ÇANAKKALE ZAFERİ SİYASİ RANT ARACI DEĞİL, ATATÜRK VE ANADOLU İNSANININ EMPERYALLERE DÜNYADA İLK KEZ ATTIĞI TOKADIN DESTANIDIR
DÜNYADA İLK KEZ EMPERYALLERE; ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARININ ATTIĞI TOKAT OLAN 18 MART 2019 ÇANAKKALE ZAFERİNE GÜNÜMÜZ SİYASİ ERKİN BAKIŞI
Arkadaşlar; gericiler Çanakkale zaferini ideolojilerine eklemlendirmek istemektedirler. Dahası; Çanakkale zaferini Anadolu insanı ile Atatürk ve silah arkadaşlarından alıp karanlık ideolojileriyle örtüştürmek... Bu nedenle Çanakkale Belediye Başkanının 103 yıl kutlamalarındaki duruşunu alkışlıyorum.
İşte o haber:
[[Çanakkale törenlerinde bir ilk; Çanakkale 18 Mart Stadyumunda düzenlenen, “18 Mart Şehitleri Anma günü ve Çanakkale Deniz Zaferini”nin 103. Yıl törenlerine” bu yıl ilk kez Çanakkale Belediye Başkanı katılmıyor. Valilik tarafından düzenlenen törende önceki yılların aksine protokol konuşması hakkı tanınmayan Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan idari izin aldı. Çanakkale Belediyesi’nden yapılan açıklamada belediye başkanının konuşmasını bugün saat 10.30’da internet üzerinden yapacağı duyuruldu.]]
Bir söylenceye göre;teyit.org’a ihbar olarak gönderilen bir görselde, Boşnaklar, Arnavutlar ve Arapların Çanakkale Savaşından muaf tutulduğu ve bu milletlerin Çanakkale’de savaşmadığı iddia edildi. “Çanakkale Savaşında kimler askerlikten muaftı?” başlıklı görselde ayrıca din okullarında okuyan ve çalışanların, imamların, müezzinlerin, tekke şeyhlerinin ve türbe görevlilerinin de savaşta bulunmadığı belirtildi.
Görsel'deki iddiaların kaynağı olarak ise Mehmet Arslan’ın, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığında 2005 yılında yayınlandığı iddia edilen “Birinci Dünya Harbinde Çanakkale Cephesine Asker Alım İşlemleri ve Askerlerin Cepheye İntikalleri” isimli makale gösterildi. Bir süredir internette olan iddia 2016 yılında “Gök Tanrı-Tengri” isimli Facebook sayfasında paylaşıldı ve şimdiye kadar 3 bine yakın kullanıcı tarafından paylaşıldı.
İşte, kadını ve erkeği ile, Atatürk’ün silah arkadaşı, dava arkadaşı Çanakkale kahramanları; hepsi Anadolu insanı:
Çanakkale'de kahraman kadınlar:
Elbet; Çanakkale’de kadınlar cephenin içerisinde bire bir erkeklerle birlikte savaşmadı. Fakat arka planda çok fazla fedakarlıkları vardır.1911 yılında Trablusgarp, 1912’de Balkan, 1914’ten 1918’e kadar Çanakkale daha sonra Kurtuluş Savaşında görülmüşlerdir.12 yılda önce eşini, sonra çocuklarını gönderiyor cepheye. Eşleri ve çocukları şehit olunca iş başa düşüyor ve savaşa kendileri gidiyor.İşte kahraman Türk kadınlarının destanlaşan bir başka özelliği. Ancak kahraman Türk kadınlarının fedakarlıkları erkekçe değil, kadıncadır.
Yaptığımız araştırma ve incelemelerde elde ettiğimiz kahraman Türk kadınlarının özellikle Çanakkale Savaşlarında; Nezahat Onbaşı, Mücahide Hatice Hanım, Zeynep Mido Çavuş, Hemşire Erica, Wanda Zembrazuska ve romanlara konu olan Safiye Hüseyin Elbi’dir.
Nezahat Onbaşı: Annesi vefat ettiği için babası Albay Hafız Halit Bey ile birlikte cepheden cepheye koşan Nezahet Onbaşının serüveni, çocukluk yıllarına dek gider.8 yaşında iken cephelerle tanışan Nezahat'ın rütbesini aldığı savaş, Gediz Cephesindeki bir çatışmadır. O bir asker kızıdır. Babası Halit Bey’in kumandasındaki 70. Alay zor anlar yaşamaktadır.
Aralarından cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Nezahat Onbaşı Atıyla 600 kişilik alayın önüne kesen bu değerli kahraman kadın, “Ben babamın yanında ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?” diyerek cephede kalmalarını ve savaşın kazanılmasını sağlar. Bu nedenle Nezahat Hanım Onbaşı rütbesini de alır. Nezahat Onbaşı böylelikle verdiği büyük bir cesaretle kahraman Türk kadınlarının listesinde onurla yer alır.
Mücahide Hatice Hanım:
Tarihte mücahide kadınlar arasında yer alır Türkiyeyi cephe cephe dolaşan kahraman bir Türk kadınıdır. Anafartalar da 56. Fırkada mücadele eden Hatice Hanım'ı herkes erkek olarak tanıyordu. Çünkü tanınmamak ve savaş dışında kalmamak için erkek ismi kullanarak, Ahmet adıyla çağrılmasını istemiş ve bu isimle Anafartalar da kahraman Mehmetçiklerimizin saflarında yer alarak mücadele etmiştir. Mücahide Hatice Hanım, Anafartalar’dan sonra diğer muharebelere de katılmıştır.
İzmir’de Yunanlılara esir düşmüş, buradan Manisa’ya ve buradan da İstanbul’a geçen kadın asker Hatice Hanım, daha sonra da İnönü Muharebelerine katılır. Kurtuluş Savaşı boyunca birçok cephelerde bizzat yer alır. Hatice Hanım Kütahya Cephesinde Çay ve Dumanlı Pınar Muharebelerinde de askerlerimizle birlikte savaşmış bir Türk kadınıdır….
Tarihe gömülmesine neredeyse ramak kalmış, kahramanlar kahramanı bir hanımefendi Mücahide Hatice Hanım. Tarihi bilgiler, belgelerle dolu internette, okul kitaplarında ismi neredeyse hiç geçmiyor, ismini ancak küçük derlemelerde, küçük paragraflarda okuyoruz. Halbuki hikayesi filmlere konu olacak kadar çarpıcı!
Mücahide Hatice Hanım, Anafartalar cephesinde 56. fıkrada MEHMETÇİKLERLE omuz omuza çarpışan bir kadın askerdir. Anafartalar'dan sonra diğer savaşlara da katılır, İzmir'de Yunan ordusuna esir düşer, İnönü Muharebeleri başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı'nın birçok cephesinde canını dişine takarak çarpışır.
Tek bir farkla! Gelin, kendi açıklamasından okuyalım; “İzmir’in Kemalpaşa (Nif) kazasının Ahmetli köyünden Hacı Halilzâdeler’denim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar’da 56. fırkada silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim(Zafer-i Milli Gazetesi, 20 Mart 1926)”
Zeynep Mido Çavuş: Osmanlı’nın verdiği savaşta sadece Türkiye sınırları içindeki kadınlar rol almadı. Bunun dışında da eski Osmanlı topraklarından gelerek savaşa katılan kadınlar da olmuştur. Kosova’dan gelerek gönüllü olarak Çanakkale Savaşında bulunan Zeynep Mido Çavuş, bunlardan biridir. Ailesi Kosova’da bulunan ve savaşa katılmak üzere tek başına gelen Zeynep Mido Çavuş’un Şehit düştüğü ve İzmit’te heykelinin olduğunu iddia ediliyor. İşte Zeynep Mido Kosova’dan gelen ve Çanakkale’de bizzat savaşan kahraman bir Türk kadınıdır… Kurtuluşumuzun sadece Anadolu sınırlarında doğan insanlarla kazanılmadığı, ilkokul birden itibaren bildiğimiz bir gerçek. Hatırlatalım; Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu kent, bugün Yunanistan sınırları içinde yer alan Selanik :) O halde bir de Kosovalı kahramanları hatırlatalım;
Çanakkale Savaşı'na Anadolu illerinde doğan askerlerin yanı sıra eski Osmanlı toprağı Kosova'dan gelen gönüllüler de katılır, sekiz tabur asker vatani görevlerini kanlarının son damlasına kadar gerçekleştirirler. Bu taburlardan biri Gora-Dragaş bölgesindendir; içinde de yalnızca erkekler değil, kadınlar da vardır!
Bu kadınlardan biri de Dragaşlı Zeynep Mido Çavuş'tur...
Zeynep Mido Çavuş ailesini Kosova'da bırakır, tek başına cepheye gider, şehit olur. Bu hikayenin bir başka etkileyici tarafı, Zeynep Mido Çavuş'un o sırada bekâr ve gelinlik çağında olmasıdır. Zeynep Mido Çavuş'un hikayesi Gora ve Dragaş'ta halâ dilden dile anlatılır.
Hemşire Erica: Hemşire Erica Doktor Ragıp Bey’in eşi olan Alman asıllı bir hemşiredir. Erica’nın Çanakkale Savaşının en şiddetli anında köylü kadınlar arasında birliktelik sağlamış orduya destek sağlamıştır Özellikle savaş arasında orduya kıyafet, yorgan, yastık, çadır, dikim orduya bizzat görev almış ve bunu başarmıştır. Sağladığı bir dikiş makinesiyle büyük hizmetler de bulunmuştur. Türk yararlılarının tedavi işlerinde hastanelerde hastanelerin baktığını gönüllü olarak kabul etmiştir.Çanakkale savaşları sırasında bizzat hastanede yaralıların başında iken düşmanın bombalarıyla şehit olmuş ve mezarı; Gelibolu Eceabat arasında, Yalova köyündedir. Köyün çıkışındaki mezarlığın hemen sonunda “Madam Erika’nın Mezarı” tabelasıyla karşılaşırsınız.
Gazeteci Wanda Zembrzuska: Çanakkale Savaşında tek kadın gazeteci unvanı ile anılan bir kadındır.18 Mart 1915 sonrasında Çanakkale Savaşının uzaması ile cepheye 50’yi aşkın gazeteci gönderilir. Bunlar arasında göreve başlayan Wvanda Zembrzuska, Bulgaristan’ nın Otro Gazetesi adına savaşı takip eder. Faal, çalışkan ve girişken bir gazetecidir. Bu bayan Gazeteci henüz 24 yaşındadır. İlk haberini 2 Eylül 1915’te Gazetesine ulaştırır.Bulgar gazeteci, Alman Paşa Lİman Von Sanders ile yaptığı görüşmede ise Sanders’in kendisine “cephede Kadın Muhabir olarak yapmaktan korkmuyor musunuz ?” sorusunu yönelttiğini aktarıyor. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşımızın diğer cephelerinde bizzat savaşan ve sonra şehit olan bu kahraman kadınları rahmetle ve saygıyla anıyorum; mekânları cennet olsun diyorum.
Hemşire Safiye Hüseyin
Elbette Çanakkale’de ve diğer savaşlarda savaşan kadınlarımız sadece bunlardan ibaret değildir Kara Fatmalar, Nene Hatunlar bunlardan sadece birkaçıdır.Şimdi beni en çok etkileyen ve hakkında roman yazılan Çanakkale’nin Kadın Kahramanı olan Safiye Hüseyin’dır.Safiye Hüseyin Çanakkale Savaş’ında gönül bir hemşire olarak hizmet veren kahraman bir Türk kadınıdır.Bunu İsmail Bilgin’in kaleme aldığı TİMAŞ Yayınları arasında çıkan “Çanakkale’nin Kadın Kahramanları” adını taşıyan romanından öğreniyoruz.
İsmail Bilgin, akıcı bir üslup, sade, yalın ve duru, açık bir Türkçe ile Çanakkale Savaşında görev alan bir hemşirenin dillere destan, ama pek bilenmeyen yönlerini anlatıyor. Şimdi sayın yazardan izin alarak bu kahraman hemşirenin Çanakkale’de ki hayat öyküsünü tüm çıplaklığı ile önümüze sergileyen romanın bazı bölümlerinden alıntılar yaparak, Çanakkale şehitlerimizle birlikte Hemşire Safiye Hüseyin’i bir kez daha rahmetle analım :“Hilal’i Ahmer Cemiyeti Başkanı Besim Ömer Paşa (Akalın), masasında otururken karşısında duran kadına büyük bir saygıyla baktı Ne diyeceğini bilemiyordu. Sözü eveleyip geveledikten sonra:
“Safiye kızım, iyi düşündün mü?” diye sordu.
“Düşündüm efendim”.
“Bak bu görev Balkan Harbindeki hizmetine benzemez, Marmara da cirit atan denizatlılar var. Çanakkale’ye giderken bunlardan birine rastlamanız mümkün. Sivil takaları, çektirmeleri, yelkenlileri bile batırıyorlar. Bu kadar büyük bir vapurun yaralıları almak için gittiğine inanmazlar. İnanmak istemezler. Yani torpillenip Çanakkale’ye gidememek de var. Burada kalıp yaralılarımıza hizmet erebilirsiniz… Sizin gibi birine çok ihtiyacımız var.(s.30) Hemşire Safiye Hüseyin İstanbul da Beyazıt Meydanında heyecan dolu bir konuşma yapar. Romanda adı geçen konuşmayı aynen alıntı yaparak sizlere sunuyorum:
<ı>“Ömer Paşam, hakkımda ki düşünceleriniz için teşekkür ederim. Ancak ben kararlıyım. Ne pahasına olursa olsun Çanakkale’ye gideceğim. Bakın, gönüllüler hatta lise öğrencileri bir bir Çanakkale’ye gitmek için sırada beklerken, ben buradaki yaralıların bakımı için kalamam. Ayrıca İstanbul’un kadınları, başta arkadaşlardım Münire İsmail, Kerime Salohor, olmak üzere ellerinden geleni yapacaktır. Ben resmi vazifeden çok bir gönüllü olarak gitmek düşüncesindeyim efendim.
<ı>Tehlike nedenli büyük olursa olsun. Artık kendi canımızı, hayatımızı düşünmek zamanı değildir. Siz de iyi biliniz ki, korkum yoktur. Yaraya, kana alışığım. Bu yüzden daha da yararlı olabilirim. Üstelik İngilizce, Fransızca ve Almanca biliyorum.
<ı>“ Ya paşa babanız.. Bu konuda ne diyor ?”.Ne diyecek? Ben bu kararımı ilk önce kendisine açtım zaten. O da benimle gurur duyduğunu ifade etti.” ( s. 31)…(….) Bunca yaralıyı alıp getirmek gibi büyük bir vazifede yer almazsam asıl o zaman üzüleceğimi ifade etmek istedim. Ben gelincikler gibi , göz göz al güller gibi yarası olan nice yiğitlerimizin yarasını sarmak, merhem sürmek, gibi bir ulvi görevi yerine getirme mutluluğu içinde olacağım., diye seviniyorum.Her iyileştirdiğim yara, her sardığım yara benim için küçük bir madalya olacaktır… Bu hizmete koşarken hiç bir ödül beklemediğimi açık ve kesin bir dille ifade etmek isterim.” Diyordu Hemşire Safiye Hüseyin ..Safiye Hüseyin başıyla selam verip odadan çıkarken, Besim Ömer Paşa onun arkasında bakakaldı. Bir süre ayakta durduktan sonra koltuğuna oturdu.” Çanakkale Ah Çanakkale ” dedi. Yürekleri dağlayan, gönüllere kor düşüren, ” Çanakkale… Çocukları öksüz, anaları evlatsız, kadınları dul bırakan Çanakkale.. Ballar balının yapıldığı yer Çanakkale..”
“İsmail Bilgin Çanakkale’nin Kadın Kahramanları” adını taşıyan romanında Hemşire Hüseyin’in kahramanlığı ve sorumluluk bilinci içinde savaş anında yaralı olan ve hastane de tedavi gören erlerimize karşı son derece bir anne şefkatiyle askerlerimize hizmet vermektedir. Bu hizmeti de gönüllü olarak sürdürmektedir. İşte romanın bir bölümünde askerlerimize karşı duygularını bakınız ki nasıl sergiliyor:
Doktor Münip Bey ve Safiye Hüseyin önlüklerini çıkardılar. Büyük çadırın içinde yavaşça ilerlemeye başladılar. Büyük çadırın içinde yavaşça ilerlemeye başladılar. Safiye Hüseyin her şeye dikkatle bakıyordu. Çadırda iki sıra halinde yataklar vardı. Her bir sırada on beş yatak diziliydi. Yataklar otla doldurulmuştu. Her iki yatağın arasında hareke etmeyi, hizmeti ve bakımı kolaylaştırmak için 60–70 santim boşluk bırakılmıştı. Yataklar temiz sayılırdı. Beyaz örtüler yer-yer yaralardan akan kana bulanmıştı. Örtülerde kurumuş kan lekeleri vardı. Yaralıların üzerine kahverengi battaniyeler örtülmüştü. Bazı yaralıların üstü ise açıktı.
İsimleri Tarihe "Tek Kişilik Ordu" Olarak Geçen Çanakkale ve Kurtuluş savaşı kadın ve erkek kahramanlar..
Çanakkale Savaşı'nın Gizli Kahramanları: Türk Kadınları Unutmayalım, 18 Mart'ı her kahramanıyla analım...
Halâ anlatılan efsanelere, romanlara konu olan, kurtuluşun belki de ilk kıvılcımını yakan zafer...
''Tarih sayfalarında kendine koca paragraflar açan Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk cümlelerinden, Anadolu'nun silkinip kendine gelmesinin ilk emarelerinden, 102 yıldır hafızalardan silinmeyen zafer'' diye devam ettirebiliriz cümlelerimizi, halâ da eksik söylemiş oluruz.
18 Mart Çanakkale Zaferi'nin üzerinden 100 yılı aşkın süre geçti. Bu muharebe Hollywood filmlerine, muhteşem romanlara konu oldu (bir örnek, Buket Uzuner'in kaleminden çıkan Gelibolu - Uzun Beyaz Bulut; şiddetle öneriyoruz). Seyit Onbaşı'ları ezberledik yıllar içinde, Çanakkale Anıtı'nı ziyaret ettiğimizde nice kahramanları andık. Velhasıl bu savaşın bir de kadın kahramanları vardı; tarihin tozuna gömülmemesi, anılması, bilinmesi gereken.
Kara Fatma
Fatma Seher Erden (1888- 2 Temmuz 1955)
1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Dervişlerden Ahmet Bey ile evlendiğinde Balkan Savaşı’na katıldı, askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı. I. Dünya Savaşında Kafkas Cephesinde kendi ailesinden dokuz-on kadınla birlikte savaştı. Eşi Binbaşı Ahmet Bey'in Sarıkamış'ta şehit olduğu haberini aldıktan sonra memleketi Erzurum'a döndü.
1919'daki kongre günlerinde, Mustafa Kemal'le bizzat görüşebilmek için Sivas'a gitti. Milis Müfreze Komutanı olarak batı cephesinde görevlendirildi. Aldığı talimatla İstanbul'a gitti, silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu. İzmir'in Yunan işgaline uğraması üzerine İzmir'e geçerek kurtuluşu için savaştı.
Kara Fatma, Mustafa Kemal'den aldığı talimatla İstanbul’a gelmiş, Topkapı Pire Mehmet ve Laz Tahsin ile birlikte on beş kişilik çete kurmuş, köylü kıyafeti giyerek Haydarpaşa’dan trene binip İzmit’e inmişler ve iş bulmaya gelen muhacir görünümünde sayılarını arttırmaya çalışmışlardır. Kısa zamanda doksanaltı kişi olmuşlar, Üsküdarlı Albay Neşet Bey emrinde savaşmışlar, askeri bakımından mühim olan Fındıktepe’yi düşmandan temizleyerek buraya Türk bayrağını dikmişlerdir.
Kara Fatma dokuz yaşındaki kızı Fatma, oğlu Seyfettin kardeşleri Süleyman ve Mehmet Çavuş ile davulcular ormanında gizlenmiş olan yüz elli kişilik çetenin başına geçen Kara Fatma Gül-Bağçe, Mecidiyye, Orhaniye, Arpalık köylerinin imam ve muhtarlarıyla ileri gelenlerini ormana celbettirdi. Onlara “Ben Kara Fatma’yım sizin ırzınızı malınızı ben koruyacağım” dedi. “Köylüler memnun döndüler. Kara Fatma bir taraftan sabanca havalesinde silah satın alıyor. Bir taraftan da civar köylerden gelen delikanlıları çetesine yazıyordu. Mevcudu dört yüz sekseni bulmuştu.”
İstiklal Harbi başlangıcından, Anadolu'nun düşmandan temizlenmesine kadar Doğu ve Batı cephelerindeki savaşların çoğuna katılmış olan Kara Fatma 4 defa yaralanmış, Yunanlılar’ın elinde on dokuz gün esir kalmış. Rütbesi Üsteğmenliğe yükseltilmiştir.
700 erkek ve 43 kadından oluşan müfrezesi ile I., II. İnönü Muharebesi, Sakarya Meydan Muharebesi ile Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde çarpıştı.Büyük Taarruz’un ilk günlerinde General Trikopis‘in birliğine esir düşmüşse de, kaçarak yeniden müfrezesinin başına geçti; Bursa'nın Yunan işgalinden kurtuluşunda rol oynadı. Bir keresinde, onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenledi ve aralarında bir Yunan subayı toplam 25 esir askerle geri döndü.
İstiklâl harbinde silah kullanan canla başla çalışan mücahit kadınlarımızın önde gelenlerinden olan, hayatının son yılları dayanılmaz maddi sıkıntılar içinde geçen Kara Fatma kendisine vatanı vazife tertibinden 17 Şubat 1954’de aylık bağlanmasının ertesi yılında 1955’te vefat etmiştir.
İşte onlardan birkaçı;
Nezahat Onbaşı (Baysel)
Kadınlarımızın Anadolu'nun kurtuluşunda oynadıkları rolleri cepheye silah taşımak, cephane imalathanelerinde çalışmak, askerlerin giyecek ve yiyecek ihtiyacını karşılamak gibi alanlara sıkışmış şekilde öğrendik okullarımızda. Hemşirelik görevleri, göçmenlere ve kimsesizlere yardım ve cemiyetlerde, mitinglerde çalışmak da bilgilerimiz arasındaydı.
Kadınlarımız 1915'te elbette çok daha fazlasını yaptı. Bazıları cephede kıran kırana çarpıştılar. Kimisi keskin nişancılık yaptı, kimisi bambaşka katkılarla, bambaşka kahramanlıklarla tarihe geçti. Nezahat Onbaşı işte bu kahramanlardan biri... Nezahat Hanım'ın babası Albay Hafız Halit Bey, Gediz Cephesinde çarpışan 70. alayın komutanıdır. Nezahat Hanım'ın annesi vefat etmiştir, hayatı çocukluğundan beri cephe cephe gezerek geçmiştir.
Gediz Cephesinde savaşın kötüye gitmesi bazı erlerin geri çekilmesine, kaçmayı düşünmesine sebep olur. İşte o noktada Nezahat Hanım'ın kahramanlığı devreye girer. Bazı erler dediğimize bakmayın, Nezahat Hanım atıyla 600 kişilik bir alayın önünü keser, ''Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz!'' diye bağırır. Erler bunun üzerine cepheye dönerler, Nezahat Hanım ile birlikte savaşırlar, Gediz cephesini geri alırlar. Nezahat Hanım bu savaştan sonra onbaşı rütbesini alır, Nezahat Onbaşı olarak anılmaya başlar. Yalnız önemli bir ayrıntı daha var:
Nezahat Onbaşı, bu rütbeyi kazandığında henüz 12 yaşında küçük bir kız çocuğudur! Türkiye Büyük Millet Meclisi, 30 Ocak 1921 tarihli oturumunda Kurtuluş Savaşı'mızın ilk İstiklal Madalyasını da Nezahat Onbaşı'ya takdim edilmesi kararlaştırılır...
Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar) (1884-1964)
Halide Edip, 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaş'ında cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapmış, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu Ajansının kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır.
Şerife Bacı (Ö. 1921)
Şerife Bacı, Kurtuluş Savaş'ında yaşlı kadın ve erkekler ile birlikte İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken kış şartları nedeniyle Aralık 1921'de donarak öldü... Anlatılan odur ki, cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye sarmış bebeğine de sarılıp onun donmaması için uğraş vermiştir...
Halime Çavuş
Kastamonu’da doğan, anne-babasının “kızım gitme” şeklinde yalvarışlarını dinlemeden mücadeleye katılan Halime Çavuş, uzun yıllar Halim Çavuş zannedildi. Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi traş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı. Mühimmat taşımada birçok görev yaptı. Düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kaldı. Bir keresinde İnebolu’dan cepheye cephane taşırken Mustafa Kemal Paşa’ya rastladı. Ancak rastladığı kişinin O olduğunu bilmiyordu Mustafa Kemal Paşa “Sen üşüyor musun böyle?” diye sordu. “Bey, 100 bin kişi kurtulacak. Ben öleceğim de ne olacak?” dedi.
Hafız Selman İzbeli
Kastamonu müdafa-i hukuk cemiyeti, kadınlar kolu kurucularından ve Kastamonu'daki İlk Kadın Meclis Üyesi, sıkı bir Atatürk hayranı ve kendi deyimiyle "Cumhuriyet kadını" idi.
Kurtuluş Savaşı sonrasında Kastamonu'daki kadınları toplamış, asker için çorap, fanila ördürüp cepheye göndermişti.
Varlıklı bir aileden geliyordu.Asker Kastamonu'ya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp doyurmuştu. Hep ben Cumhuriyetçiyim demiş, savaştan sonra yeni baştan herkes gibi Türkçe harflerle okuma yazmayı öğrenmişti.
Hafız Selman hanıma milletvekilliği de önerilmişti. "Hafız olduğum için başımı açmam, başımı açamayacağım için de Milletvekili olamam" diyerek kabul etmemişti.
Gördesli Makbule (1902-24 Mart 1922, Kocayayla/Akhisar)
Makbule Hanım daha bir yıllık evli iken eşinin yanında Milli Mücadele'ye katılmıştır. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir'i işgaliyle Batı Anadolu'yu işgale başlaması sonucu 7 Kasım 1921'de kocası Halil Efe ile Türk çetelerine katıldı. Yunan kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda bulundu. Yunanlar Sakarya Muharebesi'ni kaybederek Afyon mevzilerine çekildiklerinde, bir taraftan da Halil Efe'nin Gördes-Sındırgı-Akhisar bölgesinde faaliyet gösteren çetesinin saldırıları ile karşılaşıyorlardı. Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olmuştur.
Çete Emir Ayşe
Yunan askeri Aydın'a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışan Emir Ayşe, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüş ve Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış ve Yörük Ali Efe’ye katılmıştı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlarla savaşmıştı. Savaş sonrası Atatürk İstasyon Meydanında Çete Emir Ayşe’nin de aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı. “Savaştım Yunana karşı, elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyası'dır” demişti.
Tayyar Rahmiye
Adanalı Rahmiye Hanım, 1920 yılında Türkler ile Fransızlar arasında yapılan Kurtuluş Savaşına katılmıştı. Savaşın ilk zamanlarındaki görevleri keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı ve bu görevlerini birçok kahramanlıkla gerçekleştirmiştir. Daha sonra kendi de savaşta çarpışmalara katılmıştır.
1920’de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada Türk askerlerinde yorgunluk ve korku sebepleriyle bir duraksama olunca, “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” demiş ve askerlerin toparlanmasını sağlamıştır. Aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuştu.
Seyit Onbaşı:
Seyit Ali (Eylül 1889 -1939)
1889 yılının Eylül ayında Balıkesir'in Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyünde dünyaya geldi. Babası Abdurrahman, annesi Emine idi.
1909 yılında Osmanlı Ordusu'na katıldı. Balkan Savaş'ında çarpıştı. I. Dünya Savaş'ının başlaması ile Çanakkale Cephesinde topçu eri olarak göreve başladı. 18 Mart 1915'te Müttefik donanması Çanakkale Boğazını geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyasında görevliydi. Türk topçusunun yoğun karşı ateşi ve daha önceden Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlar, bu saldırıyı püskürttü. Yapılan atışlar sebebiyle tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalandı.
İsimleri Tarihe "Tek Kişilik Ordu" Olarak Geçen 5 Asker
Bunun üzerine Seyit Ali 275 kilogram ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi. Seyit Ali, ilk iki atışta Bouvet'e hafif bazı hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında Fransız zırhlısı Bouvet'e ağır yara verdi. Atılan mermi geminin su kesiminin biraz altına isabet ederek geminin anında yan yatmasına neden oldu, daha sonra Nusret Mayın Gemisinin döktüğü mayınlardan birine çarptı.
Bouvet de bu yaradan kısa bir süre sonra alabora olarak battı. Bu başarısından dolayı onbaşılık unvanı verildi. Çanakkale savaşından bir gün sonra Seyit Ali Onbaşı'dan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istendi. Seyit Ali Onbaşı ne kadar zorlansa da top mermisini kaldıramadı. Sonra Seyit Ali Onbaşı “Yine savaş çıksın, yine kaldırırım” dedi. Bundan sonra ancak fotoğrafı tahta bir mermiyle çekilebildi.
Savaşın sona ermesi ile 1918'de köyüne dönen Seyit Ali, ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etti. 1934 yılında çıkartılan Soyadı Kanunu ile Çabuk soy adını aldı. Seyit onbaşı 1939 yılında verem hastalığı yüzünden hayatını kaybetti.
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
Sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder