YILLARI YAŞLANDIRANLAR, SAMSUN 19 MAYIS LİSESİ’NDE BULUŞARAK ATATÜRK’ÜN ANADOLU İNSANIYLA BAŞLATTIĞI ULUSAL MÜCADELENİN İLK ADIMI 19 MAYIS 1919’U KUTLADILAR–3
Şunu belirtmek isterim, gerçekten abartılı bir şekilde yılları yaşlandırdık. Evet; TRT’deki “80’ler” dizisi ile başlatıldı bu, ardından “90’ları” çektiler ve yakın zaman yılları yaşlandırdılar.
80 ve 90 daha dünkü çocuklar, siz 60 olgunlarını ve 70’lerin delikanlılarını anlatın; insanları yaşlılık sendromuna sokarak yüzlerini toprağa çevirmeyin.
“Samsun 19 Mayıs Lisesi’nde buluşarak yitirilen zamanlar” başlıklı yazılarım; 70’lerin çocukluk, genç kızlık ve delikanlılık yaşanmışlıklarına kısaca değinerek yaşlanmamışlıkları anlatan bir yazı benim için.
Yaşının ilerlediğini fark etmeyeceksin, arkadan gelen yıllarla yaşamak istiyorsan ve de onlarla yeniden büyümek değil de, yeni-yeni büyümelere tanık olmak istiyorsan. Öyle ki zamanını durduracaksın, birilerinin zamanının yaşamak için ve her şeyi aynı değil, farklı görerek yaşamını varsıllaştıracaksın.
Öncelikle; bu son bölümü tamamlama katkı veren ‘Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu’ndan bu yana arkadaşlarım olan sevgili Erkan Eray’a ve Mustafa Şentürk’e, Samsun 19 Mayıs Lisesi Müdürü sayın İsmail Aydemir’e ve değerli insan arşiv sorumlusu Ahmet Şanlı’ya teşekkür etmek istiyorum.
Söncelikle; ilk iki yazımın ‘Link’ini vereyim ki yazıyı kesintisiz okuyabilsin okumak isteyen arkadaşlar:
- http://blog.milliyet.com.tr/samsun-19-mayis-lisesi-nde-bulusarak-yitirilen-zamanlari-yasamak-1/Blog/?BlogNo=340779
- http://blog.milliyet.com.tr/19-mayis-lisesi-ve-samsun-anilari-2/Blog/?BlogNo=362407
2011’in 19 Mayıs’ında ilk iki bölümünü kaleme almıştım. 2012’nin 19 Mayıs’ında Samsun’a inemedim, Ancak 2013’ün 19 Mayıs’ına katıldıktan sonra yazının 3. Bölümünü ‘güncelleyerek’ yayınlamaya karar vermeme karşın, işlerimin yoğunluğu nedeniyle 2014 19 Mayıs buluşması sonrasına öteledim. Yaşamın kaçınılmazları, beklenmedik gelişmeler yazımı 2015 19 Mayıs buluşmaları öncesine öteledi.
Sevgili Abdulkadir Samangül, Şuayip Erişkin ve Tahir Vardar kardeşlerim ısrar etmesine karşın 2014 ve 2015 buluşması için Samsun’a inemeyince ‘19 Mayıs 2013 buluşmasını içeren’ yazı ile siz sevgili arkadaşlarımla buluşmaya karar verdim.
19 Mayıs 2013 sabahı Samsun’a hareket ettim, saat 16’da Samsundaydım. Gençlik alışkanlığından değil, sevgili Erkan Eray kardeşimin, Çarşambalılar Dernek Lokali’ oraya yakın dediği için Mecidiye’de soluğu aldım. Dolanıp duruyorum, belki Mustafa Durmaz’ın veya Ahmet Düzköylü’nün, Müveddet Sarabil’in dersinden kaçan (aman Allahım onun dersinden kaçılır mı? Orta Okul’dan Tabiat, Lise’den Biyoloji hocamız Nimet Uçkan’nın dersinden kaçalım…
[[ Bir Nimet Uçkan anısı: “Samsun 19 Mayıs Lisesi Orta Okulu’na 1963'te başladım ve birinci sınıfta kaldım. ‘1963-64, 1964-65, 1965-66 öğretim yılları’. Bu öğretim yılı sıralamasına göre eski arakadaşlarım 1965 ve 1966’da 3. sınıftaydı, ben ise 2. Sınıftaydım. Eski arkadaşların sınıfından çıkmazdım. Öyle ki bir gün Nimet Uçkan derse erken girdi, yine o valiz büyüklüğündeki çantasıyla önce sağa sonra sola yalpalanarak kürsüye yanaştı ve her şeylerini yığdı.
O ünlü tahta cetvelini sağ eline aldı, sol avucuna vurarak, sıraların arasında dolanmaya başladı. Ve ben, sınıftan çıkamadım öyle kala kaldım. Yani esir düştüm. Eriş Semiz ve Suat Lafçı'nın yanında saklanmaya çalıştıysam da tanıdı ve “Senin bu sınıfta ne işin var” diye çıkıştı, ben de “2 ve 3’ü birlikte okuyorum, arkadaşlarımla bitirmek için” şeklinde karşılık verdiğimi gün gibi anımsıyorum, doğaldır ki cetveli de yediğimi ve Nimet hanımın cetveli koluma vurunca 1 metre geri zıpladığını da-ki hep yapardı bunu- İşin ilginç yanı, dersi Tabiat ’tan bırakmıştı beni haşarı tabiatlı olduğum için. Kenan Altıparmak da benim gibi haşarı idi; ne söylediğini anımsamıyorum, fakat Kenan da kafasına cetveli yemişti.
Gerçi, Nimet hanım, durduk yere göz dağı vermek için, cetvel silahını ateşliyerek genel de de sessiz ve dingin erkeklere ve de kızlara vururdu. Bundan dolayı adı Deli Karıya çıkmıştı (Bu bölümü, bitirmekte oluğum 19 Mayıs Lisesi anıları yazımdan alıntıladım).]]
İşte böylesi dersten kaçmış Mecidiye’de turlayan arkadaşlarıma rastlarım diye düşündüm, fakat sonra, çok-çok büyüdüğümüz (yaşlandık demeyelim) ve birbirimizi tanıyamayacağımız aklıma düşünce, hüzünlenmeye başladım. Nostalji hıçkırıklarıyla, Cumhuriyet caddesi, Gazi Parkı ve Mecidiye çevresinde gezinirken tanıyan çıkmış; uzaktan da olsa akrabamdan çok, sınıf arkadaşım dost insan Atilla, dahası Havacıların başkanı Yavuz Ediz’in kardeşi Atilla İskender Ediz.
Mecidiye’de beni görmüş, fakat aniden kaybetmiş. Doğrudur, çünkü sevgili kuzenim Cahit Çorbacıoğlu’nun kayınbiraderi ‘Yılmaz Kunduru’ya uğramış çay içiyordum. Göremediğine üzüldüm.
Buluşma saatini iple çekerken; Lise caddesi, Çiftlik caddesi, Gazi caddesi, Gazi Parkı, Cumhuriyet Meydanı ve Mecidiye’yi çocukluk ve delikanlılık günlerimin anılarıyla yüklü duygu dolu adımlarımla geziniyorum.
Kale Mah, Cumhuriyet Meydanındaki, Osmanlı dönemindeki tütün işletmesini yöneten Fransız şirketi ‘Reji’ adıyla anılan Reji (tütün fabrika binaları, dahası Tekel binaları) yenilenerek, doğrusu, otantik yapısı korunarak içsel modernizasyonla alış-veriş merkezleri, yani yerel AVM’ler oluşturulmuş.
Tarihçi Baki Sarısakal diyor; “1887 yılında Fransız Reji Şirketi tarafından kurulmuş olan Samsun sigara fabrikası ile ilgili, Tapu kayıtlarında şunlar yer almaktadır: ‘Sağı İshak, İlya, Nikoli, Panayi ve Gümüşhaneli Nikoli, Demirci Teofilos hane ve arsası, Solu Reji ambarı, arkası ve önü tarik (yol).’
O dönemdeki değeri 40.000 lira olan ve toplam 8. 000 metre karelik alana inşa edilmiş yapılarda (Reji) ‘1887–1897 yıllarında’ 500 işçi ve 12 gözetimci çalışmaktaymış. Bu dönemde; şehir ve yakın çevrede ve Sivas vilayetinde satılmak üzere ortalama yılda 60. 000 kilogram kıyılmış tütün üretmiş. Benzer Reji fabrikası Kavala’da da mevcuttur.”
İşte bu Rejiler, yani Samsun’daki Tütün fabrikalarının, Türkiye’de ilk emek savaşı verilen kuruluşlar olduğunu gözlemliyoruz: Samsun Reji Fabrikası: 1908 yılında Reji işçileri Kavala’dan sonra Samsun’da da greve gitmişlerdi. Reji binası önüne gelen işçiler Rejide çalışan memurlarında greve katılmasını istemişlerdi.
Bunu reddeden memurlardan birini dövmüşler ve reji binasını taşa tutmuşlardı. Birkaç gün sonra tekrar Reji fabrikası önüne gelen işçiler tekrar Reji binasına saldırmak isteyince Reji kolcularının ateşi ile karşılamışlar ve birisi ağır olmak üzere üç işçi yaralanmıştı. Grev sonucu işçiler haklarını almışlar ve yüzde 30–40 zamlarla tekrar işbaşı yapmışlardı.
1921 yılında Anadolu Reji İdareleri merkezi Samsun’da olan bir Genel Müdür tarafından idare edilmektedir. Genel Müdürü önceki valilerden Midhat Beydir. Hükümet Reji üretimlerine/ürünlerine karışmamakta, yalnız işlerin sözleşme hükümlerine uygun olarak denetim hakkı kullanılmaktadır.
Bu yıllarda cephede savaşan askerlere Samsun Sigara Fabrikasının ürettiği sigaralar gitmekteydi. Samsun Reji işçileri 16 Temmuz 1925 yılında ilk defa örgütlenmeye gitmişler ve “Yaprak Tütün Ameleleri (işçileri) Rehberi (yol gösterici) Terakki (İlerleme) Cemiyeti (Dernek)”ni kurmuşlardı. Rumeli’den gelen mübadil (başkasının yerine getirilmiş) tütün ameleleri Kavala’da iken “Amele Birlikleri”nin maddi yararlarını görmüş olduklarından Samsun’da da bir “Amele Birliği“ kurmanın yararlarına olacağına inanmışlardı.
Yani; sermayenin ihmalkârlığına karşı amelenin haklarını koruyacak “Mesleki bir örgüt“ meydana getirmeyi düşünmüşlerdi. Amele arasında az çok okumuş fikren yükselmiş olan girişimcilerin gayreti ve yardımı ile Samsun’da ilk Türk Amele (İşçi) Birliği 16 Temmuz 1925 tarihinde kurulmuştu. “Yaprak Tütün Ameleleri Rehberi Terakki Cemiyeti’nin üç yüzden fazla üyesi vardı. Bu cemiyet gündeliklerini ve geçimlerini bile temin edemeyen işçilerin verdiği kayıt parası ve aylık ile yaşatılmaktaydı.
Cumhuriyet döneminde, Samsun Reji Fabrikası devlet eline geçince 1927 yılında üretim kapasitesini artırmak için Avrupa’dan bazı makineler getirilmiş ve fabrikanın iç düzeninde bazı değişiklikler yapılarak üretim kapasitesi artırılmıştı. 1927 yılında fabrika binasının harap olan yerlerinde onarım yapılmıştı.
1930- 1950 döneminde gerçekleştirilen atılımlar, daha sonra sürdürülememiştir. Samsun Sigara Fabrikası, 1970’li yıllara kadar üretim düzeyi bakımından Cibali ve İzmir Sigara Fabrikalarından sonra üçüncü sırada idi.
Üretim 1970’li yıllarda 8.000 tona yaklaşmış, ancak 1980’li yıllarda fabrikanın önemi hızla azalmış ve yıllık üretim düzeyi 1980–1990 döneminde genellikle 2.000–3.000 ton arasında değişmiştir. ..”
Ben de diyorum ki: “Fransızların Tütün Rejisi, Osmanlı topraklarındaki kaynakları, emperyallerin sömürüsüne açık kılan ve Avrupalının Osmanlı üzerindeki Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar)¹ sistemi, yani Osmanlı borçlarının, tütün, üzüm vb. mallarla ödenmesi için Avrupa devletlerinin kurduğu oluşumdur (günümüz İMF’i) Dahası, Tütün rejisi; Genel Borçlar İdaresi yetkisinin yabancılara verilmesi adına kurulmuş çok-uluslu ‘sömürüye dayalı’ bir yabancı sermaye yatırımıdır.
1887 yılında Samsun’da Fransızların kurduğu Reji (Tekel) bu işlevdedir. Reji İdaresi’nin kurulması tütününün bölgede tek geçim kaynağı olmasını sağlayarak, Samsun’daki sosyal yapıyı, ekonomik bağlamda büyük ölçüde etkilemiştir. Samsun Reji Tütün fabrikasının bir diğer boyutu da; 19.Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde doğrudan sermaye yatırımı örneği olarak karşımıza çıkması ve Atatürk ve arkadaşlarının Anadolu insanıyla kurduğu Cumhuriyet döneminde devlet kuruluşuna dönüşmesidir . İşte bu devlet kurumu 2002’ler sonrasında özelleştirilerek, Samsun yöresindeki sosyal etkinliği kırılmıştır.
Gerek üretim ölçeği gerekse istihdam düzeyi bakımından Türkiye’nin en büyük kamu işletmelerinden olan TEKEL’in özelleştirilmesi, Turgut Özal, dahası 1980 12 Eylül darbesi sonrası küresel efendilerin dayattığı yeni-liberal politikaların Türkiye özelinde ortaya çıkardığı sonuçlardan biridir.
1980’den bu yana devam eden serbestleştirme ve özelleştirme politikalarıyla tütünde de devlet etkinliği kırılmıştır. Yerli-yabancı şirketlere yurt içinde sigara üretme, fiyatlandırma, dağıtım ve satış olanağı sağlanmıştır. Devletin tütün üretimine verdiği desteği çekmesiyle tütün ekim alanları hızla daralırken, sigara ve tütün ithalatı önemli bir artış göstermiştir.
İşte küresel efendilerin oyunu tüm ulusal değerlerimiz yok edilerek sürdürülmektedir. 12 Eylül'den bu yana Tekel'in özelleştirilmesine karşı çıkan dört bakan bakanlıktan alınıp veya ayrılmak zorunda bırakıldı ve sonunda AKP iktidarıyla; Reji (TEKEL)’in altı adet sigara fabrikası (Samsun, Tokat, Malatya, Adana, Maltepe, Bitlis) kentlerin merkezinde kalmış arsalarıyla birlikte bir İngiliz-Amerikan şirketi British American Tobacco’ya 2008 yılında satılmıştır.
TEKEL’in alkollü içki bölümü ise 17 fabrika, stok, hammadde ve varlıklarıyla 2004 yılında 292 milyon dolara (Nurol-Limak-Özaltın-Tütsab ortak girişim grubu) MEY İçki’ye satılmıştır. MEY İçki, 2006 yılında 810 milyon dolara ABD’li Texas Pacific Group’a satılmıştır. 2011 yılında bu kez Amerikalılar MEY İçki’yi satışa çıkarmış ve şirket 2.100 milyon dolara içkide dünya devi olarak tanınan İngiliz DIAEGO şirketine satılmıştır.
Çocukluğumun bu tekel binalarının korunmaya alınmasına kent tarihi kültür dokusunun korunması adına sevindim, fakat peşkeş çekilerek özelleştirilmesine şiddetle üzülüyorum.
Lise caddesi üzerindeki 19 Mayıs Lisesi’nin batı kapısının karşısında start alan (Çiftlik caddesinin alt paraleli) Gazi caddesinin Mecidiyeye yakın yerindeki bu sarı tekel binalarının, sonuncusunun karşısında Soley Kırtasiye, biraz ileride Emek(Konak) sineması vardı.
Bu sarı Reji binalarının alt katında açık kahve renkli önlüklü emekçi kadınlar çalışırdı; tek-tuk beyaz önlüklü kadınlar vardı ki, onlar büyük olasılıkla şefleriydi. Kahve renkliler devasa makilerdeki tütünleri paketlerlerdi. Bina pencerelerinin dışında demir parmaklık, demir parmaklıkla cam arasında ızgara tel bulunurdu, bu nedenle içeriyi görmekte zorlanır, çalışanları zor seçerdik; yinede dakikalarca emekçi kadınları seyretmekten kendimi alamazdım.
Önceki yazımda belirtmiştim; Samsun’un denize dik inen sokakları ‘yanlış kentleşme politikalarıyla’ yok edildiğini, dahası denize iniş noktalarına set çekildiğini. Bu sokakların bir kısmı caddeye dönüştürülmüş, üzerlerinden bulvarlar geçirilince; örneğin Ağabalı ve Şevketiye sokakları caddeye, Hürriyet sokak ise sokaklığını korumuş, fakat, denize dik inişlerindeki özgürlüklerini koruyamamışlar.
“Gazi Parkı”ndayım; Sevgili Hikmet Turna, Mürüvvet Turna, Hasan Turna ve kardeşim Hüseyin Çorbacıoğlu ile 1963 yılındaki gibi Atatürk ile poz veriyorum. İçim burkuldu duygulandım, çünkü Atamla yalnızım, o çok sevdiklerimin hiçbiri yok yanımda. Biraz sonra yüreğim de acır oldu, çünkü Atatürk’ümün de tümden yalnız bırakıldığını gözlemledim..
Gazi Parkı adeta gazi edilerek örselenmişlikten dolayı emekli edilmiş gibiydi. Gazi Parkı alabildiğine küçültülmüştü, yapı ve yollarla. Anımsadığım kadarıyla, doğuya doğru Demirspor lokaline dek, batıya doğru ise Ziraat Bankasına dek uzanırdı park. Batı noktasındaki, tel kafeslerde izlediğimiz, renk cümbüşüyle ve de ses cümbüşüyla bizlere gösteri yapan ve çocuksu adrenalimize tavan yaptıran Tavus kuşlarının sesi kesilmişti, belli ki sıra Atatürk’teydi.
Korkum; Gazi Parkı’nın ağaçlarının ve Samsunspor formasındaki Atatürk ambleminin de sökülmesi. Samsun 19 Mayıs Lisesi’nden okuldaşımız Yusuf Ziya Yılmaz’ın özellikle Gazi Parkı’na el atmasını istiyorum, çünkü, Gazi Parkı’nın en az Gezi Parkı kadar önem taşımaktadır.
Kent içi yapılanmaya gelince; Samsun’un İmar Durumu ile ilgili, Atatürk’ün yaklaşımı, tıpkı Ankara gibi olmuş. Dendiği gibi Atatürk tarafından-ki 19 Mayıs Lisesi Resim hocamız Hulusi Sezer değinirdi- önerilen kıyıdan biraz içeriden, Gazi parkının arkasından geçen geniş bulvar (Tam 19 Mayıs Lise kapısının önünde başlayan Gazi caddesi, ikinci bulvardır) süreç içinde yok edilerek, bu iki bulvar daraltılmış, onları kesen gümüşi çizgiler halindeki dik inen cadde ve sokakların denize inişleri yapılarla kesilmiş ve Samsun’un kent planları tam bir kaosun içine itilmiştir.
Ve, buluşma saati geldi; 19.30’da Çarşambalılar Lokalindeyim, Necile Gündüz Çokay, Erkan Eray, Temel Sönmez, Mazhar Başoğlu ve Nezih Kaleli’yi tanıyorum, diğer sevgili arkadaşların birkaçı adımı söyledi, ben hiçbirinin adını söyleyemiyorum. Eee, yaşımız ortaya çıkmasın, fakat hepsi 19 Mayıs Lisesi Ortaokul’dan arkadaşlarım. Benden sonra Fehmi Pelit, Şaban Öztel, ardından Ahmet İhsan Kalkavan, Tahir Vardal ve en sonunda Ersin Alemdağ geldi.
Necile dış doktoru. Politikayı seviyor; gösterdiği performans, eğer bıkmaz ise o’nu TBMM’ine taşıyacaktır. Geçtiğimiz seçim epey yaklaşmıştı. Bu seçimde de (7 Haziran 2015) sıralamadaki yeri iyi değil. Belli mi olur, bir bakmışssın siyasal iktidar tepetaklak.. Necile ile Emel Onursal’ı konuştuk; İstanbul’a yerleşmiş, onun adına sevindik, çünkü mutluymuş, Emelin selamına sevindim.
İhsan Kakavan Harita mühendisi ve CHP’den Milletvekili, çünkü o sabır ve inatla yoğrulmuş performansının karşılığını almış, gururlandım. Erkan Eray, Nezih Kaleli Elektrik elektronik mühendisi, Fehmi Pelit, Tahir Vardal, Mazhar Başoğlu, Temel Sönmez ve Ben inşaat mühendisi ve sevgili Ersin Alemdağ Tıp Doktoru. Ersin kardeşimle, Çelik Kaner’den söz ettik, üzüldük çünkü vefat etmiş.
Eriş Semiz’in soyadı ilkin aklımıza gelmedi, Mehmet Oktay Yılmaz’ı, Zafer Parlak (Musa Baştuğ’un akrabası), Ferhan Salman, Adnan Şentürk, Turgut Çaykara (Fizyoterapist), Tarık Odabaşı, Nedim Nasrettinleri, Metin Çetindağ’ı, Faruk Özmen’i, Hüseyin Hancıoğlu’nu, Engin Erik’i, Erkan Durukan’ı ve Suat Lafçı’yı andık. Türkçe Öğretmenimiz Nalan Tuzcuoğlu Yasan’ı,
19 Mayıs Lisesi ve Orta Okulu’nun süper öğrencisi ve benim de çok sevdiğim Şefik Öztürk’ün Hacettepe Üniversitesi’ndeki yıllarını anlattı Ersin Alemdağ. Ve hayli etkilendim, çünkü Şefik’in o yıllarda psikolojisi hayli bozulmuş. Ersin kardeşimin anlattıklarının en ilginci, müdür Kenan Burkut’un deli Kaya’ya (Kaya Akal) “Ulan ağzına huniyle sıçarım” bağırmasıydı.
Kaya Akal ağabey, bizler Orta Okuldayken, o Lisede idi. İyi bir basketçi idi. Çok severdik ve o da bizlere karşı çok iyi idi. Okulumuzun iki delisinden biri idi; Deli Karı (Nimet Uçkan.. eşi foto studyosuna sahip Adil Uçkan.. Acaba nereleriydi?.. Eğer Rizeli idiyse kesin öz akrabam olabilir, çünkü Çorbacıların bazıları soyadlarını Uçkan yapmışlar) ve Deli Kaya (Kaya Akal), sarı Kaya da derlerdi.
Köy Hizmetleri Diyarbakır Bölge Müdürlük görevim sonlanmış, stres atmak için, eşim ve kızımla Kastamonu Ilgaz’a gelmişiz; yıl 2002’nin Şubat’ı. Kaya Akal ağabeyle orada karşılaştık, tam 30 yıl sonra. Kastamonu Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü idi. Kaya Akal biraz kırgındı; siyasi düzlemdeki politikacılar nedeniyle.
Samsun’da da Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü yapmış, siyasete de sıcak bakmış, aday da olmuş bir solcu olarak, fakat şansızlıklar ve de siyaset oyunlarının yoksulluğu nedeniyle sonuç alamamış. Ben o’nu tanıdım, çünkü aynı sarı Kaya, inanın hiç değişmemişti. Onun beni tanıması olası değil, fakat anlatınca, “ha şu haşarı kepçe kulak seni hatırladım” demesi, beni o eski kepçe kulaklı günlerime götürdü ve de tel çerçeve ile, kenarlarını hafif eğdiğimiz terekli şapkalı günlerimi anımsadım.
Vekilimiz İhsan Kalkavan bana kırgın, haklı çünkü kendisini ancak bir kez ziyaret edebildim. Yemekte hoşuma giden hareket Mazhar Başoğlu’nun çıkışı oldu: “Bey, siz yok, sadece sen var, tıpkı Ortaokul ve Lise’deki çağırmalarımızla birbirimize sesleneceğiz, birbirimizi çağıracağız, resmiyetin aramızda ne işi var, def edin aramızdan” sözlerini bitirir bitirmez, Orta Okul sıralarındaki çığlıklar ve Lisedeki çağırışlar kulağımda çınlamaya başladı…
Yemekte verilen isim listesi, büyük olasılıkla var olan arkadaşlardı: Ayşe Nilgün Özer Çaylı-Ali Külle-Ahmet Yalçın-Eralp Giritli-Erol Özuran-Fatma Kahveci Bahadır-Fevzi Uzun-Gülnür Karslı Çekinmez-Hami Izgın-Hami Sezer-Haluk Berekli- Hafize Ömürsever Zeytinoğlu-İhsan Kalkavan-İhsan Güler-İsmet Ülgen-Kemal Şahin-Mehtap Banoğlu Murphy-Meyem Bayrak Aksoy-Mustafa Karaman- Nazan Yüksel Kasım-Nazmiye Öztürk Bayrak- Nilgün Dizdar Evvelsiz-Nusret Nar- Oya Alınak Akal-Paşa Yıldız-Seçkin Kızıltan-Selma Sevindik Bilgin-Selma Sağlam Erdinç-Serhat Fırat-Seher Nin Sevinç Güçhan-Şinası Kuranel-Tuncay Anıl-Turan Ocak-Erol Erdemli-Vedat Karagöz-Yaşar Uzuner-Yusuf Atılgan-Yusuf Namlı-Zikri Sönmez.
Arkadaşlarla, güzel bir zamanın ötesinde, anlamlı, anlamlı olduğu kadar başarılı bir zaman yaşadık; çünkü kolay-kolay kimsenin başaramayacağı Ortaokul ve Lise dönemi zamanlarının arkadaşlıkları bir araya getirildi. İhsan Kalkavan’a, Necile Gündüz Çokay ve Erkan Eray’a bir kez daha teşekkür ediyorum.
Yemekten sonra Mazhar Kardeşimizin yerine gidecektik, ben affımı istedim, çünkü, Samsun’daki yeğenlerimden telefon bekliyordum, aksine telefon Ankara’dan geldi ve anında dönmek zorunda kaldım.
Sözde, sabah 19 Mayıs törenlerine, öğleyin de 19 Mayıs Lisesi’nde buluşulacaktı. Abdullah Samangül ve Şuayip Erişkin kardeşlerimle Lise 6ED/B öğrencileri bir arada olunacaktı; olmadı üzüldüm. Her iki güzel arkadaşımdan özür diliyorum. http://blog.milliyet.com.tr/19-mayis-1919-korkulari-ve-soma-katliami/Blog/?BlogNo=461419
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder