Şimdi de İstanbul'un simgesi adalar yok ediliyor... İSTANBUL’DA PRENS ADALARININ KRALI BÜYÜKADA'YI MECLİS KARARIYLA KARADENİZ'E TAŞIYACAK ÇILGIN PROJEM
Ben, 15/04/1951’den, Ececan 19 Temmuz 1991’den bu yana ilk kez 27/08/2011’de Büyükada’ya geçiyoruz. Kadriye ise 19 Mayıs 1988’den sonra ikinci kez Büyükada’da… Saat 11. 40 Büyükada’ya gitmek için, önce Üsküdar’dan Kabataş’a geçtik, oradan da Büyükada vapuruna bindik. Saat 12.24. Vapur’un üzerinde ‘Mavi Marmara’ yazıyor. Çay servisi başladı. Çaylaaaar gerçekten çok güzel.
Ben bile 2 bardak içtim. Yolculuğumuzun 1.5 saat süreceğini söylüyor çay servisi yapan arkadaş. İstanbul’u genellikle “7 Tepeli İstanbul” diye tanımlarız. Ben tanımı; “7 tepeli müzeler kenti İstanbul” şeklinde genişletmekte kalmadım; “ Cennetin koridorundaki 7 Tepeli Müzeler ve Adalar Kenti İstanbul” şeklinde uzuuun bir ad koydum, rekor kırmak için. Meğer daha uzuuuuuuuun bir ad varmış; Dünyanın en zengin Krallıklarından olan Brunei’nin 40 yıllık kralı Hassan El Bolkiah’ın torunu için koyduğu; “Yang Teramat Mulia Pengiran Muda Abdul Muntaqim Ibni Duli Yang Teramat Mulia Paduka Seri Pengiran Muda Mahkota Pengiran Muda Haji Al-Muhtadee Billah.”
Gerçekten anlatılması güç İstanbul adaları karşımızda. Her biri sanki cennetin istasyonları gibi… Önce Kınalıada karşılıyor sizi, ardından Burgaz ve sırasıyla Heybeli ve bir adı da Prens adası olan Büyükada(Tüm adalara Prens adaları dendiğini söyleyenler de var. O zaman Büyükada, Kralada olmalı). Kınalı adanın hemen arkasında Sivri ve Kaşık Adası sizi gözlüyor.
Büyük adanın arkasındaki Sedef adası(Tavşan Adası denirmiş eskiden) ayrı bir güzel. Tüm bu adalar, İstanbul’a girerken biri tarafından durdurulmuş ve heyecanla sırasını bekliyorlar gibi geldi bana. Bence öyle değil; Bu adalar cennetin izdüşümü İstanbul’a girmek isteyenlerin bekletildiği cennet istasyonları… 13.30 Prensimiz Büyük Ada’ya kavuştuk. Yani dokuz adadan oluşan İstanbul Adalarının ilçe merkezine. 5400 Km2 yüzölçümüne, 2009 yılı itibarı ile 6812 kişilik nüfusa sahiptir. Bu nüfus yaz aylarında 10 -15 katına kadar çıkmaktadır.
Heyecan’dan çok, mahcubum, çünkü prens hazretlerini ilk kez ziyaret ediyorum.Denize koşut balıkçı restoranlar ile ünlü Gülistan caddesinde ‘martıların eşliğinde’ ilerliyoruz. Martılar kayboldu. Sesleri geliyor fakat göremiyoruz. Çünkü sıralı restoranlar ‘gölge yapıcı elemanlarla (Fr. Tente)’ ile denizden ve martılardan insanları ayırmış. Hiç de hoş değil.
Pardon İstanbul adalarını sayalım: “Büyükada, Burgaz Adası, Heybeliada, Kınalıada, Sedef Adası, Sivriada, Yassıada, Kaşık Adası (Pide veya Eşek Adası diyen de var) veTavşan Adası (Balıkçı Adası). Bu adalara bir yenisi eklenecekmiş. Dubai'de ki palmiye adaları gibi...Senin Adaya mı gereksinimin var, önce adalarına sahip çık. Marmara burada kısmen mavi. Eğer önlenemez ise, Marmara denizine ayağınızı bile sokamazsınız.
Kumsal diye bir şey sadece Riva ve Şile’de olduğu söyleniyor. Her ne kadar; Eskibağ Plajı, Halik Koyu Plajı, Prenses Koyu Plajı, Yörükali Plajı, Nakibey Plajı, Kumsal Plajı olsa da, Ege ve Marmara, hatta Karadeniz kadar rahat denize giremiyorsunuz, çünkü taşlık ve kayalık. Yalnız Aya Nikola Plajı kumsal. Belediye burayı daha da kumsallaştıracak proje çalışması içinde. Büyükada’nın güneyinde Yücetepe (203mt) ve Kuzeyinde Manastır tepesi (164) adlı iki tepesi vardır. Aya Yorgi Kilisesi ve Aya Yorgi Manastırı adanın en yüksek tepesindedir.
Rum Yetimhanesi Manastır tepesindedir (İsa=Hristos ). Görkemli ve etkileyici bir mimariye sahip olan Büyükada Rum Yetimhanesi dünyanın en büyük ahşap monoblok (tek parça-yekpare) karkas sistemde, yan bölümlerinde 6, diğer bölümlerinde 5 katlı inşa edilmiştir. Mimari açıdan Batı etkisinde 2. Abdülhamit tarafından inşa ettirilen ve Ada Cami sokağında bulunan Hamidiye Camii dikkat çeken bir yapıttır. Büyükada deyince akla Atlı binek arabası (Fr.Fayton diyoruz), atlı araba denince de Büyükada turu geliyor. Fenerlilerin aklına ise Lefter Küçükantonyadiyis…
Büyükada Turu’nun küçüğüne katıldık, çünkü bir de bunun büyüğü varmış ve o Birlik meydanından (Lunapark) ‘fazladan’ Aya Yorgi Manastırı ve Kilisesi’ne çıkıyormuş. Her ikisi de kapalı olduğu için vazgeçtik. Atlı arabanın sahibi Zara-Sivas’tan Nurettin Yıldırım. Sivaslı olduğumu söyledim(sonradan doğrusunu) ki fiyatta indirim yapsın, dahası bir yanlış yapmasın diye, fakat yine de fiyatından ödün vermedi. Öğrendik ki belediyenin saptadığı fiyatmış 60 TL. Büyük ada’da Sivaslıların çok olduğunu ve çoğunun da atlı arabacılık yaptığını söylüyor.
Büyükada aslında hiç de Prens gibi durmuyor, çünkü bakımsız. Çünkü AKP iktidarı yandaş belediyeler politikası güttüğü için, katkıyı bırak zorluk çıkarıyor diyor(lar). Nurettin’e; “ Son zamanlardaki Büyükada’daki sizlerle ilgili yayınlara ne diyorsun? diye soruyoruz”. Pek oralı değil. Faytoncuların genelde yabancı turistleri parasal açıdan tercih ettiğini, Türk müşterileri dikkate almadığı şekliyle soruyu açıyorum. Yine de fazla girmedi konuya.
Yalnız her yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi ‘Ulaşım A.Ş’ye 210 TL, Maliye’ye de 780 TL verdiklerini söyledi. Sorun atların kıçına gübre torbası bağlanmasına karşın, at pisliğinin hareket halinde yollara dağıldığı ve belediyenin sürekli bu at pisliğini toplamak zorunda kaldığı. İyi tarafı at pisliğinin ezilme tehlikesi geçirip asfalta yapışmaması, aksi taktirde süpürmek güçleşirdi. Ezilmiyorlar, çünkü motorlu araç yok. Klaksiyon sesi ve motor sesi yok. Sadece sessiz bisikletler, sesli martılar ve faytonlara bağlı atların nal sesleri.
Bir nevi organik bir ada. Eğer Nurettin’in dediği doğru ise, burada ne Ulaşım A.Ş, ne de Maliye para kazanıyor, salt Nurettinler kazanıyor. CHP’li belediye ise hiç kazanmıyor, at pisliği dışında. Ki böyle değil; Nürettin bir şeylerden çekindiği için, bir şeyleri anlatamıyor. Büyükada’da 500 fayton, 2000 adet at… Adeta at insandan çok gibi. Buradaki faytonlar Büyükşehir Ulaşım. A,Ş’ye, at boku temizlemek de Büyükada belediyesine ait. Şu bir gerçek ki AKP kendi Belediyeler ile iyi diyalog kuruyor. Diğerlerine ise pek sıcak bakmıyor, tezek bırakıyor.
Bu ulaşım A.Ş ilginç bir kuruluş. Dahası İstanbul Büyükşehir…İlçeler arası ulaşım araçlarına halk akbil basıyor. Yani para vermiyor. Akbil parasını halktan peşin alan belediye, ulaşım araçlarına olan Akbil paralarını 6 ay ve 1 yıl sonra ödüyormuş. Akbil sen neymişsin be abi, AK parti döneminde, aldın başını yürüdün. Nürettin Yıldırım renkli bir kişilik. Atlı binek arabası renk cümbüşü ile bezeli adeta. Lunapark (Birlik) meydanında Atlı binek arabaları, yani faytonlar öylesine renkli görüntüler veriyorlar ki, ister istemez Pakistan veya Hindistan’daki süslü/renkli kamyon ve otobüsler aklınıza geliyor. Pakistan ve Hindistan’daki abartılı süsleme kültürü kadar olmasa da, Büyükada Faytonları da arabası ve atıyla hayli süslü.
Nurettin, atları ve atları koşturduğu arabasıyla bütünleşmiş adeta. Atlar eski yarış atları. Biri beyaz, diğeri atkırmızısı (benim uydurmam). Birin adı Nazlı, diğerinin adı Firdevs. Ececan’a anlatırken dinliyorum; Firdevs gece kaçmış ve ahıra dönmemiş, üşütmüş. Sürekli hapşırmasının nedeni bu. Diğer faytonlara bakıyorum, ata “deeeh veya “brüüüüü” komutlarıyla atlarla konuşuyorlar, müşterileriyle asla… Nurettin ise bizle konuşmayı bırak, en az 6 yerde durarak Büyükada’nın önemli yerlerini anlattı; özellikle Nizam Mahallesinin Nizam caddesini. Bu cadde Yeşilçam sokağı gibi.
Doğrusu doğal film platosu gibi. Dudaktan kalbe, Hatırla sevgili, Kurtlar vadisi vb dizilerle, bazı Yeşilçam filmleri burada çekilmiş. Sırasıyla; Aya Nikola mevkii Rum Ortodoks mezarlığı, Aya Nikola Plajı ve buradan İsa tepesindeki ‘geçenlerde Fener Rum Patriğine devredilen (Anadolu’muzun tüm değerlerini bizim olmaktan son hızla çıkarıyoruz)’ Rum Yetimhanesi’ni (Ada’da Rum etkisi öylesine abartılı bir şekilde sürüyor ki, inanın sokakta gördüklerinizin tümünün Rum olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz), Stalin’den kaçan Lev Troçki’nin kaldığı (1929-33) evi, Dudaktan Kalbe dizisinde Lami ile Kenan’ın buluştuğu yer ve Gamze Özçelik’in evlendiği yer (İnanın dinlerken bir anda kim bunlar diye sorma gereksinimi duymadım değil, çünkü tanımıyordum), Reşat Nuri Güntek’in romanlarını yazdığı ev (Pembe bir köşk ve de çok güzel. Şimdilerde yeğeninin yeğeni olan değerli sanatçı Ayla Algan kalıyormuş), Dudaktan Kalbe dizi çekiminin yapıldığı yönetmen Abdullah Oğuz’un evini, Hatırla Sevgili dizisinde yer alan evi…
Nurettin tüm bunları ve buraları durarak tek-tek anlattı bize. Gördük ki, sadece atlarını değil, insanları da çok seviyor. Nurettin’in duruşu, bir bağlamda hayvanları sevenin insanları çok sevdiğinin tipik örneği. Gerçekten, salt arabası değil kendi de renkli, çünkü İz TV kendisiyle saatlerce bilgi almış, söyleşi yapmış. Büyükada ve yerleşimin olduğu diğer tüm adalarda motorlu araç yok, aksine aşırı oksijen var, çünkü motorlu araçlarla birlikte zehirli karbondioksit gazı adaları terk etmiş. Terk ettiren de, motorlu araçları yasak eden Atatürk.
Eğer bir Amerikalı akademisyen 18 yıl araştırıp, sonunda dünyanın en büyük lideri olarak Atatürk’ü seçiyorsa, bilmem Atatürk için bir şeyler demeye gerek var mı? Bence dünyanın 8. harikası Atatürk olmalıdır. Büyükada ve diğer şehzadeleri; motorlu araçtan yoksun halleriyle, doğası ve doğanı (tüm canlılar) birlik olup Organik adalar grubu oluşturmuşlar sanki… Atlı binek arabaları ve Bisiklet ve de Ayaklet(yürümek demek istedim). Ada’da kalan herkesi çok yaşlı olmalarına karşın genç gördüm. Büyük olasılıkla Bisiklet ve Ayaklet sayesinde olsa gerek.
Bisiklet ile pedalı, ayaklet ile adımların hızlanır; bundan daha sağlıklı yaşam olur mu? Saat 17.00’de Adaları terk ediyoruz. Aslında oksijeni terk ederek karbondioksit’e doğru yol alıyoruz. Ve öğreniyoruz ki; Adaların simgesi faytonlar kalkıyor. İstanbul Ulaşım Koordinasyon Merkezi faytonlarla ilgili bir rapor hazırladı. Çevre kirliliğine yol açtıkları, yani doğaya zarar verdikleri gerekçesiyle faytonların yerine elektrikli araç kullanılmasına karar verildi. Faytoncular ve ada müdavimleri ise karara tepkili. Büyükada'da bulunan 226 faytondan 86 tanesi kamulaştırılacak. Faytonların yerini ilk aşamada 40 tane elektrikli araç alacak.
Barınak sorunu karara en büyük gerekçe olarak gösteriliyor(24 Mart 2012). Tüm değerler nasıl yok ediliyor. Evet, faytonlar orda doğaya değer veren anlayışın değerlerinden idi. Görün ve izleyin; o elektrikli araçları kimler ithal edecek ve Adalardaki işletmesini kimler üstlenecek…
Şunu da belirtmekte fayda var: Bataryalı (hibrid olmayan) araçlarla ilgili en büyük eleştiri, bu otomobilleri kullandığı elektriğin de elektrik santrallerinde karbondioksit salımına sebep olduğudur. Aynı zamanda büyük ve ağır bataryalarının çevreye zararlı olduğu da söylenmektedir.
Benim bir önerim var: “Adaların tümünü yerini İBB Meclis kararıyla, Recep beyin çılgın projesi olan ‘ikinci İstanbul Boğazı’ndan’, ada yoksulu Karadeniz’e taşıyalım. Veya Adalara özelleştirelim…Yok, yok, satalım…” Yeter be kardeşim, kendinize gelin!!!
ŞEVKET ÇORBACIOĞLUGEZ-GÖR-YAZ
evesbere@mynet.com
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder