LİBYA’DA VE ORTADOĞU’DA KAPİTALİSTLER TEPİNECEK VE KAPİTALSİZLER EZİŞECEK
Petrol ve kapitalizmin sorgulanması: Birleşmiş Milletlerin onayı ile Fransa 19 Mart 2011’de Libya’ya saldırdı. Kaddafi; “Bu bir Haçlı seferidir” deyince Rusya Başbakanı Putin onayladı, ardından Fransa içişleri Bakanı “Evet doğrudur” dedi, bizimkiler de yedi.
ABD Başkanı Barack Obama ise, ülkesinin ve Libya ile ilgili diğer koalisyon ülkelerinin, bu ülkede sivillere karşı şiddetin durdurulmasına yönelik olarak acilen harekete geçmeye hazır olduklarını söyledi. İyi de Amerika Kızılderilileri katlederken, kimler sivillere karşı şiddetin durdurulması için Amerika’ya çıkarma yaptı.
Yakın zamandaki; Vietnam, Kore, Afganistan ve Irak’ta demokrasi getiriyorum diyerek sivillere uygulanan şiddetlere ne demeliyiz? BM Güvenlik Konseyi’nin, “Libya'da sivilleri koruma amacıyla uçuşa yasak bölge oluşturulmasına yetki veren…” diye başlayan ve “… karar tasarısını kabul etti.” şeklinde biten açıklama ‘laf ola torba dola’dan başka bir anlam taşımıyor benim için.
Bu resmen Pet-rol-e saldırı için üstlenilen Farsçası ‘bet’-‘rol’; Türkçesi ‘Kötü’ bir rol. 15 üyeli Güvenlik Konseyi’’in hazırladığı karar tasarısını 10 üye 'evet' derken, neden 5 üye ülke çekimser kaldı? 15 üye ülkeden dokuzu tarafından kabul edilmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi ülkelerden birinden ret oyu almamış olması koşulu mu bunun nedeni?
Ne ilgisi var. Bunun adı bal gibi silah ticareti için Pazar oluşturmak ve petrol kuyularına sahip çıkmaktır. Çekimser kalan Konsey'in daimi üyelerinden Rusya ve Çin ile birlikte geçici üyeler Almanya, Hindistan ve Brezilya’dır. Bunlardan Çin, Almanya ve Rusya dünyanın en çok silah üreten ve pazarlayan 6 ülkeden üçüdür. Diğer üçü bilindiği gibi ABD, Fransa ve İngiltere’dir. Bunların 5’i BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesidir ve veto yetkisine sahiptirler (ABD, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa ve İngiltere).
İşte bunlardır dünya barışına kalıcı katkıda bulunan ülkeler. Böylesi silah tüccarlarından bırakın dünya barışına katkı beklemek, siz bunları BM’in Güvenlik Konseyi’ne bile almazsınız! Kore Savaşı (1950) ve Körfez Savaşı kararlarını bunlar almadı mı? Daimi üye ülkeler neden veto haklarını kullanmadılar? Bu duruşlarıyla dünya barışı konusunda inandırıcı olamazlar. Çünkü, bunlardan Fransa çıkıyor Libya halkına barışı getirmek için Libya’ya halkına bombalar yağdırıyor.
Bu Fransa değil mi idi; Fas, Tunus ve Cezayir Bağımsızlık Savaşlarında(1950-62) Atlas ülke halklarını katleden. Şimdi çıkmış bir başka Atlas ülkesinin halkları için barış getirecekmiş. Bu Petrol kuyularını ele geçirmektir. Savaşı tüm Arap ülkelerine sıçratırlar ise silah satmaktır. Bu haber her şeyi anlatır gibime geliyor: “Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısında, 16 milyar dolarlık F-35 savaş uçağı projesiyle ilgili önemli bir gelişme yaşandı.
ABD'nin uçuş kodlarını vermeyi reddetmesi üzerine Türkiye siparişi erteledi. ABD'nin ortak üretilecek F-35 uçaklarının uçuş kodlarını vermemesi halinde uçağa gerçek anlamda sahip olunamayacağı belirtiliyor.” Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu diyor ki; " Biz ateşkesin sağlanması ve BM Konseyi'nin 1973'te çıkardığı barış kanununun fiilen icraata geçmesi konusunda destek veriyoruz. NATO Mutabakatla (oybirliği demek istiyor) karar alan bir yapı. Başbakan ve Obama ile çok kapsamlı bir görüşme gerçekleşti..." BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararına göre; BM Güvenlik Konseyi üyeleri Libya’da saldırı tehdidi altındaki sivilleri korumak için “gerekli tüm önlemleri alabilir” ancak karar “her türlü yabancı işgal gücünün Libya topraklarında bulunmayacağını” bilhassa vurguluyor.
Başbakanın 6 Nisan 2010’da, ABD'nin Türkiye'nin stratejik ortağı olduğunu belirterek, şunları söylememiş miydi? “Sayın Bush döneminde gayet iyi münasebetlere sahiptik. Fakat, Obama gelince bazı soru işaretleri vardı, 'Acaba bundan sonra ne olacak?' diye…İlk ziyareti Türkiye'ye yaptı. Fakat burada stratejik ortaklığı kullanmadı. 'Bundan sonra stratejik ortaklıktan model ortaklığa geçelim' dedi. Şimdi bizimle Amerika arasında model ortaklık başladı… ' Tamam anladık ABD senin stratejik ortaklığını öteledi. ABD’nin sana biçtiği aşağıdaki rol model, Obama’nın önerdiği “Model ortaklık” yansıması mı?
ABD Türkiye'nin Libya'da ABD'nin "koruyucu gücü/hami devlet" olmasını resmen açıkladı. Bu rol kapsamında, Türkiye'min Trablus Büyükelçiliği, ülkedeki ABD vatandaşlarını temsilen "konsolosluk ofisi" olarak hareket etmeyi de içerecek şekilde Libya'da ABD "temsil edilecek". ‘Koruyucu güç’ olarak ve Libya’da kendisini temsil etmeni isteyen ABD; Paris’teki Libya toplantısına seni neden çağırtmadı?
Saldırı yapılacağını sana niçin söylemedi? Niçin bunu görsel ve yazılı basından öğrenmek durumuyla karşı-karşıya bırakıldın? Bitmedi sorular; ABD’yi temsil ederek, ABD’yi korumak mı model ortaklık? Neden Libya halkını korumayı istemedin? Hani bölgenin en güçlüsü sendin. Bu nasıl büyüklük? Dün füze kalkanı konusunda dışlandın, bugün Libya konusunda. “Bu nasıl Model ortaklık?” diye Telefonda Obama’yı uyarmadın mı? “Diyarbakır’a karışırım gerektiğinde” diyen Barzani’ye susan ülke; ABD, Fransa ve İngiltere karşısında nasıl sesini yükseltir ki?
“Ortak üretilecek F-35 uçaklarının uçuş kodlarını ABD’nin vermemesi halinde uçağa gerçek anlamda sahip olunamayacağı” haberi, bırakın stratejik ortaklıkla, model ortaklıkla bile örtüşmediğini neden göremezsin ki? Hani Nato’ya desteğini Mekke’den 4 koşula bağlamıştın: “
- 1- NATO Libya’nın Libya’lılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir...
- 2- Libya’nın yer altı kaynakları, zenginlikleri birilerine dağıtılmamalıdır...
- 3- Operasyon mümkün olduğunca hızlı bitmeli, işgale dönüşmemeli…
- 4- Libyalıların kendi geleceklerini belirlemesine fırsat tanınmalı...” şeklinde.
Neden veto etmedin Nato’yu? Niçin koşul ileri sürdün? Seçim öncesi oy kaybetmemek için mi? Irak konusunda Nato ve ABD’ye karşı çıkamadın, Libya konusunda da karşı çıkamayacaksın. Korkum İncirlik üssünü de kullanımlarına açmak. Nato gemilerinin Libya açıklarında. Hiç de koşullarınızı dikkate alır bir duruş göstermiyorlar.
Nato’ya koşulların sıraladın, doğru diyelim: Peki BM Güvenlik Konseyi Libya kararı alırken neden koşulların olmadı? Yoksa haberin mi olmadı? Siz ABD’yi kime karşı koruyacaksınız? Kaddafi yanlılarına karşı mı, karşıtlarına karşı mı, Nato’ya karşı mı, yoksa koalisyon ülkelerine karşı mı? Siz ABD’yi koruyacaksınız, peki Libya halkını kim koruyacak? “Nato’nun Libya’da ne işi var diyeceksin”, ardından Nato ile Libya’ya gireceksin. Bu duruş çelişki ötesi bir duruş değil de nedir?
Mübarek’e git dedin, Kaddafi’yi demediğine göre Kaddafı yandaşlarının yanında görünüyorsun, karşıtlarının yanında değil. Bunu hiç düşündün mü? İş adamlarımızın çıkarını korudum diyorsun, politikamla. İyi de; işadamlarımızın orada iş yapmalarının olası olmadığını, çünkü çoğunun işmakineleriyle birlikte şantiyelerinin yağmalandığını bilmeyen kaldı mı? Yok ben alacaklarını kurtarmaya çalışıyorum diyorsan, 30 senedir alacağını tahsil edemeyen işadamlarını hiç aklına getirmedin de şimdi mi aklına getiriyorsun.
Nato yetkilisinin Libya’ya müdahale düzenleyen uluslararası koalisyona üye ülkelere ait gemilerin Libya kıyılarında devriye turlarına başlayacağını açıklamasına ne demeli? Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) polisin, Yemen’e 16 bin silah gönderilmesiyle ilgili planı bozmasının ardından silahların Türk malı olduğu bildirmesine ne diyelim? Biz de mi başladık silah ticareti için ülke karıştırmaya?
Baksana; Yıllarca Libya lideri Kaddafi’nin en güvendiği adamı olan Nuri el Mismari’nin, isyan hareketini Fransız istihbaratıyla birlikte organize ettiği ortaya çıkmış. Durum böyle olunca akla “Libya isyanı Sarkozy’nin işi mi?” sorusu geliyor aklıma. Peki ülkemin; BM’nin Libya’ya yönelik silah ambargosunu denetleme görevi için 5 gemi ve bir denizaltı göndermesi ne anlama geliyor?
Bu hamlelerin amacı Birleşmiş Milletler’in kararı doğrultusunda Libya’ya silah ambargosu uygulanması deniyor. Sakın, Nato Libya’yi Türkiye’yi de kullanarak Doğu ve Batı diye ikiyi bölmesin. Böldüğünde işadamlarımızın durumu ne olacak? Ben Nato’nun Libya açıklarına demir atmasını, dahası uluslararası koalisyona üye ülkelere ait gemilerin Libya saldırısı hazırlığını, Türkiye’nin bu gruba 5 gemi ve bir denizaltı ile katılmasını ve Fransa’nın saldırısını Osmanlı’nın Atlas ülkelerindeki egemenlik süreciyle örtüştürüyorum.
Nato yetkililerinin söylediğine göre Libya’ya hava operasyonunun komuta merkezi İzmir’de olacakmış. Hani yalanlamıştınız? Hani Nato’nun Libya halkına zarar vermesini istemiyordunuz. Bu Nato’nun Libya’yı resmen Türkiye’den vuracaığının göstergesi değil de nedir!? Biliyorsunuz Fas Osmanlı’ya vergi vermiyor. Vermeyince de Osmanlı Çaka bey komutasındaki donanmayı Fas’a gönderiyor ve iktidardaki aşireti indirip, vergi vermeyi kabul eden başka bir aşireti yönetime getiriyor.
Libya’da yaşananlar budur. Amaç Kaddafi aşiretini indirip, Küresel efendilere Petrol vermeyi kabul eden aşireti iktidar getirmek. Olmuyorsa ülkeyi kuzey-güney ekseninde cart diye ikiye bölmek. Bundan Türkiye fayda değil, zarar görecektir… Mısır yetkilisi ne demişti? “Camdan iktidarlar dikkat edin, bırakın bize taş atmayı, bugün bizim camlara taş atanlar yarın size de atabilir” Olgunun temelinde “Petrol ve kapitalizmin sorgulanması” yatmaktadır.
Libya saldırısı sonrası, TV ekranlarında pıtrak gibi konuşmacılar bitti. Güya konunun uzmanları. Bu konuşmacıların çoğu, içerdeki egemenlerin sessizliğinde, küresel efendilerin kurduttuğu sivil kuruluşların sözcüleridir. Şimdi çıkmışlar; düne dek savundukları Arap ülkelerindeki iktidarları, petrol diktatörleri olarak tanımlıyorlar. Bunları, bazı aşiretlerin desteğiyle iktidar ele geçirerek petrol gelirlerini paylaşmakla suçluyorlar.
Ve böylelikle halkı aç ve sefil bıraktıklarını, süreç içinde halkın isyan ettiğini, isyan eden halkın baskı görmemesi ve kalıcı barışın getirilmesi için de batının harekete geçtiğini hiç çekinmeden TV ekranlarında söyleyebilmektedirler. Onlara göre halk, yer altı zenginliklerini aşiretlere teslim eden bu adaletsiz yapıya karşı savaş açmış. Bu savaşı da bilişim teknolojisinden faydalanarak başlatmış. Örneğin, sosyal erişim sitelerini kullanarak, birbirine ulaşıyorlar ve yüz binler olarak sokaklara inip diktatörleri deviriyorlarmış.
Gülüyorum ben buna. Dalga mı geçiyor bunlar. Siz twitter ve facebook üzerinden yüz kişi bir araya getirin alnınızı karışlayayım. Anla kardeşim bu sokak kurgusunu! Olguyu; bazı aşiretleri ‘iktidar sırası’ sizde diye ikna ederek küresel efendi kurguluyor, yani onları sokağa çekiyor. Bu ara bu onbinlere sosyal erişim ağlarından birkaç yüz kişiyi de katıyor ve böylelikle alandaki tüm protest gruplar tiwitter, facebook veya benzer sosyal erişim ağlarının ürünü oluyor.
Atlas ülkelerinin ve Mısır yoksul halkının kaçının evinde bilgisayar var veya kaçı bilişim teknolojisinden faydalanmayı biliyor? Yani Mısır’da halk sokağa bu sosyal erişim ağlarıyla inmiş ve Mübarek’i devirmiş. İyi de diktatör Mübarek gidince kim geçti başa? Bu sokaktaki halk mı? Daha kötüsü geldi, ABD’ye bağımlı asker. Tunus’ta kim geldi? Benzer bir sivil yapı.
Tekrar soruyorum; “ Sokağa inenlerin kaçı yönetimde?” Hayır, yönetimde olan halk değil, küresel efendinin yönlendirebildiği kimlikler. Onun için diyorum ki; Mısır, Tunus ve Libya isyanları postmodern Musaddık karşıtı darbelerdir. Biliyor muyuz, Muhammet Musaddık’ın İran’da neden devrildiğini ve Şah Muhammet Rıza Pehlevi daha da niçin güçlendirildiğini? Musaddık Başbakanlığı sırasında (1951-53) İngiliz petrol şirketini devletleştirmişti de ondan. Ve bu ulusalcı duruş halkın gözünde kendisini her geçen gün büyütüyordu.
Musaddık'la ciddi bir iktidar mücadelesine giren şah, Ağustos 1953'te başbakanı görevden alma girişiminde bulundu. Ama Musaddık yanlılarının başlattığı kitlesel sokak gösterileri karşısında (İşte ben buna samimim ve gerçek halk hareketi derim. Tunus, Mısır ve Libya’daki halk hareketi sanal halk hareketidir. Dahası güdümlü yapay) İran'dan kaçmak zorunda kaldı.
Ardından gerçek halk hareketinden rahatsız olan ABD devreye girerek Musaddık’ı devirdi ve Şah geri geldi. Daha doğrusu petrol küresel efendiye geri verildi. Irak’ta Saddam da yabancı petrol şirketlerine el koymaya başladığı noktada Küresel efendi tarafından enterne edildiğini kim yadsıyabilir ki! Irak’ın ne hale getirildiğini izliyoruz. Libya lideri Kaddafi neden devriliyor?
Çünkü o da Petrolu halk komitelerine devretmek istediğini zaman-zaman söylüyordu. Irak gibi Libya toprakları aşiretler arası paylaştırılırsa şaşırmayın. Yani her yabancı şirketin bir aşireti, yani petrol kuyuları şeklinde. Hayir Petrol, asla halkın olamaz! O küresel efendinin. Bu nedenle petrol yönlendirebileceği iktidarlara emanet edilir, o kadar.
Bugün; Küresel sömürü denklemi: “AB+ABD=ARBD” ise, bunun genişletilmiş şeması: “ABD, G-8’ler ve G-20 denen küresel efendilerin taşeronları”dır. Bugün Tunus’ta, Mısır’da yapılanlar ve büyük ölçüde Libya’da yapılmak istenenler bu egemen küresel sömürü denklemi bütününde gerçekleştirilmektedir. Buradaki gelişmeler için bana kimse Halk-malk mavalı okumasın.
Libya’daki isyanı halkın değil; Fransız istihbaratıyla birlikte Kaddafi’ye ihanet edenlerin başlattığına ve arkasında da Sarkozy olduğuna kesin inanıyorum. Yıllarca Libya lideri Kaddafi’nin en güvendiği adamı olan Nuri el Mismari’nin, isyan hareketini Fransız istihbaratıyla birlikte organize ettiği ortaya çıktı. Durum böyle olunca akla “Libya isyanı Sarkozy’nin işi mi?” sorusu geldi. Bu hareket sonrası küresel efendinin öncü piyonu görünümündeki Fransa için birileri diyor ki “ Süveyş kanalının açılışındaki Akdeniz kayıplarını kapatmaya çalışıyor”.
Sakızı çok seven Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy iç politika düşüşlerini de durdurmak isteyebilir. Ne olursa olsun Fransa’nın dikkat etmesi gerekir. En önemlisi; enerjisinin %80’nini sağladığı Nükleer enerji tehlikesinden kurtulmak için petrole yöneldiğini belirtmektir. Çünkü Fransa, Almanya gibi Nükleer santral belasından kurtulmak istemektedir.
Şu bir gerçek ki; Küresel efendi Amerika Akdeniz’de de Vietnam, Kore, Irak ve Afganistan’daki gibi kayıplar yaşamamak için, Sarkozy’yi öne attı. Fransa’yı değil ama Cumhurbaşkanını sakız gibi çiğneyip atabilir. Çünkü, Libya harekatında Fransa’dan çok sağcı Sarkozy iticiliği ön planda. Osmanlılar döneminde “vergi”, ABD küresel efendinin döneminde “Petrol” iktidarların belirleyici unsurlarıdır.
Yani günümüzde ille de gelişmekte olan ülkelerin yer altı kaynakları; başat “Petrol” Temeldeki sorun; kapitalizmin artık yorulduğu ve bir kırılma yaşayacağı sorunudur; öncelikle bu olgunun sorgulanması gerekir. Kominim çöktü, çökmesi zorunluluktu; fakat şu gerçek ki Kapitalizm de Kore’de, Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta çöküşe neden kırılmalar yaşadı.
Libya’da, Ortadoğu’da tümden çökebilir. Bu çöküş kaçınılmaz noktalara hızla taşınıyor, çünkü kapitalizm açlığını sürekli savaşla giderme tutkusundan vazgeçmiyor. Atlas ülkelerinde başlattığı ve Süriye’ye de sıçrayan(25 ölü-24/03/2011) Ortadoğu’da sürdürmek istediği savaş onun son savaşı olabilir.
‘Kapitalistlerin tepinmesi ile sürekli kapitalsizlerin ezilmesi’, yani parasızların/ yoksulların ezilmesi ülke halklarını bıktırdı. Bunun için dünya halklarının; kapitalizmin yeni-yeni oyunlarına/kurgularına gelmemek için o’nu sorgulayarak, daha adil, daha paylaşımcı hakka ve halka saygılı sol ideolojiyi süreç içinde gezegen yaşamının odağına konuşlandıracağını düşünüyorum. Bu evrensel zorunluluk haline gelmiştir artık.
Bunun yanıtını; Pof.Dr. Sadrettin Kuşoğlu veriyor: Öğrencilerim, birazdan size on dakika içinde ilk iktisat dersini vereceğim. Bu on dakika yeterli olacak. Geri kalan zamanda yani bütün bir yıl boyunca, "zenginlerin yazdırdığı" müfredatı okuyacağız. "Arkadaşlarım.
İktisat bilimi üçe ayrılır: Ticaret, siyaset ve savaş."
- 1- Bir milyon dolara kadar kazanmak isteyenler ticaret.
- 2- Bir milyar dolara kadar kazanmak isteyenler siyaset...
- 3- Daha çok kazanmak isteyenlerse savaş (kavga) çıkartırlar! Kapitalistlik ve kapitalsızlık arasındaki fark bu işte.
Teknopolitikalar Platformu
Yorumlar
Yorum Gönder