DENİYOR Kİ; KILIÇDAROĞLU YENİKAPI’DA YENİ MANİFESTO DEĞİL TAKSİM MANİFESTOSU’NU OKUMUŞ
Bunu söyleyenler, hala uslanmayan havuz medyası ve benzer sosyal medya. Sözde küçük düşürüp aşağılıyacaklar. Hadebeyin, gecenin 3’ünde sokağa çıkıp kendisini kahraman ilan edenler..
Kesinlikle aynı manifesto değiller, ikinci manifesto birincinin biraz daha işlevselliğe sahip, yani daha geniş bir görüş alanına sahip olduğunu gözlemledim. Üçüncünün çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Kutsal kitaplara benzetiyorum ben; nasıl ki ikincisi birinciden daha iyi, üçüncüsü ikinciden iyi derken, sonuncu kitap Kuran’ın İncil’den daha içerikli ve daha etkin olması gibi..
Her iki manifestonun öznesi aynı. Bu nedenle, benzerlikler taşıması, ortak çağrışımlar yapması doğaldır. Unutulmasın ki; ülkemizi bekleyen tehlikenin salt askeri dikta değil sivil diktanın da en az askeri dikta kadar beklenir olduğu..
Kılıçdaroğlu’nun, 24 Temmuz 2016 günkü Taksim Manifestosu:
- 1) 15 Temmuz darbe girişimi parlamenter demokrasimize karşı yapılmıştır. TBMM bombalanmış; ama bombalar altına parlamento görevini yapmış ve darbeyi püskürtmüştür. Bu darbe girişiminin sorumlularını iç ve varsa dış destekçilerini kınıyor ve lanetliyoruz.
- 2) Bütün siyasal partiler, darbe girişimine karşı çıkmış demokrasi konusunda Türkiye’de tartışmasız bir ortak payda oluşmuştur. Bu ortak tutum ve anlayış, siyasette uzlaşma kültürünün güçlenmesine de katkı vermek zorundadır.
- 3) Her türlü darbeye ve parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayete karşı çıkmak tüm demokratların, demokrasiden yana olanların bu ülkeye namus borcudur. Hep birlikte ve her zaman ne darbe, ne dikta; yaşasın tam demokrasi demeliyiz ve söylemeye devam etmeliyiz.
- 4) Demokratik parlamenter sistemimize karşı yapılan darbe girişimi halkın direnme hakkını kullanmasıyla ayrı bir anlam ve boyut kazanmıştır. Direnme hakkı demokrasiyi korumanın meşru bir yolu olarak ortaya çıkmıştır.
- 5) Demokrasimizin teminatı olan demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkesinin Türkiye için ne kadar yaşamsal olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti bizi çağdaş uygarlığa taşıyacak olan en temel anahtardır.
- 6) Bu darbe girişimi Anayasa’da, yasama yürütme ve yargı olarak yer alan güçler ayrılığı ilkesinin demokrasideki denge ve denetleme işlevinin güvencesi olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur
- 7) Balyoz, Ergenekon ve Casusluk gibi davalarda mağdur edilen insanların itibar ve haklarının iadesi kaçınılmaz olarak bütün siyasal partilerin gündeminde olmak zorundadır.
- 8) Bu darbe girişimi devlet yönetiminin liyakata dayanması gerektiğini çok açık bir biçimde ortaya koymuştur. Devletin yapılanmasında siyasal yandaşlık, akrabalık, cemaatçilik tarikatçılık değil; bilgi, birikim ve deneyim gibi ilkeler esas alınmalıdır.
- Bir başka anlatımla devleti yönetme yerine, devleti ele geçirme anlayışını tarihe gömmeliyiz. Bu bağlamda devletin yeniden inşası zorunludur.
- 9) İnancı, kimliği yaşam tarzı ne olursa olsun bu ülkenin güzel insanları; bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında, meydanlarında, parklarında özgürce gezebilmedir. Hiç kimse unutmasın 15 Temmuz darbe girişimi 3. sınıf demokrasinin ortaya çıkardığı bir tablodur.
- Bu ülkenin insanları 3. sınıf demokrasiye değil, özgürlükçü demokrasiye yani tam demokrasiye layıktır. Türkiye tümüyle darbe hukukundan ayrılmalıdır.
- 10) Devlet kinle, öfkeyle, ön yargıyla yönetilmez. Darbe girişiminde bulunanlar hukuk içinde hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalınarak yargılanmalıdır. Devletin vakarı ve ciddiyeti bunu zorunlu kılmaktadır. İşkence, kötü muamele, baskı tehdit, devleti darbecilerle aynı duruma düşürür. Buna izin verilmemelidir” dedi.
10 maddelik manifesto; hemen-hemen aynı şeyleri işaret ediyor. Toplumsal uzlaşıyı değil, AKP, CHP ve MHP uzlaşısını işaret eder gibi geldi bana. Doğru; halkın iradesini temsil eden partiler, toplumu yansıtır, yansıtmasına da, antidemokratik seçim yasasıyla, tüm partilerde; halkın değil, lider erkinin ve lider asker delegelerinin iradesi yansıtılmaktadır..
Manifesto; karanlığın gülen yüzünü besleyenlerin, en az; karanlığın gülen yüzü kadar suçlu olduklarının vurgusunu içermeli idi. En önemlisi; OHAL sürecinde; Yeni Anayasa ve Başkanlık sistemi aracılığıyla sivil darbeye de en az askeri darbe kadar karşı çıkılacağının sözü alınarak bu görkemli kitleye onaylatılmalı idi.
Ayrıca; Ordu'nun edilgenleştirilmesi için MSB'ye bağlanması bir yana, Jandarma'nın da kesinlikle MSB'nin bir birimi haline getirilmemesi için karşı duruş sergileneceğinin ve bu devasa kitleyle ortak hareket edileceğinin sözü verilmeli idi..Demokrasiye sahip çıkıyoruz bahanesiyle toplumsal barışı mı sağlıyoruz, yoksa orduyu potansiyel darbe odağı olarak görüp tasfiye mi ediyoruz?!
İlle de Atatürk'ün Anadolu insanıyla yaşama getirilen evrensel felsefesinin ve de Kurtuluş Savaşı ruhunun besleneceği ve korunacağının onayı alınmalı idi..
Bu bağlamda Manifesto benim için yeterli değildi.. Unutulmamalı; "Toplumsal barış, toplumsal barışı bozanlara verilen ödünlerle sağlanamaz.."
Kılıçdaroğlu’nun, 7 Ağustos 2016 günkü Yenikapı manifestosu:
- 1- Camiye, kışlaya, adliyeye siyaset sokmayalım.
- 2- Siyasette özeleştiri yapmalıyız. Bizim soylu bir uzlaşmaya ihtiyacımız var. Geçmişi iyi tahlil etmek gerekiyor. Tarihi tekerrür ettirmemeliyiz.
- 3- Devletin inşasında liyakat sistemini esas almalıyız.
- 4- Her şartta demokrasiye sahip çıkmalıyız.
- 5- Milletin iradesi üzerindeki her türlü gölgeye son vermeliyiz.
- 6- Cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip çıkmalıyız.
- 7- Parlamenter sistemi güçlendirmek zorundayız. 15 Temmuz akşamı TBMM dik durarak parlamentoyu terk etmedi. Kurtuluş Savaşı'nı nasıl yönettiyse bir darbeyi püskürttü.
- 8- Medyanın özgürlüğü.
- 9- Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı. FETÖ ordunu içinde yuvalandı, yargının, devletin her kademesinde yuvalandı. Biz buna daha önce F Tipi örgütlenme diyorduk. Şimdi FETÖ deniyor. Yargıyı mahkemede tecelli edeceğiz. Bir hakim Pensilvanya'dan talimatla hareket ediyorsa o hakim hakim değildir.
- 10- Laikliğin ne kadar önemli olduğunu gördük.
- 11- Demokrasinin güçlenmesine sadece bugün için değil, gelecekte de katkı vermek zorundayız. Mutlaka ama mutlaka sorgulayan bir eğitim sistemini hayata geçirmemiz gerekir.
- 12- FETÖ'yü biliyorsunuz artık bütün dünya biliyor. Bu örgüt geçmişte Balyoz, Ergenekon... Hiçbir günahı olmayan pek çok subayımızı hapse attılar. O dönem en çok itiraz eden bizdik. Şimdi onların tamamının kumpas olduğu ortaya çıktı. O zaman bir devlet adalet üzerinde büyür. Bir devlet adalet üzerinde devlet olur. Buradan bir çağrı yapıyorum, geçmişin mağdurlarına haklarını, itibarlarını iade edelim.
Devlet haksızlıklarla mücadele ederken hukukun dışına çıkmamalıdır. İçimizden bir kişinin bile emeği, eseri ziyan olduğunda bu tüm Türkiye'nin ortak kaybıdır. Bir kişi bile haksızlığa uğradığında bu tüm Türkiye'nin kaybıdır. Ülkemizi yeniden inşa ederken yeni mağduriyetler yaratmamalıyız. Devlet adalet üzerinde yükselmek zorundadır.
Gitmedim ve izlemedim de. Sadece ulusal yazılı basından edindiğim izlenimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
Kılıçdaroğlu, son dakika kararı ile Yenikapı'daki 'Demokrasi ve Şehitler Mitingi'ne koşullu katılacağını söyledi. Koşullarından biri; alanda dev bir Atatürk posteri olması ve bundan daha büyük bir afiş ya da posterin yer almaması idi. Koşulunun ikincisi; protokol, konuşma süreleriyle ilgili hassasiyeti idi..
Atatürk’ün devasa posteri asıldı, fakat yanına aynı ebatta bir R.T.Erdoğan posteri ile..Konuşma sürelerindeki hassasiyeti ise hiç dikkate alınmadı..
Dikkate alınmamasının ötesinde kürsüye davet edilirken sunucu adeta ‘burada ne işin var dercesine’; “CHP Genel Başkanı sayın Kılıçdaroğlu hitap edecek..” diye anons ediverdi. Fakat R.T. Erdoğan davet edilirken, dakikalarca tanıtım nöbetiyle; Erdoğan’ın ne başkomutanlığını bıraktı, ne kahramanlığını..Kurtuluş Savaşı başkomutanı ve kahramanlığı da neymiş?! Adeta asrımızın gezegenler arası bilimkurgu kahramanı gibi anons etti. Aslında kürsüye davet edilen R.T.Erdoğan’ın tek adamlığı bütününde Başkanlık sistemi idi. Resmen; Karanlığın Gülen yüzü Feto’nun yarattığı ve FETÖ aracılığıyla, örselenmiş Laik Demokratik Cumhuriyet’i tümden yıkarak, İslam Cumhuriyeti’ni ikame etme amaçlı darbesi adeta siyasi ranta dönüştürülen bir süreç izledik.
“Bu süreç sonunda kim kazandı?” Sorusunu birileri maç skoru gibi algılıyarak, Erdoğan’ın fark attığı şeklinde yanıtladı.
Bence; böylesi ulusal öneme sahip bir olguyu televole kültürünü besleyen eğlence merkezlerindeki magazinsel sahne organizasyonuna dönüştürmek, şimarıklıkla harmanlanmış görgüsüzlüğün dik alası idi ve devlet ciddiyetine asla bağdaşmıyordu.
Bu işletilen süreçle, her koşulda R.T.Erdoğan kazandığı puanlarla şampiyonluğa koşuyor desede, ben Kılıçdaroğlu’nun puan ve prestij erezyonuna uğradığını sanmıyorum..,Ne yani; bu sahne benim istediğim gibi düzenlenmemiş, bu arenaya ben oynayamam diyerek alanı mı terk etmeliydi!? Aksine, birilerini, itici kültürleri ile baş başa bırakarak, kürsüye çıktı ve konuşmasını yaptı.
Fakat, bir fakat var işleyen sürecin içinde; Sıraladığı, demokrasi ve Laik Demokratik Cumhuriyet ve kendini gösteren askeri faşizm ve de ufukta kendini gösteren sivil dikta konusundaki endişelerini içeren koşullarını, salt başlıklarla bırakmamalı, altını doldurmalıydı. Evet haklısınız, o kadar süre verirler mi idi? Vermezlerdi, ama hazırladığın doyurucu metni(Yenikapı manifestosu deniyor*), yazılı ve görsel basına ve de halka sen vererek, onları Başkanlık sistemi hezeyanı ile baş başa bırakabilirdin. En azından; “ Camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti sokmayalım. Yapacağımız ilk iş camide siyaset olmayacak, adliyede siyaset olmayacak, kışlada siyaset olmayacak. Adalet arıyorsak, onları başka bir yerde aramamız lazım. Bizim soylu bir anlaşmaya ihtiyacımız var. Bizim milleti kardeş kılma gibi bir görevimiz var..” tümcesindeki özneleri olmasa da, işletilen süreci tanımlayarak özneyi işaret edebilirdin. Biliyorsun ki, paralel dışında paralelleştiren özne es geçiliyor ve sürekli aklanıyor.
En önemlisi; “Yenikapı Demokrasi ve Şehitler Mitingi” adını; “Laik Demokratik Cumhuriyet, demokrasi, özgür düşünce ve şehitlerimiz mitingi” şeklinde değiştirtebilirdin..
“Gerçekten ben nöbetlerimle demokrasiyi mi bekliyorum, yoksa tek adam olmaya çalışanı mı?” diyenlerin, azınlıkta değil çoğunlukta olduğunu dikkate alabilirdin.
İstenmeyen gazetecilerin alandan kovulduğu mitinge, ne kadar demokrasi mitingi denir ki?
Gerçekten dayanışmaya ve birlik olmaya gereksinimiz var, çünkü; FETÖ, IŞİD, PKK ve Düşman sınırları ile örülü bir tehlike sarmalı içinde cennet vatanımız. Bunun için birlik olma zamanı, ama tek adamlık için bu kadar da tek taraflılık olmaz ki..
Bazen kendi kendime soruyorum; “Askeri diktaya karşı Demokrasi nöbetim, ‘ demokrasi amaçlarımın aracı diyenlerin kurguladığı ’ sivil dikta nöbeti mi ?” diye. Size de oluyor mu?
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder