AB ÜYELİĞİ DÜŞ VE TUŞ OLDU.. “AB LÜLE NE OLDU BÜLE ÇABUK SÜLE ” BANA ÇOCUK, PARDON OY DOĞUR.. “ZARRAB TÜRKİYE’YE KAÇARSA GERİ İADESİ MÜMKÜN DEĞİL, RÜŞVETLE İŞİNİ GÖRÜR.”
Eğer AB vize olayı çözümlenseydi, kesin Haziran ortasında “erken seçim vardı”. Amaç; bir taşla birkaç kuş..
- Birincisi; başkanlık için Anayasa değiştirecek sayıyı yakalamak.
- İkincisi; Ahmet Davutoğlu’nun seçim zaferini gölgede bırakacak, sözde Binali başarısını etmek ve profilin yükseltmek.
- Üçünsüsü; böylelikle tek adamlığını halka onaylatmak..
Yaşanan süreç lider megalomanlığının daniskası..
Rica ediyorum makarnacı kardeşim; milyon dolarla; İstanbul’un Feth edilişinin 563. Yılı kutlanıyor, kutlamalarda Fatih Sultan Mehmet adı ciliz, onun ismi besili çıkıyor, neden?
Biliyorsun; 23 Nisan ve 19 Mayıs ulusal bayramlar ötelenmiş, edilgenleştirilmişti. Gördün, “Fetih Gecesi”nin görkemliliği için yaptıkları devasa harcamaları.. Bu gerçekleri bir gör makarnacı. Yarın kendisini başka gezegenler atacak, seni yarattığı kaosta yakacak ve sen hala onu alkışlıyor olacaksın. Ne olursun bir düşün makarnacı!!..
Baksana, senin karnındaki cenini yine ağzına doladı. Sen makarnacı yaşam çizgisisinin altında açlık savaşı veriyorsun, o oy için sana doğur diyor, alana gel beni alkışla diyor.. Yetmedi, “Yargıtay, Sayıştay ve Danıştay başkanlarını, yanında gezdirerek adeta tek adam diktasının şakşakçısı konumuna düşürüyor, diyorlar”..
Ve çekinmeden, başbakan yardımcısı “TürkiyeCumhuriyeti’nde yargı kurum ve kuruluşları da nihayetinde son olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı makamına bağlıdır. diyerek dikta imparatorluğuna gidiyoruz vurgusu yapabiliyor..
Geçmiş uygarlıkların ve de Fatihlerin asırlardır oluşturduğu İstanbul’un siluetini yok et..Yaratılan sermayenin tapınaklarını İstanbul’un yüreğine çak.. Allah aşkına, dön de yok edilen İstanbul’a bir bak!!..”Fetih şöleni ha!!” Taşımalı siyasetin figürü paralı şakşakçıları alana topla..Fatih bunları görünce kesin mezarında ters dönmüştür..
Diriliş değil, işleyen süreç yıkılıştır!!
Bu ülkenin “Fatihlere, Mustafa Kemallere gereksimi var, yokedicilere değil. ]]
Bunları söylemen gerekirsen, sen görmüyorsun ve alkışını sürdürüyorsun..Ben sana başka ne diyeyim!!...
Bunun için, doğrusu senin aymazlığın yüzünden meydanlarda, bir parti lideri gibi esip ufuruyor....
Ey Türkiye’m seni ne hale getirdiler?!
Şu ifadeye bakar mısınız: “New York’ta görülen Zarrab davasında Başsavcı Preet Bharara: “Zarrab Türkiye’ye kaçarsa geri iadesi mümkün değil, rüşvetle işini görür.”
Bu ifade; cennetin izdüşümü ülkemi itibarsızlaştırmanın danıskası Buna neden olanlar hala çekinmeden, arlanmadan başımızdalar ve de ülkemi terk etmiyorlar.
Hep dedim ve diyorum: “Ülkem kötü gitmiyor. Kötü giden bunlar”
Gün gelecek, gidecek.. Gidişi çok feci olacak..
İbretlik 2 haber:
- A-- Economist'ten en detaylı AB-Türkiye anlaşması yazısı(27 Mayıs 2016) Economist dergisinin bu haftaki sayısında Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki gerginlik ve açmaza giren göçmen anlaşmasına detaylı bir yazıyla geniş yer veriliyor: "Anlaşmanın uygulamaya girmesinin ardından Avrupa'ya ulaşan göçmen sayısı düştü. Ancak anlaşma giderek daha da bulanık bir hale bürünüyor. Anlaşma Avrupa Birliği'nin itibarını ve Türkiye ile ilişkilerini sarsma riskini taşıyor.
Türkiye AB'yle ipleri koparırsa ne olur?
"Mart ayında anlaşmanın yapılmasından bu yana Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan eskisinden daha da açık ve kibirli bir şekilde otoriterleşti. Sanki karşılığında bir yaptırıma maruz kalmadan AB normlarının üzerinden geçebileceğini göstermek ister gibiydi."
22 Mayıs'ta göçmen anlaşmasının mimarlarından Ahmet Davutoğlu, Başbakanlık görevini Erdoğan'a sadık Binali Yıldırım'a devretti. Davutoğlu'nun gönderilmesi acımasız olduğu kadar olaysızdı da.
"Davutoğlu'nun görevden ayrılışının gerekçesiyle ilgili bir iki muğlak parti birliği açıklamasının dışında Adalet ve Kalkınma Partisi'nden bir izahat yapılmadı.
"Binali Yıldırım ise Erdoğan'ı icracı Cumhurbaşkanı yapacak süreci işleteceği sözünü verdi. Bu değişimden sadece iki gün önceyse Meclis'te dosyası bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması kabul edildi.
Times: AB, Türkiye'nin üyelik süreci saçmalığını bitirmeli
"Böylece Halkların Demokratik Partisi'nin Meclis'teki 59 vekilinden terörle mücadele yasasını ihlalle suçlanan 50 vekil için yargı yolu açıldı. Erdoğan HDP'lileri PKK'nın propagandasını yapmakla suçlor. HDP'liler ise iddiaları reddediyor.
"Erdoğan'ın medya üzerindeki baskısı da hissedilir biçimde artmış durumda. Mayıs ayında çıkan bir rapora göre sadece yılın 4 ayında 900'e yakın gazeteci işini kaybetti, 33'ü ise gözaltına alındı.
"Erdoğan'ın 2014'te Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesinden bu yana savcılar 1800'den fazla 'Cumhurbaşkanı'na hakaret' davası açmış durumda. Erdoğan'ın kolu Türkiye sınırları dışına da uzanıyor. Nisan ayında Alman yasalarındaki açıkları fırsat bilerek yabancı bir devlet liderine hakaretten komedyen Jan Böhmermann'ın yargılanması sürecini başlattı.
"Tüm bu gelişmeler Brüksel'deki yetkilileri korkutmuş durumda. 23 Mayıs'ta Almanya Başbakanı Angela Merkel, Mart ayında (gerçeklikten uzak biçimde) üzerinde uzlaşılan vize serbestisinin yürürlüğe girmesi için Türkiye'nin tüm şartları yerine getirmesi gerektiğini söyledi.
AB'den vize serbestisine 'fren' hazırlığı
Kritik terörle mücadele yasası
"Türkiye'nin hâlâ AB'nin öne sürdüğü 72 koşuldan 7'sini yerine getirmesi gerekiyor.Bu şartların bazıları biyometrik pasaportlar, yolsuzlukla mücadele, iade taleplerinde işbirliğinin artırılması. Ama en çok tartışılan şart, gazetecileri, akademisyenleri ve siyasileri hedef almak için kullanılan terörle mücadele yasasının kapsamının daraltılması.
"Avrupa Konseyi Türkiye'ye verilebilecek vize serbestisini siyaseten daha sindirilebilir hale getirmek için bir takım yeni kurallar üzerinde çalışıyor. Eğer talep edilen şartlarda geriye gidiş gözlenirse Türk vatandaşlarına tanınacak olan vize muafiyetinin 6 aylığına askıya alınması ya da tamamen kaldırılması gündeme gelebilecek.
"Ancak tüm bu çabalar anlaşmayı daha da gülünç hale getiriyor.
"Brüksel merkezli Carnegie Europe araştırma kuruluşundan AB'nin eski Türkiye Büyükelçisi Marc Pierini, hatanın başta yapıldığını ve vize muafiyeti, göç sorunu ve üyelik süreci gibi birbirinden çok farklı konuların aynı anlaşma metnine konduğunu söylüyor.
"Türkiye uzun yıllardır vize muafiyetini kovalıyor. Bunun için de göç krizinde Avrupa'nın kirli işlerini yapmayı göze alıyor. Ancak bu anlaşma aynı zamanda Erdoğan'ın eline de koz veriyor: Eğer vize muafiyeti tanınmazsa, mültecilerin yeniden Avrupa'ya akınının önünü açabilir.
"Sadece birkaç bin mülteci yola çıksa kaos yeniden başlar. Mart ayından bu yana Yunanistan'da sıkışıp kalan 50 bin mülteci Atina'ya büyük zorluklar yaşatıyor.
- AB-Türkiye mülteci anlaşmasının bilançosu
- 'AB üyeliği eskisi kadar çekici değil'
- "Eğer Türk vatandaşlarına vize muafiyeti verilirse bu kez AB Türkiye üzerindeki etkisini önemli ölçüde yitirir. Araştırma kuruluşu Uluslararası Kriz Grubu'ndan Hugh Pope, 'Avrupalılar sondukları şeylerin çekicilik boyutunu abartıyor' diyor.
- "AB'ye üyelik perspektifi 2000'li yılların ortalarında olduğu kadar cazip bir vaat değil. Her 10 Türkten 7'si ülkenin hiçbir zaman AB üyesi olmayacağını düşünüyor.
- "En kötüsüyse AB anlaşmayı ayakta tutabilmek adına kendi standartlarını aşağı çekiyor. Mart ayında el konulan muhalif Zaman gazetesine ne olduğunu soran pek yok. PKK operasyonlarında yerleşim yerlerinin topçu ateşine tutulması gibi konularsa sadece çekingen bir dille ifade ediliyor.
AB vize serbestisi için ne istiyor?
"Eğer Türkiye terörle mücadele yasalarında makyajvari küçük düzenlemer yaptıktan sonra vize muafiyeti verilirse AB'nin konumu daha da zayıflayacak. Avrupa Parlamentosu'nun Hollandalı üyesi Marietje Schaake, Brüksel'de pek çok kişinin bu kadar çok taviz verilmesinden dolayı rahatsızlık içinde olduğunu söylüyor ve 'Eğer sana gerçekten çok ihtiyacımız olursa, oturup her konuyu konuşabiliriz' mesajının verildiğini ifade ediyor.
"Ancak AB açısından ufukta daha iyi bir çözüm seçeneği de görünmüyor."
- B-- Bharara: Zarrab Türkiye’ye kaçarsa geri iadesi mümkün değil, rüşvetle işini görür (26 Mayıs 2016).
Reza Zarrab’ın (Rıza Sarraf) New York’ta görülen davasında 17 Aralık iddianamesini mahkemeye delil olarak sunan Başsavcı Preet Bharara mahkemeyi de uyardı. Bharara, kefalet başvurusuna 29 sayfalık dosya ile itiraz ederken, Türkiye kaçması durumunda geri iade edilmesinin imkansızlaşacağı, Zarrab’ın Türkiye’de siyasilerle işini rüşvetle gördüğünü kaydetti.
ABD’de tutuklu bulunan Reza Zarrab’ın (Rıza Sarraf) New York’ta görülen davasında Başsavcı Preet Bharara’nın iddiaları damga vurdu. Zarrab’ın avukatı Benjamin Brafman’ın mahkemeye sunduğu kefalet başvurusuna itiraz eden başsavcı Bharara, “Zarrab Türkiye’ye kaçarsa geri iadesi mümkün değil, rüşvetle işini görür” dedi.
Başsavcı Bharara, Zarrab’ın kefalet başvurusuna neden itiraz ettiklerini davaya bakan yargıç Richard Berman’a sunduğu 29 sayfadan oluşan müzekkeresinde kanıtlarla açıkladı. Zarrab’ın 19 Mart 2016’da Miami’ye ailesi ve çalışanları ile birlikte giriş yaparken gümrüğe verdiği bilgide yanında 103 bin dolar nakit para getirdiğini beyan ettiği belirtildi.
FBI’ın kendisini tutuklamasından sonra Zarrab’ın üzerinin arandığını ve bir iPhone ile bir çok şeyin bulunduğu kaydediliyor. Zarrab’ın sorgulamasında sadece Türk pasaportu bulunduğunu, son 10 yılda Londra, Avrupa, Çin, Singapur ve Tayland’a seyahat ettiğini, Rusya, Azerbaycan, Suudi Arabistan, Mısır ve Lübnan’a yaptığı seyahatleri beyan etmeyerek yalan söylediği, kendisine ait İran ve Makedonya pasaportları ile nerelere seyahat ettiğininin bilinmediği belirtildi.
Zarrab’ın Varlığı
Zarrab’ın ön sorgulaması sırasında, altın ticareti,mobilya işi ve dükkan kira geliri olarak yılda 720 bin dolar kazandığını beyan ettiği, ancak bu rakamın kendisine ait büyük holdingleri, özel uçağı, 17 otomobili ve yatları olduğundan eksik ve yanlış olduğu kaydedildi.
Buna örnek olarak Zarrab’ın 19 Nisan 2014 tarihinde konuk olduğu A-Haber’de yayınlanan ‘Yaz Boz’ isimli programda yaptığı açıklamaları delil olarak gösterildi. Zarrab’ın röportajını kelimesi kelimesine baştan sonra mahkemeye delil olarak sunan Başsavcılık, Amerikan ambargosu empoze edilmeden önce bir dönem, günde bir ton altın ihracat ettiğini söylediği ve ayrıca programın Youtube’daki video linkini delil olarak gösterdi.
İade Edilmiyor
Raporda ayrıca Zarrab’ın kefalet koşullarının suçlamaların özellikleri ve delillerin ağırlığı nedeniyle ciddi bir kaçma riski oluşturduğuna dikkat çekildi. Ayrıca son 10 yılda seyahat ettiği ülkelerin ismi sorulduğunda Zarrab’ın yalan söylediği, geçmişte giriş yaptığı ülkeler arasında ABD ile “Suçlu İade Anlaşması” bulunmayan ülkelerin de bulunmasına da yer verildi.
Türkiye’nin ABD ile Suçlu İade Anlaşması bulunduğunu hatırlatan Bharara, buna rağmen Türkiye’nin vatandaşlarını iade etmediğini, ayrıca Türk savcının hazırladığı rapora dikkat çekerek, Zarrab’ın ABD’ye iade edilme ihtimalini görmediğini belirtti. Başsavcı, 17 Aralık soruşturma raporunu kaynak göstererek, “Türkiye, vatandaşının iadesine izin verse bile, raporda görüldüğü üzere, davalı yüksek mevkideki Türk yetkililere rüşvet vererek işini görüyor. Türk cezaevinden bile kurtuldu” dedi.
17 Aralık İle Fbı Kanıtları Tutuyor
BAŞSAVCI Preet Bharara’nın mahkemeye sunduğu belgeler üzerinde değerlendirme yapan ABD’deki Türk Ceza Avukatı Rıza Dağlı, Zarrab’ın kefalet başvurusunu başsavcının neden reddettiğini şöyle açıkladı: “Başsavcı, öncelikle 17 Aralık iddianamesinin doğru ve hatasız olduğuna inandığını kaydediyor. En önemlisi, Türk savcının hazırladığı 17 Aralık iddianamesi ile ilgili rapor ile FBI’ın ele geçirdiği elektronik posta kayıtları ve diğer kanıtlarla tutarlı olduğunu iddia ediyor.”
New York’un dışında New Jersey Federal Mahkemeleri’ne 9 yıl süreyle Başsavcı yardımcılığı görevinde bulunduktan sonra Brach/Eichler Hukuk Firması’nda ceza avukatı olarak çalışmaya başlayan Rıza Dağlı, Hürriyet’e yaptığı açıklamada ayrıca şunlara dikkat çekti: “Başsavcının kefalete razı olmaması için çok etken var.
Birincisi çok zengin olduğu için kaçmasının kolay olacağını düşünüyor. Zarrab’ın Miami’deki ilk sorgulamasındaki ifadelerinin doğru olmadığını ve FBI’a yalan söylediğini tespit etmiş. Mal varlığını gerçeğinden çok daha daha az göstermiş, bazı ülkelere giriş yaptığını saklamış. Başsavcı, Zarrab’ın ABD ile iade anlaşması olmayan ülkelere kaçabileceğine dair inandırıcı kanıtlar sunmuş.
Bizim için sürpriz olan bir şey yok. 17 Aralık iddianamesi bilenen bir şeydi. Mahkemeye sunulan kanıtlar içinde FBI’ın sorgulması yeni, ancak çok çarpıcı bir unsur yok.” Dağlı, Zarrab hakkında Türkiye’deki siyasi yolsuzluk iddialarının da davaya kanıt olarak iliştirilmesi ile Zarrab’ın Türkiye’deki siyasi figürlerle rüşvete dayalı bağlarını mahkemenin yargıcına gösterilerek, ABD’den kaçması durumunda geri iade edilmesini yine rüşvet yoluyla engelleyebileceğine dikkat çekilmiş.
İşin özü; AKP’nin İslam ülkelerinin lideri olmak. Bunun için öncelikle Türkiye’yi kendi ideolojik amaçları için “İslamlaştırmak ve Ortadoğu’ya, ardından Balkanları ve Arabistan yarım adasını içeren Yakın Doğu’ya ve de Uzak Doğu İslam ülkelerine ‘ Hilafet-Halifelik” makamıyla hakim olmak. Şaka değil, sen bu amacının doğruluğunu bana kanıtla ben senden fazla hilafetçi olurum. Dünya halkları ve dinler kardeşliğini evrensel zorunluluk olarak göreceğine ve İslam kardeşliği gibi din faşizmine gidiyorsun.
Hile ve yetim hakkı yiyerek ve de kara para aklayarak edindiğin güç neyi değiştiriri ki.. Sen diğer dinleri ve halkları aptal mı sanıyorsun?!
İslamlaşacağına, insanlaş ve tüm mazlum dünya ülkeleri seni örnek alsın; ördek dalışı gibi kıçın dışarıda kalmasın..
http://blog.milliyet.com.tr/ab-lule-no-oldu-bule-cabuk-sule/Blog/?BlogNo=114883
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder