Y-azarlar tutuklanmalıdır ve salınmamalıdır. Aksi taktirde bu Y-azarlar azarlar. Değil Oda TV sitesine, sitemdeki evimin odalarına giremez oldum korkudan. Aman çok korktum! Bu y-azar(ların) Azarak, azar-azar beni korkutmaya ne hakları var. Aman çok korktum! Nuray Mert diyor ki; “Doğru bildiklerimizi özgürce yazamayacaksak, yazmanın anlamı yok!” Aman çok korktum! Y-azanlardan biri de değerli insan Mümtaz İdil.
Ayni dergide 4 yıl yazı yazmışız, sayın İdil ile. Aman çok korktum! Bunları azar-azar tüketeceksin, çünkü bunlar her an azar; özellikle seçim zamanı. “Aman çok korktum” korkmasına diyerek ironi yaptım belki, fakat yadsıyamayacağımız gerçek var ki aman değil aman ötesi “Çok yaman korktum!” Baksanıza Nedim Şener’in işlediği suçlara. Bu suçlar işlenecek suçlar mı?
İşlenmeyecek, çok büyük suçlar olduğu Savcının sorduğu ve insanın doğduğuna pişman eden korku dolu şu sorulardan belli: Soru: Neden takma isimle yazıyorsun? Çok doğru bir soru, belli ki Y-azar(lar) azar azar azarak ve de takma isimle y-azarak kim bilir kimlere takacaklardı? Yarabbi sen bizleri takmayanlardan eyle.
Soru: CD’leri neden yaktın? Savcı haklı; hiç CD’ler yakılır mı? CD’liler yazılmamış verileri içerir. Yalçın Küçük; “Hitler yazılmışları yakıyordu, bunlar yazılmamışları yakıyor” diyerek, hem bunu işaret etmekte, hem de; Y-azar(ların) yazmazdan yakan potansiyel suçlular olduğunu.
Soru: H. Avcı’ya kitap yazdın mı? Soru eksik. Eksiği tamamlayayım: “İBB futbol takımının çalıştırıcısı Abdullah Avcı H.A’nın akrabası mı? Bunların Suzan Avcı ve de Harika Avcı’yla bir akrabalıkları var mı? Akraba iseler Ergenekon Terör Örgütü üyesi olabilirler mi?”
Soru: Telefonla konuşurken niye “Sabit telefona geçelim” dedin? Çok doğru bir soru; çünkü bu soru bu Y-azar(ların) sabit fikirli olduklarını ve her an azabileceklerini gösteriyor.
Soru: 27 Şubat 2011’de bir milletvekili’yle yaptığınız bir telefon görüşmesinde, “Bir gazeteci evinde tek bir CD tutmaz mı, bilgisayar bulundurmaz mı? Ama bunların hepsini çıkardım attım, evde bir tane Zeki Müren CD’si bile kalmadı. Bütün bilgisayarları attım” dediniz. Örgütsel veya illegal bir faaliyetiniz yoksa evinizdeki tüm dijital verileri yok etmenizin sebebi nedir? Doğru ötesi bir soru. Bu sorudan yola çıkarak, yakın zamanda CD’leri yok eden, bilgisayarına format atıp, tüm kayıtlarını silenler hakkında soruşturma başlatılmalıdır.
Soru: H.A’nın, Devrişçi Karargâh terör örgütüne yönelik soruşturmada tutuklandıktan sonra kendisine mesaj attığı belirtilerek, “Eşi ve gönül ilişkisi olduğu bayandan hemen sonra ve sadece size mesaj atmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu soru kişilerin özel yaşamına giren bir soru. “Ne demek bayanlardan sonra hemen size de mesaj atmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu.
Duymamış olayım bu soruyu. O denli korktum ki, artık ben aşağıdaki şeyleri yazmayacağım: Basından öğrendiğimize göre; Nedim Şener 2009’dan beri dinleniyormuş. Diğer y-azar arkadaşların kaç yıldır dinlendiğini bilmiyorum. Fazla yorgun gözükmediklerine göre onlar da epey dinlenmişe benziyor. Doğru haklısınız, hiç de güldüşün boyutunda yaklaşılacak bir süreçte değiliz. Ama ben de haklıyım; çünkü bunların yaptıklarına ancak gülünür.
Eğer Aziz Nesin yaşasaydı, inanın ödül üstüne ödül alırdı, çünkü öylesine malzeme sunuyorlar ki, en iyisini yazmamak olası değil. Öyle ki ben bile Y-azar oldum. Hukukçu değilim, Mühendislik eğitiminden sonra, Hukuk’u kazanmama karşın devam etmeyen bir tembelim. Fakat çok okuduğum için, az çok hukuki soru sorma yetisine sahibim.
Soruyorum: Birincisi; “Telefon dinleme kayıtları mahkumiyet için tek başına yeterli kanıt mıdır? Aksine, Yargı ve ilgili ceza mahkemelerinin hüküm belirtilmemiş bir konuda, daha önceki bir mahkeme kararının esas alınmasından (içtihatlarından) esinlenerek usulsüz dinleme talep edenlere “evet” diyen kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcıları ve yargıçlar hakkında işlem yapılması için suç duyurusunda buluna bilir mi? Eğer, bulunabilir de bulunmamışsa her iki kesim arasında usulsüz bir dayanışma var denebilir mi?
Bu sürece göz yuman HSYK üyeleri ve bazı savcı ve yargıçlar bana bunun yanıtını verebilir mi? Veremezler ise, bunlar hakkında hukuki bilgilerinden şüphelenme hakkım doğrar mı? Israrcı olursam, beni birileri doğrar mı? TIME dergisi diyor ki; “Medyayı susturma davası” AP (Amerikan Haber Ajansı) diyor ki; “İktidar davanın Türkiye’deki demokratik süreci kuvvetlendirdiğini savlıyor…”
AFP (Fransa Haber Ajansı) diyor ki. “… Hükümet bizle ilgisi yok dese de, davada tutuklanan gazetecilerin tümü AKP iktidarına karşı kimlikler…” REUTERS (İngiliz Haber Ajansı) diyor ki; “Avrupa ülkeleri ve ABD Türkiye’deki basın özgürlüğü ve demokrasiden endişeliler.”
Ve demokrasi kavramına Başbakanımız açıklama getirdi: Başbakan Tayyip Erdoğan: "1994’te söyledim şimdi de söylüyorum, demokrasi bir amaç değildir, demokrasi bir araçtır. Bunu böyle bileceğiz, bilmek durumundayız. Ve tüm sistemler, tüm yönetim şekilleri, buna din de dahil hepsi tek amaca hizmet ederler, o da insanın mutluluğudur, insanın saadetidir, insanoğlunun huzuru, refahıdır, demokrasi bunun için vardır" dedi. Nerdesiniz Sosyal Bilimciler? Demokrasiyi amaç olmaktan çıkarıp araç haline getiren mantığa yanıt vermeyecek misiniz?
Soruyorum; "Demokrasi neyin aracıdır? Demokrasinin aracı olmayan düşünsellikler faşizm değildir de nedir?" Değilse ben de diyorum ki? Dünya yuvarlak değildir, öküzün boynuzları üstündedir. Evrim yoktur, akıllı tasarım vardır. Yer çekimi yoktur, yere düşme vardır. Benim söylediklerim düz mantıksa, Başbakanın söyledikleri dümdüz mantıktır. Ardından Ergenekon soruşturmasını yürüten kişi açıklamada bulunuyor: “
Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanması Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında elde edilen ve soruşturmanın gizliliği nedeniyle bu aşamada açıklanması mümkün bulunmayan bir kısım delillerin değerlendirilmesi sonucu yapılması zorunlu hale gelen hukuksal bir işlemdir" Tespih eller, pardon temiz eller operasyonundaki kişi, özlü söylemlerinde haklı. Bir gerçeğe açıklık getiremiyor özlü sözleri.
Uzakta da olsa ben getirmeye çalışayım bari: "İnanın söylediklerinde bir numara yok, söylemek istediği Ergenekon terör örgütünün bir numarası Nedim Şener'dir, o kadar!" 2002’den bu yana, sınırsız ve kuralsız demokrasi avcıları, “Postal faşizmi” diyerek, demokrasinin kurumsallığı için savaş verdiklerini söylüyorlar.
Bu son gelişmelerden sonrası; Postal faşizmini eleştirmenin, postmodern sivil faşizme geçişin aracı olduğunu görmeye başladılar. Sözü fazla uzatmayayım; Eğer bu gelişen süreci, Hasan Cemal bile eleştirmeye ve sorumlularını uyarmaya gereksinim duyduysa, tuz koktu demektir. Suskun kalarak bu kokuyu gidermek olası değildir. Suskunluğumuz hiç değilse 3 ay sonraki sandık başlarında bozalım,
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder