RECEBİM-2 AĞLADI AĞLATTI
Bir iletidir, bilgisyarda birilerin iteleyip durduğu. İlgileneyim diyorum, ilgileniyorum ve sonuda ihalesi bana kalıyor... Bu nedenle, “Recebim-2”’yi de inşa etmek zorunda kaldım.
Sarı ineğin ölümü ve T-elif sucukları: Yıl 1984. Özal`ın ANAP Hükümeti, ekonomiyi libere ederken, et ithalatına da izin çıkarıyor ve sarı inekle, sarı kıza büyük darbe vuruyor..
- http://blog.milliyet.com.tr/Sari_inege_ne_oluyor_/Blog/?BlogNo=240711
Bazıları ayağa kalkıyor ve "bu ithalat serbestisi hayvancılığımızı öldürür" diye haykırıyor ama bu haykırışlara rağmen ithalat başlıyor..
Bir gida grubu olan T-elif Sucukları`nın muhasebe ve fabrika müdürü, futbolculuktan gelme ve aynı zamanda Erbakan`ın genç bir müridi.. Çevresinde "Laik Devlete düşmanlığı" ile tanınıp biliniyor..
T-elif sucuklarının küçük bir hissedarı da.. Recebim.. Bu genç adam bir gün, yanında patronu M.K ile ülkenin en büyük et ithalatçısına gidiyor. Vadeli çek verecekler ve ithal et satın alıp, sucuk üretecekler.. Ancak ithalatçı firma, ilkeleri gereği bu genç adamın ve patronunun taleplerini geri çeviriyor..
Vadeli çekle mal verseler bile mutlaka bir banka teminat mektubu istediklerini söylüyorlar.. Aradan birkaç gün geçtikten sonra M.K, yanında Ankaralı ünlü bir müteahhit (Rizeli) de olduğu halde et ithalatı yapan firmanın yetkililerini ziyarete geliyor..
Ankara`dan gelen bu müteahhit konuk, et ithalatı yapan firmanın bağlı olduğu holdingin bir başka inşaat malzemesi şirketinin iyi bir müşterisi. Kendi çalıştığı bankalardan birinden teminat mektubu vermeyi öneriyor. Et ithalatçısı firma yetkilileri de T-elif Gıda lehine olmak şartıyla bu teklifi kabul ediyorlar..
Teminat mektubu ile birlikte çekler tanzim edilip ithalatçı firmaya teslim ediliyor ve Danimarka`dan gelen (İslami Kurallara uygun kesilmiş olması mümkün değil) ithal etlerin sevkiyatı da başlıyor.. Çekleri, genç muhasebeci imzalıyor.. Ve.. Günü geldiğinde çekler bir türlü ödenmiyor..
Genç muhasebeci alacaklı firmaya gidip karşılıksız çıkan çekleri yeni çeklerle değiştirmeyi, nasıl olsa banka teminat mektuplarının olduğunu söylüyor.. Talebi bir sefere mahsus olmak üzere kabul ediliyor. Ve.. O yeni çekler de ödenmiyor.. Teminat mektubu nakde çevriliyor.. Ankara`da iş yapan Rizeli müteahhit ile T-elif Gıda`nın arasına kara kedi giriyor..
Buraya kadar her şey normal çünkü çekler karşılıksız çıksa da teminat mektubunun paraya çevrilmesi sonucu tahsil edilmiş oluyor. Ama asıl olaylar ondan sonra gelişiyor... Aynı firma, o büyük et ithalatçısından mal alamayınca bu kez piyasadaki başka küçük firmalara yöneliyor.. Ve bir sabah. Tercüman Gazetesi şu başlıkla çıkıyor: "Skandal.. Vicdansızlar! .. Eşek etinden sucuk üretip halka satıyorlar"..
Gazetede, genç muhabebecinin devasa bir fotoğrafı yer alıyor.. Tutuklanıp götürülmüş.. Birkaç geceyi nezarethanede geçiriyor. Dava açılıyor. Sonuç: Yanlışlıkla karışmış birkaç parça eşek eti.. İlerleyen günlerde M.K ölünce T-elif Sucukları (gizli olarak) genç muhasebecinin oluyor.. Ve Allah`ın; "Yürü ya Reter" emrini bu genç adam nasıl algılıyor bilinmez çünkü yürümektense, yürütmeye başlıyor..
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı oluyor.. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi çalışanlarına satılan bütün sucukları T-elif sucuklarından almaya başlıyor ve o satın alma halen devam ediyor.. T-elif Sucukları günümüzde kapalı devre çalışıyor.. Yani sadece İstanbul Belediyesi Büyük şehrin ihtiyaçlarını karşılıyor..
Ve elbette firma, öykü sahibi beyin üstüne kayıtlı değil.... Gazetelerin birinde Kısıksızda`da toplam çok milyon YTL değerinde 3 adet villası olduğu ve ilk villaya oğlunun taşınacağı haberlerine gülüp geçiyorum..
Ben asıl, dürüstlüğü ve namusuyla tanınan Nazlı Hanımın (Ilıcak:)) yukarıdaki haberin yer aldığı Tercüman Gazetesi`nin o günkü bir örneğini günün birinde arşivden çıkaracağına inanıyorum..
Ne müthiş pazarlık konusu değil mi? Sucuk konusundaki benim anektodum daha ilginçi: Sucuk vakasının başlangıcını içeren bu Anekdotuma çocukluğumuzun masal üzerinden kurgulanan masalsı söylemin kısmi uyarlamasıyla başlamak istiyorum; Bir varmış, bir yokmuş.
Allah’ın kulu çokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde deve tellal iken, pire berber iken, ............................. kasap olsam sallayamam satırı nalbant olsam nallayamam katırı hamama girsem sorarım natırı bilgisiz olan bilmez ahbap hatırı dereden geldim, sandığa girdim bir de ne göreyim, köşede bir hanım oturuyor şöyle ettim, böyle ettim, yüzüne baktım, hanım yerinden kalktı çıktık birlikte yola ne sağa baktık ne sola gide-gide Kaf dağının arkasına geldik ki ne ileri gidilir ne geri, sana bir masal söyleyeyim gel beri.....
Evet, gel beri, fakat masal değil gerçektir söyleyeceğim. Gerçekten öyle bir noktaya gelmek üzere ki, inanın ne ileri, ne de geri adım atamayacak(lar).. Eşimin yeğeni; bilinen kişi ile bir azınlık mensubunun sucuk imalathanesinde çalışıyorlar ve pazar günleri de futbol oynuyorlar, yıl M.S 1980'ler.
Kişi aniden bırakıyor işi.. Öğreniyorlar ki muhasebeye bakan erkişi, kırmış kirişi. Nedeni sucuk sevkiyatındaki kayıp sucuklar, yani yerine ulaşmayan sucuklar.. Anlayacağınız işine son verilmiş.. Ol kişi, o kişi ile kurguluyor yeni işi ve de siyaset ile bitiriyor elif nakışı.... Yürümek yok, yol(may)a devam..
Bir insana Allah bu kadar "Yürüt, pardon yürü kulum!" der ve olmadık şeyler yer.. Yürüt deyince aklıma sevgili Erkan Ocaklı'nın şu dizeleri geldi; tabii ki uyarlamam da geldi: Mısırı kuruttun mu anbarda duruttun mu nenen çarık giyerdi bunları unuttun mu Suda pişmiş mısırı yürütüp yiyeceksun çalanın türküsünü çalandan dinleyeceksun Gitmişşsin Almanya'ya Almışşsın deniz feneri ülkendeki garibana demeyüsün gel beri Kalk Ozanı:
Şevket Çorbacıoğlu Recebim ağlıyor. Acaba neden? ''Bu anayasa değişikliği belki her şey değildir ama çok önemli bir şeydir. Türkiye'nin aydınlık geleceği için, daha ileri bir demokrasi ve daha adil bir hukuk sistemi için çok önemli bir adımdır'' diyor..
İyi de; Ergenekon gibi önemli süreçte Kuddusi Okkır için, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Engin Poyraz, Doğu Perinçek ve emekli ve halen görevdeki ordu komutanları ve diğer bazı tutuklular için işletilen hukuksuzluğu, yaratmaya çalıştığı hukuk sisteminin neresine konuşlandıracak?
Hakkari'nin Çukurca ilçesinden bir mevzide gece saat 02.00 sularında roketatar ve uzun namlulu silahlarla yapılan saldırıda 6 askerin şehit olduğunu (Burada ağlamıyor), terörle mücadelede herkesin birlikte göstereceği dayanışma ile sonlanacağını, böylelikle teröristleri vatandaşlarımızdan ayıracağını söylüyor.. İyi de; açılım diyerek Kandil’den indirdikleri, Habur girişinde, yöre halkıyla kaynaşıp örgüt propagandası yaptıktan sonra tekrar Kandil’e çıkmalarıyla mı terör örgütünü vatandaşlardan ayıracak, onlarla kaynaşmasının önüne geçecek?..
Adalet Bakan’ın bile ‘keşke geri dönmeselerdi’ dediği teröristlerin dağa dönmeleri sonrası saldırıların artış kaydetmesini halk algılayamayacak kadar mı ot? ''Anayasa değişiklik paketinin içindeki maddelerin, CHP, MHP ve BDP'nin üst yönetimlerinin, milletvekillerinin uykularını çok ciddi şekilde kaçırıyor'' diyor.. İyi de; daha dün CHP’ye şükranlarını ileten o değil mi? Şimdi, çıkmış CHP’nin uykusuzluğundan söz ediyor.. Merak etmeyin CHP sivil faşizmin kapısını aralayacak olan Anayasa değişikliğinin önüne geçmek için daha çok uykusuz kalacaktır..
Muhalefetin çirkin ve kışkırtıcı üslubuna asla tenezzül etmeyeceğiz diyor.. İnanamıyorum!!! Gerçekten bunu o mu söylüyor, o, o,.. Değil muhalefete, sıradan halka “Ananı da al git..” diyen oooooo!!…. Tepki gösteren 14 yaşındaki çocuğun ensesini morartan oooo…. Tepki gösteren vatandaşı korumalara yakalatıp dövdürten ve yola attıran ooooo…
Tepki gösteren bayanı korumalara yakalatıp hakaret eden oooooo!!!!! Bafralı Hüseyin Kurumahmutoğlu'nun, 14 Mayıs 1987'de sabah namazını kılarken, başına vurulan dipçik darbesiyle Mamak Cezaevinde genç yaşında dünyaya veda ettiğini dile getiriyor ve ardından Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın, 12 Eylülde hapisteyken, vefat eden babasının cenazesine katılamadığını.. 12 Eylül askeri faşizmi, salt Sayın Günay’ı babasının cenaze törenine katılmasını engellemedi, daha neler- neler yaptı. Yaşamadığınız için bilemezsin....
İyi de; dünyanın saygın bilim adamı Prof. Dr Mehmet Haberal’ı babasının cenazesine katılmasını kim engelledi? Kuddusi Okkır’i kim öldürttü?... Bu olaylara neden olmak sivil faşizm değil mi? Dahası; Ali Paşa Kurumahmutoğlu kardeşimin çok yakını ve bizim faşist dediğimiz, kendilerinin de bize komünist dediği Hüseyin Kurumahmutoğlu'nun katledilmesinde T.Özal Başbakan değil miydi? Nasıl olur da ’12 Eylül’ün izlerini sileceğiz’ derken, daha dün Özal ailesiyle 3 saat görüşülür? Erdal Eren’i “Asmayıp beslese miydik” diyen kişi ile nikah şahitliği yapar, köşke davet ettirir? Ve de çok önemli bir Bakanı, bu kişiyle Manisa’da açılışlar yapar?!
''Yıllarca 12 Eylül mağdurları solcuları istismar eden CHP, 12 Eylül ile yüzleşemese de biz yüzleşeceğiz…” derken samimi olduğunu düşünmek yurtseverliğe ihanettir. 12 Eylül faşizmi yaşanırken neredeydin? Mamak’ta mı, Bayrampaşa veya benzer zindanlarda mı?! İyi de tüm bunlar bir yana; Bugünlerde ters düştüğünüz, Atlantik ötesi hocanız değil mi 12 Eylül faşizminin liderine dualar eden, övgüler sıralayan?!
En önemlisi; 12 Eylül’de Devrim ve Ülkü sözcüğünü yasak edenler kimleri asmayıp besledi ve korumaya aldı? Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu ve Erdal Eren'in idamına işaret ederek, ''Tam 30 yıl sonra, yine bir 12 Eylül günü, gencecik ölümlerle, zamansız vedalarla, 17 yaşındaki çocukları yağlı urgana taşıyan zihniyetle hesaplaşacağız'' diyor, Nevzat Çelik'in, Adalı için kaleme aldığı ''Şafak Türküsü'' dizelerini ve dün aşağıladığı düşünce sahibi Pehlivanoğlu'nun idamdan önce ailesine yazdığı veda mektubunu okuyor ve ağlıyor (Burada ağlıyor.. Ne kada belli siyasi rant ağlaması olduğu)..
Recebim, acaba; Ergenekon sürecinde yaşamını yitiren Kuddusi Okkır için ve de baskı ve zulümleri onuruna yediremeyip kendini asanlar için hiç ağladı mı? Recebimin neden ağladığını size bırakıyorum, fakat benim ağlama nedenimin; bu ikili standtlar karşısındaki öfke ve kriz olduğunu söyleyebilirim..
Yorumlar
Yorum Gönder