"DEMOKRASİ VE ŞEHİTLER MİTİNGİ", “DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK, LAİK CUMHURİYET VE ŞEHİTLER MİTİNGİ” OLARAK DEĞİŞTİRİLMELİ İDİ
Ben eğer, aşağıdaki olgulara değinemiyeceksem, doğrusu özgür düşünemeyeceksem; askeri ve sivil dikta tehlikesi için tuttuğum “Demokrasi” nöbetimi sorgularım arkadaş:
Görülüyor ki, Karanlığın Gülen yüzü (Feto), FETÖ ile, Atatürk’ün Anadolu insanıyla kurumsallaştırdığı, ‘Laik Cumhuriyet’ yapısının tum dokularına nüfus etmiş.. Demokrasiyi, özgür düşünceyi, insan haklarını, kurum ve kuruluşları; yargıyı, yasamayı ve yürütmeyi hastalıklı dokularla sarmalamış.
Durum bu olduğuna göre; hastalıklı dokuları kazımak, salt ulusal değil evrensel zorunluluktur. Bundandır ki; kişilerin yanında, var olan kurum ve kuruluşları ve dahi uygulamalarını ve tasarruflarını tartışmak, sorgulamak zorunluluktur. Bu zorunluluğu görmeyenlerin, FETÖ operasyonlarındaki samimiyetine inanmak güç.
Samimiyetine inanmak güç çünkü; Hoceefendi demeyip Fetullah diyenleri terbiyesizlikle suçlayanlar FETÖ operasyonlarını yapıyor. Dahası; “Demokrasi benim için amaçlarımın aracıdır” diyenler süreci yönetiyor..
Örneğin; YSK ve 2002 sonraki duruşu ve de 2002 dahil seçim sonuçların masaya yatırmak..Hatta, Milli Piyango çekilişleri ‘özellikle; şans oyunlarının satışı ve gizemli ikramiye talihlileri araştırılması..
TOKİ bütününde, Çevre ve İskan Bakanlığı’nın tasarrufları; Artvin Cerattepe saldırılarını, HES, Nükleer Santral ve de 3. Havaalanı ve, çevre yollarıyla birlikte 3. Boğaz köprüsü ve Osman Gazi köprüsü..Ozelleştirme İdaresi.. Yüksek Askeri Şüra kararları.. Balyos, Ay Işığı ve de Ergenekon..Kısacasi tüm kurum ve kuruluşların ‘kurum ve kişi bazında’ tasarrufları masaya yatırılmaldır..İlle de, Bukalemunlar, yani potansiyel, karanlığın gülen yüzü Fetocular deşifre edilmelidir..
Fakat, görüyoruz ki FETÖ operasyonu sulandırılıyor. Soma’da 301 insanımızı katleden kişi çıkıp; “Maden ocaklarındaki facia FETÖ sabotajı” diyebiliyor ve bu sözü mahkeme tutanaklarına geçebiliyor. Yakında; “7.2 yetmedi mi?” denerek, karanlık ideolojilerine araç haline getirmeye çalıştıkları 1999 Marmara depremini, fay hatlarına yerleştirilen abi ve ablalar aracılığıyla “FETÖ yaptı” derlerse şaşırmayacağım..
Salt; darbeci vatan hainlerini saptamakla, yani, içimizdeki hainliği dikkate almıyarak kişi bazında tutuklamalar ve Orduyu dizayn etmekle, yüreğine ve düşüncelerinde yer vermediğin Atatürk posterini parti bınasına asmakla, Akıncılar kışlasını kapatırken, Gezi Halk Hareketine neden olan ve 8 şehidin verildiği Taksim kışlasını projesinde ısrar etmekle ve de Orduyu FETÖ imamlarından haklı olarak temizlerken, İmam Hatiplileri Harp Okulu’na doldurmakla; ülkemin gelecekteki olası tehlikelerini ortadan kaldıramazsın, aksine; askeri diktayı def ederken sivil diktayı tetiklersin !!..
Bir önemli konu da; Mümtazer Türköne içeride, düşüncesinin iktidarda olması: Bir şey aklıma takıldı; Askeri Liseleri, Harp Okulu ve de Kışlaları kapatılarak, Genelkurmay ve kuvvet komutanlıkları Cumhurbaşkanı ve bakanlıklara bağlanarak Orduyu adeta yeniden dizayn eden, Taksim'de kışla yapmayı ve de İHL'lileri Harp Okulu'na doldurmak isteyen Başkomutan; neden Mumtazer Türköne'yi tutuklatır ki? Ordunun yeniden inşasını öneren Türköne değil mi?
Evet; bu inşa sürecinin sahibi Mümtazer Türköne’dir: III. Selim döneminde; devletin içinde iki Türk ordusunun var olduğu düşünülerek bu iki ordudan birine, diğeri imha ettirilmiş. (1826) ve Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir ordu kurulmuştu. Bu olay tarihte hayırlı olay (Vak’a-yı hayriyye) olarak geçmektedir..
12 Eylül faşizminin tutukladığı Alparslan Türkeş ne demişti; "Düşüncelerimiz iktidarda, biz içeride"..Türköne gibi yeni Türk dehasına yazık oldu...
Mumtazer Türköne 4 Aralık 2012’de kaleme aldığım; “Türkiyem ABD ilişkilerinin boyutu ve içeriği nedir?” başlıklı yazıda bakın ne demiş.
Doğrusu yaşananları, M.Türköne ve Cumhurbaşkanı üzerinden 4 yıl önce işaret etmişim: “… her fırsatta ‘askerlik yan gelme yeri değildir’ benzeri sözlerle askerleri aşağılayanlarca İlker Başbuğ ve grubu yok edilirdi, Mümtazer Türköne’nin önerisi doğrultusunda, biliyorsunuz, tarihte Osmanlının III. Selim döneminde; devletin içinde iki Türk ordusunun var olduğu düşünülerek bu iki ordudan birine, diğeri imha ettirilmiş. (1826) ve Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir ordu kurulmuştu. Bu olay tarihte hayırlı olay (Vak’a-yı hayriyye) olarak geçmektedir. Mümtazer Türköne de böylesi bir sürecin günümüzde işletilmesinin zorunluluğundan söz eder. Bu zorunluluk adeta yerine getiriliyor gibi…”
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder