Ana içeriğe atla

İSTANBUL'DA 19 GÜN GEZİLERİ

2012’NİN  İSTANBUL’UNDA 19 GÜN GEZİLERİ

Tarih 11 Temmuz 2012, saat 10.30¸İstanbul’a gidişlerimizin bilmem kaçıncısı. Seyran taksi’den Zekayi Kurnaz ile otogara gidiyoruz.  Benim alışılan gelen konuşmalarım başladı. Sivas-Suşehri’ndenmiş. 54 yaşında olduğunu söyleyince hemen kendi yaşımı sordum, 60’ın üzerinde olduğumu söyledi . Bu ikinci yaş vakası. Meğer Zekayi ile biz geçen yıl tanışmışız. Dahası geçen yılın Ağustos İstanbul gidişleri için  Ankara Şehirler arası Otomobil Terminali’ne, yani otogar’a o götürmüş bizi. Ben tanıyamadım, Kadriye ve Ececan tanıdı. Bilinen soruları karşısında yaşımı kasten büyük söylemiş. Her ne ise, çok daha genç olduğumu söyleyerek, gönül rahatlığıyla Nilüfer turizmle İstanbul’a doğru yola çıktık.

Üsküdar’daki  Cumhuriyet caddesini(eski adı Selmani Pak diyecektim ki, bu uzun caddenin üç adının olduğunu, dahası uzun caddenin üçe bölündüğünü fark ettim:

III.Sultan Ahmet Çeşmesi, yani Üsküdar İskelesi’ne dek olan yerin adı Selman-i Pak, Bülbülderesine dek olan kısmın adı  Cumhuriyet, Bağlarbaşı’ndan geçen kısma ‘Çamlıca caddesi’ni  kesen kısma  ‘Selvilik caddesi’ deniyor. Selvilik  caddesi’ndeyiz. Bahadır apartmanına girerken saatin 16’si idi.

Araçlar Cumhuriyet caddesinde alabildiğine deli dolu gidiyor. Selvilik caddesi ise daha tehlikeli, çünkü, çift yönlü bu dar caddeye Cumhuriyet caddesinden gelen araçlar öylesine hızla giriyor ki, inanın yayaları ürkütüyor. Yolun sağı ve solundaki araçların park edişi tehlikeyi daha da artırıyor. Daracık tretuvardan indiğiniz an araç sizi kapabilir.

Okulların açıldığında bu Selvilik caddesi daha tehlikeli olduğunu düşünüyorum, çünkü bu caddesi üzerinde Halide Edip Adıvar Lisesi ve Hattat İsmail Hakkı İlköğretim Okulu var. Şu an her iki okul da; İstanbul Özel İdaresi’ne bağlı İstanbul Proje Koordinasyonu(İPKB) tarafından ‘İstanbul Sismik Riskini Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi(İSMEP)’ kapsamında yapılandırılıyorlar. Yapılar hem güçlendiriliyor-ki çok doğru- hem de büyütülüyor. İnşallah, ideolojik liselere, yani, İ.Hatip Lisesine dönüştürülmez(ler).

Saat 18’de sahile indik. Dahası Salacak’taki Kız Kulesi’ne indik. Sahildeki geçen yıl gecekondu görünümlü büfeler kaldırılmış ve yerine daha estetik ve anlamlı ‘Kız Kulesi’ne benzer büfeler yapılmış. Sahilde Kız Kulesi’ni ve Topkapı, Eminönü, Süleymaniye’nin yarattığı gizemli İstanbul siluetini ılık akşam esintileriyle izlemek insanın ‘anlık da olsa’ Ankara kent yorgunluğunu alıyor. Fakat  başınızı hafif sağa doğru çevirdiğinizde, İstanbul’un gizemli simgesi Silueti’nin üzerine “Re-cep(imin)  ‘İstanbul’un modern Silueti’ dediği”  sermaye tapınak kulelerinin geldiğini görüyorsunuz. O an  Ankara yorgunluğunuz tekrar kendini gösteriyor ve bir anda kırmaya çalıştığınız umutsuzluk duygusu sarmalıyor,  sizi.

İstanbul’a iyi bakmıyorlar; aksine  her gelen İstanbul’dan bir şeyler alıyor, vermeksizin. Verdikleri nedir? İstanbul Boğaz Köprüleri, Katlı kavşaklar, Metrobüs hatları(bence, Melih Gökçek döneminde kaldırılan ve çok faydalı olan Ankara’daki eski tahsisli yolun kopyası(aynı proje aynı yıllarda İstanbul için de uygulanmıştı). Öyle bir kopya ki, deneyimli mühendisler dışlanıp, ideolojilerine uygun yetersiz kimliklere yetki verdiklerinden dolayı metrobus  köprüsünün çöküp ölüme neden olduğu, metrobus kapılarının perona uydurulamadığı yanlış uygulanan, doğru kentiçi ulaşım projesi ve alışveriş merkezleri(AVM) . İşte tüm bunlar İstanbul’un trafiğini öyle bir hale getirmiş ki, İstanbul’u yaşanılır olmaktan çıkarmış.

12 Temmuz 2012; Ayasofya Müzesi’ne gideceğiz.

İstanbul’u taramadan önce yazılı basını tarıyorum ve yine iktidar ve siyasilerin yarattıklarıyla sinirlerimi bozuyorum. İyi ki salt yazılısını izliyorum; ya görselini de izlesek, Ankara kış yorgunluğuyla birlikte, gerilimini de resmen yaşayacağız.

Üsküdar Cumhuriyet caddesi Abdülfeyyaz ve Karagazi sokağındaki  eski ahşap evlerin Tarihi yapı olarak değerlendirilmesi ve dokunulmaması bana yalandan tarihe duyarlılık olarak geldi. Çünkü, biliyoruz ki, bunlar nice tarihi yapıları yok ettiler ve yok ediyorlar, tarihi İstanbul Yarımadası’ndaki imar planları değişikliğiyle.

Saat 12:10. Eminönü’ye gitmek için Üsküdar iskelesine indik. Eminönü’ndeyiz ve saat  12:35.

İBB’nin İstanbul tanıtım ve danışma birimleri faydalı birer oluşum. Sirkeci Gar’ının tam karşısındaki Ankara Caddesi’nden Ayasofya’ya tırmanıyoruz, üç Ankaralı olarak. Ezan vakti olduğu için, Ayasofya’nın açık olmayacağını düşündük ve bu nedenle Süleymaniye köftecisinin bitişiğindeki parkta bekliyoruz. Sıcaktan hiçbirimizin aklına gelmedi; 1935’ten beri buranın müze olarak değerlendirildiği. Kısacası, Tarih resmen sıfır, yani kaldık.

Parkta her ulustan ve inançtan insan var. Fakat, ülkemdeki farklı Müslüman figürleri en çok dikkati çekeni. Cüppeli ve sarıklı iki kişi, kara çarşaflı ve de peçeli iki kişi ile açık ara oturuyorlar. Bu iki grubun ortasında ayakta sigara içen, biri kot pantolonlu ve kıçının çatalı gözüken, diğeri hiçbir yeri gözükmeyen yazın o sıcağında cennete gitmek için cehennemi yaşayan yerleri süpüren bej pardösülü ağzında sigara 2 türbanlı bayan oturuyor, arkalarında da sadece başı açık hiçbir yeri gözükmeyen, simit yiyen 4 bayan..Bunları izlerken kendi kendime ‘acaba bu gruptan hangisi cennetlik…?” diye sordum, fakat hemen kafamda bir tepki sorusu belirdi; ’Allah bilir!”. Aslında doğru, doğru olmasına  da, bu kadarının da kulun bilmesi gerektiğini düşündüm( tepki vermeniz gerekmiyordu).

Dindar olduğunu kanıtlamaya çalışan bu sevgili insanlarımızın, kendi giyim formatları, dahası, militan ideolojik giyimden uzak uygar ve çağdaşı giyinen insanlara küs-küs baktıklarını, daha doğrusu tepkili duruş sergiledikleri dikkatimi çekti.

Bunları fazla kurcalamayayım, sinirlerim(iz) bozulacak.

Ne ise; Tarih dersimizin bütünleme  sınavına girdik ve geçtik. Doğrusu, Ayasofya’nın ibadete açık olmadığı aklımıza geldi, sürekli ibadete açılması için Ayasofya bahçesinde namazlı eylemler yapıldığını anımsayarak.

Giriş için kuyruğa takıldık. Karşıdan başında takke olan 3 sakallı  genç 12 yaşlarındaki çocuklara Ayasofya’yı gezdirmiş çıkıyorlar. Üç genç bebelere öyle bağırıyorlar ki, cinnet hali içindeler. Dahası birilerine duydukları öfkeyi çocuklara kusuyorlar. Bebelerin tümünün başı yerde, ürkek-ürkek koşuşturmaları beni fazlasıyla üzdü. Adeta, duygudan soyut tepkisizi robot gibi, ‘çocuksu dinamiklerinden soyut‘ takkeli kuvvetlerin etkisiyle mekanik davranıyorlardı.

Benzer olayı birkaç gün sonra Üsküdar’da yaşıyorum. Cumhuriyet caddesi üzerindeki camii etrafı cübbeli ve sarıklı, kara sakalı şalvar pantolonlu adamların cirit attığı yer. Saat 10 sularında, caminin önünde bir son model BMW duruyor. Arabayı sarıklı biri kullanıyor. Arkada, sarıklı bebeler dikkatimi çekti. Direksiyondaki sarıklı arabadan iniyor, kendilerine bekleyen diğer sarıklılarla sarmaş dolaş oluyorlar. 4’ünün de yürüyüşünde bir zafer edası olduğunu gözlemliyorsunuz. Bir şeylere, dahası ayakta durmaya çalışan Laik Demokratik Cumhuriyet’e karşı olmanın gururu içindeler adeta. Bunu yüzlerinden okuyabiliyorsunuz. Arabadan inen, karşılayanlara çocukları getirdiklerini söylüyor. Heyecanla çocuklara yöneliyorlar. Çocuklar, ürkek gözlerle onları, onlar ise bir şey başarmanın tebessümüyle çocukları izliyor ve aynı gülümsemeyle de etrafa bakmayı ihmal etmiyorlar.

Sert bir el işaretiyle çocukları arabadan indirdiler. Öylesine ürkekler ki, başlarını kaldırıp etrafa bakamıyorlar.

Bu benim ülkem olamaz…

Böylesi kent profilini izleyerek Ayasofya’yı gezmeye başladık.

Ayasofya; Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından M.S. 532 - 537 yılları arasında İstanbul'un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş. Erken(kendini bir tarza oturtamamış anlamında kullanılır) Hıristiyan ve Ortaçağ mimarilerinde, eski kiliselerde binanın ana aksı yönünde devam eden koridorları/geçitleri bulunan(yan nef), galerili veya galerisiz Kilise(bazilika) planlı bir patrik katedralidir.

Ayasofya; İstanbul Fatih tarafından alınmasından sonra, dönüştürülmüş(1453). 1935 yılından beri ise müze olarak hizmet vermektedir. Mühendislik ve Mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezî planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır.

Ayasofya’daki  “Aya” sözcüğü Yunancada  “kutsallık” anlamındadır. “Sofya” sözcüğü ise  “Bilgelik” anlamındaki ‘sophos’ sözcüğünden gelir. Dolayısıyla “Aya Sofya” adı “Kutsal Bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamına gelmekte olup, Ortodoksluk mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır. 6. yüzyılın ünlü mimarlarından Milet'li İsidoros ve Tralles'li Anthemius'un yönettiği Ayasofya’nın inşasında yaklaşık 10.000 işçinin çalıştığı ve Jüstinyen'in bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir. Bu çok eski binanın bir özelliği yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır(tapınak hırsızlığı bu olsa gerek).

Bizans döneminde Konstantinopolis Patriği'nin patrik kilisesi ve Doğu Ortodoks Kilisesi’nin merkezi olmuş bulunan Ayasofya, doğal olarak vaktiyle büyük bir “kutsal emanetler” koleksiyonunu içermekteydi.

             1453’de kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği büyük hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenler ise olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı sökülmüş ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır.

Günümüzde görülen Ayasofya binası aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan ‘Üçüncü Ayasofya’ olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş, Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.

Ayasofya; sanat tarihi ve mimarlık dünyasının baş yapıtları arasında yer alır ve büyük kubbesiyle Bizans mimarisinin bir simgesi olmuştur. Ayasofya diğer katedrallere kıyasla şu özellikleriyle ayırt edilir:

Dünya’nın en eski katedralidir.

Yapıldığı dönemden itibaren yaklaşık bin yıl boyunca (1520’de İspanya’daki Sevilla Katedrali’nin inşaatı tamamlanana dek) dünyanın en büyük katedrali unvanına sahip olmuştur. Günümüzde yüzölçümü bakımından dördüncü sırada gelmektedir.Dünya’nın en hızlı (5 yılda) inşa edilmiş katedralidir. Dünya’nın en uzun süreyle (15 yüzyıl) ibadet yeri olmuş yapılarından biridir. Kubbesi "eski katedral" kubbeleri arasında çapı bakımından dördüncü büyük kubbe sayılmaktadır.

1930 ile 1935 yılları arasında yenileme çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya’da Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle bir dizi çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar arasında çeşitli yenilemeler, kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi ve mozaiklerin ortaya çıkarılıp temizlenmesi sayılabilir.

Ayasofya Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği üzerine, Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmiştir. 1 Şubat 1935’te ziyarete açılan müzeyi Atatürk 6 Şubat 1935 tarihinde ziyaret etmiştir. Yüzyıllar sonra mermer zemindeki halıların kaldırılmasıyla zemin döşemesi ve insan figürlü mozaikleri örten sıvanın kaldırılmasıyla da muhteşem mozaikler tekrar gün ışığına çıkarılmıştır.

İstanbul’un fethinden sonra, derhal Ayasofya Kilisesi camiye dönüştürülmüş. Kordoba soylusu Pero Tafur  ve Florentine Cristoforo Buondelmonti  gibi Batılı ziyaretçilerin  betimlediği gibi Ayasofya tam bir harabe imiş. Fatih Sultan Mehmet adını değiştirmeksizin kilisenin derhal temizlenip camiye çevrilmesini emretmiş. İlk minaresi onun döneminde tuğladan inşa edilmiş. Minarelerden biri de sultan Bayezid II tarafından eklenmiş. 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman fethettiği Macaristan’daki bir kiliseden Ayasofya’ya iki devasa kandil getirtmiştir ki, günümüzde bu kandiller mihrabın iki yanında yer alıyor.

II. Selim döneminde (1566–1574) bina  yorgunluk ya da dayanıksızlık belirtileri gösterdiğinde, dünyanın ilk deprem mühendislerinden biri sayılan Osmanlı baş mimarı Mimar Sinan tarafından eklenen dış istinat yapılarıyla (payanda) takviye edilerek, son derece sağlamlaştırılmış. Binanın dört tarafındaki toplam 24 payandanın bir kısmı Osmanlı dönemine, bir kısmı Bizans dönemine aittir(bana göre bu payandalar Ayasofya’nın estetiğini tümden bozmaktadır. Günümüzde bu payandaların sitemli şekilde kaldırılıp eski gizemli görselliğine kavuşturulabilir). Bu istinat yapılarıyla birlikte, Sinan ayrıca, kubbeyi taşıyan payeler ile yan duvarlar arasındaki boşlukları kemerler ile besleyerek kubbeyi iyice sağlamlaştırmış ve binaya iki geniş minare (batı kısmına), hünkar mahfili ve II. Selim’in türbesini (güneydoğu kısmına) eklemiştir (1577). III. Murat’ın ve III. Mehmed’in türbeleri ise 1600’lerde eklenmiştir.

Ayasofya binasının içine Osmanlı döneminde eklenen diğer yapılar arasında mermerden minber, hünkar mahfiline açılan galeri, müezzin mahfili (mevlit balkonu), vaaz kürsüsü ve sayılabilir. III. Murat Bergama’da bulunmuş, Helenistik dönemden kalma (M.Ö. IV. yüzyıl), "bektaşi "ndan (İng.alabaster ) yapılma iki küpü Ayasofya'nın ana nefine (ana salon) yerleştirmiştir. I. Mahmut 1739’da binanın restore edilmesini emretti ve bir kütüphane ile binanın yanına (bahçesine) bir medrese, bir imarethane ve bir şadırvan ekletti. Böylece Ayasofya binası, civarındaki yapılarla birlikte bir külliyeye dönüştü. Bu dönemde ayrıca yeni bir sultan galerisi ve yeni bir mihrap yapıldı.

Ayasofya’nın Osmanlı dönemindeki en ünlü restorasyonlarından biri sultan Abdülmecit’in emriyle İsviçre İtalyanı olan Gaspare Fossati ve kardeşi Giuseppe Fossati’nin nezaretinde 1847 ile 1849 yılları arasında yapılmıştır. Fossati kardeşler, kubbe, tonoz ve sütunları sağlamlaştırdı ve binanın iç ve dış dekorasyonunu yeniden elden geçirdi. Üst kattaki galeri mozaiklerinin bir kısmı temizlendi, çok tahrip olanları ise sıvayla kaplandı ve altta kalan mozaik motifleri bu sıva üzerine resmedildi. Işıklandırma sistemini sağlayan yağ lambası avizeleri yenilendi. Kazasker İzzet Efendi'nin (1801–1877) eseri olan, önemli isimlerin  hat sanatıyla yazılı olduğu yuvarlak dev tablolar yenilenip sütunlara asıldı. Ayasofya’nın dışına yeni bir medrese ve muvakkithane inşa edildi. Minareler aynı boya getirildi. Bu restorasyon çalışması bittiğinde Ayasofya Camii 13 Temmuz 1849’da görkemli bir törenle yeniden halka açıldı. Ayasofya külliyesinin Osmanlı dönemindeki diğer yapıları arasında sübyan mektebi, şehzadeler türbesi, sebil, sultan Mustafa ve sultan İbrahim türbesi (önceden vaftizhane) ve hazine dairesi sayılabilir.

         İşin gerçeği şu: Ayasofya Osmanlı döneminde, gerçek mimari kimliğinden soyutlarcasına güçlendirmeler ile  estetikten uzak devasa bir yapı karmaşasına dönüştürülmüş, iç ve dış mekânlarıyla. Bu da; Osmanlı-Selçuklu tarihinin  Bizans ve antik İstanbul mühendisliği tarihi üstünde inşa edilmesidir.

                Bir antrparantez açmak istiyorum; “Kuzguncuk’ta dikkatimi çekti. Kilise ve Cami bir arada. İkisi de tarihi yapı. Yani iki dinin ibadethanesi bir arada. Ben, dinler arası diyalog buna derim. Dahası, inançlara saygı.. Ayasofya’nın yanında da Süleymaniye var olmasına karşın, neden bir zamanlar Ayasofya camiye dönüştürüldü. En azında şimdiki gibi Müze olarak bırakılabilirdi.”

         AKP İBB zabıtaları ve özel güvenlikçiler, CHP milletvekili Mahmut Tanal’ı ‘ Kentsel Dönüşüm eylemcilerine destek verirken’ tekme ve yumruklarla kafasını yardılar.

         Ne de olsa, sivil faşizmin ayak sesleri…Bizler politikalarımızı yeterli çizgiye taşıyamadığımız sürece daha çok dayak yeriz…

         Bu kişi ve kente saldıran  mantıktır, bugün İstanbul Çamlıca’ya, İstanbul’un her yerinde görülecek devasa cami inşa etmeye çalışan.

                İstanbul’un gizemli silueti salt minareler değildir, antik çağ ve Osmanlı uygarlığı ile birlikte, Osmanlı öncesi uygarlıkların tarihi yapılardır İstanbul’un siluetini oluşturan. Üzülerek belirteyim ki, bugün Osmanlı-Selçuklu mimarisi öne çıkarılmakta antik çağ ve sonrasının uygarlıkların mimarisi ötelenmektedir.

Bu bağlamda yapılan yenilemelerin( Fr.restorasyon), Osmanlı tarihi yapılarına zarar verdiğini gözlemliyoruz. Örneğin, Süleymaniye Camii'nde Mimar Sinan'ın mükemmel yankılanımı(Fr.akustik), yenilemede bozuldu. Ses, onlarca hoparlörle yayılabiliyor.

                Yapılması planlanan “devasa cami”nin projesini çizen mimar Hacı Mehmet Güner’in, “Ecdadın yaptığından da geniş kubbe kullanacağız. En az 6 minaresi olacak ve minareleri dünyadaki en yüksek cami olacak” sözleri, inanın mühendislik-mimarlık disiplini ve bilimini dikkate almayan algısızlık ve etiksizliktir bence.

Günümüz üstün teknoloji çağında, böylesi yapısallığı ve tasarımı  başarı diye gösterenlerin bu duruşundaki  asıl amaçlarının ideolojilerinin anıtsallaştırmaktan başka bir anlam taşımaz.

İBB’nin  bülteni dikkatimi çekiyor: “Boğaz’a teleferik; Zincirlikuyu-Altünizade-Çamlıca arasında hizmet verecek teleferik hattı ile 6 bin yolcu taşınacak.”

İstanbul, resmen bilimkurgu kentine dönüşüyor; kaosun hüküm sürdüğü bilimkurgu kentine…Düşünebiliyor musunuz; o güzelim boğazın üzerinden sürekli uçan tenekelerin seyretmesini…Aslında haklılar; Çamlıca’nın tepesine dünyanın en yüksek minareli devasa cami’ye nasıl ulaşacaklar. Adam resmen padişahlarla yarışıyor. İstanbul’a Süleymaniye’den ve diğerlerinden daha büyük cami yapılmalı ve adına da ‘R-cebül el-tayyip’ koymak gerekir(Çamlıca tepesine yapılacak Camii ile ilgili detaya yazının ilerleyen bölümlerinde yer vereceğim).

Ve son olarak; İstanbul’un simgelerinden biri olan, Kandilli’deki 57 dönümlük “Sevde Tepesi” de Suudi Arabistan Kralına satıldı.

1980’lerden bu yana bu alanın imara açılması, yargıdan ve Koruma Kurulu’ndan geri dönüyordu. AKP iktidarı bunu çözdü: Başbakanın başkanlığında bazı bakanların katılımında oluşan Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu aracılığıyla  Sevda Tepe’yi imara açtı ve Araba sattı. Bunun için de Sevda Tepesi dosyası Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nde askıya çıkarıldı(26 Aralık 2012 haberi). Bu kararlar, bana göre Boğaziçi askıya alındı, dahası asıldı. Kim bilir bu karar kimleri yeni gemiciklerin sahibi yapacak.

İstanbul trafiği resmen insanı çıldırtıyor. Asıl çıldırtan ise; Fatih köprüsünün onarımı nedeniyle trafiğin tıkanmasının dahi 3. Boğaz Köprüsü’ne gerekçe gösterilmesi. Mantıkla birlikte hiç mühendislik ve kentleşme ve de ulaşım bilgisi yok ki bunu söyleyebiliyorlar. Yıllardır uyardık, ulaşım politikalarını kapitalistler ranta tahvil etmek için, özellikle karayolunu kullandıklarını. Yıllardır söyledik, yazdık; köprünün köprü doğurduğunu ve iki yakadaki yapılaşmalarla ulaşım sorunu yarattığını. Dinleyen yok; aksine bu dinlemeyenler çıkıp bir köprü kapanınca, gördünüz mu biz bunun için 3. köprüyü yapıyoruz fırsatçılığını gösterebildiler. Bakalım 4. köprü sonrası ne diyecekler!?…Eğer, siz karayolu trafiğini İstanbul’a akıtmasaydınız, yandaşların arazilerine özel köprüler yaptırmasaydınız, Avrupa geçişlerini Yalova ve İzmit körfez üzerinden Çanakkale, Gelibolu üzerinden yapsaydınız bunların hiçbiri yaşanmazdı(eğri otur doğru konuş; tüm bu hatalar AKP’nin hataları değil. AKP’nin hatası önceden eleştirdiği geçmişin ulaşım politikalarını abartarak yinelemesi).

Aklımız sonradan geliyor. İBB başkanı hemşerim Kadir Topbaş tam 24 gün sonra, Fatih köprüsüzlüğünün yarattığı ulaşım karmaşasına çözüm geliştirmeye başladı. O kadar kolaydı ki, çünkü boğazdaki deniz ulaşımını yoğunlaştırdığında çözüm beraberinde gelecekti. Yoğunlaştırmadılar, çünkü deniz ulaşımının sistemli bir şekilde ulaşım politikalarına entegre edilmesi ve sonuç vermesi işlerine gelmiyordu, çünkü boğaz köprülerinin gereksizliği açığa çıkardı, teleferik fantezisi önemini yitirdi. Çünkü, çünkü..çünküsü çok,ama anlayan yok.

Karayolları Genel Müdürü, insanlara tatile çıkın diyor,

Uzmanlar ise; bisküvi, limonata, yoğurt, ekmek, kraker, kısacası mutfağı yanınızda taşıyın ve çılbıra dönmüş trafikte yumurta ile çılbır yapın…

 İBB’nin, yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi tanıtım broşürüne bakıyorum, sürekli Osmanlı tarihi yapılarının tanıtımı ve onarımı içinde olunduğunu gözlemliyorsunuz. Buna itirazım yok, fakat İstanbul tarihinin, Osmanlı ve Selçuklu tarihinden ibaret olmadığını gözardı edemeyiz. Nerde, antik çağ ve sonrası uygarlıklarının İstanbul tarihi?

Broşür’de bir dikkati çeken olay da, İstanbul’u adeta türbeler kenti gösteren, türbe tanıtım ve onarımları ile ilgili içerikler.

Fatih’e Eminönü’yü de katmışlar, yakındır İstanbul’u da katıp İstanbul’un adını “Fatih” yapmamız.

13 Temmuz 2012. Yine Topkapı’dayız. Saat 12.00.

Topkapı Sarayı’nın o devasa (en küçüğü 300 yaşında) çınarları deri değiştirircesine kabuk değiştiriyor; kabuklar kuruyup yaprak gibi dökülüyor. 16.yüzyılda çıkan yangında(1.avludan başlamış) bu görkemli ağaçların çoğu yanmış. Yanık halleriyle hala ayakta olan Çınarlar var; insanlar ‘yangının yarattığı’ oyuklarında resim çektiriyorlar(o insanlardan biri de benim. Ya yangın çıkmasa, ben hangi oyukta resim çektirir olacaktım acaba? Yangın sonrası Mimar Sinan yapılardaki bacaları geniş inşa etmiş.

“Bakanlık benden bıktı, ben de onlardan” diyerek,Topkapı Sarayı  Müze Başkanlığından ayrılan, meslektaşım Emeldar Ortaylı’nın ağabeyi  Prof. Dr. İlber Ortaylı Topkapı Sarayı Müzelerine çok şey katmış, fakat birilerine de katıp karıştırdığı için rahatsız olmuş o birileri. Yaş hattı gerekçesi bence bahane. İsteselerdi görevini uzatabilirlerdi. Sayın Ortaylı değil 7 yıl, en azından bir 7 yıl daha kalsaydı, Topkapı Müzesi’nin evrensel kimliğini daha da varsıllaştırırdı. Görevden ayrılması kendini gösteriyor, çünkü büyük bir sistemsizlik var. Geçen yıl ziyaretler daha düzenli idi. Ortaylı bu gerçeği; Topkapı Sarayı  Müzesi'nde  yönetimin yanlış olduğunu ve idare sisteminin düzeltilmesi  gerektiğinin altını çizerek belirtti.

Hoca, koca Topkapı Saray müzesinde 12 Küratör(Latince sözcük) var diyor.  Yani, Türkçesi;  sergi düzenleyen müze yöneticisi. Bu yöneticilerin 6’sı yaş sınırını hayli aşmış. Bunun için sayın Ortaylı, üniversitelerde sanat adına verilen derslerin de düzenlenmesi gerektiğini ve öğrenciler yetiştirmek gerektiğini ve  Ulusal Anıt(Abide-i Milliye)olarak gördüğü Topkapı Sarayı Müzesi'nin kadro yenilenmesi gerektiğini vurguluyor. Ödenek sorununun ise bir başka sıkıntı olduğunu, bünyedeki Müze dernekleri kapatılınca sergi düzenlemelerinin zorlaştığını özellikle belirtiyor.

Müze'de noksanların kapatılması gerektiğini  belirtti.  Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın kadro yetiştirmediğini hatırlatan İlber Ortaylı  1980 yılından beri müze asistanı imtihanının açılmadığını da sözlerine ekledi.

Topkapı Sarayı Müzesi'nde meydana gelen aksaklıklarla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin sık-sık ilgilendiğini belirten Ortaylı, Kültür Bakanlığı'nın daha etkin olması gerektiğini açıklaması, bence İBB’nin kendi ideolojisi doğrultusunda Topkapı Sarayı Müzesi’ne kimlik vermeye çalıştığının işareti bence. çünkü Kültür Bakanı Ertuğrul Günay olguya biraz daha doğrularla bakan bir kimlik. Bence Ortaylı’nın görevden ayrılışına neden AKP parti yapısı ve İBB’dir, özellikle Kadir Topbaş.

Saray divan’ının gezmiyorum, çünkü geçen yıl gezdim. Bu nedenle Divan’ın önündeki açık alanda bekliyorum. Yorulunca da banka oturdum. Biri daha yanıma ilişti. Kendi kendine konuşuyor. Topkapı Saray’ını  pek zengin bulmadığını sövgüler eşliğinde mırıldanıyor. Benim Türkçe bildiğimi anlayınca, övgülere geçti. “Hayatımız hasar oldu, para çok, hayat yok” diyerek Kuzey Irak yönetimini eleştirmeye, Tayyip’e övgüler yağdırmaya başladı. Ben Tayyip; Suriye’ye kafa tutacağına, ABD yanında yer alacağına size sahip çıksın diyerek uyarınca bu sefer Tayyip’a saymaya başladı, Barzani ve Talabani ile birlikte… El sıkıştık “Gözümle, hayatımız hasaaar” diyerek uzaklaştı.

Osmanlı Sarayı’nın Üç bölümden  oluşuyor; “Birun(iç dairenin dışında kalan alan), Enderün(saray okulu) ve Harem(Padişah Evi. İç avluya bakacak mimariye sahip korunan yapı).

Padişah Evi( Harem);
Topkapı Sarayı’nın genelini geçen yıl yazdım. Bu yıl sadece Harem bölümünü yazacağım:
Harem’i geziyoruz Kadriye Çorbacıoğluve Ececan Çorbacıoğlu. Ececan ikinci kez geziyor.

Harem gezilirken Hürrem sanki bizi izliyor veya izletiyor duygusuna kapılıyorsunuz ‘Muhteşem Yüzyıl’ abartısı yüzünden. Bu nedenle ne olur ne olmaz diye kendimizi koruyoruz.

Harem benim için, pek de o dönemini mimari ve mühendislik harikası değil, aksine basık ve sıkıcı dar mekânlara sahip. Baskı ve monarşizmin katı kurallarını ikinci kattaki demir kafesli pencerelerde görüyorsunuz.

Osmanlı-Selçuklu mimarisi resmen batı mimarisiyle harmanlanıp oluşturulmuş. Batıdan salt sütun mimarisi, yani taşıyıcı/karkas mimarisi alınmış. Tüm kapılar ve pencereler avluya açılıyor. Boğaza açılan pencerelerin tümü demir kafesle örülü. Dahası, Osmanlı tarihi yapıları önceki uygarlıkların yapıları üzerinde inşa edilirken batı mimarisini de örselemiş.

Devlet içinde yer edinmeye başlayan haremin İki temel fonksiyonu vardır. Birincisi Padişahın özel yaşamını sürdüğü ve eş bulduğu yerdir. Fatih'le birlikte şehzadeler yabancı hanedanlarla evlenmeyi bıraktıklarından bu çok önemli ve hanedanın devamı için vazgeçilmez bir fonksiyondur. İkincisi bir okuldur. Enderun mezunu devşirme gençlerle sarayda eğitim almış cariyelerin evlendirilmesiyle eğitime dayanan bir aristokrasi kurulmuştur. Padişaha ve hanedana bağlı bir aristokrasi yaratılmasını sağlamak için cariyelerin eğitilmesini sağlayan kurumdur.

Harem, Osmanlı Türkçesinde: korunan, mukaddes ve muhterem yer anlamına gelir. Ev, konak ve saraylarda genellikle iç avluya bakacak bir şekilde planlanan, kadınların yabancı erkeklerle karşılaşmadan rahatça günlük hayatlarını sürdürdükleri kısımdır. Burada yaşayan kadınlara da harem deniyor olması, İslamiyet'in bu bölümlere, özellikle hane kadınlarıyla belirli bir kan bağı dışında kalan erkeklerin (Arapçası, namahrem) girişini yasaklamasından kaynaklanır. Bir diğer anlatımla; Osmanlı’da harem, herkesin giremediği bir ortamdı. Sözcük olarak harem 'dokunulmaz, kutsal' anlamına gelir. Bilinenin aksine Osmanlı'da 'Harem-i Humayun', devlet adamları yetiştiren 'Enderun' mekteplerine paralel bir kurumdu.

Osmanlı haremine alınan hadım erkek hizmetçiler (tavaşiler) iki gruba ayrılmaktaydı: Ak Hadımlar ve Siyah hadımlar.

İşin özü; Harem yapısı, kadınlara yönelik despotizmin mimarisi.

Böylesi, içiçelik, dışarıdan soyut, salt avlulara bakan yapıdan amaç, kadınlara başka erkekler bakmasın, fakat padişah cinsel obje olarak gördükleri kadınlara baksın.

Kadını cinsel ve baskının tek objesi olarak gören düşünceleri günümüzde de takdir edenler var. Doğrusu, Osmanlı saray ideolojisini kurumsallaştırmak isteyen türbanlı rüküşün biri geçenlerde çıktı, ben arkadaşımı kocama ikram ettim diyebildi. Fakat yine de Harem öylesine aşağılanacak yer değil, yani cinsel kölelerin mekanı  değil, ama  cariyeler padişahların evlatlıkları olmadığı gibi burası da evlatlıkların okulu da değil. Doğrudur, padişahın beğenmedikleri evlendirilirdi, eğitim verilerek. Eee doğrayacak değildi ya, ikramda da bulunacak elbette ki…

En iyisi bu konuda fazla bilgiçlik yapmayıp, ‘ değerlendirmesine belli bölümlerde katılmadığım Harem’i Prof. Dr. İlber Ortaylı hocadan okuyalım:

“Harem, Arapça "yasak" anlamındadır. Mahrem bundan türer; çoğumuzun avami(sıradan) bîr yanlış olarak düşündüğümüz "selamlık" karşıtı "haremlik" sözü de bu anlamda doğrudur; hatta Yemen gibi ülkelerde de kullanılmaktadır.

Topkapı Sarayı'nın en çok sözü edilen ama en yanlış bilinen yeri, Harem'dir. Sarayın ve bütün devlet protokolünün en başta gelen bölümüdür, çünkü padişahın evidir ve padişah evinin başında da valide sultan yer alır. Sarayın haremi iki yazımızın konusunu teşkil edecek.

Çok kişinin sandığının aksine Harem, Şark Müslümanlarına has bir kurum değildir, üniverseldir(evrensel). Yani zamanlara ve mekânlara yayılmıştır. Harem gibi uygulamaların görülmediği mîlletlerin ve hükümdarların da kadına daha saygılı oldukları söylenemez. Versailles Sarayı'ndaki XIV Louis, çağdaşı II. Mustafa ve III. Ahmed'i kıskandıracak kadar bol hatunlu, bol masraflı bir hayata sahipti.

Eski Çin'de, Hint'te, İran'da ve Bizans'ta, hatta Floransa senyörlerinin saraylarında harem ağası da, cariye de vardır. Osmanlı bu kurumun en son bilinen örneğidir. Bugün belki bazı petrol zenginlerinin saraylarında kadın kalabalığı olabilir; ama bu gelenekle ilgisi olmayan bir bidattir, yani sapmadır.

15. yüzyıl sonuna kadar Osmanlı padişahları çokeşli evlilik yapsalar da, komşu hükümdarların kızları tercih edilirdi. Orhan Gazi, Kantakuzenos'un kızı Prenses Karlofene, I.Murad ise imparator Bulgar Kralı İvan Aleksandr'ın kızı ile evlendi. Yıldırım Bayezid Han ise Kütahya Germiyan hükümdarı Süleyman Şah'ın kızı, sonra bir Bizans prensesi ve sonra Sırp despotunun kızlarından biri ve nihayet Aydınoğlu İsa Bey'in kızı Hafsa Hatun ile evlendi. II. Bayezid Han'ın annesi Dulkadiroğlu hanedanından Sitti Hatun'dur.

Son yıllarda şeceresi tartışılmakla birlikte, hanedandaki en son mavi kanlı prenses; Yavuz Sultan Selim Han'ın eşi ve Kanuni Sultan Süleyman Han'ın validesi, Kırım Hanı Mengli Giray Han'ın kızı Hafsa Hatun'dur.

Osmanlı hanedanın büyükannesi Hürrem Sultan, çocukları tahta çıkmadan vefat ettiği halde Kanuni Sultan Süleyman tarafından sultan unvanı verilen, Avrupalıların Roksolana dediği Ukraynalı zekî ve güzel bir kızdı. Diğer büyükanne de gene Ukraynalı olan Hatice Turhan Sultan'dır. I.İbrahim'in eşi, IV. Mehmed'in annesidir. Anlaşılan hanedanımız Türk-Ukrayna karışımıdır.

Saraya gelen cariyeler, ya Kırım Hanlığı atlılarının Ukrayna ve Polonya ovalarından toplayıp getirdiği esireler ya da Azak ve Kefe sancak beyi gibi görevlilerin satın alıp hediye ettikleri veya Akdeniz'deki Cezayir korsanlarının ele geçirdikleri güzellerdir. Venedik soylusu Bafo ailesinin kızı Safiye Sultan da bunlardandır. Bunlardan başka Kafkasya veya Akdeniz adalarındaki, Balkan dağlarındaki fakir fukaranın canları kurtulsun diye saraya gönderdiği veya esirciye verdiği genç kızlar hareme gelirdi.

19. yüzyılda durum çok değişti. Daha çok hanedana ve halifeye bağlılık duygusu ile Çerkez veya Dağıstan aileleri, hem de soylu kesimi, hanedana gelin verircesine kızlarını saraya gönderirlerdi. Örnek vermek gerekirse II. Abdülhamid Han'ın dördüncü kadını ve Ayşe Sultan'ın annesi Müşfika Kadınefendi, Abhaz beylerinden Ağır Mustafa Han'ın kızıydı.

Her topluluk gibi Harem'de de eşitsizlik vardı. Bu doğaldır. Güzelliği ve zekâsıyla temayüz edenler padişah gözdesi, ikbal ve giderek şehzade veya sultan annesi haseki olur, hatta günün birinde valide sultanlığa ulaşırdı. Hiç belli olmaz, kocası padişah ölünce Eski Saray'a gönderilmiş bir hasekinin, günün birinde oğlu padişah olunca Beyazıt'tan Topkapı'ya her karakol menzilinde ihtiramla selamlanıp, sarayda padişah tarafından eli öpülerek valide makamına ulaşması da mümkündü. Bu raddeye çıkamayanlar dışarıdan evlilik yapar, yani çirağ edilirlerdi. Asıl olan da buydu.

Sarayın enderundaki gençlerinin biruna çıkması, yani idarede görevlendirilmeleri gibi Harem halkı da kimi zaman padişahın gözdesi dahi olsa saraylılarla veya diğer görevlilerle evlendirilirlerdi. Harem'in kapısındaki "Hayırlı kapılar açan Allah'ım bize de hayırlı kapılar aç" ibaresi bunu gösterir.

Enderun ve Harem birlikte yönetici bir sınıf yaratan iki kurum, iki topluluktu. Talihi o kadar yaver gitmeyenler sarayda kalır, zekâ ve sadakati ölçüsünde harem kethüdalıklarına, hazinedar usta gibi bir memuriyete kadar yükselebilirlerdi. Nihayet bunu da yapamayanların basit hizmetçilikte kaldıkları da bir gerçekti. Geçmiş asırların korkunç hastalığı verem de haremdeki güzelleri tehdit edenbelalardandı.

Bununla beraber karamsar manzaraların yanında ilginç görünümler de vardır. Harem halkına yılda üç kat elbise verilir, makul bir yevmiye de buna ilavedir.

Sarayın yemekleri malum, bundan başka Osmanlı sarayı okuma yazma oranının hayli yüksek olduğu bir yerdir. Hatta bazı cariyelerin, hizmetinde bulundukları şehzadeler kadar düzgün imlası vardı. Hürrem Sultan gibi şiir yazacak dil ve edebiyat öğrenimini başarıyla tamamlayanları unutmayalım. Harem kadınları Osmanlı kültürünü, dil ve musikisini kapardı. Evlenip dışarıya çıkanlar halkın arasında saraylı hanım olarak bu kültürü etrafa yayarlardı.

Topkapı Sarayı Harem bölümünün, bugüne kadar ciddi bir rölövesi(bi yapının bütün boyutlarını ölçüp biçerek o yapının plan,kesit ve görünüşünü yeniden çıkarmaya deniyor.) ve mimari değerlendirmesi yapılmış değildir. 1960'larda bir bölümü restore eden Yüksek Mimar Mualla Eyüboğlu'nun eserinden ve yaptıklarından anlaşılıyor ki, Harem'e 19. yüzyıla kadar ilaveler yapılmış, bazı koğuş ve odalar da ahşap yapılarla ikiye bölünmüştür. Esasen Harem'in Topkapı Sarayı'na nakli de 17. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman devrine ait bir olaydır. Bu vakte kadar bugünkü Topkapı Sarayı, padişahların günlük hayatlarını geçirdikleri ve daha çok resmî büroların bulunduğu bir yerdi. Beyazıt'ta üniversitenin bulunduğu bölgedeki saray, padişahın evi ve haremiydi.

16. yüzyıldan sonra da sarayın mimarisi ile pek uyum teşkil etmeyen bu bölüm genişlemiş, hatta padişah evini teşkil eden birtakım bina ve köşkler sahile doğru yayılmıştır. Bugün bunların çoğu elimizde yok. Sepetçiler Kasrı ise padişah pavyonlarından sayılmaz. Sultan Abdülaziz döneminde bu bölgeden geçen demiryolu her şeyi altüst etmiştir. Demiryolu hattının kaldırılmasıyla, Sirkeci-Ahırkapı bölgesinin yeniden bir gezi ve restorasyon bölgesi olarak ağaçlandırılması düşünülmelidir.

Osmanlı Saray Haremi'ni uçsuz bucaksız koridorlar, sayısız odalar, çıplak cariyelerin yüzdüğü havuzlu sofalardan oluşan büyük bir mimari kompleks olarak düşünmek abestir. Harem bölümü aslında 16. yüzyılda oluşan yeni idari anlayışın mühim bîr aygıtı, bir önemli kurumudur. Ama aynı zamanda trajik bir mekândır.

Bugünkü Harem, sarayın Gülhane Parkı'na doğru eğimli arazisi üzerinde Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. Şurası muhakkak ki, bütün saray gibi Harem bölümü de gayet sıkışık yaşanılan, ölçünün ve sert kuralların hükmettiği bir yerdi.

Harem aslında iki bölümden oluşur: Üst ve alt bölümler. Gözdelerin, yani ikballerin, hasekilerin oturduğu üst bölüme sarayın "Kuşhane Kapısı" denen orta avludaki kapıdan girilir. Burada Altın Yol üstünde ilk olarak darüssaade ağası ve ona bağlı harem ağalarının odaları yer alır. Esirciler tarafından Habeşistan'ın güneyinde avlanan zenci çocuklar ne gariptir ki Yukarı Mısır'daki Hıristiyan Kıptî manastırlarındaki rahipler tarafından ameliyatla hadım edilir ve haremlere sevk edilirdi. Sarayın bu kesimi onların muhafazasındaydı.

Yine üst katta, yani Harem'in saray avluları hizasındaki bu bölücünde I. Abdülhamit, III. Osman, III. Ahmet gibi padişahların odaları bulunur. Çinileriyle meşhur bu bölümde Veliaht dairesi de yer alır. Harem'in derin katına, Cariyeler Avlusu'ndan aşağıya "Kırk Merdiven" denen basamaklarla inilir. Burada iki tarafta koğuşlar bulunur. En alt sofada ise Cariyeler Hastanesi, Gasılhane ve Meyyid Kapısı denen -isminden de anlaşılacağı üzere cenazenin çıktığı- kapı yer alır. Harem, Gülhane Parkı'na doğru eğimli bir arazi üzerinde kurulduğundan Kuşhane Kapısı ile bu kapı arasında dik bir merdivenin bağlantı kurduğunu ve havalandırma deliklerinin de buna paralel olduğunu belirtelim.

Yetenekli veya yeteneksiz, güzel veya az güzel, sağlıklı veya sağlıksız olarak doğmuş olmanın ve zekâ farklılığının insan hayatını harem kadar etkilediği bir başka mekân yoktur. Enderunlular kadar olmasa da Harem halkının da eğitimi vardır; okuma yazma başta olmak üzere musiki, dikiş nakış ve adap erkân olmak üzere dışarıdakilere göre iyi eğitim görebileceği açıktır. Hiç kuşkusuz entrika düzeni kendine göre zengindir. Haremin sürekli politika ve entrika üretilen bir yer olduğu ise tartışılır. Bu özellik, yani Harem'in politik entrika merkezi olması bizim tarihimizde bir asrı kapsar. Yani Hürrem Sultan ile Kösem Sultan'ın büyük valide olduğu iki devir arası dışında; saray hareminin herhangi bir mahfelden daha politik olduğunu söylemek zordur.

Harem halkı yani cariyeler, ikbal denen gözdeler, hasekiler ve valide sultan, nihayet kalfalar ve ustalar gibi görevliler sınıfı dışında; hanedan üyesi olan sultanlar, şehzadeler, IV. Mehmet ve III. Selim gibi şimşirlik denen hapishaneye kapatılan eski padişahlar Harem halkını oluştururdu. 15. ve 16. yüzyılda Harem'de hiç de kalabalık bir nüfus yoktu. Vakıa ki şehzadelerin sancaklara gönderilmesinden vazgeçildi, kafes ve şimşirlikteki cariye sayısı da arttı.

Tarihçilerin verdiği rakamların mekânla uyuştuğu şüphelidir. Üstelik bunlar başka kaynaklarla da pek kontrol edilmişe benzemiyor. 18. yüzyıl için verilen 400 küsur rakamı fazla görünüyor. 19. yüzyıl için tekrarlanan Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı'nın 600 küsur kişilik nüfusu da haremin konumu açısından yeniden gözden geçirilmelidir.

Harem bahtsız genç hayatların başladığı bir mekândır, talihi yaver giden kızlar en üst noktaya kadar tırmanır. Harem'de yaşam hiç de kolay değildi; halk arasında ağzını yaya yaya Harem'den bahseden insanların gerek burada yaşanan çetin hayatı, ama aynı zamanda buradaki yetenekli ve zeki kadınların yarattığı kültürel ortamı tanıyıp anlamadıkları ve tarihteki bir topluluğa bilir bilmez saygısızlık ettikleri çok açıktır.

Harem eğlencelik bir yer değildir, her şeyden önce bir evdir. Hiç değilse her ailenin evi kadar saygı gösterilmesi gerekir. Topkapı Sarayı'nın Harem dairesi önceden öğrenerek sessizce ve edeple gezilecek bir yer olmalıdır.”

BKG(Bilkent  Kültür Girişimi) katkılarıyla, Bilintur BKG ile Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve “TAV Havalimanları”nın ana sponsorluğunu üstlendiği “Harem-i Hümayun(padişah ailesinin, cariyelerinin, hizmetçilerinin ve hadim ağalarının kaldığı bölüm. Bir adı da, Darüsseade)Sergisi” Topkapı Sarayı Müzesi’nin II. Avlusunda yer alan Has Ahırlar Sergi Salonu’nda ziyaretçilere 13 Haziran’da kapılarını açmış. Amaç, Türkiye’de ve dünyada Harem konusunda oluşan eksik ve hatalı bilgilerin düzeltilmesi ve Harem’in hiç bilinmeyen yönlerinin gerçeğe uygun olarak anlatılması

Tam bir ay sonra biz gezdik sergiyi.

Dört ana bölümden oluşan serginin ilk bölümünde “Padişahın Evi (Harem’in)” inşa dönemleri minyatürler, gravürler ve planlar eşliğinde anlatılırken, ikinci bölümde yine mimarideki hiyerarşik düzene uygun olarak Harem’in koruyucuları ve hizmetlileri olan haremağaları ve cariyeler teşkilatı anlatılmış. Üçüncü bölümde has odalıktan hasekiliğe ve nihayetinde valide sultanlığa yükselen padişah kadınları, kız ve erkek çocukları ile kız kardeşlerinden oluşan hanedan üyelerinin Harem’deki yaşamları, eğitimleri, hiyerarşideki yerleri vurgulanmış. Sergi, Harem’de günlük yaşamın, eğlencelerin ve geleneklerin yine başyapıtlarla ve görsellerle anlatıldığı dördüncü bölümle tamamlanmış.

16. Yüzyılın ikinci yarısına kadar veraset yoluyla, yani babadan oğula geçecek şekilde tahta çıkarlarmış. Fatih Sultan Mehmet çıkardığı kanunname ile  en güçlü olanın tahta geçme anlayışını getirdi. Bu süreç 16. yüzyılın ikinci yarısı ve 17. Yüzyıllarında işletilmeye başlandı. Süreç içinde; Osmanlı tarihinde padişahlığın babadan oğula geçmesi kuralı  “1. Mustafa”nın tahta çıkmasıyla(1617) farklı bir şekilde işletilerek  kardeşinin arkasından tahta çıktı.

Bu noktada, Osmanlı Veraset Sistemindeki Değişmelere göz atmak gerekir.

  • a)Osman(1299-1326) ve Orhan(1326-59) Beyler zamanında ülke hükümdar ailesinin ortak malı idi.
  • b)I.Murat'tan(1359-99) itibaren ülke sadece padişah ve oğullarının sayıldı.
  • c)Fatih Sultan Mehmet(1451-81) en güçlü olanın tahta geçme anlayışını getirdi. Ülke padişahın malı sayıldı (Kardeş katliyle amaç ülkenin birliğini sağlayarak bölünmesini önlemek ve en güçlü olanın başa geçmesi sağlamaktı.).
  • d) I. Ahmet (1603-17 Duraklama Devri) döneminde yapılan değişiklikle Osmanlı Hanedanı içinde en yaşlı ve akıllı olanın padişah olması esası benimsendi.
Sonrasında devlet adamlarının  yetersizliği gündeme gelmeye başladı:
  • a) Devlet adamlarının pek azı makamlarının gerektirdiği tecrübe ve bilgiye sahip olması.
  • b) Önceki devirlerdeki gibi devlet adamlarında tecrübe ve bilgiye bakılmadan rüşvet ve iltimasla devlet makamları dağıtılması.
  • c) Rüşvetle göreve gelenler, verdiklerini geri almak için halka ağır vergiler yüklüyorlardı ve bu tutumlarıyla, ülkede hoşnutsuzluğa neden olmaktaydılar.
  • d) Diğer yandan, görevin gerektirdiği yeterlikte olmadıklarından, işlerin aksamasına neden oluyorlardı.
  • e)Sadrazamlar görevlerinde fazla kalamıyorlar ve azlediliyorlardı. XVII. yüzyılda bu göreve 61 kişi gelmiştir. bunlar içinde sadrazamlık görevinde dört saat kalanlar bile vardı. Hâlbuki bu zamana kadar geçen üç yüzyılda Osmanlı Devleti’nde 55 sadrazam görev yapmıştır. 17. yüzyılda göreve getirilen sadrazamlar ve diğer devlet adamları, getirildikleri görevlere uygun nitelikte değildiler.
  • f) önceden ilmiye zümresi (ulema, ilim adamları) geleceklerinden emin oldukları için, kendilerini ilme verirler, adaletten ayrılmazlardı. duraklama döneminde kadılık, müezzinlik, müderrislik de satılmaya veya etkili kişilerin akraba ve çocuklarına verilmeye başlandı (günümüzü çağrıştırdığını yadsıyanın ta… daha net söylemle. AKP’nin iktidardaki duruşu).
Sancağa Çıkma;
Osmanlı’da şehzadelerin devlet yönetiminde tecrübe kazanması için çeşitli eyaletlere gönderilmesi ne zaman  kaldırıldı; işte o zaman Osmanlı  yeteneksiz devlet adamlarıyla doldu.
Şehzadeler belli bir yaşa gelince sancağa çıkardı. Sancağa gönderilen şehzadelere bu görevlerinde, lala adı verilen bilgili ve deneyli kişiler yardımcı olurlardı. Şehzadeler bu uygulama ile yönetimde deneyim kazanıyor ve devletin başına geçince bu deneyimlerden yararlanıyorlardı. İlk zamanlarda İzmit, Bursa, Kütahya , Manisa ve Amasya önemli şehzade sancaklarıydı.
  Sünnet Şenlikleri;
Önemli bir şenliktir. Kızlar ağasının şehzadenin sünnet çağına eriştiğini padişaha bildirmesiyle başlar. Padişah, sünnet düğünün süresini ve ayrıntılarını konuşmak için Harem’e gider  ve haber, haremdekilere, Bab-ı Ali divanına, İstanbul’a ve tüm imparatorluğa duyurulur. Haseki Sultan, Şehzade ve harem kadınlarına armağanlar dağıtılır, o gece saray bahçesinde Çin usulü fener alayı düzenlenir; cariyeler gözalıcı giysilerle dans ederek, cüceler ve hokkabazlar da çeşitli numaralarla padişahı eğlendirirlerdi. Daha sonra halkın ve yabancı konukların katılacağı ve günlerce sürecek şölen ve şenliklere geçilirdi. Şenllikler, Topkapı Sarayı merkez alınarak, At Meydanı, İncili Köşk, Yalı Köşkü, Alay Köşkü, Aynalıkavak, Dolmabahçe ve Kağıthane önlerinde şenlik hazırlıklarına başlanırdı. Şenliğin yapılacağı yerde saray erkanı ve yabancı konuklar için pavyonlar hazırlanır, rengarenk çadırlar kurulur, kadınlar için tahtadan cumbalı bölmeler yapılırdı. Şenlikler sırasında verilen şölenlerle halka sürekli olarak yemek sunulurdu. Bu şölenlere Müslüman, Rum, Ermeni ve Katolik okulları da davet edilirdi.
Şehzadelik;
Padişahların erkek çocuklarına, Sultan 1. Mehmet(Sal.1413-12) dönemine dek ‘Çelebi’, daha sonra ‘Şehzade’ denilmiştir.
Ekberiyet (en büyük) uygulamasına kadar okuma çağında yanlarına verilen Lala  ile eğitme başlayan ve sancağa  çıkan şehzadeler yıllar süren zorlu bir taht mücadelesi sonrası tahta çıkıp padişah olurlar ya da çıkamayıp ya tutsak hayatı yaşarlar ya da öldürülürlerdi. Taht mücadelesini en iyi olan kazanırdı.
Valide alayı;
Oğlu padişah olan kadın kadın ‘Valide sultan’ olurdu. Fatih’teki eski saray’dan, Topkapı sarayı Harem Dairesi’ne törenle gelirdi.
Valide Alayı, ilk kez, Sultan lll.Murat(Sal 1574-95) zamanında gerçekleştirilmiştir. Süreç içinde, zengin ve ayrıntılı bir tören haline getirilmiştir.
Cariyeler;
İmparatorluğun gayrimüslim halkından devşirilen fetihlerden esir alınmış ya da hediye olarak sunulmuş köle kızlar için Harem bir okuldu.
Harem;
17 ve 18. Yüzyıllarda Haremin çok kalabalıklaşması, büyük yangınlar ve padişahların, Harem’de kendilerine birer ‘Has Oda’ yaptırmalarının geleneksel hale gelmesiyle, yapılaşma devam etmiştir. V. Mehmet döneminde çıkan Harem yangını(1665) sonrası çok köklü değişikliklere gidilmemiştir.
Arapça, ‘girmesine izin verilmeyen kutsal yer’ anlamına gelen harem, Müslüman ülkelerde mahrem aile yaşantısını tanımlar. Aslında 2 farklı anlamda kullanılır, Harem sözcüğü. Birincisi, ‘Padişahın haremini’, yani kadınlarını, ikincisi; ailenin içinde yaşadığı mekânı ifade eder.
Harem Dairesi;
Osmanlı devletinin yönetim merkezi ve padişahların ikametgahları olan Topkapı Sarayı, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462-78 yıllarında yapılmıştır.
Topkapı Sarayı Haremi’nde ilk kapsamlı yapı Kanuni Sultan Süleymen döneminde(1520-66) Haseki Hürrem Sultan’ın Topkapı Sarayı’na yerleşmesiyle başlamıştır..
Tandır;
Genellikle soğuk kış dönemlerinde büyük mekanları ısıtmak zordu. Tandır bu tip mekanlarda kullanılan bir ısınma aracıdır.
Arabalar;
Üst kısım biçim ve süslemeleri Osmanlı uslubu olup, teker ve yay siztemi İtalyan-Torine imalatıdır.
Kuşhane Mutfağı;
Harem dairesinde, Altın yoldan Kalfalar darisine çıkan merdivenin altındaki kapıdan girilen ve ‘padişah mutfağı’ ya da ‘Kuşhane Mutfağı’ adı verilen küçük mutfak. Özel gün ve gecelerde ve gerektiğinde padişah ve üst düzey hanedan mensuplarına hizmet ederdi.
Haremde Yaşam;
Harem hiyerarşisinin her kademesinde; eğitim, ibadet, günlük yaşamın en önemli olayları arasında yer alırdı.
İstanbul tarihi bir yarımada. İşte bu tarihi yarımadayı kısmen anlatmaya çalıştık.
Sözde bu tarihi yarımada’yı siyasal iktidar; İstanbul yerel uzantısı olan İBB aracılığıyla, ‘1/5000 ölçekli koruma amaçlı Nazım İmar Planı’ ile korumaya çalışıyor. Bu işe önce; 30.12.2011 tarihinde onanarak yürürlüğe giren Tarihi Yarımada (Fatih) 1/5000  ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı, Fatih 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planı ile başladılar. Koruma değil, İstanbul’u siyasi ve ekonomik rantlarına eklemlendirmek, İstanbul’u salt Osmanlı tarihi ile öne çıkarıp, geçmiş uygarlıkların tarihini edilgenleştirerek ideolojilerine eklemlendirmek adına ‘Nazım İmar Planları’nı yaşama geçirmeye çalışmaktadırlar. Bunun önüne geçmek için TMM0B-Mimarlar Odası, bu planların iptali için dava açtı.
Ayrıca; Taksim Meydanı’nın kimliksizleştirilmesi ve insansızlaştırılması Projesi yargıda.
17 Ocak 2012 tarihinde İBB tarafından onaylanın ve 14 Şubat’ta askıya çıkarılan ‘Beyoğlu İlçesi Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’ne ilişkin 17 Ocak 2012 onay tarihli 1/5000 ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planı Tadilatının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açıldı.
Taksim’de ne yapılıyor? Taksim yayaya açılıyor. Bu yaklaşım bence hiç eleştirilecek bir yaklaşım değil. Araç trafiğini bir şekilde kent merkezinden uzaklaştırıyorsunuz. Fakat, bu işin fakatı var. Taksim’deki tarihi 19. Yüzyıl kışlasını yıkıp, 21. Yüzyıl teknolojisiyle yeniden inşa etmenin anlamının anlayan var ise yanıma gelsin. Ben biraz anladım galiba. Ben geleyim kendi yanıma; belki bu kışla inşasıyla, yeni bir ticari merkezler oluşturacak. Yani açık alanlar ticari alanlara dönüştürülecek. Gezi parkı ve meydan olma kimliğini yitirecek  Taksim, resmen rant parkına dönüşecek. Böylesi bir proje, yerin altına aldığınız Taksim trafiğini alabildiğine yoğunlaştırmaz mı? Bu yaklaşım aynı zamanda Taksim’in tarihsel görselliğini yok etmeyecek mi?
Peki, İBB tarafından ‘prestij alanı’ ilan edilen ve ardından 800 milyon dolara Dubai Şeyhi El Maktum’a satılan, fakat hukuksal sorunlar nedeniyle satışı gerçekleşemeyen Şişli’deki 46 bin metre kare büyüklüğündeki İETT arazisi ne durumda? Bildiğim kadarıyla;  Belediye ile TMMOB Şehir Plancıları Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası arasında hukuk savaşına neden olan “eski imar planı”, İBB Meclisi’nde oy çokluğuyla onaylandı. Böylelikle Levent’teki İETT araziyle ilgili plan değişikliğini iptal eden mahkeme kararını bozan Danıştay 6. Dairesinin verdiği karar doğrultusunda, 2006 yılında yüksek imar artışıyla yapılan plana geri dönülmüş  idi. Ondan sonrası meçhul!
Kimse Taksim’in kültürel merkez olarak yenilenmesine karşı değil. Siz  Beyoğlu’ndaki –Taksim’deki  tarihi  kültürel dokuyu yıkacaksınız, sonra çıkıp, buraları koruyoruz diyeceksiniz. Beyoğlu’nu ‘kentsel dönüşüm’ yalanıyla dönüştürüyoruz diyeceksiniz; hade be! Ben inşaat mühendisiyim. Nerede, kolektif dayanışma bütününde seçenek projelerin üretilmesi ilkesi?
Adamlar faşizan duruşlarıyla kentlere saldırıyorlar. Düne kadar polis saldırıyordu, şimdi güvenlik görevlileri gestapo timleri gibi, kentsel dönüşüm projesi kapsamındaki yıkımları protesto eden gruba saldırdı, polis seyretti(13 Temmuz 2012).
Cinsel tacizden aldığı 13 yıl hapis cezası kesinleşen 80 yaşındaki Hüseyin Üzmez; “Bana ceza verilecekse, şeriat kanunlarına göre verilmeliydi. Bu cezayı tanımıyorum. O yüzden İslam devleti kurulmalı.” Bunları diyen Üzmez’i üzmemek için Ankara’da M.Gökçek’in himayesinde yaşlılar bakımevi’nde kalıyor.
Bitmedi, Has Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş; “Harun gibi geldiler, karın oldular, türbanlı cipliler” diyordu, şimdi Karunculara karışıyor, AKP’ye girmek için HAS partiyi kapatıyor. Belli ki, Abdullah Gül değil, Numan Başbakan,..
2012’nin 13 Temmuzunu bitirdik. İkinci kez Topkapıdayız. İnanın, İlber Ortaylı hocanın gitmesi düzensizliği beraberinde getirmiş.. Üsküdar, Selvilik caddesi ve Cumhuriyet caddesinin kesiştiği nokta müthiş tehlikeli. Özellikle, Selvilik caddesi çift yönlü ve gidiş gelişi yolunu ayıran orta kaldırım yok(Fr. Refüj), çünkü dar bir sokak resmen caddeye dönüştürülmüş. Eet; neden cadde denmiş, bilinmiyor. Cumhuriyet caddesinden kopan araçlar, hızla Selvilik caddesine girdiğinde, insanlar sağa-sola kaçışıyor.
İstanbul’un trafiği  öncekini artan bir yoğunluk içinde. Çünkü, Fatih köprüsünün bakımı nedeniyleTrafik, bozulmuş durumda. Nasıl bozulmasın ki, 10 yılda 300’un üzerinde AVM yapılan İstanbul’da.. Ne oldu AKP’nin 6 yıl önce oluşturduğu Trafik Komisyonuna?
Başbakan çıkıp, köprü geçişlerini köprü bakımı nedeniyle 2 ay bedava yaptık demesi, halkım rüşvete alıştı varsayımının göstergesi. Böylesi bir düşünce olmasa, başbakan böylesi bir rüşveti aklına getirmezdi.
3. Köprünün tanıtımı yapılıyor. Bu keşmekeşlik devam etsin, 5 sene sonra, 4. Köprüyü tanıtacaklar, ardından, 5, 6, 7. Köprü derken, boğazı tümden tek parça(İng. Monoblok. Arapçası, yekpare) betonla kapatacaklar böylelikle.
3. Köprü, 1875 mt uzunluğundaymış. Japonya’nın 1991’de yaptığı Akashikaikyo’dan sonra dünyanın 2. Büyük köprüsü. İçinden raylı sistem geçeceği için, bu kategoride birinci imiş.
Övünmeye bak. Köprü üzerinde, ikinci ulaşım yolu raylı sistem, oldu olacak köprüyü daha geniş yapıp, üzerine bir de su yolu bindirelim. Arkadaşlar, köprü üzerinde, geliştireceğiniz diğer ulaşım yolu, yine trafiği alıp karşı tarafa yığmayacak mı? Neden, bunu tüp geçişle yapmıyoruz ki. Yooo, köprü çevre yollarıyla, birilerinin arazilerine ulaşacak. Doğru, tüp geçişle de ulaşır. Hayır, ulaşmaz. Siz tüp geçiş trafiğini kente mevcut yolları metro ve benzeri raylı sistem ve metrobüs  projeleriyle varsıllaştırırsanız, üçüncü ve 4… köprülere ve doğayı yok etme kanalları olan çevre yollarına gereksinimin kalmaz.
Ulaşım dokusu bozuk, dolayısıyla sosyal doku da… Güney Doğu’dan getirilen çocuklar mafyanın elinde kenti kirletenlerin başında.
Nerede, devletin koruması. Devlet ne yapsın; hükümet duyarsızlığı bu konuda alabildiğine artmış durumda. SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı “Sosyal Güvenlik Kurumu” adı altında birleştirilmeye çalışılıyor, çalışılmasına da, devletin koruma işlevi olan bu olguyu da, her şey  gibi özelleştirilmeye başlanmış. Özel yabancı sigortalar devrede. Bunlar mı, Güney Doğulu çocuklarımıza sahip çıkacak…
               
14 Temmuz 2012; Çatalca’ya gidiyoruz. Saat 17.38.
Sevgili Ömürcan’ın sözü kesilecek. Vay be, yaşlanıyoruz galiba. Baksanıza, daha dün sünnette kesilen Ömürcan’ın şimdi sözü kesiliyor. Sözlüsü Eda Otlatıcı, Çatalca’nın yerlisi. 1976’dan beri Çatalca’da olmamıza karşın ancak bir Çatalcalı kız alabildik. O’nu da Kardeşim Hüseyin Çorbacıoğlu’nun oğlu  Ömürcan  Çorbacıoğlu başardı.
3 saattir Çatalca yolundayız. Avcılara yeni ulaştık. E5, karayolu satıcılarının ticaret bulvarına dönmüş; sucu, kağıt helva, fındıkçı arabaların arasında müşteri arıyorlar. Çünkü, metrobüs yolu (Melih Gökçek’in kaldırdığı Ankara’daki Tahsis yol) çalışması nedeniyle trafik karınca hızında ilerliyor. İşte İstanbul’un her anı ayrı bir fırsat olduğu için, satıcılar E5 üstünde koşuşturup duruyorlar.
15 Temmuz 2012, Esat karşıtı, Suriye muhaliflerinin özgür Süriye Ordusu’nda görev alan kadın asker Thawaiba Kanafani, başını örtmediği için görevinden alındı. Düşünün, Esat diktasını devirmeye çalışanların ne kadar özgürlük yanlısı olduklarını. Resmen, radikal İslam Suriye’yi ele geçirmeye çalışıyor. Tıpkı, Mısır, Libya ve Tunus’ta olduğu gibi.
İlkyaz Çorbacıoğlu, Ececan Çorbacıoğlu ve Şebnem Çorbacıoğlu ‘Çatalca Erguvan Festivali’nde dilek balonlarını uçuramadılar. Önümüzdeki Ekim Kurban bayramına ötelediler. Bu ara bir hadise yaşadılar, fakat bu hadise olumlu bir hadise, çünkü ‘Hadise’nin konserine gittiler. Hepsi çok mutlu, çünkü ilk kez Hadise’yi izlediler.
17 Temmuz 2012. Pencereden, Çatalca ferhatpaşa Mahallesi’ndeki inşaatta çalışan ustaları izliyorum. Kalıpçı, demirci, duvarcı ve sıvacıyı. Biz Mimarlar ve mühendisler projeyi hazırlar, onlara teslim ederiz. Onlar, çoğu mühendisten iyi okur projelerimizi. Onlardır binaları bina(kurma) eden, yapılara yaşam katan. Onlar benim için ‘Tanrının kutsal ustaları’dır, çünkü insanlar için kutsal olan barınma mekânlarını onlar oluştururlar. Kalıpçı, demirci, duvarcı, kısacası yapı ustaları olmasa, siz projeyi hazırlasanız ne yazar, o’nu uygulamaya geçiremedikten sonra. Yılın 7 ayı çalışırlar ve Ekim ayında Trabzon’a, Kırşehir’e, Ordu’ya, Mardin’e, yani memleketlerine dönerler, çocuklarına aş, elbise olacak parayı götürmek için.  Ve 4 ay sonra, yapılar kurmak için, kentlere dağılırlar. Onun için onlara ‘Tanrının kutsal yapı ustaları’ diyorum.
Tam bunları izlerken, TV’den bir anons; ‘İstanbul’da; Amerika’daki 11 Eylül   ikiz kuleleri benzeri büyük bir patlama oldu’. Meğer Adnan Polat’ın Fulya’daki 152 metre yüksekliğindeki 42 katlı ‘Polat Towers’ın izolasyon çalışması esnasında, çeşitli yapı malzemelerin yanmasıyla, tüm cepheyi saran bir yangın çıkıyor. Ve üstün teknoloji donanımlı akıllı bina yanmaktan kurtarılıyor. Yani akıllı söndürme sistemi devreye giriyor ve cepheyi saran alevlerin içeri girmesini engelliyor. Meteroloji Mühendisler Odası Başkanı sevgili İsmail Küçük’ün kardeşi Metarluji Mühendisleri Odası Başkanı Cemalettin Küçük, TV7’de dış cephe kaplamalarındaki Polimer esaslı  yalıtım  malzemenin yandığını söylüyor.
18 Temmuz 2012, Çatalca’dan ayrılıyoruz. Önce Çatalca minibüsüyle Yeni Bosna’ya, oradan 82 ile Eminönü’ne, oradan da Üsküdar vapuruna.
Anketler, Tayyip’in oylarının %46’lara düştüğünü söylüyor. Birileri, oyların değil de Tayyip’in düşmesinin önemli olacağını düşündüğünü düşünüyorum, haberi okurken. Başbakan bir harika, korkutmuş dünya’yı. Baksanıza, namertlikle suçladığı Wall Street Journal bu kez Türkiye için ve de R-cep için methiyeler sıralamış. Tayyip ile dünyanın en güvenirli ülkesi olmuşuz da bihaberiz. Baksanıza, uçak gemileri(Amerikan’ın canım) Antalya’da. R-cep güçleniyor mu?  Suriye’yi alacak mı(daha Suriye sınırındaki PKK’yi halledemedik, Süriye’yi mi halledeceğiz):)
19 Temmuz 2012; Yıldız parkına gideceğiz, Deniz Müzesini gezeceğiz.
Ve, saat 13.33. Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’ndeyiz. 61 yaşında olduğumu söyleyince, kapıdaki arkadaş beni mutlandırdı “Olamaz, çok genç gösteriyorsunuz, sizden para almamız gerekir” şeklinde yaptığı espriyle. Çünkü 60 yaşını geçenlerden para alınmıyormuş. Görevli arkadaşın söyledikleri beni daha da gençleştirdi.
Deniz müzesi, gerçekten bizleri ürpertti. Müthiş bir proje…
Sizi ilk; ‘Zırhlı Mesudiye Fırkateyn-i ve Zırhlı Hamidiye Fırkateyn-i ve Zırhlı Aziziye Fırkatyn-i’ karşılıyor. Abdülaziz tarafından(1861-1876) yaptırılan Aziziye Fırkateyn-i’nin boyu 91,4 metre, genişliği 16,9 ve derinliği 7,9 metre. 1862’de Glasgow’ daki bir şirkete yaptırılmış ve 1864’te denize indirilmiş.
150 yıl öncesinin objeleri bir harika; Kristal avize, ahşap oyma sandalyeler, deri koltuk, ipek halılar, kadife perdeler ilk göze çarpanlar. Bunun yanı sıra, Sultan Abdülaziz tuğraları, İstanbul’un Fethi ve Haliç’in ağzına gerilen zincir, donanma silahları v.s ile varsıl bir müze.
24 ayar altın varakla (yaprak inceliğinde yaldız) kaplı gemi armaları, gemi baş figürleri, gemilerde ve karargâhlarda kullanılan tuğralar ile gemilerin isim plaketlerinin içinde yer aldığı “Osmanlı Bahriyesinde Ahşap Sanatı”ını içeren sergi dikkat çekici.
En önemlisi; Atatürk’ün 17 Ocak 1938 tarihinde Celal Bayar’a yazdığı mektup: “Yeni 4 denizaltı gemilerimiz için bulduğumuz isimler şunlardır: 1-Saldıray, 2-Batıray, 3-Atılay, 4- Yıldıray. Bunların manalarını izaha bile hacet olmadığı kanaatindeyim. Manaaları esasen Türkçe olan bu kelimelerin kendisindedir, yani, saldıran, batıran, atılan ve yıldıran.”
Ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Ölüm Raporu. 10 Kasım Nowenber 1938.
Hopalı Laz hemşerim ile tanıştım. Mustafa Uzuner. Üniversite mezunu, güvenlik görevlisi. Epey söyleştik.
Saat 17.00. Yıldız parkındayız. Şale ve Malta köşkünü gezdik. Nasıl anlatayım ki; tek kelimeyle  harikalar.. Yıldız Porselen’e uğradık; o bile  ayrı bir güzellik. Epey şey aldık.
Yıldız parkı bana bakımsız geldi. İnşallah buralar yandaşlara peşkeş çekilmez.
20 Temmuz 2012. Sabah gazetelerini aldım. Selvilik caddesinden eve geliyorum.. Bayilerin ve Bakkalların en alt sırasında yer alan Zaman gazetesini, bazı apartmanların girişinde yer aldığı dikkatimi çekti. Terkedilmiş, kimsesiz evin önüne de bırakmışlar. Gazetenin, Garip-garip yetimsi  yalnızlığı dokundu, aldım birini eve götürdüm. Götürdüğüme pişman etti. Yetim falan değil, tam bir sinsi. Bu gazeteyi bedava dağıtanlar bu paraları nerden buluyorlar. Baktım; gizemli varsıl Zaman Car-car CHP’ye küfrediyor. Dahası, CHP’li seçmen tabanına. Başlık; “CHP’de değişim liste dışı.” Devamında; “CHP delegesi açılım yanlısı isimlerden desteğini çekti. Kılıçdaroğlu’nun yeni CHP’sinde değişime imza atan 60 kişilik anahtar listesinde alt sıralarda yer buldu. Adnan Keskin, Murat Karayalçın, Ercan Karakaş, Fikri Sağlar, Haluk Koç Gülsüm Bilgehan gibi isimler eski tüfekler en fazla oy alan parti meclisi üyeleri oldu.”
Bilinen gerçek şu ki; başta Murat Karayalçın olmak üzere, Ercan Karakaş v.d değişimi sürekli savunmuş kimliklerdir. Onların cebi ve beyni  dolar değil proje ve program doludur. Zaman’ın değiişmden yana dediği kimlik Muhammet Çakmak’tır. Muhammet Çakmak, ‘‘Kutlu Doğum haftası için konuşmasını hazırlayan bir Fetullah Gülen hayranı kimlik.
Muhafazakar kesime açılımın mimarı Bülent Kuşoğlu’da listeye giremedi.
Zaman’ın şu söyledikleri isi beni hayli düşündürdü; “Fetullah cemaatının siyasete karıştığına dair elimizde veri yok”
Fethi Paşa Koruluğu:
Saat 18.30; Fethi Paşa Korusu’ndayız. Buradan yürüyerek Kuzguncuk mahallesine indik. O ünlü ‘Perihan Abla Dizisi’nin çekildiği mahalleye. Karadenizliler, ille de Rizelilerin çoğunlukta olduğu yer. ‘PaşaLimanı Gıda Pazarı’nın önünde durduk. Sahibi Rizeli İdris Kabil. Bir zamanlar Milletvekililliği yapan Ahmet Kabil’in kuzeni. Şadan Kalkavanlar buralarda büyüdü diyor, hep Rizeliyiz burada diyor. Söyleştik, ayrıldım.
Paşalimanı(Öküzlimanı) soldan Üsküdar iskelesine çıkar, sağdan Kuzguncuk, Beylerbeyi ve Beykoz, daha ilerisi-içerisi ise Polonezköy.
Fethi Paşa Koruluğu(Kuzguncuk Koruluğu) bizim Ankara Papazın Bağı’nın benzeri, fakat en az 15 katı büyük bir nefes alma odaklarından bir tanesi.
 25 hektarlık bir alan.Üsküdar’ın kuzeyindeki bütün dik yamaçlarını kaplayan ve Kuzguncuk tepesine kadar ulaşan bir koru, Tophane Müşiri(Mareşal) Fethi Ahmet Paşa(1801-1858) aitmiş. II. Mahmud ve Abdülmecid devirlerinde valilik, elçilik ve nazırlık yapmış olan Fethi bey ölünce varisleri tarafından paylaşılmış, torunu olan Şevket Mocan da kendi payına düşen hisseyi 1958'de Belediyeye devretmiştir. Bu yüzden bir müddet de “Mocan Korusu” diye adlandırılmıştır.
Belediye zaman içinde korunun büyük bir bölümünü hissedarlardan istimlak suretiyle alarak 16 hektar kamulaştırılmıştır. Bu koruluktan hâlen özel mülkiyette bulunan Demirağ korusudur. Fethi Paşa korusu 1960-1980 arasında mülkiyet nedenleri ile çok bakımsız, perişan ve cangıl durumunda idi. Yabani böğürtlen ve sarmaşıkların kapladığı bu koruluğa girmek neredeyse olanaksızmış. Büyükşehir Belediyesi kamulaştırma(Ar. istimlâk) işlerini bitirdikten sonra 1985-1987'de koruyu bakım altına aldırmış, yabani ot ve sarmaşıkları temizletip içerisine gezinti yolları, koşu parkurları, seyir yerleri, kafeterya ve spor alanları yaptırarak halkın hizmetine
sunmuş.
Şu anda Koru Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğüne bağlıdır. Korunun çevresi tamamen duvarla çevrili olup, biri Üsküdar-Kuzguncuk arasında, diğeri İcadiye Mahallesinde olan iki kapıdan içeriye girilebilmektedir. Korunun sırta yakın yerinde eski bir köşkün temel izleri görülmektedir. Buradan aşağıya doğru da, farklı yüksekliliklerdeki havuzların birinden öbürüne akan sularla çağlayan oluşturan(Kaskatlı) havuz yenilenirken devrinde kullanılan malzemenin aynısı uygulanamadığından iyi bir yenileme(Fr. restorasyon) göremediği söylenmektedir.
Koru ağaç türleri bakımından çok zengindir. Her cinste çamlar, Meşe cinsleri, sakızağacı, akçakesme, at kestanesi, Trabzon hurması, yalancı akasya, dişbudak, porsuk ve nadide bir ağaç olan Japon kadife çamı ,korunun ağaç örtüsünü meydana getirmektedir(Kenthaber Kültür Kurulu alıntısı).
                21 Temmuz 2012: Saliseler hızında yıllar geçiyor. Doğrusu; Salise saniyeyi, saniye dakikayı, dakika saatleri, saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları ve aylar yılları tüm hızıyla kovalarken değerler değişiyor, her şey değişiyor fakat zaman hiç değişmeksizin, tükenmeksizin hızla koşuyor. Bunun için zamanla yarışmayın, zamanı yaşayın, çünkü her yeni bir zamanın kendine özgü güzelliği vardır.
Bu zaman içindeki yakın zamanda AKP nedense tükenmiyor, aksine tüketirken çoğalıyor, CHP yerinde sayıyor.
Onlar; “Biz merkezin dışındakilerde yoksulduk, merkezdekiler zengin, örgütlendik merkezi ele geçirdik ’ diyorlar ve sözüm ona dünün bazı solcuları  bunları destekliyor.
İşte onlar; merkezde yer aldıktan sonra doymaz oldular ‘hep bana Rabbena’lardalar Şimdi, merkezin dışındakilere zerre kadar dönüp bakmıyorlar. Her yerde onlar var. Her şey onlar da var. Bunlardan bir tanesi, Cumhuriyet caddesinde az kalsın yayayı eziyordu. Halk umurlarında değil halk onlara  vız geliyor, hız yapıyorlar, altındaki BMW veya Mercedes arabalarıyla, başı türbanlı, göz Ray Banlı kimlikler. Kırmızı, sarı umurlarında değil, her renk onlar için yeşil, istedikleri gibi geçiyorlar.
Üsküdar iskelesine gideceğiz, kırmızıyı yeşil gören türbanlı, Ray Banlı bayan  yayaların arasına daldı, dalar dalmaz ben de ona…Yanındaki, ceketli, kravatsız beyaz gömlekli sakallıyı yakalamaktı, kaçtılar…Başlarındaki türban at gözlüğü gibi sağını solunu göstermiyor, bu nedenle trafikte potansiyel bomba gibi hız yapıyorlar; trafik polisleri de bunlara selam duruyor.
İslam düşünürü, İhsan Eliaçık diyor ki; “Kapitalizme abdest aldırıyorlar. Aç ve hor bırakılmış dini çevrelerin doyma süreci henüz tamamlanmadı. Birgün dağılma ve kaçış günleri gelecek. İktidar partisinde rant ve yağma var”.
Gerçekten doymuyorlar ve de yüzsüzler. Land Rrover’li hatun er kişi, başındaki türban ve gözündeki Ray Ban yüzünden, tıpkı at gözlüğü takmış gibi, sağını ve solunu görmüyor. Ve, sağdaki bir yayayı dürttü,. Adaman tepkisi, benden beterdi;”Türbanlı…pu” derken.
Dün, HAS Parti’nin Genel Başkanı da, ‘Harun geldiler, Karun oldular. Jipli türbanlılardan geçilmiyor” dememiş miydi? Bugün AKP’ye gidiyor. İhsan Eliaçık kardeşim AKP değil de, CHP’den teklif alır mı dersiniz?
Üsküdar Anadolu Spor takımının binası Cumhuriyet caddesindeymiş. 3 senedir, ilk kez farkında oldum.
AKP’li İzmit(Kocaeli) Büyükşehir Belediyesi’ne haciz gelmiş. Meğer, seçim döneminde, öğrencilere bedava bilgisayar dağıtmış, ödeyememiş..
Nedensi İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun ‘suç ve çıkar örgütü oluşturmaktan’ gözaltına alınması aklıma geldi.
Saat, 14.20. 41 yıl sonra Beşiktaş Pazarı’ndayım. En son, çocuk yaşta sevgili yengem Şadiye Çorbacıoğlu ile gelmiştim, 1970’lerin başı. Türkiye’nin en ucuz pazarı diyebilirim. İstanbul’un,  ayrı bir rengi Beşiktaş Pazarı.
O ünlü, Beşiktaş çarşı devamı  Ihlamur kokulu  Ihlamurdere Caddesi’ni özlemişim. Gördüm ki; cadde yerinde duruyor, sevindim. Fakat, kent kokusuna karışan, o beyazımsı, sarı renkli  Ihlamur çiçeklerinin hoş kokusu yok, çünkü ıhlamur ağaçları yok.
Adı üstünde, dere yatağında inşa edilmiş. Binaların büyük bölümü 40-50 yaşlarında. Deprem felaketinin en çok hissedileceği bir cadde. Belli ki, bu dere yatağı ıhlamur ağaçlarıyla varsıl bir alanmış. Şimdi tek tük Dut ağacı var. O ıhlamurların bir kısmı 1980’lere dek taşımıştı kendisini. Yoklar artık. Beşiktaş Belediye Başkanı, yaya kaldırımlarına(Fr. Tretuvar) dikmiş, tekrar yaşatmak adına.
Ben Beşiktaş pazarında fazla oturmadım. Ihlamurdere caddesinde, geçen günleri anarak yürüyorum, bir aşağı bir yukarı, son aşağı yürüyüşte bir banka oturdum. İnsan görünümlerini izliyorum; mutlusu, mutsuzu, karamsarı, heyecanlısı, öfkelisi, umutsuzu, neşelisi, neşesizi, kendinden emin olanı; kısacası, anlık insan kişiliğinin yüze vurmuş görsel dansını izlerken, sıkılmaya başladım, çünkü sıkışmıştım. Sağımdaki bankta oturan beyefendiye döndüm, tuvalet yeri sormak için. Telefonla konuştuğunun görünce, tekrar insan manzaralarına dönüş yaptım. Beyefendinin konuşması bitmiyordu, çünkü uluslar arası bir konuşma yapıyordu. İster istemez dinlemek durumunda kaldım, çünkü banklar arası 2 metrelik bir mesafe vardı.
Bir sipariş alıyordu ve öfkeliydi. Anladığım kadarıyla, kendileri Türkiye’nin önemli bir Askeri birimin başındaydı ve şifreli konuşuyordu. Karşıdaki kişi de aynı işlevi üstlenmiş bir birimin sorumlusuydu. Bir silah siparişiydi bu. Silahları 3 gün içinde teslim alıp Ortadoğu’ya sevk etmesi gerekiyordu. Aksi taktirde, karşı tarafın istediği önemli materyali göndermeyecekti. Bu şekilde tehdit ediyordu, karşı tarafı. Ben o materyalin uranyum olduğunu anladım.
Para konusunda anlaşamadılar, silahların parası, göndereceği uranyumun çok altında olduğu için, aradaki Euro farkını, İsviçre frangı olarak İsviçre’nin Cenevre bankalarını yatırmasını söyledi. Hesap numarasını söylerken, sağa sola bakınarak sesinin tonunun düşürdü. Sağında ve solunda, kendi gibi kravatlı takım elbiseli iri kıyım adam belirdi. Sürekli adamı kolluyorlar.
Telefonunun değiştirdi. Yeni telefonunun kulağına yapıştırdı, ve verdiği siparişleri, not etmeye başladı. Sırtını bana çevirdiği için, rahat bakabiliyordum kendisine. Bir ara, kulağındaki telefonu bıraktı. Banka bıraktığı telefondan ses  gelmiyordu, fakat o yüksek sesle verdiği siparişin listesini yazıyordu. Sinirlendi, banktaki telefonu aldı; şöyle bir etrafını süzdü; kendinden emin, adımlarlarla bankın arkasında sakladığı, Pazar çantasını aldı ve yürümeye başladı. Pazar çantasında, neler yoktu ki. Naylon poşetler, Amerikan ve Nato bayrakları, Türk bayrağı, eski pompalı bisiklet kornası ve daha nice çöpler.
Adam, banktan uzaklaşır uzaklaşmaz, iri kıyım iki kişi hemen banka konuşlandılar. Biri bana dönerek; “Bu ne ki, dün Nasa yetkileri ile anlaşamadı, kıyamet koptu Ihlamurdere’sinde.”
Ececan Çorbacıoğlu ve Kadriye Çorbacıoğlu geldi. Ciğerciye gideceğiz. Yaşadıklarımı orda anlatacağım.
Yıllar sonra, Edirne’nin o ünlü ciğer kebabını, erbabından yiyeceğiz, yani Edirne’nin ünlü tava ciğerini(www.edirne tava cigeri.com).
Evet, Ihlamurdere caddesi’ndeki ‘Naci Ustanın Yeri’ndeyiz. “Edirne Selimiye’deki yerin tadını bulur muyuz?” sorusu aklımızdan geçmiyor değil. Tadı bulduk, fakat Edirne’deki Naci ustanın yerini bulmak olası değilmiş, çünkü kapatmışlar. Edirne’de o damak tadını yakalayamayanlar, Beşiktaş Ihlamurdere’deki Naci Ustanın Yerinde yakalayabilirler.
Naci Şahin ağabey rahatsızlanınca, oğlu Sinan Şahin Beşiktaş Ihlamurdere caddesindeki yeri işletmeye başlamış. Oraya kadar yetişememiş.
Fatih Çekirge ve Murat Çelik Ankara’da da Naci Usta’nın yerini açmak istemişler, fakat anlaşamamışlar.
Saat 17.45. Üsküdar’a dönüyoruz. Yeni iskeleden indik. Cumhuriyet caddesinden değil de, Sultantepe’ye çıkan ‘Mihrimah Sultan Camii’nin sağındaki dünyanın en uzun merdivenli sokağı diyebileceğimiz Yeni Dünya sokağından, yine Ankara’daki Başçavuş sokağı gibi Türkiye’nin en uzun caddesi  denebilecek Selvilik Caddesine ulaştık. Daha kestirme geldiği için sürekli burayı kullandık. 
AKP’li, toplam 31 milletvekili son 1 yılda; ne bir kanun teklifi, ne bir önerge, ne de kürsüde konuştu. Sadece el kaldırıp maaşlarını aldılar. Böylesi vekillerle, elbette ki istediği kararı alır ve istediği gibi at koşturur.
R-Cep istedi; İstanbul Ataşehir’de ‘Mimar Sinan Cami’ yaptırıldı. Açılışında; “Avrupa yakasında Süleymaniye ve Mimar Sinan’ın İstanbul’daki ilk eseri Şehzadebaşı Camii var, fakat bu yakada böyle bir Cuma camisi, bir Selatin camısı yoktu. Arzu ettik ki, bu yakada da bir tane Selatin Camisi olsun” demesi, Osmanlılık konusundaki tüm niyetleri açığa vuran bir konuşma idi.
Selatin Camisi demek, sultan ailesinin, sultanın yaptırdığı cami demek. Belli ki, modern zamanların sultanı R-cep ailesinin de bir camisi oldu artık.
Bu bir insanın kendisini sultan ilan etmesi değil elbette ki, fakat Osmanlı sultanlarıyla yarıştığının göstergesi.
Çünkü;
Çok geçmeden İstanbul Yarımadası’nın 7 tepenin sonuncusu Çamlıc Tepe’ye, Süleymaniye’nin bir kopyasını inşa ettirmeye karar verdi. Yetmedi Taksim’de de bir başka camii inşa edeceğini söyledi.
Ben değil, biz değil, bakınız elin adamı ne diyor:
İngiliz Reuters haber ajansı; Bazı muhafazakarlar bile ,Çamlıca’daki cami projesi “ucuz replika(kopya)dır diyen İngiliz ajansı, devamında; Modern cumhuriyetin kuruluş ilkelerinden laikliği yavaş-yavaş yok eden Recep, Türkiye’nin doğuya yöneliminin sembolü olduğunu söylüyor. Yetmedi, şu değerlendirmede bulunuyor; Avrupa tarafında Sultan Süleyman, 16. Yüzyıldaki Mimar Sinan’ın  Süleymaniye Camisi’yle şehre izini koydu. Şimdi birçok kişi Erdoğan’ın şehrin Asya tarafına kendi izini koymak istediğini düşünüyor.Geçen pazar günü Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili sözleri de hükümetin Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtaya yayıldığı zamanki İstanbul’un  emperyal geçmişini kucakladığını göstermektedir.”
Benim halkım bu gerçekleri ne zaman görecek?
Ben dinden ve yoksuldan geçinenlerin, inançlarında halkla bütün davrandıklarını zannetmiyorum. Halk bunları için, sıradan basit kimlikler. Böyle olmasaydı, R-cebin açılışını yaptığı camide VIP(Veryimportant person-çok önemli kişi) bölümü oluşturmazlardı. Belli ki ülkemde cami cemaati ikiye ayrılıyor artık; 1-VIP’li ve JİP’li Müslümanlar 2- Yoksul Müslümanlar.
Bu yoksul Müslüman kardeşlerimin bir grubu, geçende Mecidiyeköy’de bir cafede çay içen Elif Ilgaz ve arkadaşlarına, ellerindeki taşları göstererek, “Oruç tutun, oruç tutun” diye bağırabiliyor.
“Batı bile Erdoğan’ı çözdü” diyerek, beklemeye geçmek duyarsızlığın devamıdır. Önemli olan, bu gerçekleri %50’ye dayanan kitlenin görmesi için politikalar geliştirmektir.
İktidar, dahası R-cep resmen Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü ‘Osmanlılığa’ vakf ettirmiş. İstanbul’un sadece Osmanlı tarihini onarması, başkanlık sistemiyle Osmanlıya geçiş yapmanın savaşı içinde adeta.
Özellikle, halkın parasıyla halka iftar yemekleri verdirtmesi(bana kimse sponsorlar veriyor parasını demesin. Eğer öyle ise, bu sponsor yandaş müteahhit veya ticaret erbabı ise, ‘nasıl kazanıyor?’un sorgulanması gerekir.)
Bir haberle bu konudaki duyarsızlığımıza dikkat çekmek istiyorum: ““Geçen günlerde(2012’nin sonlarında) İtalyan arkeologlar, 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun başına geçen Hadrian’ın yaptırdığı 900 kişilik sanat merkezinin bugün Roma’nın en kalabalık kavşağı Piazza Venezia’nın sadece 18 adım altında olduğunu açıkladı. Son 80 yılın en önemli keşfi olarak görülen sanat merkezi için çalışmalar 5 yıldır sürüyordu ve şehrin üçüncü metro hattının kazılmasıyla ortaya çıktı.”
Bunu niye yazdım? Osmanlı’dan kalanların dışında hiçbir şeyi ‘tarihi eser’ saymayan izlenimi veren, Osmanlı hayranı  Murat Bardakçı, Bergama’daki Yortanlı barajı inşasında su altında kalacak ‘Allıanoı’  ‘çevrecileri pelteklikle  suçlayarak, kendi anlaşılmaz diliyle şunları söylemişti.: “…Boğaz’da inşa edilecek üçüncü köprüyü hedef alan patırtılar daha bitmeden, çevrecilerimize yaz aylarında yepyeni bir eğlence çıktı: Bergama taraflarında yapılan ama henüz faaliyete geçmeyen Yortanlı Barajı bahanesi ile Allianoi yaygarası! Çevrecilerimiz, Allianoi olduğu iddia edilen yerde birkaç günden buyana “Hayıııır!” çığlıkları atarak kendilerini dağlara-taşlara zincirlemekle ve dâva üstüne dâva açmakla meşguller.”        
Anlayın, İstanbul’da salt Osmanlı yapılarını yenileyen mantığı kimlerin beslediğini.
22 Temmuz 2012. Muratlara, yani  Ececan Çorbacıoğlu’nun kuzeni olan yeğenlerimiz  Murat Kahraman ve Deniz Kahramanlara gideceğiz. İkisi de Görsel basının önemli isimleri. Kutluyoruz onları.
               
                Saat 13.40. Murat ve Deniz Kahraman’ın Gayrettepe’deki evindeyiz.
                Saat 15.30. Etiler’den Rümeli Hısarı’na, ordan da Emirgan’daki ‘Sabancı Sanat Müzesi’ne geldik. Muhteşem bir Atlı köşk ve de muhteşem bir sanat duyarlılığı.
                Ben Ankara’nın orta derece bir semtin zemin katında yaşarken, Sabancılar, Emirgan’da boğazı seyreden Atlı Köşk’te ‘yaşıyor’u sorgulamıyorum; bu olguyu; benim yazgım ve onun yazgısı arasındaki farkın yaratıcısına havale ediyorum ve Sabancı’nın yarattığı ‘Sabancı Sanat Müzesi’ni alkışlıyorum.
                Müzede, uluslar arası kobra hareketinin en önemli yapıtlarını ilk kez sergiliyor.
                Kobra; Pariste 1948’de kurulmuş. Çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen sanatçıların(yazar, şair ve ressam) kobra grubuna katılmış.
                Galerilerin sonuncusu ilgimi çekti, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk Ressamları galerisini gururlar izliyorum:
                “Şevket Dağ(1876-1944)-Osman Hamdi Bey(1842-1910)- Şehzade Abdülmecit Efendi(1868-1944, Hanzade Sultan Portresi)-Halil Paşa(1852-1939, Pembeli kadın)- Feyhaman Duran(1886-1919, Hatmi Natürmort/cansız varlıklar, yani ölü hayvanlar veya nesneler, vazo, meyve, çiçek v.s)- Hüsref Zekayi Paşa(1860-1970)- Şeker Ahmet Paşa(1841-1907)- Süleyman Seyyid Bey(1842-1913)-Hüseyin Zeki Paşa(1860-1919, Yıldız Parkı)- Hoca Ali Rıza(1864-1930)- Hüseyin Avni Lifij(1886-1927)-Hikmet Onat(1882-1977, peyzaj İstanbul)- Mehmet Ali Laga(1878-1947)-Sami Yetik(1878-1945)-İzzet Ziya(1880-1934)-Halil Paşa(1852-1939)-Hasan Vecihi Bereketoğlu(1895-1971- İbrahim Çallı(1882-1960, Hamakta uzanmış kadın)-Nazmi Ziya Guran(1881-1937)- Fikret Mualla(1903-1967, sokak,mavi)-Cevat Dereli(1900-1989), Avni Ali Çelebi(1904-1993)-Hamit Görele(1894-1981)-Zeki Kocamemi(1901-1959)”
                ‘Sabancı Sanat Müzesi’nden 17.05’te çıktık, yola, gittik karakola(ne bu şimdi?)
                Arnavutköy’deki ‘Adem Baba’dayız. Kalamar, çoban salata ve mevsiminde  ızgara sardalye ve de mısır ekmeği nefisti.
                Bebek;
                Gerçekten, İstanbul’un bebeği ‘Bebek’teyiz.
                Bebek, beşiktaş ilçesine bağlı bir semt, Boğaziçi’nin Avrupa yakasındaki Rumeli Hisarı ile Arnavutköy arasında yer alan en güzel semt. Varsılların pahalı  mekânı.
                Adı ilginç  değil mi? Söylenceye göre, Osmanlı döneminde, Dahası İstanbul’un fethi esnasında II.Mehmed’in Rumeli Hisarı’nı inşa ettirirken, asayişi sağlamak üzere buraya Bebek Çelebi lakaplı bir bölükbaşı atar, Bebek Çelebi bu köye bir köşk yaptırmış. Ölümünden sonra semti onun adıyla anılmış, tıpkı Batı Bizans İmparatorluğu döneminde Arhavi adlı bir derebeyin, Doğu Karadeniz’deki Doğu Bizans’ın doğusundaki bir köye atanması ve bu köye süreç içinde  Arhavi adının verildiği söylencesi gibi.
                Bebek köyüne ilgi; III. Ahmet(1703-1730) ve sadrazam Neşehirli Damat İbrahim Paşa  zamanında yoğunlaşmış. Bu dönemde Bebek Bahçesi'nde, Varsıl mutluluk anlamına gelen  Hümayunabad Kasrı/köşkü( 1700’lerin başında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yapıldı, Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından yenilendi ve Abdülmecit tarafından da yıkılarak ve yerine Bebek Kasrı inşa edildi), Bebek Camii, mektep, çeşme, hamam, değirmen ve dükkânlar inşa edilmiş, semt kalabalıklaşmaya başlamıştır; 19. yy ortalarından sonra, Bebek köyü, dinlence yeri olmaktan çıkmış, eğlence mekanına dönüştürülmüştür. Bebek Camii’nin yanında, Mısır  Konsolosluğu'na (Ali Paşa Yalısı/Hıdiva Sarayı. 1700’lerde III. Ahmet zamanında inşa edilen saray, yalı olarak da anılır) doğru park olarak uzanan bölgede, 1908'den 1986'ya kadar Bebek Gazinosu bulunuyormuş. Sahilde ve sırtlara doğru Türkler, Rumlar, Yahudiler, Gürcüler, Ermeniler, İngilizler, Fransız ve Amerikalılar köşkler konaklar, yalılar yaptırmışlar. Amerikalıların 1863’te  Bebek sırtlarında Robert Koleji ve Arnavutköy Amerikan Kız Koleji  bile açma gereksinimi duymuşlar.
                Ve süreç içinde Bebek Köyüne ve Bebek  koyuna saldırılar alabildiğine yoğunlaşmıştır. Özellikle 1965  sonrasındaki Boğaz tepelerini ve korularını tahrip eden hızlı yapılaşma sırasında Bebek sırtlarının yeşili büyük ölçüde yok edilerek betonlaşmaya gidilmiştir. Yetmedi,  Bebek çok işlek bir yolla (İnşirah Yokuşu) Etiler'e bağlanmıştır. Güney'deki Küçükbebek, kuzeydeki Büyükbebek kesimine oranla daha yoğun bir yerleşmedir(Büyükçekmece, Küçükçekmece gibi). Akıntıburnu'ndan  Aşiyan’a  kadar olan sahil şeridinde pek az yalı kalmıştır, gene burada yoğun trafikli sahil yolu geçmektedir.
                Bir zamanlar, kötü havalarda teknelerin sığınmaya çalıştıkları ve bir dönem kalafat(teknelerin su almaması için fitillenip, ziftlenmesi) yeri olarak kullanılmış ‘balıkçı köyü’  Bebek köyü ve  Bebek Koyu bugün yatların, yelkenlilerin ve sürat motorlarının demirledikleri bir koy görünümündedir.
                İşte  Bu bebek gibi, Bebekten geçiyoruz ve moralimizi bozuyoruz. Çünkü, magandalar, adeta su kıyılarına çöken mandalar gibi yayılmış insanları izliyoruz. Denize giriyorlar. Gayri resmi, çünkü, adamlar çizgili pijamalarıyla, mangalı yakmışlar, bir yandan yiyorlar, bunalınca da pijamalarını çıkarıp donlarıyla denize giriyorlar. Sanki, duruşun, rahatlığın altında, buradaki mutlu azınlığı rahatsız etmek yatıyor. Bu görüntüleri, boğazın yalı ve köşkleriyle dizili tüm sahil şeridinde görebilirsiniz.
                Bir nevi işgal. İşgal bunlarla bitmiyor, içkisiz lokantalarıyla, insanların özgür yaşamlarına gem vurulmuş. Murat Kahraman, yemek yiyip denizi göremediğiniz yer olarak tanımlıyor buraları.
                 ‘Grandola’da’, günlük taze meyve ve sebzelerden yapımlaş enfes “Gelato Italıano Dondurması” yedik. Karışık meyve salatası, süt, gülaç ve yoğurtlu çikolata, kaymak, karameli dondurma, krem şanti, krokan, kağit helva ve karamel soslu. Canınız çekti mi, yoksa canınızı sıktım mı? Hepsi güzeldi, çocukluğumda, Samsun 56’larında ve Çiftlikte konaklayan, o üç tekerlekli, üzerinde “Lüks Dondurma” yazan kırmızı arabasında sattığı dondurmanın tadını, değil bunlarda, ‘Kahraman Maraş’ dondurmasında bulamadım. Yani, Samsun sakız dondurmasındaki tadı..
                Galatasaray Adası’ndan geçiyoruz. Geçmez olaydım. Katrilyon değerindeki ada 49 yıllığına birisi tarafından(Adnan Polat deniyor) kiraya verilmiş. Ali Sami Yen için de benzer şeyler söyleniyor. Bir söylentiye göre, birini(buna da Polat deniyor) iflasın eşeğinden bu satışlar kurtarmış. Belli ki Galatasaray’ı değil,  kişisel sarayını kurtarmış.
                Emirgan;
                Emirgan’ı da  görmüştük ya, o’nu da geçmeyelim:
                Emirgan; İstinye’den Rumeli Hisarı’na giderken sahildeki çay bahçeleriyle ve arkasındaki ‘İstanbul’un nefes alma odağı’ Emirgan Koruluğu(parkı) ile ünlü semt. Sarıyer İlçesine bağlı. Osmanlı mimarisinin örneklerini burada da görebiliyorsunuz. Örneğin; Şerifler Yalısı, Park içinde kafe olarak kullanılan köşkler.
                Yıldız parkı kadar olmasa da, hatırı sayılır bir büyüklüğe sahip Emirgan Korusu’nda,  sizleri tarihi devasa çınarlardaki sincaplar, yerdeki Laleler ve her yerdeki Papağanlar karşılıyor.  İçerisindeki Pembe , Sarı ve  Beyaz Köşk isimlerinde 3 köşk sizi cennetin izdüşümünde yaşatıyor adeta.
                Doğaldır ki, her güzelin ve varsılın  ismi merak edilir. Yoksulun adı kimin umurunda. Emirgan’ın adı da bir İranlı kale komutanının adından geldiği söylenir. IV. Murat İran seferi düzenler. Erivan kalesini kuşatır. Kali komutanı Emir Güne Han, hiç karşılık vermezden, kaleyi teslim eder. İran için vatan hainidir-ki doğru- İşte bu vatan hainine IV. Murat sahip çakar-ki bana göre yanlıştır. Hani derler ya; bugün sana, yarın bana; onun çin). Emir Güne'yi alıp İstanbul’a   getirdi ve o zamana kadar "Feridun Bey Bahçeleri" adıyla anılan bugün Emirgan'ın yer aldığı semti kendisine bağışladı. Bir başka söylenceye göre, buraya Fatih Terim, pardon Fatih Sultan Mehmet  zamanında Kırım hanlının çocukları, yani emirler gelermiş ve Emirlerin yeri Emirgah anlamından esinlenenler buraya Emirgan demiş. Oğlancı yeri anlamına gelen Emir Kun’dan geldiği de savlanır.  Her neyse, hangisini beğendiniz ise, adının oradan geldiğini kabul edin.
                Bebek’e saldıranlar, yani Bebek katilleri, Emirgan gibi yetişkine niçin saldırmasın ki. Emirgan’ın yeşil dokusu, gri acımasız gri dokuya, yani betonlaşmaya bırakmış. Sahil, tıpkı Bebek’teki gibi, pijamalı donlulara teslim. O devas çınarların altına yayılanlar, yeşil dokuyu da, görsel dokuyu da alabildiğine içine ederek bozmaktadırlar.
                Kanlıca;
                23 Temmuz 2012. Niyetimiz Kanlıca’ya gitmek. Önce, Kuzguncuk’a ve Beykoz’a gitmek adına Fehmi Paşa Korusu’ndan geçelim dedik.
                Yoğurdu ile ünlü, Kanlıca’dayız. Yoğurt yiyemedik, çünkü, Kanlıca, inanç sahibi insanlardan çok, yobaz sahibi bir ilçe. Ramazan ayı ya, her yer kapalı değil de, yoğurt ikram yerleri kapalı. Bunlarda hoşgörü yok. Herkesin kendi gibi düşünmesini istiyorlar, inançlara saygıları yok. Doğrusu  kendileri gibi herkes ucube.
                Kanlıca,  Anadoluhisarı ile Çubuklu arasında yer alır ve  İstanbul’un  Anadolu Yakası’ndaki  Beykoz  ilçesinin ünlü bir semtidir. I. Mahmut(1669-1754) zamanında oluşturulan Mihrabat Korusu ve yalılarıyla, dağ sularının akıtıldığı  çeşmeleriyle(Berberbaşı Ali Efendi Çeşmesi, Dutdibi Çeşmesi, Halepli Çeşmesi, Kavacık Çeşmesi, Mahmud Aziz Bey Çeşmesi, Mehmed Said Efendi Çeşmesi, Orta Çeşme, Baba Ali Çeşmesi, Berberbaşı Ali Efendi Çeşmesi, Çeşmesi)  ve hiç susmayan bülbülleri dinlemek için gelinen Bülbülderesi, en önemlisi süt tozundan yapılan ve pudra şekeri ile yenen yoğurdu-ki bana göre  pek de doğru değil, çünkü doğal yoğurt yok edilmiştir) ile ünlüdür. Bir ikincisi, Adı ile ilgili onlarca söylenceleriyle. Yoğurda, pudra şekerini fazla kaçırmayın, ağzınızın tadını kaçırırsınız
                Kanlıca'nın ismi konusundaki söylenceleri sıralıya cağım. Hangisi aklınıza yatar ise, o’nu doğru kabul edin:
                Osmanlı sultanlarından biri bir gün ‘İstanbul'un havası en temiz semtinin bulunmasın için her semte kanlı bir et astırır. Etin en geç bozulduğu yer burası olarak saptanmış ve adı Kanlıca olmuş.
                Köyde yetişen ve yoğurda özel tat veren otu yiyen, ineklerin sütü kırmızımtırak/kanlı gibi olurmuş, bundan dolayı köy Kanlıca olarak anılır olmuş.
                İstanbul’un fethinden önce burada yaşayan “Kanglı” adlı Türk boyundan geldiği de söylenir.
                Anadolu’dan Kağnıyla göç edenler, adına  ‘Kağnılıca’ demiş.
                Osmanlılar’dan kalma mezar taşlarının üzerinde köyün ismi “Kanlıcak” olarak geçer.
                Kanlıca iskelesinde yer alan, İskender Paşa Camii(1559-1560) tarihleri arasında bu camiyi yaptıran İskender Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerindendir. Mimarı Mimar Sinandır. Yanıbaşında oğlu Ahmed Paşa ile  birlikte yattıkları İskender Paşa türbesi yer almaktadır. Bununla birlikte bu türbenin hemen yanında, İskender Paşa döneminden kalma bir kütüphane bulunmaktadır.
                Kanlıca yalıları ile de ünlüdür. Bahai Efendi’nin yalısı on dokuzuncu yüzyılda yanarak yok olmuştur. Bu yerde İhtisap(hesap sorma) Ağası Kör Tahsin Efendi yeni bir yalı yaptırmıştır. Bu koyun solunda Hacı Raşit Bey Yalısı yer almaktadır. Türk-Yunan Antlaşmasının imzalahrığı, Tanzimat döneminin önemli paşalarından Ali Paşa’nın yalısı, Ali Paşa Yalısı,Saffet Paşa Yalısı. Yine Kanlıca koyunun sol tarafında yer alan Yağlıkçı Hacı Reşit Bey Yalısı, Prenses Rukiye Sultan Yalısı(1895), Bir botanik aşığı ve üç padişahın hekimliğini yapmış olan Hekimbaşı Salih Efendi tarafından yaptırılan Hekimbaşı Yalısı, Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı(1669), Türk müzeciliğinin kurucusu sanat adamı Osman Hamdi Bey’in babası  Halil Ethem İbrahim  Paşa’nın kendi adını alan yalısı, Müslüman olmuş bir Fransız Markisi’ne ait olan Marki Necip Bey Yalısı ile Necip Bey köşkü, 1900’lerin başında Mustafa Reşid Paşa tarafından yaptırılan, Manolya Yalısı(Bahriyeli Sedat Bey Yalısı), 1848 senesinde Mustafa Paşa tarafından satın alınan, şu anda yalnızca selamlık kısmı ayakta duran, Esat Bey Yalısı olarak da bilinen Zarif Mustafa Paşa Yalısı; 1895 yılında Yıldız Sarayı’nda görevli bir subay tarafından yaptırılan ve çok daha sonra Rahmi Koç tarafından satın alınan Nuri Paşa Yalısı; II. Abdülmamid döneminde yaptırılan Rıza Bey Yalısı ve son olarak da Kadri Paşa Yalısı, Kanlıca’yı tarihsel bağlamda varsıllaştıran Osmanlı yapılarıdır.
                Sezen Aksu’nun yalısının da bulunduğu söylenmektedir. Magazin ve televole zekalılar, Kanlıca’nın, Sezen Aksu buraya yerleşmesiyle ünlendiğin söylemesi, beni gerçekten üzdü. Bu bizim, tarihimize ve doğal güzelliklerimize olmayan saygının bir ifadesi benim için.
                Kanlıca ile ilgili olarak bir dönem çok güzel bir mesire yeri olan Kavacık’a da değinmek gerekmektedir. Kavacık isimli mesire alanı Körfezin yukarısında büyük İmrahor Sadık Ağa ve Hüseyin Ağa tarafından kurulmuştur. Buradaki Kavacık Çiftliği satın alınıp parsellenmiş, 1950 yılından sonra da Kavacık Mahallesi haline getirilmiştir.
                Otağtepe de Kanlıca’nın bir diğer tarihsel mekânıdır. Yıldırım Bayezid İstanbul’u kuşattığında otağ kurduğu yer Otağtepe olarak adlandırılmış ve burada aynı isimle anılan bir semt kurulmuştur. Günümüzde Otağtepe'de Tema Vakfı'nın geliştirdiği Doğa Kültür Parkı bulunmaktadır.
                Kanlıca, eskiden beri mehtabıyla ve düzenlenen boğaz eğlenceleriyle ünlüdür. Kayıklarla Bahai Körfezi’nden boğaza açılarak yapılan mehtap gezileri birçok romanın ve şiirin konusu olmuştur. Körfezin etrafında bulunan koru bülbül yatağı olduğundan, buradan denize dökülen dereye “Bülbülderesi” adı verilmiştir.
                Kuzguncuk;
                Üsküdar’ın bir semti. Paşalimanı(Öküzlimanı. Rumeli öküzlerinin Anadolu’ya taşındığı liman) ve Beylerbeyi arasında yer alır.  Elbette ki, İstanbul’un Anadolu yakasında. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda oluşmuş, Boğaziçi’ne açılan bir vadi içinde gelişmiş. Evliya Çelebiye göre Kuzguncuk adı; Fatih Sultan Mehmet( II. Mehmet 1451-1481) zamanında buraya yerleşmiş “Kuzgun Baba” adlı bir veliden gelmektedir. Bir başka söylenceye göre;  “Kosinitza” adının zamanla (M.S 6. yüzyılda) bozularak “Kuzguncuk” olmuş. Bizans çağındaki   bir başka adı ise; altın kiremit anlamına gelen  Hrisokeramos” olduğu ve bu adın da; II. İustinos( 565-578) tarafından yaptırılmış olan,çatısı altın yaldızlı kiremitlerle kaplı bir kiliseden geldiği yazılmaktadır.
                İstanbul’un Asya kesimindeki ilk Musevi yerleşim bölgesi Kuzguncuk’tur. Kuzguncuk’un Avrupa  Musevileri tarafından “Kutsal topraklara varmadan önceki son durak” olarak kabul edildiği ve herhangi bir nedenle vaat edilmiş topraklara gidemeyenlerin hiç değilse Kuzguncuk’a yerleşip orada ölmeyi ve gömülmeyi vasiyet ettikleri bilinir. Müsevilerin yanında, Rumlar ve Ermeniler’de bu bölgede varlıklarını sürdürmüşlerdir.
                Kuzguncuk sahilinde yer alan yalılardan günümüze kalan görkemli örnek,Fethi Ahmed Paşa Yalısı’dır. Yalının arkasında çam,çınar,köknar ağaçlarının çoğunlukta olduğu büyük Fethi Paşa Koruluğu  bulunmaktadır.
                Kuzguncuk’un köy içi dokusunu,bugüne dek geçirdiği yangınlardan kalabilen Osmanlı ve Hıristiyan, Musevi  tarihini içeren  sıra evler,tek evler,köşkler yavaş-yavaş  yok edilerek yerlerini beton yapılar yer almaktadır.Son dönemlerde Kuzguncuk’un tarihi dokusuna sadık kalınarak, eski evlerin restorasyonu hızlanmıştır. Kuzguncuk, yine de İstanbul’un geleneksel Boğaziçi   köylerinin özelliklerini bir ölçüde taşımayı sürdüren yerleşmelerinden biridir.
                İstanbul Yarımadası 7 tepeli bir kenti yüreğine basmış. 7 tepenin 7’sini de yediler bitirdiler. Son tepe, Çamlıca Tepesi’ne, R-Cep Sultan camisi inşa ediliyor.
                İstanbul’u yedi bitirdi dediklerimiz genellikle sağ iktidarlar ve sağın son alternatifi son iktidar(AKP iktidarı).
                Dünya’da başka 7 tepeli kent var mı. Var; Almanya’nın Bavyera eyaleti’nin 70 bin nufüslü Bamberg. İşte bu Bamberg’in tepeleri ve yapıları UNESCO tarafından ‘Dünya Mirası’ listesine alınmış. Bamberg bir İstanbul etmez, fakat İstanbul’un içine edenler, Bamberg’i acaba hiç dikkate aldılar mı?
                Bizde cadde ve sokak kültürü yok. Adlandırma hastalıklı davranış( Fr. Kompleks)var. Örneğin, Üsküdar’ın en işlek caddesinin üç adı var. Nedendir bilinmez; Mihrimah Sultan camii ve Mustafa Pervati türbesine inen kısmın adı ‘Selman Pak’, Orta kısmın adı ‘Cumhuriyet’, sonrasının adı ‘Çamlıca cad(Zannedersem Çamlıca’ya çıktığı için). Paşalimanı caddesinin adı, Kuzguncuk çarşı caddesi ve Şemsipaşa caddesi.
                İstanbul adeta Türbeler kenti. Tam 115 türbe var. Bunun 71’i Fatih’te, 25’i Eyüp’te, 11 ‘i Üsküdür’da, 4’ü Beşiktaş’ta(biri de üniversite öğrencilerinin bira şişelerini gömerek sakladıkları ve insanların türbe olarak belledikleri türbe olsa gerek), 1’i de Beykoz’da.
                Saat 17.00. Fehmi Paşa Korluğu’ndayız. Gerçekten, doğa tüm doğallığıyla karşınızda, çünkü, çalılar resmen vahşi orman görselliğini sunuyor size.
                Üsküdar’dan Beylerbeyi ve Beykoz kıyı boyunca yaya yol almanız, araç trafiğinden tehlikeli. Paşalimanı caddesin’den başlayarak, kıyı boyunca yürüyoruz. Sağ tarafımızı görebiliyoruz, Fethi Paşa Koruluğunu ve yol üstündeki evleri, solunuzu görmeniz olası değil, Güney Doğu aşiret konaklarıyla, kıyı yapıların(yayıar) ve yen yapılan yapılar yüksek duvarlarla çevrili; İstanbul7un Boğaz Aşireti, kamu iyeliğindeki kıyıları ve denizi insanlardan soyutlamış. Gerçekten, üzücü ve düşündürücü. Açık olan alanlara da, sözde park inşa etmişler, fakat orada da pijamalı donlu magandalar ve türbanlı tesettürlü bayanlar mangal ve masalarla işgal etmiş.
                İstanbul sende değil, birilerinde. Birileri İstanbul’u resmen gasp etmiş.
               
                25 Temmuz 2012.
                Günlük gazeteleri tarıyorum. “Aman, yazma; bizleri daha zor durumda bırakırlar” diyerek beni uyardıkları dramatik olay haber olmuş: “İnsanlık da, Sakin Çetin gibi öldü. Kanser hastası personelini sürgün eden AKP iktidarının SGK’u bir özrü bile çok gördü…Bugün bile ailesinden özür dilemek için mesai arkadaşları ailesini ziyaret ederken kurum yönetiminden hâlâ ses yok. Ölümcül bir hastalığa yakalanan personelini hastanede ziyaret etmeyen, hasta yatağında sürgüne gönderdiği Sakin Çetin’in en azından vefatından sonra, ailesine başsağlığı dahi dilemeyen bir kurum insani değerlerini kaybetmiştir.”
                Bu tayini kim yapıyor biliyor musunuz? Bakan Faruk Çelik’in SGK İnşaat Daire Başkanlığına atadığı ‘2 yıllık mektupla öğretim’ mezunu bir zart…
                Bu haberin devamında, çok, ama çok ilginç bir haber var: “Hafızlık eğitimine giden devamsız sayılmayacak…”   
                Sakin Çetin, kanser yatağında devamsızlıkla tehdit ediliyor, bir yobazın eğitimine giden zart devamsız sayılmayacak…
                Allah’ım, gör bunları..Bunlar bir de utanmadan namaz kılıyorlar….
                Geziyoruz, yazıyoruz; gezerken, yaşarken düşünmeliyiz..Eğer ülkemde turizm bağlamında en çok İzmir, İstanbul, Samsun, Konya, Trabzon, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Edirne, Urfa, Kars, Erzurum, Arhavi ve Antalya ziyaret ediliyor, fakat Ankara ziyaretin sonların sonlarında, Birileri bunu sorgulamalı. Bu durumu birileri düşünmesi gerekmez mı? Doğru, denizi yok. İyi de, Bursa, Eskişehir, Edirne, Van(hadi Van golünü deniz diye düşünelim), Diyarbakır, Konya ve Urfa’nın denizi mi var? Tüm bu denizsiz kentlerin, Tarihi zenginlikleri var diyelim. Güzel de, Ankara’nın dünyanın en büyük Roma tapınağına sahip olduğunu, devasa tarihi bir kalesinin olduğunu, Ulus Semtinin neresine kazma vurursanız antik çağ tarihinin fışkırdığını bilmeyen var mı?! Yok, bu işin içinde bir bilinmeyen var. O bilinmeyen de, herkesin bilineni. İnsanlar Ankara kent saldırganı katlı kavşağı sevmiyor. Rant adına Ankara’yı parselleyen kimliği sevmiyor. Sinan Çetin seviyor. Sinan’ın neyi sevdiğini herkes biliyor; birileri de  Sinan’ı sevmiyor.
                Ankara’nın Anıtkabiri olmasa, hiç kimse ziyaret etmeyecek. Belki de Atatürk’ün felsefesinin ve de kurumlarının etkinliğini kırmak için, birileri bilerek Ankara’yı sevimsiz kılıyor. Bu nedenle, sanki birileri Ankara’yı gözden çıkarmış. O birileri de iktidar ve çevreleri. Ha babam, de babam, Ankara değerleri olan kurum ve kuruluşlar   İstanbul’a taşınıyor,. Örneğin İş Bankası bunların öncüsü oldu denebilir. O taşındı ya, R-cep Merkez Bankasını da düşünüyor taşımayı.
                Niçin taşımasın ki; İstanbul’a bunun için ikinci boğaz ve de 3. Boğaz köprüsü inşa ettiriyor. Eee, küresel efendi İstanbul’u ‘Kent Devleti’ne dönüştür dediyse, yapacaksın bunları.
                Evet, 2. Boğaz için değil de, 3. Boğaz Köprüsü için kamulaştırma başladı bile. Köprü bağlantı yollarının Silivri, Çatalca, Büyükçekmece, Arnavutköy, Başakşehir, Beykoz, Sariyer, Eyüp, Sancaktepe, Ümraniye, Tuzla, Pendik, ve Sultangazi için uygulama imar planları hiçbir yerel yönetime danışmadan “ulaştırma, denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı”’nca,  tepeden inme otoriten imar planlarıyla İstanbul 4. Boğaz köprüsünün önün açan, 3. Boğaz Köprüsü’nün kamulaştırmasına başladılar. Bu yerleşim alanlarında kimler arsa kapattı acaba. Hangi yandaşlara peşkeş çekildi buralar.
                İstanbul’u, Fatih ve Haliç köprülerinin onarımı adeta bunalıma soktu. Biz bu bunalımdan etkilenmedik.                 Etkilenmememizin nedeni, yerey ve merkezi yönetimin aldığı önlem değil, bizim aldığımız önlem. Şöyle ki, biz Üsküdar’da kaldık ve karşıya sürekli deniz araçlarıyla geçtik. İkincisi; kendi arabamızı kullanmadık, çünkü arabamız yoktu. Bunun da çünküsü var; biz ayak tabanımızın altındaki her coğrafyayı yazdığımız için transit geçişlerden kaçındık ve yaya geçişleri kullandık. Bunun içindir ki Şile’de 150 basamaklı merdiveni tırmanabildik. Araba olsaydı, tırmanmamız olası değildi.
                Kadriye Çorbacıoğlu ve Ömrü Uzunoğlu buluşacaklar. Biz de yanlarında olacağız. Ömrü Uzunoğlu sevgili kızım Ececan Çorbacıoğlu’na metemetiği(Ececan Matematik diyemedi uzun zaman) sevdiren, Giresun-Piraziz’li Matematik öğretmeni. İnanın Türkiye’nin matematiği en iyi anlatan hocası. Ececan Üniversiteyi onun sayesinde kazandı diyebilirim.  Oğulları, Özgür Uzunoğlu Boğaziçi’ni, Onur Uzunoğlu da Bilkenti bitirdi. Özgür Finans Bank’ın önemli biriminin müdürü. Onur da Yapı Kredi Bankası’nın.. Hukuk yüksek lisans sınavların kazanan Ececan Çorbacıoğlu da Ömrü Uzunoğlu hocasına çok şey borçlu.
                Üsküdar-Kız Kulesi’nde bir araya geldik. Kısa bir gezintiden sonra tam karşıdaki ‘Filizler Restaurant ve Kafe’de, hasretle birlikte açlığımız giderdik. Söyleştik, siyasetten, ticarete, İstanbul’a taşınmaktan, Ankara’daki dostlardan, mahalleden söz ederek, saatlerce konuştuk. Babaları Cemil Uzunoğlu’da telefonla bizlere(Ankara’dan) iştirak etti. İştirak ettiğine de pişman oldu. Çünkü, Ömrü hanımdan fırça yedi, nedeni şeker hastası olmasına karşın oruç tutması..
                Filizler Restauran’ttan boğazı adeta yukarıdan izler gibisiniz. Bu nefis yerde rakı içmeniz, dahası rakı yudumlayarak boğazı seyretmeniz yasak, İstanbul yorgunluğunu atmak, boğazın güzelliklerini yüreğinizde ve beyninizde tatmak çok görülüyor insanlara. Alkol yok. Fakat, en az Alkol kadar keyif verici maddeler içeren, kahve çeşitleri ve çay almak serbest. Eğer insanların sağlığını düşünüyorsanız, bunları da yasak edin veya sınırlayın. Yok amacınız, İslami kuralları işletmek ise, iyi de oraya İseviler, Museviler veya başka dinden insanların geleceğini lütfen bir nebze aklınıza getirin.
                Evet; Filizler Köfteistan bol köftenin ve tatlının yendiği bir yer. Adeta obezliğin eğitim merkezi. Doğrudur; çay içerek, kahve içerek boğazı seyredebilirsiniz, ama nereye kadar..AKP iktidarına kadar galiba..
                Baksanıza Üsküdar Belediyesi içkinin yasak edildiği sokakların haritasını çıkarmış. Bunu böbürlenerek anlatıyorlar. Restaurantlarda yasak bir yana, büfelerde ve marketlerde de satış yasağı getirmek üzereler. Adamları, resmen 4. Murat içki yasağını geri getirmişler ve çekinmeden “4. Murat’ın ruhu şad olsun” diyebilmektedirler. Resmen Osmanlılığın ilk adımları…
                 “Kötülüklerin ve Hastalıkların Anası Alkol” uyarı levhalarına rastlıyorsunuz. İyi de, alkol almayanların kolon kanserine veya akciğer kanserine yakalanmasına ne dersiniz? Bu  hangi kötülük anası acaba. Ya ‘homini gırtlak, pufidi kandil ve tumba yatak’ gidenlerin kalpten gitmesine ne diyeceğiz.
                Özal döneminin “iş bitirici, köşe dönücü, kolay kazanım” uygulamasını dinden ve yoksuldan  geçinenler daha da ileriye taşıdı ve siyasi erke sırtını dayayan oturduğu yerden para kazanan; “Homini girtlak, püfidi kandil,  tumba yatak” tiplemelerini sayısın artırdı. Bunlara postmodern insanlar diyorlar; bana göre boşmodern din tacirleridir bunlar. Bunlar hiçbir iş yapmazlar, tüm işlevleri parti kapısında beklemek ve…Örnek; çantacı HES’çiler. Adam, birkaç kuruş maliyetle, parti aracılığıyla HES belgesi alıyor ve 3-4 trilyona yatırımcı kuruluşa devrediyor. Bu homini girtlak gitmesin de kim gitsin
                Rezervasyon kartı verdiler “Filizler..” Tuzla’da bile şubesi varmış. Özellikle, R-cepgiller  için özel-güzel güvenli bölümler bile…
                Anlayacağınız, sadece İstanbul’un değil, insanın keyfinin içine de etmişler. Ayda bir kez, boğazın keyfini çıkaran insanların dinlence alanlarını ideolojik alanlarla kirletmişler; tıpkı insanların umudunu şans oyunlarıyla sektöre dönüştürdükleri gibi, alkolsüzlüğü de sektöre dönüştürdüler.
                27 Temmuz 2012; salatalığıyla ünlü Çengelköy’e ve Yoğurduyla ünlü Kanlıca’ya gideceğiz bugün.
                Buraları yarın gezeceğiz. Sıcaklar nedeniyle, erken eve döndük.
                28 Temmuz 2013. Saat 10. Nereye, ne tarafa gideceğimizi kararlaştırmış değiliz. Fakat bir şeyin bir yere gitmesini kararlaştırılan bir şey var; o da “Berta Köprüsü”. Evet, Artvin’in 750 yıllık Berta köprüsü, yapımı 14 yıldır süren ‘Deriner Barajı’nın suları altında kalacak. Bir barajın ömrü en az 50 yıl sürdüğüne göre, Berta, 80 metre su ve 50 metre balçık altında nasıl korumaya alınır ki, boğulur orda. Boğuldu da. Berta köprüsü, özenle sökülüp bir başka yere taşınabilirdi. Nasıl mı? Hasankeyf’i Ilısu barajı nedeniyle taşımayı düşleyenler, niçin Berta köprüsünü taşıyamasınlar ki?
                Aklıma yini Murat Bardakçı denen densizin sözleri geldi. “ İzmir'in Bergama İlçesi'nde bulunan Allianoi Antik Kenti'nin Yortanlı Baraj suları altında kalmaması  için bir ‘meramınızı 150 kelime ile sınırlı peltek bir Türkçe ile ifadeye çalışan’ grup sözde çevreci  doğa anarşisti savaş veriyor. Yıllardır toprak altında kalan yapılar, sular altında kalsa ne yazar”
                Saat 13’te Üsküdar’a indik. Beykoz’a gideceğiz-ki bu yaşıma ilk kez Beykoz’a gideceğim- Oradan da niyet Polonezköy’e gitmek.
                Halkımızla birlikte, halk otobüsündeyiz. Saat 13.18. 13.50’de Baykoz-Paşabahçe’de indik. Polonezköy’e nasıl gidebileceğimizi araştırdık. Polonezköy’e, ne dolmuş, ne de otobus var. Taksi gidiyormuş. O da anasının nikahını isteyince vazgeçtik. Düşünün Polonezköy’e ulaşım yok. Ya taksi, ya kendi araban. İlk kez, arabasızlık başımıza vurdu. Polonez köy’e giderdik gitmesine, fakat dönüşte araç bulma şansımızın olmadığını söylediler. Şunu belirtmek isterim, Polonezköy’ü kent içi trafiğinden soyutlamaları ve ulaşımı zorlaştırmaları düşündürücü geldi bana.
                İskele Cafe’ye indik; ‘Araf Zamanı’ TV dizisinin final sahneleri çekiliyormuş. Set ekibi ve oyuncular ‘İskele Cafe’de söyleşiyorlar. Çekimler biraz önce bitmiş. Denize ve karşı  tarafa birkaç kez deklanşöre bastık. İstinye’yi, Tarabya’yı, Beykoz’u, Kanlıca’yı, Emirgan’ı, Bebek’i, Anadolu Hisarı ve Rümeli Hisarı’nı İskele Cafe’den görselliyebiliyorsunuz. Doğrudur, daha çok Avrupa’yı izleme olanağınız var, burnunuzun yön verdiği ufuktan. Bu nedenle, burnunuzu dümen olarak kullanıp, Beykozu, Kanlıca’yı, Anadolu Hisarı’nı izlemeniz için, sağa ve sola dönüşler yaparak yeni yönler belirlemeniz gerekiyor. En güzeli, de 2 dakika’da bir, Emirgan, Bebek, Rumeli Hisarı’na yolcu taşıyan küçük motorlarını kalkışını izlemek. İnsanlar, farklı-farkıl. Kimi heyecanlı, kimi sakin, kimi mutsuz, kimi mutlu, kimi ikisi ortası çeşit-çeşit, yüz ifadelerini belirleyen maskeleriyle motora binme telaşı içinde.
                 Çayımızı içtik ve de Paşabahçe’den çekip gitmek için İskele Cafe’den kalktık. Giresunlular Vakfı’nın şirin bir yeri var. Bahçesinde şerbeti kıvamında hamur lokum tatlısı aldık, nefisti.
                Üsküdar’a dek, yürümeye karar verdik. Kıyıdan-kıyıdan gitmeye başladık. Araçta iken fark etmediğiniz gerçekleri görüyorsunuz.
                İstanbul’un en güzel yerleri kıyıları, yanı  boğazın kıyıları; üzülerek belirteyim ki, adeta bir metro tüneli gibi. Asırlık çınarlar, asırlık koruluklar, sağlı sollu yalıların ortasından geçen yol  sizi kıyıdan alıyor, çıkışı olmayan bir koridora sokuyor adeta.   Cumhuriyet sonrasının tüm evlerini yalı sınıfına sok ve demir kapılarla ör. tıpkı aşiret reislerinin kıyı konaklarına dönüştür, olacak iş mi? Kıyı yolunu genişletmek  ve boğazın kıyıları açmak için çınarları keselim, yalıları yıkalım demiyorum. Demek istediğim;  denize sıfır yalıları demir kapılı yüksek duvarlarla örüp,  buraları kamu iyeliğinden, doğrusu, boğazın görselliğini halktan uzak tutmayalım diyorum. Yapacağınız tek şey buradaki duvarları yıkıp kıyı metro geçişi vererek ve tek yön( gidişi dönüşlü) metrobus hattıyla  ulaşımı sağlamanız.
                Kanlıca’nın ‘Çınaraltı Büfe Cafe’de soluklanmaya karar verdik. Emirgan’ı, Bebek’i, Rümeli Hisarı’nı  izleyerek çay içmiyoruz,  bu işi Paşabahçe’de yapmıştık. Burada, yoğurt yiyoruz, Evet, yoğurt. Çünkü, Kanlıca yoğurduyla ünlü, ama o’nu da pudralamışlar. Birden fazla yemeyin, çünkü pudralı yoğurt gerçek yoğurttan sizi  soğutabilir.
                Yaa, Beykoz’un paçası, mısırı, Kanlıca’nın yoğurdu ve Çengelköy’ün hıyarı ünlü. Bu ünlülerden sadece yoğurdu tanıdık. Bir pudralı, bir pudrasız yoğurt aldım. Yanlış yaptım, önce pudrasız, ondan sonra pudralı almalıydım.
                Şunu söyleyeyim, Kanlıca yoğurdu, asla ve asla Ankara’nın Atatürk Orman Çiftliği Yoğurdundan iyi değildi.
                Hıyar ile Yoğurda taktım;
                Çengelköy’de bazı yörelerde badem denen salatalık yok, fakat hıyar çok. Kanlıca’da, yoğurt yok. Var da pudralısı var. Hıyar ve yoğurt denince, akla cacık gelir ya, Kanlıca ve Çengelköy sahilinde yürü, oradaki yoğunluk ve bakımsızlık, buralardan bir cacık olmayacağını gösterir size.
                Cacık denince, elbette ki sarımsak akla gelir. Sarmısaksız cacık düşünülmez. Sarımsak denince, bugün okuduğum bir habere yer verme gereksinimi duydum. Adam, Sakarya Üniversitesi  Adli Tip Anabilim dalı öğretim görevlisi. Diyor ki; “Peygamber efendimiz ‘soğan ve sarımsak yiyen mescidimize gelmesin’ buyurmuş. Sigara içenin de cenaze namazı  kılınmasın”
                Yorum yapmaya bile değmiz. Fakat nedense ucube aklıma geldi. Hani R-Cep; Karsta’ki İnsanlık anıtına ucube demişti ya, nedense, Afyon sucuklarının, İnegöl köftesinin anıtlarındaki ucubeliği görmüyor. Ben kendilerinden olsam; Kanlıca’ya yoğurt anıtı, Çengelköye’de hıyar anıtına izin verirdim. Zaman yok, çünkü 2 adımda bir Cami inşa etmekle yoğunlaşmışlar.
                29 Temmuz 2013. Bugun boğaz turuna katılacağız. 
                Üç yıldır, İstanbul’u  çarçabuk  geziyoruz. Korkudan. Evet, korkudan, çünkü ‘tekrar etmekte fayda görüyorum’; R-cep İstanbul’u Hong Kong benzeri bir Dünya finans merkezi yapıyor. Bunun için, Anadolu’daki, dahası Ankara’daki tüm değerleri İstanbul’a taşıyor. Baksanıza, Türkiye’nin uluslar arası yatırımları çekmesi, şirket evlilikleri ve satışlarıyla birlikte büyük ofis alanlarına gereksinim duymaktadır, pazarın genişletmek için. Bu ofis bölgeleri için de, İstanbul seçilmiştir. “Bunun neresi korkuya neden ki?” Diyebilirsiniz. Bunun korkutan yanı, küresel efendilerin sonunda İstanbul’u ‘Kent Devlet’in dönüştürüp, Bizanslılardan sonra, İstanbul’u Anadolu’ya kapatmaları. ‘İstanbul’a vize koyalım’ diyen, Rizeli(?) R-cep değil miydi? Bu nedenle, üç yıldır ayak tabanımın altındaki İstanbul coğrafyasını yazıyorum.
                Boğaz turuna katılmamızın ikinci nedeni, Karaya düştüğünüzde, İstanbul’da denize inemeyişisiniz, denize düştüğünüzde Karaya inemeyişiniz. Bu nedenle dün karada idik, bugün denizdeyiz.
                Fantastik amacımızda, İstanbul’un batırılan kıyılarındaki gün batımını izlemek  görsellemek.
                Beylerbeyi, Beykoz, Bebek, Emirgan, Anadolu Hisarı, Rumeli Hisarı, Paşabahçe, Çengelköy, Kanlıca, Kuzguncuk ve Üsküdar’ı denizden izliyoruz. Yalıların güzelliği müthiş. İlginç tarafı, Amazon nehrinin acımasız yırtıcısı Kaplanın su için kıyıya inen ve kendini suya bırakan sessizliği içinde, yalıların yaşlı sakinleri tek başına ve de bencil sessizliğiyle boğazın serin sularına kendisini bırakıyor. Siz ise, o’nu ve yalısını ancak uzaktan izleyebiliyorsunuz. Kara tarafından örülmüş duvarlar ile Halktan soyutlanmış kıyı yalılarını bir kısmı eğlence merkezine dönüştürülmüş, onları izliyorsunuz.
                Arhavili Turgut:
                Her şeyi gezen görür, okuyan değil. Okuyan öğrenir. Bugünkü Hürriyet’in “Hürriyet’te Ramazan” köşesinde, Okan Konurlap’ın(okonural@hurruyit.com.tr) “Karadeniz’li Turgut’un Küba’da ne işi vardı” yazısı ilginç geldi bana.
                Konuralp diyor ki; “Küba’nın Havana Limanı’na demir atan San Agustin adlı İspanyol Kadırgası’nda kürek mahkûmu olarak Karadenizli Turgut, Gelibolulu Hüseyin, Anadolulu Recep’le birlikte 44 Müslüman forsa bulunuyordu…16’ncı ve 17’nci yüzyıl Osmanlı- İspanya Deniz Savaşları’nı dünya edebiyatına en üst seviyeden sokan eser İspanyol edebiyatının da zirvesi kabul edilen “Don Quijote/ Don Kişot” romanıdır. 1575 yılında İtalya’dan gemiyle İspanya’ya dönerken gemisi Osmanlı denizcileri tarafından ele geçirilen, 1580 yılına kadar Cezayir’de esir olarak kalan Cervantes, romanında askerliğine ve esirliğine atıf yaptığı bölümlere yer verir....İspanyol denizcilik tarihi San Agustin adlı bir İspanyol Kadırgası’nın 1590’lı yıllarda San Francisco açıklarında battığını yazar. Aynı tarihlerde Küba’nın Havana limanı kayıtlarında da “San Agustin’le ilgili bilgiler var. Muhtemelen San Francisco açıklarında batan San Agustin, Havana Limanı’na demirleyen gemi. Ve ihtimal ki Akdeniz’deki deniz savaşları sırasında İspanyollara esir düşmüş 44 Osmanlı denizcisi bu gemideydi. Bu ihtimal Kübalı genç akademisyen Yana Brossard Reyes’in yüksek lisans tezine dayanıyor. Reyes’in “Osmanlı İmparatorluğu ile Küba Arasında Köprü Oluşturan Olaylar” tezinden okuyalım: “Küba topraklarına adım atan ilk Türkler ya da Osmanlılar forsalardı… Adaya Türk forsalarının geldiğini San Agustin adlı bir İspanyol kadırgasına ait kayıt defterinden öğreniyoruz. İspanyol kadırgalarında kürek çeken kölelerin adları, fiziksel özellikleri ve nereden geldikleri muntazam olarak tutulan kayıt defterlerinde yazılıdır. Mesela Küba’ya gelmiş olan, yukarıda adını verdiğimiz kadırgada 44 Müslüman forsa bulunmaktaydı, kadırganın defterine İspanyolca olarak şöyle bir kayıt düşülmüştür…Türkçenin telaffuz farklılıklarından ötürü, doğal olarak bu isimler oldukça deforme edilmiş olmalarına rağmen bazılarının anlamlarını çıkarmak mümkündür. Bunlardan bazılarının Midillili Hüseyin, Eğribozlu Ramazan ile Mehmed, Anadolulu Yusuf, Gelibolulu İbrahim, Anadolulu Recep, Hüseyin, Ali, Veli, İbrahim ve Karadenizli Turgut oldukları muhakkaktır. Esirlerin akıbeti hakkında başka bir bilgi yoktur.”
                Anadolulu Recep, Hüseyin, Ali, Veli ve arkadaşları Küba’da kalmayı başardılar mı? Yoksa batan San Agustin’de hayatlarını kaybedenlerden mi oldular? Kurtulanlardan, karaya çıkabilenlerden olsalar keşke… Diyelim ki San Francisco yakınlarında bir kasabada kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalıştılar, başardılar ya da başaramadılar. Peki bu olasılıklardan hiçbiri olmamış olsa. Şöyle düşsel bir sona ne dersiniz: “Türk esirlerden bir kısmı yıllar sonra evine dönmüştür. Karadenizli Turgut bunlardan biridir, Arhavilidir. Arhavili İsmail, Turgut’un soyundandır.
                * Cervantes’in Türklere Esir Düşmesi ve Esaretinin Eserlerine Yansıması- Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM) Sayı 3, 1992/ Prof. Dr. Ertuğrul Önalp
                * Osmanlı İmparatorluğu ile Küba Arasında Köprü Oluşturan Olaylar/ Yana Brossard Reyes- Yüksek Lisans Tezi/ Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Anabilimdalı
                Konuralp’ın  ilginç düşselliğini genişleteyim:
                16.yüzyılda Rus(Abaza) korsanları, Arhavi’nin Sidere köyünü basarlar. Esir aldıklar 40 yağız delikanlıyı, Akdeniz’de Büyük deniz filosuna sahip İspanyollara ve Cenevizlilere forsa yapmaları için satarlar. Arhavili Turgut da bunlardan biri olur. Belki de, Spagetti western filmlerin usta yönetmenleri İtalyan Corbucci kardeşler, Sergiı Corbucci ve Bruno Corbucci kardeşler, Sidere köyünden alınan ve Cenevizlilere forsa olarak satılan Çorbacı kabilesinin gençlerinden türemedirler.
                Bu denli ilginçliklerden sonra, ülkemin gerçek ilginçliklerine geçelim.
                Bir haber; “Ankara metro göçüğüne 6’şar yıl istenmiş. Peki ülkemde son 10 yıldır iktidarın yarattığı göçüğe kaç yıl istenebilir, acaba?”
                Boğaz gezisi devam ediyor. Resim çekmek için, sevgil kızım Ececan Çorbacıoğlu’na not almasını söylüyorum, çünkü tur gemisinde geçtiğimiz yerler anons ediliyor, kısa öyküleriyle.
                Aynen Ececan Çorbacıoğlu’nun notlarını aktarıyorum: “Boğaz turuna çıktık ailecek:) (Ececan sevinçli olduğunu belli etmek için koymuş bu gülücüğü)..Beylerbeyi sarayı, 1865’te Sultan Abdülaziz yaptırmış…Kuleli Lisesi; Sultan 2. Mahmut zamanıda kurulmuş…Üsküdar’dan Beylerbeyini seyrediyoruz…Küçüksu Kasrı, Abdulhamit yaptırmış…Fatih Sultan Mehmet köprüsünden ordan döndük..Anadolu Hisarı’nı gördük..Ortaköy Camii, Sultan Abdülmecit yaptırmış…Çırağan Sarayı ’18.00-19.00 arası’…Kısaydı be!:)..Üsküdar’da inmeyi unuttuk, Eminönü’ye gidiyoruz(galiba)…”
                Üsküdür’dayız. İstanbul’un da Ankara gibi Bülbülderesi var. Çavuşdere ve Bülbülderesi’nin ıslahı için ihale yeni yapılmış. Çünkü tabelalar yeni.
                Evet; 11 Temmuz 2012’de başlayan İstanbul gezisi, 30 Temmuz 2012’de son buldu.
                Seneye görüşmek üzere, İstanbul.
                ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
                GEZ-GÖR-YAZ
                sevket-che@hotmail.com.tr
                evesbere@mynet.com
                GSM: 0506 609 00 32

Yorumlar

Konular-Yazılar

18 Mart Çanakkale zaferi2 19 Mayıs17 19 Mayıs çocuklarının Sakarya zaferi1 19 MAYIS TURNUVALARI SAMSUNSPOR1 1977 katliamı5 2 Temmuz 19931 20. yüzyıl ideolojileri metal yorgunu1 2002 seçim1 2018 seçim vaatleri1 2023 Seçim1 21 Temmuz 20041 21.YY KEMDİ İDEOLOJİSİNİ YARATMALI1 22 Ağustos 20101 23 Ekim 20111 23 Nisan12 27 Mayıs devrimi41 27 Nisan1 27 Nisan e-muhtırası10 27-28-29 Temmuz 2021 yangınları5 28 ŞUBAT1 29 Ekim2 3 BÜYÜKLER 4.SEZON KİM ŞAMPİYON?!1 3 büyükler operasyonu1 3 BÜYÜKLER; 3 KÜÇÜKLERE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR MU?1 3 ÇOCUK1 3 fidan1 3 KEZ KALEMİZE GELEBİLEN B.MUNİH 3 GOL ATTI VE DE BURUK’UN TEK HATASI ULUSLARARASI DENEYİMİ OLAN ANGELİYO’YU DEĞİL DE DENEYİMSİZ KAZIM’I OYNATMASIYDI1 3 SEZONDUR SIRAYA KONAN ŞAMPİYONLUKLAR1 3. Havalimanı3 30 Ağustos7 30 Mart seçimleri1 4 MEVSİMİ BOZANLARA ŞİİR1 4+4+411 40 MİLYAR1 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu1 6 GOL1 6 YAŞINDAKİ KIZ ÇOCUĞUNU EVLENDİRENLER1 65 yaş üstü corona1 696 sayılı KHK1 7.7 DEPREM DEĞİL BU KIYAMET TİR CEHENNEMDİR BUNU SEN YARATTIN ÜLKEYİ İNŞAAT SEKTÖRÜ İLE KALKINDIRACAĞIM DİYEREK1 75 ve 100.Yılında kim şampiyon oldu!!??1 8 Mart Dünya kadınlar günü2 A.O.Ç.2 Abant gezisi1 ABD 6.FİOSUNU KIBLE YAPANLAR VE ABD'Yİ SAVUNANLAR ŞİMDİ ABD DÜŞMANI OLDU AMA ABD'NİN ORTASINDA GÖKDELENİ VAR1 ABD politika1 ABD-TÜRKİYE gerilimi1 Abdulhamit torunu1 Abdulkadir Selvi1 Abdullah Gül3 ABDÜLKADİR SELVİ ABDÜLKADİR SELVİ ABDÜLKADİR SELVİ1 Ad verme töreni1 ADANA BABAMIN İLK GURBETİ1 ADANA DEMİRSPOR DARBESİ1 Adana gezisi1 Adana yangını2 ADANA'NIN YOLLARI TAŞTAN1 ADANA'YA GİDEK Mİ1 ADI DUYULUNCA RAKİPLERİ KORKAN OKAN1 ADI ICARDI SÜREKLİ GOL ATARDI GALATASARAY DURUDURULMAZ GİBİ1 Adnan Kahveci2 Adnan Menderes72 Afad1 Afganlar29 Afrikalı Aydın John Kenyatta1 Agora Meyhanesi1 Ağustos böceği hikayesi1 AHA1 Ahfeş'in keçisi1 AHMET ÇALIK1 Ahmet Davutoğlu56 Ahmet Hakan Coşkun3 Ahmet Özal2 Akil insanlar1 Akkuyu nükleer santral13 AKP1 AKP ilkesi1 AKP YANLIŞ ADAY GÖSTERDİ1 akp'LİLER EFSUNLU MU1 Akrabalarım-dostlarım1 alamet-i farika nedir?1 Alanya1 Alev Alatlı1 Ali Ağaoğlu1 Ali Semerkandî1 Allah ile aldatmak2 Allahını seven üzerime toprak atsın1 Almanya1 ALT LİGİN EN ALTINDAKİNE ELENEN ASLAN GALATASARAY1 Altın direnişi1 ALTINBOYNUZ'U BOYNUZLAMIŞLAR1 Altınova gezisi4 ALTIPARMAK1 ama kim?!1 Amentü1 Amiraller2 Anacığım1 Anarşist olmak3 Anarşist olmamak1 Anasına babasına bakmaz ite bakar1 Anayasa1 Anayasa değişikliği1 ANAYASA İNAŞSINDA MÜHENDİS VE MİMAR YANINDA DÜZ İŞÇİ VE KALİFİYE USTA DA GEREKLİ1 Anayasa Tarihi1 Anıtkabir1 Ankara17 Ankara beton cangılı2 Ankara bilim kurgu kenti1 Ankara derelerin ıslahı10 Ankara dolmuş sorunu1 Ankara Manifestosu1 Ankara Papazın Bağı1 Ankara saldırısı2 Ankara su sorunu1 Ankara trafik sorunu1 Ankara-Ulus1 Ankaralılık1 Ankaranın en uzun sokağı1 Anneler33 Anneler günü11 Annem62 Anonim şirket1 Anzak askerlerine atfen1 aptallık vergisi1 araba modern silah1 Arabayı at gibi sürmek1 Araf Suresi’nin 7/1791 Araplar2 Archimets2 ARDA TURAN1 ArdaTuran1 Arhavi65 Arhavi köyleri1 Arhavi projelerim1 ARHAVİ VE DÜNYA1 Arhavi ve Laz gerçeği1 Arhavide sel3 Arhavili lazlar1 Arhavispor1 ARHAVİSPOR ŞAMPİYONLUĞU HAK ETTİ2 Arhaviye aşık eden kişiler1 Arhavli olmak1 Arşiment2 Artvin3 Artvin berta köprüsü1 Artvin Kalkınma ve Eğitim Vakfı15 Artvin kurtuluş1 Artvin Tanıtım Günleri3 Artvin-Arhavi sorunları1 Artvin-Cerattepe10 Asal sayı3 ASELSAN9 ASLAN KARTAL'IN KANATLARINI1 ASLI BAYKAL HAKLI MI? ATAÇ BAYKAL1 ASLI BAYKAL SİYASET OYUNLARINA GELMEMELİ1 ASLI BAYKAL'IN CHP'DEN İSTİFASINI NASIL OKUMALI1 Astroloji4 Aşı mitingi1 Atasözleri2 Atatürk42 ATATÜRK ARMASI1 ATATÜRK DEVRİMLERİNİ ANLATIRKEN ATATÜRK'Ü ANMAMAK1 Atatürk evrensel değerleri2 Atatürk Havalimanı7 Atatürk İnkılapları1 Atatürk Orman Çiftliği1 Atatürk ve Cumhuriyet1 Atatürk'ün "Evrensel Kurtuluş Felsefesi"ni yok sayamazsınız!!!2 Atatürk'ün veciz duruşu karşısındaki aciz duruşlar1 Atın sırtından attığı1 Atilla Kart6 Atilla Taş1 Atma Rcep1 Atmosfer kirliliği2 AVCI FIRTIN VAR DEDİ FIRTINAYA YAKALANDI1 Avrupa başarısı1 Avrupa durduramıyor GS yi çünkü TFF ve MHK'leri yok1 AVRUPA KUPALARİNDA EN ÇOK PUAN TOPLAYAN 10 TÜRK TAKIMI ARASINDA 34 PUANLA 6.OLAN ATATÜRK ARMALI VE DE BALKAN ŞAMPİYONU SAMSUNSPOR'UN YAKASINDA NEDEN AY YILDIZ YOK!!!???1 Avrupa parlamentosu10 Avukatlar günü1 Avusturya1 Ayağı kesik güvercin1 Ayasofya25 Ayazmend gezisi1 Aydın Muratoğlu1 Aydınlar dilekçesi2 Ayet-el Kürsi1 Ayetlere tersine mühendislik1 Ayır1 Ayni hakemin Galatasaray'ı da katletmesi1 Ayşe Kulin1 Ayşen Gruda1 Ayvalık1 Aziz Nesin32 Aziz Sancar1 Aziz Yıldırım93 Baba Vanga kehanetleri1 Babaannem2 Babalar günü1 Babam2 Bacasız Endüstri1 Bakara makara1 Balat1 BALKON TARIMI1 Balyoz57 Bana yapılanlar1 Barajlar genel bilgi1 BARCELONA GALATASARAY1 BARCELONA VE GALATASARAY1 Basımevi1 Basın metni1 Baş ağrısı1 Başakşehir1 Başarısızlıklardan öğrenme1 Başçavuş sokak16 Başı yerden kalkmayan insanlar1 Başıbozuk paşası1 BAŞKAN YÜKSEL YILDIRIM1 Başkanlık sistemi71 Başkent amblem1 BAŞKOMUTAN1 BATAN FUTBOLUN MALLARI BURADA GEL SEN DE AL1 Batı Anadolu Fay Hattı1 Batıkent4 Batıkent Botanik Bahçesi2 BATIKENT: "BOTANİK KENT" OLABİLİRDİ1 Batılılar-Afrika1 BAZEN DE YILDIZLARININ OYUNUYLA…1 Bedri Baykam2 Beka sorunu2 Ben ne yaptım?1 BEN SÖYLEYİNCE DARBE SEN SÖYLEYİNCE DEMOKRASİ1 BENCE MESSİ MARADONA DAN DAHA BAŞARILI1 Benim haykırışım14 Beraber yürüdük biz bu yollarda1 Beritan aşireti5 Berkin Elvan9 Beşar Esat21 Beşiktaş10 Beyazıt Öztürk1 Beyin kanaması1 Biat kültürü-Aleaddin Şenel1 Bilgi paylaşımı3 Binali Yıldırım1 Bir çift kadın memesi4 BİR GOMİS YETER Mİ? GALATASARAY SALT GOMİS İLE OLMAZ GALATASARAY DA KATILMALI GOLLERE...1 Bir Lale Orta düştü futbolumuzun ortasına1 BİRİNCİ KANAL İSTANBUL RİSKLERİ1 Biz bu boku niye yedik?1 BJK2 Blog yazma işi1 Bloglara yorumlarım1 BOEY FAYDASIZ DİYENLERE KAPAK OLSUN1 Bor1 Boyun ağrısı1 Bozkurt sel felaketi1 Böl-yönet1 Bölünmüş yol15 Bu görüntü siyasi rantın seçim versiyonu..1 BU MAÇ BUNU GÖSTERDİ!!1 BU ÜLKENİN EZENLERİ VE EZİLENLERİ..1 Bulaşıcı hastalıklar2 Burak Elmas2 Burçak Çubukçu2 Burçlar6 Bursaspor1 Bülent Arınç43 Bülent Ecevit46 Büyü ve sihir1 Büyükada7 Can Dündar22 Cansel Malatyalı1 CEHENNEMLERDE YANASIN..1 Celal Şengör1 Cem Uzan1 CEMAAT1 CENNET ÜLKE'Mİ CEHENNEME ÇEVİRENLER1 Cennetin izdüşümü1 Cerablus4 Cerattepe mücadelesi24 CESARET1 Cesur Yeni Dünya1 Ceviz ağacı3 Che Guevara5 CHP66 CHP mitingler1 CHP neden suskun1 CHP olağan kurultayı1 CHP ÖZELEŞTİRİSİ ÜVEY ELEŞTİRİ VE KARALAMA ASLA DEĞİLDİR1 CHP ÖZELEŞTİRİSİ YIKICI DEĞİL YAPICIDIR1 CHP'yi bitirme süreci1 CHP'yi yazmak1 CIA ajanı1 Confidential3 Corona günleri1 Corona virüs11 Covid delta varyantı1 Covid savları13 Covid-19 Delta1 Covid-19 için öneriler2 COVİD-19 TÜCCARLARI1 COVİD-19 VE FUTBOL1 Covid-19 Virüs6 Cumhur ittifakı8 Cumhuriyet Bayramı1 Cumhuriyet gazetesi2 Cumhuriyetimizin 501 CUMHURİYETİMİZİN YÜZÜNCÜ YILINDA GALATASARAT ŞAMPİYON1 Cumhuriyetin ilanı1 Cyborg3 Çağcıl kent nasıl olmalıdır?1 Çalışan gazeteciler günü1 Çanakkale şehitleri1 Çay1 Çay nasıl demlenir1 Çay neden önemli1 Çaykur Rizespor1 ÇED54 Çevre duyarlılığı1 Çevre temizliği1 Çeyrek akıl Eyüp1 Çığlık1 Çığlıklarım2 Çılgın projeler6 Çocuk Milletvekili1 Çocukları kör karanlıkta okula göndertmek neyin eğitimi?! İçimizdeki 4 mevsimi bozduğumuz noktada kendimizin ve kentimizin de iklimini bozduk!1 çok derin futbol1 Çukur dizisi1 Çukur ormanı1 ÇÜRÜK BİNALAR DEĞİL ÇÜRÜK YAPI YAPANLARIN GÜÇLENDİRİLMESİ..DEPREM MANİFESTOSU1 çürük binaları değil çürük binaları yapanları güçlendiriyoruz..1 D&R1 Dadybra1 Dani Rodrik3 Darbe3 Darbe hazırlıkları1 Darbe kurgucusu Hande Fırat1 Darbe kurgusu1 Darbe Mısır1 Davranışsal ekonomi1 DED1 Demokrasi3 Demokrasi manifestosu1 Demokratik açılım1 Demokratik devlet1 Deneme yanılma1 Deniz Baykal31 Deniz feneri16 Deniz Gezmiş16 Deniz Som1 Deprem17 DEPREM ALANINA SEÇİM KÜRSÜSÜ1 Deprem manifestosu9 Deprem manifestosu önemi1 Deprem önlemleri1 Deprem programında ne demeli? Çok yaşa padişahım1 DEPREM TARTIŞMALARINDA KANAL İSTANBUL1 DEPREM TOPLANMA ALANI DOLAR TOPLAMA ALANINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ1 Deprem vergileri nerede harcandı?1 DEPREMİ DEPREMLERDE TARTIŞANLAR1 Depremi unutmama ve doğal afet günü1 DEPREMİN DEPİVERMESİNİ RANTA DÖNÜŞTÜRENLER1 Depremleri sadece depremlerde değil sürekli gündemde tut1 DERE TAŞKINLARI1 Ders notlarım1 Dever nedir?11 Dever olgusu2 Devlet bahçeli1 Devlet Bahçeli bile mahir ünal'in densizliğine çıldırdı1 Devlet ihale yasası2 Devlet yönetimi12 Devleti batırma projesi1 DİE1 Dikey yapılaşma6 Diktatör nasıl olunur?1 Dilipak2 DİN VE IRK SENTEZİ..1 Dinler ve dinleyenler1 DİPLOMA ÇADIR 350 BİN KONUT VE MUHARREM İNCE İNTİHARI1 Diyanet34 Dizayn42 Diziler1 DNS amacı nedir?1 DOĞA GÜCÜ YAPAY İNSAN GÜCÜ1 Doğa konseyi1 DOĞA VE DOĞAN1 DOĞA VE DOLAR1 Doğal afet29 Doğal Hayatı Koruma Vakfı1 Doğal yalan-doğalgaz gazı vermek1 Doğanın dengesi1 Doğanın yok oluşu1 DOĞAYA VE DOĞANA SAYGI1 Doğu Anadolu Fay Hattı1 Doğu Karadeniz Gerçeklerin 27 yıl önceki Gez Gör Yaz öyküsü1 Doğu Perinçek2 Dokunan yanar1 Dolar yeşili1 Domuz gribi2 Dostlar buluşmalar1 Doyum döner1 DÖNEKLİK İLE UZLAŞIYI KARIŞTIRMAMAK GEREK1 Dönüş vanası1 DÖNÜŞLERİN DE ASALETİ VARDIR BUNU BOZMAK DÖNEKLİKTİR VE 2002 SONRASI KURUMSALLAŞMIŞTIR1 Dövize endeksli hesap DEH1 Dries Mertens1 Dua1 Duvara konuşmak1 Duygu Asena1 DÜĞÜN2 DÜNYA DEVİ VE DÜNYA MARKASI KARŞI KARŞIYA1 DÜNYA FUTBOLU PETROL BARONLARININ VE OLIGARKLARIN ELİNDE1 Dünyanın merkezi İstanbul1 DÜŞÜNCE DEĞİŞİKLİĞİNDEKİ KESKİN VIRAJ KİMLİKLERİ UÇURUMA SAVURUR1 Düşünenler-peşinden koşanlar1 Düzce10 Düzce su felaketi1 Düzensiz göç1 E-ret1 ECECAN-BURAK2 ECEVİT DEPREM BÖLGESİNE GİTMEMİŞ..CEVİZOĞLU'NUN KIRDIĞI CEVİZ BİNİ AŞTI..DEPREM BÖLGESİNE GİTMEDEN GEÇECEKLERİ GÜZERGAHLARI ASFALTLATANLAR..1 EGOSANTRİK TERİM VE OYUNCULAR1 Eğitim sistemi8 Ekonomik kriz kitabı1 Ekrem İmamoğlu35 Ekrem İmamoğlu yasağını nasıl okumak gerek1 Ekrem İmamoğlu'na önerim2 EKREM İMAMOĞLU'NUN EKMEĞİNE OY SÜRDÜ1 Elazığ depremi1 ELEKTRİĞE %5 ZAM POSTMODERN BİR TEKAFİL-İ MİLLİYE'DİR1 Elektrik kayıp-kaçak oranı3 elektronik genel kurul1 Ellerde ağrı1 Elmadan değirmenlerim1 Emre Belözoğlu39 EN GÜZEL HEDİYE HEDİYE ALMAKTIR..1 ENERJİ ALANLARI2 Enerji yatırımları yeterli enerji üretir projeleri midir?1 ENFLASYON1 Engin Arık1 Entegre havza yönetim planları1 ERBAKAN1 ERBAKAN EV HAPSİNE ÇARPTIRILDI!!1 ERBAKAN VE ERDOĞAN 28 ŞUBAT'IN NERESİNDE İDİ ŞİMDİ NEREDELER!?..28 ŞUBAT DAVALARIYLA SÖZDE ERBAKAN'IN İTİBARI KURTARILACAKTI..1 Erdal İnönü15 Erdem Gül4 ERDOĞAN2 Erdoğan mı Bay Kemal mı1 Ergenekon64 Ergenekon başlangıç noktası1 ERKAN BAŞ KAZAK GİYEMEZ1 Erman Toroğlu73 ERMAN TOROĞLU SAHTEKAR VURGUSU1 Ermeni meselesi4 Ertuğrul Günay16 Ertuğrul Özkök2 Esin kaynağı1 Eşek1 Evlilik töreni1 Evrensel Atatürk ve felsefesi3 Evrensel birleştirici kimlik1 Evrensel değerler42 Evrensel kimlik1 Evrensel kurtuluş felsefesi47 Eymir gölü5 Fadıl Akgündüz2 Faiz caiz mi?1 Fal1 Falcılık1 Farkındalık1 Fas1 Fatih Altaylı1 Fatih Terim4 FATİH TERİM1 Fatih'in tablosunu saraydan kaçırma1 Fatma Betül Sayan Kaya1 Faydasız1 Fecr1 FEM1 Fen liseleri1 Fenerbahçe15 FENERBAHÇE NEREYE KOŞTURULUYORLAR?1 FENERBAHÇE VE LALE ORTA ORTASI1 FENERBAHÇE'NİN HAYALİ YILDIZ AVCILIĞI1 Fenike gezisi1 Ferguson1 Fethi Sekin1 FETÖ eylemleri3 Fetö tehditleri1 Fetullah Gülen64 Fetullah Gülen savaşı1 Fetullah Gülen terör örgütü1 FIFA SIRALASI SONUNCUSU FAROE ADALARI VE ULUSAL TAKIMIMIZ1 Fırsat maliyeti2 Fidel Castro3 FİKRET ÇORBACIOĞLU1 Fikri Sağlar2 FİLENİN SULTANLARINA KAFİR DE! VAKIF TECAVÜZLERİNE SES ÇIKARMA1 First Lady Bettina Wulff1 Fitch3 FİYAT BELİRLEMELERİ1 Foreign Policy dergisi1 Fransa1 FRANSIZ KALMAMAK İÇİN "BİR LİSAN BİR İNSAN"1 Fransızca öğrenme kolaylığı1 Fransızca ve İspanyolca öğrenelim hep beraber..1 Fredrik Midtsjö1 Fuat Avni9 FUAT ÇAPA'NIN ÇABASINA ALKIŞ1 FUTBOL1 FUTBOL BU; BAZAN TAKIM OYUNUYLA KAZANDIRIR1 FUTBOL FUTBOL OLMAKTAN VE ÇİLEDEN ÇIKTI1 Futbol simsarları2 FUTBOL YATAĞINA DOLAN İNSANAT ARTIKLARI FUTBOLU KİRLETİYOR1 FUTBOLDA OLİGARŞİ1 FUTBOLUN YENİ EFENDİLERİ SAMSUNSPOR'UN AMBLEMİNDEN RAHATSIZ1 GALATASAR VE ZANİOLO VE İLKLERİN TAKIMI OLDUĞUNUN KANITI YENİLMEZLİK REKOR1 GALATASARAIN SAHA İÇİNDEKİ OYUNU SAHA DIŞINDAKİ OYUNLA ENGELLENİYOR1 Galatasaray364 GALATASARAY BARCELONA AŞKIN KARTAL'I YENDİ1 GALATASARAY BAŞARILI FUTBOLUYLA VEDA EDEREK UEFA AVRUPA LİGİ'NE HAREKET ETTİ1 GALATASARAY BAŞKAN ADAYI1 GALATASARAY BU SAATTEN SONRA DURDURULAMAZ1 GALATASARAY DURDURULAMIYOR FAKAAAAT....1 GALATASARAY DURMUYOR..SACHA BOEY GOL DA ATMAYA BAŞLADI1 GALATASARAY EFORUNU BAYERN MAÇINDA BIRAKMIŞ HATAY'A GETİREMEDİ1 GALATASARAY GÜMRÜĞE TAKILDI BİRİLERİNİ GEÇEMEDİĞİ İÇİN1 Galatasaray Güneş'i kararttı1 Galatasaray hakeme karşın Trabzonspor'u Icardi ile yendi1 GALATASARAY HATA MAÇINDA HATA YAPMADI FAKAT ALİ KOÇ HATA ÜSTÜNE HATA YAPIYOR1 GALATASARAY İNİŞE GEÇER DİYENLERİ UMUTSUZLUĞA İTTİ..1 GALATASARAY KORKUSU1 GALATASARAY KUPADA DA LİG'DE DE GOMİS İLE VAR!! İYİ DEĞİLKEN DE KAZANIRSAN ŞAMPİYON OLURSUN!1 GALATASARAY LAZİO1 GALATASARAY MARSİLYA'DA TESLİM OLMADI1 GALATASARAY OPERASYONU DEĞİL FUTBOLU SEVER1 GALATASARAY PALABİYİK PALASI İLE DOĞRANDI1 GALATASARAY ŞAMPİYONLUK ŞARKILARINI SÖYLETMEYE BAŞLADI1 Galatasaray UEFA Şampiyonlar Ligine koşuyor1 Galatasaray ve Lale Orta1 GALATASARAY YENİ YILA LİDER GİRDİ1 GALATASARAY'DA OKAN BURUK1 GALATASARAY'DAN HAYLİ KORKUYORLAR1 GALATASARAY'I DURDURAMIYORLAR1 Galatasaray'ı eleştirmesi sevgisinin isyanı idi..1 GALATASARAY'I İHRAÇ EDİN BU KADAR YORMAYIN KENDİNİZİ1 GALATASARAY'I NE HAKEMLER NE DE DİREKLER DURDURABİLİYOR1 GALATASARAY’IN 2-0'DAN GERİ DÖNÜŞÜ GRUPTAN ÇIKACAĞININ İŞARETİ1 GALATASARAY'IN AVRUPA HAFIZASI BAŞARI GETİRİYOR DA BUNU AVRUPA HAZMEDEMİYOR GİBİ1 Galatasaray'in Okan sesleri1 GALATASARAYIN CORONA VİRÜSÜ İLE UĞRAŞMASI VE FUTBOL VİRÜSÜ1 Gandhi Kemal1 GDO2 Geleneksel tıraş1 GENÇLERBİRLİĞ VE KONYASPOR1 genel kurul1 Geniş aile1 Geniş aile bireylerim2 George Bernard Shaw1 GES1 Getto55 Gez-gör-yaz15 GEZDİM GÖRDÜM YAZDIM5 Gezegenimizi hangisi ele geçirir?1 GEZERİM GÖRÜRÜM YAZARIM1 Gezi eylemcileri6 Gezi parkı halk hareketi62 Gezi şifresi1 Gezilerimiz2 Gırgır dergi2 GOMİS VE DİĞERLERİ1 GOMİS VE GALATASARAY ADANA DEMİRSPOR1 Göçmen politikası1 Gökçeada7 GÖKHAN ZAN VE ÜNAL KARAMAN'IN SİYASETE TRANSFERLERİ1 GÖRSEL KİRLİLİK1 Gösteri namazı1 Graham Fuller1 Greenpeace5 Greenwich2 Gtech2 Guggenheim Etkisi1 Guus Hiddink2 Güldüşümlerim7 Güldüşün çorbası9 Günaydın1 Gündemlerin efendisi30 Güngör Uras3 Gürsel Tekin15 Gürültü kirliliği29 HABİTLARA SAYGI1 Hagi92 Haiti depremi1 HAK EMEN HAKEM ÖRGÜTÜ TFF1 hak emen hakemler1 Hak emenler iş başında..1 Hakan Şükür1 HAKEMLERİ KORUYACAKLAR YA BU SEFER TOPU YAYINCI KURULUŞA ATTILAR1 Haliçte yaşayan simonlar1 Halifelik5 Hamza Yiğit Akman1 Hanefi Avcı4 Harem1 Harf devrimi4 Haris Seferovic1 Hasan Cemal1 Hasan Sıtkı Özkazanç1 Hava kirliliği7 Haydarpaşa Manhattan1 Haydarpaşa tren garı2 Haymana Kaplıcası1 Hayrünnisa Gül1 Hedef 2023 sloganı1 HER BAŞARISIZLIK SONRASININ RUTİN KAOS TEKRARLARI1 HES3 HES izin1 Hes-savar doğa projeleri2 HESLER21 HESLER SALDIRGANLARI BESLER1 Hıncal Uluç33 Hıncal Uluç da ışıklara yol aldı1 Hızlı tren kazası5 Hicr1 Hidrolik enerji4 Higgs bozonu1 HİJYEN ERDOGAN VE PANDEMİ1 Hilafet2 HİLAFET MI DEDİN!? HADE BE ORADAN!!!1 Hint varyantı1 Hitit güneşi5 Hitler Almanyası6 Hollanda4 Hopa fekaleti1 HOŞGÖRÜ EVRENSEL BARIŞIN KATALİZORUDUR1 HOŞGÖRÜ VE İNSAN OLMANIN ERDEMİ1 HURDA ÇELİK HURDA EV1 Hülle nedir?1 Hülya Koçyiğit6 Hürrem1 HÜSEYİN EROĞLU HÜSEYİN KALPAR BAŞARISINI YAKALAR MI?1 Hüseyin İnan11 Hüseyin Sağ1 Icardı1 ICARDI2 ICARDI BU ELBET YIKARDI1 ICARDI MUSLERA BARDAKÇI TORERİA NELSON KEREM YUNUS OLIVERA VE OKAN BURUK VE DE DURSUN ÖZBEK YÖNETİMİ1 ICARDI YIKARDI VE DE YIKTI...GALATASARAY SAHADA DEĞİL DE SAHA DIŞINDA BİTİRMEYE ÇALIŞILACAK GİBİ1 ICARDİ ASİST KRALI DA OLACAK GİBİ çünkü ADAM ATAMAYINCA ATTIRIYOR!!1 Ilımlı İslam projesi1 IMF1 Irkçılık1 Isınmada tasarruf yöntemi1 Işıklara yolculuk1 IŞİD1 İBO ŞOV VE CELAL KILIÇDAROĞLU1 İbrahim Müteferrika1 İbrahim Özden Kaboğlu1 İbrahim Tatlıses2 iç savaşa hazırlık1 İçerik çalmama uyarısı1 İçerik üreticisi1 İdam1 İdeolojiye endekslemek1 İKİNCİ KANAL İSTANBUL1 İKTİDAR A PLANI DIŞINDA B VE C PLANINI DEKLARE EDERKEN MUHALEFETİN A PLANI BİLE TARTIŞILIR..1 İktisat bilimi2 İlber Ortaylı1 İlhan Selçuk'u aramızdan ayrıldı1 İlk alan çalışmam1 İlk deprem manifestosu1 İlk Tarım Kredi Kooperatifi1 İlker Başbuğ26 İltizam-Mültezim1 İMAM2 İmam-ı Azam1 İmamoğlu yasağı Erdoğan ın minareli süngülü yasağı ile örtüştürmek yanlışlığı1 İMPARATÖR DERKEN1 İmrahor vadisi1 İNCE İNCE GİDİNCE1 İnfaz yetkisi1 İnsana dokun-yüreğine dokun-kalbine dokun1 İnternet1 İnternet nedir?1 İRTİCA1 İslam burjuvazisi1 İslam yeşili1 İsmet Berkan1 İsmet İnönü2 İsmet Özsoylu1 İspanya gezisi2 İspanyol gribi3 İsrail3 İstanbul gezisi3 İstanbul Havalimanı2 İSTANBUL HÜZNÜ AZALTILIYOR1 İstanbul silüeti61 İSTANBUL-ÇATALCA RESİMLERİ1 İSTANBUL'DA DOĞAYA VE DOĞANA SAYGI1 İstifa kurumu1 İstihdam yalanı1 İstiklal Marşı1 İSTİNAT DUVARLI ANROŞMAN1 İstismar1 İsviçre1 İş hukuku1 İşsizlik16 İtalya4 İttifak dışı partiler1 İzmir-Karaburun gezisi1 Jeo Biden2 JES1 JET EGZOZLU ARAÇLAR1 Juan Mata1 Kabahatler kanunu1 Kabahatli kentli2 Kaçak elektrik3 Kaddafi nasıl öldü?1 Kader değiştirmek1 Kadir Mısıroğlu1 KAFATASI1 Kafkas usulü çay1 Kahrolsun deprem alanına giren muhalefet mı diyelim..1 Kalıcı önlemler18 KALLEŞ ÖLÜM1 Kamilet Vadisi12 Kanal İstanbul18 Kanal İstanbul-Musilaj2 Kanunî Sultan Süleyman1 Kaostan beslenenler1 Kapisre deresi7 Kapkara1 KAR BEYAZI ŞİİR1 KARA BEYAZI HAYATLAR İÇİN ŞİİR1 KARA PARA1 Karadeniz yollar1 Karagümrük maçında MHK Galatasaray ın ağzına bir parmak bal çalmış olmasın1 KARAMSALLIK TESLİMİYETTİR1 KARAMSARLIK KÖTÜYE ALAN AÇMAKTIR..1 karar organı1 karar yeter sayıları1 Karargâh rahatsız1 Karbondioksit-oksijen eşitliği1 Karl Marx5 Karşı duruş33 Karz-ı hasen1 Kaset komplosu3 KASTAMONUSPOR GALATASARAY MAÇINDA 25 DAKİKA DİRENÇ GÖSTEREBİLDİ1 KATAR FUTBOLA NE KATAR1 Katolik nikahı1 Kaya gazı1 KAYSERİ MAÇINDA GALATASARAY'İN 1 PENALTISI 1 DE GOLÜ VERİLMEDİ 3 PUAN RAKİBİNE VERİLDİ1 Kazım Koyuncu2 Kazımcan Karataş1 Kazuistik anayasa1 Kebabçı1 Kehanetlerim1 Kemal Kılıçdaroğlu28 KEMAL KILIÇDAROĞLU NUN SİYASİ ANATOMİSİ1 Kemalpaşa1 Kenevir1 KENT TARIMI1 KENT-KOOP3 Kentini dinle1 Kentsel dönüşüm37 KEREM2 KEREM AKTÜRKOĞLU1 KEREM KINIK VE 12 ŞİRKETİ VE DE DFB'NİN KURULMASI1 KHGM1 KILIÇDAROĞLU GÜNDEMSİZ DİYENLER1 Kılıçdaroğlu Manifestosu4 KINA2 Kırık sandalye2 Kırılma noktası19 Kıtlık bilimi1 KIYAMETİN YAŞANDIĞI DEPREM BÖLGESİNDE MESCİT Mİ ÖNEMLİ ÇOCUK BEZİ VE MAMASI MI?1 Kızılay1 Kızılderililerin atasözü2 Kilo problemi1 KİM FETÖCÜ ÖCÜ???!!!1 Kişisel görüşlerin dinleştirilmesi1 Kitaba yazacaklarım2 Kitabım1 Kitaplar1 Kitapyurdu1 Klasik tıraş1 Kloz1 Koalisyon1 Komplo teorisi17 Konfüçyüs2 KONYASPOR1 korkmuyorum6 Korku imparatorluğu21 Korona1 KÖHES4 KÖPRÜ1 Kötek2 Kötü uygulama1 Kötülük1 Köy enstitüleri10 KÖYÜM SİDERE DERESİNDEKİ BU TAŞ DÜŞSÜN KAFANIZA KAFASIZLAR..1 Kriz raporu2 Kriz-pandemi93 kronik subdural hematom2 KSH1 Kuğulu park3 Kur'an şifreleri1 Kurgu6 Kurtlar vadisi karakterleri1 Kurtuluş destanı26 KUŞAKLARLA KUŞAK GEÇMEK1 Kuşkularım2 KUTLARIM1 KUTSAL RİTÜEL EVLİLİK1 Kuzey Anadolu Fay Hattı1 Kuzey Marmara otoyolu9 Küba13 KÜÇÜCÜK ZORBAY KÜÇÜK1 Küresel efendiler5 Küresel ısınma11 Küresel sömürü denklemi: “AB+ABD=ARBD”16 Küreselleşme aldatmacası4 Kürtler65 Kütahya-Simav depremi1 Laik devlet6 Laiklik1 Larry Diamond1 Laz dilbilgisi1 LAZ LOBİSİ NEDEN YOK!?1 Lazca1 Lazlar13 Le Figaro1 Leo Dubois1 Levent Üzümcü1 LİDER ÇIKAR İNŞALLAH1 LİGDE TRABZON'A 5 ATAN ALANYA ELENDİ1 Lizbon1 Lokomativ Moskova1 LÖSANTE1 Lösemili Çocuklar Vakfı1 LÖSEV1 Lucas Torreira1 LÜTFÜ SAVAŞ VE HATAY LÜTFÜ SAVAŞ VE HATAY1 M.Akif Ersoy1 Macaristan1 Maça bombalı saldırı1 MADEN İŞÇİSİ MAHPUS1 MADENCİ SERBEST1 MADENLER1 Madımak10 Madımak-Auschwitz-Reistag1 Mahir Çayan1 Makarnacılar10 Malazgirt savaşı7 Manavgat8 MANCHESTER UNİTED GALATASARAY’I HAŞAT EDER DİYEN E.TOROĞLU’NU DA DEVİRDİ!!!1 Manisa-Soma2 Mansur Yavaş21 Maraba kültürü ve ağa17 Marcao olayı1 Marduk8 marka spor ayakkabı1 Market zincirler1 Marsilya1 MATA HATAYSPOR'U MAT ETTİ1 matbaanın geç gelmesi2 Matematik nedir?1 Mathias Ross1 Matthıas Ross1 Maval okumak12 Maya takvimi kıyamet1 Mayasızlar1 Mayınlı alanlar8 MECZUP1 Medyan nedir?1 Mehmet Barlas4 Mehmet Özhaseki1 Melih Gökçek30 Meral Akşener11 MERAL AKŞENER TARİH YAZMADI TARİHTEN SİLDİ KENDİSİNİ İYİ GELEN AKŞENER GERİ DÖNDÜ1 Merkez Bankası1 Merkezkaç kuvveti8 Mersin Gazi çiftliği1 Mersin gezisi1 Mersin-Alata1 MERT İNSAN MERTENS'İN HARİKA GOLÜ1 MERTENS MEST ETTİ MERTENS ALANYA'YI BİTİRDİ1 Mesleki sorumluluk sigortası5 MESSİ MEST ETTİ ARJANTİNLİLERİ1 Mesut Yılmaz15 Metal yorgunluğu3 METE YARAR KİME YARAR!!??1 Metin Oktay3 MHK1 Mılot Rashıca1 Milenyum kupası1 MİLENYUM KUPASI VE GALATASARAY1 Millet ittifakı6 MİLLET İTTİFAKI NEDİR NE DEĞİLDİR..1 Milletimizle alay etmeyin!1 Milletvekili dokunulmazlığı13 MİLLETVEKİLLİĞİ Mİ MİLLETİN VEKİLLİĞİ Mİ!?1 Milli Piyango şaibe3 Milliyetblog yazılarım2 MİT54 Mod nedir?1 Modern kölelik2 Modern tıraş aletleri1 Moğollar4 Monaco35 Montrö sözleşmesi2 Motorlu kuryeler1 MPİ Genel Müdürü İhya Balak3 Muammer Kaddafi5 Muaviye-Küfeli-Hz. Ali1 Mucur1 Muhalif duruş2 MUHARREM İNCE7 MUHARREM İNCE KALIN OYNUYOR OY OY DİYE İNLEYENE KATKI VERMEK ADINA1 Muhsin Yazıcıoğlu1 Muhteşem Yüzyıl dizisi10 Murat Bardakçı7 Murat Karayalçın34 Muru3xi1 Musilaj1 MUSLER SAKATLANDI1 MUSLERA1 Mustafa Balbay31 Mustafa cengiz1 Muvazzaf5 Mümtaz İdil1 Müslüm Gürses1 Nabi Avcı1 Naci Görür2 Nagehan Alçı2 Nasıl Galatasaraylı oldum?1 National Geographic3 Nazım Hikmet26 Nazlı Ilıcak17 Ne düşünüyorsun?1 Ne istediniz de vermedik1 Ne oldu?1 Necdet Hoşcan1 NEDEN SÜPER KUPA SAMSUN'DA DEĞİL DE ARABİSTAN ÇÖLLERİNDE1 Negatif bilgi1 Negatif uzmanlık1 New York Times10 NİCE NİTEL BAYRAMLARA1 NİCELERİ AKADEMİLİ1 Nicolae Ceaușescu1 NİKAH1 NİYE BİR ALANYASPOR OLMASIN!!??1 NOBEL BENİM HAKKIM HAKKI!!1 Nuh tufanı10 Nur Suresi 30-31. ayetler3 Nuray Mert12 Nurettin Veren2 Nurettin Yıldız3 Nuri Asan1 Nush ile uslanmayanı etmeli tekrir-tekrir ile uslanmayanın hakkı kötektir1 Nükleer1 Nükleer enerji1 Nükleer santral46 Nükleer tehlike1 OFLU HOCALAR OKUMASIN OFSPOR'U1 Ofspor1 OFSPOR NEREDE İSE GALATASARAY'I ELİYORDU1 OGG1 OKAN BURUK İLE GALATASARAY ARTIK KORKUTUYOR1 OKAN BURUK1 Okan Buruk 5 kez üst üste maç kazanarak Galatasaray'ı 17.kez Şampiyonlar Ligi'nde1 OKAN BURUK ANTALYASPOR'A BURUKLUK YAŞATTI..FUTBOLUMUZU OLİGARKLAR VE 7 BÖLGELİ LİG ÖNERİSİ1 OKAN BURUK REKORLARA DOYMUYOR1 OKAN BURUK VE ÖĞRENCİLERİ İLLE DE ICARDI SÜPER LİG'İ YIKARDI VE DE YIKTI DA!! FB'Yİ GS'İN DEPLASMANDA 3-0 YENMESİ AYRİ BİR HARİKA1 Okan Buruk'u istemeyenlere kötü haber1 Okan Emre'yi 7 bitirdi1 Okan içerde sinmiş Danimarkalıları üzdü1 Oktay Ekinci4 Okumak1 Ola1 Oligark15 One Munite6 OnPunto1 Opsiyon1 Orantısız yağdanlıklar1 ORDAN BURDAN PARDON MARDON..1 Orduspor1 Orhan Gencebay1 ORHAN PAMUK MU YOKSA ATATÜRK MU AĞIR GELİR1 Osama1 Osmanlı11 Osmanlı yönetimi6 Oturarak çalışmak1 Oturuş ergonomi1 Oy depoları1 OYUN VE KOYUN1 OZAN KABAK1 Öğrenilmiş çaresizlik1 Öğretmen27 Ölüm4 ÖLÜM GERÇEKTEN ADIN KALLEŞ1 Ömer Çelakıl2 Ömer Dinçer2 Önerim var15 ÖSO1 Öteki dünya önlemleri1 ÖYLE BİR KALECİ Kİ ICARDİ'YE BİLE GOL ATTIRMADI1 Özel istihdam büroları1 Özelleştirme40 Özer Akdemir1 Özgün çalışma11 Özgür düşünce53 ÖZGÜR ÖZEL SİYASET OYUNLARINI BİLENLERİN SİYASİ TİMSAHLARIN OLDUĞU HAVUZA İTİLENDİR1 Özhan Canaydın1 PageRank1 Papazın bağı nereden geliyor?1 PARTİLİ CUMHURBAŞKANI SÖZÜ DOĞRU DEĞİL1 Patalojik sorun1 PDY5 Pearl Harbor3 Pedofili1 PEHLİVANLARA ÖDÜL FİLENİN SOLTANLARINA LGBT1 PELE1 Pelikan1 Pelin Çift1 Pers1 Petek ısınma sorunu1 PETROL VE FUTBOL1 Peygamberler1 Pherma-sharp1 Pınar Selek1 Pierre Loti1 Pierre Webo1 Pisa Kulesi1 Pisagor4 Piyangolar1 Plansız yapılaşma1 Polo Dayı1 POLONEZKÖY1 Portekiz gezi1 Portekiz gezisi8 Porto1 Poşet meselesi4 PROF. ATAÇ BAYKAL1 Prof.Dr. Bülent Arı2 Prof.Dr. Ioanna Kuçuradi1 PROJE1 Pukiya1 Rant14 Rantsal dönüşüm5 Raşa1 Recep Yazıcıoğlu1 Referandum9 Reglaj ayarı1 Reina saldırısı1 Rejim1 Rektör Melih Bulu1 Reptilian1 RES16 Reşat Nuri Güntekin1 Reyting kaygısı2 Rıdvan Dilmen14 Rıza Sarraf6 Ribery1 Richard Feynmann1 RİZE ARTVİN HAVAALANI ARTVİN İÇİN HAVA RİZE İÇİN ALAN1 Rize felaketi3 Rizespor katledildi1 ROK2 Romantik bir hafta sonu1 Rothschild1 Rus bakışı1 Rus büyükelçisi vuruldu2 Rus uçağı düşürülmesi1 Rüyam1 SABRIN SABRINI TAŞIRAN SABIR SABIR OLMAKTAN ÇIKAR TESLİMİYETE DÖNÜŞÜR1 SACHA BOEY1 Safranbolu gezisi1 Sağlıksız kent politikaları1 SAHA İÇİNDE KAZANAN GALATASARAY SAHA DIŞINDAKİ OYUNLARA ASLA KULAK VERMEMELİ1 Sahte fatura1 Salgın hastalıklar1 Salgınlar2 Sami Karaören3 Samsun 19 Mayıs Lisesi29 SAMSUN ŞAMPİYONLUĞU HAK EDEN BİR KENT1 Samsun'un tarihi 19 mayıs 19191 Samsunspor157 SAMSUNSPOR AMBLEMİ1 SAMSUNSPOR BAŞKANI TAKIM YERİNE FUTBOLCU ALMALI!!!1 SAMSUNSPOR İYİ GİDİYOR HÜSEYİN EROĞLU İLE1 Samsunspor morard1 SAMSUNSPOR SEMT İ KUTSAL EYÜP TAKIMI EYÜPSPOR U PERİŞAN ETTİ. SAMSUNSPOR UN ÇALIŞTIRICIS HÜSEYİN EROĞLU1 SAMSUNSPOR SİVAS'TA İYİ BAŞLADI1 Samsunspor'u birileri aşağı çekiyor1 SAMSUNSPOR'UN 14 MAÇI1 Samsunspor'un armasına saldırmak1 SANIK SANDALYESİNE OTURTULMASI GEREKEN 20 YIL İKTİDARDA OLAN MUKTEDİRDİR1 Sansür16 Sapadere kanyonu1 SAPANCA CENNETTİN İZDÜŞÜMÜ1 Sapıklıkla suçlamak1 Saray darbesi1 SARAYDAN TABLO KAÇIRMAK1 Sarı inek2 sarı saçından güç alan Icardi attı üç puan geldi1 Sarp1 Sayısal Oyunlar4 Seçim hile1 SEÇİM HİLELERİNİN ANATOMİSİ1 Seçimlerde hile24 SEÇİN YAZMACA BUNLAR1 Seçmen profili1 SEÇSİS1 SED1 Sedat Peker11 SEFEROVİÇ1 Selahattin Demirtaş1 Selin Sayek Böke3 SEO-SERP1 SERGEN YALÇIN1 Sergio Oliveira1 Serhıy Perkhun1 SERİ FARKLI YENİLGİLER1 Seslendiklerim1 Sevgililer günü2 sevr anlaşması1 Seyduna21531 Seyit onbaşı1 Sezen Aksu8 Sırt ağrısı1 side1 SİDERAYEPE3 Sidere29 SİDERE DERE ISLAHI İÇİN ANROŞMAN ÖNERİSİ1 SİDERE NİN ALTINI ÜSTÜNE GETİRMEK Mİ İSTENİYOR? SİDERE'DE ALTIN1 Sidere vadisi8 SİDERENİN DOĞASINA VE DOĞANINA DOKUNMA!1 SİHA2 Sincan1 Siyanür4 Siyaset meydanı2 Siyaset yapmayın2 Siyaseten katl2 Siyasetin helalleşmesi1 SİYASİ DEPREMDEN YIKIM BEKLEYENLER YIKILDI1 SİYASİ KARAKTER YOK İSE..1 Siyasi rant aracı23 siyasi rant otomobilleri1 Siyasi suikast13 Siyasi üstünlük1 Sneijder185 Sol argüman2 SOL SOL İLLEDE TEK ÇATI SOL1 Solcu musun sağcı mı yoksa yağcı mı?! Sol yanlarımızı acıtanlar!!1 SOLDA CHP TEK ÇATI OLMALI1 SOLMAK VE EVRENSEL OLMAK İSTİYORSAN SOL!!!1 Solun tasfiyesi1 Soma katliamı3 Son viraj3 Son yazım-11 Son yazım-21 Son Yazım-31 Soner Yalçın5 Sorumsuz Hayvansever2 Soruyorum163 Sosyal hukuk devleti4 Sosyal patlama risk haritası5 Soytarı31 Spor eleştiri1 Srebrenica katliamı1 Stephen Hawking4 Stratejik önem8 Stres ve alkol3 Su akar Türkler bakar1 Su akar yatağını bulur1 Su debi ayarı1 SU SAVAŞLARI5 Suçlamalara karşı gerçekler1 Sultan Ahmet4 SUPER KUPA DURUŞU SÜPER SOPA İSTİYOR..FENERBAHÇE DEĞİL DE ALİ KOÇ NE YAPMAK İSTİYOR1 Suriye18 Süleymanşah Türbesi2 Sümela manastırı1 SÜPER LİG'E KOŞAN SAMSUNSPORU TUTANA AŞKOLSUN1 Süper loto4 Sürdürülebilirlik3 Sütyen Tarihi1 Şafak Sezer2 Şangay beşlisi1 Şans Oyunları1 Şans Topu3 ŞENOL GÜNEŞ2 ŞEREFSİZ SENSİN1 Şeriat1 Şevket1 ŞEYH BEDRETTİN DESTANINI YAZAN NAZIM HİKMET1 Şeyh Said isyanı1 Şeyhler16 Şiir2 ŞİİR VE ERDOGAN1 Şike101 Şike kronolojisi1 Şili depremi18 Şirince3 şirket yönetimi1 ŞUTBOL2 ŞUTLUYORUM-Futbol706 ŞÜKRİYE TUTKUN TUTUŞU1 Tahir Kıran1 TAKLACAI MERT YANDAŞ'IA ÖVGÜ ICARDI'YA SÖVGÜ HADE BE ORDAN1 Taksim meydan savaşı2 Taliban6 Taliban erkeklerinin bazıları neden yüzünü saklıyor? Makyaj1 Taliban yöneticisi1 TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE DİYEN DENİZLER IŞIKLARA GÖNDERİLİNCE TAM BAĞIMLI TÜRKİYE OLDUK1 Tanju Özcan1 TARAFLILIK CIVIK YAĞDANLIĞA DÖNÜŞTÜ1 Tarık Akan6 Tarifeli uçuş nedir?1 Tarih tekerrürden ibarettir1 Taşeron sistem1 Taşeronluk sözleşmeleri1 Taşımalı eğitim1 Taşımalı siyaset1 Taşkınlar54 TAŞKINLARI FIRSAT BİLEN RANTÇILARIN TAŞKINLIKLARI1 Tekâlif-i milliye nedir?1 TEKBİR DEĞİL YARDIM GETİR1 Tekel1 Tekel işçileri17 Televole kültürü31 Televole yangını1 Tema vakfı5 Tembellik yok üretmek var1 Temel Fransızca4 Temel İspanyolca6 Terim2 TERİM İLE GALATASARAY RESMİ1 Terör9 tevâfuk1 Tevfik Fikret1 TFF4 tff ve mhk1 TFF VE MHK ALİ PALABİYİK'A ASLAN'I DOĞRATTI MI DİYELİM??!!1 TFF VE MHK OLMAYINCA FUTBOL GÜZEL1 TFF-İBB- FUTBOLDAN GEÇİNENLER1 THY1 Tıraş keyfi1 Ticaret-Siyaset-savaş1 Timsah1 Timsah gözyaşları2 TL sembol1 TMMOB72 TOGG1 TOKİ2 TOKİ MOKİ...YOL1 TOPÇU VE VEFAKAR SEYİRCİYİ KUTLARIM..1 Toprak ağası1 Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Yasası1 Torba yasa7 Toryum10 Trabzon Ayasofya1 Trabzonspor10 TRT4 TRT TARİHİ DİZİLERDEN FIRLAMA TUHAF SAÇLI YENİ OSMANLI TİMİ1 TRT VE YANDAŞ KANALLAR SÖZDE İKTİDARIN İCRAATLARINI ANLATAN DİZİLERDE YARIŞIYOR1 TRT=trt1 TSK1 Tuncay Özkan7 Tuncel Kurtiz1 Turgut Özal2 Turist Ömer1 Tutsak lümpen gençler1 Tuzun kokması15 TÜİK2 TÜM ULUSUN YENİ YILINI KUTLARIM1 Tünaydın1 Türban12 Türbanlı polis1 Türbanlı zabıta1 Türk nasıl olunur?1 Türk-kürt faşizmi1 Türkan Saylan3 Türkçe dışındaki dillerde içerik üretmek1 Türkçe Fransızca İspanyolca sözlük1 TÜRKEVİ1 Türkiye başarısızlığı1 Tütün1 Tüzük Kurultayı Manifestom1 Uçurtma aşkı1 Uğur Mumcu23 Ulusal gereklilikler1 ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞININ KAHRAMANLARINI İDEOLOJİLERİNE ENDEKSLEYENLER1 ULUSAL TAKIM1 Ulusal varlık fonu1 Uluslararası iktidar alanı1 UNESCO29 UNESCO dünya mirası listesi1 UnutMADIMAKlımda1 UYARIMDIR5 Uzatmalı Covid1 UZLAŞI DA BARIŞ VARDIR DÖNEKLİKTE İNKAR VE İHANET..1 Uzun covid nedir?1 Üç fidan4 ÜKEM FUTBOLU KAFASINDA PATLAYAN SOPA1 Ülkenin ticarethane gibi yönetilmesi1 Ümit kocasakal1 Ümit Öztürk1 Üniter devlet1 Ürdünlü Ebu Musab Zerkavi1 ÜRKENLER1 Üzerih Garih1 Vedat Dalokay1 Vefat1 Venedik tacirliği1 Viyana1 VPN nedir?1 Washington Post1 Wikileaks2 YA SEV YA TERK ET ANLAYIŞI1 Yaban1 Yabancı durmak1 Yakup Kadri Karaosmanoğlu1 Yalçın Bayer18 Yalnız Kurt1 Yangın1 Yangından önce abant1 YANLIŞLAR İNSANI YALNIZ BIRAKIR1 Yap-işlet modeli1 YAPI DENETİMİ1 YAPI SINIFI1 Yapısal reform1 Yarbay Thomas Edward Lawrence1 Yarı başkanlık1 Yasaklanmış öğrenme fırsatları1 Yaşadıklarım1 YAŞAMDAN KOPRIANLAR YARALILAR DEĞİL YAŞAMDAN KOPARAN HURDA EVLERİN SAYILMASI VE YENİ TALAN YALAN SÜRECİ1 Yaşar Büyükanıt5 Yaşar Nuri Öztürk3 Yaşınılabilir kentler1 Yaşlılık sendromu1 Yatay yapılaşma2 Yatırım fonları1 YAZAN MÜHENDİS YAZIYOR1 YAZAN MÜHENDİS'İN BİRİKEN YAZILARI1 YAZSAN NE OLUYOR Kİ YİNE" BENİM OĞLUM OKUR DÖNER DÖNER OKUR"1 YEBİ YIL YENİ İDEOLOJİ1 Yemeksepeti1 Yeni dünya düzeni12 YENİ MORİNHO MONTELLO MU?1 Yeni proje-Fatih Terim1 YENİ YIL1 YENİ YIL YİNELİKLER DEĞİL YENİLİKLER GETİRSİN1 Yeni yollarda kazalar neden olur?1 Yere Batan Sarnıcı-Milyon taşı1 Yerel yönetimde aday1 YERİN ALTI MADEN EMEKÇİSİNİN YERİN ÜSTÜ MADENCİNİN1 yerli otomobil1 Yeşil sermaye1 Yetenek kazanmak1 Yeter be!1 Yeter söz milletindir1 YGS şifre1 YHT1 Yiğit Bulut1 yok böyle Icardi ve Kerem1 Youtube tüccarları1 Yörükler1 Yumuşak karın1 YUNUS1 YUNUS AKGÜN1 YUNUS AKGÜN VE TERİM1 Yusuf Aslan10 Yusuf Demir1 YÜKSEL ÇORBACIOĞLU CHP ADAY ADAYI1 YÜKSEL YILDIRIM2 Yürüyen virüsler1 Zeki Alasya6 Zeki olmayan ahlaksız1 Zigana Yaylaları1 Zirveye giden yol1 Ziya Gökalp1 Zorba1 Zorbay1 zorunlu organlar1 Zülfü Livaneli6
Daha fazla göster

1829 Adet Yazı Arşivi

Daha fazla göster

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *