ve Mecidiye’yi çocukluk ve delikanlılık günlerimin anılarıyla yüklü duygu dolu adımlarımla geziniyorum.
Kale Mah, Cumhuriyet Meydanındaki, Osmanlı dönemindeki tütün işletmesini yöneten Fransız şirketi ‘Reji’ adıyla anılan Reji (tütün fabrika binaları, dahası Tekel binaları) yenilenerek, doğrusu, otantik yapısı korunarak içsel modernizasyonla alış-veriş merkezleri, yani yerel AVM’ler oluşturulmuş.
Tarihçi Baki Sarısakal diyor; “1887 yılında Fransız Reji Şirketi tarafından kurulmuş olan Samsun sigara fabrikası ile ilgili, Tapu kayıtlarında şunlar yer almaktadır: ‘Sağı İshak, İlya, Nikoli, Panayi ve Gümüşhaneli Nikoli, Demirci Teofilos hane ve arsası, Solu Reji ambarı, arkası ve önü tarik(yol).’
O dönemdeki değeri 40.000 lira olan ve toplam 8. 000 metre karelik alana inşa edilmiş yapılarda (Reji) ‘1887–1897 yıllarında’ 500 işçi ve 12 gözetimci çalışmaktaymış. Bu dönemde; şehir ve yakın çevrede ve Sivas vilayetinde satılmak üzere ortalama yılda 60. 000 kilogram kıyılmış tütün üretmiş. Benzer Reji fabrikası Kavala’da da mevcuttur.”
İşte bu Rejiler, yani Samsun’daki Tütün fabrikalarının, Türkiye’de ilk emek savaşı verilen kuruluşlar olduğunu gözlemliyoruz:
Samsun Reji Fabrikası: 1908 yılında Reji işçileri Kavala’dan sonra Samsun’da da greve gitmişlerdi. Reji binası önüne gelen işçiler Rejide çalışan memurlarında greve katılmasını istemişlerdi. Bunu reddeden memurlardan birini dövmüşler ve reji binasını taşa tutmuşlardı. Birkaç gün sonra tekrar Reji fabrikası önüne gelen işçiler tekrar Reji binasına saldırmak isteyince Reji kolcularının ateşi ile karşılamışlar ve birisi ağır olmak üzere üç işçi yaralanmıştı.
Grev sonucu işçiler haklarını almışlar ve yüzde 30–40 zamlarla tekrar işbaşı yapmışlardı. 1921 yılında Anadolu Reji İdareleri merkezi Samsun’da olan bir Genel Müdür tarafından idare edilmektedir. Genel Müdürü önceki valilerden Mithat Beydir. Hükümet Reji üretimlerine/ürünlerine karışmamakta, yalnız işlerin sözleşme hükümlerine uygun olarak denetim hakkı kullanılmaktadır.
Bu yıllarda cephede savaşan askerlere Samsun Sigara Fabrikasının ürettiği sigaralar gitmekteydi.
Samsun Reji işçileri 16 Temmuz 1925 yılında ilk defa örgütlenmeye gitmişler ve “Yaprak Tütün Ameleleri (işçileri) Rehberi (yol gösterici) Terakki (İlerleme) Cemiyeti (Dernek)”ni kurmuşlardı. Rumeli’den gelen mübadil(başkasının yerine getirilmiş) tütün ameleleri Kavala’da iken “Amele Birlikleri”nin maddi yararlarını görmüş olduklarından Samsun’da da bir “Amele Birliği“ kurmanın yararlarına olacağına inanmışlardı.
Yani; sermayenin ihmalkârlığına karşı amelenin haklarını koruyacak “Mesleki bir örgüt“ meydana getirmeyi düşünmüşlerdi. Amele arasında az çok okumuş fikren yükselmiş olan girişimcilerin gayreti ve yardımı ile Samsun’da ilk Türk Amele (İşçi) Birliği 16 Temmuz 1925 tarihinde kurulmuştu. “Yaprak Tütün Ameleleri Rehberi Terakki Cemiyeti’nin üç yüzden fazla üyesi vardı. Bu cemiyet gündeliklerini ve geçimlerini bile temin edemeyen işçilerin verdiği kayıt parası ve aylık ile yaşatılmaktaydı.
Cumhuriyet döneminde, Samsun Reji Fabrikası devlet eline geçince 1927 yılında üretim kapasitesini artırmak için Avrupa’dan bazı makineler getirilmiş ve fabrikanın iç düzeninde bazı değişiklikler yapılarak üretim kapasitesi artırılmıştı. 1927 yılında fabrika binasının harap olan yerlerinde onarım yapılmıştı. 1930- 1950 döneminde gerçekleştirilen atılımlar, daha sonra sürdürülememiştir. Samsun Sigara Fabrikası, 1970’li yıllara kadar üretim düzeyi bakımından Cibali ve İzmir Sigara Fabrikalarından sonra üçüncü sırada idi.
Üretim 1970’li yıllarda 8.000 tona yaklaşmış, ancak 1980’li yıllarda fabrikanın önemi hızla azalmış ve yıllık üretim düzeyi 1980–1990 döneminde genellikle 2.000–3.000 ton arasında değişmiştir. ..”
Ben de diyorum ki: “Fransızların Tütün Rejisi, Osmanlı topraklarındaki kaynakları, emperyallerin sömürüsüne açık kılan ve Avrupalının Osmanlı üzerindeki Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar)¹ sistemi, yani Osmanlı borçlarının, tütün, üzüm vb. mallarla ödenmesi için Avrupa devletlerinin kurduğu oluşumdur. (günümüz İMF’i)b Dahası, Tütün rejisi; Genel Borçlar İdaresi yetkisinin yabancılara verilmesi adına kurulmuş çok-uluslu ‘sömürüye dayalı’ bir yabancı sermaye yatırımıdır.
1887 yılında Samsun’da Fransızların kurduğu Reji (Tekel) bu işlevdedir. Reji İdaresi’nin kurulması tütününün bölgede tek geçim kaynağı olmasını sağlayarak, Samsun’daki sosyal yapıyı, ekonomik bağlamda büyük ölçüde etkilemiştir.
Samsun Reji Tütün fabrikasının bir diğer boyutu da; 19.Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde doğrudan sermaye yatırımı örneği olarak karşımıza çıkması ve Atatürk ve arkadaşlarının Anadolu insanıyla kurduğu Cumhuriyet döneminde devlet kuruluşuna dönüşmesidir . İşte bu devlet kurumu 2002’ler sonrasında özelleştirilerek, Samsun yöresindeki sosyal etkinliği kırılmıştır.
Gerek üretim ölçeği gerekse istihdam düzeyi bakımından Türkiye’nin en büyük kamu işletmelerinden olan TEKEL’in özelleştirilmesi, Turgut Özal, dahası 1980 12 Eylül darbesi sonrası küresel efendilerin dayattığı yeni-liberal politikaların Türkiye özelinde ortaya çıkardığı sonuçlardan biridir.
1980’den bu yana devam eden serbestleştirme ve özelleştirme politikalarıyla tütünde de devlet etkinliği kırılmıştır. Yerli-yabancı şirketlere yurt içinde sigara üretme, fiyatlandırma, dağıtım ve satış olanağı sağlanmıştır. Devletin tütün üretimine verdiği desteği çekmesiyle tütün ekim alanları hızla daralırken, sigara ve tütün ithalatı önemli bir artış göstermiştir.
İşte küresel efendilerin oyunu tüm ulusal değerlerimiz yok edilerek sürdürülmektedir. 12 Eylül'den bu yana Tekel'in özelleştirilmesine karşı çıkan dört bakan bakanlıktan alınıp veya ayrılmak zorunda bırakıldı ve sonunda AKP iktidarıyla; Reji (TEKEL)’in altı adet sigara fabrikası (Samsun, Tokat, Malatya, Adana, Maltepe, Bitlis) kentlerin merkezinde kalmış arsalarıyla birlikte bir İngiliz-Amerikan şirketi British American Tobacco’ya 2008 yılında satılmıştır.
TEKEL’in alkollü içki bölümü ise 17 fabrika, stok, hammadde ve varlıklarıyla 2004 yılında 292 milyon dolara (Nurol-Limak-Özaltın-Tütsab ortak girişim grubu) MEY İçki’ye satılmıştır. MEY İçki, 2006 yılında 810 milyon dolara ABD’li Texas Pacific Group’a satılmıştır. 2011 yılında bu kez Amerikalılar MEY İçki’yi satışa çıkarmış ve şirket 2.100 milyon dolara içkide dünya devi olarak tanınan İngiliz DIAEGO şirketine satılmıştır.
Çocukluğumun bu tekel binalarının korunmaya alınmasına kent tarihi kültür dokusunun korunması adına sevindim, fakat peşkeş çekilerek özelleştirilmesine şiddetle üzülüyorum.
Lise caddesi üzerindeki 19 Mayıs Lisesi’nin batı kapısının karşısında start alan (Çiftlik caddesinin alt paraleli) Gazi caddesinin Mecidiyeye yakın yerindeki bu sarı tekel binalarının, sonuncusunun karşısında Soley Kırtasiye, biraz ileride Emek(Konak) sineması vardı.
Bu sarı Reji binalarının alt katında açık kahve renkli önlüklü emekçi kadınlar çalışırdı; tek-tuk beyaz önlüklü kadınlar vardı ki, onlar büyük olasılıkla şefleriydi. Kahve renkliler devasa makilerdeki tütünleri paketlerlerdi. Bina pencerelerinin dışında demir parmaklık, demir parmaklıkla cam arasında ızgara tel bulunurdu, bu nedenle içeriyi görmekte zorlanır, çalışanları zor seçerdik; yine de dakikalarca emekçi kadınları seyretmekten kendimi alamazdım.
Önceki yazımda belirtmiştim; Samsun’un denize dik inen sokakları ‘yanlış kentleşme politikalarıyla’ yok edildiğini, dahası denize iniş noktalarına set çekildiğini. Bu sokakların bir kısmı caddeye dönüştürülmüş, üzerlerinden bulvarlar geçirilince; örneğin Ağabalı ve Şevketiye sokakları caddeye, Hürriyet sokak ise sokaklığını korumuş, fakat, denize dik inişlerindeki özgürlüklerini koruyamamışlar.
“Gazi Parkı”ndayım; Sevgili Hikmet Turna, Mürüvvet Turna, Hasan Turna ve kardeşim Hüseyin Çorbacıoğlu ile 1963 yılındaki gibi Atatürk ile poz veriyorum. İçim burkuldu duygulandım, çünkü Atamla yalnızım, o çok sevdiklerimin hiçbiri yok yanımda. Biraz sonra yüreğim de acır oldu, çünkü Atatürk’ümün de tümden yalnız bırakıldığını gözlemledim..
Gazi Parkı adeta gazi edilerek örselenmişlikten dolayı emekli edilmiş gibiydi. Gazi Parkı alabildiğine küçültülmüştü, yapı ve yollarla. Anımsadığım kadarıyla, doğuya doğru Demirspor lokaline dek, batıya doğru ise Ziraat Bankasına dek uzanırdı park. Batı noktasındaki, tel kafeslerde izlediğimiz, renk cümbüşüyle ve de ses cümbüşüyle bizlere gösteri yapan ve çocuksu adrenalimize tavan yaptıran Tavus kuşlarının sesi kesilmişti, belli ki sıra Atatürk’teydi.
Korkum; Gazi Parkı’nın ağaçlarının ve Samsunspor formasındaki Atatürk ambleminin de sökülmesi. Samsun 19 Mayıs Lisesi’nden okuldaşımız Yusuf Ziya Yılmaz’ın özellikle Gazi Parkı’na el atmasını istiyorum, çünkü, Gazi Parkı’nın en az Gezi Parkı kadar önem taşımaktadır.
Kent içi yapılanmaya gelince; Samsun’un İmar Durumu ile ilgili, Atatürk’ün yaklaşımı, tıpkı Ankara gibi olmuş. Dendiği gibi Atatürk tarafından-ki 19 Mayıs Lisesi Resim hocamız Hulusi Sezer değinirdi- önerilen kıyıdan biraz içeriden, Gazi parkının arkasından geçen geniş bulvar (Tam 19 Mayıs Lise kapısının önünde başlayan Gazi caddesi, ikinci bulvardır) süreç içinde yok edilerek, bu iki bulvar daraltılmış, onları kesen gümüşi çizgiler halindeki dik inen cadde ve sokakların denize inişleri yapılarla kesilmiş ve Samsun’un kent planları tam bir kaosun içine itilmiştir.
Ve, buluşma saati geldi; 19.30’da Çarşambalılar Lokalindeyim, Necile Gündüz Çokay, Erkan Eray, Temel Sönmez, Mazhar Başoğlu ve Nezih Kaleli’yi tanıyorum, diğer sevgili arkadaşların birkaçı adımı söyledi, ben hiçbirinin adını söyleyemiyorum. Eee, yaşımız ortaya çıkmasın, fakat hepsi 19 Mayıs Lisesi Ortaokul’dan arkadaşlarım. Benden sonra Fehmi Pelit, Şaban Öztel, ardından Ahmet İhsan Kalkavan, Tahir Vardal ve en sonunda Ersin Alemdağ geldi.
Necile dış doktoru. Politikayı seviyor; gösterdiği performans, eğer bıkmaz ise o’nu TBMM’ine taşıyacaktır. Geçtiğimiz seçim epey yaklaşmıştı. Bu seçimde de (7 Haziran 2015) sıralamadaki yeri iyi değil. Belli mi olur, bir bakmışsın siyasal iktidar tepetaklak.. Necile ile Emel Onursal’ı konuştuk; İstanbul’a yerleşmiş, onun adına sevindik, çünkü mutluymuş, Emelin selamına sevindim.
İhsan Kakavan Jeoloji mühendisi ve CHP’den Milletvekili, çünkü o sabır ve inatla yoğrulmuş performansının karşılığını almış, gururlandım. Erkan Eray, Nezih Kaleli Elektrik elektronik mühendisi, Fehmi Pelit, Tahir Vardal, Mazhar Başoğlu, Temel Sönmez ve Ben inşaat mühendisi ve sevgili Ersin Alemdağ Tıp Doktoru. Ersin kardeşimle, Çelik Kaner’den söz ettik, üzüldük çünkü vefat etmiş. Eriş Semiz’in soyadı ilkin aklımıza gelmedi, Mehmet Oktay Yılmaz’ı, Zafer Parlak(Musa Baştuğ’un akrabası), Ferhan Sarman, Adnan Şentürk, Turgut Çaykara(Fizyoterapist),Tarık Odabaşı, Nedim Nasrettinleri, Metin Çetindağ’ı, Faruk Özmen’i, Hüseyin Hancıoğlu’nu, Engin Erik’i, Erkan Durukan’ı ve Suat Lafçı’yı andık. Türkçe Öğretmenimiz Nalan Tuzcuoğlu Yasan’ı, 19 Mayıs Lisesi ve Orta Okulu’nun süper öğrencisi ve benim de çok sevdiğim Şefik Öztürk’ün Hacettepe Üniversitesi’ndeki yıllarını anlattı Ersin Alemdağ. Ve hayli etkilendim, çünkü Şefik’in o yıllarda psikolojisi hayli bozulmuş. Ersin kardeşimin anlattıklarının en ilginci, müdür Kenan Burkut’un deli Kaya’ya(Kaya Akal) “Ulan ağzına huniyle sıçarım” bağırmasıydı.
Kaya Akal ağabey, bizler Orta Okuldayken, o Lisede idi. İyi bir basketçi idi. Çok severdik ve o da bizlere karşı çok iyi idi. Okulumuzun iki delisinden biri idi; Deli Karı(Nimet Uçkan..eşi foto stüdyosuna sahip Adil Uçkan..
Acaba nereleriydi?.. Eğer Rizeli idiyse kesin öz akrabam olabilir, çünkü Çorbacıların bazıları soyadlarını Uçkan yapmışlar) ve Deli Kaya(Kaya Akal), sarı Kaya da derlerdi. Köy Hizmetleri Diyarbakır Bölge Müdürlük görevim sonlanmış, stres atmak için, eşim ve kızımla Kastamonu Ilgaz’a gelmişiz; yıl 2002’nin Şubat’ı.
Kaya Akal ağabeyle orada karşılaştık, tam 30 yıl sonra. Kastamonu Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü idi. Kaya Akal biraz kırgındı; siyasi düzlemdeki politikacılar nedeniyle. Samsun’da da Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü yapmış, siyasete de sıcak bakmış, aday da olmuş bir solcu olarak, fakat şansızlıklar ve de siyaset oyunlarının yoksulluğu nedeniyle sonuç alamamış.
Ben o’nu tanıdım, çünkü aynı sarı Kaya, inanın hiç değişmemişti. Onun beni tanıması olası değil, fakat anlatınca, “ha şu haşarı kepçe kulak seni hatırladım” demesi, beni o eski kepçe kulaklı günlerime götürdü ve de tel çerçeve ile, kenarlarını hafif eğdiğimiz terekli şapkalı günlerimi anımsadım.
Vekilimiz İhsan Kalkavan bana kırgın, haklı çünkü kendisini ancak bir kez ziyaret edebildim. Yemekte hoşuma giden hareket Mazhar Başoğlu’nun çıkışı oldu: “Bey, siz yok, sadece sen var, tıpkı Ortaokul ve Lise’deki çağırmalarımızla birbirimize sesleneceğiz, birbirimizi çağıracağız, resmiyetin aramızda ne işi var, def edin aramızdan” sözlerini bitirir bitirmez, Orta Okul sıralarındaki çığlıklar ve Lisedeki çağırışlar kulağımda çınlamaya başladı…
Yemekte verilen isim listesi, büyük olasılıkla var olan arkadaşlardı: Ayşe Nilgün Özer Çaylı-Ali Külle-Ahmet Yalçın-Eralp Giritli-Erol Özuran-Fatma Kahveci Bahadır-Fevzi Uzun-Gülnür Karslı Çekinmez-Hami Izgın-Hami Sezer-Haluk Berekli- Hafize Ömürsever Zeytinoğlu-İhsan Kalkavan-İhsan Güler-İsmet Ülgen-Kemal Şahin-Mehtap Banoğlu Murphy-Meyem Bayrak Aksoy-Mustafa Karaman- Nazan Yüksel Kasım-Nazmiye Öztürk Bayrak- Nilgün Dizdar Evvelsiz-Nusret Nar- Oya Alınak Akal-Paşa Yıldız-Seçkin Kızıltan-Selma Sevindik Bilgin-Selma Sağlam Erdinç-Serhat Fırat-Seher Nin Sevinç Güçhan-Şinası Kuranel-Tuncay Anıl-Turan Ocak-Erol Erdemli-Vedat Karagöz-Yaşar Uzuner-Yusuf Atılgan-Yusuf Namlı-Zikri Sönmez.
Arkadaşlarla, güzel bir zamanın ötesinde, anlamlı, anlamlı olduğu kadar başarılı bir zaman yaşadık; çünkü kolay-kolay kimsenin başaramayacağı Ortaokul ve Lise dönemi zamanlarının arkadaşlıkları bir araya getirildi. İhsan Kalkavan’a, Necile Gündüz Çokay ve Erkan Eray’a bir kez daha teşekkür ediyorum.
Yemekten sonra Mazhar Kardeşimizin yerine gidecektik, ben affımı istedim, çünkü, Samsun’daki yeğenlerimden telefon bekliyordum, aksine telefon Ankara’dan geldi ve anında dönmek zorunda kaldım.
Sözde, sabah 19 Mayıs törenlerine, öğleyin de 19 Mayıs Lisesi’nde buluşulacaktı. Abdullah Samangül ve Şuayip Erişkin kardeşlerimle Lise 6ED/B öğrencileri bir arada olunacaktı; olmadı üzüldüm. Her iki güzel arkadaşımdan özür diliyorum.
http://blog.milliyet.com.tr/19-mayis-1919-korkulari-ve-soma-katliami/Blog/?BlogNo=461419
Samsun’un Koren çayırı; çocukluğumuzun harika alanı idi. Doğrusu; İstanbul’da futbolcu çayırı olan Moda Çayır’ı, Kadiköy Kuşdili Çayırı( Papazınbağı Çayırı. 17 Ocak 1909’da ilk Türk takımları Galatasaray ve FB burada karşılaşmış ve maçı 2-0 GS almış) ve İzmir’in Bornova Çayırı ne ise, Koren çayırı/bahçesi de o idi. Tek kapısı vardı ve devasa demir kapı kilitli idi.
Kimse, o devasa kapının üzerindeki kilidi kırmadı asla. Dürüst ve yaratıcı ve de Nasrettin hocanın torunlarıyız ya, ikinci Nasrettin Hoca kapısız kilidi yaratırcasına, kilidi kırmadık fakat duvarı kırdık ve kapı işlevi gören delik açtık Koren duvarına...Kilit yerinde kaldı hep. O delikten girerek, büyüklerimiz bahçe içini basket, voleybol ve futbol sahaları olarak dizayn etmişler. Yıllarca futbol, basket ve voleybol turnuvaları düzenlendi bu alanda.
Kimse de karşı çıkıp sahiplenmezdi, çünkü sahipleri yoktu. 56’lar caddesine bakan bölümünde dev ağaçlar bulunurdu. Önünde de basket potalarının ve Voleybol file direklerinin olduğu beton bir zemin vardı. Eskiden güreş karşılaşmaları da düzenlenirmiş. Sami Kefeli Çiftliğine yakın bölümü futbol sahası idi. Kısacası, mahallemizden çok Samsun’un spor komplesi gibi idi.
Söylence o ki; çiftlik ve çevresi ile Koren çayırı üzüm bağları ile dolu imiş. Koren’in sahipleri yine üzüm bağlarıyla ünlü Yunanistan’ın Korent boğazına göçmüş. Ve giderken de bahçeye kilit vurup gitmişler, bir gün geri döneriz umuduyla. Ben Koren adının buradan geldiğini düşünüyorum.
Kumluk’tan sonra en fazla top koşturulan alan burası idi. Çolak Sebahattin (Durmuşoğlu), Osman Arpacıoğlu, Tanju Çolak, Rifat Usta, Pala Cengiz(Güngör), Rüzgarın oğlu kibar Sami(Tali), Coşkun Sapmaz, Jilet Hakkı(Tomaç), Canavar Hamdi(Tezol), Gozgoz Yılmaz(Yurttaş), Fenerli Numan Okumuş v.d burada yetişen topçulardı. Sabah akşam koşuştururduk burada. Turnuvalar düzenlenir seyreder veya oynardık. Gençlerin nefes alma odağı olan Koren bahçesi birilerin yanlış imar anlayışıyla nefes vermişti.
Kören bahçesi, dediğim gibi; Lise ve 56’lar caddesine cepheli. Dahası iki caddenin kesim noktasında. 56’lar caddesi Koren duvarının batı ucunda bitiyordu. Bitti gitti.. Bittiği noktada resmi olmayan Çiftlik caddesi başlıyordu.
Lise caddesindeyim.. Ümran Çıkmanlarla, Melek Horozlarla, Ayla Horozlarla, Aysel Horozlarla, Muammer Semizlerle, Erkan Eraylarla, Abdullah namlı ve Azem Namlı kardeşlerle, Ersin Alemdağlarla, Yasin Alemdağlarla, Tahir Vardallarla, Metin Çetindağlarla, Mehmet Türkmenlerle, Vedat Yılmazlarla, Musa Baştuğlarla, Zafer Parlaklarla, Nedret Bayraktarla, Hikmet Kocamanlarla, Mustafalar, Kemallerle, Nevzat Telcilerle ve sevgili Annem Emine Çorbacıoğlu, babam Nihat Çorbacıoğlu, ağabeyim Necati Çorbacıoğlu ve kardeşlerim, Hüseyin Çorbacıoğlu, Niyazi Çorbacıoğlu ve Suat Çorbacıoğlu ile yıllardır tırmandığım Lise caddesini bu sefer yapayalnız tırmanıyorum. Tanımam olası değil. Ne Erkan Eray’ların evi, ne de sağlı sollu en fazla üç katlı evler var ortada, hepsi taşınmış, göçüp gitmiş. Yenileri gelmiş, hepsi de tepeden bakıyor insanlara.
Çiftlik caddesine koşut bir bulvar o güzelim Sami Kefeli Çiftliğinin yüreğinden geçmiş ve sonrası o yüreğe devasa betondan kazıklar dikmişler.
Lise caddesinin bitimi ‘Sağlık Meslek Lisesi’ noktasında sağlı sollu ikiye ayrılıyor. Tam bu bitim noktasındaki “V” şeklindeki ada parsel üzerinde Samsun’un o 1970’lerin ilk çeyreğindeki devasa büyük binalardan biri olan bina yükselir. Adı “Hisar apartmanı”. Sevgili babam Nihat Çorbacıoğlu’nun, Selahattin Feyiz, Saim Çakmak, Ahmet Küçük, Mehmet Saraç, Zeki Özyılmaz, Şuayip Öğüt v.d DSİ mensubu arkadaşlarıyla 1960’ların sonunda kurdukları bir kooperatiften çok ortak kolektif dayanışma binasının adıdır “Hisar Apt.”
Lise Cad Hisar Apt No 62’deyim. Apartman görevlisi Seyfettin Şahin yok, kardeşi Kemal Şahin yok(En son Milangaz’da çalışıyordu), sevgili eşi yok, biz de yokuz, İzzet ağabey, eşi Sevgi ve oğulları Edizler de yok, fakat Hisar apartmanı orada. İşte bu Hisar apartmanı, Samsun’da en son oturduğumuz 7. Konut idi. Önünde kala kalmış; 1974’te İstanbul Çatalca’ya göçüşü ve ardından sevgili annem Emine Çorbacıoğlu, babam ve ağabeyim Necati Çorbacıoğlu’nun gizemli ışıklara yolculuklarını anımsamak hüznün girdabında soluksuz bırakmıştı beni..
Biran duraksadım ve beynimin sinema makine dairesine girerek anılarımı içeren filmi oynatmaya başladım. Mahalle sessiz, suskundu; o eski coşku yoktu. O mahallenin çocukları, gençleri sadece biz miydik de büyüdük kalmadık, yoksa gençler bizim zamanımızın gençleri değil mi? Kim bilir hepsi Bilgisayar’ın başında, internet sörfü yapıyordur.
Doğrudur, yeşil alan mı kaldı ki top koştursunlar, çelik çomak oynasınlar, uçurtma uçursunlar. Uçurtmalar eskiden tellere takılırdı, o tehlike yok artık, çünkü teller yok, apartmanlara takılır desem, rüzgâr yok. Doğru, abarttım bu kadar değil ama, o eski güzellik yok. Çelik çomak oynarken cam kırma tehlikesi yok.. Yok, yok olmasına da, çelik çomak hamlesi yapacak alan yok. Muammer Semizlerin, Vedat Yılmazların, Veysel Horoz amcanın ve Münevver Bayraktar Ergünal halanın o güzelim bahçeli evleri yok.
Ankara’da olmamıza karşın yıllardır görüşemediğimi, fakat ancak, meslektaşım olan dayısı Zafer Özerkan aracılığıyla bulduğum Muammer Semiz kardeşimin, ders çalıştığımız o güzelim tek katlı evin bahçesi yok. Çünkü; etrafında yükselen devasa binalar yüzünden yapsatçıya teslim olmuş ve bahçesini çok seven sevgili babası da birkaç yıl sonra Allah’ın rahmetine…
Mahallemizin Hisar apartmanı yanındaki bakkalı Ziya Çatanak’ın yanındayım. Ziya Çatanak soyadından anlaşılacağı gibi Ordu-Aybastı’dan. Nam-i diğer pavyon Ziya. Gece hayatının eski bitirimlerinden. Bizim apartmanın yanında hisseli 2 katlı bir evi vardı, altında da dükkanı… Hisseli evi serpilip büyümüş, bizim Hisar apartmanına tepeden bakıyor.
Şu gerçeği vurgulamak zorundayım: Samsunlu deprem riski olmadığını düşünerek en ufak parsele devasa binalar diktirmiş ve Belediyeler de buna göz kapamış. Ziya ağabey, beni görünce sevindi ve şaşırdı. 5 kardeş birbirimize benzediğimiz için sürekli ismimizi karıştırırdı. Yine ‘Niyazi hoş geldin’ dedi.
Sakal bırakmış, çünkü hacca gitmiş, yani hidayete ermiş. Oğlu Yaşar için; “Kerata 6 yıldır AKP’nin peşinde, eğer bu seçimde de bir şey vermez iseler, AKP’yi bırakacak diyor. “Sadece Yaşar mı?” diye yanıt veriyorum, gülüyor. Atatürk posterleriyle dolu küçük dükkânı.. Oğlu YaşarGalatasaraylı, kendisi FB’li. “Senin yazdığın eski dükkânın tabelalarını yakında indirdim” diyerek, Hisar Apartmanında kalanları anlatmaya başladı.
Hisar Apartman sakinlerinin çoğu hayatta imiş. Osman’ın babası Mehmet Saraç, İnş. Müh.Selahattin Feyiz amca, Mak. Müh. Saim Çakmak, Haydar Yüksel, Şüayip Öğüt ve İnş. Müh. Zeki Özyılmaz hala Hisar’da oturuyorlarmış. Zeki Özyılmaz’ın yerinde oğlu oturuyormuş, kendisi Ankara İller Bankası’nda’ çalışmış. Ahmet Küçük amca vefat etmiş. Apartmanda oğlu Hüseyin Küçük oturuyormuş. Diğerlerinden biz İstanbul’a göçtük, değerli diğerler bilinmiyor.
Anılarımı peşime takarak, Veysel Horoz Amcaların, o güzelim bahçeli evin sokağına girdim. Bahçeler, evler yok. Veysel Horoz amca, eşleri; Ayşe teyze, Refiye teyze, oğlu Ali Riza yoklar. Ayrılmış aramızdan, ışıklara göçmüşler. Melek-Aysel-Ayla ve Necmi Horoz kardeşlerden sadece Aysel ve Ayla o sokakta oturuyor. Gözlerim Mahalle arkadaşlarım Muhammet, Muhacır Mustafa ve Muhacir Bakkal Hikmet Kocaman’ı aradı yoktular; kim bilir nerdeler? Ersin Alemdağ ve Yasin Alemdağ kardeşler de mahalleden taşınmışlar.
Ve Rizeli Hacı Ahmet Saruhan’ın evinin olduğu Gürbüz sokaktayım. Lise caddesi’ne taşınmazdan önce oturduğumuz(1969) Ahmet Saruhan amcanın 45 numaralı evin sokağı... Buradaki Gürbüz Camii’ni 1970’lerin sonunda geçen Bulvar, gürbüz sokaktan adeta koparmış. Babamın DSİ’den arkadaşı Cemal Genç amca (Kore gazisi idi ve babam o’na Cemal Madanoğlu derdi) ve oğulları(biri Ankara’da askerdi. Gittim yanına.
Adını unuttum; Ercüment mi, Ercan mı anımsayamadım..), Soyadı Özkara olan Hattat amca(Uzun zaman onun hat sanatının örnekleri evimizde asılı idi), Arhavili Niyazi amca, Sivaslı kel Sami amca, Rizeli Hacı Ahmet Saruhan amca, oğulları Fikret Saruhan, Ali Saruhan, Mehmet Saruhan(pırtık), kızları Fatma Saruhan, komşuları Hilmi Baloğlu amca ve kızları Nesrin Baloğlu, Şermin Baloğlu Çıkrıkçı(Sosyal medya’da görüşüyoruz), oğulları Zafer Baloğlu, Fatih Baloğlu ve Hüseyin Baloğlu(şimdi GATA’da Prof. Dr) evleriyle birlikte terk etmişler Gürbüz sokağını.
Evlerini terk edip, evlerini Gürbüz sokakta bırakanlar, yani evlerini yapsatçıya kaptırmayanlara rastladım. O evler sıvasız taş tuğlalı, dıştan merdivenli iki katlı bahçeli evler; otantik eski Samsun evlerinden çok, Samsun’un kentleşme sürecindeki gecekondu evlerinin gelişmişi. İşte Samsun’un 1950’lerin sonundaki kentleşmenin özgün evleri, etrafında yükselen devasa apartmanlar arasında anılarıyla baş başa yalnızları yaşarken eski sahiplerini bekler gibiler. Bu halleriyle ancak sizi karşılayabiliyorlar. Bu da ‘hem tarihe hem büyüğe saygı bağlamında’ hoşuma gitti.
Fikret Saruhan ağabey ile olan anılarım, bir anda; “Beni de, beni de yaz!” feryadıyla karşıma çıktı. Kendisi bir süre babasının bakkalından ayrıldı ve Çiftlik caddesinde, Romanların oturduğu mahalleye yakın yerde dükkan açtı. Orası mekanımız olmuştu. Bitirim hayatının ilk derslerin alındığı yerdi. Renkli müşterisi Kukuuli’yi hiç unutmam. Kukuli benim, çocukluğumda Rasathane’den tanıdığım bir roman kızı idi.
Zaman-zaman Romanlarla yaptığımız kavgalarda gruplarının en önünde taş atan cadısı.. Korku nedir bilmezdi. Büyümüş ve harika bir güzel olmuştu. O sürekli Fikret’in dükkanına gelirdi, gelişinin özelikle benim geliş saatlerime rastlaması hoşuma giderdi…Ateşli Çingene...
Kumluk, tren vagonları ve Saim bey çiftliği günler ve yıllar sonra, hiç istenmeyen düşkünler mekanı sonlanmasında karşılaşma(Genelev canım..).
Saim bey çiftliği derdik, meğer buranın adı Saim Sami Kefeli Çiftliği imiş. Ortasında ‘etrafı incir ağaçlarıyla çevrili’ turuncu renkte bu köşke yaşlı Oflu çift bakardı. İncir ağaçlarına zincirleri uzun iki tane çoban köpeği bağlı olurdu. Zinciri dolandırarak ağacın dibine çekerdik köpekleri.
Sonrasında, o güzelim siyah bal incirleri aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yerdik. Yani; o zamanlar, kaynak suları, ağaçları, meyve bahçeleriyle doğal park görünümündeki Kefeli çiftliğinin ‘incir zamanı’ incir ağacının tepesinde gezinir dururduk.
Liseyi bitirdim ve Fikret Saruhan ile olan arkadaşlığın sonuna da geldik. Bana, toplum içinde nasıl davranmamı ve ne kadar yürekli olmamı öğreten bir dost idi. Ben mühendislik eğitimi için Ankara’ya, Babamlar İstanbul Çatalca’ya, onlar da Sonradan İstanbul-Fatih-Çarşamba’ya göçtü.
Birkaç kez Çatalca’ya gelmişler, hatta sevgili annemle ben de Fatih-Çarşamba’daki yerlerine gittiğim anımsıyorum. Bir daha göremedik birbirimizi ta ki 2 yıl öncesine dek. Bu yazı sayesinde onlara da ulaştım. Ağabeyleri Fikret Saruhan’A, Fatma Saruhan’a, Ali Saruhan ve Mehmet Saruhan’a..
Anıların dayanılmaz özlem yükü ile Gürbüz sokağından inerken, Erkan Eray evinden çıkmış caddeye iniyor, okula gitmek için, fakat bir anda önümde Ümran çıkman ve Perihan Çıkman kardeşler ve de Aysel Horoz beliriyor. Hepimiz 19 Mayıs Lisesi’ne gitmek için Lise caddesindeyiz.
Dahası beşimiz de okula gitmek için yola dökülmüşüz. Arkalarından yetişerek, selam vermeyi düşlerken, önüme çıkan kedi, düşlerimi darmadağın etti ve hepsini kaybettim. ‘Ağzında yeni doğurduğu yavrusuna güvenli yer arayan kediyi izleyerek’, Lise caddesine indim, ama Erkan, Aysel, Ümran ve Perihan kardeşler düşlerimden kaybolarak şimdiki zamanımdan çekilmişlerdi. Bir hüzündür aldı beni. Onların var olduğu zamanı geri almalıydım, fakat o zamanı, zamanlarımda tüketmiştim.
O zamanların bittiğini haykırırcasına, Emel Onursal Facebook’taki eski bir resmimize bakarak şunları söylüyor; “Vay be şevket... biz, bu güzel ve eşsiz günleri, yaşadık mı, inanamıyorum..? Ne kadar güzel ve temiz bakıyoruz hepimiz; gelecek günlere ve hayata...Helal olsun yine de bizlere...Utanacak olan ise, hayat olsun.. Hayat çoookk güzel ama bir o kadar da acımasız ,arkadaşım...Sağol varol.”
Belli ki güzel Emel yaşama kırgın biraz da kızgın. Kızgınlığı azalsın diye yanıt veriyorum; “ Diyorsun ki; ‘Biz bu güzellikleri yaşadık mı?’ Yaşadık elbette. O günler çok güzeldi, fakat unutma bu günlerde güzel, çünkü her zamanın kendine özgü güzellikleri vardır...Eski güzellikleri analım, fakat takılmayalım, aksi taktirde yeni güzellikleri yaşayamayız... “
Ve yarısından fazlasını savrukça tükettiğimiz kalan zaman sonrası, Necile Gündüz Çokay, Erkan Eray, Abdullah Necmettin Gündüz, Semih Şahinkaya, Abdullah Göçet, Fehmi Pelit, Orhan Ulusoy, Murat Tıkıroğlu, Nihat Tıkıroğlu, Şaban Öztel ile Necile hanımın seçim bürosunda bir araya geldik.
Elbette ki hüzün yüklü bir yorgunluktu. Öyle bir yorgunluk ki, özlemle harmanlanmış çok yıl sonrasının buluşması. Sorular, yanıtlar ve sevinçler ve de hüzünler…Topluca 19 Mayıs Lisesi bahçesine girdik.
Şimdinin Anadolu Lisesi olan otantik bina Orta Okul’un bahçesinde; Ezel Onursal, Emel Onursal, Şevket Çorbacıoğlu, Fatma Berkem, Aysel Horoz, Ahmet İhsan Kalkavan, Şaban Öztel, Engin Erik, Nedim Nasrettinler, Çelik Kaner, Erkan Eray, Metin Çetindağ, Bülent Atasagun, Ersin Alemdağ, Murat Tıkıroğlu, Necile Gündüz, Oya Sümbül, Hasan Muti, Hasan Bölükbaşı, Şefik Öztürk, İlhami Yavuzaslan, Atilla Gümüşel, Eriş Semiz....çığlık çığlığa bahçede koşuşturuyorlardı. Bir süre dinledim o koşuşturmalı çığlıkları, hüzünlü göz yaşlarımı dizginleyerek. Fakat bir sonraki zamana geçerek Samsun 19 Mayıs LisesiLise’nin bahçesine girince yine Ezel Onursal, Emel Onursal, Şevket Çorbacıoğlu, Fatma Berkem, Aysel Horoz, Ahmet İhsan Kalkavan, Şaban Öztel, Engin Erik, Nedim Nasrettinler, Çelik Kaner, Erkan Eray, Metin Çetindağ, Bülent Atasagun.. kısacası bizlere yeni katılmış; Veysel Keleş, Kurtuluş Demir Pençe, Hikmet Kocaman, Nüri Gültekin, Ahmet Cerit, Köksal piyade, Vedat Yılmaz, Varol Türker, Selahattin Türker, Ferhan Arol, Ülvi Özçalcı, Abdülkadir Samangül, Emin Karagöz, Şuayip Erişkin, Cemal Gencer, İsmet Bayrak, Mustafa Türker, Yılmaz Türker, Cudi İmamoğlu..ve diğer arkadaşların seslerini duyunca hüznün göz yaşları prangalarını kırdı ve isyan etti.. Çocuksu koşuştırmalar yerini, sakin yürüyüşlere bırakarak, seslere narin ve tok sesler karışmaya başlamıştı. Çünkü çığlıklardan kendini kurtarmış olgunlaşmıştı sesler…
Telefonum çaldı, arayan Veysel, “Nerdesin?” diye soruyor, gördüm kendisini, ses çıkarmadım, yanına gelince buradayım dedim, ‘aklından ‘Yine aynı Şevket Muzipliği’ni geçirdiğini gülüşünden anlıyorum ve kucaklaşıyoruz. İnanın ‘saçlarının beyazlığı dışında’ hiç değişmeyen arkadaşlardan biri.
Ardından, Ahmet İhsan Kalkavan, Ayla Horoz, Abdülkadır Samangül, Şemsettin Aslan, Yakup Akmaz, Yüksel Erdoğan vd…Fakat ne olursa olsun, yine de yaşlandığınızı arkadaşlarınızı görünce daha iyi fark ediyorsunuz. Saatlerce söyleştik. Öğretmenler Mustafa Durmaz, Lütfü Dündar, Sezai Serdaroğlu ve Özden Özdemir..Kimisi durgun, kimisi kırgın, kimisi sevgi zenginliğini dışa vurmuş sizinle konuşuyor..
Lise çağındaki gençlerin, hatalarını hala affedemeyen ve hala ben şu öğrenciyi sınıfta perişan ettim söylemini bir başka öğretmen o eski öğrenciye taşıyabiliyorsa, o dönem hatalarınızda haklı olduğunuzu ve de kişinin kompleksi yüzünden ezildiğini duyumsuyorsunuz.
Elbette ki, her ne kadar ‘bir öğrenci olarak’ olgunluk çizgisine girseniz de, kanınız kaynıyordur. Yeni kimyanızla şakalaşacak, koşuşturacak, o yoğun adrenalin verdiği hataları da yaşayacaksınız. Ola ki arkadaşlarınızla da kavga edeceksiniz. Siz sayın yetkili, bu hataları sorgulamadan, yargılamadan infaz etmeye kalktığınız da öğrenciden beklenmeyen tepkiyi alırsınız.
Bu kaçınılmaz olur. Yarattığınız korku atmosferinde, hataya neden gerçeği söyleyecek öğrenci de suskun kalınca siz kavga ettiğiniz öğrenci ile oluşturduğunuz hata ile karşı karşıya kalır ve orada oluşan yanlışı yıllarca yüreğinizde, belleğinizde taşır kendinizi belli periyotlarda rahatsız edersiniz...
Ne olursa olsun, bunları yaşadıklarınızı gördüğünüzde bile kendinizi çok mutlu hissediyorsunuz. İnsan geçmişin olumluluklarını değil salt, olumsuzluklarını da arıyor...
Ahmet İhsan Kalkavan’ın yanında oğlu Mete Kalkavan var, ulusal futbol hakemi. A.İhsan Kalkavan politik esintilerde. Haklı da. Seçilme olasılığı çok yüksek. Kuzenim Yüksel Çorbacıoğlu aradı. (Önceki Artvin Milletvekili), başarılar dilediler birbirine.
Tanju Çolak’a takılıyor; “Oyun kime diye”. Celil Sağır ve Hakkı da orda. Neden politika yapmadığımı sordular, ben milletin vekilliğini milletvekilliğine yeğliyorum şeklinde yanıtım, gürültüler arasında kayboldu, tıpkı milletvekilliğim gibi..
İhsan Kalkavan arkadaşımız seçildi, milletvekili oldu, fakat 7 Haziran 2015 seçimlerine nedense katılmadı... Ön seçimlerdeki rakibi Necile Gündüz Çokay arkadaşımız, İhsan olmamasına karşın yine seçilebilir sırada yer alamadı. Bunlar bana düşündürücü geldi..Bilmem siyaset baronları acaba birilerini mi öne aldı? Alı almasına da seçimde havasını almaz inşallah..
Doğrusu, kendimiz iyi de, kentimiz nasıl?
Tüm bu süreçleri başlatan kişinin de Kemal Vehbi Gül olduğunu söylüyor, bir sevgili arkadaşım. Adını vermek istemiyorum, çünkü Samsun’daki yerleşik düzenini sarsabilirler…Dediğine göre; Kemal Vehbi Gül, Samsunluya kat çıkma izni ve de İmara aykırı yapılaşmalara, önceleri göz yumuyor, ardından da kentlinin gözünü ağır cezalarla oyuyormuş. Bu imara ve ahlaka aykırılık, kenti bugünkü beton düzlemine dönüştürmüş.
Bilindiği gibi Samsun 1869 yılında büyük bir yangın geçirmişti. Samsun'un hemen-hemen tamamı yanarak kül olmuştu. Fakat, zengin bir ticaret merkezi ve şehri olduğunda kısa bir zamanda kalkındı. Fransa'dan getirilen bir mimarın planına göre şehirde birbirini dik olarak kesen dar sokaklar ve caddeler boyunca evler yapıldı..
Samsun ikinci kez yakılmış ve yıkılmışlıktan daha beter edilmiş. Samsun sıradan bir kent haline getirilmiş adeta. Samsun sıradan bir kent değil ki; ‘Kurtuluş Savaşımızın’ başlangıç noktası, sembolü..
Dünya Savaşından sonra parçalanan ve düşmanlar tarafından istila edilen cennet vatanımızı kurtarmak için harekete geçen Mustafa Kemal Paşa, ordu müfettişi sıfatıyla Bandırma Vapurunda, yağmurlu ve fırtınalı bir havada Karadeniz de üç gün çalkalandıktan sonra 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basarak Milli Mücadelenin ilk adımını attı. Söz konusu tarih, Gazi Mustafa Paşa tarafından "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak ilan edilmiştir. İlan edildiği 1936 yılından beri her yıl "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanmaktadır.
Böylesi bir devasa kentin, daha iyilerine laik olduğunu düşündüm. Fakaaat; Tekeli görüntülemek istedim, yıkmışlar. Denize dik inen ve kıyıya koşut ‘dantel gibi kenti ören’ sokakları görüntülemek istedim betonla kesmişler. Yeşili görmek istedim karartmışlar, denizin mavisini beton ile örtmüşler…
TEKEL binası, 19 Mayıs Lisesi’nden ağabeyimiz olan ve birkaç dönemdir Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Yusuf Ziya Yılmaz’ın girişimiyle “Samsun Regie Tekel Fabrikası Turizm ve Ticaret Merkezi”ne dönüştürülmek istenmesi, beni alabildiğine geçmişe taşıyan bitmişliğin göstergesi.
Proje kapsamında tüm yapıların cephelerinin korunması doğru, fakat yeni hareketli ve kesit yükleri getirerek kullanım alanlarını genişletme projesi bütününde yenilenmek istenmesi yanlış, çünkü yılların yorgun bir yapısı var karşımızda. Projeler bütününde, Gazi Caddesi'nin proje alanı içinde kalan bölüm yayalaştırılarak, önceki yaya bölgesi Mecidiye ile bütünleştirmeyi amaçlamışlar… Fakat bunları göremedim, belli ki Yusuf Ziya Yılmaz bey bu projeleri ötelemiş.
Aslında Mecidiye Caddesi’nin hemen içindeki Tekel binalarını ve depolarını da bu yenilemenin içine alıp, o çocukluğumuzun geçmiş anılarını da yenileyerek kültür platformu oluşturabilir ve adı da “Gazi Mustafa Kemal Kültür Düzlemi” yapılabilir. Bunun yanında; Genel Müdürlük Binası, bölgenin Türk tarihindeki önemini yansıtacak şekilde, Samsun Müzesi olarak Samsun'un ve bölgenin kültürel hayatına kazandırılması proje çerçevesinde geliştirilebilir....
6/ED/B’den arkadaşım Yakup Akmaz, Tekel Başmüdürlüğü ve Bölge Müdürlüğü yapmış. Tekeli çok iyi tanıyan kişi. Her ne kadar, Tekel binalarının tarihi binalar olmadığın söylese de, bu tekel yapı gruplarının yok edilmemesi için savaş vermesi gerektiğini düşünüyorum. (konuşamadık bu konuları) 20. Yüzyılda var olan tarihi yapı ve doğa dokusu; ve çocukluk anılarımız üzülerek belirteyim ki 21. Yüzyılda tümüyle yok edilmektedir. Süreç aslında 20. yüzyılın son çeyreğinde plansız kentleşme ile başladı ve plansız ekonomi ile tüm hızıyla sürerek bugünlere taşındı.
Mert sokağı ve Hamdi Paşa sokağının kesiştiği noktadaki oturduğumuz binanın yıkıldığını ve balkonunun Tekel ve çevresini değil, salt balkonları gördüğüne tanıklığım beni buruk bir özlemle geçmişe taşımıştı 21.yüzyılın ilk günleri. Tekelin arka bahçesi Karayolları lojmanlarıyla beton tarlasına dönüşmüş.
Tekel binasının doğallığı ve beyaz iş önlükleriyle Tekel’in arkasına, tütün çiçekleri gibi dağılan fabrika kızları yoktu artık. Denizle karayı bıçak gibi ayıran binalar dikilmiş. Denize düşen karaya, karaya düşen denize çıkamaz bir durum yaratılmış. Kentlerin kıyılarına kıydık, betona gömerek.
Canlılığı yok ettik, betonlaşmış soğuk duvarlar ile. Nerede 56’ların bahçeli evleri ve o ünlü Servet Sarıoğlu ve Şemsi Sarıoğlu’nun ‘56’lar ekmek fırını?’.. Yuvarlansanız denize inerdiniz, şimdi betona çarpıyorsunuz. O denize dik inen yollar korunmalı ve ışıklandırılmalı idi. Kim bilir ne ihtişamlı görsellik sunardı bize.
Yollar ve sokaklar ve üzerindeki otantik yapılar korunmalı idi. Samsunsporlu, Ercan Kol (Koloğlu) ve Hayri Kol (1972) kardeşlerin Valilik karşısındaki aile Lahmacun ve kebapçı dükkanı, Büyük Postane karşısındaki Meşhur Köfteci, Mecidiye’deki Şişik Apt altındaki Tokur Pidecisi, Irmak Caddesindeki Gazi Park içindeki Zeki’nin Çay Bahçesi(Sevgili babam Avni Dilligil tiyatrosu her geldiğinde taşırdı bizi buraya) ve Asrı bakkal, Subaşı’daki Kulacak fırını neredeler şimdi?
Sadece Saathane’deki sevgili Abdulkadir Samangüllerin ‘Yağma Bakkalı’ kendisini koruyabilmiş. Çiftlikteki ve kışlık Zafer Sinemasının Yazlık sinemaları (gazoz kapağı açıldığındaki fıkırdaması ve bebelerin çakıl taşları üzerindeki çiş şırıltısı hala kulağımda) yok artık. Saathane’deki Cumhuriyet Lokantası yok olmuş. Lise caddesinin sondaki Erkan Erayların BM Petrol yok.
Dükkanına bırakılan ekmeğin içine kağıt doldurup tekrar fırına vermesiyle ünlü, o günün Nasrettin hocası ve sevgili Atilla Gümüşel’in babası Hayrettin amcanın Mecidiye’ye giden Gazi caddesindeki ayakkabıcı dükkanı ve tüccar terzi Kazim Zoral ve Münevver Bayraktar halanın eşi terzi Mustafa Ergünal amcanın dükkanı yok.
Bir zamanlar Zeytin ağaçlarıyla ünlü Zeytinlik mahallesi yok. Ermeni Mahallesi diye anılan, Hançerli, Selahiye ve Cedit Mahalleleri ve dıştan merdivenli 3 katlı tarihi evleri yok. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki yerleşim alanları; Belediye, Saathane Meydanı, Büyük Cami, Gaziler Meydanı ve mezarlık yok. Demirciler yokuşu, Unkapanı yok.
Her kışa yakın kaçak odun indiren kağnı sesleri yok, her kış kapımızın önünde odun kestirdiğimiz odun kesicilerin sesi yok. Aynalı çarşı yok, tanış gömlekçi yok(Aynalı çarşıda bir tek kuzenimin kayinbiraderi Yılmaz kundura kalmış). Evet, yok, yok da yok…
Düşünün Samsun’un etrafında surlar vardı, nerede onlar…Tarihe saygı yok..Biz değil miyiz, Kale duvarını evimizin bir duvarı haline getirip, duvardan tasarruf ederek üç duvarlı ev inşa eden..Biz değil miyiz Kale duvarını kırıp pencere açan, soba borusu deliği açan..
Samsun Kalesi, bugünkü Samsun kentinin kökenini oluşturan ve 1192 yılında Danişmendliler tarafından yaptırılan kaledir. Kalenin sınırları günümüzde Saathane Meydanı'ndan Bedesten'e, deniz kıyısında ise Ziraat bankası ek binasının bulunduğu alandan Büyük Camii'nin bulunduğu alana kadar uzanmaktaydı.
Surlarının yüksekliği deniz tarafında sekiz metre, karaya bakan kısımlarda ise altı metre imiş. Deniz kısımlarına bakan surlar Karadeniz'in şiddetli dalgalarına dayanabilmesi içi her on iki adımda bir yapılan ve kıyının oyulmasını engelleyen ‘ taştan inşa edilmiş şiddet önleyici çıkıntılar’ ile güçlendirilmişti.
Evliya Çelebi, Samsun'u ziyareti sırasında(1640) seyahatnamesinde kaleden şöyle söz eder ve şöyle betimler: “çevresi 5.000 adım, 70 kulesi, iç yani geniş, dış yanı dar 2.000 adet gözetleme deliği(Yünanca Mazgal) ve kapısı ile 'leb-i derya(denize sıfır kıyı) da şadâdi bina bir sengin âbâd idi'(mutlu ve taştan zengin bir yapı)." Katip Çelebi ise; cami, hamam ve küçük bir çarşıya sahip kalenin yıkık ve dökük olduğunu yazmıştır(1648).
Belli süreçlerde onarılan Samsun kalesi;1869 Büyük Samsun Yangını'na kadar sağlam bir şekilde ayakta imiş. Yangın sonrası kale surları var olmasına karşın, kentin yeniden kurulması için, Fransız mühendis davet edilerek bugünkü Samsun şehrinin imar plânları yapılmış.
Belki de imar olgusu ilk kez Samsunda rant aracı olarak işletilmiş. Çünkü; imar plânı dahilinde kalenin kara tarafında bulunan surları yıkılıyor ve yeni İmar plânına göre 15.000 m2'lik bir alan elde ediliyor. Bu alan m2'si 50 kuruştan satılarak 60.000 kuruş elde edilmiş. Ayrıca, kalan surlar da yıkılarak, kentin inşası için 15.000 m3 taş elde edilmiş. Kalan taşlar; yangında evini ve dükkânının kaybeden halka, m3’ ü 30 kuruştan satılmış.
Kale tamamen yıkılmamıştı, yıkmak gerekiyordu ve de yıktılar. Süreç içinde, özellikle II. Meşrutiyet dönemi padişahi V. Mehmet Reşat tarafından Samsun Kalesi ile birlikte tüm tarihi yapılar yıkılarak, elde edilen araziler açık artırma ile satılmıştır. Kısacası, Karadeniz’deki, hatta Anadolu’daki son kıyı kalesi tümden yok edilmiştir.
İstanbul Çatalca ve Diyarbakır surları gibi Çin Seddi ile karşılaştırılabilecek devasalığa sahip bu kalenin surlarına 2009 yılında Samsun Büyükşehir Belediyesi'nce Büyük Camii çevresinde yapılan çalışmalar sırasında kalıntıları bulgulanıyor. Ancak bu surlar koruma altına alınabilmiş.
Samsun salt M.S’nın tarihi ile değil, M.Ö’nin, yani antik tarihi ile varsıl bir kent. Varsıl olmanın yanında ilginç tarihsel öykücüğüne de(Fr. Anekdot)sahip. Samsun (Amisus)’da yapılan kazılarda bulunan gladyatör mezar taşındaki şu ifade tüm dünya için düşündürücü bir antik tarihi varsıllıktır: “Hakem kararı yüzünden öldüm”. Yani hakem şikayeti günümüzde değil, 1800 yıl önce de varmış. (İyi ki o dönem Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu yoktu, yoksa tüm hakemleri kılıçtan geçirirlerdi. Ucuz atlatmışlar)
İşin en ilginç yanı; 100 yıl önce bulunan bu mezar taşının Brüksel’deki Kraliyet Sanat ve Tarih Müzesi’nde sergilenmesi. Çünkü II. Abdülhamid tarafından bağışlanmış.
Samsun’un, M.Ö ve M.S’sının tarihi tümden örselenmiş..1950’lerden sonra inşa edilen ateş tuğlasında yapılmış sıvasız dıştan merdivenli çatısız evler bile yıkılmış. Samsun mimarisini yansıtan dıştan merdivenli sıvalı ve çatılı 2 katlı evler hiç yok.
Sevgili annemle akrabalara gittiğimde gördüğüm evler ‘Ermeni evleri’ diye anılırdı. Alt katı odunluk ve mutfak, orta katı geniş oturma salonlu, yemek salonlu ve birkaç odalı ve de banyo tuvaletli yaşam alanı ve üst katında yatak odaları bulanan 1800’lerden kalma dıştan merdivenli, ahşap döşemeli bahçeli kagir tuğla evlerdi bunlar… Tek tük kalmış. Bu evler korunsa idi Safranbolu yanında hiç kalırdı. Eski Fransız mimarisi binalar kısmen korunuyor..
Okay Temiz’in yine müzisyen olan kardeşi sevgili Akay Temiz, şöyle bir e-posta göndermiş bana: “Çok güzel… Geçen sene 19 mayısta Yasar Doğu spor salonunda Samsun devlet senfoni orkestrasıyla bir kutlama konseri vermiştik ve bu arada güzel Samsun’u ilk defa görmüş oldum. Unutamayacağım bir dört beş gün…”
Yanıtım şu olmuş: “Samsun tarihi ve doğası ve de hinterlandı ile dünya varsılı bir kent…Benim için adeta cennetin izdüşümü, fakat nedense cennet öteleniyor sürekli...”
Yazının birinci ve ikinci bölümleri yayınlanınca yıllardır görüşmediğim arkadaşlarımla telefonla ve de birebir görüştüm. Örneğin Nedim Nasrettinler, Davut Uludoğan, Oktay Yılmaz ve de Mustafa Şentürk ile...
Yazılar sonrası güzellikler ve de güzellikler yanında devamlı kendini gizleyen hüzünler yaşandı.
İşte o yaşananalar:
Mustafa Şentürk ile birebir Ankara’da buluştuk. Mustafa kardeşimin; Samsun 19 Mayıs Lisesi önceki öğretmenlerden iyi insan Ferhan Özyürek’in bana gönderdiği 19 Mayıs Lisesi 1.2,3.sınıf geçme listelerini ve de İlkokul, Ortaokul diplomalarımı getirmesi beni çok sevindirdi ve de duygulandırdı.
Bir diğer duygu yoğunluğunu yaşatan sevgili Erkan Eray oldu, Ortaokul birinci sınıfı geçme listelerini bana göndererek.
19 Mayıs Lisemizin hemen karşısında, no 22’de “19 Mayıs Turizm Seyahat” şirketine sahip sevgili kardeşim Mustafa Şentürk’e ve Erkan Eray’a çok-çok teşekkür ediyorum. Mustafa Kardeşime ‘beraberlikleri yoğunlaştırmak amacıyla’ şöyle bir öneri getirdim; “Senin şirketin organizesinde, bir 19 Mayıs’ta Samsun’da buluşarak, 20 Temmuz’da hareket etme koşuluyla 1 haftalık yurt dışı seyahatini, örneğin Fransa ve İspanya’ya veya otobüsle Balkan gezisi düzenleyemeyiz mi ?” Önerimi sağlıklı buldu; inşallah gerçekleştireceğiz. Hatta bu proje; eklemelerde bulunacak arkadaşların önerileriyle daha da zenginleştirilebilir.
İşte, Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okul listelerindeki sevgili arkadaşlarım, okul numaraları ve memleketleriyle.
Bildiğim bazı arkadaşların şu anki konumlarını ve görevlerini de belirttim.
Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu 1963-1964 öğretim yılı “1-A” sınıf geçme defteri:
[[ Abdullah Necmettin Gündüz. Okul No: 6 Samsun. İnşaat Müh. Prof. Dr. İTÜ—Mustafa Közleme 13 Samsun—Mustafa Altıok 14 Samsun. Kim biliyor? Çok hareketli sevdiğim bir arkadaştı—Nedim Nasrettinler 16 Samsun. Hukukçu. İstanbul Beşiktaş 16. Noteri(Turgay Nasrettinler’in ağabeyi)—Nihat Teoman 25 Samsun—Bülent Pak 26 Samsun—M.Ülvi Özçalcı 29 Samsun. Lise iki de beraberdik, izini kaybettiklerimden, sevdiğim bir arkadaştı. Hafif etkin boğuk sesini hala duyar gibiyim—Aysel Samandal 32 Divriği—Aydın Torunoğlu 35 Ünye—Kamil Sarıoğlu 46 Kavak—Selçuk Ant 48 Samsun—Engin Erik. 52 Samsun. Karayollarında teknik eleman—Ayşe Eser Onursal. 55 Samsun. Sevgili Emel Onursal’ın ablası, ışıklara yolculuğu erken başlatarak aramızdan ayrıldı-Hakkı M. Köksal 56 Kandıra—Atilla Gümüşel 58 Samsun. Memleketlim, yani Arhavili. Sevgili kardeşim Jeoloji Mühendisi olarak Samsun DSİ 7. Bölge Müdürlüğünde çalıştı ve o da, 17 Haziran 2010’da ışıklara erken yolculuğa başlayıp aramızdan ayrıldı. Babası Hayrettin amcanın Gazi caddesinde, yine Arhavili olan ve biz 5 kardeşe her sene takım elbisesi diken ve prova için saatlerce ayakta diken, tüccar terzi Kazim Zoral amcanın yanında ayakkabı dükkânı vardı. Sevgili Babam Nihat Çorbacıoğlu, Hayrettin Gümüşel amcayı çok severdi ve çağımızın Nasrettin hocası derdi. Bir gün müşteri sonradan alacağım diye ekmek bırakır, Hayrettin amca hiç üşenmeksizin, ekmekleri ikiye keser, içini alır ve gazete kağıtları doldurarak tekrar fırına verir ve adama geldiğinde içi kağıt dolu ekmekleri teslim eder…:)”—Müfit Hattat. 66 Samsun Ziraat Yüksek mühendisi. Benim gibi Ankara’da. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde üst düzey görevler aldı—Muhammet Mısırlıoğlu. 74 Artvin/Yusufeli. Sevgili hemşerim de ışıklara yolculuğa erken başlayanlardan. Zannedersem Karayolları lojmanlarında oturuyorlardı ki, 56’lara yakın oturduğum için buluşur okula beraber giderdik. ABD, Kıbrıs konusunda Yunanlıların yanında, Türkiye ve Yunanistan arasında savaş çıktı çıkacak. Bir gün Muhammet ders çalıştın mı? Diye sorunca, “boş ver Muhammet 2. Dünya savaşı çıkacak, okullar kapanacak..” şeklindeki yanıtımı hiç unutmam. Nitekim ben o yıl okulları kapattım, çaktım, Muhammet kapatmadı, geçti. Sonradan baktım okulların kapanacağı yok, ben de geçmeye başladım. Evet; sevgili kardeşimiz de 20 yıl önce sevdiklerinden ayrılarak ışıklara gitmiş. Kardeşi Mustafa Mısırlıoğlu’ndan öğrendim.—Gizem veya Ayşem Mutlu 82 Samsun—Hüseyin Çilingir 83 Tekeköy—Yahya Savaş 84 Samsun—Suat Lafçı 88 Samsun—Nihal Soyuak 93 Samsun—Metin Çetindağ 99 Samsun. Babasının Bağdat caddesi üzerinde fırını vardı. Ben, Hüseyin Hamamcı ve Şerafettin Yerlikaya ile zaman-zaman giderdik, fakat asla para vermeksizin simit yemez, Metin’de çok kızardı. Metin Orta Okul ikinci sınıfında okulu bırakmak zorunda kalıyor, çünkü annesini kaybediyor, eve üvey anne getirmemek için babası kendisini evlendiriyor. Metin’i 1966’dan sonra bir daha görmedik, ta 2011’e dek. 5-6 sene sonra baba evleniyor, ev ve fırın işletmeciliğinden ayrılıyor ve İstanbul’a yerleşiyor, Akrabaları Samsun’da, fakat izlerini kaybetmiş—Bülent Atmaca 101 Samsun—Ferhan Karahüseyinoğlu 105 Vezirköprü—Esat Sevük 106 Ladik. Profesyonel futbol oynadı, Samsunspor ve Çorumspor—Kenan Altıparmak 107 Samsun. Cin gibi hiperaktif bir arkadaşım. O günkü cıvıltılarımız hala kulaklarımda. İsimleri yazarken, adeta o günkü koşuşturmaları, Kapıda görevli Tahsin amcaya takılmalar, o devasa demir kapıyı açtığında aradan sızmalar, nerede o günler, neredesin o zamanlarımız!! Kenan kardeşimin de izini kaybettim—Oya Sümbül 110 Samsun. Dünya tatlısı, elinde gitar hiç düşürmezdi, Ayşecik derdim kendisine—Şerafettin Yerlikaya 116 Zile—Bülent Bay 117 Samsun—Ayşe Okutgen 140 Çarşamba—Ali Sönmez 166 Samsun—Zeki Durgun 171 Kars—Aybek Cora 178 Vakfikebir—Fatma Seyhan 204 Vazamiz—Mümin dal 224 Canik Devgeişli —Faiz Ç. Kanar Hasankale—Yiğit Erbaş 248 samsun—Erdal Birhan 256 Samsun—Zubeyde engiz 262 Bafra—Ecvet Sancar 266 Bafra—Aysel Horoz 270 Samsun. Arhavi kökenli, akrabam spor akademisi mezunu TRT’de görev aldı. Üzülerek belirteyim ki, Aysel’de beklenmedik anda sevdiklerinden ayrıldı, 4 Şubat 2015’te—Haluk Açıkbaş 281 Büyükdere—Nilgün Konuralp 299 Erzurum—Mehmet Tandoğan 373 Taşköprü—Cemal Bakır 398 Samsun—Cumhure Bat 400 Bafra—Ahmet E. Azay 413 Samsun—Kemal Tokur 422 Bafra—Orhan Kuran 443 Çamaltı-Şenay Deveci 508 Hurday. Rıza Nur İlkokulundan da arkadaşım. Babası Enis Deveci okul müdürümüzdü—Şevket Çorbacı 538 Arhavi. o yıllar soyadıma ‘oğlu’ eklenmemişti—Nedime Vural 651 Trabzon—Yusuf Hüsnü Kaplan 787 1950 Samsun—Orhan Oran 886 Ünye—Yaşar İyigün 919 Ladik—Seda Dalkılıç 923 Milas—Selahattin Şahin. Muradiyeli bu arkadaş 20 yaşında idi, biz ise 12 yaşında--Haldun Dağdelen 1046 Amasya—Hasan Bölükbaşı 1096 Çarşamba. Orta Okul ’da beraber okuduk. Beden eğitimi öğretmeni Tomris Acartürk(Kenan Çeviker daha gelmemişti) eşofman şart koşmuştu. Hasan, Çarşambalı ya, ille de yumurta topuk iskarpin ile beden dersine girerdi, pantolonlu halde. Hoca çok öfkelendi, ben ve Hasan Muti kendisine Hasan sadece eşofmanın altını getir yeter, eğer ona da para vermek istemiyorsan, nenenin paçalı donunun yuttur dedik..Ve sonraki Beden dersine, nenesini yeşil pazenden paçalı donla derse girmesin mi, Tomris hanım ağlayarak dersi terk etmesini hiç unutmam—Hasan Muti 1098 Tekeköy. Hukukçu olduğunu duydum—Durmuş Akbulut 1099 Bafra—Veli Aydın 1101 Bafra—Sezai Semiz 1103 Samsun—Şerif Urgüç 1104 Ladik—Şerif Demirci 1108 Kavak—Coşkün Küçük 1111 Muradiye—Recep Ali Yoldaş 1114 Yukarıçinik—Cengiz Karayaka 1231 Reşadiye—Cihat Balan 1276 Adana--
Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu 1964-1965 öğretim yılı “1-A” sınıf geçme defteri;
Metin Çetindağ. Okul No: 99. Memleketi: Samsun-- Şerafettin Yeşilkaya 116 Zile --M.Zeki Durgun 171 Kars - Mümin Dal 224 Samsun, Canik, Devgeriş—Şevket Çorbacıoğlu 532 Arhavi İnşaat Mühendisi. ADMM mezunu. TMBD Genel Başkanlığı yaptı. TMMOB-İMO Genel Yazmanlığı ve İnşaat Mühendisler Odası(İM0)’na ayıt TMH Dergisinin Genel yayın yönetmeni oldu. Ankara Artvinliler Kalkınma ve Eğitim Vakfı’nın kurucusudur, Genel Sekreter ve Genel Başkan yardımcılığı yaptı. Köy Hizmetleri Diyarbakır Bölge Müdürlüğü yaptı--Hüsnü Kaplan 787 Samsun—Bülent Atasagun 993 Samsun. Benim hamiliğimi yapan, Amcam Şefik Çorbacıoğlu’nun da öğretmeni olan—Haldun Dağdelen 1046 Amasya—Coşkun Küçük 1111 Samsun Muradiye—Tarık Odabaşı 1283 Erzurum—Uğur Tünel 1297 Samsun. Kızıl Uğur, nerede olduğunu bilmiyorum—Hayrullah Yakın 1324 Samsun-Zafer Benzer 1326 Kavak—Halil Ömer Özer 1327 Bursa—Murat Tıkıroğlu 1329 Samsun. Köken, benim gibi Arhavi. ODTÜ mezunu. İdari İlimler-Ekonomi İstatistik okudu. Özel Sektör’de Genel Müdür—Zafer Yener 1330 Ordu—Mehmet Varnuş 1331 Samsun—Ayşe Nilgün Özer 1339 Samsun---Servet Murat Kamacı 1341 Kurtalan. Servet kardeşimi buldum. Ankara Numune hastanesinde Eczacı. Sessiz ve sakin beyefendi bir kardeşimdi ve sıra arkadaşımdı—Abdullah Nezihi Kaleli 1346 Samsun. İTÜ mezunu. Elektrik Mühendisi, şirket sahibi—Nazmiye Öztürk 1348 Samsun—Fatma Berkem(Güleç) 1349 Samsun. Emel Onursal ile yapışık kardeş gibiydiler. Hanım hanımcık bu dünya güzellerini çok severdim. İyi birer gözlemci idiler ve mimikleriyle yansıttıkları eleştirel bakışlarını tebessümleriyle gizleyemezlerdi—Fatma Necile Gündüz 1350 Samsun. Lider kimliğini o zaman da yansıtan biriydi. Diş Doktoru ve de Politikacı. Aramızda Ahmet İhsan Kalkavan ile birlikte politikaya sıcak bakan savaşçı—Ümit Macit 1358 Kelkit—Osman Durgun 1364 Samsun—Emel Onursal 1365 Samsun. Evet, Fatma Berkem Güleç’in yapışık kardeşi. Birbirlerinden hiç ayrılmazlar, herkese ve kendilerine saygılı iki güzelimizdi. Emel, Matematik okudu ve şu anda O yüce Öğretmenlik görevini sürdürüyor, uzun yıllar Ankara’da görev almış ve de haberim olmamış—Kezban Ustaoğlu 1373 Ordu—Mustafa Şentürk 1383 Samsun..Öğretmenlik yaptı.Şu an Samsun Lise Caddesi 22’de ’19 Mayıs Turizm Seyahat Şirketi’ var. Bana bu dokümanları Erkan Eray kardeşim gibi gönderen sevgili Mustafa, benim gibi haşarı idi, fakat akıllısı idi aynı zamanda—Ö. Faruk Özman 1391 Sarıkıran—Hasan Başyurt 1394 Armutlu—Mehmet Diker 1395 Samsun—Canan Şimşek 1396 Samsun—Tahir Vardal 1397 Samsun. Köken Pazar. KTÜ mezunu İnşaat Mühendisi. Özel şirket sahibi—İlhami Yavuzaslan 1398. Sosyal bilimlerden mezunu. Petrolofisi’nde Sosyal Daire Başkanlığı yaptı—Orhan Faruk Abacı 1400 Samsun—M. Tuba Erturan 1443 Samsun—Turgay Nedim Nasrettinler 1434 Samsun—Tülay Atasever 1447 Samsun—Şefik Öztürk 1453 Samsun Çirakman Köyü. Sınıfın en çalışkanlarından.
Ufak tefek, fakat müthiş zeki insan.Yaramazlığımı öteleme adına onunla arkadaşlığımı güçlendirdim. Gelemen çiftliğinden gelen yoksul bir ailenin oğluydu. Hacettepe TIP’ı kazandı. Ankara da imiş ve benim haberim olmadı. Çok zorluklar çekmiş. Samsun Yurdun’da kalmış. O yıllardaki öğrenci olayları o’nu çok yormuş, Ersin Alemdağ’ın dediğine göre, çok sigara içen içine kapanık biri olmuş. Anafartalar’daki Samsun Yurdu faşistlerin elinde olduğu için yurda Hergün gazetesi ile gelir, Üniversiteye de Cumhuriyet gazetesiyle gidermiş..Tüm arkadaşlar izini yitirmiş. Samsun’un Çirakman Köyündendi. Kim ne yaptığını bilmiyormuş. Üzüldüm, çünkü Yekta Gürsel kardeşime, Atom, o’na Atomcuk derdim, Şefik kardeşimin nerede olduğunu bilmiyoruz, çünkü okulu bırakmış—Yaşar Demirbaş 1456 Çamlıca—Bahri Kandaz 1457 Ünye—H.Cengiz Gökçay 1458 Sivas—Köksal Yılmaz 1458 Samsun—Erkan Eray 1460 Of..ODTÜ Fizik mezunu. Özel sektörde üst düzey yöneticiliği yaptı. Beni 40 yıllık arkadaşlarla buluşturan mahalle den de arkadaşım(Lise Caddesi). En önemlisi, Orta Okul dokümanları Mustafa Şentürk kardeşim gibi bana temin eden sevgili kardeşim—Erkan Durukan 1464 Samsun. Akıllı ve de şık giyimli şık zekalı kardeşim. Bodrum’da gemi kaptanı. Kuzenim Namık Çorbacıoğluyla arkadaşlar. Metin Çetindağ yardımıyla 2010’da birbirimizi bulduk—Celalettin Erdönmez 1467 Mesudiye—Hüseyin Yazgan 1478 Samsun. Hüseyin kardeşimiz 5 yıl kadar önce aramızdan ayrılmış. Mart ayının sonlarında Hasan Ali Keleş arkadaşımız Facebook’a bir resim koydu, Abdullah Necmettin Gündüz arkadaşımız, sağ alttaki kişiyi tanıyacak gibiyim adını çıkaramadım yazınca, Hüseyin Yazgan olabileceğini yazdım. Hacı Ali Keleş arkadaş onayladı, Cahit İncegöz arkadaş da, Hüseyin Yazgan Samsun Anadolu Lisesi’nde Tarih öğretmeni iken, 5-6 yıl önce aramazdan ayrıldığını söyleyerek, bizleri hüzünlendirdi. Allah rahmet eylesin.. Hepimiz ; başlangıcı belli olmayan zaman(ezel-öncesizlik) ile sonu olmayan gelecek zaman(ebet-sonsuzluk) arasında küçük bir zaman dilimindeyiz, yaşama göz açtığımızın dakikalar sonra öncesizlikten sonsuzluğa yolculuğumuz başlayabileceği gibi, yıllar sonra da başlayabilir. Yazgan kardeşimizin sonsuzluğa yolculuğu erken başlaması bu kaçınılmaz evrensel olgudur, ışıklar içinde olsun..—Ayla Gürkan 1482 İzmir—Ali Küçükay 1484 Arhavi. Arhavi Lisesi’nde Matematik Öğretmeni, çocukluk arkadaşım—Ayşe Yurdakul 1493 Samsun—Ersin Alemdağ 1500 Trabzon. Okulumuzun en çalışkanlarından. Çocukluk arkadaşım. TIP Fakültesini bitirdi ve Samsun Devlet Hastanesi’nde görevli.—Şaduman Öcal 1503 Sivas—Ersin Sayınsoy 133 Erciş
Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu 1964-1965 öğretim yılı “1-B” sınıf geçme defteri;
Hasan Bülent Atmaca 101 Samsun—Filiz Bıçakçı 131 Samsun—Fatma Seyhun 204 Samsun—Cemal Bakır 398 Samsun—Kemal İnce 913 Samsun/ Tekkeköy—Sezai Semiz 1103 Samsun— Şerif Demirci 1108 Kavak—Beste narin 1198 Ordu—Ayşe Mubanoğlu 1299 Erbağa—Mehmet Gülle 1325 Çatalarmut—Ridvan Özkan 1332 İstanbul—H.Yekta Gürsel 1335 Samsun. Yekta Nasa’da Profesör. Erkan Eray elindeki elektronik adreslerle ulaşamamış. Ben de ulaşamadım..Ermeni kökenli olduğu söylendi, ki beni hiç ilgilendirmedi. Acaba o nedenle mi çekiniyor? Benim için Yekta’nın Türklüğü ve Ermeniliği değil o sevecen ve de sevimli insanlığı önemli.) Atom derdim kendisine. ODTÜ Atom/Fizik mühendisliğini bitirdi ve Nasa’da görevli. Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. “Sen bana Atom diyorsun, bak gör atom mühendisi olacağım” dercesine atom mühendisi olmuş..Rum mu, Ermeni mi diye sorulması hepimizi rahatsız eder, biz o’nu Ermeni veya Türk veya Laz olduğu için değil insan olduğu için seviyoruz ve özlüyoruz—Muharrem Güvenir 1355 Samsun—Hayati Engiz 1357 Bafra—Ahmet Yalın 1359 Tercan—Mehmet Oktay yılmaz 1360 Erzurum. Kökeni Pazar. İTÜ mezunu. İnşaat Mühendisi—Zafer Parlak 1362 Terme. Mahalle arkadaşım. Musa Baştuğ’un akrabası—Mahmut Sinan Ünsal 1366 Bafra. Sessiz, ağırbaşlı bir efendi idi. Lise’den sıra arkadaşım. Çok güzel yazısı vardı. Ticari İlimler Akademisini bitirdi, Eskişehir Atatürk Üniversitesi’nde. Adana Büyükşehir Belediyesinde görevler aldı. Adana’da ve 35 sene sonra birbirimizi bulduk—Semih Caltı 1379 Samsun—Huriye Kaynak 1381 Samsun—Şaban Öztel 1387 Of. Sevgili Şaban KTÜ Orman Mühendisliğini bitirdi. Bölge Müdürlüğü yaptı. Serbest çalışıyor ve İstanbul’da—Gülsevil Özsamancı 1388 Samsun—İ. Serdar Çelikmen 1401 Ankara—Ayşe Ölçer 1410 Havza—H.Adil Öztan Samsun—Fatih Akbay 1414 Konya Ereğlisi—Nazife Evrenkaya 1415 Çarşamba—Turgut Çaykara 1416 Ankara. Sevgili Turgut’un izini bilen yok. Erkan’ı aradım; bana 2011’de facte bulduğunu, arkadaşlığı onayladığını, fakat sonrasında hiç iletişim kurmadığını söyledi. Ben de kendisini Face’de buldum, fakat tek bir resmi dışında bilgi yok ve kendisine şu mesajı gönderdim: “Hiç değişmemişsin" sözü sık-sık kullanılır, fakat pek de samimi bir ifade olarak görülmez, çünkü 40 yılda insanın değişmemesi olası mıdır? Değişir, ama Turgut Çaykara değişmez, sadece saçlarını beyaza boyar..kardeşim herkes seni arıyor neredesin?. Zannedersem, işletmecilik yapıyor, turistik tesis işletmeciliği..Selamlar, ben Ankara’dayım.. 32—Ayşe Aydın 1417 Samsun—Mustafa Cinel 1419 Trabzon. Ankara Çankaya Belediyesi önceki İmar Müdürü kardeşim Mustafa Cinel ile okul arkadaşıymışız diyerek Mustafa’yı aradım. Önce, iki gün sonraki(30 Mart 2014) Seçimleri değerlendirdik, ardından Mustafa seninle Orta Okulda beraber okumuşuz, Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu’nda, deyince, “Ben değilim, benim akrabam, ana adı, baba adı aynı olan, sadece köylerimiz ayrı olana akrabam, Babası eski Trabzon DLH Bölge Müdürü idi, Trabzon önceki milletvekili Adil Ali Cinel’in ağabeyinin oğlu idi.” önceki AKP bakanı ve önceki Trabzonspor futbolcusu Faruk Özak’ın da kuzeni.. Trabzon Lisesinden sonra İ.İ.T.İ.A Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulunu bitirdi. 1980'li yılların sonlarına doğru resim çalışmalarına başladı. Çok sayıda karma ve kişisel sergide eserleri sergiledi. Sevindim Mustafa kardeşimin izini buldum diye. Görüşmek istediğimi, telefonunun vermesini söyledim. Veremeyeceğini, görüşemeyeceğimi söyleyince şaşırdım. Son cümlesi şoke etti; meğer Şubat’ın son günü aramızdan ayrılmış, 1 Mart 2014’te toprağa vermişler. Mustafa’yı sonradan anımsadım, hemşerim olduğu için biraz yakın dururduk, o okulumuzun, dahası tek katlı pavyon dediğimiz okulun ek binasının, arka bahçesini çok sever, çam ağaçları altında çalışır, genellikle resim karalardı. Işığı bol olsun kardeşimin , Orta Okul’dan sonra belli ki Trabzon Lisesi’ne gitmiş ve o nedenle görüşememişiz.Acaba bundan sonra hiç mi görüşemeyeceğiz? Yoksa, paralel zaman geçişleriyle yine beraber mi olacağız? Olmayı o kadar istiyoruz ki, bunun için tüm zamanları kaçınılmaz olarak iade edecek ve yeni zamanlara ve eski dostlara kavuşacağız. – Şeref Sönmez 1422 Samsun—Kamil Özgü 1425 Çorum—İbrahim Cilmeli 1426 Samsun—Lütfü Güler 1429 Samsun—Mümtaz Uluhan 1430 Samsun—Edip Selçuk Karamustafa 1431 Perşembe—Vedat Peştambalu 1432 Samsun-–Gülşen Pehlivan 1433 Bafra—Yaşar Diner 1449 Samsun-–Kadir Yılmazer 1459 Karadeniz Ereğlisi—Musa Baştuğ 1463 Terme. ADMM’yi bitirdi. Makine Mühendisi. Bir ara Köy İşleri Bakanlığı Toprak İskan Genel Müdürlüğünde çalışıyordu. Galiba Samsun’da. Zafer Parlak’ın akrabası çocukluk arkadaşımdı—Söngül Harıt 1465 Samsun—Mücella Güngör 1466 Samsun—Ferhan Arol1468 Samsun. Sessiz ve çok ciddi Ferhanımız. Şimdi İstanbul’da galiba, pardon Samsun’daymış. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’ni bitirdi. Öğretmen—Mehmet Türkmen 1471 Çarşamba. Çocukluk arkadaşım. Arhavi’den evlendi. ADMM İnşaat Mühendisi . Özel bir firma sahibi. Samsun milletvekili adayı. Yoksulluk ideolojimi belirledi diyen sevgili kardeşimin şu değerlendirmesi düşündürücü; “İstanbul’a Üniversite kurslarına katılmak istedim, yurtta kayıt yaptırdım, herkes ülkücü idi, ben de ülkücü oldum, solcu olsalardı, kesin bende solcuydum, çünkü eve çıkacak param yoktu.”—Kemal Araç 1479 Kelkit—Ömer F. Eyüpoğlu 1476 Gerede—Şinası Kuranel 1477 Samsun—Arife Topal 1486 Konya—Orhan E. Arpacıoğlu 1488 Samsun—Münevver Küçük 1489 Samsun/Muradiye—Ayten Talu 1490 Havza—Hasan Kakal 1491 Tekkeköy—Mustafa Ekinci 1492 Tekkeköy—İsmail Öğüten 1494 Tekkeköy—Besime Kurt 1499 11499 Düzce—Eriş Semiz 1502 Rize. Uzun Eriş, izini net bulamadık. Bir ara Samsun ANAP il yönetiminde görev almış. Suat Lafçı’nın en kankası idi—Melih Karaca 1508 Havza
Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu 1965-1966 öğretim yılı “2-A” sınıf geçme defteri:
Mustafa Altıok 14 Samsun—H.Engin Erik 52 Samsun—Suat Lafçı 88 Samsun. Gerçekten lafçı idi ve çok olsa da güzel konuşurdu, dinlettirirdi. Bir gün “adama bak yahu, babası Ankara’ya deniz götürecekmiş” şeklinde mırıldanmaya başladı. Meğer , mahallede bir palavracı arkadaşı, babasının tayini Ankara’ya tayını çıkınca, özel olarak çağrıldığını ve bir kanalla Karadenizi Ankara’ya bağlatacakların anlatmış. Suat acaba, İstanbul’a ikinci kanalı yapacağım diyen Recep için ne düşünür acep?—Metin Çetindağ 99 Samsun—Şerafettin Yerlikaya 116 Zile—Ersin Sayınsoy. 133 Erciş—Müzeyyen Akat 342 Paris—Şevket Çorbacı 532 Arhavi—Y. Bülent Atasagun. 993 Samsun. Fransızca hocamız sayın Meliha Atasagun’un oğlu. Sevgili kız kardeşi Levent Atasagun Karaman Ankara’daymış, yeni ulaştım görüşüyoruz. —Hasan Bölükbaşı 1096 Çarşamba. KHGM’den arkadaşım Ziraat Yüksek Mühendisi Yılmaz Kilim’in akrabası olduğunu öğrendim. Samsun’da imiş, selam gönderdim geri dönmedi—Hasan Muti 1098 Tekkeköy. Hukukçu. Savcı olduğunu duydum, ulaşamadım—Coşkün Küçük 1111 Samsun Muradiye—Tarık Odabaşı 1283 Erzurum—Uğur Tünel 1297 Samsun—Hayrullah Denizci 1324 Samsun—H.Ömer Özer 1327 Bursa—Murat Tıkıroğlu 1329 Samsun. Köken Arhavi—Zafer Şener 1330 Ordu—A.Nilgün Özer 1339 Samsun. Snıfın çalışkanı—Servet Murat Kamacı 1341 Kurtalan/Siirt. Sıra arkadaşım. 2013’te buldum. Eczacı. Numune Hastanesi—Abdullah Nezih Kaleli 1346 Samsun—Nazmiye Öztürk 1348 Samsun—Fatma Berkem 1349 Samsun—F. Necile Gündüz 1350 Samsun—Ümit Macit 1358 Kelkit—Osman Durgun 1364 Samsun—N.Emel Onursal 1365 Samsun—Kezban Ustaoğlu 1373 Samsun—Mustafa Şentürk 1383 Samsun—Ö. Faruk Özmen 1391 Samsun—Mehmet Diker 1395 Samsun—Canan Şimşek 1396 Samsun—Tahir Vardal 1397 Samsun. Pazar kökenli—İlhami Yavuzaslan 1398 Samsun. Petrol İşleri Genel müdürlüğü’nde Sosyal İşleri Daire Başkanı idi—Ö. Faruk Aksu 1400 Samsun—Melek Tüba 1413 Samsun—Turgay Nedim Nasrettinler 1434 samsun—Tülay Atasever 1447 Samsun—Şefik Öztürk 1453 Samsun Çırakman—Yaşar Demirbaş 1456 Çamlıhemşin/Rize—Bahri Kandaz 1457 Ünye—Hüseyin Cengiz 1458 Sivas—Köksal Yılmaz 14660 Samsun—Erkan Eray 1461 Of—Celalettin Erdönmez 1467 Mesudiye—Mehmet Türkmen 1471 Çarşamba- Hüseyin Yazgan 1478 Aşağı Canik—Ayla Gürkan 1482 İzmir—Ersin Alemdağ 1500 Trabzon. TIP mezunu—Şaduman Öcal 1503 Bedirli/Sivas—A.Ekrem Karamanoğlu 1187 İstanbul—Nilgün Karaca 1444 Milas
Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu 1965-1966 öğretim yılı “2-B” sınıf geçme defteri:
H.Bülent Atmaca 101 Samsun—Fatma Seyhun 204 Samsun—Şerif Demirci 1108 Kavak—Ayşe Numanoğlu 1299 Erbağa—Mehmet Gülle 1325 Samsun—Ridvan Özkan 1332 İstanbul—H.Yekta Gürsel 1335 Samsun—Muharrem Güvenir 1355 Samsun— Mehmet Oktay Yılmaz 1360 Erzurum. Köken Pazar—M. Sinan Ünsal 1361 Bafra—Zafer Parlak 1362 Terme—Huriye Kaynak 1381 Samsun—Şaban Öztel 1387 Of—Gülseli Özsamancı 1388 Samsun—I.Serdar Çelikmen 1401 Ankara—H. Adil Özkan 1412 Samsun—Faih Akbay 1414 Konya Ereğlisi—Nazife Evrenkaya 1415 Çarşamba—Turgut Çaykara 1416 Ankara—Ayşe Aydın 1417 Samsun—Mustafa Cinel 1419 Trabzon—Şeref Sönmez 1422 Samsun—İbrahim Cilveli 1426 Çarşamba—Lütfü Güler 1429 Samsun—Mümtaz Uluhan 1430 Samsun—Selçuk Karamustafa 1431 Perşembe—Vedat Peştamalcı 1432 Samsun—Gülşen Pehlivan 1433 Bafra—Yaşar Diner 1449 Samsun—Kadir Yılmazer 1454 Karadeniz Ereğlisi—Musa Baştuğ 1463 Terme—Şengül Harıt 1465 Samsun—Mücella Güngör 1466 Samsun—Ferhan Arol 1468 Samsun—Şinasi Kuraner 1477 Samsun—Kemal Araç 1479 Kelkit—Münevver Küçük 1489 Samsun/Muradiye—Ayten Talu 1490 Havza—Hasan Kakal 1491 Tekkeköy—Mustafa Ekinci 1492 Tekkeköy—İsmail Öğüten 1494 Tekkeköy—Besime Kurt 1499 Düzce—Eriş Semiz 1502 Rize—Melih Karaca 1508 Havza-- Kazim Şarman 1678 İstanbul—Nihal Aksoy 1695 Sivas—
Samsun 19 Mayıs Lisesi 1967-68 öğretim yılı “4/K” sınıfı Biyoloji Öğretmenimiz Günay Bütün ile 28 Mayıs 1968 tarihli anı resminden alıntı:
Emel Onursal- Fatma Bermen- Binnaz Türkel-Gülseren Göksuoğlu-Naile Ural(Artvin/Hopa) Yıllar sonra Ankara’da karşılaştık. Hopalı-Ferhan Arol-Muharrem Özeren-İbrahim Aydemir-Cengiz Türker-Veysel Keleş-Hüseyin Seyhan-Hamdi Çatalsakal-Mevlüt Ekmekçi-Cengiz Gül-Hayrullah Denizci-Köksal Piyade-Ahmet Cerit-Selahattin Koloğlu-Mehmet Kaya-Ülvi Özçalcı- Hüseyin Uçar-İsmet Bayrak-Hasan Seyhan(Hüseyin Seyhan ile ikiz)-Birol Yücetepe-Ziya Akbaş-İbrahim Aydemir-Nuri Dural-Yahya Taşkıran-Mehmet Akyürek-Servet Murat Kamacı-Yüksel Erdoğan-Halis Şişman-Zeki Çalışkan-Selahattın Koloğlu-Mehmet Öngör- Necati Başustaoğlu-Cemil Ercan-Selim Ağca-Aynur Keskin-Mumin Gökbay-Osman Tırış-Erdal Kilci-Atilla Ediz-Erdoğan Demirci-Münire Civelek-Nuri Gökkır-Mehmet Yaşkafa-Adil Yüksel-Aytekin Ceylan-Dursun Ali Almaz-Osman Gülüm
Samsun 19 Mayıs Lisesi 1968-69 öğretim yılı “4/G” Sınıf geçme defteri: Sevil Altuncuoğlu 27 Samsun—Celal Susay 50 Artova—Yusuf İ.Çaloğlu 99 Ladik—Mustafa Türkoğlu 116 Mustafa Türkoğlu. Köken, Rize/Fındıklı. Makine Mühendisi—Mehmek Öz 139 Terme—Yılmaz Eker 179 Sivas—Abdurrahman Gündemir 233 Piraziz/Nefzi Piraziz—Ali Riza Kara 266 Samsun Güdedi köyü—Keriman Okutgen 274 Çarşamba—Alaaddin Kartal 313 Samsun/Havza/Ilıca. Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu, Samsunda Mali Müşavir—Hayri Özdemir 343 Samsun/Teknepınar—Nurten Yılmaz 345 Çarşamba—A.Hikmet Arslan 368 Sabanca—Ahmet Çelik 378 Samsun—Kazim Ergüneş 420 Kars—Mehmet Sevindik 432 Kars—Elmas Arslan 479 Rize/İkizdere—Osman Gülsüm 485 Sinop Durağan Beldesi Yandak Köyü-- Ali Köksal 558 Yukariçinik—Aynur Keskin 564 Çarşamba—Hasan Kakal 619 Samsun—Salih Köse 646 Çarşamba—Hasan Ayar 680 Maçka. Galiba okçuluk sporuyla ilgilendi ve de milli takımda da yer aldı—Selim Ağca 707 Perşembe. Sarı Selim—Zühal Doğan 729 Samsun—H.Engin Erik 790 Samsun—Hüseyin Hancıoğlu 812 Samsun/Aktepe—Halil Göltepe 839 Bafra—Yahya Taşkıran 845 Samsun. ADMM’de Mimarlık okudu. Giresun Köy Hizmetleri İl Müdrülüğü yaptı—İsmail Selçuk 931 Erbaa—Zeki Kızıltan 993 Çamlihemşin—Veysel Keleş 999 Veysel Keleş. En samimi arkadaşım. Liseyi bitirmemede büyük katkısı olan arkadaşım. Kökeni Trabzon. İşletme Fakültesi’ni bitirdi. Sinop PTT Müdürlüğü yaptı—Mehmet Yaşkafa 1072 Vezirköprü. Kimya Mühendisi. Şubat 2015’te aramızdan ayrıldı, rahmetli oldu—Nurettin Yılmaz 1184 Kayacık—Mahmut Sinan Ünsal. Orta Okul’dan da arkadaşım. Lise de sıra arkadaşım. İktisad okudu. 1615 Bafra—Şevket Çorbacı. 1625 Arhavi. Soyadımız 19664’te Çorbacıoğlu oldu, fakat nüfus cüzdanına işletmediği için..—Nevzat Telci 1886 Ünye. Eğitim Fakültesi mezunu—Zülküf Akyol 1895 Hınıs—Mevlüt Turanlı 1906 Borçka—Sadık Çam 1907 Akkuş—Besime Kurt 1908 Düzce—Şermin Oturuş 1922 Çarşamba—Erol Sarı 1931 Terme—Hasan F. Karakaya 1976 Çarşamba—Zeki Ulusoy 1981 Kavak. Samim arkadaşlarımdan biri daha—Mustafa Can 1988 Akçaabat—Osman Parlak 1998 Sürmene—Azmi Özen 1999 Samsun. Kökeni Arhavi
Samsun 19 Mayıs Lisesi 1969-70 öğretim yılı “5 ED-E” sınıf geçme defteri: Ahmet Kömö 37 Kilis—Ali Cangökçe 63 Samsun. KHGM’den emekli oldu— Süleyman Sami Kesim 143 Terme—Aysel Horoz 270 Samsun. Kökeni Arhavi—Cengiz Türker 424 Hunut—Osman Gülsüm 485 Sinop/Dırağan—Mücella Güngör 489 Samsun—Fahrettin Parlak 536 Sürmene—Hasan Seyhan 711 Of. İkizi Hüseyin Seyhan—Hasan Demirel 791 Kavak—VeyselKeleş 999 Samsun—Mehmet Yaşkafa 1072 Vezirköpnü—Şenay Deveci 1136 Havza/Hurdoz—Erdinç Sayram 1189 Vezirköprü—İsmail Yayla 1965 Samsun—Metin Demir 1368 Samsun—Asuman Zümrüt 1382 Samsun—Mümin Coşkun 1469 Samsun—Mehmet Şenman 1550 Samsun—Mahmut Sinan Ünsal 1615 Bafra—Mustafa Şentürk 1620 Samsun—Şevket Çorbacı 1625 Arhavi—İlhami Yavuzaslan 1641 Samsun—Zeki Yılmaz 1718 Oltu—Rüştü Eren 1745 Görele—Mevlüt Ün 1856 Ladik—Kemal Ferzat 1861 Torul—Sebahattin Kartal 2245 Bafra—Mümin Gökbay 2271 Çarşamba—Halis Şişman 2331 Rize/Çayeli—Osman Tiriş 2729 Şebinkarahisar/Büsait
Samsun 19 Mayıs Lisesi 1970-71 öğretim yılı “6 ED-B” SINIF geçme defteri: Bülent Çalık 25 Samsun—Ahmet Kömö 37 Kilis—Ali Cangökçe 63 Samsun—Nihal Soyuak 93 Samsun—Oya Sümbül 110 Samsun—Süleyman Sami Kesim 143 Terme—Pervin Bozkır 176 Samsun—Feriha Akçay 235 Samsun—Cengiz Türker 424 Erzurum—Ahmet Çimen 480 Erzurum—Mücella Güngör 489 Samsun—Esma Nihal Demirel 566 Erzurum—Yakup Akmaz 636. Sınıfımızın değil okulumuzun ağabeyi(1946). TEKEL Bölgem Müdürlüğü yaptı, Üniversite mezunu—Fatma Deniz 727 Samsun—Melek Kılıçoğlu 754 Samsun--Nilgün Ulucan 925 Ankara—Veysel Keleş 999 Samsun—Mehmet Yaşkafa 1072 Vezirköprü—Yalçın Caner 1228 Samsun. İktisat mezunu. Mali Müşavir. Abdülkadir Samangül kardeşim, kardeşimizin 2008’de vefat ettiğini söylediler—Zeki Doğan 1939 Samsun—Gülşen Sağıroğlu 1251 Samsun—İsmail Yayla 1365 Samsun—Asuman Zümrüt 1382 Samsun—Mehmet Başeğmez 1395 Erbaa—Mümin Coşkun 1469 Samsun—Mahmut Sinan Ünsal 1615 Bafra—Mustafa Şentürk 1620 Samsun—Kaya Tokgöz 1621 Çarşamba—İlhami Yavuzaslan 1641 Samsun—Necati Ergün 1643 Kastamonu/Azdavay—Şemsettin Arslan 1715 İzmir/Şarapcan—Zeki Yılmaz 1718 Erzurum—Fuat Bedirhanoğlu 1740 Tercan—Şeniz Kamozoğlu 1779 Samsun—Mualla Aras 1861 Diyarbakır—Kemal Ferzat 1861 Torul/Gümüşhane—Atilla Özaltuğ 1885 Sivas—Zati Ürer 2044 Ünye—Şevket Çorbacıoğlu 2054 Arhavi—Sinan Bulut 2078 Of—Aysel Horoz 2221 Samsun—Emin Özkaragöz 2224 Samsun—Mümir Gökbay 2271 Samsun—Güzide Özçağlar 2232 Erbaa—Fikret Özcan 2358 Terme—Şuayip Erişkin 2431 Çarşamba—Nevzat Koç 2439 Terme—Mehmet Adıyaman 2470 Alucra—Mustafa Emirlioğlu 2497 Samsun—Asuman Yavuz 2678 Samsun—Abdülkadir Samangül 2692 Samsun. Kimya Mühendisi. Samsun’un ünlü Yağma Marketin sahibi.—Osman Tırış 2729 Şebinkarahisar—Mukadder Aydın 2730 Kavak—Selçuk Aksoy 2731 Diyarbakır.
Bana ulaşan arkadaşlarım ve beynime ulaşan nostaljik anılar: Davut Uludoğan: Sayın Şevket Çorbacıoğlu, önce selam ve saygılarımı gönderiyorum.19 mayıs lisesi ile ilgili, birleşmek ve birleştırmek, bir araya gelip eski anıları tazelemek,40 yıldır görüşemeyip birbirini unutan arkadaşları bir araya getirip yeniden tanışmalarına vesile olmanızdan dolayı size teşekkür ediyorum…Yazınızda her ne kadar benim adım yoksa da, arkadaşları anımsamak beni çok mutlu etti. Ben 1966-67, 67-68 yıllarında Samsun 19 Mayıs Lisesi’nde bir ve ikinci sınıfları okudum. Sıra arkadaşlarım; Ahmet Cerit, Köksal Piyade idi. Şu an İstanbul’da yaşayan Hasan-Hüseyin Seyhan ikiz kardeşler, Hüseyin Uçar, Cengiz Türker, Mehmet Yaşkafa, Varol Türker ve diğer tüm arkadaşları özlüyorum. Varol Türker ve Ahmet Cerit ve de Köksal Piyade ile görüşüyorum. Köksal paypas ameliyatı olmuş. Özden Özdemir, Sezai Serdaroğlu anımsadığım sevgili öğretmenlerim. 1975’te emniyet teşkilatına girdim, 95’te emekli oldum. Şu an Adapazar’ında ikamet ediyorum. Tekrar teşekkürler , selam ve saygılar.
Şevket: Sevgili Davut kardeşim, yerden göğe kadar değil, arşa kadar haklısın. Seni unutmak olası değil, fakat farklı kaynak nedeniyle ismini unuttum. Aynı sınıfta okuduğumuz Mustafa Şentürk kardeşim bana Lisedeki listeleri getirdi. O listelerde adın olmaman beni yanılttı. Özellikle aklımdaydın, çünkü Facebook’ta sen ben, Attila Edis ve Hüseyin Seyhan ile birlikte olan resmimi koymuştum. Demek ki dalgınlıkla es geçildi. Şimdi o yazımı tekrar değiştiriyorum, senin adına yer vermek için. Yazı üç bölümden oluşuyor. İkinci ve üçüncü bölümleri daha bloga koymadım. İkinci bölümde bu olaya değineceğim. Eğitimi İstanbul’da gördünüz ise, aynı yılda sevgili merhum ağabeyim Necati Çorbacıoğlu ile beraber olmuşsunuz, fakat tanışmamışsınız… Yazının katkısı; siz ve birçok arkadaşın yazı sonrası bana ulaşması ve onların sesini duymam. Başta sen, Nedim Nasrettinler ve Mustafa Şentürk… 19 Mayıs Buluşmalarını tekrar edeceğiz. Bu etkinliğin düzenleyicisi Erkan Eray, Murat Tıkıroğlu, Necile Gündüz Çokay ve şu an Samsun CHP milletvekili olan Ahmet İhsan Kalkavan. Ben sadece katılımcı ve hasbelkader yazıcısıyım. O listeyi tekrar okumanı ve eksik bulduğun arkadaş isimlerini bana iletirsen sevinirim. Hatta telefonların da. Çünkü böylesi yazılar yeni bilgilerler nedeniyle sürekli güncellenme gereksinimi duyar. Görüşeceğiz. Selam ve sağlıkla.
Benim adıma açılan Facebook’lardan birinde, 19 Mayıs Mahallesi Rasathaneden sevgili çocukluk arkadaşım Hasan Turna’nın bir iletisini bir rastlantı sonucu bulmam beni hayli hüzünlendirdi. Çünkü yine Çocukluk arkadaşım olan Hikmet Turna ve sevgili Babası Alaattin Turna aramızdan ayrılmış: “Vay, hasanım...anımsar mısın? Odun kırmak için aldığın keseri ararken en küçük kardeşim Niyazi daha konuşamıyordu, fakat keserin nerde olduğunu belirtmek için "Keseyi Yasanı(Hasan) aydi(aldı)" diyerek ilk kez konuşmaya başladığını?..Zaman ışık hızıyla geçiyor ve bizler ışık hızında birbirimizden uzaklaşıyoruz. Sen bana iletiyi benim adıma açılan facebook'a atmışsın, kullanmıyorum o'nu. Ben Ankara’dayım. Kardeşlerim Niyazi, Suat ve Hüseyin 1974'ten beri İstanbul Çataca’dalar, görüşebilirsiniz. Anne-baba ve en büyüğümüz ağabeyim sizlere ömür(ağabeyimin çocukları Samsun'da). Sizler de ‘İstanbul’daymışsınız. Bir rastlantı sonucu Serpil aradı, Mürüvet ve Suzan ablayla konuştum. Hem sevindim, hem üzüldüm. Yaşam acıları kaçınılmaz kılıyor. Önemli olan aramızdan ayrılanların anılarını yaşatmak ve en azından acıları hüzne dönüştürebilmek ve o hüznü yaşamın parçası kabul edip bizden beklentisi olanlara yanıt vermek...Görüşelim. Selam ve sağlıkla.”
Yılmaz Yıldırım: Şevket bey merhabalar... Yazınızı eşimle birlikte okuduk..Çok da hüzünlendik. Alâeddin’in babası Osman değil Ali olacak... Benim hanımın dayısı idi rahmetli. Selamlar... Üçüncü bölümü bekliyoruz... Benim kayınbiraderim Tahir Vardal ile de sınıf arkadaşı olduğunuzu öğrendim resimlerden. (13 Mayıs 2012)...
Şevket: Merhabalar, defalarca merhabalar. Çok doğru, Ali Amca… Muhtar söylediğinde, Osman ismi yabancı gelmişti zaten. Demek ki o da yanlış anımsamış. Benim yanıldığım taraf, Tahir Vardal kardeşimin onlarla olan akrabalığı.. Yanılma değil de, bildiğim halde unutma.. Bundan 15 gün önce Murat Tıkıroğlu ve ben Tahir Vardal ile görüştük. Bir başka yanılgıya düşmemek için soruyorum: “Suzan abla, Ali Amca’nın kardeşi Nermin de yeğeni mi idi?” İkincisi, Ali Amca’nın evinin aşağısında Bayburtu Aydın Metin kardeşler vardı, dahası siz mahalleden iseniz, mahalledeki o dönem çocukları anımsıyor musunuz? Örneğin, yüzerken yaşamını yitiren Hopalı Recai’yi.
Doğrudur, geçmişi bir şekilde anlatan sıradan yazılar bile hüzünlendirir. Benim ki, sıradan bir şey. Asıl hüzün, bu yazılarla, siz dostlara ulaşmam.
Yazının üçüncü bölümüne, sizlerin bu uyarılarınız ve bu yılkı 19 Mayıs Lisesi buluşmasıyla zenginleştirip yer vereceğiz. Herkeslere selam , sevgi ve saygılar.
Biraz aşağıda, Rize Fındıklılı Dr. Kenan Yıldız’ın evi vardı. Eşi Leyla Yıldız hanım okulumuzun Almanca öğretmeni idi. Çocukları Umur ve Işıl arkadaşlarımızdı. Bisikletlerini gezmemize izin verirlerdi, fakat ben sürmiyordum..Hala süremiyorum..
Ferhan Arol: Bir de ablaları Emel vardı ilk okulda 5 yıl aynı sırada okuduk. Babası gibi göğüs hastalıkları doktoru oldu. Bir ara çiftlikteki dispanserde çalıştı sonra evlenip Antalya’ya yerleştiğini duydum. Umur diş hekimi oldu, evlerinin yerine dikilen Yıldız apartmanında muayenehanesi vardı. Bilmem hala orda mı. Işıl liseden sonra evlendi okumadı diye biliyorum. (13 Mayıs 2012)
Şevket Çorbacioğlu Bunları bilmiyordum. Emel'i de anımsadım. Zannedersem Emel pek sokağı sevmezdi. İlginç. Çok teşekkür ederim. Selam ve sağlıkla
Ve Metin Çetindağ ile Erkan Durukan da buldular beni. Emel Onursal güldürdün beni Metin, sağ ol foto için... Peki sen beni hatırladın mı?
Tolga Deniz Kendinle yalnız kalmak başkalarının kalabalığında boğulmaktan iyidir ;) Erkan Durukan Metin hayat böyle birşey, alıyor götürüyor birbirimizden farkımız yok))
Şevket Çorbacioğlu Hayat fizik ve kimyadır. Fizik mi, Kimya mı? derseniz kimyadır insanı unutulmaz kılan.. Fizik görece bir olgudur, fakat insanlar nedense süreç içindeki bu değişen (görece)olguya daha fazla önem verirler. Sevgil Metin, yaşamın kimyasını esas alan yürekli bir duruş sergiliyorsun, kutlarım. İşte Metin budur. Sevgi ve sağlıkla kal.
Hıdır Kara dostum seni özledim. Hıdır bey yakın zaman 19 Mayıs Lisesi öğretmeni. Ankara’da dershanede tanıdım.
Zisan Emecan Akhan: SayinSevket Corbacioglu yazılarınızı daha yeni keşfedip okudum. Adeta bir roman gibi yazmışsınız.bana öyle bir nostalji yaşattınız ki sanki o yıllara geri gittim.Ben de 19 Mayıs Lisesi 1973 mezunuyum.35 yıldır Samsun'dan ayrıyim ara sıra gidişleri saymazsak.Pilav gunünden de haberim oldu ama maalesef hiç katılamadım.Yazdiginiz öğretmen isimlerinin cogunu hatırlıyorum.Gecmis zaman olur ki hayali cihan deger.Gercekten orta yaslarda gecmise özlem daha da derinleşiyor.Size cok teşekkür ediyorum bana o güzel tertemiz masum günleri yaşattınız adeta.İstanbul'dan sevgi ve selamlarımla. (23 Şubat 2014)...
Şevket: büyük raslantı; ben de yazının 3. bölümünü tamamlamak üzereydim, o yazıyı size göndereceğim veya 10 gün sonra Milliyet Blog veya Face'de okuyabilirsiniz... Sizin gibi değerli ve duyarlı arkadaşlarıma ulaştığım ve onlara geçmişin özlem dolu anlarını yaşattığım için inanın çok mutluyum.. Selam ve sağlıkla.. Benim bir ayağım da İstanbul ve Ankara'da..
Ve son olarak ‘tam yazıyı tamamlarken’ 24 Şubat 2014 günü aldığım ileti yazılarımdan dolaya hüzünlenen Zisan kadar beni de hüzünlendirdi: Ne Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borcunu1854’te alıyor , bu borçlarla yatırım yapmamış (tıpkı 2002 sonrasının AKP iktidarı gibi yatırım boyutunda üretime gitmeyip değerleri tüketerek, kaynakları yandaşlarına akıtırken, ülke ekonomisini büyüttüğünü savlaması gibi) ve özellikle sultan Abdülaziz döneminde, geri ödemesi olmayacakmış gibi, alınan borcu tüketip, sürekli yenisi alınmıştır.
Önceleri borç vermek için yarışan Avrupa şirketleri, Osmanlıyı bağımlı kıldığı borçların ödeme koşullarını ağırlaştırarak Osmanlıyı yönlendirmeye başlamıştır. Sonunda, imparatorluk, borç faizlerinin yarısını ödeyebileceğini ilan etmiş. (1875); fakat, bunu da gerçekleştiremeyince 1876 da moratoryum(borç erteleme) ilan ederek borç ödemelerini durdurmuştur. Bu sebepten dolayıdır ki; 93 harbi diye adlandırılan, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu, Rusya karşısında yalnız bırakılmıştır.
Ve sonunda; alacaklı şirketler, alacakların tahsili için birleşerek Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar) idaresini kurarak (1881), Osmanlı imparatorluğunun, tütün, balıkçılık, ormancılık, bağcılık vs. işlerine el koyup, bu işleri Reji (tekel) idaresi altında kendileri yürütmüştür.
Lozan antlaşması uyarınca bu idare kaldırılmış; borçlar, %60 ı Türkiye’ ye, geri kalan %40’ı da, I.dünya savaşı öncesi Osmanlı ya bağlı olup, o esnada bağımsızlığını kazanmış veya Osmanlı dan toprak almış ülkelere, üzerlerinde yapılan harcamalar doğrultusunda paylaştırılmıştır. Türkiye’ ye bırakılan borç miktarı ise 99 yıl vadeye bölünmüş, ancak henüz vadesi dolmadan, 1954 te, yani ilk dış borç alınışının 100. yılında, yeni alınan kredilerle ödenmiştir. Anlayacağınız gibi, hala üreterek değil de, tüketerek borcu borçla ödeyen ülkeyiz.
Facebook’taki bir resim ve hüzünle geçmişe dönüş: Orta Okulda 2 arkadaşımı bulmam; Metin Çetindağ ve Erkan Durukan..
Metın Cetındag Unutulmaz unutulmaz eskı dostlar eski dostlar. Şevket Çorbacıoğlu: Metin Çetindağ; göçmen bir ailenin çocuğu. Simitçi Hasan usta, kendisini Samsun’a kabul ettiren en eski esnaflardan. Hüznün ve hazin öyküleri de barındıran gezegegenimiz, haznü ve hazinliği sunmuş aileleye.. 1968’de annesini kaybediyor. Baba iç Hasan usta içkiye veriyor kendini. Çevresindeki akrabaları Hasan7ın oğlunu erken evlendiriyorlar, daha 17 sini de iken… İşte ondan sonra başlıyor her şey, ortaokulun en şık delikanlısı, evlerine gider, evleime gelirdi. Sevredik birbirimizi, okulun o yaştaki ergenleri idik ve hareketli idik, Necileler, Şarafettinler, Fatmalar, Emellar, Hasanlar...
Erkan Durukan Baylar bu resmin tarihi eser olduğunu bilyonuz değil mi? yaklaşık yarım asır)))) Şevket Çorbacioğlu Erkan kardeşim, hepimiz değiştik elbet, fakat şu bir gerçek ki, her yaşın kendine özgü güzelliği ve avantajı vardır; bizler bunları değerlendirenlerdeniz... Sende böylesi antik resimler (OrtaOkul'dan) var mı? Var ise görmek isterim... Galiba bir şekilde Bodrum'a yerleşeceğiz, Allah ömür verirse birkaç yıl sonra, kuzenlerim orada, bak sen de oradaymışsin...Selam ve sağlıkla.
Şevket Çorbacioğlu Metin'im, ne idik ne olduk, değil, neler yaşadık, neler-neler daha yaşayacağız'a bakalım. Elbet ki, unutulmaz, dostluklar, hah işte o eski dostlukları yeninin içinde yaşamak ayrı bir güzellik. En yakın zamanda görüşmek üzere. Selam ve sağlıkla.
Erkan Durukan Tabiki değiştik dahada değişeceğiz ömrümüz olursa,bunlara baktıkça çok eğleniyorum Şevket'ciğim Sağlık diliyorum!
Ve en ilginci, Lise ve Ortaokul Coğrafya hocamız Muveddet Sarabil’e ulaşmamdı... Amerika’daki kendi adını taşıyan yeğeni Muveddet Sarabil’e ulaştım. Kendisine hocamın hayatta olup olmadığını. Hangi okullarda bulunduğunu, 19 Mayıs Lisesi’nde iken ki resimlerinin olup olmadığını sordum.
İşte Halası Muveddet Sarabil için, yeğeni Muveddet Sarabil’in bana gönderdiği e-posta Muveddet Sarabil; "Teşekkür ederim Şevket bey,cok naziksiniz... ben Amerika’da yasadığım için yanımda resim yok bilgi verebiliyorum.resimler içinde elimden geleni yaparım. Bütün resimlerimiz özellikle eski olanlar Sinop’ta. Bunlara halamın olduğu resimlerde dahil. Sanırım ablamda olabilir bulursam size mail atarim.h Halam hayatinin kalan kısmını İstanbul Kadikoy Altiyol’da idame ettirdi. Kendisi Haydarpaşa Erkek Lisesi’nde coğrafya öğretmenliği yaptı ve oradan da emekli oldu. Duyduğuma göre kendisi çok ciddi ve sert bir öğretmenmiş:) Hiç evlenmedi... Su anda bu kadar Muveddet:
27 Şubat 2013
Benim yanıtım: Ben teşekkür ederim. Evet, çok sertti ve biz erkekler de korkardık. Disiplinli, kararlı ve de çok güzeldi. Siz fazlasıyla çağrıştırıyorsunuz. Ben Blog yazarıyım. Bana, oradan ulaşabilirsiniz. Selam, sevgi, saygı ve sağlıkla
Ilet-ki Şevket Çorbacioğlu Sevgili coğrafya öğretmenimin sevgili yeğeni sevgiler. Bir de 1970'lerden sonraki hocamın yaşam sürecinden kısa bilgi aktarabilir varsa hocamın eski resimleri gönderebilir misiniz?
Muveddet Sarabil Teşekkür ederim Şevket bey,cok naziksiniz...ben amerika yasadigim icin yanimda resim yok butun resimlerimiz ozellikle eski olanlar Sinopta.bunlara halamin oldugu resimlerde dahil.sanirim ablamda olabilir bulursam size mail atarim. Halam hayatinin kalan...
Şevket Çorbacioğlu Ben teşekkür ederim. Evet, çok sertti ve biz erkekler de korkardık. Disiplinli, kararlı ve de çok güzeldi. Siz fazlasıyla çağrıştırıyorsunuz.
Amcam Şefik Çorbacıoğlu; 1945-46’da Samsun 19 Mayıs Lisesinde okudu. Meliha Atasagun onun da hocası olmuş. Soyadı Dizer’miş...Amcamın sınıf arkadaş ve samimi arkadaşı, Yaşar Akal( 1931, Kavak, Samsun-ö. 30 Eylül 1973), Türkiye Büyük Millet Meclisi XIII) ve XIV) dönem CHP Samsun Milletvekili. Ve bir siyasetçi sınıf arkadaşı da Duha Sertkaya.. Amcamın, Samsın 19 Mayıs Lisiesi’ndeki siyasetçi arkadaşlarını araştırırken şu gerçeklerle karşılaştım; Samsun’da siyaset’in sağa teslim olması gerçeğiyle..
İlyas Kılıç, (1921, Samsun - 20 Nisan 2013), Türk asker ve siyasetçi. Aslen Sürmenelidir. 1940 yılında Ankara Harp Okulu'na Topçu Subayı olarak girdi. Amerikan Koleji'nde lisan öğrenimi, İngiltere ve Kanada'da meslek kursları gördü. 1960'ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirip ordudan ayrılarak serbest avukatlık yaptı.
1961’de CHP’den Samsun milletvekili seçilerek 1961-1980 tarihleri arasında aralıksız 12, 13, 14, 15 ve 16. dönemlerde üst üste beş dönem milletvekili seçildi. Millet Meclisi Başkanlık Kâtip Üyesi olarak çalıştı. 1980'den sonra Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Üyesi olan Kılıç, evli ve üç çocuk babasıdır..Çocuklarından biri olan Doktor Sinan Kılıç Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminde özel doktorluğunu yapmıştır. Diğer oğlu Serdar Kılıç ise şuan Türkiye Cumhuriyeti Washington büyükelçisidir. Oğlu Sinan Kılıç'tan olan torunu ise Gençlik ve Spor Bakanı olarak görev yapmakta olan Akif Çağatay Kılıç'tır.
Yalçın Akdoğan; R..T.Erdoğan’ın beyni, Ahmet Davutoğlu Başbakanını yardımcısı. Aynı zamanda siyaset bilimi doçenti. O da Kılıçlar gibi Trabzonlu. Diyor ki “Babam CHP’li ve hızlı solcuydu” Şimdi ben soruyorum; CHP bunları, üstelik AKP’ye neden kaptırdı. Diyeceksıniz ki, CHP’de onlardan kapıyor; Mansur Yavaş, Ekmeleddin İhsanoğlu ve de Mehmet Bekaroğlu. İyi de, onlar geldikleri yerde CHP’lilik yapmıyor ki, sağcılık yapıyorlar, fakat CHP’den giden solcular, sapına kadar sağ partide sağcılık yapıyorlar.
Bir başka resim bizi yine hüzünlendiriyor: Abdullah Necmettin Gündüz En sağda çömelmiş arkadaşı hatırlıyorum, ama adını hatırlayamadım.
Şevket Çorbacioğlu Hüseyin Yazgan olabilir mi?
Hacı Ali Keleş doğru hatırlıyorsunuz. Abdullah Necmettin Gündüz Doğrudur Şevket, teşekkür ederim.
Cahit Incegöz Hüseyin Yazgan SAL'da tarlh öğretmeniydi sanırım 5-6 yıl önce vefat etmişti.
Abdullah Necmettin Gündüz Çok üzüldüm, Allah rahmet eylesin. Dilerim sonsuz ışığında uyusun sonsuz huzurla.
Şevket Çorbacioğlu Öyle bir duyumum vardı, kesin olmamakla... Evet, ışıklara yolculuğa erken başlamış, ALLAH rahmet eylesin, ışığı ve toprağı bol olsun… Mustafa Bey Ve Kenan Beyin Arasındaki Kurtuluş Demirpençe
Hacı Ali Keleş evet, kurtuluş nerede biliyorsunuz. Şevket Çorbacioğlu Kurutluş, Zannedersem Lise'den Sonra Tiyatroyla İlgilendi, İzini Kaybettim...
Hüseyin Yazgan Nerede Acaba? Selam Ve Sağlıkla.. Etiketleme Yapabilir Misiniz?.. Biz de 6/ED/B'de idik.
Abdullah Necmettin Gündüz Ortada Meral Güneş...
Hacı Ali Keleş kurtuluşun o yıllarda muziğe yakın ilgisi vardı onu hatırlıyorum. Şevket Çorbacioğlu Tiyatroyu çok severdi ve yapacağını söylüyordu, evet müzikle de ilgiliydi ve hayli nüktedan bir kardeşimizdi.
Duyarlı Samsun sevdalılarının alıntı değerlendirmeleri: Baki Sarısakal: Samsun bir garip kent oldu. Yapılan yanlışları kanıtlarıyla ortaya koyuyorsunuz. Yetkililerden ses çıkmıyor. Bilgi noksanlıkları sonucu yapılan işleri zamana yayarak unutturmaya çalışıyorlar. Örnek mi istiyorsunuz işte size örnekler: Samsunspor’un kuruluş yılı kulübün resmi kayıtları dahil olmak üzere 1965 olarak gösterilir. Baki Sarısakal Kulübün 1927 yılında kurulduğunu belgeleriyle ortaya koyarak, Samsunspor kulübüne müracaat ederek bu tarihin federasyona müracaat eilerek onaylattırılmasını talep eder. Kendisine o zamanlar kurulan Samsunsporun amatör olduğunu söylerler. (1903 yılında kurulan Beşiktaş, 1905 yılında kurulan Galatasaray, 1907 yılında kurulan Fenerbahçe sanki profesyonel külüp olarak kuruldular.)
Samsun’un en eski okullarından olan ve Mustafa Kemal Paşa’nın da ziyaret ederek onurlandırdığı Ticaret Lisesi’nin kuruluş yılı okul armalarında ve resmi kayıtlarda 1924 yılı olarak görülür, Baki Sarısakal, okulun 1911 yılında İstiklal Ticaret Mektebi olarak kurulduğunu kayıtlarıyla ortaya koyar, kabul ettiremez. Yanlış tarihte ısrar edilir.
1884 yılında Samsun Mutassarıfı Trabzonlu Osman Paşa tarafından Hükümet Konağı (Eski Hükümet Konağı günümüzde Bölge İdare Mahkemesinin bulunduğu bina) restorasyonu yaptırılırken Baki Sarısakal, yetkililere gerekli uyarıları yaparak binanın eski fotoğraflarını verir. Restorasyon sonucunda hatalar yapılır: “ Binanın dört tarafında da üçgen alınlıklı ve sütunlarla süslü çıkmalar vardır. Bu çıkmalar daha sonraları balkona dönüştürülmüştür.
Ayrıca son restorasyonda park tarafından eski hapishane hücrelerinin bulunduğu (Bu taş hücreler sıvanmadan olduğu gibi duvardaki prangalarıyla beraber korunabilseydi) yere üzeri tente ile örtülmüş kapı açılarak binanın görünümü bozulmuştur. Koruma Kurulunun bu tadilat projesine bu şekilde nasıl onay verdiğini anlamakta güçlük çekiyorum. “ diyerek yapılan bu hataları yazar fakat o dönem de yayınlatacak gazete bulamaz.
Baki Sarısakal, Samsun’daki Gazi Müzesi ile ilgili olarak ortaya attığı iddiasında; “1919 yılında Mantika Palas Oteli’nde kalan Mustafa Kemal Paşa’nın Gazi Müzesi’nde sergilenen eşyalarından 1919’dan 2007 yılına kadar sergilenen Mustafa Kemal Paşa’ya ait 6 adet deri koltuk ve Ulusal Bağımsızlık Savaşına ait önemli kararların alındığı işlemeli yuvarlak masanın nerde olduğunu soruyor ve müzede sergilenen eşyaların birçoğunun o dönemde kullandığı eşyalar olmadığını iddia ediyor.
(1969 yılında çekilen Gazi Müzesinin orijinal fotoğraflarında Çalışma Odasındaki masa üzerinde telefon ve daktilo görülmezken, bu telefon ve daktilo nasıl Atatürk’ün kullandığı özel eşyalar arasında yer alıyor. Müze Müdürü Sayın Muhsin Endoğru Beyefendiye sesleniyorum, Müze Envanter Defterine bakarak bu eşyaların kim tarafından müzeye, kaç tarihinde hibe edildiğini açıklayınız. Açıklamıyorsanız Mustafa Kemal Paşa’nın çalışma odasına bir renkli televizyon ile bir bilgisayar da koyunuz ki, Mustafa Kemal Paşa’nın sözüm ona kullandığı eşyalar arasında bunlar da yerini alsın? Tıpkı Çalışma odasının yanında bulunan odada yer alan iki adet sehpa’nın 9.12.1998 tarihinde Samsunlu bir iş adamı tarafından müzeye bağışlanan ve Mustafa kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da kullandığı eşyalar olarak sergilendikleri gibi.)”
Baki Sarısakal’ın iddiaları üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma da halen devam ediyor. Baki Sarısakal, Samsun halkı adına sorduğu soruların hiçbirisine yanıt alamaması üzerine Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ı 13 Mart 2008 tarihinde yeniden göreve davet ediyor. Aradan geçen süre içerisinde bakanlıktan olumlu ve olumsuz bir yanıt alamıyor.
Baki Sarısakal, tüm bu örneklere ilave olarak bir de Samsun’un anıtsal yapıtlarından Büyük Caminin restarosyon çalışmaları sonucunda ortaya çıkan aksaklıkları belirtir.
Bunun üzerine Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, Büyük Cami Restarosyonunda yapılan yanlışlıklarla ilgili bir basın açıklaması yapar: “Büyük Camii'nin pencereleri önceki zamanlarda plastikten yapıldığını, göreve geldiğinde bu durumun kendisinde dikkatini çektiğini, ancak Koruma Kurulu kararları doğrultusunda hareket ettiklerini söyler.
“Sayın Vakıflar Bölge Müdürlüğü, son cemaat yeri’nde ki pencerelerin daha önce plastikten yapıldığını söylüyor. Restarosyonun amacı Camiyi orijinal haline getirmek değil midir? O zaman Caminin minarelerini neden orijinal hale getirdiniz. Minarelerde neden bir önceki şekillerini uygulamadınız?
Vakıflar Bölge Müdürlüğü, caminin giriş kapısının eleştirilmesi konusunda ise,” Caminin giriş kapısının restorasyon işlemleri göreve gelmeden önce Koruma Kurulu'nun kararıyla yapıldını söylüyor?”
Sayın vakıf yetkilileri, cami restarosyonunda yapılan yanlışlıkların tümünün Koruma Kurulu kararıyla yapıldığını söyleyerek, bu kurulu günah keçisi konumuna getiriyor. Sayın yetkililer; Büyük Cami Restarosyon işinin teknik şartnamesini hazırlayıp ihaleye çıkan sizin kurumunuz değil mi? Siz, Büyük Cami son cemaat yeri pencerelerinin ve Cami giriş kapısının ahşaptan yapılacağını teknik şartnameye yazdınız da bunu Koruma Kurulu mu pencereler plastik, Cami Giriş Kapısı alimünyum doğramadan yapılacak diye değiştirdi? Böyle bir savunma olur mu?
Yakın zamanlarda şehrimizde bulunan Katolik Kilisesi restarosyonu yapıldı, Sayın yetkililer, yolunuz düşürse lütfen gidip bir bakın Kilise’nin pencereleri plastikten, giriş kapısı ise alimünyum doğramadan mı yapılmış?
Az sayıda cemaati olan bir Kilisenin restarosyonuna gösterilen dikkat ve özene bakınız, birde binlerce cemaati olan Samsun’un anıtsal yapılarından olan Büyük Caminin restarosyonuna gösterilen dikkat ve özene bakınız? Takdiri Samsun kamuoyuna bırakıyorum.
Sayın Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, yaptığı basın açıklamasında; Büyük Cami avlu giriş kapısının minyatür bir şekilde yapılmasına değinmemiş, değinse de onun da Koruma Kurulu kararıyla yapıldığını söyleyecekti herhalde.
Büyük Cami Avlu Giriş Kapısı bu minyatürlükten kurtarılmalıdır. “Cami avlusuna tâk şeklinde kare kaide üstünde sağda ve solda ikişer sütuncuğun yer aldığı bir kapıdan girilmekteydi. Avluya giriş kapısının sol tarafında şadırvan yer alıyordu.
“Avlu girişi eski Cami fotoğrafları dikkate alınarak yeniden görkemli bir şekilde inşa ettirilmelidir. Avlu kapısının solunda yer alan şadırvan yerine konulmalıdır. Son cemaat yeri pencereleri plastik yerine aslına uygun olarak ahşaptan yapılmalıdır. Cami girişi de alimünyum doğrama yerine ahşaptan yapılmalıdır. Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkililerinden aslına uygun olarak yapılacak bu restarosyon işlemlerinin gerçekleştirilmesini Samsun halkı adına rica ediyorum. Yerine getirilmezse İSTİFA denen bir kavramın olduğunu Samsun halkı adına kendisine hatırlatıyorum.
Samsun’da bulunan tüm sivil toplum örgütleri ve basın organlarını bu konularda duyarlı olmaya davet ediyorum(Samsun 19 Mayıs nostalji).
Sadi Subaşı: Bu kenti hak ediyor muyuz? Eğer bu kent geçmişteki değerlerini hemen her alanda kaybetmiş ve hala da kaybetmeyi sürdürüyorsa, bunun sorumluları da olmalıdır.
Eğer son otuz yıla yayılan bir çöküş söz konusu ise, bu kenti yönetenlerle, bu kent adına siyaset yapanların sorumluluğu yanında, bu çöküşe seyirci kalmayı sürdüren bu kentin yaşayanları da en az onlar kadar sorumludur.
Şöyle biraz gerilere giderek Samsun’un geçmişte sahip olduğu değerleri hatırlarsak, zaman içerisinde bunları birer birer nasıl kaybettiğimiz çok daha iyi görülecektir.
- Bir zamanlar bölgenin hem ticari yönden, hem de sosyal yaşam açısından cazibe merkeziyken,
- bugün Samsun’un büyüklüğü ile orantılı olarak bölgede ki ticari üstünlüğünden bahsedilemiyorsa,
- Türkiye’nin en büyük limanlarından birisine sahip olmasına rağmen yıllarca kaderine terkedilmesi sonucu,
- (Özelleştirme sonrası hariç),
- ihracat rakamları açısından çoğu Karadeniz Bölgesi illerinin arkasında kalınmışsa,
Böylesine önemli bir kent ürettiğinin % 244 fazlasını tüketiyorsa, yani geliri giderini karşılayamaz hale gelmişse, Samsun ekonomik göstergeler bakımından Türkiye’nin ilk on kentinden birisiyken, bugün 35-36. sıralarda geziniyorsa, İstihdam ve kent ekonomisine büyük katkısı olan Azot, Bakır ve Tekel Fabrikaları kapatılarak binlerce işçi işsizliğe mahkûm edilmişse, Türkiye’nin en verimli iki ovasına sahip Samsun’da tütün, şeker pancarı ekimi adeta engellenirken, tarımda uygulanan yanlış tarım politikaları ve tarım ürünlerinin ithalatı nedeniyle, tarım fiilen bitirilmiş ve tarım işsizleri de yeni işsizler ordusu olarak işsizler kervanına katılmışsa, 20 yıl kadar önceleri eğitim de ki başarısının yüksekliği ile üniversite sınavlarında Türkiye birincileri çıkartan bu kent, bugün Türkiye eğitim sıralamasında 32-33. Sıralara gerileyerek olanakları çok sınırlı olan birçok Doğu ve Güneydoğu ilinin dahi arkasına düşmüşse, bu kentin iyi yönetildiğinden söz edilemez.
Bu kente umut verecek ve can katacak teşvik yasası açıklandığında, tüm Karadeniz Bölgesi’nde sadece Samsun’un teşvik kapsamı dışında bırakıldığı görülmüştür. Samsun’u aşağılayan bu karara tepki dahi gösteremeyen siyasetçi ve yöneticilere sahip bir kentin geleceğe umutla bakma şansı yoktur.
Samsun’un Teşvik Yasası dışına itilişinin sonrasında Samsun’da meydan konuşması yapan Sayın Başbakan’a karşı “Bize ne teşvik gerek, ne de başka şey, Sizin varlığınız bize yeter” Diye pankart asabilen bir toplumun, bu kentten ne bir beklentisi, ne de verebileceği bir şey olamaz...
ol fakiri bir kentin çok önemli caddeleri AVM’lere veya şahısların kullanımına terkedilirken, sadece seyreden bir toplumun yaşadığı kentin geleceği olamaz. Halkının denize girebileceği tek sahili de kayalarla doldurulup üzerine çift yönlü yol yapan anlayışa seyirci kalan yöneteni de, yönetileni de kentlilik bilincini yitirmiş demektir.
Katledildikleri için ağlaşan ovalarımız ve sahillerimizin döktüğü gözyaşları, aslında çocuklarımızın geleceğidir.
Hala bu kentin tek markası olmayı sürdürebilmek adına son şansını kullanan Samsunsporumuza, bu zor gününde dahi destek vermeyen bir kent, her türlü acıyı yaşamaya mahkûmdur.
Bir kentte sayısı bir elin parmak sayısını geçmeyen fedakâr ve cefakar işadamı ile sayısı ikiyi geçmeyen sivil toplum kuruluşu dışında, yukarıda ki olumsuzluklara direnen yoksa, o kent adına geleceğinden umutlu olma şansı da kalmamış demektir..
Yukarıda yazdıklarıma yalan veya yanlış diyenlerle istenen her platform da her zaman tartışmaya hazırım.
Yukarıda altını çizdiğim bu ilgisizlik ve vurdumduymazlığın yaşandığı bir ortamda, bu kenti yönetenler, bu kent adına siyaset yaptığını sananlar bu kenti hak ettiklerini söyleyebilirler mi?
Görevleri bu kent halkının haklarına sahip çıkmak olan sivil toplum kuruluşları, kişisel çıkarlarını korumak adına suskun kalırlarsa, bu kenti hak edebilirler mi?
Bu kentte yaşayıp her şeye seyirci kalan, sorgulama alışkanlığı kazanmamış ve kaderine razı olarak suskunluğa gömülmüş kent halkı da, bu güzel kenti hak edemezler.
Üzülerek söylemek gerekirse bu kent, yönettiği insanların hiçbir konuda fikrine başvurmayan, yaptıkları her şeyi güzel ve doğru kabul eden ve halkın da bunu beğeneceği şeklindeki ön yargıya sahip yöneticiler tarafından yönetilmektedir.
Bu sarmaldan çıkışın tek yolu, bu kentte yaşayanların sorgulama ve hak arama kültürüne ve daha iyisini talep etme cesaretine kavuşması ile mümkün olacaktır.
Tanrı’nın verdiği her türlü güzelliğe ve olanağa sahip kentimizin, hak edenler tarafından yönetildiği ve temsil edildiği, halkının da seçtiği insanları yakından izleyerek sorguladığı aydınlık günlerde buluşmak dileği ile iyi haftalar (11. 05. 2014)
Manisa'nın Soma İlçesi'nde meydana gelen maden faciasının ardından tüm ülke kenetlenirken, Samsun’dan üzücü bir haber geldi. Öğrenciler tarafından bir lisenin ön cephesine asılan pankart İlkadım İlçe Müdürü tarafından“siyasi içerikli” olduğu gerekçesiyle kaldırıldı.
Şevket Çorbacioğlu Benim samsun'um kent ve insan yapılanmasıyla her geçen gün uygar kimliğini yitiriyor. O devasa kent kültürü birkaç küçük insan tarafından yok ediliyor. Nerede o birçok güzel insanımız??
Yine bir resim ve Atilla İskender Edis ve Davut Uludoğan’a ulaşma: Atilla İskender Edis Şevket Şu 4/K Sınıfına ait bütün resimleri bir toplayıp Esas Kadroyu çıkartayım.. Başka Çaresi yok. Herkezden elinde ne resim varsa geri iadeli isteyip tarayıcıdan geçirip bir oluşum yapayım barii... Geçen günü Ahmet CERİT i görmüştümm..
Şevket Çorbacioğlu Güzel olur..Samsun’da olman nedeniyle resimlere sen yakınsın.. benden bu kadar..
Atilla İskender Edis Davut Uludoğan Bende çok resim var demişti.. Önce ondan istiyecem.. Atilla İskender Edis Yüksel Erdoğna,Köksal Piyadeye sorayım ellrinde resim varmı..
Şevket Çorbacioğlu Davut olabilir.. O zaten fotoğraf makinesiyle dolanırdı hep. Yalnız o 1 sene sonra Trabzon’a gitti..Köksal Piyade’de da olabilir. İsmet bayrak da olabilir. Halis Şişman, Yüksel Erdoğan..
Atilla İskender Edis Yok bende 4/K ait fotoğraf var dedii..Şu an Sakarya’da.. Atilla İskender Edis Artık bakacağız çaresineee..
Davut Uludoğan Ben gurupta yokum,68 de samsundaydım. Son sınıfı Trabzon’da okudum. Fotoğrafı ben mi çektim? acaba.arkadaşların hepsini hatırladım.
Şevket Çorbacioğlu Davut kardeşim sen çekmiş de olabilirsin, ancak sen niye yoksun? 3 olasılık var.
- 1- Ya aklına gelmedi
- 2-Ya da aklımıza gelmedi.
- 3-Veya; hiç birimiz makineyi kullanamadık, senin makine bayağı alengirli (gösterişli) olduğu için.. Nasıl teşhis ama..::))
Davut Uludoğan aynen öyle. Helal olsun sana, makinemi bile hatırlıyorsun.amerikan lubitel marka kutu makine.onunla herkes çekim yapamazdı.
Evet; sevgili hocam Meliha Atasagun’un sevgili kızı Levent Atasagun Karaman’ı da buldum: Atatürkçü bir Öğretmen’in 10 Kasım 1982’de Saat; 09:05’te hüzün yüklü sirenler çalarken vefat etmesi kadar bir kutsal an var mı? Var!
O kutsal anı yakınlarına, dolayısıyla biz sevenlerine Meliha Atasagun yaşattı..
Bir ölüm insanda bu kadar güzel durur mu?
Meliha Atasagun’da durur. Ölüm sözcüğü, bana hep itici ve acımasız itici gelmiştir. Bu nedenle, öldü sözcüğünü kullanmam, aramızdan ayrıldı tanımını yaparım..
Meliha hanım ölümün iticiliğini de ötelemiş olduğunu öğrendim, sevgili kızı Levent Atasagun Karaman’dan: Levent hanımı, sevgili Emel Onursal sayesinde buldum. Dahası, Emel’in Adana ve Güneydoğu gezisini beğenirken buldum Levent hanımı.
Şevket: Levent hanım selamlar. Meliha Atasagun hocamla bir yakınlığınız var mı?.. Selamlar(9 Kasım 2014)
Levent Atasagun Karaman: Evet annem olur. 1982 yılında vefat etti. Siz öğrencisi misiniz? Teşekkürler
Şevket: Öğrencisiyim, Ortaokul ve Lise'de..Haşarı olduğum için de 1 sömestri velim de oldu... Kore’nin Güney duvarına yakın oturuyordunuz, biz de biraz daha güneyde. Işıklara erken yolculuğa çıkan Bülent ağabeyiniz ile Orta Okulda bir dönem aynı sınıftaydık.
Meliha hanım amcamın da öğretmeni idi. Çok severdim. Bugün Üniversite okudum ise onun sayesindedir. Işıklar içinde yatsın demeyeceğim, çünkü hocam ışığın ta kendisiydi, ışığı bol olsun. Emel Onursal Lise ve Orta Okuldan arkadaşım. Size rastladığıma sevindim. Aslında sizden kısmen haber almıştım, eşi Merkez Bankası'ndan emekli Gülseren Duman'dan, ablamın arkadaşı..Selam ve sağlıkla..
Levent Atasagun Karaman: Teşekkürler. Ben de memnun oldum sizinle haberleşmekten. Emel'le facebooktan konuşuyoruz bazen. Sevgili canım annem 'in bugün ölüm yıldönümü. 1982 yılında saat 9.05 te sirenler çalarken vefat etti Atatürk çü , Atatürk İlkeleri ne bağlı , Aydın bir öğretmendi.Bizi Atatürk sevgisiyle büyüttü. O da 10 Kasım da vefat etti. Mekanı cennet olsun. Nurlar ıçinde yatsın. Size iyi sağlık lı ve iyi günler diliyorum.
Şevket: Hocam, ışıklara yolculuğa en anlamlı günde başlatmış, hüzünlü günde böylesi hüzünlu ayrılık herkese yakışmaz, yakışmış hocama..Saygıyla anıyorum..Size yakınlarınıza selam sevgi ve saygılarımı iletiyorum..
Levent Atasagun Karaman: Çok teşekkür ediyorum. İyi günler.
Ve Orta Okul’dan bir arkadaşım daha; Muhammet Mısırlıoğlu: Kardeşi Mustafa Mısırlıoğlu ile hüzünlü bir selamlaşma; Şevket: Muhammet Mısırlıoğlu ile bir yakınlığınız var mı?.
Selamlar
Mustafa Mısırlıoğlu: Abim olur rahmetli
Şevket: Orta Okul arkadaşımdı. Çok üzüldüm, ben de Artvin Arhavi’denim. Acınızı tazelemek istemem...Kaç yıl oldu? Samsunda mı çalışıyordu...Erken aranızdan ayrılmış, tekrar baş sağlığı diler acınızı paylaşırım...
Mustafa Mısırlıoğlu: Teşekkür ederim 20 yıl oldu Samsun’da akciğer kanserinden kaybettik sizler sağolun.
Şevket: Hay Allah. Tekrar başınız sağ olsun. Görüşmek dileğiyle..
Ve Aysel Horoz: Arsız ölüm çevreme kamp kurdu. Üzülüyorum, korkmuyorum da; kaçınılmaz gizemli kaderden..
Şimdi de; Samsun 19 Mayıs Lisesi’nden sevgili arkadaşlarım; AYSEL HOROZ ve MEHMET YAŞKAFA aramızdan ayrılarak gizemli zamana göçtüler..
Meleklerin acımasızı “ölüm meleği ‘Azrail’ ” son 2 aydır çevreme konuşlanarak ‘sevdiklerimizin’ ruhunu almaya devam ediyor. Önce sevgili dayım Abidin Çorbacıoğlu, ardından yengem Nazire Çorbacıoğlu, Halamın oğlu Celal Toraman ve son olarak da akrabam, aynı zamanda Samsun 19 Mayıs Lisesi’nden sınıf arkadaşım Aysel Horoz(Arhavi- Durmat) ve yine Samsun 19 Mayıs Lisesi’nden sınıf arkadaşım Mehmet Yaşkafa’nın vefat haberini aldım..Doğru; ““Her can ölümü tadacaktır” tatmasına da, arsız ölüm ‘hangi yaşta gelse gelsin’ hiç de tatlı gelmiyor, çok acı veriyor..
Haberi sevgili kardeşim Abdulkadir Samangül verdi. Duyarlılığı beni mutlandırdı, fakat; insanların en keskin bilinen kaderi “ölüm” haberi, en az sevgili Abdulkadir Samangül kadar üzdü beni ve herkesi..
Mehmet Yaşkafa; kararlı ve sevgi dolu dürüst bir romantik idi. Kimya mühendisliği okudu. Liseden sonra görüşemedik, fakat zaman-zaman selamlaştık..Sevgili Mehmet sen de ışıklara erken başlattın yolculuğunu ve yakınlarınla birlikte dostlarını hüzne attın. Güle, güle..
Aysel Horoz; Akrabam, Arhavi- Durmat’tan..Samsun’da beraber büyüdük. Samsun Mustafa Kemal İlk Okulunda başlayan beraberliğimiz, Samsun 19 Mayıs Lisesi’nde ve Ankara’da devam etti. Spor Akademisini okudu. Spor’a tutkundu. Bir tanıdığımın katkısıyla TRT’de göreve başladı. Uzun yıllar çalıştı.
Sözünü esirgemeyen, gözünü budaktan sakınmayan yürekli bir karaktere ve kararlığa sahip çok çalışkan bir kişilikti. Dobralığı insanları hiç üzmezdi, fakat bu son dobralığı hepimizi ve başta ablası Melek(Melek Horoz Albayrak) ve kardeşi Ayla’yı (Ayla Horoz Oktav) çok, çok üzdü..
Aysel bari ölüm denen arsız zorbaya dobralık yapmasaydın.. Güle, güle.. Bu yazıyı aramızdan erken ayrılarak ışıklara giden; Ezel Onursal, Aysel Horoz, Bülent Atasagun, Atilla Gümüşel, Mahammet Mısırlıoğlu, Çelik Kaner, Hüseyin Yazgan, Mustafa Cinel, Yalçın Caner ve de sevdiklerinden ayrılmış bilmediğimiz arkadaşlarıma adıyorum.
Tüm bu güzellikleri yıllar götürmüş olabilir, fakat, insanlığı dostluğu, arkadaşlığı ve sevgiyi alıp götüremeyeceği bir gerçek. Yılların götüremediğidir bizi özlemle buluşturan; her 19 Mayıslarda buluşmak dileğiyle…
Şevket ÇorbacıoğluTeknopolitikalar platformu
GEZ-GÖR-YAZ
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder