Arkadaşlar referandumunu getirdiği; Yarı Başkanlık mı, Tam Başkanlık mı, Türk tipi Başkanlık mi, Cumhuriyet Sistemi mi, yoksa İslam Cumhuriyeti mi? Tüm bunların yanıtı bu yazımda.
BAŞKANLIK SİSTEMİ Mİ BAŞKALIK SİSTEMİ Mİ?
Herkesin bildiği gibi; 21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 11 Şubat 2017 tarih ve 29976 sayılı Resmî Gazetede yayınlandı. Halkımız, 16 Nisan 2017 günü sandık başına giderek söz konusu Kanun hakkında “Evet” veya “Hayır” oyu kullanacak.
Deniyor ki; Anayasa Değişikliği Kanunu 18 maddeden oluşuyor. Doğrudur, fakat var olan Anayasada tam 69 maddede değişiklik yapılıyor.. Tamam, birileri 18 maddeyi bilmiyor, peki 69 madde değişikliğini kaç kişi biliyor? Kaç ‘evet’çi ve ‘hayır’cının haberi bir yana kaç siyasetçi biliyor. Belli ki; “Evet”, “Hayır” duruşları ideoloji sempatizanlığından..
Önce şunu belirteyim: Başkanlık sistemi; tüm dünyanın benimsediği ortak kurallar bütününde evrensel bir sistemidir. Siz buna; ırka, renge ve coğrafya’ya göre farklı format atamazsınız, yani yerelleştiremezsiniz. Evet; “Türk tipi başkanlık sistemi” diyemezsiniz..
“Cumhuriyet Sistemi” hiç diyemezsiniz. Eğer; sistemlerle var olan cumhuriyete kimlik kazandırıyorsanız, Cumhuriyetin temel nitelikleri ile oynuyorsunuz demektir. Bu süreci işletip, cumhuriyetin temel niteliklerinden, başta Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık olmak üzere, Laikliği, Demokratik sosyal hukuk devletini, Kuvvetler ayrılığını ciddiye almayacaksın, hatta Başkenti İstanbul’a taşımayı tasarlayacaksın ve dönüp; “Cumhuriyeti; önceki Anayasa’nın 1. Maddesindeki; “Türkiye Devleti bir cumhuriyettir” ibaresinin ve de 4. maddedeki; 1.maddenini değiştirilmesi teklif dahi edilemeyeceği” yaptırımının korunduğunu söyleyeceksin.
Bu; 69 madde değişikliğiyle oluşturulan yeni Anayasa’nın 1 no’lu yalanıdır. Böylesi “Cumhuriyet Sistemi”, asla “Laik ve Demokratik Cumhuriyet” olamaz, olsa-olsa dikta cumhuriyeti veya Totaliter İslam Cumhuriyeti olarak tanımlanabilir. Yeni Anayasa’da da korunan “1. Madde ve 4. Madde” bu totaliter rejimi korumaya yönelik işletilecektir, Laik ve Demokratik Cumhuriyeti kollama ve koruma için değil..
Laik-Demokratik Cumhuriyeti; demokrasiden, laiklikten, hukuktan, özgür düşünce ve insan haklarından soyutlayıp başkalaştırmaktır. Buna siz asla “Cumhuriyet Sistemi” diyemezsiniz, hatta Başkanlık Sistemi bile denemez, “Başkalık Sistemi”dir ve Totaliter cumhuriyettir.
“Cumhuriyet başkanlık sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Referandumda oylanacak şey, rejim değişikliği değil, hükümet sistemi değişikliğidir” demek ise yalanın daniskası ve bir başka boyutudur.
Cumhuriyet başkanlık sisteminin ayrılmaz bir parçası diyelim, iyi de hani; Cumhuriyet bir “devlet şekli”, Başkanlık sistemi de bir “hükümet sistemi” olan birbirinden farklı kavramlardı? Nasıl oluyor da, devlet şekli; Cumhuriyet, başkanlık sisteminin parçası oluyor.
Burada Parça; Cumhuriyet, bütün ise; “Başkanlık sistemi”. Bütün mü büyük, Parça mı. Elbet bütün (başkanlık) büyük. O zaman Başkanlık Sistemi, hükümet sistemi değil, devlet sistemidir.Olacak iş değil, devlete bağlı hükümet değil de hükümete bağlı devlet.. Kuvvetler ağırlığının başatı yürütmedir, yani hükümet.
Yürütmesi yürütülmüş bir sistemde hükümetten söz edebilir misiniz?
Bu gidiş, yani “Türk tipi Başkanlık” dedikleri ve sonra “Cumhuriyet sistem” diye tanımladıkları sistem resmen cumhuriyetin başka şekli krallıktır-monarşidir. Doğrusu süreç içinde babadan oğula geçilen, diğer bir ifadeyle gizlidengizliye bir hanedanlığa yol alıştır.. Bu yaklaşımlar düz mantıksa, sizinkiler de dümdüz mantık..
16 Nisan’da oylanacak Anayasa Değişikliği Kanununda Cumhuriyetin ortadan kaldırılmasına ilişkin bir süreç işletilecektir. Anayasanın 1’nci maddesinin değiştirilmeyeceğinin ve de d “Cumhuriyetin fiilen ortadan kaldırılmayacağının garantisi var mı? Hukukçularımız, yeni sistemde Cumhurbaşkanı’na verilen yetkilerin, gizli plan bütününde kullandığında yaratacağı totaliter gelişmelere ne diyebilirler acaba?
İşte işletilen süreç:
Başbakanlık Osmanlı’daki Sadrazamlık(Vezir-i azam) gibi pasifleştirilebilirdi, kaldırıldı!! Sadrazamlık (Vezir-i Azam) Başbakanlık makamı Türk Geleneğidir’ yaklaşımları boyutunda “Başkanlık” yaklaşımım:
Başbakan Binali Yıldırım, şunu söylemişti; “Efendim, bu başkanlık sistemi kimin sistemi? Hiç kimsenin sistemi değil. 600 yıllık Türkiye’nin, Türk milletinin yönetim geleneğinin bir sonucudur(8 Ocak 2017).”
Denmek isteniyor ki; getirmeye çalıştığımız “Başkanlık Sistemi” Osmanlı yönetim yapısında var olan ilke ve kuralları da içermektedir. Doğrudur; Osmanlı Eyalet sistemi temelden esas alınmıyor. 21 yüzyıl devlet yönetim yapılarıyla, özellikle ABD Başkanlık sistemiyle ve de R.T. Erdoğan istemleri ile harmanlanarak kurumsallaştırılmaya çalışılıyor. Bunun için ilk zamanlarda “Yen Osmanlılık” dendi.
Fakat, özde “Yeni Osmanlılık”, Ahmet Davutoğlu’nun dış politikası bütünündeki iç politika projesi olduğu için Davutoğlu sonrası R.T.Erdoğan damgası vurmak adına ‘Cumhurbaşkanlığı sistemi’ dendi. Ülke genelinde, özellikle İstanbul'da salt Osmanlı ve Selçuklu yapıları yenilendi dersiniz ve modern yapılarla harmanlandı dersiniz.. Bunun için de; ‘Promterden danışmanlar’ akıl almaz yaptırımlar koydular, yeni Anayasa’ya. Örneğin; partili cumhurbaşkanı kuralı getiriliyor.
Böylelikle, ‘Başbakanlığı’ edilgenleştirdiler. Dahası;Osmanlı döneminde padişah adına devlet işlerini yöneten en yüksek derecedeki ‘Sadrazam ya da Vezir-i Azam’ işlevine indirgediler. Bilindiği gibi Osmanlı yapısında ‘Sadrazamlık’ makamının kaderi Padişah’ın iki dudağı arasına mahkum edilmiş idi. Şimdi ise Başbakanlık, Erdoğan’ın iki kararnamesi arasına mahkum edildi.
Halkı da ikna için; “Yaptığımız Atatürk anayasalarına dönmektir” dediler. Düşünün 2002’den bu yana hiçbir yere “ATATÜRK” adını vermeyen, vermedikleri gibi Atatürk’ün Anadolu insanıyla kurumsallaştırdığı “Evrensel felsefesini” örseleyen bir anlayış çıkıp; “Yaptığımız Atatürk anayasalarına dönmektir” diyebiliyor..
Neymiş efendim; “Bir gemide 2 kaptan olmazmış.” Madem Atatürk Anayasası’na-Ki Atatürk Anayasalara hep halkın Anayasası demiştir- dönüyorsunuz, o Anayasa’da Atatürk Başbakanlık kurumunu sürekli ayakta tutuğu neden unutuluyor?
İlk Anayasa olan; 20 Ocak 1921 Anayasası (Teşkilatı Esasiye Kanunu)’na göre 30 Kasım 1923’de, Başbakan İsmet İnönü değil miydi? Milli Mücadelenin kazanılmasından ve Cumhuriyetin ilanından sonra, demokrasi ilkesine değer veren bir anayasa olarak düzenlenen ve 20 Nisan 1924'te kabul edilen yeni devletin ikinci Anayasası’na göre hep Başbakanlar olmadı mı?
Şunu asla yadsıyamayız, getirilen Başkanlık sistemi, Osmanlı ve günümüz başkanlık kişiliğiyle birlikte Erdoğan kişiliğinin biçimlendirdiği yapıdır.
Unutmayın; Erdoğan Başbakan iken Cumhurbaşkanı edilgenleştirilmişti, Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca da Başbakan edilgenleştirildi; durum budur..
Osmanlı Eyalet sistemi getirilerek, eyaletlerin başına Şehzadeler atanmaya başlanırsa şaşırmayacağım...
Başkanlık sistemi R.T. Erdoğan’ı daha da mı demokratlaştıracak yoksa…
Bunun için önce şu soruyu soralım ve yanıtını alalım:
“R.T. Erdoğan nereye koşmuyor?”
“ Sola koşmadığı gün gibi ortada, sağın sağına koşuyor..”
Şimdi de nereye koştuğunu işlemeye çalışalım:
Başkanlık sistemi nedir?
AnaBritannica ‘Başkanlık Sistemi’ni şöyle tanımlamaktadır: “Yasama(parlamento), yürütme (devlet gücü) ve yargı kuvvetleri arasında sert ayrılığa dayanan temsili yönetim biçimi. 1787’de ABD Anayasası’yla oluşturulmuştur. Kuvvetler ayrılığı sistemi; yasama, yürütme ve yargı olarak tanımlanan kuvvetlerin değişik yollardan göreve gelen ve aralarında fren ve denge mekanizması bulunan farklı organlara verilmesi olarak tanımlanmıştır..
Başkanlık sistemi uygulandığı kimi ülkelerde yolsuzluk, otoriterlik, nepotizm (tanıdık kayırma), diktatörlüğe araç olma ve çoğulculuk karşıtı uygulamalar gündeme geldiğinde eleştirilerin ana odağı olmaktadır.
Başkanlık sisteminde yasama(parlamento), yürütme(başkan) ve yargı kuvvetleri hem organ, hem de işlev yönünden birbirinden bağımsız olmakla birlikte, aralarında denetim ve dengeye dayalı bir ilişki de vardır. Ama denetim ve denge mekanizmalarının zayıflığı, uygulamada üstünlüğün yürütme kuvvetinde, yani başkanda olmasına yol açmıştır..
Başkanlık sisteminin öngördüğü sert kuvvetler ayrılığının, kuvvetler arasında çıkması olası anlaşmazlıkları önleyecek ve giderecek mekanizmaları içermesi birçok düşünürce kaygıyla karşılanmıştır. Başkan’ın geniş yetkilerini kötüye kullanması durumunda kolayca bir diktatöre dönüşebileceği ileri sürülerek, başkanlık sisteminin asıl amacının tam tersine özgürlükleri tehlikeye sokabileceği savunulmuştur.
Bütün bunlara karşın ABD’de başkanlık sistemi yaklaşık 200 yıldan beri başarıyla uygulanmıştır. Bu başarıdan ABD’nin siyasal, toplumsal ve ekonomik yapısının büyük payı vardır. Gerçekten federal yapı, gevşek parti sisteminin Kongre’ye sağladığı bağımsız davranma yeteneği, Yüksek Mahkeme’nin anayasaya uygunluk denetimi, baskı grupları, kamuoyu baskısı ve ABD’nin kuruluşundan bu yana var olan yaygın özgürlük ve demokrasi bilinci, Başkan’ın yetkilerini kötüye kullanmasını ve diktatörce bir yönetim uygulamasını önlemektedir.
Buna karşılık Başkanlık sistemini uygulamaya çalışan Güney Amerika ülkeleri, Başkan’ın üstün yetkilerini diktatörlüğe dönüştürmesine engel olamamıştır. Başkanlık sistemi ABD dışında genelde başarılı olamamıştır:”
Meydan Larousse ise olguyu şöyle tanımlamaktadır:
“Demokrasilerde 2 türlü iktidar şekli var ola gelmiştir. Büyük Britanya’da yüzyıllardan beri kendi kurallarına göre işleyen Parlamenter sistem ve 200 yıldan beri ABD’de işleyen Başkanlık sistemi olmak üzere. Başkanlık sistemi; ‘Hükümet kuvvetinin Cumhurbaşkanına ait olduğu ve Cumhurbaşkanı’nın kendisine yardımcı olmaları için sadece kendisine karşı sorumluluk taşıyan bakanları tayın ettiği ve görevden alabildiği(Parlamenter sisteme karşı) siyasi sistemdir’…
Birçok ülkede, özellikle Güney Amerika’da kabul edilen Başkanlık sistemi, çoğu zaman bir diktatörlüğün kurulmasına yol açmıştır. Bu başarısızlığın sebebi, özellikle söz konusu ülkelerde iktisadı ve sosyal şartlar ve bir bakıma siyasi partilerin çokluğu olsa gerekir. Amerikan ve İngiliz siyasi hayatının tarihi, demokratik kurumların ancak 2 büyük partinin karşı karşıya bulunduğu ülkelerde yaşayabildiğini gösterir gibidir”
1926 Almanya doğumlu İspanyol Sosyolog ve siyasetçi Juan Linz ise başkanlık sistemi için şu tanımı getirmektedir:
Başkanlık sisteminde tehlike görev süresinin esnek olmamasıdır. Bu süre boyunca kazananlar ve kaybedenler çok net bir şekilde belirlenir ve kaybedenler 4 veya beş yıl yürütmeye veya yönetime en ufak bir müdahaleleri olmadan beklemek zorundadırlar.
Başkanlık sisteminde yasama ve yürütmenin birbirinden ayrılması; her iki birimin birbirini karşılıklı denetleyebilmesinden dolayı avantaj olarak kabul edilir. Parlamenter sistemde yürütme ve yasama birlikte hareket ettiğinden karşılıklı olarak birbirlerinin eleştirisini yapmaları çok nadir görülür.
Başkanlık sisteminde yasamanın (parlamentonun) yürütmeyi fesih etme yetkisi yoktur. Başkanlık sistemini parlamenter sistemden ayıran temel özellik, yürütme organının biçimi ve rolü ile ilintilidir ve parlamenter sistemden farklı olarak, başkanlık sisteminde yürütme organı ile yasama organı iç içe geçmemiş durumdadır….Devlet başkanı yasa önermez fakat yasama organının(parlamento) yaptığı yasaları veto etme hakkına sahiptir.”
Devlet kamu yönetiminin günlük yönetimi için tek yetkiyi ve sorumluluğu alan devlet gücünün(Yürütmenin), yasama(parlamento) organından bağımsız bir şekilde yönetimde bulunduğu hükümet sistemidir.
Eleştirmenler başkanlık sisteminin oy verenlere parlamenter sistemdeki gibi hesap sorma hakkı vermediğini ifade ederler. Devlet başkanı veya meclis(parlamento-yasama) karşılıklı olarak birbirlerini suçlayarak mesuliyetten kaçabilirler. Eski Maliye Sekreteri C. Douglas Dillon ABD'yi tanımlarken: "başkan kongreyi suçluyor, kongre başkanı suçluyor, ve halk kafası karışık halde kalakalıyor" demiştir.
Başbakan genellikle milletvekilleri tarafından, devlet başkanı ise doğrudan halk tarafından seçilir. Buna göre başkanlık sisteminin destekçileri, halk tarafından doğrudan seçilmiş bir liderin herhangi bir yasama organı tarafından dolaylı yollardan seçilmiş bir lidere kıyasla daha demokratik olduğu görüşünü savunurlar.
Otoriter rejime olan eğilim — bazı siyaset bilimciler başkanlık sisteminin anayasal olarak stabil olmadığını söyler. Fred Riggs gibi bazı siyaset bilimcilere göre başkanlık sistemine geçmeye çalışan hemen-hemen her ülkede bu sistem otoriter rejime dönüşmüştür. Dana D. Nelson 2008 yılında yayınlanan Bad for Democracy kitabında ABD'deki başkanlık sisteminin aslında demokratik olmadığını iddia eder.
Kuvvetler ayrılığı; başkanlık sisteminde başkan ve yasama meclisi iki paralel yapı şeklinde çalışır. Eleştirmenler bu durumun istenmeyen siyasi çıkmazlara neden olacağını ve başkan ve yasama meclisinin birbirlerini suçlamalarına sebep olacağını söylerler.
Liderlik değişiminde engeller — devlet başkanı görev süresi dolmadan görevinden alınamaz. Eleştirmenler bunu çok büyük bir sorun olarak görürler.
Ülkelerin siyasi geleneklerine göre farklılıklar — bazı siyaset bilimcilere göre başkanlık sisteminin tamamen kendisine özgü şartları olan ABD dışında, istikrarlı bir demokrasi yarattığı görülmemektedir.
Başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler
Afganistan-Amerika Birleşik Devletleri-Arjantin.-Azerbaycan-Belarus-Bolivya-Brezilya-Dominik Cumhuriyeti-Endonezya-Ermenistan-Ekvator-El Salvador-Filipinler-Guatemala-Güney Kore-Haiti-Honduras-İran-Kazakistan-Kenya-Kıbrıs-Kolombiya-Kosta Rika-Liberya-Meksika-Nikaragua-Nijerya-Panama-Paraguay-Peru-Seyşeller-Sierra Leone-Sri Lanka-Sudan-Surinam-Şili-Tanzanya-Türkmenistan-Uganda-Uruguay-Venezuela-Zambiya.
Bence, bu ülkelerden biri olacağız. Belki de daha diktatörü…Asla, ABD olmamız söz konusu değildir. ABD sistemi sadece halkı inandırmada araçtır.
Başkanlık sistemini; Osmanlı İmparatorluğu’nu 623 yıl yöneten Osmanlı Hanedanlığıyla özdeşleştirebiliriz. Yani, günümüz başkanlık sistemi, postmodern padişahlık sistemidir bana göre. Dahası, modernize edilmiş Osmanlı padişahlığı saltanat makamı…
Bildiğimiz gibi Fatih Sultan Mehmet; saltanatının son yıllarında oluşturulan "Kanunname-i Âli Osman", daha önceki padişahların yazılı kurallarını bir ayaya getirmekle birlikte, devlet yönetimini aşırı merkeziyetçi bir yapıya dönüştürmüş ve padişahı "mutlak hâkim" kılmıştır.
Osmanlı İmparatorluk yapısı; Saltanat makamı ve Divan-ı Humayun şeklinde 2 yapıdan oluşmuyor muydu? Yani, Başkanlık Sistemi’ndeki Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık (Bakanlar kurulu) gibi.
Divan-ı Humayun’u kim atardı?
Saltanat makamının mutlak hakimi padişah. Başkanlık sisteminde Başbakanı kim atıyor? Başkanlık sisteminin mutlak hakimi Cumhurbaşkanı (Başkan).
Padişahlar, sultan unvanına ek olarak Halife unvanını da taşımaya başlamışlardır. Osmanlı padişahları tahta çıktıklarında yayımladıkları bir tür genelge olan Adaletnâme; kanunlara uyulması ve herhangi bir haksızlığa hiç kimsenin uğratılmaması konuları hakkında kaleme alınırdı.
Osmanlı Devleti yönetim birimleri nasıldı?
Vilayet(Eyalet)- Sancak (İl veya birkaç il bir arada)-Kaza(İlçe-Nahiye(Bucak)-Karye(Köy). İşte Osmanlının, monarşik bu yapısını, birileri tarafından, yeni anayasa çalışmaları aracılığıyla ‘Başkanlık Sistemi’ modernize edilerek meşrulaştırılmak istenmektedir. Bu bir bağlamda padişahlığı çağrıştıran ‘Tek Adam’lığa gidiştir. Çünkü biliniyor ki, Monarşi, bir padişahın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Doğrusu, saltanatın diğer adıdır. Unutulmasın, monarşi yanlılarının siyasi doktrini, ‘tek erklik’tir, tek adamlıktır ve diktatörlüktür.
İktidarın’ son ‘Büyükşehir-Bütünşehir Yasası’ ile Büyükşehir Belediye Sınırlarının, İl sınırlarına dek uzatılması, Başkanlık sisteminin ön çalışmaları idi..
Ne kadar ilginç değil mi?
Günümüzde Eyalet sistemi ve bölgesel özerklik istenmesi. Eksiğimiz, gündem inşa edemeyişimizdir. Siz ülkenin gündemini gereksinimlere göre inşa etmeniz için gündem mühendisi olmak zorundasınız, gündem manyağı değil…
Durduk yerde, Başkanlık sisteminin dayatması ve de yarı başkanlıktan vazgeçilmesi, gündem manyaklığından başka bir şey değildir.
Diğer taraftan, son getirdiği; ‘Büyükşehir Belediye Yasası ile, yerinden yönetim ilkesine ters düşerek ‘Başkanlık ve Yarı Başkanlık’ sitemiyle çelişiyor.
Niçin mi?
Biliyorsunuz; Yerel yönetimler başkanlık sistemi gibi şekillendirilebilir. Amerika Birleşik Devletleri'nin bütün eyaletleri başkanlık sistemini kullanır. Japonya'da hükümet parlamenter sistemi kullanır fakat yerel yönetimler yerel kurullarca seçilen vali ve başkanlarca yönetilir.
Düşünün, Büyükşehir Belediye Sınırları, İl sınırlarına dek uzatılıyor. Örneğin, bu yaklaşımla Muğla Büyükşehir yapılıyor.
Tarihten gelen Köy düzeni kaldırılıyor, halkın küçük yerel küçük yerel birimlerinde kendi kendini idare etmesinin ve yöneticisinden hesap sormasının önü kesiliyor. Dahası; Düşünün, otomobille Muğla’ya 3 saat uzaklıktaki Bodrum Büyükşehir’e teslim ediliyor. Bu nedir biliyor musunuz.
Genellikle seçimleri kaybettiği önemli sahil kentlerini ele geçirmek. Bu da, Başkanlık sistemindeki samimiyetsizliği gündeme getirmektir ve otoriter keyfi idareye adım atmaktır. İl Özel idareleri kaldırılıyor , fakat kurulacak koordinasyon merkezlerini yine valiler yönetecek.
Siyaset bilimci değilim, fakat her ‘okur yazar gibi’ okuduğunu anlayan ve yazabilen biriyim.
Daha protest anlatımla; Ülkemde, birkaç kişi düşünür, birkaç kişi siyaset yapar ve birçok kişi peşinden gider ya, işte ben birçok kişinin de düşünebildiğini, siyaset yapabileceğini kanıtlamak adına yazıyorum. Eğer, o birkaç kişiden biri olsam; yani Fehmi Koru, M.Ali Birand, Hasan Cemal, Enis Berberoğlu, Engin Ardiç v.d, yazdıklarım dikkate alınırdı.
Evet dikkate alınmadım, fakat dikkate alınan birkaç kişi yazılarımdan alıntı yapabildiler. Başkanlık konusuyla ilgili 1993’ten beri yazıyorum. 21 ağustos 1993 günkü Cumhuriyet’te şunları yazmışım:
“…Bakanlıklar, merkezi yönetim erkini belirleyen kurumsallıklardır. Temel işlevleri, idari ve ekonomik bağlamda merkezi disiplini sağlayan proje ve programlarla verimliliği yaygınlaştırmaktır. Bir bakıma ‘Ulusal Değerlerin’ korunarak eşitsizliğin giderilmesi ve hizmetin yaygınlaştırılmasıdır.
Merkezi yönetim; disipline edilmiş verimlilik boyutundaki üretkenliğin, bölgeler arasındaki dağılımını istenilen ölçüde gerçekleştirememekte, dolayısıyla bölgesel dengeyi oluşturamamaktadır. Bu da bölgelerin doğal dengesini olumsuz etkilemektedir… Bölgelerdeki ekonomik yetmezlikte beliren göçler; gelişmiş veya gelişmekte olan bölgeleri yaşanılır olmaktan çıkararak, bölgesel kalkınma dengesizliklerinin kaynağı olmaktadır.
Bölgesel geri kalmışlığın giderilebilmesi için, demokratik merkezi yapıyı bozmayacak disipliner bir yöntemle her bölgenin ekonomik potansiyel değerlerin ‘yerinde’ yerel ve merkezi güçlerin katılımında işlenmelidir… Bunu üstlenecek kurum ise: ‘Bölge Bakanlığı’dır.
Bölge kalkınma işlevli; GAP(Güney Doğu Anadolu kalkınma projesi), KOP(Konya Ovası ve Orta Anadolu Kalkınma Projesi), DAP-(Doğu Anadolu Kalkınma Projesi), KAP(Kuzey Anadolu Projesi) ve BAP(Batı Anadolu Kalkınma Projesi)’nin yeniden yapılandırılmasıyla ‘BölgeBakanlık’larına dönüştürülebilir.
Bölgelerdeki ‘ekonomik bağlamda’ tüm sorunlara yerinde çözüm için ‘Yerinde Yönetim’ işlevine sahip bu projelerin ‘Bölge Bakanlık’larına dönüştürülmesiyle, bölgesel kalkınma dengesizliklerinin giderileceğini düşünüyorum…”
14 Mart 2007’de de şunları yazmışım: “Türkiye’yi 8 bölgeli eyalete dönüştürmek isteyen Kenan Evren; ‘Bölgesel Kalkınma Projeleri’ni neden aklına getirmedi de; gizli federasyon amacına yönelik; ‘Bölge Parlamento’ istemindekilere çanak tuttu anlamış değilim”
28 Aralık 2010 tarihli “Demokratik Özerkliğe Katkı 'Bölge Bakanlıkları'” başlıklı yazımda da şu ifadeleri kullanmışım:
“Buradaki Yerinden Yönetim önerisi; bir bağlamda; Parlamenter Sisteme, demokratik işlerlik kazandıracak Yarı Başkanlık önerisidir.
Sormak gerek; Yarı Başkanlık Siste mi, yoksa bizdeki Parlamenter sistem mi, daha demokratik?
Parlamenter sistemi işlevsiz kıldık, Başkanlık Sistemin de; modernize edilmiş dikta rejiminin kaynağı dedik. Peki, Yarı Başkanlık Sistemini ülkemiz için neden hiç akla getirmeyiz ki?
Bildiğimiz gibi, bugün ‘başkanlık sistemi’ diyenler, önceleri, Yarı Başkanlık Sistemi diyorlardı.
Eğer, Parlamenter Sistemi işletilmeyecek ise ve bu nedenle, olmazsa ‘olmaz’ noktasına gelinerek, olgu olursa ‘olur’ noktasına taşınmışsa, önerim; Parlamenter Sistem ile harmanlanmış, Yerinden Yönetim esaslı Yarı Başkanlık Sistemidir.
Bunun da, ‘Bölge Bakanlıkları’ önerimle beslenmesi gerektiğin düşünüyorum:
Örneğin; Orta Fırat, Dicle, Hakkâri, Yukarı Murat-Van, Erzurum-Kars, Yukarı-Fırat, Doğu Karadeniz, Orta Karadeniz, Batı Karadeniz, Adana, Antalya, Konya, Orta Kızılırmak, Yukarı Kızılırmak, Yukarı Sakarya, İçbatı Anadolu, Ege, Çatalca-Kocaeli, Yıldız Dağları, Ergene ve Güney Marmara Bölge Bakanlıkları oluşturulabilir; GAP, KAP benzeri bölge kalkınma projeleriyle beslenerek.
Bölge bakanların, bölge milletvekilleri ve bölge yerel meclis üyelerinin seçimiyle belirlenmesi ve hükümetin bu bölge bakanlarıyla oluşturulması; Başbakan’ın; bölge milletvekilleri ve bölge bakanlarının oylarıyla, Cumhurbaşkanı’nın ise; bölge milletvekilleri ve bölge bakanlarının bölge meclisi üyelerinin, üniversite, STÖ’leri, Meslek Odaları, hükümet dışı kuruluşlar ve muhtarlık temsilcilerinin oylarıyla seçilmesi ve kutuplaşmaya neden iki türlü seçim sisteminden vazgeçilmesi..
Bölge milletvekillerinin, bölge meclisinin de üyeleri sayılması ve yerel ekonomik, sosyal ve kültürel kararların bölge bakanı başkanlığında alınması, uygulamaya geçirilmesi ve uygulamaya geçirilen bu kararların, bölge bakanı tarafından merkezi hükümete bilgi için taşınması…
Tüm bölgelerin uluslar arası ilişkilerinin ve bu konudaki kararları merkezi hükümet tarafından alınması; yasama çalışmalarının, bölge bakanlığı ön çalışmaları esas alınarak yapılması, ayrışmanın önünün almak adına, yerel temsilcilerin de bulunduğu yargının merkezden yürütülmesi…
Önerilerim, parlamenter sistem, tüm dokularıyla beslenip, yenilenmez ve parlamenter sisteme işlerlik kazandırılmaz noktasındaki önerilerimdir.”
Son olarak da; 29 Mart 2011 tarihli “Engin Ardiç’ın eyalet önerinse önerimdir” başlıklı yazımda benzer şeyler yazdım.
Bunun yanı sıra; Başkanlık sistemiyle ilintili o’nu tümleyecek ‘Kamu Reformu Yasası’ ile ilgili 2003’tenbu yana sürekli araştırma yapıp kaleme aldım. En son; 9 Mart 2008'de 'Belediye Yasası mı, Belediye Kasası mı' diye yazmışım. AKP bu yasaya Kamu Reformu adı altında 2002'de çalışmalara başladı ve o zamanki kamu çalışanı olarak benden de bazı bilgiler aldılar, fakat dikkate almadılar, çünkü işlerine gelmedi. O zaman Dünya Gazetesi'nde yazıyordum.
http://www.milliyetblog.com/belediye-yasasi-mi--belediye-kasasi-mi-/Blog/?BlogNo=97066
Sonuç;
“Bölge Bakanlıkları” bütünde, yarı Başkanlık sistemine evet, Başkanlık sistemine, ‘yukarıda belirlediğim nedenlerden ‘ kesinlikle ‘Hayır!’ diyorum.
Sayın Erdoğan iktidar yaşamında sürekli ‘siyasi gücü artıkça’ üslubunu sertleştirerek otoriteleştiği yadsınabilir mi?! Her seçim sonrası balkonlarda yaptığı barış ve uzlaşma içerikli sözlerini unutarak, kendisine aşırı yetki veren kanunlarla adeta Osmanlı eyalet sistemini kurumsallaştıracak yapılanmaya gitti.
Siyasi ilişkileri sertleştirerek toplum genelinde otoriteleşme endişesi yaratıp toplumsal mutabakat sürecini bozdu. Siyasi kutuplaşma yaratarak çağcıl Anayasa yapımının önünü tıkadı.. Başkanlık Sistemi konusunda, dayatmamız yok diyerek ve de AK Parti’nin resmi belgeleri Parlamenter Sistem öngörmesine karşın bugünkü noktaya getirdi olguyu.
Parlamenter sistemin devam etmesi halinde halk oyuyla Cumhurbaşkanı seçilen R.T.Erdoğan ile Başbakan arasında “yetki krizi” çıkmayacağının garantisini kimse veremez. Halk oyuyla seçilen ama parlamenter sistemin kuralları içinde davranan, Avusturya’daki gibi başarılı bir modeli yakalamak ülkemiz özgünlüğündeki siyasal yapılanmalarda olası görmüyorum.
Cumhurbaşkanı asla parti başkanı gibi davranamaz-ki davranıyor-; o halkın(cumhur) başıdır. Cumhurbaşkanı’nın doğaldır ki bazı yetkileri vardır. Burada esas olan yetkilerin çok dikkatli kullanımıdır. Aksi taktirde sistem üzerinde denetleyici, yönlendirici olamaz. Parti kimliğiyle davranarak salt ideolojisini yönlendirir. Ki bu da kamplaşmaları körükleyen otoritaryan bir duruşu beraberinde getirir. Yani dinci, ırkçı, kinci,faşist ve/veya ayrımcı kişilik tipolojisini egemen kılar.
Bu yapıda kurtulmak adına Atatürk ve İnönü’nün partili cumhurbaşkanlığını örnek göstermek, çelişen bir duruştur. Siz o tek partili dönemin ‘partili’ Cumhurbaşkanları her anlamda karalayacak, hatta ‘iki sarhoş diye aşağılayacaksınız, ardından onları örnek alarak, geçiş dönemini araç olarak kullanacaksınız, tıpkı demokrasiyi amaçlarınız için araç olarak kullandığınız gibi. Bu özdeki amacın "amaçlar araçları meşru kılar" temeline dayalı ilkel bir makyavelist yaklaşımdır.
Atatürk ve İnönü’yü model gösteremezsiniz. Onların modeli, 600 yıllık bir saltanattan cumhuriyete geçiş dönemi modelidir ve bir dönem sonra terk edilmiştir. Öyle ki; icrayı başbakanlara(İnönü’ye ve Celal Bayar’a) bırakmıştır.
Siz; aksine Başbakandan icra yetkisini alıyorsunuz.
Siz; “Siyasetçi bin düşünecek bir konuşacak” diyor, fakat bir düşünüp bin konuşan olduğunuzu unutuyorsunuz...
Siz; “Benim işim gündem oluşturmak. Gündem oluşturarak birilerine peşime takarım, birilerinin peşine takılmam” diyorsunuz ve de toplumu, karşıtlarınızı yapay gündemlerle tartıştırıp, onları gerçek gündemlerden uzaklaştırıyorsunuz..
Başkanlık sistemi de bu gündemlerden birisi.
Ve, Türkiye'nin halkoyuyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Bakanlar Kurulu'na başkanlık ediyor(19 Ocak 2015).
İlk kez 1962 yılında 4. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, en son da 12 Mayıs 2000’de 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başkanlık etmişti, bakanlar Kuruluna.
Yaşanacaklar:
Bir; Başkan yardımcılarına atayacağı kimliğin Türk, Kürt, Arap, Boşnak, İngiliz, Fransız vd olması önemli değil. Vesselam kısa kelam; Laz dışında istediği milletten insan atayabilir. Laz atamaz, çünkü Lazlara karşı tepkili.. 18 Kasım 2002 tarihinde de T.C. Dışişleri Bakanı olarak atanan Yaşar Yakışı neden görevden aldı ve neden AKP’den ihraç etti? Ya, 58.hükümetin Çevre Bakanı İmdat Sütlüoğlu’nu neden görevden aldı. Partisinde Laz kaç milletvekili var?
İki; Başkan kendisine eğitim durumu dikkate almaksızın ilkokul mezununu bile başkan yardımcısı atayacak,. TBMM’ini adeta Saray okulu Enderun’a dönüştürürcesine 18 yaşındaki bebeleri milletvekili yapabilecek. Burada adeta saltanat elemanları yetiştirilecek. Kendi deyimiyle bunları askerden muaf tutabilecek. Düşünü, kendini taşıyamayan bu belere ülkeyi taşıtacak. Yemin ettirmeyecek. Bunlar; 1., 2, 3. dereceden akrabaları olabilecek. İsterse, devlet tecrübesi olmayan oğlunu ya da kızını, akrabalarını oraya atayabilecek. Yetki sınırlaması da yok...
Üç; kendisini yargılayacak yargıçları kendisi seçecek. Bunlar istediği an görevden alabilecek. Valiyi, Kaymakamı ve Genel Müdürü ve bürokratik atamaları tek başına bir imza ile atayıp, görevden alabilecek.. Meclis dışından bakan atayabilecek..Bu bakan'larda aranan bir kriter yok..
Dört; Başkan veya yardımcıları, muhalif gazete ve televizyon kanallarını mahkemeye verdiğinde, Yargıç hükümet aleyhine karar alırsa, hükümet düşmanı, Fetö cü ilan edilme korkusu yaşayacağından hukuka uygun kararlar alamayacak, yargıya güven bitecek.
Beş; Başkan, Merkez Bankasına istediği gibi müdahale edebilecek. Dahası; yükselişini önleyemediği dövizi yasaklayabilecek. Bu defa yabancı yatırımcı kaçacak. İş dünyası çökme noktasına gelecek. Yatırımcı kaçınca işsizlik fırlayacak, hırsızlık ve gasp artacak.. TÜİK'nun açıkladığı Kasım dönemi işsizlik oranı %12.1 ile 80 ayın zirvesine çıkmış. İşsiz sayısı da 3 milyon 715 bin kişi ile tarihi rekorunu kırmış.." HAYIIIR yok böyle bir şey!! Külliyen yalan. Bu 3 milyon 715 bin kişi; kendilerini işsiz gösterenlerdir. Dahası; İstikrarlı Türkiye'ye istikrarsız diyen 15 Temmuz yanlıları ve terör örgütleri yandaşlarıdır!!
Altı; TBMM istenci ortadan kalkacak. Her şey tek kişinin Buyruklarıyla yaşam bulacak. Başkan hukuk dışı bir şey yaparsa, yargılanması için 400 milletvekili imzası ve kararı gerekiyor. Milletvekili çoğunluğu başkan' ın partisinde olduğu için böyle bir imza toplanması olası değil. Diyeli ki 400 imza toplandı, hemen zaman kaybetmeksizin başkan kendisini yüce divana gönderen Meclisi derhal fesih etme yetkisini kullanacak ve seçime gidecek. Yeni seçim de, kendisini yüce divana götürmeyecek milletvekillerini seçtirecek. Kendisini yüce divana gönderen milletvekillerini perişan edecek.
Yedi; Referandum sürecinde, bu 18 maddeden hiç söz edilmeyecek. Daha önceki seçimlerde yaptıkları gibi, hiç alakası olmadığı halde; terör bitecek, ekonomi şahlanacak deyip, “Hayır!” oyu verenlerin, ABD ve bilinen terör örgütlerine hizmet ettikleri, vatana ihanet ettikleri gibi söylemler öne çıkaracaklar ve asıl konuyu gizleyecekler.
Son 3 not:
1- Türkiye’ye demokrasi geldi ve her şeyi tartışıyoruz” diyorsunuz. İyi de neden sizleri tartışamıyoruz? Tartışan neden soluğu cezaevinde alıyor? Örneğin; bir rektör çıkıp başkanlık sistemine “Evet” derken, bir başka rektör neden “Hayır!!” diyemiyor. Bir köşe yazarı veya futbol direktörü veya sanatçı “Hayır” dediğinde, neden kendisi için hayırlı şeyler olmuyor!!??
2- Sürekli “Ulusal İrade”’den söz eden AKP iktidarı olarak; Trump’ın faşızan Müslüman yasağı için “Amerikan ulusununu “ulusal iradesi”’nin sonucu, saygı gösterilmeli diyebilir misiniz? “Müslümanlar benim ülkeme giremez.” deyince, ABD hakimleri devreye girdi, kararı Trump’un yüzüne çarptı ve Hâkimlerin dediği oldu. Buna; “Kuvvetler ayrılığı” dendiğini ve senin Türk tipi dediğin başkanlık sisteminde bunun olmadığını hiç düşündün mu? Donald Trump’un kararına itiraz eden Adalet Bakanı Vekili Sally Yates'i görevden alması bir diktatör duruşu olduğunu hiç aklına getirdin mi?
3-Bu yazıyla Rcep T. Erdoğan defterini kapattım. Ne yaparsa yapsın, kendi başına bıraktım. Sorumluluğunu bir kitap ile tamamen üzerimden atacağım. Dile kolay 13 senedir yazıyorum kendisini; kitaplaşmayı hak etti.
Kitabın adı, kendisi pıır diye uçuncaya dek sıır...
- http://www.milliyetblog.com/belediye-yasasi-mi--belediye-kasasi-mi-/Blog/?BlogNo=97066
- http://blog.milliyet.com.tr/Demokratik_ozerklige_Katki__Bolge_Bakanliklari_/Blog/?BlogNo=281751
- http://blog.milliyet.com.tr/engin-ardic-in-eyalet-onerisine-onerimdir/Blog/?BlogNo=298135
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder