Umurunda mı Türkiye, bir elinde mikrofon, bir elinde Müslümanlık TEMELİMİZ ALİ AĞAOĞLU(AHA) İDİ BAŞKALARI DEVREYE GİRDİ İlk AHA başlamıştı, bu nedenle öncelik onun hakkı: Beyler, ben AHA'yi inşaat mühendisi biliyordum, meğer ortaokul mezunu imiş. eğitimsiz demek istemiyorum, bizler ne eğitimliler gördük, önemli olan insan olması... Şunu söylemek istiyorum, inşaat işi ile uğraşıp, üstelik mühendis olan insanlar sürünürken, AHA'nın devasa servetinin üzerinden zıplayıp durması, gerçekten düşündürücü olmanın ötesinde sinir bozucu da... Şimdi de ‘hiç çekinmeden’ çıkmış; "Benim önceki yaptığım binaların, hepsi de çürük, çünkü malzeme yoktu" diyor OF'lu kardeşimiz ve insanlara derin bir "OFFF!!!" çektiriyor.
İşini üzücü yanı, buna bakan Faruk Çelik’in de katılması ve ben de müteahhit iken yaptığım tüm binalar çürüktür yaklaşımıyla OF’lu kardeşimizi onaylaması. Ne demek malzeme yoktu. O zaman sen kum yerine, torpah, çakıl yerine yumuşak küskü (topraksı taş) kullandın. Demir yerine, ince dalları kiriş ve kolona bağladın... Doğrusu, malzemeden çaldınız... Bu bir itiraftır, suç işlediniz, kesin benim dürüstlük abidesi AKP iktidarım sizi tutuklayacaktır. AHA da yandınız!!! Dostlarım ve de beyler bayanlar siyasetten kayanlar, lütfen gerçeği görün; ülkem de artık, hile, hurda, çalma, çırpma, kısacası hırsızlık bile 'itiraf edilerek' siyasi ve ekonomik ranta dönüştürüldü. Bu yaşananları ve yaşayanları ülkem ve ülkem insanı hak etmiyor. Ne olursunuz yaşatmayın... Binaların çürük olmasının nedeni, malzemesizlik değil, ahlaksızlıktır... Malzeme vardı, fakat teknoloji yoktu. Endüstriyel yapı teknolojisinden yoksun olmamız nedeniyle; Geleneksel yap teknolojisiyle inşa ediliyordu yapılar. Bu olguyu yıllardır yazdık, yazdım.
- En son Van deprem felaketi sonrası: http://blog.milliyet.com.tr/van-depremi-ve-onlemler-icin-deprem-manifestosu/Blog/?BlogNo=331156
Olguyu tam kavramanız için bir malzemenin nasıl kullanıldığının örneğini vereyim: Biliyorsunuz, 1998 Deprem Yönetmeliği öncesi, beton yapı elemanının mukavemet değeri "B.300" idi. Bu şu demektir. 1 Metreküp betonun içinde 50 kg’lık 6 torba çimento var demektir (50x6=300). Bizler elle beton döktük, 1900'lerden, 1970'lere dek, yanı geleneksel yapı teknolojisi ile. Bu yıllar arasında çeyrek metreküplük kare teskereler ile beton karardık (o kadar yaşlı değilim, canım). Yani, kare teskere'nin içine "B.300"ü yakalamak için, 1.5 torba çimento atmamız gerekirdi. Fakat , teskerenin içine bir torba at, ardından bir torbanın yarısını at, o torba yarısını tekrar yerine bırak süreci beton taşeronu için işçilik ve zamandan kayıptı.
Uyarırsanız, yine zamandan ve işçilikten kaybetmemek için, 2 torba, sırtınızı döndüğünüzde 1 torba atardı. Bu da beton mukavemetinin (dayanımının) farklılığını, dolayısıyla deprem yükleri karşısında dayanıksızlığını beraberinde getirir. 1970'ler sonrası teskerenin yerini, çeyrek metreküplük 'Mardinli kardeşlerimizin' betonyerleri alarak, kısman makineli beton döküm süreci başladı. Başladı başlamasına, fakat teskere'deki çimento kullanım oranındaki hata fazlasıyla devam etti. Çünkü, betonyer haznesine yine 1.5 torba çimento işçi tarafından atılıyordu...
Bu nedenle, özellikle İstanbul ve diğer bütün büyük kentlerle birlikte, tüm Türkiye genelindeki betonarme yapıların beton mukavemeti düşüktür. 1990 sonrası 'Hazır Beton' ile endüstriyel,yani üstün teknolojili süreç başladı. Ve bu süreçte, beton mukavemet değerleri artı.
Fakat burada da, istenen nitelikte agrega(kum çakıl karışımı) kullanılmaması, güçlü kalıp sistemlerinin devreye girememesi, betonun beton araçlarında aşırı derecede su ile harmanlanması, yapı denetim yasasının, ihale yasasının, imar yasasının yeterince işletilmemesi, kamu denetiminin zayıflığı, her türlü çalma, çırpmanın tetiklenmesi, inşaatlarımızın mukavemetini düşürmekte, fakat dolarımızın mukavemetini artırmaktadır... İşin özü AHA ile(lerle) bu kardeşim, buuuuu!!!!
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUTeknopolitikalar Platformu
evesbere@gmail.com
evesbere@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder