ABDULLAH AVCI’DAN MOURİNHO YARATMAK İSTEYENLERİ ROMANYA VE MACARLAR PERİŞAN ETTİ(1-0, 3-1)
Eksikler, yanlışlar ve haksızlıklar karşısında, sessiz düşünmek için yazan biriyim. Önceleri, bu olgular karşısında yazmaz, sözlü ve sesli düşünür çevremi rahatsız ederdim.
Bazen o denli sessiz düşünürüm ki, sessizliğim birikir ve depolamak zorunda kalırım, günü geldiğinde kullanmak için.
Aşağıda okuyacağınız yazı, depoya alınmış ‘Abdullah Avcı ile ilgili’ yazılarımdan biri. Günü geldiği için, depodaki bu yazıma eklemeler yaparak yayınlamaya karar verdim.
İşte o yazı:
Hiddink'i getirerek iyi bir av yaptıklarını sananlar, sonunda Avcı'yı getirmek zorunda kaldılar.
Avcı, bildiğimiz Abdullah Avcı. Üç büyüklere kök söktüren, futboldan da geçinmeye başlayanların yarattığı İBB’nin çalıştırıcısı. Fazlası; Dinden ve yoksuldan geçinenlerin futboldan da geçinmek için kullandıkları ve de bir yerlere taşıdıkları, futbol oynamış ama yıldız olamamış(olanları gördük, tepkisinde fazla haklı sayılmazsınız) futbol bilmişi.
Avcı bir Josê Mourinho olur mu?
Önce Josê Mourinho’nun ilk yıllarına bir bakalım:
“Jose Mourinho; 26 Ocak 1963 Portekiz Setubal’da dünyaya geldi. Futbol kariyerine oyuncu olarak başladı. Ancak kariyerinden tatmin olmayınca teknik direktör olmaya karar verdi. 1990'larda asistan menajerlik ve genç takımlara teknik direktörlük yaptıktan sonra Bobby Robson’ın tercümanlığını yapmaya başladı. Mourinho, Bobby Robson ile Sporting Lizbon, F.C. Porto ve F.C. Barcelona’da birlikte çalıştı…Teknik direktörlüğe odaklanmaya başlayan Mourinho, S.L. Benfica ve U.D. Leiria takımlarını çalıştırdı. 2002 yılında FC Porto'ya teknik direktör olarak geri dönen Jose Mourinho, bu kulüpte kazandığı başarılar ile dikkat çekti…2004 yılında, FC Porto ile Portekiz 1. Ligi'nde tekrar şampiyonluk yaşayan Mourinho, aynı yıl avrupa futbolundaki en büyük onur olan Şampiyonlar Ligi'ni kazandı….Mourinho, kazandığı başarıların ardından İngiltere'deki Chelsea F.C. takımına gitti…Ayrıca 2004-2005 ve 2005-2006 sezonlarında Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu (IFFHS) tarafından dünyanın en iyi teknik direktörü seçildi…Ve ardından İnter Milan ve de şimdi Real Madrid…”
Neden bunlara yer verdim? Birileri Abdullah Avcı’yı Josê Mourinho benzetiyorlar da…Değil benzemesini, onu aşmasını canı gönülden isteyenlerdenim.
A. Avcı’nın ilk yıllarına bir bakalım:
“31 Temmuz 1963 doğumlu. Rize Salarhalı'dan. Futbola Vefa'da başladı. Sırasıyla Fatih Karagümrük, Rizespor, Kahramanmaraşspor, Bakırköyspor, Kasımpaşa ve İstanbulspor oynadı… 7 maç İstanbulspor takımını çalıştırdı(1999-2000). Galatasaray PAF takımında teknik direktör olarak görev aldı(2004-2005). Türkiye 17 Yaş Altı Millî Futbol Takımını, önce Avrupa şampiyonu yaptı, ardından dünya 4.'sü yaptı(2004)…2006’dan beri İ.B.Belediyespor'u çalıştırıyor.. 2006-2007 sezonunda Lig A'yı 2. sırada bitirerek İBB’yi Süper Lige’e taşıdı.(2007- 2008). Sezonuna kötü bir başlangıç yaptı. İ.B.B, Süper Lig'in 2007-2008 sezonunu 12. sırada, 2008-2009 sezonunu 9. sırada, 2009-2010 sezonunu 6. sırada, 2010-2011 sezonunu 12. sırada tamamladı.”
Mourinho’dan 6 ay küçük olan Avcı ile Mourinho’nun ortak yanları, ikisinin de 1963 doğumlu olmaları, futbolda yıldız olamamaları, fakat çalıştırıcılıkta yıldız olmaları.
Avcı asla, Mourinho gibi yıldız olamaz. Avcı olsa-olsa Avcı olur ve de futbolumuzda bugüne dek yakalanmış başarıları belki yineleyebilir. Kesinlikle futbolumuzun belli periyotlarda kazandığı başarının ötesine geçemez. Dedim ya, siz ‘Ulusal futbol takımının başına’ eğer birini getirecekseniz, Hiddink’i, Şenol Güneşi, Fatih Terim’i ve Mustafa Denizli’yi aşmış bir yeteneği getirmemelisiniz. Görece başarıları ile kendini göstermiş çalıştırıcıyı değil.
Tamam, haklısınız Abdullah Avcı geleceği olan bir çalıştırıcı, fakat Türkiye’de futbolun öylesi bir yapısı var ki, asla onun başarısını hazmetmez. Yazın bir yere, Dünya kupası elemeleri başlasın, 4. maç sonrası tefe koyup oynamaya başlar o birileri.
Hemşerimin çok dikkatli olması gerekir. Sakin ve akıllı duruşu, avantaj. Bu özelliklerini sürdürmesi gerekir, çünkü yarın kısmen başarı çizgisine oturmaz ise, Rizeli olduğu için Ulusal takımın başına getirildi denecek. Tıpkı Trabzonlu Haluk Ulusoy’un, Trabzonlu Şenol Güneş’i getirdiği gibi.
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Eğer; Avcı'ya süre tanınmaz ve futbol yorumcusu olarak gösterilen futbol teröristlerinin önüne atılır ise, Avcı'nın; FB, GS, BJK 'avlarıyla' kazandığı süper lig'deki karizması çiziLmek bir yana, tümden silinir....Ersun Yenal'ı anımsayanınız var mı?
Rizeli oluşu, Ersun Yenal’dan avantajlı kılabilir, fakaaaaaaa ve…..ka basmaması gerekir.
Yazımla çelişen bir değerlendirme ile yazımı sonlandırıyorum:
Avcı’nın, bir devrim yaparak, çok çok başarılı olma olasılığını yabana atmayın…
Fakat göreve başladıktan sonra yaptığı; “Futbolcuları, örf ve adetlerimize uygun bir yapı içine girmek zorundadır” şeklindeki açıklaması, sanki dinden geçinenlerin futboldan da geçinme yolunda üstlenilmiş özgörev izlenimi verdiğini de yabana atmamak gerekir…
Anlaşıldığı gibi, bugün yaşanan bu olayları, ben Avcı, göreve geldiği gün yazmışım-Ki benzer değerlendirmeleri, yayında olan ‘Şutluyorum’ yazılarımda görebilirsiniz.
Abdullah Avcı’nın en büyük yanlışı; kendisinden
Mourinho olacağına(kendisini belki değil), fakat çevresindeki kimlikleri, özellikle futboldan da geçinenleri inandırması oldu.
İnanının ‘Galatasaray ‘a geleceği gündeme gelmiş’ Avcı’ya ben de en az onlar kadar inanıyordum. Öyle ki, Mourinho değil de, Terim, Denizli ve Güneş tarzının yanında, Ersun Yenal’ı aşan bir Avcı tarzı geliştireceği ve kabul göreceğini düşünüyordum. Çünkü ülkemizi futbolunun buna gereksinimi vardı.
Ne zaman ki; “Futbolcuları, örf ve adetlerimize uygun bir yapı içine girmek zorundadır” açıklaması, benim tüm inancımı sarstı(Galatasaray’ın ondan neden vazgeçtiğini bu noktada anladım).
Çünkü, bu açıklama sonrası öyle bir süreç işledi ki, hem kendisini, hem ulusal futbol takımın örseledi.
Bunların başında elbette ki, Selçuk İnan olayıdır. O talihsiz açıklamaları nedeniyle, Selçuk İnan’ı ulusal takımda oynatmaması, olayın farklı yerlere taşınmasına neden oldu.
Selçuk’un yerine tercih edilen kişinin(Emre Belezoğlu), Okan Buruk ile hareket etmesi, Avcı’nın da bu kişilerin etkisi altında kalması, geçmişte Okan Buruk, Emre Belezoğlu ve Hakan Şükür arasındaki ilişki ve bunların bir grup dinden geçinenlere yakın duruşları, kısacası; tüm bunlar yazılan senaryolara belli boyutlarda haklılık kazandırmıştır.
Diğer taraftan; her ne kadar Galatasaray ve Fener’den sekiz futbolcu aldıysa da, bunları iyi değerlendirememesi, Beşiktaş’tan 1, Bursaspor, Trabzonspor ve diğer ulusal takımlardan hiç oyuncu almaması bu takımların ve taraftarlarının tepkisine neden olmuştur. Ayrıca da; bu takımları olumsuz etkilemiştir.
Bu olumsuz etkilenmeden de bence en büyük payı Avcı ile birlikte, ulusal takım, Selçuk İnan ve Galatasaray’ın aldığını düşünüyorum.
Tekrar ediyorum. Avcı, asla başarısız bir kimlik değil, bilerek veya bilmeyerek futboldan da geçinmeye başlayanların oyununa gelmiş görece başarısızlığın sahibi bir kimliktir.
Kesinlikle, hatalarını görmeli ve görevine devam etmelidir. Macaristan’ı yendiğimiz taktirde en az Play0f şansını yakalarız, çünkü Romanya’ya Romanya’da yenilmeyecek takım değil.
Romanya ‘ya Fener Stadında yenildik. Bu maç neden böylesi bozuk zeminde oynatıldı, anlamış değilim.
Maçı, sakatlar yüzünden değil, sakat duruşlar nedeniyle kaybettik. Bana kimse çıkıp; ‘Selçuk ve Burak sakatlardı’ demesin. Onlar, fiziken değil, sakat tercihlerden dolayı, kafaca sakat oyunculardı.
Caner ve Aydın Yılmaz’ı neden oyuna almadığını da çözmüş değilim. Evet, 69. Dakikada ilk kez A milli olan Emre Çolak’ın yerine Aydın’ı veya Caner’i oyuna alabilrdin; ille de Mevlüt Erdinç’in yerine. Emre Çolak’ı aslında ilk 11’de oynatmalıydı Mehmet Topal’ın veya Emre Belezoğlu’nun yerine. Siz Emre Çolak’ı ilk 11’de sahaya sürmez iseniz, o çocuğun deneyimsiz olduğunu yüzüne haykırmış olursunuz ve o’nu oyuna aldığınızda da, o psikoloji ile, o oyucunun, o ayakları, o anda orada birbirine dolanır.
Volkan için; “Böylesi bir deneyimli kaleci, nasıl zamansız çıkış yapar” diyenler; eğer Volkan o golu yemeseydi; “ Bu zamanlamaya ancak Volkan gibi kaleci yapar” diyecek olanlardır ve futbolumuzu mahvedenlerdir.
Kanatlara ve ayaklar top atacak, birinci bölgeden, ikinci ve üçüncü bölgeyi harekete geçirecek tek oyuncu Türkiye’de Selçuk İnan’dır. Ve Selçuk İnan olayı Avcı’nın en büyük talihsizliğidir.
Bundandır ki; 12 Ekim 2012 günü Sarı kırmızılıların maçında, sarı olan Romanya, kırmızı olan Türkiye’mizi yendi.
Diyorum, Romanya’yi biz yeneriz. Lütfen Avcı’ya, kimse karışmasın ve Macaristan’ı yensin(Bu yazıyı, 16 Ekim 2012’deki Macaristan maçı sonrası yayınlayacağım). Aksi taktirde, 10 yıldır her şeyi mahvedenler(Avcı’nın yerine kendilerine benzeyen birine getirerek), futbolumuzu da mahvedecek. Ve suçlusu, asla Avcı olmayacaktır(bana göre).
Hakemler: Howard Melton Webb, Michael Mullarkey, Darren Cann (İngiltere)
Türkiye: Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Semih Kaya, Ömer Toprak, Hasan Ali Kaldırım, Hamit Altıntop (Dk. 61 Mevlüt Erdinç), Mehmet Topal, Emre Belözoğlu (Dk. 80 Nuri Şahin), Sercan Sararer (Dk. 68 Emre Çolak), Arda Turan, Umut Bulut
Romanya: Tatarusanu, Tamas, Chiriches, Goian, Ras-Dinca, Torje, Pintilii, Bourceanu, Stancu (Dk. 82 Mutu), Grozav (Dk. 50 Cocis), Marica (Dk. 79 Chipciu)
Gol: Dk. 45+1 Grozav (Romanya)
Kompakt oynamamışız(Christoph Paul Daum’dan kalma). Bu da, yeni bir tümce. ‘Kompakt futbol’ demekle, derli toplu futbol oynamıyoruz demek istiyor hazret. Daha açık söylemle, küçük bir alanda futbolcuların birbirine çok yakın oynayıp, kalabalık olarak savunma ve hücuma geçemiyorlar demek istiyorlar. Geri dörtlünün sağ ve soldaki beklerin, kanat oyuncuların arkasından kanat varyasyonlarına/ataklarına katılmasına ‘tandem futbol’ dedikleri gibi. Çok bildiğini vurgulayacaklar ya, yeni bir sözcükle futbolumuzu anlaşılır olmaktan çıkarıyor. Hani, futbol halk için oynanıyor. Şimdi ben de çıkıp; katı defansa, Ortodoks defans mı veya, zaman-zaman gedik veren esnek defansa Fleksibil defans mı desem. Kilitlediğimiz/Felç ettiğimiz futbola, ‘paralize futbol oynuyoruz’ mu desem. Kaç kişi, anlar ki. Elbette ki halk ağzı derken Erman Toroğlu ağzıyla, değil anlaşılır ağzıyla konuşalım diyorum.
Unuttum; bir de ‘çok eskiden beri söylen’ “Total Futbol” var, her oyuncunun, her mevkide oynadığı futbol sistemi(o’nu da söyleyelim dedik).
Nedense, Hollanda maçındaki Selçuk İnan olayında Avcı’ya ve kadrosuna saldıran, Romanya perişanlığından sonra, Avcı ve kadrosu hakkında tek söz etmediler. Ya sessiz protesto içinde idiler, ya da Macaristan maçı öncesi sustular, ya da Avcı’nın arkasında olan kimliklerden tehdit aldılar ve korktular.
10 yıldır her şeyi mahvedenler, futbolumuzu da mı mahvediyorlar!?
Ne diyeyim ki; sesli ve sözlü düşünmenin tam zamanı. Bazı insanlara bağırmanın. Ben yine sessiz düşüneceğim, yani yazacağım.
Bugün günlerden 16 Ekim 2012. Macaristan ile Budapeşte’de maçımız var. Yani Türkler ve Hunlar karşı karşıya. Daha gizemli söylemle, Atilla’nın torunları karşı-karşıya.
Biz bu Macaristan’ı, en iyi zamanında, dahası; tüm ülkeleri dize getiren Ferenc Puskaslı….Macaristan’ı 19 Şubat 1956 senesinde İstanbul’da 3-1 yenerek, Halit Kıvanç’ın anlatımıyla dünya’yı yerinden oynatmıştık. Çünkü, Dünya ajansları Türkiye’nin, hiç kimsenin yenemediği Macaristan’ı 3-1 yenmesine inanamamış ve uzun süre Macaristan 3- 1 yendi diye haber geçmişlerdi. Nedeni; deplasmanda 5-1 yendikleri 15 Haziran1952 tarihi ile 1956 yılları arasında, bu sosyalist Macaristan takım yalnız bir kez yenilmişti(1954 dünya kupası finalinde Almanya’ya karşı favori oldukları final maçında 3-2 yenilmesi) ve İngiltere’ye Weblley’de 6 gol atmış bir takımdır(25 Kasım 1953. Efsanevi solak Puskas topukla gol attığı ve 6-3 biten maç. Macaristan’daki maçta da 7-4 yendiler İngiltere’yi, yıl 1954).
En önemlisi; takımdaki her oyuncunun(kaleci hariç), her mevkide oynadığı sistemi uygulayan, yani total futbolu dünyada ilk kez oynayan takımdır.
İşte, ne bir Avrupa, ne de Dünya şampiyonluğu olmayan, fakat yenilmez güçlü Macarların(Mighty Magyars) o efsanevi takım kadrosu:
Kaleciler: “1 Gyula Grosıcs-21 Sándor Gellér-22 Géza Gulyás”
Defanslar: “2 Jenő Buzánszky-3 Gyula Lóránt-4 Mihály Lantos-12 Béla Kárpátı-13 Pál Várhıdı”
Ortasaha: “5 József Bozsık-6 József Zakarıás-9 Nándor Hıdegkutı-14 Imre Kovács-15 Ferenc Szojka-16 László Budaı”
Forvetler: “7 József Tóth-8 Sándor Kocsıs -10 Ferenc Puskás -11 Zoltán Czıbor-17 Ferenc Machos-18 Lajos Csordás-19 Péter Palotás-20 Mihály Tóth”
Tarih: 19 Şubat 1956
Hakem: Stefanoviç (Yugoslavya Federasyonu)
Türkiye: Turgay Şeren (GS, Kaptan), Ali Beratlıgil (GS), Ahmet Berman (BJK), Mustafa Ertan (Ankara Karagücü) (Dk.75 Saim Tayşengil (GS)), Naci Erdem (FB), Nusret Ülük (BJK), İsfendiyar Açıksöz (GS), Coşkun Özarı (GS), Metin Oktay (GS), Kadri Aytaç (GS), Lefter Küçükandonyadis (FB)
Macaristan: Farago- Buzansky, Lantos- Szojka, Bozsik, Kotasz- TothIı (Dk.46 Csordas), Machos, Tichy (Dk.31 Hidegkuti), Puskas, Czibor
Goller: Lefter Küçükandonyadis (Dk. 6) 1-0 Lefter Küçükandonyadis (38 Penaltıdan) 2-0
Metin Oktay (Dk. 46) 3-0 Puskas (Dk. 76) 3-1
Fakat tam 56 yıl sonra; A Milli Takımımız, Romanya mağlubiyetinin ardından Dünya Kupası Elemeleri D Grubu'nda büyük önem taşıyan karşılaşmada Macaristan'a 3-1 yenilmekten kurtulamadı. Evet, Puskaslı, Grosıcs, Cziborlu Macaristan’ı yenen Türkiye, Macaristan’dan bir şekilde, 3-1’e, 3-1 ile yanıt almıştı, tam 56 yıl sonra.
Doğrudur, daha önce 5-0(1982), 6-0(1984), 4-1(1932 ve 1990) gibi açık skorlarla yenmişlerdi, fakat bizim skorumuz gibi(3-1) yenmemişlerdi.
Bu maçın nesi yazılır ki/ Bu maçın ancak, gitmesi gereken, ulusal takımdan uzaklaştırılması gereken oyuncuları yazılır. Bunların başında Emre Belezoğlu geliyor(Diğerlerini siz sıralayın). Terim, 1996’da ulusal takımın başına geçince böyle yapmıştı. Örneğin Oğuz Çetin’in yerine Sergen Yalçın’ı getirdiği gibi, Avcı’nın da Emre Belezoğlu’nun yerine, Emre Çolak’ı getirmesi gerekirdi( veya Selçuk İnan’ı harcamasaydı) sonuç böyle olmazdı. Aslında, TFF, nasıl ki 1996’DA Sepp Piontek’in yerine, Piontek’in öğrencisi Terim’i getirdi, Hiddink’in yerine de Terim benzeri birini getirmeli idi, Avcı’yı değil. Getiremezdi, çünkü, futbola doymuş bir Hiddink’i getirerek, bir Terim benzeri öğrenci yetiştirmeye olanak tanımadı.
Stat: Ferenc Puskas
Hakemler: Daniele Orsato, Mauro Tonolini, Lorenzo Manganelli (İtalya)
Macaristan: Bogdan, Vanczak, Kadar, Elek (Dk. 46 Patkai), Varga, Szlai, Gera, Koman (Dk. 74 Koltai), Meszaros, Hajnal (Dk. 77 Pinter), Korcsmar
Türkiye: Volkan Demirel(Fenerbahçe), Hamit Altıntop(Galatasaray), Ömer Toprak(Bayer Leverkusen), Egemen Korkmaz(Fenerbahçe), Hasan Ali(Fenerbahçe), Nuri Şahin(Liverpool), Emre Belözoğlu(Atletico Madrid), Tunay Torun(Stuttgart-İkinci yarı Galatasaraylı Aydın Yılmaz girdi), Mehmet Ekici(Werder Bremen- 65. Dakikada Nürnberg’den Sercan Sararer girdi), Caner Erkin(Fenerbahçe. 75. Dakikada Galatasaraylı Umut Bulut girdi), Mevlüt Erdinç(Rennes)
Goller: Dk. 23 Mevlüt (Türkiye), Dk. 31 Koman, Dk. 50 Szalai, Dk. 57 Gera (penaltıdan) (Macaristan)
Ve sonunda, 2014’teki Dünya Kupası hayallerimiz, yani Brezilya hayalimiz bitti.
Birileri futbolumuzu da mahvetti.
Fakat ben kendi kendime söz verdim, Kadriye ve Ececan’ı Brezilya sürprizi yaşatacağım. Belli mi olur, Alex’i de görürüz.
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
ŞUTLUYORUM
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder