Biri bakar, biri asar kıyamet ondan kopmaz....
DEVLET İHALE KANUNU(DİK) İLE KAMU İHALE KURUMUNUN(KİK) VE ÇALIŞAN TEKNİK ELEMANLARIN YAKIN ZAMAN ÖYKÜLERİ
Başlıkla anlatılmak istenen; DİK ile KİK’in ve de çalışan teknik elemanların ‘son 10 yılda’ dik duramayışlarının öyküsüdür.
DİK ile KİK’i öykülendirmeme ‘17 Şubat 2012 tarihli şu haber neden oldu: “Kamu bünyesinde yapılan ihalelerde usulsüzlük itirazlarını değerlendirip, araştırmakla görevli Kamu İhale Kurumu’nda (KİK) 1 milyar liralık yolsuzluk yapıldığı, 100 ihalenin de usulsüz bir şekilde alındığı belirlendi.”
KİK baskınında memurlar tutuklandı. Fakat yolsuzluğa bulaşmış 4 işadamını ‘bırakın yakalanmalarını’ isimleri gizli tutuluyor ve yakalanamıyorlar. Neden acaba? İktidar yakınları mı? Bu olayın üzeri örtülmeye mi çalışılıyor?
İhalede, salt hak kaybına uğramış kişinin, geri alamama koşuluyla ‘bin ile 4 bin TL arası para yatırdıktan sonra’ şikâyet edildiğinde KİK inceleme ve denetim yapar. KİK, basının somut delillere dayanan haberleriyle, müfettiş, milletvekili şikayetleri ile asla harekete geçmez. En önemlisi, şikayetini sözleşme yapmadan önce yapması gerekir. Yani, pazarlık usülü ihalelerde 5, açık ihalelerde 10 gün içinde yapması gerekir.
Siz buna AB kriterleri mi, yoksa AKP kriterleri mi dersiniz?
Amaaaan, ne dersen de, sandıkta yine bildiğini okuyacaksın.
Bu haber gösterdi ki; Kamu İhale Kurumu(KİK), Devlet İhale Kanunu(DİK) sayesinde “Dik” duramıyor. İşte bu DİK’in ve KİK’in; dik duramayışlarının, 2001de başlayan öyküsel serüvenlerini kronolojik olarak sıralayacağım:
2001’den beri yazıyorum ve çoğu yazım akademik çalışmalara kaynak oldu. Örneğin; (son devlet ihale kanun tasarısının perspektifi. Türk Mühendislik Haberleri(TMH) sayı 411/2001) , Beşinci(12.11.2001) Kamu İhale Kanunun Tasarısı’nın değerlendirilmesi, TMH, sayı 414 ve 2002 sonrasının yazıları…) Yazılarım, akademik çalışmalarda dikkate alınırken; 2001’de başlayıp 2012’dek devam eden DİK ve KİK düzenlemeler sürecinde, ilgili kurum ve kuruluşlar; bırakın çağırmalarını ‘yazılarımdan alıntı yapmalarına karşın’ kaynak bile göstermemişlerdir.
DİK ve KİK düzenleme süreçleri AKP iktidarınca alabildiğine yoğunlaştı. 2002’den beri de dik’i düzenliyor. AKP’nin bu süreçlerini ; 27.5. 2007’deki yazımda; “DİK(devlet ihale kanunun) ile dik durmak” başlıklı yazımda anlatmış, özellikle; AKP iktidarında KİK ve DİK’in dik duramayacağına vurgu yapmışım. Yukarıdaki 17 Şubat tarihli haberle, gerçekten dik duramadığı ortaya çıktı.
KİK’i bir kez daha anımsatalım: “Kamu İhale Kurumu (KİK); 4734 sayılı Devlet İhale Kanunu(DİK) ve 4735 sayılı Devlet İhale Sözleşmeleri Kanunu ile öngörülen görevleri yerine getirmek üzere, 4 Ocak 2002 tarihinde Maliye Bakanlığına bağlı olarak kurulan’ idari ve mali özerkliğe sahip bir kamu tüzel kuruluşudur. Bu kuruluşun görevi; ihalenin başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar olan süre içerisinde idarece yapılan işlemlerde ilgili kanun ve yazılı hukuki kural hükümlerine uygun olmadığına ilişkin şikâyetleri inceleyerek sonuçlandırmak, Kamu İhale Sözleşmeleri hukuki kuralları(Ar. Mevzuatı), standart ihale dokümanlarını ve tip sözleşmeleri hazırlamak Kanununa ilişkin bütün yazılı, geliştirmek ve uygulamayı yönlendirmek.”
2012 yılı başında ise Kamu İhale Kurumu (KİK) yasası kabul edildi. Amaç; ihalelere, daha sıkı denetim getirecek sistemi yasalaştırmaktı. İşin özü; AKP iktidarının bağımsız kurumları, ille de KİK’i istediği gibi biçimlendirmek. Çünkü yasa çıkar çıkmaz, bu bağlamda düzenlemelere gidildi.
Söylediğim gibi; Kamu İhale Kurumu (KİK); 4734 sayılı Devlet İhale Kanunu(DİK) ve 4735 sayılı Devlet İhale Sözleşmeleri Kanunu ile öngörülen görevleri yerine getirmek için kurulmuştu.
KİK’e işlerlik kazandırıyorum gerekçesiyle, DİK, 2002’den bu yana ‘AB kriterleri hiç dikkate alınmaksızın ’ 50’den fazla değiştirildi. Ve böylelikle; DİK’i ve KİK’i istedikleri şekilde biçimlendirdiler. Ardından ; yandaş yükleniciler yaratmak adına; ‘ Kent içi ulaşım için yeni metro hatları-ki eskisini Ankara’da hala tamamlayamadılar -katlı kavşak, duble yol ve hızlı tren projeleri yaşama geçirdiler. KİK’in, DİK ile dik durması kırılarak, iktidara selam durur hale getirildi.
Şöyle ki; Doğrusu KİK’in yetkisi darıltılarak salt şikayet edilen kurum haline getirildi. Yetkileri öylesine sınırlandırıldı ki, ‘yukarıda değindiğim gibi’ şikayet etme ücreti artırılarak ihalelere itiraz zorlaştırıldı. Belirttiğim gibi yetkin ve yeterli birikim sahibi mühendis, mimar, hukukçu ve iktisatçılar Kanun Hükmünde kararnamelerle edilgenleştirildi, sürüldü, görev süreleri bitmeden görevlerinden alındı.
Bildiğimiz gibi, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunun(DİK), 1983 yılında yürürlüğe girmişti. Bu 2886 sayılı DİK’in adını, 4 Ocak 2002’deTBMM değiştirerek 4734 sayılı DİK yaptı ve 1 Ocak 2003 tarihinde yürürlüğe koydu. 4734 sayılı DİK, aynı zamanda, Türk ihale sistemindeki reform niteliğinde önemli değişikliklerin adı idi.
4734 sayılı DİK’in çıkarışının özünde; 1983 yılında yürürlüğe girmiş olan 2886 sayılı DİK’in uygulamasından kaynaklanan problemleri ortadan kaldırmak ve AB uyum sürecinde kamu alımları alanında da ortak bir hukuk sistem(mevzuat) oluşturmaktır.
Biliyorsunuz;1999 Aralık ayında Helsinki’de gerçekleştirilen Avrupa Konseyi Zirve toplantısında Türkiye’ye adaylık statüsü tanınması, önemli alanlarda Türkiye’nin AB mevzuatıyla uyum çalışmaları hızlandırılmıştır. Nitekim Türkiye’nin AB’ye aday olması ilan edildikten sonra, AB komisyonu tarafından hazırlanan ve 24 Mart 2001 tarihinde Avrupa Toplulukları resmi Gazetesi’nde Yayımlanan “Katılım Ortaklığı Belgesi” ile Türkiye tarafından hazırlanan ve 24 Mart 2001 tarih’inde resmi gazetede yayımlanan ‘AB müktesebatının(AB bütünde kazanılmış haklar. Örneğin; Gümrük birliği, serbest dolaşım, güvenlik adalet vb hakları. Edinç, edinim) üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programı’nda kamu ihalesi/alımları konusundaki mevzuat uyumunun orta vadede tamamlanması öngörülmüştür. Böylelikle 1.1 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4734 sayılı kamu ihale kanun ile kamu alımlarında yeni bir dönem başlamıştı.
Burada bir antrparantez açmak gerekir: “Bu değerlendirme; Türkiye’nin AB’ye aday olması ve AB sürecinin AKP tarafından başlatıldığını söyleyen ve de Ankara Kızılay’da bayram kutlamalarına dönüştürenlere kapak olsun. İnsanlarımın, bugün yarım yamalak uygulanan AB’ye uyumlu çağdaş ekonomi programının 2000 yılı Ecevit hükümeti tarafından uygulamaya konduğunu hala algılayamıyor. Doğrusu; AKP programlarının; Ecevit hükümeti programlarının devamı olduğun algılıyamıyor. Yolsuzlukların önünü almak, saydamlığı sağlamak ve de verimliliğe katkı vermesi için hazırlanan bağımsız denetim kurumu; Kamu İhale Kurumu’nun (KİK) ,bu ekonomik program çerçevesinde oluşturulduğunu algılayamıyor. Her iyi olanın bir önceki iktidara ait olduğunu algılayamıyor.
Sürece, açıklamalar getirenler şunları söylüyor:
1- 2886 sayılı DİK, defalarca değiştirilmesine karşın, gelişen ve değişen ticarete ayak uyduramayınca; yolsuzluk, siyasi himayecilik ve rekabet bozucu uygulamaları beraberinde getirmiştir. Bunların kırılması için saydam ve adil rekabetçi sürece işleten kamu alım sistemini oluşturmak gerekmiştir,
Bunlar doğru şeyler, doğru yaklaşımlar, fakat bu doğru yaklaşımlar AKP iktidarıyla bozulur oldu…Bence; ticaretin gelişen yapısına değil , siyasetin değişen yapısına ayak uyduramamıştır.
2- Kapsamı geniş olan emanet usulünün amacına aykırı
kullanılarak ihalesiz doğrudan iş yapmaya olanak tanıması,
DİK’in değiştirilmesi için gerekli bu 2. Açıklama ile yapılması istenen değişim AKP iktidarınca da ötelenmiştir. Çünkü; 11 yıldır uygulanan 4734’teki doğrudan temin maddesi ile aynı şeyler yapılıyor. Onun için değişen bir şeyin olmadığını belirtmek gerekir.
3- İş ve keşif artışı düzenlemesinin kötüye kullanılmaya olanak sağlaması ve İhaleyi gerçekleştiren idare ve görevlilerin sorumluğun geniş olmaması nedeniyle kamuoyunun bilgilendirme gereksiniminin karşılanmaması. Ayrıca; Kamu ihaleleri ile ilgili özel olarak sorumlu bir denetim ve takip biriminin olmaması ve de; Kamu ihalelerin ile ilgili olarak isteklilerin, şikayetlerinin incelenmesi ve değerlendirilmesinde bir usul bulunmaması,
4- Müteahhitlik Karnesi olarak bilinen, isteklilerin idare tarafından önceden kategorize edilmesi sonucunu doğuran uygulamanın idareye büyük güç sağlaması,
5- Kamu ihalesi yapan idarenin, ihale uygulamalarıyla işlemleri ve belgeleri açısından bir standardın oluşturulamaması,
6- Belirli ekonomik ve mali yeterlilik ile mesleki ve teknik yeterliliğe sahip bulunan isteklilerin, kurallar nedeniyle, ihaleye katılma şartlarının tam oluşturulamaması,
7- İhale üzerindeki idari denetimini zayıf olması ve isteklilerin yargı yoluna başvurma konusunda idare ile ilişkilerini bozmama endişesiyle pek istekli olmamalarıdır.
3, 4, 5, 6 ve 7. maddelerdeki sorunlar alabildiğine devam etmektedir. Yani sürdürülebilir çıkarsal hatalar devam etmektedir. Tüm bunların yanında, bir diğer önemli sorun da ‘daha doğrusu bu hataları besleyen, tetikleyen olan’; insan unsurunun neden olduğu ethik olmayan karar ve uygulamalardır.
Hep söylerim ve de söyleyeceğim; kötü yasa yoktur, kötü uygulama vardı. En kötü yasa bile iyi kullanılırsa, iyi yasa olur. İşin özü; aslolan iyi ve dürüst niyet.
AKP’nin 4734 sayılı DİK üzerinde tepinmeye başlaması, şu tümcelerle başlamıştır: “4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden itibaren yaklaşık üç sene geçmiş olup, isteklilerin teklifleri hazırlamaları ve hazırlanan bu tekliflerin ihaleyi yapan idareye sunulması aşamasında anılan Kanun ile diğer düzenleyici işlemlerin amir hükümlerinin uygulanması sırasında istekliler, idareler ve Kamu İhale Kurum’u nezdinde incelenmesi gereken pek çok hukuki problem oluşmuştur. Bu doğrultuda var olan problemlerin çözümüne ilişkin, uygulamayı da rahatlatıcı ve yönlendirici önerilerin getirilmesi amaçlanmıştır. Özellikle, Avrupa Birliği’ne giriş aşamasında olan(o aşama 6 yıldır ötelendi) ülkemizin mevcut ihale sistemi ile Avrupa Birliği ihale sisteminin karşılaştırılması ve uyumlu-uyumsuz yönlerin saptanması gerekmiştir…”
Devlet İhale Kanunun(DİK) ve Kamu İhale Kurumu(KİK’)’nun insan unsuru tarafından neden olduğu bazı sorunsallıklara(kuşku uyandıran, problematik) bir göz atalım:
Samsun'da bir yüklenici Karayolları 7. Bölge Müdürlüğü'nü silahla bastı, bir inşaat mühendisini öldürdü(14.5.2009).
Bu yaşanılanı, DİK’in yetmezliğine bağlayanlar oldu. Doğru; asıl üzerinde durulması gereken olgu, ülkemin ekonomik yapısını birilerin, dahası çıkar gruplarının çıkarları bütününde biçimlendiren duruştur. O duruş da; ülkemdeki Devlet İhale Kanununa kazandırılan(DİK)duruşudur. Bilindiği gibi iktidar, 2009’a kadar DİK’i diğer kanunlarda yapılan değişikliklerle 15 kez değiştirdi. AKP değişikliklerinin en dikkati çekeni; 20 Kasım 2008’de olanı. Yaptığı bu değişikliklerden biri de DİK’in 20. maddedeki, "Kurum, gerekli gördüğü takdirde, kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık bulunduğuna ilişkin iddiaları da inceler ve sonuçlandırır" hükmünün yürürlükten kaldırılmasıdır.
Yaşanan bu acı olaya; çıkar ilişkisinin yanında, kamu çalışanı teknik elemanların ekonomik haklarındaki iyileştirme bütününde ve de pekiştirilen yüklenici çıkarları bütününde bakmak gerekir. Yani; yüklenicileri hak etmedikleri istemlere yönelten yaptırımlarla biçimlendirilmiş ‘’Devlet İhale Kanunu-DİK” bütününde bakmak gerekir.
Kamu ve özelde, ille de, özelde çalışan Teknik elemanların aldıkları ücret, açlık sınırının çok altındadır. Kamu çalışanlarına ise, kurumlar bazında 8 farklı ücret politikası uygulanmaktadır. Bir kurum ile, bir başka kurum arasındaki ücret farklılığında büyük uçurumlar vardır. Bazı kurumlardaki Mühendis ve mimarların ücretleri ise yaşam skalasının bile altındadır. Bir kurum içindeki, mühendis ve mimarlar arasındaki kademe, makam farklılığı arasındaki fark ise %100’u aşmaktadır. Örneğin, Bölge Müdürü, Daire Başkanı ve diğer üst düzey çalışanları arasındaki fark, AKP’nin son değişiklikleri ile alabildiğine büyüdü. 4 ay önce ‘iyileştirme’ adı altında teknik elemanlara 200-300 Tl arasında bir artış getirirken, ‘Denge tazminatı’ ile, Daire, Başkanı, Bölge Müdür ü ve daha üst düzey yöneticilerine ve de müşavirlerine 2 bin TL’nin üzerinde artış yaptılar. Bu iyileştirme ve denge tazminatını, emeklilere asla yansıtmadılar.
İşte Samsun’daki olayın temelinde, gerek personel, gerekse ihale ve ihale kurumu yasasında böylesi dengesiz ayrıcalıklı uygulamalar yatmaktadır. Bu keyfiliktir. Bu bal gibi Yüklenici lehinde bir karardır. Özündeki amaç da; birileri çıkıp haksız ödemeler yapıldı aykırılığını gündeme getirdiğinde önüne geçmek. Samsun’da yaşamına son veriler arkadaşım kim bilir nasıl bir aykırı, yani haksız istem ile karşı-karşıya bırakılmıştı ve yüklenici direnciyle karşılaşıyordu??!!
Tekrar edelim; 2001 krizinin ertesinde, Ecevit Hükümeti'nin son döneminde, IMF'nin zoruyla çok ciddi yolsuzluklara neden İhale Yasası TBMM'de iptal edilmiş ve yerine yeni bir yasa yürürlüğe girmişti. 4 Ocak 2002 tarihinde kabul edilen kanunun temel amacı yolsuzlukların önüne geçmekti. AKP geçmedi, aksine daha da körükledi, olumsuzlukları. Bunun kanıtı; Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün çalışmasıdır. Örgütün araştırmasında; yolsuzluğun AKP iktidarınca önlenemediği vurgulanmaktadır. Uluslar arası Şeffaflık Örgütü’nün saptamasına göre; ülkem 180 ülke arasında 58. sırada ve notu 10 üzerinden 4.6. İlk 20 ülkenin notları ise 9.
Özelleştirme boyutundaki ihalelere baktığınızda da, benzer olumsuzluklarla karşılaşıyorsunuz. Örneğin; Enerji Bakanlığı, kendi yatırımları-grupları için elektrik üreten özel sektöre(otoprodüktör) değil, elektrik üreterek devlete ‘salt’ elektrik satan özel sektöre laf dinletememekte ve bu nedenle Türkiye zaman-zaman karanlıkta kalabilmektedir. Yani; Elektrik enerjisi taşıyan ağlar birbirine bağlanarak arıza halinde hizmetin sürekliliğini sağlayan sistem(enterkonnekte) çökebilmekte. Nedeni de daha fazla kâr . Yani, doğalgaz %50’nin üzerinde zam görüyor, fakat ürettikleri elektrik fiyatı zam görmüyor. Ses çıkarılmıyor, çünkü; böylesi kuruluşlar yandaşlara devrediliyor ve bu yandaşlara ses çıkarmak zorlaşıyor. Örneğin; Bursagaz, ilk şehir içi doğalgaz özelleştirmesi. 2004'te 120 milyon dolara Çalık Grubu'na devredilmesi gibi.
Devlet ihaleleri resmen çıkar boyutunda yönlendirilir. Her türlü suiistimale açık. Pek çok iş, ihalesiz olarak istenilen firmaya verilebiliyor. AKP döneminde yeni kurulan kurumların çoğu ise, DİK) dışında bırakıldı.
Öylesine bir dayanışma içindeler ki, alabildiğine koruyorlar birbirlerini. Örneğin;Başbakan, Mart 2006’da AKP Grup Başkanvekili ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile kardeşiyle ilgili ihale yolsuzluğu iddiaları , Hatay'dan bir başka AKP milletvekili gündeme getirinceye kadar görmezden gelebildi. Fakat AKP’li vekillerin bazıları görmemezlikten gelemedi. Örneğin; İstanbul Milletvekili, Tayyar Altıkulaç: "Bazı illerden bize de kötü kokular ulaşıyor. Bir arkadaşımız gider bir Milli Eğitim İl Müdürü'nün odasına oturup ihale dağıtmaya başlarsa, bu olmaz." Örneğin; Sinop Milletvekili Cahit Can: "Mafya, Sinop İl Teşkilat’ımı ele geçirmiş. İhale için hastane müdürü kurşunlanıyor. Biz Yaşar Topçu'yu boşu boşuna Yüce Divan'a göndermişiz..." (14 şubat 2006) . Örneğin; Sağlık Bakanlığı hastanelere, kendi otomasyon hizmetlerini dışarıdan alma yetkisi verdi. İlk pilot uygulamada 11 hastaneden 6'sında ihaleyi, Müsteşar Yardımcısı Sabahattin Aydın'ın eşi Sibel Aydın'ın ortak olduğu şirket aldı.
Ne mi oldu, tüm bunlardan sonra? Sadullah Ergin, 1 Mayıs 2009’da Adalet Bakanı oldu ve hala ihale, pardon adalet dağıtıyor.
Bitmedi; Enerji Bakanlığı Samsun-Ceyhan boru hattıyla ilgili gerekli araştırmaları yapma işini ihalesiz Çalık Grubu'na ihale etti. Samsun-Ceyhan boru hattı inşası için sadece Çalık'a yetki vermekle eleştirilen hükümet, boru hattının yapımına talip olan Ekinciler grubundan da dosya istedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün TV'lerde esip gürlüyordu: "Yolsuzluk ve rüşvet olaylarına adı bulaşanı partiden ihraç ederim, devletteyse görevden alırım!"
Tüm bunların sebebi, DİK(Devlet İhale Kanunu) ve KİK(Kamu İhale Kurumu) ile sürekli oynanması;
Şubat 2006’ya kadar; 6 sı AKP’ye ait olmak üzere Devlet İhale Yasası, yedi defa değişikliğe uğradı. AKP 2002’de seçimi kazanıp iktidara gelir gelmez(Mart 2003) DİK’in yaptırımını tümden ters çevirip etki alanlarını azalttı. Mesleki kuruluşlar ve vakıf ve de yükseköğretim kurumları hariç , hemen-hemen tüm kuruluşları, örneğin; KİT, sosyal güvenlik kuruluşları, fonlar, özel kanunlarla kurulmuş kamu kuruluşları, bağımsız bütçeli kuruluşları, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun sorumluluğunda bulunan bankaları, Petrol Piyasası Kanunu çerçevesindeki kuruluşları ve Milyarlar dolar tutarındaki silah siparişlerini, Devlet İhale Kanunu(DİK)’nun kapsamı dışına çıkardı. Yetmedi;
Enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlardaki."mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihaleleri" yöneticilerin önceliğine, yani yetkisine bırakıldı.
Başbakan'ın emriyle hazırlanan bir başka değişiklik tasarısı, Kamu İhale Kurumu(KİK)'na yönelikti. Amaç, KİK’i tümden edilgenleştirip , yandaş yüklenicilerin devletten iş almasını kolaylaştırmak.
Tasarı, şikâyet başvurusu yapanlardan teminat alınmasını öngörmekte. Bu teminat, ihale bedelinin binde beşi oranında. Tutar küçük gibi görünse de bir kez böyle bir hüküm yasaya girdi mi, zamanla nereye kadar artabileceğini kimse bilemez. Teminat miktarı artırılırsa şikâyet etmek zorlaşacak. Bir örnekle durumu açıklayalım. Bir kamu kuruluşu, evrakları eksik olduğu gerekçesiyle bir müteahhidi ihale dışı bırakmış, fakat yine evrakları eksik bir başka müteahhide işi vermiş olsun. Evrakları eksik olan yüklenici "Hayır, benim evraklarım tamamdı" diye İhale kurumuna şikâyette bulunsun. Şimdiye kadar, kurum bu şikâyeti incelerken, başvuru sahibini haksız bularak onun şikâyetini reddediyor, fakat ihaleyi kazananın da evraklarının eksikliğini gördüğünden, ihaleyi yine de iptal ediyordu. Artık bu mümkün olmayacak. Kurum şikâyetçiye ret yanıtı verecek, ama eksik evrakla yapılmış olan ihaleyi iptal edemeyecek.
Tasarı yasalaştı, teminat miktarı da şikayetçinin aleyhine değiştirildi. Yani, hukuk son sınıf öğrencisi Ececan Çorbacıoğlu’nun dediği kadarıyla artırıldı. Yine Ececan’ın dediğine göre, daha önce okutulan “Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu(HUMK)” 27/9/2011’de kaldırılarak, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)” yürürlüğe girdi. Bu yeni yasaya göre dava açılımlarında avans getirildi. Yani Harçlar Kanunun’undaki binde 5 harç miktarına ek olarak ‘avans’ zorunluluğu getirildi. Daha açık ifadeyle; bilirkişi incelemesi, tanık dinletilmesi gibi benzere hukuki işlemler için yapılacak harcamaların dava açılırken peşin alınması kuralı getirildi. Bu zorunluluk oldu ve miktarı ödeme güçlüğü yaratacak kadar artırıldı. Artış miktarı; alacak tutarı veya dava konusu parasal miktar kadar. Ayrıca, şikâyet üzerine yapılacak incelemelerin alanını da büyük ölçüde daraltıyor.
Belli ki, amaç; Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde Dünya Bankası tarafından önerilmiş olan Kamu İhale Kurumu'nu etkisizleştirmek.
Tekrar edeceğim: “Bugün; İhalede, salt hak kaybına uğramış kişinin, geri alamama koşuluyla ‘bin ile 4 bin TL arası para yatırdıktan sonra’ şikâyet edildiğinde KİK inceleme ve denetim yapar. KİK, basının somut delillere dayanan haberleriyle, müfettiş, milletvekili şikayetleri ile asla harekete geçmez. En önemlisi, şikayetini sözleşme yapmadan önce yapması gerekir. Yani, pazarlık usulü ihalelerde 5, açık ihalelerde 10 gün içinde yapması gerekir. Siz buna AB kriterleri mi, yoksa AKP kriterleri mi dersiniz? Amaaaan, ne dersen de, sandıkta yine bildiğini okuyacaksın.”
Devlet İhale Kanunu(DİK) ile ilgili zamansı yazınsal öykülerimin ilk bölümceleri(Fr. Paragraf), adeta 2002 sonrası başlayan bugünlere gelineceğinin vurguları idi adeta:
1-‘Son Devlet İhale Kanun Tasarısı’nın perspektifi(TMMOB-İMO yayını Türk Mühendislik Haberleri-TMH dergisi. Sayı 411-2001/1):
Konuyu sağlıklı belirleyebilmek için son tasarıdan
önce çıkarılan “Devlet İhale Kanun Tasarısı taslağı (2000)”
ile karşılaştırılmıştır.
Salt Devlet İhale Yasasının (Tasarı) değil; diğer tüm toplumsal yasaların değişen ve gelişen gereksinimlere yanıt verememesinin temelinde yatan gerçek; merkezi ve yerel karar alma aşamalarında sivil inisiyatifler bir yana, Kamu Kurumu işlevindeki ilgili meslek odalarına yer verilmemesidir. Özellikle mühendislik bilimi ve
hizmetlerini ilgilendiren yasa ve uygulama yönetmelikleri, kuruluş yasaları ve, kurumlar ile ilgili karar alma süreçlerinde ne merkezi yapı, ne de yerel yönetim birimlerinden belediyeler TMMOB ve bağlı odalarına yer vermektedirler. Kısmen de olsa (doğrusu istemeyerek), “Yapı Denetimi ile ilgili 595 Sayılı KHK ve Uygulama Yönetmeliği sürecinde TMMOB ve ilgili meslek odaları ile iletişime geçilmiş, fakat ‘ kalıcı açıdan’ devamı gelmemiştir.
2- Devlet İhale Yasası üzerine(Dünya gazetesi: 18.Mayıs 2001):
Olumlu yanları;
Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun ihalelerde aranması akılcı bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
Teminat olarak kabul edilecek değerler arasından "özel finans Kurumları”nın, Hazine tahvillerinin ve bonolarının çıkarılması sağlıklı bir yaklaşımdır. Böylece yurtdışı kaynaklı irticai sermayenin ülkemize sızması engellenebilecektir. Hazine bono ve tahvillerinin kabul edilmemesi de, bu tür yatırım enstrümanlarına sahip olan bankalı firmaların tekeli kırılmış olacaktır. Özellikle Hazine bono ve tahvillerinin sağladığı güven yerine gerçek rekabet süreçleri devreye girebilecektir. Bu enstrümanlara bağlı hareket edenlerin yüksek kırımları engellenebilecektir.
Ödeneği bulunmayan işlerin ihaleye çıkarılmaması da önemli bir gelişmedir.
Eksiklikler ;
"İhtiyaçların en uygun bedelle karşılanmasını sağlamak amacı ile ihaleler işin niteliğine uygun mevsimlerde yapılır" ilkesi, acil olan işler dışında geçerli kılınmalıdır.
Mühendislik-mimarlık disiplinlerine ilişkin ihaleler için oluşturulan komisyonlarında TMMOB ve ilgili oda temsilcilerinin bulunmaması büyük bir eksikliktir.
Kesin teminat oranı yüzde 6 olmalıdır. Yüzde 10 oran finans yönü güçlü buna karşın teknik beceri ve birikimden yoksun yapı şirketlerini öne çıkarabilir.
Yasaklar ve cezai sorumluluğun değerlendirilmesinde sicilleri tutulan yüklenicilerin bilgileri TMMOB ve bağlı odalara da verilmelidir. Odalar bu sicilleri tutmalı ve ilgili idarenin oda sicili için meslek örgütlerinden belge istemelidir.
Olumsuz yanları:
Tüm işlerde arazi ve zemin etüdü ile uygulama proje zorunluluğunun düşünülmemesidir. Kesinlikle deprem ve doğal afetler dışındaki tüm işler için de uygulama projesi, arazi ve zemin etüdü zorunluluğu aranmalıdır. Ayrıca; şartnamelerin hazırlanma süreçlerinde açıklık yoktur. Bu sürece TMMOB ve ilgili odalar mutlaka dikkate alınmalıdır.
3- En son Devlet İhale Kanun Tasarısı’nın değerlendirilmesi(Dünya gazetesi 12 Ekim 2001):
Son hükümetin ilgili bakanlığı Mayıs 2000'den başlayarak, Mayıs 2000, 19.02.2001 ve en son 26.06.2001'de olmak üzere tam 3 kez "Devlet İhale Kanun Tasarısı" hazırladı. Perspektifini çizeceğimiz 26.06.2001 tarihli son çalışma bu nedenledir ki; "En Son Devlet İhale Kanun Tasarısı" başlığı adı altında değerlendirilecektir.
Tasarıda temel gerekçe olarak; Avrupa'ya entegre olma sürecinde Batı normlarına konuşlanabilmemiz için "Avrupa uyum yasalarına" ters düşmemek gösterilse de, bana göre özdeki gerekçe; merkezi karar alma sürecinde, merkezi yönetimin ilgili aktörleri dikkate almamalarıdır. Örneğin, mühendislik bilimini ve disiplinini yakından ilgilendiren böylesi bir yasa çalışmasında, olgunun temel aktörleri olan üniversite ve TMMOB'ye niçin danışılmaz. Böylesi evrensel süreç niçin ortak işletilmez. İşte bundandır ki, -bırakın yasada, yasa tasarısında bile- enflasyonu yaşıyoruz. 19. yüzyıl Tanzimat’ından bu yana "Devlet İhale Yasası" çıkarma uğraşı içindeyiz, fakat bu nedense yasalarla istenen çağcıl ölçütleri yakalayamıyoruz.
Madde 64'te belirtilen, "Yapı denetimi ve sorumluluğuna ilişkin esas ve usullerinde" teknik müşavirlik kuruluşlarının nitelikleri ve sınıflandırılması ve çalışmasına ilişkin esas ve usuller yönetmeliği için TMMOB ve bağlı ilgili odaların görüşleri alınmalıdır. Ayrıca, imalat veya üretim aşamasında denetim ile muayene ve kabul işlemlerinin nasıl yapılacağı konusunda da diğer kurumlarla birlikte TMMOB ve bağlı odaların görüşleri alınması yanında bununla ilgili yönetmeliğin hazırlanmasında TMMOB ve bağlı odalar çağrılmalıdır. Ayrıca, "yapı denetim, denetim ve sorumluluğun uygulanması ve teknik müşavirlik kuruluşlarına ilişkin esas ve usullerin Bakanlar Kurulu'nca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenmesi kriterleri, 4708 sayılı yapı denetimi ile ilgili kanun (YDK) bütününde tekrar ele alınıp, 4708’in kapsamı KAMU ihaleleri ve yapılarını içerecek şekilde genişletilmelidir.
Uluslararası ihale uygulamalarına paralellik sağlamak amacıyla açık ihale usulü, belli istekliler arasında ve pazarlık usulü olmak üzere üç ihale usulü belirlenmiş. Belli istekliler arasında ihale usulünün açıklık ve rekabet ilkelerini örseleyecek keyfiyetlere neden olacağı için iptal edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Keyfiyet boyutunda yeterlilikleri ve güçleri saptanan şirketlerin seçilmesindeki ölçüt belirtilmemektedir. Taslağın en belirgin eksikliği; yüklenici tarifi ile kimlerin yüklenicilik yapabileceği konusunda yaptırımlar içermemesidir. Ülkemiz topografyasının bilindiği gibi yüzde 90'ı fay hatları ile kuşatılmış durumda. 17 Ağustos-12 Kasım 1999 deprem felaketleri sonrası, 2886 dışında kalan (kamu yapıları) özel yapılar için yapı güvenliği adına kalıcı birtakım KHK hükmünde de olsa yasal yaptırımlar getirilmeye çalışılmıştı. Fakat bu da 4708 sayılı YDK ile örselendi.
Taslak yasalaştığında, şu değişimlerin yaşama geçeceği söylenmektedir: “A-Kamu İhale Kurumu(KİK) kurulacak. (Buna İMO olarak ilgili meslek odalarının yer alması koşuluyla evet diyoruz),
B- KİK üyeleri, Başbakan tarafından atanacak (olumlu bir yaklaşım olarak görüyoruz demişim. Yanlış. Zannedersem, dizgi hatası, Olumsuz olacak. İlgili meslek odaları ve kuruluşların saptadığı isimler atanacak),
C- KİKbağımsız ve idari birim olacak (olumlu bir yaklaşım). D- KİK, şartnamelerin hazırlanmasından, yapılan ihalelerin izlenmesine ve denetlenmesine dek birçok görev üstlenecek (bu yaklaşımı çok doğru buluyoruz. Önemli ve ciddi bir işlev). E- Bugünkü karşılığı ile 150 milyar liranın altındaki ihaleler yasa kapsamı dışında tutulacak ve idareler tarafından gerçekleştirilecek (son derece sakıncalı) ve şeffaflığı bozan keyfiliği öne çıkaracak bir yaklaşım. Büyük işler parçalanarak yetersiz yandaş gruplara işlerin peşkeş çekilmesinin kapısını aralayacağı için bu yaptırıma İMO olarak karşı çıkıyoruz). F- Birçok kamu kuruluşunun geçmişteki alımlarda başvurduğu "direkt kontrat" ya da "davet usulü ihale" yöntemleri tarih olacak. (Kişi ve gruplar ve yandaşlara ayrıcalık tanıyan uygulamalara son veren bu yaklaşımı İMO olarak çok doğru buluyoruz). G- Askeri ihaleler dışında tüm ihaleler şeffaflık ilkesi doğrultusunda ihale kurulunun direktifleri doğrultusunda yapılacak (içerik bağlamında yetersiz buluyoruz. Askeri-kamu-sivil hepsinde; değişmeyen mühendislik/mimarlık biliminin kuralları evrensel ilkeler uygulandığına göre bu ayrıcalık niye?!...). H- Özelleştirme işlemleri AB standartlarında yapılacak (Tahkim Yasası'nı tamamlayan, ulusal tasarrufun ulus ötesi sermayeye ayrıcalıklar tanıyan işlevdeki bu yaklaşıma karşıyız) tanım "Evrensel mühendislik/mimarlık kurallarının ve ülke çıkarlarının belirginleştirdiği standartlar dikkate alınmalıdır" şeklinde değiştirilmelidir. J- AB, kurul çalışanlarına eğitim verecek (hayır! AB kurul çalışanlarıyla uluslararası ve mühendislik/mimarlık bilim standartlarını yakalamak için ortak seminerler düzenler biçimde olmalıdır) şeklinde bu son madde değiştirilmelidir.
3- Devlet İhale Kanunun(DİK) duramıyor(Dünya gazetesi.28 Ocak 2003)
İnşaat sektörünün anayasası "Devlet İhale Kanunu (DİK)" son günlerin tartışılan konusu haline getirildi.
Bilindiği gibi 1983 doğumlu 2886 sayılı DİK iptal edilerek, 04.01.2002 tarihinde 4734 sayılı DİK yerini aldı ve 01.01.2003'te yürürlüğe girdi. 4734 yaşam buluncaya dek tam 5 Devlet İhale Kanun Taslağı yayımladı. Yani ince elendi sık dokundu. Fakat yine de istenen kriterlere erişmedi. Kısacası "DİK"in DİK durmakta zorlandığını söyleyebiliriz. Bir fıkradır çağrıştı. İki kişi kavga ediyor. Dayak yiyen ve sürekli yere düşene arkadaşları bağırıyor: "Sen de vursana!" "Vuracağım vurmasına da DİK duramıyorum ki...!" Evet, 4734 sayılı yasa DİK durmakta zorlanıyor. Bunu kimse yadsıyamaz.
Taslak aşamasında hedeflenen uygulama yılı 01.01.2005 idi. Fakat IMF öncelikleri ve AB kriterlerine uyum baskısı nedeniyle 4734 sayılı "DİK" uygulama yılı 01.01.2003 olarak saptandı. 4734 sayılı kanun, yetmezlikler bütününde iptal edilen 2886 sayılı kanun kadar olmasa bile, azımsanmayacak boyutta bir esneklik katsayısına sahip olduğunu öncelikle belirtmek gerektiğini düşünüyorum. "Kötü yasa yoktur, kötü uygulama vardır" diyorum ve bu söylemden yola çıkarak acilen giderilmesi gereken eksikliklere değinmek istiyorum:
- Yasa (kapsam bölümü- m: 2) alım ve yapım işini içermekte, kamu kuruluşlarının satım işlerini içermemektedir. Örneğin TBMM Lojmanları satış için Milli Emlak’e devredildi. Milli Emlak satışı bu yasa yürürlüğe girdiğine göre nasıl yapacak?
- Özel kanunlarla kurulmuş ve kendilerine kamu görevi verilmiş "meslek kuruluşları" bu yasa kapsamı dışında tutulmuşlardır (m: 2).
- İstisnalar bölümü madde 3-c'de "Uluslararası anlaşmalar gereğince sağlanan dış finansman ile yaptırılacak olan ve finansman anlaşmasında farklı ihale usul ve esaslarının uygulanacağı belirtilen mal veya hizmet alımları ile yapım işleri", madde 3-d'de de; "İdarelerin yabancı ülkelerdeki kuruluşlarının mal veya hizmet alımları ile yapım işleri bu kanuna tabi değildir" denmektedir. Bu adeta yasanın AB standartlarına/kriterlerine hiç uymadığının göstergesi.
Yine de bir gerçeği vurgulamakta fayda var: Yasalar çok da iyi olabilir. Uygulama ve niyet iyi değilse iyi sonuç almanız olası değildir. Bir kez daha vurgulamakta fayda var; "Kötü yasa yoktur, kötü uygulama vardır". Kötü yüklenici, kötü mühendis yoktur. Kötü yönetim ve denetim vardır diyerek yaygınlaştırabiliriz. Özellikle denetim boyutunda teknik elemanın yumuşak karnına yapılan saldırıların önüne geçmek istiyorsak 4734 sayılı yasada bir değişiklik yapılabilir. Örneğin, kamu kurumu teknik çalışanları için; idarenin yükleniciyle yaptığı sözleşmeden belli oranda bir pay ayrılarak veya her hakediş sonrası belli bir kesinti "Teknik Fon"da toplanarak, başarı oranında iş bitim sonrası teknik elemanlara prim olarak dağıtılabilir.
Son olarak;
Eğer, KİK(Kamu İhale Kurumu) ve 4734 sayılı DİK'in DİK durmasını istiyorsak tüm bu olguların üzerine ‘siyasi ve ekonomik rantı öteleyip’ özenle eğilecek bir iktidara gereksinimi var ülkenin.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
DEVLET İHALE KANUNU(DİK) İLE KAMU İHALE KURUMUNUN(KİK) VE ÇALIŞAN TEKNİK ELEMANLARIN YAKIN ZAMAN ÖYKÜLERİ
Başlıkla anlatılmak istenen; DİK ile KİK’in ve de çalışan teknik elemanların ‘son 10 yılda’ dik duramayışlarının öyküsüdür.
DİK ile KİK’i öykülendirmeme ‘17 Şubat 2012 tarihli şu haber neden oldu: “Kamu bünyesinde yapılan ihalelerde usulsüzlük itirazlarını değerlendirip, araştırmakla görevli Kamu İhale Kurumu’nda (KİK) 1 milyar liralık yolsuzluk yapıldığı, 100 ihalenin de usulsüz bir şekilde alındığı belirlendi.”
KİK baskınında memurlar tutuklandı. Fakat yolsuzluğa bulaşmış 4 işadamını ‘bırakın yakalanmalarını’ isimleri gizli tutuluyor ve yakalanamıyorlar. Neden acaba? İktidar yakınları mı? Bu olayın üzeri örtülmeye mi çalışılıyor?
İhalede, salt hak kaybına uğramış kişinin, geri alamama koşuluyla ‘bin ile 4 bin TL arası para yatırdıktan sonra’ şikâyet edildiğinde KİK inceleme ve denetim yapar. KİK, basının somut delillere dayanan haberleriyle, müfettiş, milletvekili şikayetleri ile asla harekete geçmez. En önemlisi, şikayetini sözleşme yapmadan önce yapması gerekir. Yani, pazarlık usülü ihalelerde 5, açık ihalelerde 10 gün içinde yapması gerekir.
Siz buna AB kriterleri mi, yoksa AKP kriterleri mi dersiniz?
Amaaaan, ne dersen de, sandıkta yine bildiğini okuyacaksın.
Bu haber gösterdi ki; Kamu İhale Kurumu(KİK), Devlet İhale Kanunu(DİK) sayesinde “Dik” duramıyor. İşte bu DİK’in ve KİK’in; dik duramayışlarının, 2001de başlayan öyküsel serüvenlerini kronolojik olarak sıralayacağım:
2001’den beri yazıyorum ve çoğu yazım akademik çalışmalara kaynak oldu. Örneğin; (son devlet ihale kanun tasarısının perspektifi. Türk Mühendislik Haberleri(TMH) sayı 411/2001) , Beşinci(12.11.2001) Kamu İhale Kanunun Tasarısı’nın değerlendirilmesi, TMH, sayı 414 ve 2002 sonrasının yazıları…) Yazılarım, akademik çalışmalarda dikkate alınırken; 2001’de başlayıp 2012’dek devam eden DİK ve KİK düzenlemeler sürecinde, ilgili kurum ve kuruluşlar; bırakın çağırmalarını ‘yazılarımdan alıntı yapmalarına karşın’ kaynak bile göstermemişlerdir.
DİK ve KİK düzenleme süreçleri AKP iktidarınca alabildiğine yoğunlaştı. 2002’den beri de dik’i düzenliyor. AKP’nin bu süreçlerini ; 27.5. 2007’deki yazımda; “DİK(devlet ihale kanunun) ile dik durmak” başlıklı yazımda anlatmış, özellikle; AKP iktidarında KİK ve DİK’in dik duramayacağına vurgu yapmışım. Yukarıdaki 17 Şubat tarihli haberle, gerçekten dik duramadığı ortaya çıktı.
KİK’i bir kez daha anımsatalım: “Kamu İhale Kurumu (KİK); 4734 sayılı Devlet İhale Kanunu(DİK) ve 4735 sayılı Devlet İhale Sözleşmeleri Kanunu ile öngörülen görevleri yerine getirmek üzere, 4 Ocak 2002 tarihinde Maliye Bakanlığına bağlı olarak kurulan’ idari ve mali özerkliğe sahip bir kamu tüzel kuruluşudur. Bu kuruluşun görevi; ihalenin başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar olan süre içerisinde idarece yapılan işlemlerde ilgili kanun ve yazılı hukuki kural hükümlerine uygun olmadığına ilişkin şikâyetleri inceleyerek sonuçlandırmak, Kamu İhale Sözleşmeleri hukuki kuralları(Ar. Mevzuatı), standart ihale dokümanlarını ve tip sözleşmeleri hazırlamak Kanununa ilişkin bütün yazılı, geliştirmek ve uygulamayı yönlendirmek.”
2012 yılı başında ise Kamu İhale Kurumu (KİK) yasası kabul edildi. Amaç; ihalelere, daha sıkı denetim getirecek sistemi yasalaştırmaktı. İşin özü; AKP iktidarının bağımsız kurumları, ille de KİK’i istediği gibi biçimlendirmek. Çünkü yasa çıkar çıkmaz, bu bağlamda düzenlemelere gidildi.
Söylediğim gibi; Kamu İhale Kurumu (KİK); 4734 sayılı Devlet İhale Kanunu(DİK) ve 4735 sayılı Devlet İhale Sözleşmeleri Kanunu ile öngörülen görevleri yerine getirmek için kurulmuştu.
KİK’e işlerlik kazandırıyorum gerekçesiyle, DİK, 2002’den bu yana ‘AB kriterleri hiç dikkate alınmaksızın ’ 50’den fazla değiştirildi. Ve böylelikle; DİK’i ve KİK’i istedikleri şekilde biçimlendirdiler. Ardından ; yandaş yükleniciler yaratmak adına; ‘ Kent içi ulaşım için yeni metro hatları-ki eskisini Ankara’da hala tamamlayamadılar -katlı kavşak, duble yol ve hızlı tren projeleri yaşama geçirdiler. KİK’in, DİK ile dik durması kırılarak, iktidara selam durur hale getirildi.
Şöyle ki; Doğrusu KİK’in yetkisi darıltılarak salt şikayet edilen kurum haline getirildi. Yetkileri öylesine sınırlandırıldı ki, ‘yukarıda değindiğim gibi’ şikayet etme ücreti artırılarak ihalelere itiraz zorlaştırıldı. Belirttiğim gibi yetkin ve yeterli birikim sahibi mühendis, mimar, hukukçu ve iktisatçılar Kanun Hükmünde kararnamelerle edilgenleştirildi, sürüldü, görev süreleri bitmeden görevlerinden alındı.
Bildiğimiz gibi, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunun(DİK), 1983 yılında yürürlüğe girmişti. Bu 2886 sayılı DİK’in adını, 4 Ocak 2002’deTBMM değiştirerek 4734 sayılı DİK yaptı ve 1 Ocak 2003 tarihinde yürürlüğe koydu. 4734 sayılı DİK, aynı zamanda, Türk ihale sistemindeki reform niteliğinde önemli değişikliklerin adı idi.
4734 sayılı DİK’in çıkarışının özünde; 1983 yılında yürürlüğe girmiş olan 2886 sayılı DİK’in uygulamasından kaynaklanan problemleri ortadan kaldırmak ve AB uyum sürecinde kamu alımları alanında da ortak bir hukuk sistem(mevzuat) oluşturmaktır.
Biliyorsunuz;1999 Aralık ayında Helsinki’de gerçekleştirilen Avrupa Konseyi Zirve toplantısında Türkiye’ye adaylık statüsü tanınması, önemli alanlarda Türkiye’nin AB mevzuatıyla uyum çalışmaları hızlandırılmıştır. Nitekim Türkiye’nin AB’ye aday olması ilan edildikten sonra, AB komisyonu tarafından hazırlanan ve 24 Mart 2001 tarihinde Avrupa Toplulukları resmi Gazetesi’nde Yayımlanan “Katılım Ortaklığı Belgesi” ile Türkiye tarafından hazırlanan ve 24 Mart 2001 tarih’inde resmi gazetede yayımlanan ‘AB müktesebatının(AB bütünde kazanılmış haklar. Örneğin; Gümrük birliği, serbest dolaşım, güvenlik adalet vb hakları. Edinç, edinim) üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programı’nda kamu ihalesi/alımları konusundaki mevzuat uyumunun orta vadede tamamlanması öngörülmüştür. Böylelikle 1.1 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4734 sayılı kamu ihale kanun ile kamu alımlarında yeni bir dönem başlamıştı.
Burada bir antrparantez açmak gerekir: “Bu değerlendirme; Türkiye’nin AB’ye aday olması ve AB sürecinin AKP tarafından başlatıldığını söyleyen ve de Ankara Kızılay’da bayram kutlamalarına dönüştürenlere kapak olsun. İnsanlarımın, bugün yarım yamalak uygulanan AB’ye uyumlu çağdaş ekonomi programının 2000 yılı Ecevit hükümeti tarafından uygulamaya konduğunu hala algılayamıyor. Doğrusu; AKP programlarının; Ecevit hükümeti programlarının devamı olduğun algılıyamıyor. Yolsuzlukların önünü almak, saydamlığı sağlamak ve de verimliliğe katkı vermesi için hazırlanan bağımsız denetim kurumu; Kamu İhale Kurumu’nun (KİK) ,bu ekonomik program çerçevesinde oluşturulduğunu algılayamıyor. Her iyi olanın bir önceki iktidara ait olduğunu algılayamıyor.
Sürece, açıklamalar getirenler şunları söylüyor:
1- 2886 sayılı DİK, defalarca değiştirilmesine karşın, gelişen ve değişen ticarete ayak uyduramayınca; yolsuzluk, siyasi himayecilik ve rekabet bozucu uygulamaları beraberinde getirmiştir. Bunların kırılması için saydam ve adil rekabetçi sürece işleten kamu alım sistemini oluşturmak gerekmiştir,
Bunlar doğru şeyler, doğru yaklaşımlar, fakat bu doğru yaklaşımlar AKP iktidarıyla bozulur oldu…Bence; ticaretin gelişen yapısına değil , siyasetin değişen yapısına ayak uyduramamıştır.
2- Kapsamı geniş olan emanet usulünün amacına aykırı
kullanılarak ihalesiz doğrudan iş yapmaya olanak tanıması,
DİK’in değiştirilmesi için gerekli bu 2. Açıklama ile yapılması istenen değişim AKP iktidarınca da ötelenmiştir. Çünkü; 11 yıldır uygulanan 4734’teki doğrudan temin maddesi ile aynı şeyler yapılıyor. Onun için değişen bir şeyin olmadığını belirtmek gerekir.
3- İş ve keşif artışı düzenlemesinin kötüye kullanılmaya olanak sağlaması ve İhaleyi gerçekleştiren idare ve görevlilerin sorumluğun geniş olmaması nedeniyle kamuoyunun bilgilendirme gereksiniminin karşılanmaması. Ayrıca; Kamu ihaleleri ile ilgili özel olarak sorumlu bir denetim ve takip biriminin olmaması ve de; Kamu ihalelerin ile ilgili olarak isteklilerin, şikayetlerinin incelenmesi ve değerlendirilmesinde bir usul bulunmaması,
4- Müteahhitlik Karnesi olarak bilinen, isteklilerin idare tarafından önceden kategorize edilmesi sonucunu doğuran uygulamanın idareye büyük güç sağlaması,
5- Kamu ihalesi yapan idarenin, ihale uygulamalarıyla işlemleri ve belgeleri açısından bir standardın oluşturulamaması,
6- Belirli ekonomik ve mali yeterlilik ile mesleki ve teknik yeterliliğe sahip bulunan isteklilerin, kurallar nedeniyle, ihaleye katılma şartlarının tam oluşturulamaması,
7- İhale üzerindeki idari denetimini zayıf olması ve isteklilerin yargı yoluna başvurma konusunda idare ile ilişkilerini bozmama endişesiyle pek istekli olmamalarıdır.
3, 4, 5, 6 ve 7. maddelerdeki sorunlar alabildiğine devam etmektedir. Yani sürdürülebilir çıkarsal hatalar devam etmektedir. Tüm bunların yanında, bir diğer önemli sorun da ‘daha doğrusu bu hataları besleyen, tetikleyen olan’; insan unsurunun neden olduğu ethik olmayan karar ve uygulamalardır.
Hep söylerim ve de söyleyeceğim; kötü yasa yoktur, kötü uygulama vardı. En kötü yasa bile iyi kullanılırsa, iyi yasa olur. İşin özü; aslolan iyi ve dürüst niyet.
AKP’nin 4734 sayılı DİK üzerinde tepinmeye başlaması, şu tümcelerle başlamıştır: “4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden itibaren yaklaşık üç sene geçmiş olup, isteklilerin teklifleri hazırlamaları ve hazırlanan bu tekliflerin ihaleyi yapan idareye sunulması aşamasında anılan Kanun ile diğer düzenleyici işlemlerin amir hükümlerinin uygulanması sırasında istekliler, idareler ve Kamu İhale Kurum’u nezdinde incelenmesi gereken pek çok hukuki problem oluşmuştur. Bu doğrultuda var olan problemlerin çözümüne ilişkin, uygulamayı da rahatlatıcı ve yönlendirici önerilerin getirilmesi amaçlanmıştır. Özellikle, Avrupa Birliği’ne giriş aşamasında olan(o aşama 6 yıldır ötelendi) ülkemizin mevcut ihale sistemi ile Avrupa Birliği ihale sisteminin karşılaştırılması ve uyumlu-uyumsuz yönlerin saptanması gerekmiştir…”
Devlet İhale Kanunun(DİK) ve Kamu İhale Kurumu(KİK’)’nun insan unsuru tarafından neden olduğu bazı sorunsallıklara(kuşku uyandıran, problematik) bir göz atalım:
Samsun'da bir yüklenici Karayolları 7. Bölge Müdürlüğü'nü silahla bastı, bir inşaat mühendisini öldürdü(14.5.2009).
Bu yaşanılanı, DİK’in yetmezliğine bağlayanlar oldu. Doğru; asıl üzerinde durulması gereken olgu, ülkemin ekonomik yapısını birilerin, dahası çıkar gruplarının çıkarları bütününde biçimlendiren duruştur. O duruş da; ülkemdeki Devlet İhale Kanununa kazandırılan(DİK)duruşudur. Bilindiği gibi iktidar, 2009’a kadar DİK’i diğer kanunlarda yapılan değişikliklerle 15 kez değiştirdi. AKP değişikliklerinin en dikkati çekeni; 20 Kasım 2008’de olanı. Yaptığı bu değişikliklerden biri de DİK’in 20. maddedeki, "Kurum, gerekli gördüğü takdirde, kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık bulunduğuna ilişkin iddiaları da inceler ve sonuçlandırır" hükmünün yürürlükten kaldırılmasıdır.
Yaşanan bu acı olaya; çıkar ilişkisinin yanında, kamu çalışanı teknik elemanların ekonomik haklarındaki iyileştirme bütününde ve de pekiştirilen yüklenici çıkarları bütününde bakmak gerekir. Yani; yüklenicileri hak etmedikleri istemlere yönelten yaptırımlarla biçimlendirilmiş ‘’Devlet İhale Kanunu-DİK” bütününde bakmak gerekir.
Kamu ve özelde, ille de, özelde çalışan Teknik elemanların aldıkları ücret, açlık sınırının çok altındadır. Kamu çalışanlarına ise, kurumlar bazında 8 farklı ücret politikası uygulanmaktadır. Bir kurum ile, bir başka kurum arasındaki ücret farklılığında büyük uçurumlar vardır. Bazı kurumlardaki Mühendis ve mimarların ücretleri ise yaşam skalasının bile altındadır. Bir kurum içindeki, mühendis ve mimarlar arasındaki kademe, makam farklılığı arasındaki fark ise %100’u aşmaktadır. Örneğin, Bölge Müdürü, Daire Başkanı ve diğer üst düzey çalışanları arasındaki fark, AKP’nin son değişiklikleri ile alabildiğine büyüdü. 4 ay önce ‘iyileştirme’ adı altında teknik elemanlara 200-300 Tl arasında bir artış getirirken, ‘Denge tazminatı’ ile, Daire, Başkanı, Bölge Müdür ü ve daha üst düzey yöneticilerine ve de müşavirlerine 2 bin TL’nin üzerinde artış yaptılar. Bu iyileştirme ve denge tazminatını, emeklilere asla yansıtmadılar.
İşte Samsun’daki olayın temelinde, gerek personel, gerekse ihale ve ihale kurumu yasasında böylesi dengesiz ayrıcalıklı uygulamalar yatmaktadır. Bu keyfiliktir. Bu bal gibi Yüklenici lehinde bir karardır. Özündeki amaç da; birileri çıkıp haksız ödemeler yapıldı aykırılığını gündeme getirdiğinde önüne geçmek. Samsun’da yaşamına son veriler arkadaşım kim bilir nasıl bir aykırı, yani haksız istem ile karşı-karşıya bırakılmıştı ve yüklenici direnciyle karşılaşıyordu??!!
Tekrar edelim; 2001 krizinin ertesinde, Ecevit Hükümeti'nin son döneminde, IMF'nin zoruyla çok ciddi yolsuzluklara neden İhale Yasası TBMM'de iptal edilmiş ve yerine yeni bir yasa yürürlüğe girmişti. 4 Ocak 2002 tarihinde kabul edilen kanunun temel amacı yolsuzlukların önüne geçmekti. AKP geçmedi, aksine daha da körükledi, olumsuzlukları. Bunun kanıtı; Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün çalışmasıdır. Örgütün araştırmasında; yolsuzluğun AKP iktidarınca önlenemediği vurgulanmaktadır. Uluslar arası Şeffaflık Örgütü’nün saptamasına göre; ülkem 180 ülke arasında 58. sırada ve notu 10 üzerinden 4.6. İlk 20 ülkenin notları ise 9.
Özelleştirme boyutundaki ihalelere baktığınızda da, benzer olumsuzluklarla karşılaşıyorsunuz. Örneğin; Enerji Bakanlığı, kendi yatırımları-grupları için elektrik üreten özel sektöre(otoprodüktör) değil, elektrik üreterek devlete ‘salt’ elektrik satan özel sektöre laf dinletememekte ve bu nedenle Türkiye zaman-zaman karanlıkta kalabilmektedir. Yani; Elektrik enerjisi taşıyan ağlar birbirine bağlanarak arıza halinde hizmetin sürekliliğini sağlayan sistem(enterkonnekte) çökebilmekte. Nedeni de daha fazla kâr . Yani, doğalgaz %50’nin üzerinde zam görüyor, fakat ürettikleri elektrik fiyatı zam görmüyor. Ses çıkarılmıyor, çünkü; böylesi kuruluşlar yandaşlara devrediliyor ve bu yandaşlara ses çıkarmak zorlaşıyor. Örneğin; Bursagaz, ilk şehir içi doğalgaz özelleştirmesi. 2004'te 120 milyon dolara Çalık Grubu'na devredilmesi gibi.
Devlet ihaleleri resmen çıkar boyutunda yönlendirilir. Her türlü suiistimale açık. Pek çok iş, ihalesiz olarak istenilen firmaya verilebiliyor. AKP döneminde yeni kurulan kurumların çoğu ise, DİK) dışında bırakıldı.
Öylesine bir dayanışma içindeler ki, alabildiğine koruyorlar birbirlerini. Örneğin;Başbakan, Mart 2006’da AKP Grup Başkanvekili ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile kardeşiyle ilgili ihale yolsuzluğu iddiaları , Hatay'dan bir başka AKP milletvekili gündeme getirinceye kadar görmezden gelebildi. Fakat AKP’li vekillerin bazıları görmemezlikten gelemedi. Örneğin; İstanbul Milletvekili, Tayyar Altıkulaç: "Bazı illerden bize de kötü kokular ulaşıyor. Bir arkadaşımız gider bir Milli Eğitim İl Müdürü'nün odasına oturup ihale dağıtmaya başlarsa, bu olmaz." Örneğin; Sinop Milletvekili Cahit Can: "Mafya, Sinop İl Teşkilat’ımı ele geçirmiş. İhale için hastane müdürü kurşunlanıyor. Biz Yaşar Topçu'yu boşu boşuna Yüce Divan'a göndermişiz..." (14 şubat 2006) . Örneğin; Sağlık Bakanlığı hastanelere, kendi otomasyon hizmetlerini dışarıdan alma yetkisi verdi. İlk pilot uygulamada 11 hastaneden 6'sında ihaleyi, Müsteşar Yardımcısı Sabahattin Aydın'ın eşi Sibel Aydın'ın ortak olduğu şirket aldı.
Ne mi oldu, tüm bunlardan sonra? Sadullah Ergin, 1 Mayıs 2009’da Adalet Bakanı oldu ve hala ihale, pardon adalet dağıtıyor.
Bitmedi; Enerji Bakanlığı Samsun-Ceyhan boru hattıyla ilgili gerekli araştırmaları yapma işini ihalesiz Çalık Grubu'na ihale etti. Samsun-Ceyhan boru hattı inşası için sadece Çalık'a yetki vermekle eleştirilen hükümet, boru hattının yapımına talip olan Ekinciler grubundan da dosya istedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün TV'lerde esip gürlüyordu: "Yolsuzluk ve rüşvet olaylarına adı bulaşanı partiden ihraç ederim, devletteyse görevden alırım!"
Tüm bunların sebebi, DİK(Devlet İhale Kanunu) ve KİK(Kamu İhale Kurumu) ile sürekli oynanması;
Şubat 2006’ya kadar; 6 sı AKP’ye ait olmak üzere Devlet İhale Yasası, yedi defa değişikliğe uğradı. AKP 2002’de seçimi kazanıp iktidara gelir gelmez(Mart 2003) DİK’in yaptırımını tümden ters çevirip etki alanlarını azalttı. Mesleki kuruluşlar ve vakıf ve de yükseköğretim kurumları hariç , hemen-hemen tüm kuruluşları, örneğin; KİT, sosyal güvenlik kuruluşları, fonlar, özel kanunlarla kurulmuş kamu kuruluşları, bağımsız bütçeli kuruluşları, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun sorumluluğunda bulunan bankaları, Petrol Piyasası Kanunu çerçevesindeki kuruluşları ve Milyarlar dolar tutarındaki silah siparişlerini, Devlet İhale Kanunu(DİK)’nun kapsamı dışına çıkardı. Yetmedi;
Enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlardaki."mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihaleleri" yöneticilerin önceliğine, yani yetkisine bırakıldı.
Başbakan'ın emriyle hazırlanan bir başka değişiklik tasarısı, Kamu İhale Kurumu(KİK)'na yönelikti. Amaç, KİK’i tümden edilgenleştirip , yandaş yüklenicilerin devletten iş almasını kolaylaştırmak.
Tasarı, şikâyet başvurusu yapanlardan teminat alınmasını öngörmekte. Bu teminat, ihale bedelinin binde beşi oranında. Tutar küçük gibi görünse de bir kez böyle bir hüküm yasaya girdi mi, zamanla nereye kadar artabileceğini kimse bilemez. Teminat miktarı artırılırsa şikâyet etmek zorlaşacak. Bir örnekle durumu açıklayalım. Bir kamu kuruluşu, evrakları eksik olduğu gerekçesiyle bir müteahhidi ihale dışı bırakmış, fakat yine evrakları eksik bir başka müteahhide işi vermiş olsun. Evrakları eksik olan yüklenici "Hayır, benim evraklarım tamamdı" diye İhale kurumuna şikâyette bulunsun. Şimdiye kadar, kurum bu şikâyeti incelerken, başvuru sahibini haksız bularak onun şikâyetini reddediyor, fakat ihaleyi kazananın da evraklarının eksikliğini gördüğünden, ihaleyi yine de iptal ediyordu. Artık bu mümkün olmayacak. Kurum şikâyetçiye ret yanıtı verecek, ama eksik evrakla yapılmış olan ihaleyi iptal edemeyecek.
Tasarı yasalaştı, teminat miktarı da şikayetçinin aleyhine değiştirildi. Yani, hukuk son sınıf öğrencisi Ececan Çorbacıoğlu’nun dediği kadarıyla artırıldı. Yine Ececan’ın dediğine göre, daha önce okutulan “Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu(HUMK)” 27/9/2011’de kaldırılarak, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)” yürürlüğe girdi. Bu yeni yasaya göre dava açılımlarında avans getirildi. Yani Harçlar Kanunun’undaki binde 5 harç miktarına ek olarak ‘avans’ zorunluluğu getirildi. Daha açık ifadeyle; bilirkişi incelemesi, tanık dinletilmesi gibi benzere hukuki işlemler için yapılacak harcamaların dava açılırken peşin alınması kuralı getirildi. Bu zorunluluk oldu ve miktarı ödeme güçlüğü yaratacak kadar artırıldı. Artış miktarı; alacak tutarı veya dava konusu parasal miktar kadar. Ayrıca, şikâyet üzerine yapılacak incelemelerin alanını da büyük ölçüde daraltıyor.
Belli ki, amaç; Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde Dünya Bankası tarafından önerilmiş olan Kamu İhale Kurumu'nu etkisizleştirmek.
Tekrar edeceğim: “Bugün; İhalede, salt hak kaybına uğramış kişinin, geri alamama koşuluyla ‘bin ile 4 bin TL arası para yatırdıktan sonra’ şikâyet edildiğinde KİK inceleme ve denetim yapar. KİK, basının somut delillere dayanan haberleriyle, müfettiş, milletvekili şikayetleri ile asla harekete geçmez. En önemlisi, şikayetini sözleşme yapmadan önce yapması gerekir. Yani, pazarlık usulü ihalelerde 5, açık ihalelerde 10 gün içinde yapması gerekir. Siz buna AB kriterleri mi, yoksa AKP kriterleri mi dersiniz? Amaaaan, ne dersen de, sandıkta yine bildiğini okuyacaksın.”
Devlet İhale Kanunu(DİK) ile ilgili zamansı yazınsal öykülerimin ilk bölümceleri(Fr. Paragraf), adeta 2002 sonrası başlayan bugünlere gelineceğinin vurguları idi adeta:
1-‘Son Devlet İhale Kanun Tasarısı’nın perspektifi(TMMOB-İMO yayını Türk Mühendislik Haberleri-TMH dergisi. Sayı 411-2001/1):
Konuyu sağlıklı belirleyebilmek için son tasarıdan
önce çıkarılan “Devlet İhale Kanun Tasarısı taslağı (2000)”
ile karşılaştırılmıştır.
Salt Devlet İhale Yasasının (Tasarı) değil; diğer tüm toplumsal yasaların değişen ve gelişen gereksinimlere yanıt verememesinin temelinde yatan gerçek; merkezi ve yerel karar alma aşamalarında sivil inisiyatifler bir yana, Kamu Kurumu işlevindeki ilgili meslek odalarına yer verilmemesidir. Özellikle mühendislik bilimi ve
hizmetlerini ilgilendiren yasa ve uygulama yönetmelikleri, kuruluş yasaları ve, kurumlar ile ilgili karar alma süreçlerinde ne merkezi yapı, ne de yerel yönetim birimlerinden belediyeler TMMOB ve bağlı odalarına yer vermektedirler. Kısmen de olsa (doğrusu istemeyerek), “Yapı Denetimi ile ilgili 595 Sayılı KHK ve Uygulama Yönetmeliği sürecinde TMMOB ve ilgili meslek odaları ile iletişime geçilmiş, fakat ‘ kalıcı açıdan’ devamı gelmemiştir.
2- Devlet İhale Yasası üzerine(Dünya gazetesi: 18.Mayıs 2001):
Olumlu yanları;
Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun ihalelerde aranması akılcı bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.
Teminat olarak kabul edilecek değerler arasından "özel finans Kurumları”nın, Hazine tahvillerinin ve bonolarının çıkarılması sağlıklı bir yaklaşımdır. Böylece yurtdışı kaynaklı irticai sermayenin ülkemize sızması engellenebilecektir. Hazine bono ve tahvillerinin kabul edilmemesi de, bu tür yatırım enstrümanlarına sahip olan bankalı firmaların tekeli kırılmış olacaktır. Özellikle Hazine bono ve tahvillerinin sağladığı güven yerine gerçek rekabet süreçleri devreye girebilecektir. Bu enstrümanlara bağlı hareket edenlerin yüksek kırımları engellenebilecektir.
Ödeneği bulunmayan işlerin ihaleye çıkarılmaması da önemli bir gelişmedir.
Eksiklikler ;
"İhtiyaçların en uygun bedelle karşılanmasını sağlamak amacı ile ihaleler işin niteliğine uygun mevsimlerde yapılır" ilkesi, acil olan işler dışında geçerli kılınmalıdır.
Mühendislik-mimarlık disiplinlerine ilişkin ihaleler için oluşturulan komisyonlarında TMMOB ve ilgili oda temsilcilerinin bulunmaması büyük bir eksikliktir.
Kesin teminat oranı yüzde 6 olmalıdır. Yüzde 10 oran finans yönü güçlü buna karşın teknik beceri ve birikimden yoksun yapı şirketlerini öne çıkarabilir.
Yasaklar ve cezai sorumluluğun değerlendirilmesinde sicilleri tutulan yüklenicilerin bilgileri TMMOB ve bağlı odalara da verilmelidir. Odalar bu sicilleri tutmalı ve ilgili idarenin oda sicili için meslek örgütlerinden belge istemelidir.
Olumsuz yanları:
Tüm işlerde arazi ve zemin etüdü ile uygulama proje zorunluluğunun düşünülmemesidir. Kesinlikle deprem ve doğal afetler dışındaki tüm işler için de uygulama projesi, arazi ve zemin etüdü zorunluluğu aranmalıdır. Ayrıca; şartnamelerin hazırlanma süreçlerinde açıklık yoktur. Bu sürece TMMOB ve ilgili odalar mutlaka dikkate alınmalıdır.
3- En son Devlet İhale Kanun Tasarısı’nın değerlendirilmesi(Dünya gazetesi 12 Ekim 2001):
Son hükümetin ilgili bakanlığı Mayıs 2000'den başlayarak, Mayıs 2000, 19.02.2001 ve en son 26.06.2001'de olmak üzere tam 3 kez "Devlet İhale Kanun Tasarısı" hazırladı. Perspektifini çizeceğimiz 26.06.2001 tarihli son çalışma bu nedenledir ki; "En Son Devlet İhale Kanun Tasarısı" başlığı adı altında değerlendirilecektir.
Tasarıda temel gerekçe olarak; Avrupa'ya entegre olma sürecinde Batı normlarına konuşlanabilmemiz için "Avrupa uyum yasalarına" ters düşmemek gösterilse de, bana göre özdeki gerekçe; merkezi karar alma sürecinde, merkezi yönetimin ilgili aktörleri dikkate almamalarıdır. Örneğin, mühendislik bilimini ve disiplinini yakından ilgilendiren böylesi bir yasa çalışmasında, olgunun temel aktörleri olan üniversite ve TMMOB'ye niçin danışılmaz. Böylesi evrensel süreç niçin ortak işletilmez. İşte bundandır ki, -bırakın yasada, yasa tasarısında bile- enflasyonu yaşıyoruz. 19. yüzyıl Tanzimat’ından bu yana "Devlet İhale Yasası" çıkarma uğraşı içindeyiz, fakat bu nedense yasalarla istenen çağcıl ölçütleri yakalayamıyoruz.
Madde 64'te belirtilen, "Yapı denetimi ve sorumluluğuna ilişkin esas ve usullerinde" teknik müşavirlik kuruluşlarının nitelikleri ve sınıflandırılması ve çalışmasına ilişkin esas ve usuller yönetmeliği için TMMOB ve bağlı ilgili odaların görüşleri alınmalıdır. Ayrıca, imalat veya üretim aşamasında denetim ile muayene ve kabul işlemlerinin nasıl yapılacağı konusunda da diğer kurumlarla birlikte TMMOB ve bağlı odaların görüşleri alınması yanında bununla ilgili yönetmeliğin hazırlanmasında TMMOB ve bağlı odalar çağrılmalıdır. Ayrıca, "yapı denetim, denetim ve sorumluluğun uygulanması ve teknik müşavirlik kuruluşlarına ilişkin esas ve usullerin Bakanlar Kurulu'nca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenmesi kriterleri, 4708 sayılı yapı denetimi ile ilgili kanun (YDK) bütününde tekrar ele alınıp, 4708’in kapsamı KAMU ihaleleri ve yapılarını içerecek şekilde genişletilmelidir.
Uluslararası ihale uygulamalarına paralellik sağlamak amacıyla açık ihale usulü, belli istekliler arasında ve pazarlık usulü olmak üzere üç ihale usulü belirlenmiş. Belli istekliler arasında ihale usulünün açıklık ve rekabet ilkelerini örseleyecek keyfiyetlere neden olacağı için iptal edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Keyfiyet boyutunda yeterlilikleri ve güçleri saptanan şirketlerin seçilmesindeki ölçüt belirtilmemektedir. Taslağın en belirgin eksikliği; yüklenici tarifi ile kimlerin yüklenicilik yapabileceği konusunda yaptırımlar içermemesidir. Ülkemiz topografyasının bilindiği gibi yüzde 90'ı fay hatları ile kuşatılmış durumda. 17 Ağustos-12 Kasım 1999 deprem felaketleri sonrası, 2886 dışında kalan (kamu yapıları) özel yapılar için yapı güvenliği adına kalıcı birtakım KHK hükmünde de olsa yasal yaptırımlar getirilmeye çalışılmıştı. Fakat bu da 4708 sayılı YDK ile örselendi.
Taslak yasalaştığında, şu değişimlerin yaşama geçeceği söylenmektedir: “A-Kamu İhale Kurumu(KİK) kurulacak. (Buna İMO olarak ilgili meslek odalarının yer alması koşuluyla evet diyoruz),
B- KİK üyeleri, Başbakan tarafından atanacak (olumlu bir yaklaşım olarak görüyoruz demişim. Yanlış. Zannedersem, dizgi hatası, Olumsuz olacak. İlgili meslek odaları ve kuruluşların saptadığı isimler atanacak),
C- KİKbağımsız ve idari birim olacak (olumlu bir yaklaşım). D- KİK, şartnamelerin hazırlanmasından, yapılan ihalelerin izlenmesine ve denetlenmesine dek birçok görev üstlenecek (bu yaklaşımı çok doğru buluyoruz. Önemli ve ciddi bir işlev). E- Bugünkü karşılığı ile 150 milyar liranın altındaki ihaleler yasa kapsamı dışında tutulacak ve idareler tarafından gerçekleştirilecek (son derece sakıncalı) ve şeffaflığı bozan keyfiliği öne çıkaracak bir yaklaşım. Büyük işler parçalanarak yetersiz yandaş gruplara işlerin peşkeş çekilmesinin kapısını aralayacağı için bu yaptırıma İMO olarak karşı çıkıyoruz). F- Birçok kamu kuruluşunun geçmişteki alımlarda başvurduğu "direkt kontrat" ya da "davet usulü ihale" yöntemleri tarih olacak. (Kişi ve gruplar ve yandaşlara ayrıcalık tanıyan uygulamalara son veren bu yaklaşımı İMO olarak çok doğru buluyoruz). G- Askeri ihaleler dışında tüm ihaleler şeffaflık ilkesi doğrultusunda ihale kurulunun direktifleri doğrultusunda yapılacak (içerik bağlamında yetersiz buluyoruz. Askeri-kamu-sivil hepsinde; değişmeyen mühendislik/mimarlık biliminin kuralları evrensel ilkeler uygulandığına göre bu ayrıcalık niye?!...). H- Özelleştirme işlemleri AB standartlarında yapılacak (Tahkim Yasası'nı tamamlayan, ulusal tasarrufun ulus ötesi sermayeye ayrıcalıklar tanıyan işlevdeki bu yaklaşıma karşıyız) tanım "Evrensel mühendislik/mimarlık kurallarının ve ülke çıkarlarının belirginleştirdiği standartlar dikkate alınmalıdır" şeklinde değiştirilmelidir. J- AB, kurul çalışanlarına eğitim verecek (hayır! AB kurul çalışanlarıyla uluslararası ve mühendislik/mimarlık bilim standartlarını yakalamak için ortak seminerler düzenler biçimde olmalıdır) şeklinde bu son madde değiştirilmelidir.
3- Devlet İhale Kanunun(DİK) duramıyor(Dünya gazetesi.28 Ocak 2003)
İnşaat sektörünün anayasası "Devlet İhale Kanunu (DİK)" son günlerin tartışılan konusu haline getirildi.
Bilindiği gibi 1983 doğumlu 2886 sayılı DİK iptal edilerek, 04.01.2002 tarihinde 4734 sayılı DİK yerini aldı ve 01.01.2003'te yürürlüğe girdi. 4734 yaşam buluncaya dek tam 5 Devlet İhale Kanun Taslağı yayımladı. Yani ince elendi sık dokundu. Fakat yine de istenen kriterlere erişmedi. Kısacası "DİK"in DİK durmakta zorlandığını söyleyebiliriz. Bir fıkradır çağrıştı. İki kişi kavga ediyor. Dayak yiyen ve sürekli yere düşene arkadaşları bağırıyor: "Sen de vursana!" "Vuracağım vurmasına da DİK duramıyorum ki...!" Evet, 4734 sayılı yasa DİK durmakta zorlanıyor. Bunu kimse yadsıyamaz.
Taslak aşamasında hedeflenen uygulama yılı 01.01.2005 idi. Fakat IMF öncelikleri ve AB kriterlerine uyum baskısı nedeniyle 4734 sayılı "DİK" uygulama yılı 01.01.2003 olarak saptandı. 4734 sayılı kanun, yetmezlikler bütününde iptal edilen 2886 sayılı kanun kadar olmasa bile, azımsanmayacak boyutta bir esneklik katsayısına sahip olduğunu öncelikle belirtmek gerektiğini düşünüyorum. "Kötü yasa yoktur, kötü uygulama vardır" diyorum ve bu söylemden yola çıkarak acilen giderilmesi gereken eksikliklere değinmek istiyorum:
- Yasa (kapsam bölümü- m: 2) alım ve yapım işini içermekte, kamu kuruluşlarının satım işlerini içermemektedir. Örneğin TBMM Lojmanları satış için Milli Emlak’e devredildi. Milli Emlak satışı bu yasa yürürlüğe girdiğine göre nasıl yapacak?
- Özel kanunlarla kurulmuş ve kendilerine kamu görevi verilmiş "meslek kuruluşları" bu yasa kapsamı dışında tutulmuşlardır (m: 2).
- İstisnalar bölümü madde 3-c'de "Uluslararası anlaşmalar gereğince sağlanan dış finansman ile yaptırılacak olan ve finansman anlaşmasında farklı ihale usul ve esaslarının uygulanacağı belirtilen mal veya hizmet alımları ile yapım işleri", madde 3-d'de de; "İdarelerin yabancı ülkelerdeki kuruluşlarının mal veya hizmet alımları ile yapım işleri bu kanuna tabi değildir" denmektedir. Bu adeta yasanın AB standartlarına/kriterlerine hiç uymadığının göstergesi.
Yine de bir gerçeği vurgulamakta fayda var: Yasalar çok da iyi olabilir. Uygulama ve niyet iyi değilse iyi sonuç almanız olası değildir. Bir kez daha vurgulamakta fayda var; "Kötü yasa yoktur, kötü uygulama vardır". Kötü yüklenici, kötü mühendis yoktur. Kötü yönetim ve denetim vardır diyerek yaygınlaştırabiliriz. Özellikle denetim boyutunda teknik elemanın yumuşak karnına yapılan saldırıların önüne geçmek istiyorsak 4734 sayılı yasada bir değişiklik yapılabilir. Örneğin, kamu kurumu teknik çalışanları için; idarenin yükleniciyle yaptığı sözleşmeden belli oranda bir pay ayrılarak veya her hakediş sonrası belli bir kesinti "Teknik Fon"da toplanarak, başarı oranında iş bitim sonrası teknik elemanlara prim olarak dağıtılabilir.
Son olarak;
Eğer, KİK(Kamu İhale Kurumu) ve 4734 sayılı DİK'in DİK durmasını istiyorsak tüm bu olguların üzerine ‘siyasi ve ekonomik rantı öteleyip’ özenle eğilecek bir iktidara gereksinimi var ülkenin.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder