“İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite hayatım yıllar önce Ankara’da geçti. O nedenle iyi bildiğim bir kentti. Ancak yıllar sonra Ankara’ya gelirken, uçağım Esenboğa üzerinde alçalmaya başladığında gördüğüm Ankara karşısında çok şaşırdım ve yanlışlıkla başka bir kente geldiğimi düşündüm. Ankara’nın değişimine ve güzelleşmesine inanamadım.” diyen ve TMMOB-İMO eski bir çalışanı olan ve İnşaat Mühendisleri Odası’nda çalışırken aniden ayrılış öyküsünü de bildiğim Sinan Çetin’in bu değerlendirmesi nedeniyle “Ankara Papazın Bağı” yazımı tekrar etmek istedim:
Ülkemizin yaklaşık 3500 nefes alma odağının (Sit) içinde çevre duyarlıları ve duyarsızlarını en fazla düşündürmesi gerekeni; Ankara Beton cangılında otantik doğasal Kimliğini koruyabilmiş olan “Papazın Bağı”dır. Çünkü bazı duyarsız kesim, ülkemiz tarihi ve doğal sit alanlarını yapılaşmaya açmaya çalışırken, doğa dostu çevre duyarlısı “Kuloğlu” ailesi, Ankara’nın göbeğindeki “Papazın Bağı” diye anılan 13 bin m2’lik tapulu alanlarını 1994’de ‘Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na baş vurarak 1. dereceden korumaya alınmasını sağlayıp doğal sit unvanı ile ekolojik zaferlerini taçlandırdılar.
Asırlık çam, çınar, dut, Ankara armudu, Ankara ayvası,üvez, ceviz ve muşmula ağaçları, kedisi, köpeği, horozu, tavuğu ve ördeği yanında zengin biyolojik çeşitliği korunmuş olan ‘Papazın Bağı’, Ankara’nın ortasında doğanın muhteşem yürekli ve erdemli bir örneği olarak varlığını koruyor.... Ankara Beton Cangılı dedim. Evet doğru, Ankara adeta beton ormanına, dönüştürüldü...
Özellikle son yıllarda; beton ormanını besleyen TOKİ yapıları ve katlı kavşaklarıyla; Papazın Bağı ve Başkentimizin benzeri alanları ikinci kuşatmaları yaşıyor. Papazın Bağı’nda çam, çınar, ceviz ve dut ağaçları Kuşatılmışlığa kafa tutarcasına dimdik korkusuzca ayaktalar. Üstelik, beton kuşatılmışlığından kaçan Ankara sakinlerine de soluklanmaları için 40 yıldır konukseverliğin erdemli örneklerini sunuyor.
Girişte sizi horoz, ördek sesleri, kuş cıvıltıları ve içinden geçen minik dere şırıltısı karşılıyor.Doğa zenginliğinin otantizme dönüşmüş bu seslerdeki armoni bir bütünsellik içinde insanı büyülüyor. Müzik yayını başta olmak üzere Mekanik ve yapay hiçbir ses yok. Kentin ses kirliliğini Papaz’ın bağı adeta yutuyor... Doğayı solumak, kısa da olsa dinlenmek için “Kuloğlu” ailesinin, gerçekten Ankara’lılara muhteşem bir armağanı...
Papaz’ın Bağı için yazılı basında çeşitli duyultular (rivayetler) yer aldı. Çoğu da birbirleriyle çeliştiği için “Kuloğlu” ailesini dinlemenin doğru olacağını düşündüm. Kimilerine göre; bağlık alan; Cumhuriyet’in ilk ikizleri olmaları Nedeniyle, Necati-Hayati Kuloğlu ikizlere Atatürk tarafından hediye edilmiş. Kimilerine göre de bağ alanını Baba Ahmet Efendi değerlendirmek için ülkeyi terke hazırlanan Ermeni ailesinden satın almış.. Papaz’ın Bağını işletenlerden biri olan Ahmet Efendinin torunu Abdullah Kuloğlu anlatıyor:
“Cumhuriyetin ilk yılları... Dedem tiftik ticareti ile uğraşıyor. Hayati, Necati, Hasan, Hikmet ve Türkan adlarında 5 çocuk sahibi.. Necati ile Hayati ikiz. Ayırt edilmeyecek derecede benziyorlar. Uzun yıllar aynı kıyafetlerle Anakara’lıların hep dikkatini çekmişler.. 1936 yılında dedem; göç eden azınlıkların terk ettiği bu alanı devletten açık artırmayla alıyor. Almasının temel nedeni Atatürk’ü çok sevmesi ve ona yakın olmayı düşünmesi...
O zamanlar insanlar buraya tilki ve kurt avına gelirlermiş.. Dedem de ava meraklı. Sürekli av için gelirmiş buralara. Ailedeki doğa sevgisi dedemden kaldı bizlere. Bu nedenle de ava düşkünüz.. Gideriz sürekli. Kuloğlu Ailesi bundandır ki ‘Avcılar’ diye de anılır. Belli bir zaman sonra bağ bozumu için yazları geçici olarak yerleşilir buraya... Aslında aile Hacettepe’de oturmakta ve Hamamönünde tiftik ticareti yapmaktadır. Savaş nedeniyle işleri bozulur.
Bağlık alana haciz gelir. Dostlarının yardımıyla bağlık alanı kurtarır. Yoksulluk süreci başlar ve zorunlu olarak yerleşilir buraya...” ‘Papazın Bağı’ adı nerden geliyor? sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Anlatacaklarım aynı zamanda bu alanın işletmeye nasıl açıldığının kısa bir öyküsü olacaktır. Biz torunlarınca işletilen bu alan; yakın zamanda 100 yaşında kaybettiğimiz Babaannem, yani Ahmet Efendi’nin karısı Şaziye tarafından bir rastlantı sonucu işletme sürecine sokuldu...”
Abdullah Kuloğlu’nun anlattığına göre; Bağ içindeki çeşme-ki duruyor- çamaşır yıkama yeri olarak kullanılırmış. Yanında açık bir ateş, üzerinde sürekli çamaşırın kaynatıldığı büyük bir kazan bulunurmuş.Bir süre kaynatılmış çamaşır çeşmede tokaçlanarak kirinden arındırılmaya çalışılırmış. Açık ateşin bir yerinde gözleme yapılır, bir yerinde de Semaver kaynatılır ve çamaşır yorgunluğu gözleme ve çay keyfiyle çıkarılmaya çalışılırmış.
Bundan tam 40 yıl önce, bu doğa büyüsüne kapılıp bağı gezmek isteyen ODTÜ öğrencisi, çamaşır yıkayan Şaziye hanımla karşılaşır. Şaziye hanım çocuğa çay ve gözleme ikram eder. Gözleme ve çayı çok seven öğrenci, parasını ödemek koşuluyla yine ister. Şaziye hanım parayı kabul etmeyerek tekrar ikramda bulunur. Öğrenci Şaziye hanımın konukseverliğinden çok etkilenmiştir. Erdemli bir konukseverlik, gözleme-çay ve doğanın muhteşem zenginliği... Etkilenmemek olası mı?.. Öğrenci; “arkadaş grubumla haftaya tekrar gelmeyi düşlüyorum. Yalnız ikramlarınız karşılığında para alırsanız..!” koşuluyla Şaziye hanıma teşekkür eder... Bir hafta sonra Şaziye hanım öğrencilere gözleme ve çay ziyafeti çeker. Öğrenciler zorda olsa parayı kabul ettirirler... Yoksulluk var ya para iyi gelir. Öğrenciler ziyaretleri tekrar edince masa ve sandalye atarlar bahçeye... Gören halk da gelmeye başlar... Derken bahçe/bağ işletmeye açılır. Müşteriler de akın etmeye... Papazın Bağı adının nereden geldiğiyle ilgili soruya verilen farklı duyultulara inanılmaması gerektiğini vurgulayan Abdullah Kuloğlu’nun “Aslı; Kırk Konaklar’da bahçe işletenlerin müşterilere söyledikleri ‘Oraya gitmeyin, orayı papaz işletiyor!...’ yalanından kaynaklandı..” yanıtı inandırıcı geldi bana..
Belli ki Amaç; halk arasında bu savı yaygınlaştırarak Kuloğlu ailesine kaptırdıkları müşterileri tekrar kazanmak... Yine de Kuloğlu Bahçe İşletmesinin adının “Papazın Bağı” olarak Anılmasının önüne geçilememiş.
Burada bitmiyor anlatılanlar: Ankara yoğun yapılaşma sürecine girince “Papazın Bağı”na talipliler artıyor. Yapsatçı müteahhitler ve benzer kent rantçıları sürekli Kuloğlu ailesini ısrarlarıyla rahatsız etmeye başlamışlar. Tehdit edenler de olmuş...
Eski Kavaklıdere Şarap Fabrikasına konuşlandırılan Shareton Otel’in yabancı ortakları, inşa öncesi fizibilite raporlarında otel için en uygun yerin “Papaz’ın Bağı” olduğuna yer vermişler. Bu alan için ısrar edilmesine karşın Kuloğlu Ailesi buna izin vermemiş... Israrlar karşısında bunalan Kuloğlu Ailesi çözümü 1994 yılında kendi istekleriyle “Papazın Bağı"nı 1. derecede koruma alanı (Doğal SİT) ilan ettirmekte bulmuşlar...
Kuloğlu Ailesi çevre duyarlılığının, çevre duyarsızları karşısındaki bu zaferi, kutlanması gereken evrensel bir olaydır... Ankara’lılar; böylesi otantik zengin doğasallığı kazandırdığı için Kuloğlu Ailesine karşı kendilerini borçlu hissetmelidirler... Günümüz Ankara’sında yaşanan katlı kavşak mantığıyla beslenen kent saldırganlığı; otantik doğayı, yani Doğal Sit Alanları ile birlikte Arkeolojik, Kentsel ve Tarihi Sit Alanlarını yok etme sürecine soktu.
Çıkın Ankara kalesi burçlarına, görün Ankara’nın rant yüzünü.Özellikle Kentsel Dönüşüm Proje savlarıyla oluşturulan yeni siyasi ve ekonomik rant alanları fiziki görüntüleriyle karşınıza çıkacaktır… Doğal biyolojik yaşamdan soyut yapay göllerin olduğu devasa parklar oluşturularak göl çevresinin arazilerinin değeri artırıldı. Yapılan sitelerle nereden geldiği, nasıl ortaya çıktığı belirsiz kimlikler, yani türedi inşa zenginleri ve arsa spekülatörleri ve yanlış kent içi ulaşım politikalarıyla, ulaşım kaosu ve katlı kavşak zenginleri yaratıldı.
Kent girişlerindeki Siyasi Sit Alanı diye tanımladığım gecekondular yıkılarak TOKİ/Devlet aracılığıyla yeni Siyasi ve ekonomik rant alanları yaşama geçirildi… Dinden geçinenler, yoksuldan da geçinmek için kömürlü, bulgurlu ve çadırlı yaklaşımlarıyla yoksulların yoksulluğunu korumaya alarak gecekonduları ve varoşları yeni bir Siyasi Sit Alanına dönüştürdüler…
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder