SİVAS-MADIMAK VE AUSCHWİTZ-REİSHTAG
TBMM’indeki konuşmaları ve çıkışlarıyla, halkın beğenisini kazanan sayın Muharrem İnce’yi bir konuşmasından dolayı eleştirenler, dahası onu hazmedemeyen, sınırsız ve kuralsız demokrasi avcılarından biri “CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce'nin dediği gibi, Auschwitz benzeri kamplara mı yollayacaksınız?” sorusuyla CHP ve Kılıçdaroğlu’na saldırma alışkanlığını sürdürdü..
Buradaki “Auschwitz”’den yola çıkarak, bundan 17 yıl önce Sıvas Madimak’ta 35 insanımızı yakan insansız insafsızlara değinerek; Madımak-Auschwitz-Reistag”ımızı aklına getirmeyenlere sesleneceğim..
Bir önceki “Madımak Auschwitz'imiz ve Reishtag'imizdir” yazımı varsıllaştırarak bu seslenişimi tekrar etmek istiyorum: “Sıvas-Sivas” Yangını-İrtica Salgını ve Mustafa Balbay; Derya Sazak geçen yıldönümünde şunları yazmıştı: “İşte bizim Auschwitz’imiz.. 2 Temmuz 1993’te acımasızlığın, kalpsizliğin en büyüğü, en dehşet vericisi yaşandı Sivas’ta. Şenliğe gelenler, tarifsiz bir şiddete uğradılar. Ateşe verilen bir otelde yanarak, dumandan boğularak can verdiler. 16 yıl sonra Madımak’taydık. Otelin altındaki ‘kebapçı’ sonunda kapatılmıştı. Dışarıda ‘Issız Adam’ filminin müziği çalıyor. Loş koridorlarda, “ıssız odalar”da dolaşıyoruz. ‘Empati’nin kâğıda dökülemeyeceği bir mekân Madımak.
Ben de diyorum ki: Sıvas-Sivas Madımak yangını Auschwitz*’imiz olduğu kadar Reichstag**’imizdir da!!! Ne olursa olsun, nasıl okunursa okunsun, “Sivas-Sivas” karanlığın örttüğü lekeden kendini kurtaramayacaktır. Bu demek değildir ki, tüm Sivaslılar suçludur.. Suçlular ortada, suçlular egemen, suçlular, kurumsallaşmış suçlarını katlayarak doludizgin gidiyorlar.. Karikatür Dergisinde her yıl bir Sıvas ile ilgili yazım yer almış.
Bunlardan “Sıvas-Sivas” başlığı ile yazdığım yazının girişi: “Sivas-Sivas”, okurken her kültürün rahat ettiği, otururken salt bir kesimin rahat ettirildiği kentimiz..”
“Sıvas yakıldı Aydınlık çakıldı” başlıklı yazıma şöyle bir giriş yapmışım: “Murat Özmenek, Murat Sayın, Dinçer Pilgir, Hüseyin Tanyeri söyleşiyoruz. Onlar çizen, ben yazan.. Sivas’ı yazmam gerektiğini söylediler..
Döktürdüm bende; ‘Sivas’ta aydınlığı karartan yangın.. Gurbet elde Sivaslılar, Sivas’a yangın (Hasret mi dersin!?), Sivas’ta yangın, gurbetteki Sivaslılara ise aydınlar dargın.. Sivaslılar ülkenin bir yanında, uzaktan seyrediyorlar karanlığı besleyen yangını, karanlığın payandası yobazları’...” “Sivas yangını-Refah salgını” başlıklı yazımda da; “..Köktendinci, yani radikal dinciler (İng. Fundamentalist diyorlar), Anadolu’ya asırlardır bela olmuş..
1923 sonrasının Türkiyesi’nde evrensel tehlike, emperyal güçlerle ve içerdeki ırkçı/ayrımcı akımla gerçekleştirdiği faydacı dayanışma ile Türkiye’nin gündemine oturdu ve kurumsallaşarak günümüzdeki kararlı karanlık çizgisini yakaladı...” Aşağı-yukarı, yukarı-aşağı aynı şeyleri yazmak tembelleştiriyor insanı; Sıvas-Sivas’ katliamını yazarken ise sinirlerim bozuluyor..
Aydınlarımızı yakanlarla, bugün sözde bazı aydınların söylemleri öylesine örtüşüyor ki, materyalleri demokrasi.. İşte bu materyal ile sınırsız ve kuralsız demokrasi avcılığı yapmaktadırlar; onlar için askerin her türlüsü faşist, ulusalcıların tümü de faşistin katmerlisi..
Sözüm; sivil faşizme göz kırpanlara... Oral Çalışlar, Murat Belge, Mehmet Atlan, Ali Bayramoğlu, Kürşat Bümin.. Ergun Babahan ve... sınırsız ve kuralsız demokrasi avcısı tüm neoliberaller; Bu Sivas-Sıvas’ta 37 insanımızı da ergenekonculukla suçlananlar yakmasın?
Örneğin Mustafa Balbay, İlhan Selçuk, Ben, Deniz Som, Oktay Ekşi, Ertuğrul Özkök ve diğerleri... O yanan aydınlar bugün çıkıp beni Mustafa Balbay ve yandaşları yaktı diye itiraf ederler miydi?
Örneğin; Mustafa Balbay’ın da arkadaşı olan dergideki karikatürist arkadaşımız Asaf Koçak (2 Temmuz 1993'te Sivas'ta; Asım Bezirci, Metin Altıok, Behçet Aysan, Nesimi Çimen, Hasret Gültekin, Asaf Koçak, Muhlis Akarsu, Edibe Sulari, Gülsüm Karababa, Uğur Kaynar gibi değerlerle dolu tam 37 can yakıldı... karikatürcü arkadaşımız Asaf Koçak da henüz 35 yaşındayken o otel de yakılan değerler arasındaydı.
Yürekli bir çizerdi sevgili Asaf Koçak... Bu ülkenin güzel günleri için kalemini konuşturan çizerlerden biriydi... Üstelik onu yakan Sivas'ta zamanında 4 yıl resim öğretmenliği yapmıştı, Yozgat Yerköy doğumluydu. Sivas'a o günde karikatürlerini sergilemek için, çizmek için gitmişti sadece-Mizah Haberleri 02/07/2009);
“Mustafa beni sen yakmışsın, yakmazdan önce de bağırmışsınız: "Laiklik gidecek, şeriat gelecek! -Şeytan Aziz!- Şerefsiz vali, istifa!-Laik düzen yıkılacak!-Zafer İslam'ın!-Şeriatçı devlet kurulsun! Muhammet'in ordusu, laiklerin korkusu-Müslüman Türkiye!-Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak!
Evet, 2 Temmuz 1993 Cuma günü öğle üstü, Sıvas'ta Paşa ve Meydan camilerinden çıkmışsınız ve bu sloganlarla yürüyüşe geçmişsiniz.. Niçin beni öldürdüğünü benden gizledin!!!????” Asaf koçak şimdinin neoliberal sınırsız ve kuralsız demokrasi avcılarıyla bunları söyler miydi?!.... Şu habere ne derseniz? “Sivas Katliamı Sanığı Sigortalı Memur, Devlet Bulamıyor.
Refah Partili (RP) Belediye Meclis üyesi Cafer Erçakmak'ın Almanya'da yaşadığı iddia ediliyor. Onun gibi dokuz firari bulunamıyor. Şefket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca, Yılmaz Bağ ve Necmi Karaömeroğlu yargılanıyorlar... ”İlle de; sonradan bilinen partinin genel başkan yardımcılığına kadar getiriler Temel Karamollaoğlu.. 02/7/2009 Cihan Demirci epostası Mizahhaber Bülten başlığı; “Sivas katliamının ateşi 16 yıl sonra daha da harlı Yanıyor!”: O ateş hiç sönmedi...
Tam 16 yıldır yanıyor, yanıyor, yanıyor... Ateşin azalması bir yana o ateş aradan geçen 16 yıl da Türkiye bir UTANÇ ÜLKESİ olduğu için daha da gür yanıyor, daha da harlı yanıyor... O ateş; 2 Temmuz 1993'te, Ortaçağ karanlığında yaşayan yobazlarca Sivas'ta yakıldı. O ateşte 37 insan yandı... O ateşte bu ülkenin binbir güçlükle yetiştirdiği gerçek, yürekli aydınlar yandı... O ateşi yakanlar bugün daha büyük ateşler yakacak haldeler...
Ne de olsa; İnsanların cayır-cayır yakıldığı o utanç abidesi, karanlık otelde yıllar boyunca "Kebap" yiyen insanların ülkesidir artık burası... Burhan Günel: “Ülkem baştan aşağı yanıklar içinde”
GÜLDÜŞÜN ÇORBASI: Güldüşün Çorbası’nın kazanına ; Niyazi Çorbacıoğlu ağabey’in Erdoğan Yakar’dan bana da ilettiği 28/06/2010 tarihli; her düşünselliğe anlam yükleyecek bir yazısını atmak istiyorum: Bir His Var. Kudüs'te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevi'nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş.
Bir hafta, iki hafta... Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp teybini açmış, sormuş adama:
—Adınız?
—David. Polonya Yahudisiyim. Yaşım 65. Smalla'da bir manav dükkanım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv'de bir çiçek serasında alışıyor...
—Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı'nın önünde Dua ederken görüyorum.
—Evet, her sabah dükkanı açmadan buraya gelirim. Dünya Barışı ve İnsanların Kardeşliği için Dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer İnsanların Mutluluğu, Acıların Sona Ermesi için Yaradan'a yalvarırım. Aksam da, eve dönerken, bu kez Dürüst ve İyi İnsanların esenliği için Dua ederim. Cumartesi günleri de burada, yine Dua ederek geçiririm.
—Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz?
—İsrail'e göçtüğümden beri, yani 40 yıl geçti. Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:
—40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz? Uzuuuuun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevi; sonra bezgin bir sesle cevap vermiş: "Vallahi artık bilemiyorum," demiş. İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var.
*: Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş en büyük toplama, zorunlu çalışma ve imha kampı.
**: Reichstag yangını, Hitler başa geçene kadar Alman parlementosunun toplandığı Reichstag'da 27 Şubat 1933 akşamı çıkmış olan yangındır.
ŞEVKET CORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder