ŞU KARŞIMDA OTURABİLEN ADAM BANA DİKTATÖR DİYOR
Soma katliamcılarını düşünün fakat çıldırmayın, çıldırtın! Soma katliamından sonraki, katliamcıların duruşları eğer bizleri çıldırtmadıysa, bu acımasız ilkel duruşları ‘çıldırtarak’ yok edeceğiz demektir.
Düşünün; 7 yakınını kaybeden bir kazazede Jandarma tarafından yere düşürülüyor ve yerde iken başkatlıamcının,
- *‘danışman görünümlu’ iğrenç yağdanlığı
- **tarafından tekmeleniyor ve acılı Somalı rapor alması gerekirken, acımasız sopalı 7 gün iş göremez raporu alıyor. Ardından başkatlıamcının Allah’tan korkusu olmayan yardımcısı
- ***(Bülent Arınç harıç), tekmeci yağdanlığın saldırıya uğradığını, kendisini savunduğunu, yaralandığı için rapor aldığını söylüyor, fakat tekmeci ertesi günü başkatlıamcıyla utanmadan Soma şehitlerin arkasından namaz kılabilmiştir (Benim Allah’ım kesin bunların Namazını kabul etmemiştir).
Düşünün: Diktatörlüğü birebir her saniye adam öldürmek ve özel araçlarla adam toplatmak olarak algılayan: ama, savunmasız insanları içeri attırmanın, telefonları dinletmenin, kendisini eleştirenleri işlerinden etmenin, köşe yazarlarını gazetelerden kovdurmanın, işadamlarına Maliye Bakanlığını kullanarak ceza yağdırmanın, Soma’da felaketzedeleri tokatlamanın, Soma’ya girmemeleri için halka, Sivil Toplum Örgütlerine, Avukatlara, gazetecilere, sendikalara yasak getirmenin ve cübbeli ve sarıklı örümcek beyinlerle Soma’yı doldurmanın, küfretmenin, aşağılamanın (başka ne kaldı ki?) diktatörlük olduğunu algılayamıyor.
İşte bu kişi bir toplantıda muhalefet liderine eliyle işaret edip; “Şu karşımda oturabilen adam bana diktatör diyor. Ben diktatör olsam karşımda oturabilir miydi?” diyebiliyor ve yanıtı vermeksizin toplantıdan sıvışıyor.
Bu duruş, düz mantık değil, dümdüz mantık; insanı çıldırtır, aman çıldırtmayın, çıldırtın.
Ve düşünmeye devam edin: Düşünün: Soma Kömür Ocakları işletmecisi yılda en yüksek üretim (Fr. Kapasite) 2 milyon ton olan ocaktan, hangi teknolojiyi kullanarak yılda 6 milyon ton kömür çıkardığını.
Elbette ki, yani 2002 sonrası oluşan ülkemize özgü kölelik yönteminin kaynağı ucuz emekle. Bunu nasıl kurumsallaştırıyorlar? Osmanlı yönetim mantığıyla ve adına da günümüzdeki gibi taşeron sistemi diyorlar. İlgisi yok resmen adı Osmanlı kiralama sistemi olan Mültezimdir. Özdeki anlamı da: ‘bana bu kadarını ver, sen ne yaparsan yap’tır.
Örneğin, bana 2 milyon kömür çıkart. O ne yapıyor 6 milyon çıkartıyor, 2 milyon‘ün %84’unu hükümete kira olarak ödüyor, kalan %16’sını da düşük fiyatla devlet satın alıyor.
- Böyle şirket nasıl kar eder?
- Bu durumda şirketin kar etmesi olası mıdır?
- Olasıdır, çünkü Emek sömürüsü ile ucuza mal ettiği ve belli kısmını seçim kömürü olarak dağıttığı 4 milyon ton kömürden artanını satacaktır. Hangi fiyatla?
TKİ’nin/Enerji Bakanlığın/Hükümetin yanma kalitesini artırmak için yaptığı yıkama sonrası koyduğu 150-300 TL arası değişen fiyatlarla.
Veya ‘benim ayvalarımı 10 kuruştan sat, ben sana %de veririm’. O ne yapıyor? 40 kuruştan satıyor ve 30 kuruşu cebe indiriyor, hükümetten aldığı %’yi de rüşvet olarak dağıtıyor.
İşte bunun adı; Osmanlıca Mültezimlik, yanı günümüzdeki taşeronlukla hiç ilgisi olmayan sahte taşeronluk. Ben mühendisim ve taşeronluk sözleşmelerini çok iyi bilirim.
Bizleri resmen. Gizliden gizliye Osmanlı kafasıyla yönetiyor ve onun için bir garip beniâdem diyorum adına.
Adem, resmen: açgözlü din tacirlerinin öncü, gözünü cennetten ve azaptan esirgemeyen, emperyallerin korumasında bir beniâdem. Hırsın, ilkel popülizmin, doyumsuzluğun, megalomanlığın, acımasızlığın bir bedende harmanlandığı/aynı bünyede birleştiği varlık, doğrusu laboratuvar adresli yaratık.
- *: R-cep T-ayip Erdoğan
- **: Yusuf Yertek
- ***: Hüseyin Çelik
TEKNOPOLİTİKALAR PLATFORMU
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder