Hem narsist, hem fodul
DİNİ VE IRKI SİYASAL İDEOLOJİYE DÖNÜŞTÜREN YENİ NARSİST AKIM
İdeoloji, sosyal dünyayı tanımlama yöntemlerinden biri ise; Dini ve ırkı ideoloji olarak tanımlayamazsınız. Dinle siz ancak inancınızı tanımlarsınız, ırkla da Türklüğünüzü, Kürtlüğünüzü veya Lazlığınızı…Yani her iki durumda da kimliğinizi tanımlarsınız. Dünyamızın sosyal kimliğini tanımlamanız olası değildir.
Eğer; ansiklopedik bilgi ideolojiyi; “ Siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütünüdür” şeklinde tanımlıyor ise, böylesi evrensel bütünün içinde, bir parçayı ideoloji diye alamazsınız. Aldığınız noktada, İdeolojinin bilimsel ve evrensel kimliğini örselersiniz.
İdeoloji kavramı, öznel ve nesnel ideoloji olarak ikiye ayrılır. Nesnel ideoloji, duyumsal varlık olarak İnsanla dış dünyadaki şeyler arasında bir bağ kuran ve İnsan düşüncesinin kaynağını dış dünyadaki nesnelerde bulan anlayıştır.
Öznel ideoloji ise, düşünen öznenin kendi içine kapanan bilinci üzerinde yoğunlaşır.
19. yüzyıldan itibaren ideolojinin bilimsellik konumunu yitirmesinin özünde ‘Öznel İdeoloji’ duruşu yatmaktadır. Süreç içinde ideoloji; Akılcı düşünce ve açık seçik algıyla birlikte karşıtların düşüncelerini olumsuz etkileyen ve çarpıtan engele dönüştürülmüştür. Etkisi altına aldığı bireyin düşüncele¬rinde sürekli olarak ve sistematik bir tarzda hatalı bakış ve yorumlara yol açan var olan düşünceyi değiştiren etkene dönüşmüştür. Devamında da; “Egemen ideoloji” ile kendisini göstermiştir. Yani; Söz konusu anlamı içinde ideoloji, yanlış ya da değiştirilmiş düşünceler ve inançlar ile toplumda egemen sınıfın düşünceler dünyasında yarattığı, somut gerçeklikten kopmuş, salt egemen sınıfa ezilen sınıf üzerindeki özdeksel(Parasal, ekonomik) egemenliğini pekiştiren düşünce bütünüdür.
Özünde ideoloji; toplu bir yaşam görüşünün, davranışının temeli olarak, farklı politik bakış açıları( muhafa¬zakarlık, liberalizm, sosyalizm vb) birleşerek siyasi bir öğretiyi meydana getiren genel düşünceler sistemi olarak tanımlanır.
Genel olarak siyasi ya da toplumsal bir öğreti meydana getiren ve siyasi ve toplumsal eylemi yönlendiren düşünce ve inanç sistemi; bir topluma, bir döneme ya da toplumsal bir sınıfa özgü inançlar bütünü; bir toplumsal durumu yan¬sıtan düşünceler dizgesi; İnsanların kendi varoluş koşulları ve ilişkilerinden doğan yaşam görüşleriyle ilgili tasarımların tümü…Siyasi inançlar sistemi.
Tüm bu tanımlamalar gösteriyor ki, siz; 2 kutsal olgu; ‘din ve ırkı’ ideoloji haline getirirseniz, ideolojilerin ‘barış ve din ve ırk temelinde sınırlayarak dinci veya ırkçı devlet yapısını oluşturursunuz. Doğrusu, bir grubun çıkarını öne çıkaran egemen ideolojiyi.
Ülkemde din ve ırk temelinde politika yapanları bu çizgide değerlendirmek gerekir. TBMM’inde bu iki özelliği içeren 3 partinin varlığı söz konusudur.
Günümüzde, bundan daha tehlikeli yapılanmaya gidiş var. Egemen İdeolojiyi kurumsallaştırıp, otoriter bir sivil siyasi yapı oluşturulmaya çalışılıyor, egemen ideoloji adına. Bunun için de, iki kutsal olgu ‘din ve ırk’ harmanlanmaya çalışılıyor. Örneğin; Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülmesinden sonra, din ve ırkı politik düzlemde harmanlamış ve “Türk İslam sentezi” ile siyaset yapan Büyük Birlik Partisi’ne’ benzemeye çalışmak.
Bir başka deyimle;
Dincinin ve Irkın ideolojisi olabilir, fakat din ve ırk ideolojiye dönüştürülemez. Dönüştürenler , yani ırkı ve dini ideoloji düzlemine indirgeyenler, politik parti düzleminde ideolojisi olmayanlardır.
Günümüzde AKP bunun öncüsüdür. Özellikle dini siyasallaştırmakla bunu yapıyor. Din evrensel bir olgudur. Siz eğer bunu parti ideolojisine, hatta parti ideolojisinin aracı haline getirir iseniz, ideolojik kimlik yüklerseniz ve bu durumda; dünyadaki tüm Müslümanların AKP’ye geçmesi gerekir. Veya AKP benzeri bir partinin dünyadaki oluşumuna katılması gerekir. Irkın da ideolojisi olamaz veya ırkı ideolojinin aracı haline getiremezsinin. Eğer bir ırka ideolojik kimlik yüklerseniz o zaman tüm Türklerin veya Kürtlerin aynı parti çatısı altında toplanması gerekir.
Günümüz dünyasında, ille de Türkiye’mde ‘Egemen İdeoloji’ sürecini ‘siyasette ve ticarette’ ivmelendiren “ben”ci yeni bir yönetici görüntüsüyle ile karşı-karşıyayız. Bu önemli olguyu gözden kaçırıyoruz:
Narsistler.
Prof.Dr. Erol Özmen, Narsislerin en belirgin özellikleri; ‘insanlara değer vermeme, empati yokluğu, dinlemeye tahammülsüzlük, eleştirinin her türlüsüne kapalı olmak, sürekli takdir edilme isteği ve kendini övme şeklinde kendini gösterir.’diyor. Sosyal medyanın narsist kişiliğin en güzel yansıtıldığı ortamlar olduğunu söyleyen Prof.Dr.Keith Camphell ise; “ben” duygusunun giderek arttığı, dışa dönük, özgüven sahibi ve karizmatik olmalarından dolayı liderliğe kolay yükselebildiklerini söylüyor.
Sizin bir şeyler söylemeniz için; gelin bu Latince Narsist sözcüğünün, tanımına bakalım:
Kısacası; kendine tapınmadır.
Uzuncası; başkalarının fikir ve hareketleri kendi amaçlarına hizmet ediyorsa vardır, aksi halde bu fikir ve hareketler tahammül edilemez düşüncelerdir. Gerçekle bağdaşmayan, başkalarının zararına olup sadece kendi çıkarlarına uygun, kendi plan ve hedeflerine hitap eden maddi ve manevi kazanç sağlayabilecek plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında öfkelerine hakim olamazlar, saldırganlaşırlar ve çökerek kişilik bozukluğuna sürüklenirler.
Doğrucası; Prof.Dr.Keith Camphell tanımının tersi; “ben” duygusunun giderek artmadığı, dışa dönük, özgüven sahibi, karizmatik kişi duruşu. Ki hepimizin içinde barındırdığımız, fakat hepimizin istenen biçimde dışa vuramadığı bir duruş. Aynen, Volkan Konak’ın “ Herkesin derdi var durur içerisinde” dediği gibi; “Herkesin narsisliği var durur içerisinde”
‘Asrın Vebası: Narsisizim İlleti’ isimli kitabın iki yazarından biri olan Prof.Dr.Keith Camphell’in dediği gibi narsizmi tanımlayamayız. Bu tanım; bireyin doğruyla bütün güçlü kimlik belirtisidir, kimlik bozukluğu değil. Benim tanımlamam; narsislik arsızlıktır. Çünkü yaşamda kestirme yollardan giderek hile yaparak risk alırlar ve ekonomik çıkar suçlarını işlerler. Bir diğer tanımıma göre, kendini beğenmenin, başkalarının doğrularını asla dikkate almayıp, salt kendi doğrularıyla hareket etmenin adıdır Narsizm. Narsizimde, Olması gereken güçlü birey kimliği; her yanlışın içinde bir doğrunun, her doğrunun içinde bir yanlış olduğunu düşünen, bu doğru ve yanlışları, kendi doğruları ve yanlışlarıyla birleştirip gerçek doğru ve yanlışı yakalayan, siyasette ve ticarette doğru duruş kimliğidir.
Deniyor ki; iş dünyasını narsist yöneticiler işgal ediyor: Kendilerini aşırı beğenmiş, dediğim dedik, her şeye ben bilirim, ben başarırım diyen narsist yöneticilerin sayısı gittikçe artıyormuş.. İş dünyasında narsist yöneticilere ilgi çok ama diğer taraftar narsist liderler birçok krizin nedeni olarak görülüyor.
Evet; çok doğru; Sadece iş dünyasını değil, asıl siyaset dünyasını narsist yöneticiler işgal etmek üzere. Ettiler de.
Biliyoruz ki; Türkiye’mde; birkaç kişi düşünür, birkaç kişi siyaset ve ticaret yapar, birçok kişi peşinden koşar. Bunun en somutunu son 10 yılda yaşanır oldu, AKP iktidarı aracılığıyla.
İşte Türkiye’de yaratılmak istenen ‘Egemen İdeoloji’ , birbirine tümleyen ‘ siyaset ve Ticaret’teki narsist yöneticilerin ürünüdür.
Prof. Dr. Acar Baltaş, iş dünyasında yönetim kademelerindeki basamaklarda yukarıya çıkıldıkça narsistlik davranışların daha sık görüldüğünü söylüyor ve narsist yöneticileri nasıl tanıyacağımızı şöyle anlatıyor: “Saygısızlık ve kabalığı açık sözlülük olarak kabul ederler - Her şeye hakkı olduğuna inanır. Ahlak ve kanunların kendileri için olmadığına inanırlar - Her şeyi bildiklerini düşünürler. Her konuda kesin fikirleri vardır - Fikirlerine karşı çıkanları uzaklaştırırlar - Şirketlerini içinde bulundukları endüstrinin merkezi, kendilerini de şirketlerinin merkezi olarak görürler. Dolayısıyla kendilerini endüstrinin vazgeçilmesi olarak değerlendirirler - Sürekli ilgi arayışı içindedirler. Kendi güçleri ve becerileri konusunda aşırı iyimserdirler.”
Sizce ülkemizde kimi işaret ediyor sayın Baltaş? Sayın Baltaş, belki birini işaret etmiyor, fakat tanımı ben de o’nu çağrıştırıyor.Evet, o’nu. O ve onun onları bu Türkiye’yi ele geçirdik zannediyorlar, fakat bilmiyorlar ki, Anadolu insan, bu kadar edilgen aptal değildir. Bir patladı mı, pir patlayacağını, gün gelecek öğrenecektir, o ve onun onları…
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder