DEĞERLİ HEMŞEHRİMİZ RESSAM-ARKEOLOG KEMAL ÇELİK’İ YALNIZ BIRAKMAMAK
Dahası, uluslararası üne sahip, fakat yerel ve çevresel ilgiye hasret Artvinli Ressam ve Arkeolog Kemal Çelik’in “Vakıf” olarak yine yanındaydık, olamayanları özendirmek için; Başkanımız Demir Akın, Ahmet Köroğlu, Rasim Yılmaz ve Şevket Çorbacıoğlu olarak. Vakıf adına da iki güzel tablosunu satın aldık, vakfın kültür ve sanat platformunu güçlendirmek için.
Kemal Kılıç ağabeyimiz, sadece tabloları ile değil sözleri ile de varsıl, evrensel sanatçı değer.. 80 yaşına gelmiş Kemal Çelik’i çok, ama çok anlatmak, ona teşekkür etmek gerekir ve de ilgilenmek gerek..
İspanya'daki ve Fransa'da 22 bin yıl önceki Altamira ve Lascaux mağara resimleri |
Kemal ağabey, özdeyişlerle anlamlı ve dinletici konuşmalarını varsıllaştıran biri. Dahası çok şeyi, özdeyişlerle varsıllaştırdığı kısa özlü değinmelerle anlatım gücüne sahip. Benim yıllardır, “Ülkem ne zaman ki büyük olaylara küçük insanlarla baktı, işte o zaman kaybetti” şeklinde kullandığım aciz ve veciz sözümle örtüşen Konfüçyüs’ün; “Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir.” sözü bana çok anlamlı geldi. Geldi, çünkü; 1940’ların Fransasını ve 1950’lerin Türkiyesiyle gelinen 2018’imizi çok güzel özetliyordu.
Derin anlamlı kısa ve özlü sözleri adeta ‘duyarsızlıklara vurgu’ özdeyişleri gibi:
- Sevgiyi, bilgiyi satmadım, alıcısına verdim.
- İnsanoğlu yaradılışından beri Dünya’da Ahireti’de Sanatı da birlikte düşünmüş.
- Hatıralar yaşlanan simaların koltuk değnekleri olur”
- 56-57 yıldır benim Ankara’m kale ve çevresidir. Buraya gelirken ayaklarım koşarak geliyor.
- İnsanlar ölüyor ama resimler, heykeller, yazılar iki taşın arasına sıkışıyor, kendini kurtarıp yüz yıllar sonrasına ulaşıyor.
- Biz sanatçılar boşlukları sevmeyiz ve boş da duramayız. Üretir, üretmek zorunda hissederiz kendimizi.
- 21. Yüzyıl Türkiye’sinin 81 ilinin sadece kırkında tiyatro ve kültür merkezi var. Oysa binlerce yıl önce yaşayanların yerleşim yerlerinde bir tane tiyatrosuz yer bulamazsınız.
Onu anlamak için, onu ‘muze formatında yapıya dönüştürülmesi gereken’ “Pirinç Han”’ın en üst katındaki resim atölyesinde görmeniz, izlemeniz ve dinlemeniz gerekir. Anlamlı konuşmaları en az iki roman tadında konuşmalar olduğuna tanık oluyorsunuz..
60 yıl, Ankara kale çevresinde eski Ankara’yı solumuş ve tuvallerine yansıtmış. Bu yapıtları, yabancılara yansıyıp;
[[ABD'den gönderilen zarfın üzerinde "Ressam Amca Kale Ankara" yazıyordu. O zarf gelip beni buldu.]]
şeklinde yabancının yansıttığı değer bilmelerine karşın bize yansımamış; biz yetkililere, biz varsıllara, bizim her şeklimize yansıyıp değereni bilememiş, onu sanatsı varsıllığıyla yalnız bırakmışız, yanlış yapmışız..
Sanatçı yüceliğine,saygılı olamamışız. Varsa yoksa, arsa borsa ve de siyasi-ekonomik rant.. Kemal ağabeyin tekrarıyla;
[[ Atatürk "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir."]] özdeyişini hiç dikkate almamışız..
[[ İlkokuldayken komşularım bana “İnsan resmi yapma; öbür dünyada senden can ister” diye beni korkuturlarken dindar bir köylü olan rahmetli babam “Benim resmimi yap, günahsa benim olsun” diye bana cesaret verirdi.
Ortaokul birinci sınıfta (1953-54) resim derslerimize gelen İlkokul öğretmeni rahmetli Tevfik Cengiz (1894-1963) “Aramızda ressam da varmış” diyerek saçlarımı okşamıştı. Ressam sözcüğünü ilk kez duyuşumdu. Lisede resim öğretmenimiz Rahmetli Sırrı Devil (1935-1978) ikibüçük yıl beni özenle çalıştırmış, sağlam bir temel kurdurmuştu.
1959’da Üniversite için Ankara’ya geldiğimde her yere resim çerçevesinden bakar gibi bakıyordum. Ankara’da yıllarca Eşref Üren, Şefik Bursalı, Cemal Bingöl, Saim Kanra bana özenle destek verdiler.. Boş zamanda resim yapıyorum demedim. Boş zamanda emekliliği hak etmek için 25 yıl çalıştım diyorum. 40 yaşından sonra yeniden Üniversiteye girip Arkeoloji okudum. Anadolu’yu bilinçli olarak gezip belgesel nitelikte resim yaptım. 70’e yakın İl dolaşıp 7 bine yakın resimler yaptım. Hep ülkemizin tarihi ve doğal güzelliklerini resmettim.
1982’de Eşref Üren’in ısrarıyla suluboya’ya başladım, hiç birakmadım..
Geçmişi geleceğe bağlayan köprü resimdir, heykeldir, seramiktir, mimaridir ve kitaptır.22 bin yıl önce İspanya’da Altamira, Fransa’da Lascaux mağaralarındaki resimler yapılmamış olsaydı, insan oğlunun nasıl yaşadığını kimden öğrenecektik!?
Arkeolog olarak pek çok Ören yerini dolaştım. Anadolu’da 12 bin yıl öncesine uzanan yerleşim yerlerinde evler yıkılmış ana tüylerimizi ürpertecek görkemde bina karşımıza ÇIKIYOR;biri tapınak, biri tiyatro; ikisi de yan yana. İnsanoğlu yaradılışından beri Dünya’da Ahireti’de Sanatı da birlikte düşünmüş.
2014’te Kültür Bakanlığı’mızın bir bröşürü elime geçti. Türkiye’nin 81 İlinin sadece 40 tanesinde tiyatro var. Eğitimde en önde gelen Artvin’imde hiç birisi yok!
Atatürk ne demişti: “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir…(Kemal Çelik 13 Aralık 2017 Tel: 0536 651 89 73 İnternet; kemal@gmail.com]]
[[ 1979-1982 arası iş çıkışı Kızılay-Etap Mola Ötelinin barına takılırdım. Milliyet yazarları da her akşam orada olurlardı; Orhan Tokatlı, Teoman Erel, Bedri Koraman v.s… Bir İsviçreli gezeteci ile tanışmıştım Pierre Moser. Seyrek de olsa ötelde kalırdı. Zayif Fransızcamla konuşurduk.
1978-1980 kışını ağırlıklı olarak Doğu Anadolu’da geçirmişti; Ermeni sokırımı iddialarını araştırıyordu.
1982 yazında Ankara’ya geldiğinde kitabını tamamladığını, bir dahaki gelişinde getireceğini söylemişti. 1982 Kasım’da tekrar geldi, otel Mola’da buluştuk. Kitabını; “Arméniens-Qu est La Réalité? (Ermeniler-Gerçek nerede?” adıyla yayınlamış
{Lıbra-ırle-Ênitions Maıler 27120 Saınt-Aquılın-de-pacy(Euro)}
İlk nushasını bana imzaladı..
Kendimi bildiğimden beri her Nisan ayında “Ermeni Soykırımı’ diye dünya ayağa kalkar. Her defasında TC yalanlamakta zorluk çeker.
Kitabı okudum. Tarafsız bir yazar, Birleşmiş Milletler’in bölgesinde önemli görevler üstlenmiş ve dünyaca tanınan bir yazarın kitabındaki fotoğrafları gören her okur iddiaların nasıl saçma olduğunu, esas katliamın kimler tarafından gerçekleştiğini anlar.
Yıllarca önce kitabın bir kopyasını Hurriyet’te yazmakta olan “Büyük şair” diye tanıdığımız, Fransızca bilen Özdemir İnce’ye gönderdim(Taahhütlü):
2014 sonunda bir başka kopyasını yıllardır hayranlıkla okuduğum Emin Çölaşan’a gönderdim..
2015 İlkbaharında 3. kopyasını da MHP basın müdürü arkadaşım Ayhan Günaydın vasıtasıyla Yusuf Halaçoğluna gönderdim. Kitapları bu bilgileri anlattığım birer mektupla gönderdim.Yazıldıysa atlamış olabilirim ama en azından telefonla arayabilirlerdi.
Şimdi en yakın dostumuz Almanya bu iddiayı kabul etti diye niye ağlaşıyoruz?!
Yazar kitapları getirdiğinde bir kutu dolusunu birlikte hazırlıyarak zamanın başkanı sayın Bülent Ulusu’ya götürdüm. Bu kitabı Türkçeye çevirtmek kimsenin aklına gelmedi mi?! kitap Avrupa’da yayınlandığında o kadar ses getirdi ki; çalıştığı gazete maaşını göndermedi ve otel faturasını ben karşılayıp ülkesine yolcu ettim. Helal olsun.
Tarihi sevenler bilir, Avusturalya 750 bin Aborjini, USA(ABD) 25 milyon Kızılderiliyi öldürdü. Kalanlar aç kalsın diye 65 Bizon’u, Hitler 17 milyon insanı, Fransa 1 milyon Cezayirliyi, Stalın Rusyası 24 milyon insanı, MAO yönetimi 50 milyon Çinli’yi, Sirbistan 200 bin Bosnalıyı öldürdü. Bunlar soykırım değildi(!)
Ya İstiklal ya ölüm diye varlık-Yokluk savaşı veren Türkiye, birlikte kardeşçe yaşadıkları Ermenilerin kalleşçe yaptıkları mezalime karşı kendini, vatanını savunmuş; bu soykırım, öyle mi?!
Osmanlı’nın küllerinden yaratılmış, yurtta ve dünyada barış isteyen demokratik sosyal, Laik Hukuk Devleti olan TC’nin ilk 20 yılında bu iddialar niye yoktu? Çünkü hiç hiçbir ülkeye bir kuruş borcu olmayan, dünyada kendi kendine yeten bir avuç devlettn biri olan Türkiye Cumhuriyeti vardı ve tüm dünya liderlerini ayağına getiren bir lider;
Mustafa Kemal Atatürk vardı! Kemal Çelik 7 Haziran 2016]]
Kemal ağabey, Aborjinlerin, Kızılderililerin, Hitler ve Stalin (Büyük amcamı katletti Laz olduğu için) ve de Fransızların Cezayir katliamlarına asla itirazım yok. Ermeniler katilam yaptı konusunda da haklı, çünkü Osmanlı dönemindeki Ermeni çetelerini ve TC dönemindeki Asala katliamlarını en taraflısı bile kabül ediyor.. 7 yaşına dek köyde büyüyen ben, kötünün kötüsü dercesine annelerin çocuklarına; “Ermeniii” diye bağırdıklarını anımsarım..
Ve bu konuda yaşadığım 2 olgu, dahası küçük anı-öykü (anekdot) benim tek yanlı değerlendirmemi etkiledi. İlkini, 1979 yılımda YSE Genel Müdürlüğümde yaşadım. Para koleksiyonu yaptığımı bilen Erzurumlu, dindar Ali Gider ağabeyim bana eski paralar getireceğini söyledi ve getirdi. Paralar Rus, yunan ve Libya paraları idi ve bir kısmı resimde görüldüğü gibi yanıktı.
Nerden aldığını sordum. Babasının, 1915’lerde, Erzurum ve çevre illerinde, yıkılan ve yakılan Türk ve Ermeni evlerinde bulduğunu söyledi. Paraların; Ermeniler ve Türkler’in ticari ilişkilerde kullandıkları paralar olabilir. Ki, büyük olasılıkla öyle. Bu nedenle Rus, Yunan ve Libya paraları bulundu denebilir. Fakat neden Osmanlı paraları yok. Anlaşılan, Osmanlı paraları babası tarafında harcanmış.
İkincisi; 2001’de Bitlis’e giderken, yanımdaki Kürt kardeşimin itirafi idi. Söylediğinine göre; Bitlis doğunun sanat ve kültür odağıymış. Bitlis sanatçıları, duvar, bakır, ahşap,altın, gümüş ustaları ile varsıl bir kentmiş. Ne olduğunu sorunca, hepsini zorla Bitlis’ten uzaklaştırdık ve daha neler neler yaptıklarını vurguladı.
Neden? diye sorunca, onlar Ermeni idi ve her şeye sahip çalışkan insanlardı. Elbet bu değil. Biliyoruz ki Ermeniler ve Türkler, Lazlar, Çerkezler v.d. binlerce yıl beraber yaşadılar barış içinde, ne zaman ki emperyal güçler sömürü coğrafyalarını büyütmek istediler, halkların uluslaşma sürecini kullanmaya ve etnik grupları yönlendirmeye başladılar.
Bürada da en önemli figür Ermenilerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda birçok farklı etnik gruptan biri olan Ermeni toplumu, Türklerle binlerce yıldan beri yaşadığı topraklar üzerinde 1915’de ulusal devlet dürtüleriyle, kendi kaderini tayin etmeye, sözde ulusal kurtuluş mücadelesini vermeye başladı…
Evet, Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu’ndaki birçok farklı etnik gruptan biriydi. 1880’lerin sonlarında bazı Ermenilerin daha fazla özerklik arayışıyla siyasî örgütlenmeler oluşturması, Osmanlı imparatorlüğünün tepkisine neden oldu ve karşılıklı istenmeyen acılar yaşandı ve güçsüz olan Anadolu’yu terk etti..
Kemal ağabey, yaşananlar bunlardı. Bu konuda, sizin iletişim kurmaya çalıştığınız şairler, yazarlar, yetkililer de bu tarihi gerçekler karşısında net bir duruş sergiliyememektedirler. Sadece, olguya dinsel, kinsel ve ırksal bakarak siyasi rant elde etmeye çalışan ‘her iki tarafın’ siyaset figürleri belli periyotlarda bu olayları malzeme olarak kullanmaktadırlar. Paradoksal durumun özeti budur..
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder