YİNE BİRKAÇ KİŞİ KONUŞTU, BİRÇOK KİŞİ KUZU-KUZU DİNLEDİ
Evet;
Birçok kişi(halk) değil birkaç kişi(seçkinler) 2013 için düşündü:
Hürriyet Gazetesi Türkiye ve dünyadan önemli isimlere 2013 öngörülerini yazdırdı...
İyi de, halkın hiç mi fikri yoktu? Hep birkaç kişi düşünecek, birçok kişi, yanı halk peşinden mi koşacak.
İşte o birkaç kişinin fikirleri ve de birçok kişiden, yani halktan ikisinin yanıtı:
Cemil Çiçek(TBMM Başkanı); “Toprak anlaşmazlığı, ekonomik kaynakların, etnik ve dini ayrımcılık gibi nedenlere dayalı çalışmaların özellikle Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda meydana geliyor olması düşündürücüdür…Suriye’nin içine düştüğü belirsizlik bizleri üzmüştür. Temennimiz ülkemizdeki sığınmacılar başta olmak üzere, yerinden yurdundan olmuş yüz binlerce Suriyelinin evlerine dönebilecekleri demokratik bir yönetime kavuşmalarıdır.”
Evet, düşündürücüdür; Bir Müslüman ülke olarak, iktidarınızın, emperyal güçler tarafından katledilmesini seyretmeyi bırak, çanak tutması düşündürücüdür.
200 binlere yaklaşan Suriye göçmenlerini vatanadşlık hakkı tanıyıp, oy deposuna dönüştürmeyeceğinizin garantisi nedir? Sizin iktidarınız ne kadar demokratiktir. Baksanıza, size sempatıyla bakan Zeki Demirkubuz bile sizin iktidarınız için; ‘Cuntayı, hayatı boyunca sürekli askeri, sivil baskı dönemlerini yaşamış, bu konuda bedel ödemiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; özellikle son birkaç yılda başında heyecan bile duyduğum bütün gelişmelere karşı bütün umudumu yitirdim. Ergenekon, Balyoz gibi davalara bile büyük bir şüphe ile bakıyorum. Gazeteciler ve aydınların yargılanma şeklinden bahsetmiyorum bile. Darbeci ya da benzer işlerle suçlananların bile ne kadar adil yargılandıklarından bahsediyorum. Diğerlerini; sahipsizleri, sosyalistleri siz düşünün. ÇHD, KCK operasyonları utanç verici boyutlarda.” diyebiliyor.
Anders Fogh Rasmussen(Nato Genel Sekreteri); “Savunma hedefiyle yapılacak Patriot füzesi yerleştirme, ülkeyi olası tehditlerden korumanın yanı sıra Türkiye’nin günüydoğu sınırındaki gerginliğin azaltılmasına da destek olacaktır…NATO’nun füze yerleştirme girişimi, birlikte hareket ederek ne gibi imkanlara sahip olabileceğimizi ve yalnız başına aşamayacağımız 21. Yüzyılın savunma güçlüklerinin üstesinden nasıl gelebileceğimizi gösteren bir olaydır.”
Yalancının…Birincisi, hangi ülke, hangi tehditten korunacaktır? İsrail mi, küresel efendilerin çıkarı mı? İkincisi; güneydoğu sınırındaki gerginliğin adını koyun. Bu gerginlik, Suriye ve emperyal güçler arasındaki gerginlik mi, Süriye Türkiye gerginliği mi, yoksa PKK Türkiye gerginliği mi?
Sahi, Fransa’daki üç kadının katledenler kimler? PKK, Emperyal küresel efendiler ve AKP kurgusu olmasın. Çünkü, bunlar PKK’nin silahları bırakmasına karşı grubun teorisyen üç kadını idi.
Şu sorum çok önemli; “Büyük Kürdistan’a Akdeniz’de bir koridor oluşturmak için Türkiye’yi parçalama projesi olmasın, bu patriot ile güneydoğu gerginliğini giderme projesi?
Kemal Kılıçdaroğlu(CHP Genel Başkanı); “AB fikrinden uzaklaşma, Ortadoğu’da izlenen siyaset, ekonomik kriz ve toplumsal gerginlik Türkiye’de bu yıl değişim ihtiyacını derinden hissettirecek ve kaybettiğimiz bir değerin,’insan’ın farkına varacağız…Kişiye özel rejim arayışı Türkiye’yi hızla marjinalleştirmekte ve ‘muasır medeniyet’ hedefinden saptırmaktadır. Önümüzdeki dönemde karşı karşıya olduğumuz en büyük risk budur…AB hedefinden kopmak Türkiye’yi sıradanlaştıracak ve kendi medeniyet dünyasındaki cazibesini bile sıfırlayacaktır.”
AKP politikalarıyla boş beyine dönüştürülmüş insanımızın boş beyine günde üç kez alması gereken ilaç gibi bir değerlendirme. Gönül ister ki, CHP içindeki bazı insancıklara da bu ilaçtan verilebilsin. Bu ilacı engelleyen, salt kendilerini partiye taşıyan, proje ve program taşımayan kimlikler üzerine gidilsin. En önemlisi, CHP içinde, sizden ve CHP’den soyut kişiye özel kimlik oluşturan, salt milletvekili olmak isteyen bekleyicilerin yarattığı durağanlığın önüne geçilebilsin.
Haşim Kılıç(Anayasa Mahkemesi Başkanı); “Yeni Anayasa sürecinin başarı şansı, normların nasıl kaleme alınacağı sorunundan önce, tarafların yaşadığı güven sorununun nasıl aşılacağına bağlıdır…Daha önce özgürlüklerin sınırlarından şikayetçi olanlar, güce kavuştuklarında bu sınırların bekçiliğine soyundu..”
Sayın Kılıç, her zamanki ‘hem nalına hem mıhına’ duruşunu gösterir bir ifade sunmuşsun. Anayasa normlarından söz ediyorsun etmesine de, bir iktisatçı olarak Anayasa Mahkemesi’nin başında olman sence ne kadar doğru olduğunun yanıtını verebilirsin. Böylesi bir kimlik Anayasanın yeniden yazılmasına ne kadar katkı koyobilir? Nun için söylediklerin benim için bir anlam ifade etmiyor.
Taner yıldız( Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı); Petrol ve doğalgaz aramayla ilgili yatırım miktarlarını 10 yıl önceye göre 14 kat artırdık…Hükümet olarak hedefimizi 2023 yılına kadar belirledik. Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş yıldönümünde dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefliyoruz.
Sayın Bakan;
Yatırım konusunda, hangi iktidar bir öncekinin önüne geçmez ki? Eğer, yeni bir iktidar, eskinin önüne geçemez ise, o ülke batmış demektir. Eşyanın doğasına aykırıdır, ilerlememek, siz dursanız bile zaman sizi bir yerlere sürükler. Bu sürüklenişi yatırım zenginliği olarak görmek hata bence.
Hiçbir iktidar hedefsiz konuşmaz. Her iktidarın, abartı boyutunda bir hedefi vardır. Bu nedenle 2023’teki dünyanın en büyük 10 ekonomisi olma iddianızı saygıyla karşılıyorul, fakat çok zor. Zorluk sizden kaynaklanıyor. Doğal ve var olan fiziki kaynakları satarak, yok ederek büyük olunmaz, ancak küçük olunur ve sonu yıkımdır. Siz önce ‘HES’ler kimleri besler’ in yanıtını verin. Uç kuruşluk enerji için dereleri ve ormanları, yani doğayı, beraberinde de doğanı(tüm canlıları) yok ederek ve de özel-leştirme politikanızla tüm ulusal değerleri satarak nasıl büyük olunur sayın Yıldız?
Binalı Yıldırım(Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı); “Bu yıl Marmaray tamamlanıyor. Üçüncü köprünün temeli atılıyor. Ankara-İstanbul 3 saate iniyor ve üçüncü hava limanı için düğmeye balıyor.”
Sayın Yıldız için söylediklerim sizin için de geçerlidir. Evet, İstanbul ağırlıklı konuşmuşsunuz. Belli ki amaç ‘Şehir Devleti’ne gitmek. Unutmuşssun, ikinci boğaz inşasını; hani canım, daha çok boğaz köprüleri inşa etmek için…Boğaz köprüleri boğazın incisi değil, Türkiye’nin sancısıdır, çünkü aynısını Çanakkale boğazı için de düşünüyorsunuz..
Metehan Demir(Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi); “Partiler yeni anayasa için uzlaşamaz. Olursa büyük mucize gerçekleşmiş olur. AK Parti bu nedenle kısmi anayasa değişikliğiyle bir başkanlık sistemi deneyebilir. Gelişmeler pazarlığa tabii. Peki başbakan kim olur..Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olacak mı? En yakanındakiler, ‘Oldukça niyetli’ diyor. Ama bu mevcut Cumhurbaşkanlığı yetkileriyle ve yasal donanımıyla Erdoğan köşke çıkar mı, sanmam!
Metehan’ın kuşkularına katılıyorum. Eklenecek bir şey yok, çünkü Başbakanımıza çok yakın biri. Bir şey eklemek isterim. Kesin, önümüzdeki süreçte AKP parçalanma sürecine girecektir, çünkü bilinen 2 grup arasında büyük bir gerilim var. Bunu Metehan söyleyemiyor. Gerilimin en büyüğü, bu gerilimi saklama gerilimidir, ki o gerilim asıl gerilimden daha tehlikelidir ve bir gün patlayacaktır. O patlamada, tüm AKP zarar görür. Eğer Metehan’ın dediği gibi, Erdoğan mevcut anayasa ile Cumhurbaşkanı olur ise, iktidara da, AKP değil, büyük olasılıkla CHP gelir ve bu Erdoğan’ın sonunu da getirir.
Salim Dervişoğlu(Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı); “Türkiye7nin güçlü, iyi eğitilmiş tecrübeli personelden oluşan, modern harp silah ve gereçleriyle teçhiz edilmiş bir orduyu kurmak ve idame ettirmek zarureti var…Terörle mücadele klasik gereçlerin yanında çok miktarda personel gerektirmektedir. Bu personelin ileri profesyonellik düzeyinde olması gerekir. Bu durum silahlı kuvvetler komutanlarını profesyonel ordu düşüncesine daha fazla yakınlaşmaya zorlamıştır.
Dervişoğlu bu senin görüşün. Birileri bunu istiyor zaten, yani kendi profesyonel ordusunu kurmayı. Faşizmi kurumsallaştırmak Atatürk’ü durağanlaştırıp, ideolojisinin önünü açmak, temel yaklaşımları.
Modern harp silah ve gereçleriyle teçhiz edilmiş bir orduyu sana kurdururlar mı? Aselsan’da uçak teknolojisi bilim adamlarının sır ölümü hakkında bana ne söyleyebilirsin? Daha, dün(27 Ocak 2013), Atom fizikçisi Prof. Dr. Gökhan Budak durduk yere neden intihar ettiğinin yanıtı ne sizce?
Senin yaklaşımını sadece, bir ideolojiye silahlı güç oluşturmak projesini çağrıştırmanın ötesinde bir anlam taşımıyor.
Önümüzdeki seçimlerde AKP’den aday yapılırsan hiç şaşırmayacağım.
Cengiz Çandar(Radikal Gazetesi Yazarı); 2013 sona erdiği zaman, Ortadoğu’da 2012’ye oranla, çok daha etkili ‘sismik(gerilim demek istiyor) olay’ olabileceğini söylemek çok zor. Olmayabilir. Aynı şeyi, 2014-15 için söyleyemeyebilirim…İsrail’deki iktidarın, İran Nükleer programına karşı Beyaz saray’ı beklemeden harekete geçmesi ve İran tesislerini bombalaması gibi dramatik bir gelişme olabilir.”
Sayın Çandar, daha farklı ve bilmediğimiz şeyleri söyle! Söylediklerini ben bile biliyorum. Örneğin; Türkiye’nin bu küresel efendi saldırılarına çanak tutması, ‘Türkiye için ne getirir, ne götürür’ün yanıtını...
Sırrı Süreyya Önder(BDP İstanbul Milletvekili); “Hrant Dink’e mahkumiyet kararı verenleri, onaylayanları salt statükonun gece bekçiliğiyle suçlamak fazla komplocu bir yaklaşıl olur. Ben gerçekten de onların içinde, okuduğunu anlamaktan yoksun insanlar olduğunu düşünüyorum ve bu, bana derin bana derin devletçi olmaktan daha vahim bir durum gibi geliyor…Felsefe ve edebiyattan mahrum yetişen bir nesil yargıç olunca, adalet terazisinin dirhemi de tezekten olacaktır elbette, alışacaksınız.”
Sayın Önder, bunları kendin için söylüyorsun, çünkü sen ve senlersiniz, suçladığınız kişileri besleyenler ve danışıklı doğuş yaparak, Güneydoğu siyasi rantını paylaşan.
Dücane Cündioğlu(Yazar); “Çaresiz söylemek zorundayım, bundan böyle Tanrının adını daha çok duyacağız ve fakat onun adını her duyduğumuzda kaçınılmaz olarak, insanların adını da duymuş olacağız…İman edildi, inkar edildi, farklı biçimlerde yorumlandı, değiştirildi, dönüştürüldü, hatta öldürüldü ama bilim adamlarının, filozofların, ilahiyatçıların zihinlerinin bir yerlerinde ister istemez sürekli var oldu, olabildi.”
Dücane; Tanrı adını daha çok duyacağız, çünkü; nüfus artıkça dinden ve yoksuldan geçenlerin ivmesi daha da yükselecektir. Düşünün, Türkiye’nin bile nüfusu 76 milyon olmuş. Nüfus her geçen gün artıyor, umutsuzluk da artıyor. Umutsuz insanlar için, tek umut olarak Tanrıyı gösterenler, dinden ve insandan geçinmek ve dünyayı yemek adına, daha çok insan diyecekler, daha çok Tanrı dedirtmek için. Sen de onlardan birisin, benim için.
Zeynep Tüfekçi(Princeton Üniversitesi Öğretim Üyesi); “Sosyal medya şirketlerinde biriken veriler, finansal, ticari ve diğer alanlardaki verilerle birleştiğinde hem çok ilginç hem çok güçlü hem de çok tehlikeli sonuçlara gidebilir.
Sayın Tüfekçi; vurguladığınız gibi sosyal medya bireyi, çok sosyal kalabildiği gibi, bir odaya killeyerek asosyal da yapabiliyor. Sosyallik, insanların birbirlerinin gizliliklerini öğrenmek değil, birbirlerini öğrenmek ve de düşünce dolaşımı yaratıp, düşüncesi olan bir gezegen yaratmak. Asla ve asla, Facebook ve Twitter gibi düzlemler aracılığıyla, düşüncelerimizi, karşılıksız olarak pazarlamak çizgisine taşımamalıyız. Onun için bu düzlem insanlar, kesin bilgilerin ve düşüncelerinin korunması için örgütlenmeleri gerekir.
Prof. Yücem Altınbaşak(Tübitak Başkanı); “Enerji alanında milli rüzgar, milli hidroelektrik ve milli termik santral projeleri yürüyor. Bu projeler sayesinde ülkemiz milyarlarca dolar kazanacak…”
Altunbaşak; HES yaklaşımın doğayı ve doğanı dolara tercih edenleri besler. Bu nedenle yaklaşımının sadeci Rüzgar ve Güneş ile ilgili olanına evet diyorum. Suları ve Ormanları ve Atmosferi yok eden enerji projelerine asla evet demiyorum, çünkü onlar getirirken, fazlasını, ama çok fazlasını götürdüklerini düşünüyorum.
Simon Kuper(Futbol yazarı); “Futbolda 2013 teknik direktörlerin yılı olabilir. Hatta futbolcu transferleri teknik direktörlerin transferlerinin gölgesinde kalabilir. Çünkü bu meslekteki en başarılı adamların üçü, Jose’ Mourinho(Portekizli, Real Madrit), Josep Guardiola(İspanyol, eski Barcelanolu), Arsene Wenger(İngiliz, Arsenal) muhtemelen yeni görevler bulacak.”
Bay Kuper; sen değil miydin; “Futbol asla sadece futbol değildir” diyen. Futbolun olan yanına değinmişsin, futbol olmayan yanlarına değinmemişssin 2013 için. Bu yıl ve bundan sonraki yıl, futbol fenomeni nelerin, yanı hangi değerlerin yerini alacak, bunu anlatmalıydın. Biliyorsunuz, resmen endüstrinin ve de kültürel kaynaşmaların yerini aldı. Yoksa futbol bitti mi diyorsun? Bana göre bitmedi, futbol siyasetin yerini alacak ve bildiğimiz büyük bir takım partileşerek seçimlere girer ise şaşırma sakın, çünkü dediğin gibi futbol, futbol olmaktan çıktı, acayip bir şey oldu.
Emre Arolat(Mimar); “Çamlıca Camii için yarışma açıldı, birinci değil ikinci seçildi. Kazanan projenin Sültanahmet Camii’nin kötü bir kopyası olduğu uzun süre tartışıldı…Muktedirler kendilerini eskisinden daha güçlü hissettikleri her an mimarlık dünyasını araçsallaştırmaya, kenti bir gösteri alanı, mimarı da bu eylemin ajanı olarak kullanmaya devam edecek.”
Sayın Arolat, hala tartışılıyor, fakat yazılı ve görsel hormonlu renkli basın alt manşetlerde gizlediği için görülmüyor. Bu toplum değil mi, üçüncü sınıf açlara bu ülkeyi teslim eden ve muktedir yaratan. Yine iyi, ikinciyi tercih etmişler, ülkeyi ve kentleri tüccar ve de katlı kavşak mantığıyla yönetenler ya üçüncüyü tercih etselerdi.
Kendi değerini bilmeyen kentin değerini hiç bilemez.
Bülent Somay(Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi); “ ‘Tek eşlilik kadın-erkek dinlemeden sona eriyor’. Başlıktaki gerçeği fark eden erkekler önce panik halinde tehdit-takip-yıldırma faaliyetlerine girişiyorlar, sökmeyince de sopaya, bıçağa, tabancaya davranıyorlar. Katiller hep erkek, maktuller hep kadın…Erkek cinayetleri artarak sürecek, erkekler ‘Hem terk edeyim, hem de benim kalsın’ gibi sapık bir inançla davranacaklar, güvenlik güçleri gönülsüzce kadınları korur gibi yapacaklar.”
Bülent Somay, erkek egosunu kesip atamadıktan sonra, en aydınında bile bu maçoluk ve benerkeklik devam edecektir. Burada asıl üzerinde durulması gereken olgu, erkek boyutundaki tekeşliliğin ‘imam nikahıyla’ asırlardır bozulduğudur. İkincisi, ise, erkeğin kadının başına geçirdiği türbanla, erkek kadın ilişkisini modernize ediyorum yalanıyla kadını aşağılaması ve da ekonomik siyası rant aracı olarak kullanması. Bu duruş, töre cinayetlerinden daha tehlikeli aydınlık cinayeti olduğu gerçeğini göz ardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum.
Böylesi bir dünyada gel de mutlu ol.
Cem Mumcu(Psikiyatr) ‘Biz nasıl mutlu olacağız’ diye soruyur ve devam ediyor; “ Mutluluğun tarifini kimler yapıyor sizin için hiç düşüdünüz mu? Reklamlar yapıyor. Katı meyve sıkacağı, daha ucuza SMS, hassas diş etlerinize çare üreten macun, dişlerinizi hassaslaştıran ama içerken daha ‘cool’ görüneceğiniz gazlı içecekler, daha seksi görünmek için giyeceğiniz bikiniler, yalarken daha çekici görüneceğiniz dondurmalar…Bunlar sizi mutlu edecekler. Bir takım salak psikologlar-psikiyatrisler, ne idüğü yaşam koçlar, kırmızı kravatlı doktorlar var bir de: Hızlı ve hemen, acısız ve şimdi daha mutlu, daha seksi, daha sağlıklı olmanız için size tarifler sunan.. Gerçek(!) mutluluğun tarifini sizin biricik hakikatinizden uzak biçimde ortaya koyan, genelleyen hatta size ne yaparsanız mutlu olacağınızı söyleyen ve hatta bunu pazarlayan bütün bu yapının içindesiniz. Oysa mutluluk tüketerek değil üreterek var edilebilir.”
Cem Mumcu, her şeyi söylemiş tek paragrafta, ben ne diyebilirim ki?
Bireyin tüketim duyularını kamçılayıp, üretim duyularını yok edenler, mutluluğu yok edenlerdir. İnsanların anlık umutlarının yarattığı mutlulukları şans oyunlarıyla sektöre dönüştürüp sömürenler yok olmadıkça, mutluluk zorluğunu sürdürecektir.
Birçok kişiden bir, yanı halktan biri Zeki Demirkubuz diyor ki;
“Ülkenin anlaşılır bir siyası gündemi falan yok, her şey birbirine karışmış durumda, kimin nasıl işine gelirse. Mesela Suriye meselesi. Adam yerine koymadığınız Suriye’den iki bomba düştü bu tarafa, hemen Patriotlar falan. Türkiye, para, çıkar, ekonomik, güvenlik meseleleri söz konusu olduğunda Batılı oluyor. Ama insan hakları, demokrasi, haklar ve özgürlüklere sıra geldiğinde Doğulu. Hani biz 2013’te Avrupa Birliği’ne girecektik, ne oldu? Bu konuda en ufak bir hafıza bile kalmadı. Ama Patriotlar söz konusu olunca çok hızlı…Türkiye’nin, Avrupa Birliği sorununu yalnızca ekonomiye indirgemek... Ayrıca bir ülkenin kâğıt üzerinde zenginleşmesi, göstergelerin iyi olması, toplumun zenginleşmesi anlamına gelmiyor. Zaten bu konuda ülkenin el birliği ile kendini kandırdığını düşünüyorum. Toplum her geçen gün dilencileşiyor, hak etmediğini istemek ve beklemek normal hale geldi. Sıra satılan bir ülke nasıl ekonomik olarak gelişmiş olmakla övünebilir. Eskihisar-Topcular hattında 20 lira fazla veren en öne geçiyor….Cuntayı, hayatı boyunca sürekli askeri, sivil baskı dönemlerini yaşamış, bu konuda bedel ödemiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; özellikle son birkaç yılda başında heyecan bile duyduğum bütün gelişmelere karşı bütün umudumu yitirdim. Ergenekon, Balyoz gibi davalara bile büyük bir şüphe ile bakıyorum. Gazeteciler ve aydınların yargılanma şeklinden bahsetmiyorum bile. Darbeci ya da benzer işlerle suçlananların bile ne kadar adil yargılandıklarından bahsediyorum. Diğerlerini; sahipsizleri, sosyalistleri siz düşünün. ÇHD, KCK operasyonları utanç verici boyutlarda….Birkaç tane öğrencinin mahkemesine gittim. 12 Eylül’de benim yargılandığım mahkemelerden daha korkunç geldi bana. 12 Eylül’de yaşadığım fiziksel şeylerden dolayı hâlâ tedavi gören birisi olarak şunu açıkça söyleyebilirim ki; o zaman ruhumuz bu kadar acımıyordu. Çünkü cuntanın, polisin neler yapacağını bildiğimiz ve kendimizi buna göre hazırladığımız için bu kadar belirsizlik yoktu ortada. Kafamız bu kadar karışmıyordu. Ama Avrupa Birliği, demokrasi, hak-hukuk denilip poşuya iki sene, Grup Yorum’a gözaltı, pankarta üç sene ceza verirsen konu bambaşka bir hal alıyor. İnsanlar komünist olacak, devrim yapmak isteyecek, şeriat kurmak isteyecek, başka hayat isteyecek, düşünecek, hayal edecek ve toplumun bir arada yaşama güveni böyle-böyle gelecek. Ama her şeye biber gazı, her şeye copla en fazla böyle korkak, ikiyüzlü bir toplum olabiliriz. Ve böyle bir toplum satar, dün Menderes’i, Demirel’i, askeri vesayeti satan toplum yarın AKP’yi de satar. Bugün herkesin herkesten korkmasının, herkesin güçlü olanın, silahı olanın suyuna gitmesinin nedeni de bu. Kaldı ki bu hükümetin en büyük şansı, 20 senedir baskıdan dayaktan mum gibi olmuş bir toplumu yönetiyor olmasıdır… Bir yerlerden yepyeni bir adalet sitemi, emniyet, savcı, hâkim mi ithal edildi? Aynı insanlar, aynı kurumlar, aynı gelenekle işi götürüyor, başka ne olabilir ki... Ülke hâlâ 12 Eylül’ün yasaları ile yönetilmiyor mu, YÖK ve bunun gibi bir süre kurum hâlâ aynı değil mi? Cuntacılıkla hesaplaşma konusunda bile doğru bir şey yapılmadı. Sadece 28 Şubat öne çıkartılarak, kendileri için canlı tehdit olabilecek çevreler bertaraf edildi, güçsüzleştirilip öylece kaldı. 12 Eylül yalnızca Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya değildi ki. Yüzlerce Cumartesi Annesi hâlâ oğullarını soruyor, sahipsiz mezarlarda bulunan kemikler sızlamaya devam ediyor. Hrant Dink davası... Yani hükümetin kendini eskiden bu kadar soyutlamaya hakkı yok. Bu Cumhuriyet 90 senelik ve bunun dokuzda biri artık AK Parti iktidarının tarihi. Bu çok uzun bir süre. AK Parti artık kendine ‘yeni gelin’ muamelesi yapmamalı. Haklarını yeteri kadar kullandı. Bu hükümet geldiği zaman elinde çok önemli fırsatlar vardı. Muz cumhuriyetleri bile 70’lerde ve 80’lerde yaşadıkları ile hesaplaşıp yeni bir hayat kurabilmişken aynı dönemde toplum sürekli bölündü, bölünmeye de devam ediyor.
http://blog.milliyet.com.tr/abd-nin--bol-yonet--politikasini-amerikali-elestiriyor/Blog/?BlogNo=313730
http://www.bakiselamlar.com/knb/index.php?option=com_content&view=article&id=835:secimlerde-hile-yaplabilir-mi-
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
sevket-che@hotmail.com.tr
evesbere@mynet.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder