OKU, 21. YÜZYIL İDEOLOJİSİ ADIYLA OKU VE DE KILIÇDAROĞLU
Ali İmdat Özçakmak kardeşim; Kılıçdaroğlu'nu yemin ediyorum ilk ben alkışladım, o’na ilk ben sevindim ve ondan umutlandım. Hakkında olumlu yazdıklarım iktidara yol olur.
Öyle ki; Gandhi Kemal yakıştırmasında bulunan da ilk benim..
Türk Mühendis ve mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası Genel Sekreteri ve de TMMOB'nin kurulduğu platform olan, Türk Mühendisler Birliği Genel Başkanı iken, Sayın Kılıçdaroğlu da Vergi Mükelleflerini Koruma Derneği Başkanı idi ve aynı dergide ve de Cumhuriyet'te yazı yazardık. Bir gün bir baktım milletvekili olmuş.
Bir daha baktım; CHP Kurultayında Genel Başkan adayı, ben ise giriş kartım olmadığı için kurultay salonuna giremediğimi gördüm. Önemli değildi, çünkü ben milletvekilliğini değil milletin vekilliğini tercih edendim ve milletin vekili idim. Hele ki CHP'nin başına geçmeyi haddim ötesi aklıma bile getirmedim, ama, eski bir KSD’ci olarak CHP propagandasından ve CHP’ye katkıdan da hiç geri durmadım..
Burada antrparantez açayım, “Melih Gökçek ve Kılıçdaroğlu tartışması, siyasi sürecin getirdiği kendiliğinden ve kimsenin tanımadığı Kılıçdaroğlu ile gelişen bir süreç değil, siyasetin iç ve dış efendilerinin ‘özellikle sağ düzlemi Erdoğan’a kaptıran Demirel katkılı’ geliştirdiği proje olduğu izlenimi vermeye başladı süreç içinde bana.. Dikkat edersen, Kılıçdaroğlu ile CHP ideolojisi 6 Ok’a ve sola değil; Demirel İdeolojisine giden seyir izler oldu..”
Biraz sabredersen sana ‘bu çizgide’ bir iki anekdotuma anlatayım. TMBD Genel başkanıyım, Ecevitle de diyalogum iyi. DSP tüm hızıyla iktidara hazırlanıyor. Aday arkadaşlar, ağabiler benden referans mektupları istiyorlar. Biz de yazıyoruz. Neyse seçim oldu DSP de iktidar. Birgün, bir ağabeyimiz aradı ve bana kırgın olduğunu söyledi.
Ben de özür diliyerek, istanbul’a 2 günlüğüne geldiğimi ve uğrayamadığımı belirttim. Verdiği yanıt şu oldu: “Ben, İstanbula değil TBMM’ine uğramadın diyorum..” Meğer kendileri milletvekili olmuş… Ziyaretine gittim. Gülerek anlattı; “Partiye senin referans mektupların geldi, fakat dosyan gelmedi.” Milletvekili aday dosyamın gelmediğini demek istediğini anlayınca; neden uyarmadığın sordum. “O zaman ben 9 sıraya inerdim” yanıtıyla güldük..
Burada vurgulamaya çalıştığım şey, yukarıda değindiğim konu bütününde; milletvekilliğini değil milletin vekilliğini tercih etmemiz. Ki, sen de benzer özgörevi üstlenmişsin bana göre..
Dahası; şuraya gelmek istiyorum:
Ali kardeşim diyorsun ki; “Belki Kılıçdaroğlu partimizi iktidar yapamadı ama parçalanıp yok olmamızı önleyerek mevcudu korumuştur. Bu şartlarda, bu ortamda bu da bir başarıdır.”..
Katılmıyor, asla katıla-katıla da gülmüyorum. Doğru, CHP parçalanmadı, ama Kılıçdaroğlu döneminde, önceki parçalar gibi yerinde sayıyor. Dahası, Turan Feyzioğlu’nun Cumhuriyetçi Güven Partisine indirgendi.
Yani; 1960’larda CHP parçalanmasıyla kurulan, Milli Güven Partisi (MGP), Cumhuriyetçi parti (CP) ve bu partilerin birleşmesinden kurulan Turan Feyzioğlu başkanlığındaki Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) gibi bırak yerinde saymayı, iktidar ortağı bile olamadı.
Var olan CHP parçalınır mı?
Parçalanma, CHP’nin dokusunda var. Biliyoruz ki; CHP kendini parçalıyarak çok partili demokratik süreci işleten partidir. Ve parçalandığı günden beri iktidar yüzü göremedi. Göremedi, çünkü Kurtuluş savaşına karşı olan, dinci, ırkçı ve Osmanlıcı sağ unsurlar ve de feodalist ilkel burjuva kesimi partilerini kurarak 1950’de iktidara geldiler ve günümüze dek gitmediler. Aradaki CHP, DSP iktidar süreci olan 7 yılı çıkarırsak 60 yıldır iktidarlar.
İşin en kötüsü; 1950 öncesi CHP içinde olan bu sağ figürler, Dersim olayına neden olmalarına ve de Camilerin savaşta erzak deposu yapılmasına onay vermelerine karşın, bugün utanmadan, Celal Bayar’ı değil de, Atatürk ve İnönü’yü; Dersim soykırım suçlusu ilan edebiliyorlar ve Camileri Atatürk ve İnönü ahır yaptı diyebliyorlar; siyasi rant adına..
Şu değerlendirmen de dikkatımı çekti “…Kongrede karşısına adaylar çıktı. Ancak sağ duyulu kongre üyeleri mevcut adayın devrik adayından daha iyi olmayacağı kanaatiyle yeni bir lider seçilemedi..”
Ülkemiz parti kongreleri lider erkine evet yapıdadır ve hiç de demokratik değildir. Bu nedenle; akla uygun yargılar verme yeteneğinde, yani sağduyu sahibi kongreden söz edemeyiz. İşaret ettiğim gibi; kongreler Lider duyusuna sahip üyelerden oluştuğunu ve var olanı seçtiğini yadsıyamayız.. Dahası; delege, doğru ile yanlışı birbirinden ayıran değil, Lider ile parti seçmenini-tabanı birbirinden ayıran işlev üstlendiğini…
Bir diğer değerlendirmenize göre; “…Şimdi tarihte anlı şanlı günleri olan partileri sırasıyla bir hatırlayalım: Demokrat Parti, Güven Partisi, Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, Millet Partisi, Milli Selamet Partisi, Demokratik Parti, Halkçı Parti, İşçi Partisi, Refah Partisi, Anavatan Partisi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Demokratik Sol Parti gibi adını çoğaltabileceğimiz iktidar veya iktidar ortağı olmuş bir çok parti bugün siyasi hayatta yoklar. Çünkü bunlar kitle olmadan ziyade lider referanslı partilerdi. Sonuç olarak liderleri herhangi bir şekilde engellendiğinde temdil ettiketli siyasi parti tarihe karışmıştır. Bir tek CHP' si kurumsal kimliği ile her arbedeye karşı koyabilerek varlığını sürdürmüştür…”
Yukarıda saydığın sağ partilerin tümü, dahi MHP, Milli Nizam, Fazilet ve Saadet Partisi, Büyük Birlik Partisi ve Turan Feyzioğlu’nun CGP’si ve CGP’yi oluşturan; MGP ve CP ve 12 Eylül zorunluğu Halkçı Parti ile SODEP ve sol kimlikli SHP, Sosyalist ve Komunist partiler CHP türemesi ve tümünün babaları; CHP.
DSP’yi bu partiler cangılında dişarıda tutmak gerek.. Temel konu sağ partiler ise onları ve onlara bakışı işlememiz gerekir:
Sağ partiler için partileri önemli değil, muhafazakar ve gerici tabani, yani din, ırk ve Osmanlılıkla besledikleri ve her zaman muhtaç çizgide korumaya aldıkları seçmen önemli. Tabelasını değiştirmek değil seçmeninin değişmemesi onlar için önemli; DP, AP… AKP olması önemli değil. Bu yaklaşımla hep tabanını korudu.. Yoksulla geçinmedi, yoksuldan geçindi..
CHP, Atatürk’ün evrensel felsefesi 6 oku; Halkçılığı, Devrimciliği, Cumhuriyetçiliği, Laikliği, Devletçiliği ve Milliyetçiliği, ‘dünyanın özgün gelişim ve değişimini dikkate alarak besleyecek olan; emeği, çağcıllığı, özgür düşünceyi, kolektivizmi ilke edinip yoksuldan değil, yoksulla geçinmeyi esas aldı; 1970-80 arası ve seçimlerde ‘%40’ları aştı Ecevit ile..
Erdal İnönü ve Murat Karayalçınlı SHP bunu yakalama sürecine girmişti. Fakat, liderlerin siyaset oyunlar yoksulu olmaları ve etraflarında büyük olaylara küçük bakanlar sayesinde SHP de edigenleşti ve CHP süreci öne çıktı..
CHP bir ara silkinerek umut oldu.. Ne zaman ki; sayın Baykal sağa yelken açtı; sağın %60’ına oynamak adına ve sonrasında Kılıçdaroğlu o Baykal yelkenine rüzgar oldu, umut yelkenleri suya indi ve CHP %25’lerde dondu kaldı.
Nedeni;
Türkiye’mde seçime katılım ortalam % 80. Bu 80’nin, 60’ı sağın; 40 solun seçmeni. CHP; 60’a değil, önce 40’a çalışmalıydı, yani kendi özgün tabanına.
Şu bir gerçek sağın en fazla katı muhafazakar olmayan %10’u oy verir. Düşünün; Edoğan ile hasımları oynayan karanlığın gülen yüzününü müritleri bile AKP’ye oy verdi.. Bu demektir ki; sağ sola oy vermez. Evet, sağdan aday getirebilirsiniz, fakat seçimi kazandıracak oyu getiremezsiniz; getirme olasılığınız %40 seçmendir, yeter ki o kitleyi inandırın..
Sağ adaylara güvenmiyorum da; seçildiklerinde kendi düzlemlerine gidebiliyorlar. Endişem yerel seçimdeki sağ kimli belediye başkanların düzlemlerine dönmeleri..
Ben, CHP’ye karşı değilim, CHP’nin hatalı poltikalar yapan yönetim anlayışuna karşıyım.. Ben sayın Kılıçdaroğlu’na bu çizgide yürüyecek umuduyla Gandhi Kemal dedim.. Doğrusu; kendi tabanı %40’a yürüyeceği umuduyla..
Ecevit’in DSP’sine de uğrayalım:
Ecevit’in DSP’si, CHP’ye seçenek parti idi, fakat asla CHP’den kopan parti değil, CHP düşünselliğin, aynı anlama geleb Sosyal Demokrat anlayışı, ters evrileştirilmiş, anlamdaş Demokratik Sol parti idi. Ki; Ecevit CHP’de Ortanın Solunu başlatan liderdi. İşte bunu aldı; Demokratik sol adıyla partileştirdi.
12 Eylül Faşizminin kapattığı CHP açılmıştı bu süreçte. Açılma aşamasında, Ecevit CHP’nin başına geçmesi istendi. Bu bağlamda ilk ve son buluşma, Ali Özkazanç amcanın ofisinde gerçekleşti. Bu ikna heyetin içinde gençlerden ben ve Ali Özkazanç amcanın damadı Oğuz Gençyılmaz da vardık.
Recai Kocman, Mustafa Üstündağ, Bülentt Ecevit, zannedersem ve adını anımsamadığın bazi önceki CHP yöeneticileri vardı. Ecevit ilkin dava arkadaşı, soy ağacı çalışmamda akrabam olduğunu öğrendiğim değerli siyasetçi Orhan Eyüpoğlu amcayı anarak söze başladı.
Ecevit sürekli çay ve sigara içiyordu ve rahat değildi. Ecevit, Kocaman, Üstündağ ve eski yöneticiler baş başa kaldılar. Sonucu heyecanla bekledik ve hüsrana uğradık. Ecevit CHP bir yana önceki dava ardaşlarını da istemiyordu, hayat arkadaşı Rahşan hanımın dışında.. Süreç içinde SHP kapandı, CHP açıldı ve DSP kuruldu.. Yaşananları biliyoruz hepimiz..
Yıllar sonra Cumhuriyet’ten ünlü bir köşe yazarı konuşuyorum, bana “Kanat Operasyonu” adlı kitabın öyküsünü anlattı. Bu kitap Ufuk Güldemir’ı adına raflarda ve Türk siyasetinde yer aldı. Güldemir adına çünkü bana dendiğine göre, kitap konusu Sedat Ergin’in doktora tez çalışması. ABD’de Ufuk ve Sedat dokora yapıyor.Aynı pansiyonda kalıyorlar.
Sedat’ın tez eskizleri kayboluyor ve yıllar sonra Kanat Operasyonu adıyla Ufuk adına kitap olarak çıkıyor. Kitabın konusu; ABD’nin, yani Pentagon’un artık muhafazakar sağcı liderleri değil, çağdaş ve aydın kimlikli liderleri iktidara taşıyacağı ve bu ismin de Bülent Ecevit olduğunu işaret ediyor ve kendisiyle görüşülüyor.
Öyle ki, Arayış terkisinde içeride olan Ecevit, çıkar çıkmaz siyasilerin yurdışı yasağı varken, Hollanda’ya uçuyor ve Pentangon yetkilileri ile görüşuyor ve de teklifi reddediyor. Bildiğimiz gibi Turgut Özal ve ardından AKP devreye giriyor. Doğrusu bizlerin bugün yaşadığı Kanat Operasyonu, Ecevit’in iki reddi, yani inadı yüzünden yaşandı. Pentagon olayında güdümlü siyaseti reddetmesinde haklı olan Ecevit, CHP’nin başına geçmemesinde külliyen hatalı idi..
Tüm bu kel alaka görünen şeyleri niçin anlattım. Anlattım çünkü; siyasetimizde iç ve dış odakların anlaşılmaz ve anlaşıldığında kabül edilemez politikaları iticiliğinde, bizlerin milletin vekilliğini zorunlu olarak üstlenmemize neden olmalarına karşın bunları tartışmamızın düşündürücülüğü..
Asıl anlatılmak istenen; sağın paldır küldür siyasetinde ve de duygusal aile partisi DSP siyasetinde parçalanmayan CHP asla parçalanmaz.. O denli büyük, köklü takım ki ülkemdeki tüm partilerin babasıdır.
Soncelikle;
Amaç; %80 içindeki; sağın %60 ve solun %40’ını harmanlıyarak, %80’ni kucaklayan biri ideoloji yaratmak. Yani; 20.YY kadim ideolojilerin aksiyan yanları redakte edip, düzeltip 21.YY ideolojisi yaratmak. Ve de, partilerin bu çerçevedeki ideolojilerle sosyal ve toplumsal projeleri halka sunmaktır -Ki Gezi Halk Hareketinin ruhunda bu gizli idi ve sol siyasiler bunu okuyamadılar-:
[[20.YY’ın kadim ideolojileri yerini yavaş-yavaş.. 21. YY İdeolojisine bırakacaktır.
Gezi Halk Hareketinin ötelenen mesajı şu idi: “31 Mayıs 2013, Türkiye’de ve dünyada 20. Yüzyılın egemen ideolojilerinin sonlandığı ve ‘dünyanın özgün gelişimi ve değişimini dikkate alarak, farklılıkları bütünleştiren, evrensel barışı esas alan’ 21. Yüzyıl ideolojisinin başlangıcıdır.”..
21. Yüzyılda, artık birkaç kişinin düşüncede, siyasette, ticarette, bürokraside ve medyadaki egemenliği bitmeli, birçok kişinin, yani halkın etkin ve belirleyici olacağı sürecine girilmeli, kolektif düşünmenin, dahası halkın düşünme zamanının geldiğinin vurgusu idi; “Gezi Halk Hareketi” ve düğmesine de Türkiye’mde basılmıştı.. “Sönülmendi” diye düşünenler; Gezi Halk Hareketi’nin Sarı Yelekliler adıyla Fransa’da kendini göstermeye başladı. Evrensel bu mesajın tekrar yaşatılması, güçlenerek yaygınlaştırması adına sevindirici.
Evet; Fransa’daki Sarı Yelekliler eylemi “Gezi Halk Hareketinin” devamıdır. ve evrenseldir. Evrenseldir, çünkü 20.yy’in kadim ideolojilerinin bitişi ve 21. yy'in ideoloji arayışıdır.
Her düşünselliğin, Fransa’daki gibi Gezi Halk Hareketine paydaş olması gerekir.. Özellikle, ülkemin solu ve CHP bu konuda kendini sorgulayıp hazırlamalı. Geç değil; CHP’nin evrensel ilkeleri; “6 Ok” baz alınıp; çağımız özgün gelişim ve değişim boyutunda, 21. Yüzyıl ideolojisi için onarılabilir.. Sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘eleştirilmesi gereken noktaları olsa da’; Gezi ruhuna özdeş, ‘çağcıl farklı düşüncelerle’ zorunlu evrensel birliktelik süreci işletilmeli..
Geç kalıyoruz; Gün, çekişme değil dayanışma ve birliktelik günüdür.. CHP, ne Kılıçdaroğlu, ne Turan Feyzioğlu partisine ve ne de Mustafa Timisi’nin partisine benzemeli.
CHP; 21.Yüzyılda kadim tüm ideolojilerin harmanlamasında, liderler için değil halk için ideoloji yaratmalı; dünyanın özgün gelişim ve değişimini esas alarak.
Bu duruş aslında gezegenimizin 21.yüzyıl algısı olmalıdır; gezegen kardeşliği boyutunda.. Düşünün, dünün bilim kurgu teorileri günümüzün gerçekleri oldu. Yarının bilim kurgu teorilerinin gerçek olmayacağını söyleyebilir miyiz!!?? ]]
Beni bu yazıya yönlendiren ‘Ali İmdat Özçakmak’ın seviyeli ve de öğretici’ yorumu:
[[ Şevket Bey; engin kültürünüz, siyasi bilgi birikiminiz beni her zaman etilemiş, makalelerinizi büyük bir keyifle okuyup, fikirlerinizden feyz alan sosyal demokrat bir insanım. Bir çok konuda hem fikir olduğum gibi manşette belirtiğiniz mevzuda da aynı düşüncedeyim.
Sayın Baykal'ın bir şekilde parti başkanlığından ayrılmasından sonra TV'de İ. Melih Gökçek ile girdikleri söz düellosunda göz doduran Kılıçdaroğlu kısa bir an sonra partimizin genel başkanı oldu. Büyük umutlarla başa gelen Sayın Kılıçdaroğlu partililerin beklentilerini ortaya koyacak bir performans sergileyemedi ve AKP karşısında arka arkaya 9 seçimde de başarılı olamadı.
Bu yüzden de çok eleştirildi. Bırakıp, gitmesini istediler. Kongrede karşısına adaylar çıktı. Ancak sağ duyulu kongre üyeleri mevcut adayın devrik adayından daha iyi olmayacağı kanaatiyle yeni bir lider seçilemedi. Alternatifi mevcudun demosundan bile kötü olan bu arayıştan da olumlu sonuç alınamadı. Yani bu katarı çekecek lokomotifimiz olsada yeterli ehliyete sahip şimendifer bulunamadı. Hal böyle olunca sonucun kızgınlığı ile suçlu aranmaya ve bulunanı infaz etmeye kalktık. İşte yukarıdaki sorunuzun cevabı yaşadıklarımızın içerisinde gizli.
Belki Kılıçdaroğlu partimizi iktidar yapamadı ama parçalanıp yok olmamızı önleyerek mevcudu korumuştur. Bu şartlarda, bu ortamda bu da bir başarıdır.
Şimdi tarihte anlı şanlı günleri olan partileri sırasıyla bir hatırlayalım : Demokrat Parti, Güven Partisi, Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, Millet Partisi, Milli Selamet Partisi, Demokratik Parti, Halkçı Parti, İşçi Partisi, Refah Partisi, Anavatan Partisi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Demokratik Sol Parti gibi adını çoğaltabileceğimiz iktidar veya iktidar ortağı olmuş bir çok parti bugün siyasi hayatta yoklar. Çünkü bunlar kitle olmadan ziyade lider referanslı partilerdi.
Sonuç olarak liderleri herhangi bir şekilde engellendiğinde temdil ettiketli siyasi parti tarihe karışmıştır. Bir tek CHP' si kurumsal kimliği ile her arbedeye karşı koyabilerek varlığını sürdürmüştür.
İşte bu durum bir partinin ilkelerinin sonucudur. İlkeleri olmayan lider vasıflı partiler siyasi arenadan silinirken CHP her zaman var olmuştur. Kılıçdaroğlu partisini belki iktidar yapamamıştır lakin tarihteki diğer partiler gibi yok oluşu önlemiştir. Eğer kendinden daha başarılı birinin olacağına inansaydı bu feragatı yapabilecek asalete sahip olduğu hususunda en ufak bir kuşkum yoktur.
Bu gün yenilmez armada görüntüsü veren AK Parti de bir lider partisi olup mevcudiyetleri liderlerinin var oluşlarıyla doğru orantılıdır. Tayyip Erdoğan'dan sonra Adalet ve Kalkınma Partisi diye bir partinin kalacağına inanmıyorum. Örnek vermek gerekirse; Turgut Özal'ın Anavatan Partisini gösterebiliriz. Veliahtı Mesut Yılmaz bu durumunkötü bir örneğidir. Demem odur ki; İyi bir lider bulunacağı zamana kadar Kılıçdaroğlu, partiyi korumuştur, yıpratmamış, böldürmemiştir.
Bazen; kazanamamışsan bile bazı şeyleri muhafaza edebilmişsen kazançlı sayılırsın. Saygılarımla, sevgiyle kalın...
https://sevketcorbaciogluteknopolitika.blogspot.com/2018/11/ecevit-felsefesi-ac-beyne-gunde-3-kez.html
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder