H.KARAKAYA M.KARAHASANOĞLU=KAPKARA
Ölüm bir seldir; iyi ve kötü ne varsa götürür. Kainatın akıl ve mantığa sığmayan boyuta sahip, yani gizemli, yani kozmik derinliği olan bir sel.. İyi ve kötü insanı da götürür götürmesine de, insanın sadece iyi yanını öne çıkarır. Onun için ölünün arkasından istemesek de iyi şeyler söyleriz. Siz hiç, imamın “Mevtayı nasıl bilirsiniz” sözüne “İyi bilmeyiz; dinden geçinen biri idi, ülkenin içine edenlerden..” diye yanıt vereni duydunuz mu? Siz hiç, imamın bastıra bastıra 3 kez “Hakkınızı helal ediyor musunuz” sorusuna genelde “Etmiyorum!” diyene rastladınız mı?
Mevtaların hepsi de iyi ve haram yememiş miydi?
Hani; Dinimizde yalan günahtı ve öteki dünyada cezası vardı..Öteki dünyaya mevtalarımızı resmen yalanla gönderiyoruz..
Yok, yok bu işin içinde bir yalan var, dur bakalım ne zaman ortaya çıkacak? Kıyamette mi çıkar?
İşimiz zor; fakat siyasette her gün yalan çıkıyor, onu dikkate alsak da kıyamete kadar beklemesek..
İşte bundandır ki ölen Hasan Karakaya olsa da Allah rahmet eylesin dedik. Yalan söyledik, doğru söyleyenleri de bir yerlere malzeme yaparak eleştirdik. Doğrudur, asla, Reha Muhtar gibi; “Yazılarını birçok konuda çok lezzetli buluyor, seviyor ve polemikçiliğini takdir ediyordum...” demedik, ama doğru da demedik.
Ölünün arkasından konuşulmazmış. Ben değil konuşmak yazmayı da düşünmemiş sadece küçük bir spot geçmiştim. Fakat olayın abartılması beni yazmaya yöneltti. Öyle AK-İT falan demeyeceğim, çünkü sözcüklerle oynayarak hakaretler sıralamayı sevmem. Veya Viagra benzeri belden aşağı da vurmayacağım.
Kendisinin her yazıda kullandığı; “Ulan köpek oğlu köpek!” “Ulan pezevenk!..” v.b kötü şeyler demiyeceğim. Düşünün bunları diyen blog ve facebook yazılarına yorum yapan cahil makarnacı lümpen değil Yeni AKİT gibi bir gazetenin başyazarı ve Genel Yayın Yönetmeni.
Hele ki, gazetesinin ve kendisinin başta bu ülkenin kurtarıcısı Atatürk’e, Türkan Saylan’a ve diğer karştlarına “O.Ç” ve “O..” diyerek, zaman-zaman değil her zaman ahlaki sınırların dışına çıkmış bu ölünün arkasından küfretmeyeceğim. Fakat yazacağım. Yazma iznini de AKİT gazetesi ve onun başyazarı ve aynı zamanda genel yayın yönetmeni olan kendisinden aldım. Evet; Merhum Hasan Karakaya’nın fetvasına göre, ölünün arkasında konuşulabilirmiş, çünkü dinde böyle hüküm yokmuş. Demek ki, bırak konuşmayı ölünün arkasından yazılır da..
Hasan Karakay kim idi? H.Karakaya Manisa köy doğumlu imiş. Yen Akit’in dediğine göre parasızlıktan İmam Hatip’e gidememiş. Bilmiyorum o zaman İ.L paralı mıydı? Fakat nasıl oluyorsa parasızlıktan İ.L’ine gidemeyen kişi üniversiteyi bitirmiş. Her ne ise, gel zaman git zaman bir zamanların Barış gazetesi yazarı, yani bir zamanların solcusu H.Karakaya dinden geçinenlerin en kıvrak yazarı olmuş; Akil insan yapılmasına karşın nedense milletvekili yapılmadı.
“Belki de kalp krizi bundandı..” demek geldi içimden. Önce şu Viagra olayına gelelim. Haberin kaynağı kendi düzlemleri. Evet; Katar Merkezli El Cezire Tv Suudi Arabistan’a bağlanarak yaptığı canlı yayında ünlü merhumun aşırı doz viagra’dan hayatını kaybettiğini duyurdu. Bu haberi; Yeni Akit gazetesi pek inandırıcı gelmeyen bilinen bir yaklaşımla yalanladı: "Son olarak Arap medyasında çıkan bazı 'viagradan ölüm' haberlerine montajla Medine'de vefat eden Hasan Karakaya'nın fotoğrafını yerleştiren FETÖ tetikçileri, bu iftirayı sosyal medyada yaygınlaştırarak yine bir alçaklığa imza attı"
Ben bunlara güldüm geçtim, fakat bazı arkadaşlar bu haberde istasyon yaparak işlediler. Ve de Her paragrafını küfürlerle süsleyen H.Karakaya’ya olan öfkelerini Mizahi boyutta izah etmeye çalıştılar. Arkadaşların bu duruşunu ahlaki bulmayan arkadaşlarımız da oldu. Şu bir gerçek ki, ahlaksızlığı ilke edinmiş biri üzerinden ahlak genellemesi yapmak da bana doğru gelmedi…
Genelkurmay’a H. Karakaya taziyesi ve Edirne şehitliğine defni ile ilgili Hurriyet’in Yalçın Bayer köşesinden 05.01.2016 salı günü şu soruyu sordum: “Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü’nün: ‘Haksızlığa karşı en zor zamanda konuşmasını bilmiş ve dik duruşundan asla taviz vermemiştir. Vefatıyla birlikte Türk gazeteciliği açısından yeri doldurulamayacak bir boşluğu oluşacaktır.
- Başta ailesi olmak üzere, Akit camiasına, Türk Basınına ve okurlarına, Genelkurmay Başkanlığı adına başsağlığı dileklerini iletirim.’ şeklindeki bu taziyeden haberiniz var mı?
- Bu bir gelenek midir?
- Gelenek ise; neden dünyanın saygı duyduğu; Oktay Akbal, Cüneyt Arcayürek’ ve Hasan Pulur için taziye iletmediniz?!
- İkincisi; özelliği neydi de Hasan Karakaya, Edirnekapı Şehitliği Mezarlığı'nda toprağa verildi. Bu da bir gelenek ise; gerçek anlamda hangi gazetecimizin Edirne şehitliğine gömülmesine izin verildiğini söyleyebilir misiniz?”
Ve benim Yalçın Bayer köşesinde yer alan Genel Kurmay’a uyarı yanıtı yine Genelkurmay’dan geldi.
Aynı köşede bana yanıt: “Genelkurmay’ın başsağlığı ‘listesi(8 Ocak 2016)’... Genelkurmay Başkanlığı Halkla İlişkiler Daire Başkanı Ertuğrul Gazi Özkürkçü, gazeteci Hasan Karakaya’nın ölümü nedeniyle, Akit’in tartışma konusu olan ‘sehven’ gösterilen sözleri üzerine köşemize şu açıklamayı yaptı: “Size vefatlarını müteakip ailelerine taziyede bulunduğumuz kişilerin bazılarını gönderiyorum. Bunların dışında vefat eden bazı yazar ve sanat dünyasına ait isimler de var ama onlar uzun bir liste, gerek görmedim göndermeye. M. Ali Birand 19 Ocak 2013, Prof. Toktamış Ateş 21 Ocak 2013, Yaşar Kemal 28 Şubat 2015, Zeki Alasya 10 Mayıs 2015, Erol Simavi 8 Haziran 2015, Cüneyt Arcayürek 23 Haziran 2015, Levent Kırca 12 Ekim 2015, Çetin Altan 22 Ekim 2015, Hasan Pulur 1 Aralık 2015.”
“Haksızlığa karşı en zor zamanda konuşmasını bilmiş ve dik duruşundan asla taviz vermemiştir. Vefatıyla birlikte Türk gazeteciliği açısından yeri doldurulamayacak bir boşluk oluşacaktır…” ifadesi öğrendik ki Genelkurmaya ait değilmiş. Yeni Akit kendi muhabiri tarafından eklendiğini itiraf etti. Adamlar her şeyleri ile yalan..Evet, yarattıkları tüm olgular yalan üzerine inşa edilmiş..
Bu adam için “Haksızlığa karşı en zor zamanda konuşmasını bilmiş cesur.” diyorlar. İnsaf be bu adam bu cesareti 2002’den sonra kazandı, 2002’den önce süt dökmüş kedi idi… Sol çevreden gelme. Yani İslamcı bir gelenekten gelme değil. Tersine sol çevrede bulunmuş, sol çevrelerde çalışmış. İlk yazıları Barış gazetesinde yayınlanmış kimlik... Doğrusu; kendisi Hasan Karakaya, AKİT’in patronu Mustafa Karahasanoğlu. Belli ikisi birden “kapkara”...
İşte Hasan Karakaya’dan kaya kadar sert lanet skandal ifadeleri:
- 1- Hem “Demokrasi” diyeceksin, hem “Demokratik tepki hakkımı kullanıyorum” diyeceksin, hem de polise taş ve molotof atarken yüzünü “maske” ile gizleyeceksin!.. Ulan “köpek oğlu köpek!” Ulan pezevenk!.. Ulan kaltak!.. (1 Temmuz 2013 - Gezi Direnişi sırasında)
- 2- “Resmi araçların camları”nı tuz-buz eden, Başbakan’a ve Müşavir’ine“hakaretler ve küfürler” savuran, “kravatından tutup darp etmeye” çalışan bir “provokatör”ün hakkı “kötek”tir!.. “Tekmelerine sağlık Yusuf!” (16 Mayıs 2014 tarihli yazıdan - Soma Katliamı sonrası)
- 3- Ne malûm dövülerek öldürüldüğü, Belki, Kafasını taşlara çarpmıştır!... Belki de Koşarken dengesini kaybedip kafasını duvara çarpmıştır! Ya da, Ne bileyim, merdivenden düşmüştür!” (15 Temmuz 2013 tarihli yazısından - Ali İsmail Korkmaz'ın ölümünün ardından)
- 4- Şu mübarek Ramazan günlerinde “sapık eğilimleri meşrulaştırıcı” bir eylem yapmak, üstüne üstlük “Müslümanın inancına saldıran bir slogan”atıp, pankart taşımak, düpedüz “orospuluk”tur!.. Kadınının da, erkeğinin de yaptığı, tek kelimeyle “orospuluk”tur!.. (2 Temmuz 2015 tarihli yazısından - Polisin saldırdığı Taksim'deki Onur Yürüyüşü sonrası)
- 5- Şimdi onun ardından nutuklar atılıyor!.. Şöyle bilim insanıydı, böyle çağdaştı falan, filân!... Hep öyle olur ya; kel ölür, sırma saçlı olur ya, Türkan Saylan da kıymete bindi!.. Ama, açık ve net söylüyorum: Türkan Saylan, hayatı boyunca benden, benim gibi düşünenlerden ve inançları gereği örtünen hanımlardan/öğrencilerden hep nefret? etti!.. (...) geçirdiğiniz tüberkülozun, sizde bıraktığı bir izden dolayı böyle bir yola tevessül ettiniz!.. (19 Mayıs 2009 tarihli yazısından - Türkan Saylan'ın ölümünün ardından)
- 6- Uludere'ye hemen her gün ve hemen her fırsatta 'ağıt' yakanlar, 'PKK'nın ekmeğine yağ' sürmektedir...
Açık ve net söylüyorum
Uludere için akıtılan 'gözyaşı',PKK için 'cansuyu'dur!..
Ben bunu bilir, bunu söylerim!.." (19 Mayıs 2012 tarihli yazısından - Roboski Katliamı sonrasındaki tepkilere dair)
Bu kesimin bu bağlamdaki duruşlarının ahlaki boyutu hep sorgulanmış ve sorgulanmaktadır, çünkü her şeyleri yalan ve karanlık kokmaktadır. Sosyal medya ve reel medyaya bir göz atalım. İnsanı iliklerine kadar donduracak haberler. Toplumsal tepkiler çoğalınca Hacklendiklerini ve paralelcilerin oyunu olduğunu söyleyerek olayları geçiştirmeye çalışıyorlar. Dedikleri gibi olsa, yani bu iğrenç karanlık haberleri birileri kendilerine mal ediyor olsa, anında her şeyi bulanlar, bu yapanları yılanın deliğinden çıkarırlar...
İnsanın çıldırası geliyor şu haberlere:
Nureddin Yıldız çıkıp; “6 yaşındaki çocukla nikah yapabilir” diyor, Yeni Şafak’tan İsmail Kılıçarslan çıkıyor; “Nureddin Yıldız hoca sapık değildir. 6 yaşındaki çocukla evlilik akdi yapılmaktadır, çocuğun geleceğini kurtarmak için, cinsel ilişki yoktur” diyor... Dahası; “6 yaşındaki çocukla cinsel bağlamda evlilik değil, evlilik akdi yapılıyormuş. Bundaki amaç, ailenin mal varlığını ve kız çocuğunun geleceğini düşünmekmiş..
Ulan şerefliler; siz dünyaya kız olarak geldi diye diri diri çocukları gömen düşüncenin sahipleri kız çocuğunun geleceğini mi düşüneceksiniz?!
Güldürmek bir yana öfkelendirmeyin insanı.. Hadi diyelim bu ulvi bir düşünceye sahip ve bunda samimisiniz. Ne diye bunu evlilik akdi ile gündeme getirirsiniz? İslam fıkhı (hukuku) başka çözüm bulguluyamadı mı? Sizin gibi bilginleri Allah ıslah etsin, sapıklar cemaati... Bu şahsa soruyorum; ‘Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil’ fetvasına sahip çıkan Hilal Kaplan'a ne zaman sahip çıkacaksın..Yani; Nuri’yi akladın, Huri’yi ne zaman aklayacaksın?’”
Din İşleri Yüksek Kurulu Dini bilgilendirme Platformu’nun inanç, ibadet, ahlak ve sosyal hayat ile ilgili güncel fetva ve kararları sitesine yöneltilen bir soruya verilen cevap hayret verecek nitelikte. Fetva hattının internet sitesine yöneltilen bir soru, Türkiye’de ahlaki yozlaşmanın hangi boyutta olduğunu gözler önüne seriyor. Fetva hattına gönderilen metinde, “Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşürür mü?” diye soruldu.
Soru, İslam kaynaklarının farklı görüşlerine göre yanıtlanırken, “Babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur” ve “Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir”
Hilal Kaplan denen sözde gazeteci işte bu "Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil" fetvasına sahip çıktı... Yine sözde yazar ve yaşam koçu olduğu söylenen başka kimlik Sibel Üresin’in söylediklerine bir bakın; “Kocama, arkadaşımı tavsiye ettim.. Beğendiğim Erkekle İmam Nikahı Yaparım.. Çok evlilik yasal olsun..
Tüm bu; ardan, namustan, erdemden, insanlıktan soyut, ahlaksızlıkları nedense toplumsal nefret oluşturunca; ya kıvırtmaya başlıyorlar, yada "Hack'lendik, Aldatıldık" feryatlarıyla yarattıkları renkli hormonlu medya sayfalarına fırlıyıveriyorlar; bir değil, 2 değil, 3 değil, 33 değil sayısız kez... Yahu sen bu denli aldatılabiliyorsan aptal ve geri zekalısın demektir. Ne işin var buralarda?! sen resmen cehalet ve hakaret içinde evrensel bir tehlikesin..
Cahiliye dönemi geri geldi beyler. Ülkemin en büyük tehlikesi örgütlü cehalet.. Ben bunlardan çok, hala bunların felsefesiyle kendi politikasını belirleyen solu öteleyen, Atatürk’ün evrensel felsefesini itekleyen CHP yöneticilerinden korkuyorum..
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@gmail.com
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder